Jump to content

kavak

Members
  • İçerik sayısı

    2.729
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    137

Everything posted by kavak

  1. Çay içerken gözünüz ağrıyorsa, o zaman bardağın içindeki kaşığı çıkarmalısınız.
  2. Jules Verne´nin bu kitabını gençliğimde birkaç kez keyifle okumuştum. Harika bir eser.
  3. kavak

    Corona

    Biontech´in kurucusu olan Uğur Şahin, aşının etkisinin 4 aydan itibaren azalmaya başladığını vurguladı. Bu nedenle aşının etkisinin çok yüksek olmasına rağmen tazeleme aşılarının önemine ve gerekli olduğuna da değindi. Üçüncü kez yapılan aşıların her halükărda koruma etkisini yükseltiğini söyledi.
  4. Ha bire "Ekonominin kitabını yazdık" diye hava atanlara inat edercesine hem Dolar hem de Euro nört nala koşturmaya devam ediyor. Euro neredeyse 13 Liraya gelmek üzere. Gidişat böyle devam ederse, Dollar ve Euro ile yapılan tüm ithal malların ülkeye girişinde, bilhassa ilaç sektöründe, ciddi sıkıntılar doğacak.
  5. - İki şey sonsuzdur; evren ve insanların aptallığı, ama evren konusunda henüz tam emin değilim. Albert Einstein
  6. Brit Mila Musevilikteki geleneksel sünnete Brit Mila denir. Yeni doğmuş çocuğun 8. gününde penisinin ön derisi(sünnet derisi) kesilir. En önemli dinsel buyruklardan birisidir, çünkü bu eylem tanrı ile olan bağı simgeler. Brit Mila bir "Mohel" tarafından uygulanır. Bu kişi sünnetçidir ve bu konuda pratik eğitim almış kişidir. O gün Sabbat´a veya tatil gününe gelse dahi sünnet ritüeli mutlaka icra edilmek zorundadır. Bu merasim Tevrattaki bütün buyrukların önünde gelir, birincildir. Bir sonraki neslin inancı için bir işaret olup Musevi kimliğinin temel taşıdır. Cemaatin 10 Musevi erkeği(Minjan) merasim esnasında bulunmak zorundadır. İlyas peygamber de görünmeyen şeref misafiri olarak merasimde yerini alır. Oğlan şayet sağlıklı değilse veyahut erken doğum ise sünnet merasimi ertelenir ve iyileşmesinin 8. gününde tekrarlanır. Sadece bebekler değil, museviliğe geçmiş yetişkin erkeklerde sünnet olmak zorunda. Sünnet merasimi evde, sinagogda, mohelin ofisinde veyahut bir hastahanede icra edilir. Sünnet esnasında sürekli hayır duaları okunur ve sünnet olan çocuğun etrafında sadece erkekler bulunur. Çocuğun babası, sağ kolunu mohelin omuzuna kor. Anne ise, doğumdan dolayı kirli kabul edilir, diğer kadınlarla beraber arka saflarda durur. Mohel, nihayet sünnetten sonra bir kadeh şarabın üzerinde hayır dualarını okumaya devam eder ve oğlanın İbranice ismini sesli ilan eder. Çocuğun sakinleşmesi için bir beze bir damla şarap bandırılır ve çocuğa emdirilir. Kirveye ve anneye şarap kadehi verilir. Sonra çocuk bir kenarda anne tarafından sakinleşmesi için emzirilirken, yemek merasimi başlar. Burada hayır duaları devam eder ve hediyeler takdim edilir.
  7. Arktik: İnuit´ler yeryüzünün bașlangıcı hakkında ne anlatıyorlar. Atalarımız yeryüzünün olușumu hakkında çok șey anlattılar. Onlar, beyaz adamlar gibi kelimeleri çizgilerin içine saklayamıyorlardı. O zamanları yașanlar sadece anlatıyorlardı. Çok șeyleri anlatıyorlardı. Bu yüzden bilgisiz değiliz. Yașlı kadınlar öylesine boșuna konușmazlar ve biz onlara inanıyoruz: Yașlılıkta yalan yoktur. O zamanlar; çok, çok önceleri, yeryüzü meydana gelmesi gerektiğinde, yukarıdan gökyüzünden așağıya doğru topraklar, kayalar ve tașlar düșmüștü. Ve sonra insanlar geldi. Küçük çocuklar yerden çıkıp geliyorlardı. Çalılıkların altında gözleri kapalı uzanıyorlardı ve huzursuzlanıyorlardı, çünkü emekleyemiyorlardı bile. Yiyeceklerini yerden elde ediyorlardı. Bir erkek ve bir kadından bahsediliyor. Ama nasıl ? Bu çok gizemli. Ne zaman bir araya gelmișlerdi? Ne zaman büyümüșlerdi? Bilinmiyor. Kadın çocuk kiyafetleri dikti ve bașka yere gitti. Bir çocuk buluyor, onu giydiriyor ve onu eve getiriyor. Böylece insanlar çoğaldı. Güneși bilmiyorlardı. Karanlıkta yașıyorlardı. Sadece evde ıșıkları vardı. Ve insanlar çoğalmaya devam etti. Ve çok yașlandılar, çünkü ölüm yoktu. Ve yeryüzünü doldurdular. İște o zaman yașlı bir kadın diğerlerine konuștu: "İkisini de istiyoruz, ıșık ve ölümü." Bunu söylediğini anda, bu böyle oldu. Ölümle beraber güneș, ay ve yıldızlar geldi. Çünkü insanlar ölünce, gökyüzüne yükseliyorlar ve parıldamaya bașlıyorlar.
  8. kavak

    Corona

    Bu salgın dünya çapında olan etkisini hălă devam ettiriyor. Zannedersem bu hastalığın bulaşmadığı tek bir ülke kalmadı. Şimdi de 4. dalga ile boğuşuyoruz... https://www.worldometers.info/coronavirus/
  9. Irkçılığın ve ayrımcılığın her türlüsünün fikirden ziyade suç olduğunu kavradığımızda.
  10. Uzun zaman evvel bu kitabı okumuştum. Geçenlerde yine gözüme ilişti. Ernest Hemingway´in dünyaca ünlü "Yaşlı Adam ve Deniz" eserini okurken canınızın sıkılacağını zannetmiyorum. Her yaşa hitap eden bir özelliği var. Okuyun; pişman olmacaksınız.
  11. kavak

    1984

    Gelişen teknoloji yüzünden kimsenin özeli pek kalmadı gibi. Bu nedenle George Orwell’in 1948(!) yılında piyasaya giren bu kitabını herkesin okumasını tavsiye ederim. Bu kitap, adeta geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosunu andırıyor. Bireysellik yok edilmiş ve totaliter bir dünya düzeninin resmi çiziliyor bu kitapta.
  12. Seyahat Her zaman olduğu gibi iş yerindeydim. Öğle molasına az bir vakit kalmıştı. Masamdaki cep telefon tiz bir sesle çaldı, yine çaldı ve yine çaldı. O sıra bir hayli meşguldum ancak yine de göz ucuyla kimin aradığına bir bakayım dedim. Arayan kişi çok uzun yıllardan beri tanıdığım ve çok samimi bir dostumdu. Telefonu kulağıma dayadım ve henüz "Selam.." demiştim ki zaman kaybetmeden üzüntülü bir ses tonuyla hemen konuya girdi: "İki gün önce çok yakın bir dostumuzu maalesef kaybettik. Cenaze merasimi iki gün sonra. Yetişebilir misin?" Ne diyeceğimi kestiremedim. "Tamam, kesinlikle orada olacağım" dedim. Telefonu kapattıktan sonra bir süre sessizce oturdum. Arkasından patronu aradım, kendisine durumu izah ettim. "Sıkıntı yok, istediğin zaman git" dedi. Yanıtı ne olursa olsun, zaten gitmeye kesin kararlıydım. Moralim bir hayli bozulmuştu. İşi bırakıp hemen eve döndüm, keyifsizce biraz yemek yedikten sonra seyahat acentasını arayıp bir bilet ayarladım. Uçak ertesi sabah kalkıyordu ve bir aksilik çıkmazsa akşama varmış olurdum. İki hafta sonra da geri dönmeye niyetliydim. Ufak bir valize bir iki kıyafet yerleştirdim. Her ne kadar uyumaya çalışsam da geceleyin gözüme hiç uyku girmedi. Eski günler gözümün önünden bir film şeriti gibi gelip geçiyordu. Nihayet sabah oldu. Havalimanına taksi ile gittim ve oraya vardıktan kısa bir zaman sonra uçak havalandı. Yorgunluktan ve uykusuzluktan olmalı; koltuğa oturur oturmaz uyumuşum. Uyandığımda uçak inişe geçmişti. Oraya vardığımda tüm ahali çoktan meydanda toplanmıştı. Önüme gelenlerle kısaca merhabalaştım. Kimsenin keyfi yerinde değildi, çünkü kaybettiğimiz arkadaş etrafında sevilen ve sayılan birisiydi. Henüz ömrünün yarısında olmasına rağmen amansız bir hastalığa yakalanmış ve pek fazla uzun sürmeden bu fani dünyadan ayrılmıştı. Herkes hocanın gelmesini bekliyordu ve o da çok geçmeden geldi. Ahali, hocanın arkasında yerini almak için harekete geçti. Hoca, kısaca merasim hakkında bilgi verdikten sonra üç kere "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye seslendi. Çoğunluk her keresinde "İyi bilirdik!" demesine rağmen, her cenaze merasiminde olduğu gibi ben yine sessiz kalmayı yeğledim. Çünkü bu tür soruları saçma buluyordum ve merhuma yapılan bir saygısızlık olarak görüyordum. Namaz ritüelinden sonra tabuta yakın olanlar tabutun dört tarafından tutarak mezarın bulunduğu yere doğru yola çıkıldı. Ahali, onları arkadan takip ediyordu. Bu esnada tabutu taşıyanlar sürekli değişiyordu. Benim de bir ara tabutun bir kenarından tutma ve onu taşıma imkanım oldu. Fazla sürmeden mezarlığa varıldığında, tabut yeni açılmış olan mezarın içerisine dikkatlice yerleştirildi. Daha sonra kimileri mezara kürekle toprak atarken kimileri bir avuç toprak atmakla yetindi. Mezar tamamen toprakla örtüldükren sonra hoca burada yine dualar okudu. Merasim bitmişti. Ahali, baş sağlığı dileklerinde bulunduktan sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kelimeler: arkadaş, merasim, cenaze
  13. Çok bilmiş zat! Muhtemelen her forumda böyle çöpvari konular açıyorsun ve bir o kadar da saçma salak yazıyorsun. Yapacak bir şey yok. Son lafı sen mi yazmak istiyorsun? Buyur yaz; yaz ki bugün de rahat uyuyasın. Bu arada kol saatini hep sağ koluna takmayı da unutma sakın.
  14. Hălă zırvalıyorsun, foruma girdin gireli tek bir mantıklı şey yazamadın gitti. Üzgünüm ancak yalın gerçek bu.
  15. Zırva!
  16. Embesilmiş...miş...miş. Boş beleş konuşmaktan başka bir becerin olmadığını çoktan anladık. Sen sırıtmaya devam et, muhtemelen gerginliğini bu şekilde gizlemeye çalışıyorsun.
  17. Bol bol sırıtmaktan başka bir şey yapmamışsın! Ukala, çocukça, kibir, tripler, kara cahiller, dingiller, kalaslar, salak sürüsü...bunların hepsini sana geri iade ediyorum. Eğer sen bilge isen ben de tanrıyım.
  18. Neredeyse 40 senelik ve halen gündelik kullandığım bir hesap makinem var. Casio marka. Bir kere olsun, pilini değiştirmedim. Ancak son bir haftadan beri görüntünün bir kısmı arızalandı. İçini açıp kontrol etmenin vakti geldi.
  19. Yanılıyorsun, çünkü nükleer silahlar şimdiye kadar çoğunlukla ilk etapta göz korkutmak için kullanılsa da, iş ciddiye bindiği zaman ona sahip olanlar, kullanmaktan geri kalmayacaklardır. Onu umursamayanların kafasına bir kere attığın zaman, onlardan eser kalmaz. Nükleer silahlar diğer klasik silahlara benzemez, yerelden ziyade küresel yok edici bir gücü yar. Rusya ve benzeri ülkelere kafa tutmak istiyorsan, senin de nükleer silahın mutlaka olmalı. Başka türlü bu tip ülkeleri etkileyemezsin. Rusya bu nedenle tüm dünyanın gözünün içine bakarak Kırım´ı işgal etti. Bunun ahlakla, düzenle vs. alakası yok. Amerika zamanında boşuna iki defa bu silahı kullanmadı ve kullandığı zaman istediğini de elde etti.
  20. Bir Asyalı hiçbir zaman öfkelenmez. Olsa olsa mayhoş olur.
  21. Ben bugüne kadar saatimi daima sol koluma takardım. Demek bu nedenle hiç mutlu olamadım.
  22. Aynı fikirdeyim. Kibir dediğin nedir ki? Kendi beğenmişlik mi, çok bilmişlik mi, kendinden başkasını beğenmemezlik mi veya her şeyi bilirim havasında olmak mı? Eee...bunların hepsi her insanda az veya çok var zaten ve bizleri biz yapan unsurlardan bazıları. Hasılı senin gereksiz dediğin şey, yeri geldi mi başkası için hayati bir mesele olabilir. Yani bir bakıma her şey göreceli.
  23. Eee..boşuna aç ayı oynamaz, dememişler. Agnostik takılan felsefecilere veya akademisyenlere bir şey demem ancak bilhassa teist takılanların samimiyetine pek inanasım gelmiyor açıkçası. Piyasadaki kutsal(!) kitaplara sahiplenenler dürüst değiller. Hele ki kitapların içeriklerinin tanrı sözü olduğunu iddia edenler, resmen başkalarının yalancılığına soyunuyorlar. Yani işin içine kitap falan girince işin rengi değişiyor, çünkü her şeye gücü yeten bir tanrı bir elçi seçecek, onun kulağına fısıldayacak ve o da "Aman da tanrı beni seçti!" minvalinde ortalarda dolaşıp milletin kafasını ütüleyecek. Bu tip olaylar eskilerin masallarından başka bir şey değil.
  24. Bunlar insan olduğuna ve uzaydan gelmediklerine göre, tanrı mevzusu meselesinde çoğunluğun dinsiz imansız olmasına pek şaşırmamak lazım. Çünkü piyasadaki dinlerin kutsal kitaplarında yazan içeriklerini kabul etmek için, ilk etapta düşünmeden kabullenmek gelir. Eee...düşünmeden, irdelemeden ve kafa ütülemeden filozof olunamayacağına göre, piyasadaki kutsal(!) kitaplara inanma becerisi gösteren düşünürlerin doğru dürüst düşündüklerini zannetmiyorum. Harbiden cinlere, meleklere, şeytanlara hangi aklı başında ve kendine filozof diyen birisi inanır? El cevap: Dinin etkisinden kurtulamamış olanlar!
  25. Geçenlerde dışarda dolaşırken, bir bahçe kapısının girişinde şöyle bir yazı gözüme ilişti: - Her kim dinlenmeden ve soluk almadan ha bire koşturursa, eninde sonunda kendi kıçını çimdikler! Not: Yabancı dilden kendim tercüme ettim ancak orijinali daha bir derin(!) anlamlı ve komik.
×
×
  • Create New...