-
İçerik sayısı
2.769 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
144
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by kavak
-
Mevzu benim mutlu olup olmamam değil. Kimbilir, belki mutlu olmak bu dünyada pek mümkün değildir. Benim tecrübelerime göre bir insanın ne kadar çok malvarlığı varsa, o kadar da çok onları kaybetme korkusu var. Bu korku onu tüm hayatı boyunca takip ediyor ancak diğer yandan arzularını/isteklerini yerine yetirme imkanına da sahip. Diğer yandan hiçbir şeyi olmayan fakirin kaybedecek bir şeyi yok ancak hergünkü karnını doyurabilme kaygısı onu perişan bir hale getirebiliyor. Hasılı her iki yöne işaret eden araştırmalar olsa da, mutluluğun anahtarı bir hayli muğlak.
-
Demokratik sistemin sağlıklı yürüyebilmesi için, halk tarafından seçilen vekillerin verdikleri her karar hakkında her daim hesap verme zorunlulukları olmalı. Dokunulmazlık diye bir şey olmamalı. Seçilen vekillerin icraatlarına en fazla 2-3 dönem imkan tanınmalı. Ülkenin menfaatlerini yakından ilgilendiren önemli kararlar, halk oylamasıyla bir kere daha tasdik edilmeli. Bunlar anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek kanunlar kategorisinde olmalı. Bu sefer siyasete soyunanlarda önemli bir azalma olacağına eminim ancak memlekete harbiden hizmet etmek isteyenler varsa, onları bu gibi kurallar ürkütmez. Diğer yandan kazın bacağı hiç de böyle değil maalesef. Siyasetçiler koltuğa oturduktan sonra bir türlü gitmek istemiyorlar. Mesela Rusya...Putin, gücü daha uzun elinde bulundurmak için anayasayı değiştirti. Şimdi istediği kadar o mevkide kalabilir. Türkiye...Benzer durum. Cumhurbaşkanlığı yeterli gelmedi, başkanlık sistemine geçildi, yetmedi, partili başkan siyaseti başladı. Yetmedi yargının bağımsızlığına göz koyuldu. Devletin en önemli kurumları, tek bir kişinin ağzından çıkacak kelimelere odaklanmış vaziyette.
-
Hepsi birden aynı yöne dönüyorlar. Duyu organlarımızın o kadar da ahım şahım olmadıkları o kadar belli ki. Çevresine uyum sağlayabilecek seviyede evrimleşmişler. Yani dindarların iddia ettikleri gibi çok muhteşem ve harika özelliklerimiz yok.
-
Elbette önemli, çünkü Google gibi online şirketler, kullanıcıların ter türlü özelliğini, hal ve hareketini kayıt altına aldıktan sonra, bu verileri reklam şirketlerine satıyorlar. Google´nin ana gelir kaynağı bu zaten. Gösterdiği her bağlantıya yapılan her tıklama karşılığında, şirketlerden belli bir meblağ alıyor. Şöyle düşünün...dünyada her saniyede reklam bağlantılarına kundurulan milyonlarca tıklama var.
-
Kitap üzerinden gidelim ve konuya sadık kalalım lütfen. Sizce kitapta işlenen distopyanın kaçta kaçı günümüzde gerçekleşmiş vaziyette? Seninle bu mevzuda bir türlü anlaşamadık gitti. İnsanlar bir arada yaşayacaksa, onları bir arada tutabilen bir şeyler olmalı. Mevcut düzeni yok etsen dahi, daha iyisini yapabilmek için yine insanlara ihtiyacın var. Ben de hep diyorum ki; insanlar birer robot değil. Hayvani arzuları, duyguları ve özellikleri var. Entel olmuş, olmamış farketmez. Çünkü hormonlarımızın esiriyiz sonuçta. Aslında kitabın vermek istediği mesajlardan birisi de bu. Onları duygusuz birer makineye dönüştüremezsiniz.
-
Tamam, Avrupa´ya güvenmesinler ancak birçok haklar ve imkanlar açısından Avrupa Türkiye´ye nazaran çok önde. En azından bunları elde etmek için onları örnek alabilirler.
- 17 yanıt
-
- avrupa
- insan hakları
-
(4 etiket daha)
Konudaki etiketler:
-
İkiyüz...bu kelimeye takılı kaldım. Duygusallık barındırıyor. Uluslararası arenada duygusallığın yeri yoktur, çünkü her ülke (ne kadar demokratik veya gelişmiş olursa olsun) ilk etapta kendi çıkarlarını göz önünde tutar. Diğer yandan dünyada yakası temiz hiçbir ülke bulamazsınız. Yani ülkelerarası ilişkilere ağırlıklı olarak prağmatik ve gerçekçi yaklaşmak lazım. Ona bakarsanız dünyadaki her ülke iki yüzlüdür aslında, çünkü komşu ülkenin/ülkelerin kendinden daha iyi bir durumda olduğunu istemez. Yanılmıyorsam Avrupa Birliği 27 ülke barındırır ve en önemli ve hayati konularda bile kendi alarında anlaşmakta zorluk çekerler. Keza İngiltere, pılını pırtını alıp gitti zaten.
- 17 yanıt
-
- avrupa
- insan hakları
-
(4 etiket daha)
Konudaki etiketler:
-
Ben bu tip biyoğrafilere veya buna benzer başarının sırrı içerikli tavsiyeler içeren yazılı eserlere hep soğuk bakmışımdır, çünkü başarının veya başarılı olmanın bir formülü yoktur. Bu tip kitapları okumak bana göre zaman kaybından başka bir şey değil. Bu kitap bile Türkçe´ye çevrilirken, dürüstçe çevrilmemiş. Kitabın ismi olmuş "Milyarder Olma Sanatı"; amaç belli. Amaç düzgünce tercüme edilmiş bir kitabı satmak falan değil, bilakis ne pahasına olursa olsun para kazanmak. Aslında bu yöntem de başarılı olma sanatından birisidir ancak beni ikna edemezler, çünkü herkesin karakteri, yaşam tarzı ve ortamı çok farklı. Herkes araba satıcısı olamaz, istediği kadar buna benzer tavsiye kitapları okusun, farketmez.
-
Üzerime falan alındığımı zannetme lütfen ancak her ateist bireysel değerlendirilmeli, çünkü onların tek bir ortak paydaları var. Nedir o ortak payda? Piyasaya sürülmüş tüm tanrıları reddederler. Bunun dışında onları bir çatı altında toplayan ortak bir nokta yoktur. Dolayısıyla her yelpazen çıkmaları mümkün ve her pisliğe karışmaları da mümkün. Hasılı "... çoğunuz aynı fötün..." diyerek genelleme yapmak pek yakışık olmadı.
- 37 yanıt
-
- şiddet
- şiddette hayır
-
(3 etiket daha)
Konudaki etiketler:
-
Kime söylüyorsun bunları? Hadi isim versene, eğer beni kastediyorsan, hepsini sana iade ediyorum. Boş boş konuşup duruyorsun!
-
Hep derim, san harbiden numuneliksin. Eskilerden beri seni tanırım; bir gram kendini geliştirememişsin. Bilmediğin ve anlamadığın konularda ahkăm kesiyorsun. Hele şu her önüne gelene "varoş çatlağı" yaftalaman, senin açıdan acınası bir durum aslında.
-
Yanlış örnekler veriyorsun, sanki hepsi dilencilik yapıyormuş gibi lanse etmeye çalışıyorsun. Diğer dinde yaşayanlara nazaran, bu dünyadaki maddi beklentileri oldukça azdır. Mesela bunlarda kişisel mülkiyet yoktur. Her dinin, bir ibadethaneye ihtiyacı vardır. Bu resimleri göstererek onları Kapitalizm yanlısı yapamazsın. Çok fazla farklı konuya girip çıkıyorsun. Mafyanın kapitalizme karşı olduğunu söyleyen mi oldu? Kötü bir sistem olabilir ki hangi sistem iyi ve adaletli ki? Tamamen karşıt bir sistem olan Komünizmin geldiği nokta belli. Gözden kaçırdığın bir nokta var...her insan aynı zekada değil. Bu dünyada hiçkimse bir karşılık beklemeden, parmağını oynatmaz. Adam zeki, okumuş, şirket kurmuş, buluş yapmış...bunun bir karşılığı olmalı. Yoksa kimse şurdan şuraya adım atmaz.
-
Eğer haber bu doğruysa, bu yaptıkları resmen halkı enayi yerine koymaktır. Bir yandan her konuda çokbilmişlik yaparken, diğer yandan milletin alın teri olan şahsi mallarına gözlerini dikmişler. Bu olan bitenden halkın suçu yok değil, bilhassa dindar kesimin. Lüzumsuz saraylar yapılırken, hiç kimsenin gitmeyeceği ve neredeyse her mahalleye camiler dikilirken, sayısız makam araçları ve uçakları alınırken, ülkenin şirketleri yabancı ülkelere satılırken vs....neredeyse hiç tepki vermediler.
-
Yadel, gereksiz yere ve tehditvari bir şeklinde bir konu açmışsın. Eski bir forumdaş olarak sen de çok iyi bilirsin ki, eğer ağır küfür, ağır hakaret veya forum kurallarına aykırı bir ileti varsa, o iletiyi raporlayarak derdini anlatabilirsin. Ayrıca her konuda didişmeler olur, bu gayet normal. Ancak yazılan iletilere "Dogmaya dayalı saçmalıklar üreterek" deme cüretini kendinde görmene, ne demeli, peki?! Sana akıl vermek gibi olmasın; karşındakilere yukarıdan bakma huyundan bir türlü vazgeçemedin.
-
Aslında Türkiye´nin uzun zamandan beri ekonomik sorunları vardı ve hep ötelenerek bugünlere gelindi. Bir türlü sanayileşme sürecini sağlıklı bir şekilde sonuçlandıramadı. Hălă gelişmekte olan bir ülke konumunda. Diğer yandan dediğin gibi mevzu aslında tam olarak bu, eğer muhalefetin bir şansı olacaksa, ekonomik sorunların üstesinden geleceğine halkı ikna edebilmeli. Sorun da tam olarak burada yatıyor, muhalefete olan güvensizlik bir hayli yaygın. Millet İttikafını oluşturan partilerin genel başkanlarına baktığınızda, ne demek istediğim anlaşılır sanırım. Oradakilerin bir kısmı kendi partilerinden uzak kalmış şahışlar veya uzaklaştırılmış kişiler. Mesela ben Davutoğlu ve Babacan´ın orada olmasına bir anlam veremiyorum. Bunlar kendi partilerinde yer bulamadı diye, hemen karşı tarafa geçmişler, hem de ayrı ayrı parti kurarak. Haliyle bu İttifak bana biraz garip geliyor, çünkü ben tutarsızlık görüyorum.
-
Bu iddiana katılmak zor, çünkü her müslümanın kapitalizmi savunduğunu zannetmiyorum. Bu dinde zekat mevzusunun olması, onları Kapitalizm yanlısı yapmaz. Diğer yandan bu dünyada müslümanlardan başka daha değişik dinlerde olanlar var. Mesela Budizm´de malın mülkün pek fazla bir değeri yoktur. Yani her dindar kapitalizmi savunmaz. İnsanlar arasında gelir dağılımı eşit olsa dahi, herkesin ekonomik gücü aynı olmayacak, çünkü herkesin yaşam tarzı ve yaşadığı yer farklı. Keza eşit gelir dağılımının olabilmesi imkansıza yakın bir şey, çünkü işin içinde insanların olduğu yerde, eşitliğin olmasın pek mümkün değil. Kapitalizm, eşit gelir dağılımı olması gerektiğini iddia etmez zaten. Ona bakarsan, hangi düzen gelirse gelsin, bunun olması mümkün değil.
-
Her insanın mutluluk anlayışı/beklentisi elbette farklıdır, çünkü her insan bu dünyada farklı şekillerde ve farklı ortamlarda yaşam mücadelesi vermekte. Herkesin hayata başlangıç noktası farklı olduğu için, hayat mücadeleleri de elbette farklı oluyor. Dolayısıyla insanları mutlu eden kriterler de farklı olacaktır. Kimisi o gün karnını doyurabildiği için mutlu olabilirken, kimilerine dünyaları verseniz, onları mutlu edemezsiniz. Mesela ölümcül hasta veya ağır hasta olanları mutlu etmek hiç mümkün mü? Diğer yandan yandan yaş da bu mevzuda önemli bir rol oynuyor. Mesela çocukları mutlu etmek çok kolaydır; onları bir şeker bile mutlu edebilir. Ancak yetişkinler için durum biraz farklı. Yaş yükseldikçe, iş, aş ve ev dertleri devreye girdiğinde mutluluk kıstasları da yükselmekte. Bir şeker, yerini bir arabaya, seyahate veya eve terkediyor. Mevzunun bir yanı bu, diğer yanı ise mutluluğun zeka ile ilişkisi olup olmadığı. Yapılan bir araştırmanın sonucuna göre akıllı insanlar, aptallara nazaran daha mutluymuş: Akıllı insanlar daha mutlu
-
Birçok yerde kullanılan ve kafama takılan veyahut Türkçe karşılığı olmasına rağmen, ısrarla yabancı dilde kullanılan kelimeleri buraya iliştireceğim. Her dilde olduğu gibi Türkçe diline de farklı dillerden birçok kelime katılmıştır, mesela kökeni Arapça ve Farsça olan çok kelimeler var; mevzu bu değil. Ancak öyle kelimeler var ki onları görünce hayret etmiyor değilim. Bunlardan birisi mesela şu: link. Bu kelime İngilizce kökenlidir. TDK´ya bakayım dedim. Orada iki anlamı gösterilmiş ve hiçbir şey anlamadım. Link 1. Atın eşkin yürüyüşü 2. İlişim Halbuki ben bu kelimenin Türkçe karşılığını bağlantı olarak biliyordum/zannediyordum. TDK´ya gücendim doğrusu. Peki, eşkin ve ilişim nedir? Eşkin, yine TDK´ya göre atın dörtnal ile tırıs arasındaki hızlı yürüyüşü imiş. İlişimi şöyle açıklamışlar orada: İletişimi sağlayan dizgenin, teknik ağın birliği, link. Bana bir hayli sempatik gelen bağlantı kelimesinin anlamı ise TDK´ya göre şöyle: Bağlantı 1. İki veya daha çok şeyin birbiriyle bağlı bulunması, ilişki, irtibat, bağlanak 2. İki şey arasında ilişki sağlayan bağ Bu verilerin ışığında, ben yine de bağlantı kelimesini kullanacağım, çünkü açıkça söylemek gerekirse ilişim kelimesini hiç yakıştıramadım. Kaynak: https://sozluk.gov.tr/
-
Bir ara Avrupa´da çıplaklar kampları bir haylı yaygındı, şimdilerde ne durumdalar bilmiyorum, çünkü gençken meraktan bir iki kez arkadaşlarla gitmiştik bu tip yerlere. Tam bir hayal kırıklığı yaşamıştım, çünkü bir sürü insan tamamen çıplak halde bir arada olunca, tamamen itici gelmişti bana. Türkiye gibi halkın çoğu dindar ve muzafakar olan bir memlekette buna benzer kampları hiç düşünemiyorum, çünkü imkansız gibi bir şey.
-
Bunu bana diyorsan, benim yazdıklarımı yanlış anlamış olmalısın ya da ben düzgün anlatamadım. Faşizmi övmedim, bilakis kapitalizm düzen nasıl işliyor ona değindim. Konumuz da bu zaten. Yani bir bakıma durum tespit yaptım, bu faşizmi savunduğum veya övdüğüm anlamına gelmez.
-
Yanılıyorsun. Çifleşme zamanı geldi mi, sürüdeki kendine güvenen erkek hayvanlar kavgaya tutuşur, kavgayı kazanan, sürüdeki dişileri sahiplenir. Tee bir sonraki çitleşme zamanı gelene kadar. O zaman yine bu döngü başlar. Aşk olup olmadığı yaşanarak öğrenilir. Yaşamak lazım. Ne güzel işte.
-
Hayvanlar ălemindeki bizim gibi memeli türlerinde (aslan, fil, maymun, geyik vs.) güçlü olan erkek, tüm dişilere sahip oluyor ve onlarla çiftleşiyor. Yani koklaşmadan ziyade kaba kuvvet var önce. Ayrıca aşka fazla anlam yüklenmemeli diye düşünüyorum.
-
Bunlara bir itirazım yok. Elbette hukuk ve kanun açısından suç teşkil edilen eylemlerin önlenmesi gerekiyor. Ancak içinde yaşadığımız düzenin ideal olmağını biliyoruz. Hele ki kendi yaşadığın ülkenin devleti suç işleyenlerin peşinden gitmiyorsa, bu vahim bir durumdur aslında. Çünkü bunun da çeşitli sebepleri var. Bunlardan birisi devletin kurumlarında bazı çalışanların yoksuzluklara bulaşması mesela. Bunlar hukukun düzgün işlemesini engelliyorlar. Kanunlar, bir bakıma suçların önlenmesi için var zaten. Mühim olan, yürürlükte olan kanunların uygulanması ve herkese kanunlar karşısında eşit davranılması. Ve en önemlisi hukukun üstünlüğü ve bilhassa yargının bağımsızlığı olmalı. Dediğin gibi devletin kendisi suça seyirci kalıyorsa hatta kendisi bile bulaşıyorsa, orada adaletten veya yargının bagımsızlığından söz etmek mümkün değil maalesef.
- 37 yanıt
-
- şiddet
- şiddette hayır
-
(3 etiket daha)
Konudaki etiketler:
-
Kapitalizm düzende en çok tartışılan noktalardan birisi bu. İşçi, adı üstünde, çalışmak zorunda olan kişi. Yani bir işe ihtiyacı var, haliyle fazla bir seçeneği yok. Hele ki herhangi bir mesleğimiz yoksa, iş bulmak hakikaten kolay değil. İşveren bakımından durum daha da farklı, çünkü seçenekleri bol. Bir işçi olmazsa, başka bir işçi bulma imkanı var. Sömürülmek istemiyorsak, vasıflı bireyler olmak zorundayız. Yani mesleğimiz ve uzmanlık alanlarımız olmalı. Bu durumda işverenlerle oturup pazarlık yapma olanağımız olur. İşverenler aptal değil, onlara işlerine yarayan, şirketlerine fayda sağlayacak elemanlar gerek. Sebebi ne olursa olsun, tüketici olmadan Kapitalizm pek yürümez. Tüketen olacak ki üreten olsun.
-
Evet, insanlar ilk etapta kendini sever. Bunda şaşılacak bir durum yok, hatta çok doğal bir durum. Kendimizi sevemezsek eğer, başkalarını nasıl seveceğiz? Bence sıkça gözardı edilen bir durum daha var. Bizler, tıpkı diğer hayvanlar gibi, doğanın bir parçasıyız ve onlardan çok fazla bir farkımız yok. Haliyle cinselliğimizin esiriyiz bir bakıma. Üremek ve neslimizi nevam ettirmek üzerine programlanmışız bir kere. Önce bu gelir. Başkasına sevgi beslemek veya başkasına aşık olmak...bunların olması şart değil. Acı ama gerçek.
