Jump to content

kavak

Members
  • İçerik sayısı

    2.729
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    137

Everything posted by kavak

  1. Üzgünüm, düşmeyecek. Sebebi hălă eski nedenlerden birisi. Muhalefet bir türlü yapıcı, inandırıcı ve güvendirici bir siyaset yapmayı beceremiyor. Ellerine geçen fırsatları iyi değerlendiremiyorlar. Artı; bu memlekette hălă din bezirganlığı işe yarıyor. Seçimlerde mültecilerin o kadar çok etkili olacağını zannetmiyorum, çünkü arkalarında hăla kemikleşmiş dindar bir kesim var.
  2. kavak

    Hobilerim

    Senin de uğraşmadığın bir alan hiç yok galiba. Sende boş zaman ya da pol para da çok galiba.
  3. kavak

    Hobilerim

    Gayet iyi çekmişsin. Ben fotoğraf çekmekten hiç anlamam. Çektiğim her 2 resimden birisi mutlaka bulanıktır.
  4. kavak

    Hobilerim

    Nerede buldun bunu?
  5. kavak

    Çin masalları

    Çin diyarından halk masalları Kulağıma gelen bazı ciddi duyumlara göre, hangi forumda olursa olsun bazı forumdaşlar ha bire din tartışmalarının yapılmasından bir hayli şikayetçi. Ben de bu forumdaşlara azıcık amme hizmeti yapayım dedim ve çoğumuza hem ırak hem de kültürü açısından bir hayli yabancı olan Çin diyarındaki kulaktan kulağa yayılan halk masallarını sizlerle paylaşmaya karar verdim. Buraya iliştirirecegım tüm içerikleri kendim tercüme ettim ve umarım uzak bir diyarın masallarını okumak hoşunuza gider. Olası hatalar için şimdiden hepinizin anlayışınıza sığınırım. Kadın sözleri et ve bacağı ayırıyor Evvel zaman içinde aynı evde oturan iki kardeş varmış. Büyük olanı, eşinin sözünü dinlermiş ve bu nedenle kardeşi ile ayrı düşmüş. Yaz başlamıştı ve darı tohumlarını ekme zamanı gelmişti. Küçük olanın tohumu yoktu ve abisinden ödünç olarak vermesini rica etti. Büyük olan, ona vermesini eşine emretti. Eşi tohumları aldı, büyük bir tencereye koydu ve kaynattı. Sonra Küçük olana verdi. Küçük olanın bunlardan hiç haberi yoktu, gitti ve tarlasına onları ekti. Ancak tohumlar kaynamış olduğu için sapları bir türlü topraktan çıkmıyordı. Sadece tek bir çekirdek kaynamamıştı; böylece tek bir sap büyümeye başladı. Küçük olan hamarattı ve doğasında çalışkanlık vardı, bu nedenle onu günboyu sulayıp çapalıyordu. Sap kocaman bir ağaç haline geldi ve öyle bir başak filizlenir ki neredeyse yarım dönümlük bir araziye gölgelik yapıyordı. Başak sonbaharda olgunlaşmıştı. Küçük olan eline bir baltayı aldı ve onunla başağı kesti. Başak yere düşür düşmez kocaman bir kuş olan Rokh gürültülü bir şekilde yaklaştı, başağı gagasına aldı ve uçtu gitti. Küçük olan, denizin kıyısına kadar onun peşinden koştu. Kuş ona dündü ve insani bir şekilde şöyle konuştu: "Bana zara vermenize gerek yok. Bu başağın sizi n için değeri ne? Denizin doğusunda; orada Altın ve Gümüş adası var. Size oraya götürmek istiyorum. Orada istediğiniz kadarını alırsınız ve çok zengin olursunuz." Küçük olan hoşnuttu ve kuşun sırtına bindi. Kuş ona gözlerini kapattırdı. Böylece sadece kulağında uğuldayan havanın sesini ve aşağıdan dalgaların kabarmasının gürülüsünü işitiyordu. Bir anda kuş adanın birine konar. "İşte geldik" dedi. O anda Küçük olan gözlerini açtı ve etrafına bakındı; her tarafta parıldayan beyazlı sarılı şeyler görüyodu. Küçük parçalardan alabildiği kadarını aldı ve göğsüne koydu. "Bu kadarı yeterli mi?" diye sordu Rokh. "Evet, yeterli." diye yanıtladı. "İyi o zaman. Tevazu zarardan korur." dedi kuş Sonra onu yine sırtına aldı ve denizin üzerinden geri götürdü. Küçük olan eve vardığında kendine bir parça arazi satın aldı ve bir hayli hali vakti yerindeydi. Ancak abisini onu kıskanıyordu ve ona çıkıştı: "Parayı nereden çaldın sen?" Küçük olan, herşeyi tüm gerçekliği ile ona anlattı. Abisi hemen evine gitti ve eşine danıştı. "Bundan kolay bir şey yok." dedi eşi. "Tahılı yine kaynatırım ve bir tanesini de pişmemesi için ayırırım. Sonra onları ekersin; ne olacağına bakarız." Konuşuldu, yapıldı. Bir tane kocaman bir sap topraktan çıktı ve tek bir başağı vardı. Nihayet hasat zamanı geldiğinde kuş Rokh yine geldi ve gagası ile onu götürdü. Büyük kardeş buna çok sevindi ve onun peşinden koştu. Kuş Rokh yine aynı şeyleri ona söyledi ve abisini adaya götürdü. Orada altınların ve gümüşlerin her tarafı kapladığını gördü. En büyükleri dağlar kadar büyüktü, küçükleri ise tuğla büyüklügünde idi ve en küçükleri ise kum taneleri kadar küçüktü. Gözleri kamaşıyordu. Dağları yerinden oynatacak imkanı olmadığına hayıflanıyordu. Bu yüzden eğildi ve toplayabildiği parçaları topladı. Kuş Rokh: "Bu kadar da yeter! Bunlara gücün yetmez." Büyük kardeş: "Hele azıcık daha sabırlı ol. Bu kadar aceleci olma! Bir kaç tane daha toplamalıyım." Bu arada bir hayli zaman geçmişti. Kuş Rokh onu sürekli uyarıyordu: "Güneş birazdan çıkacak ve insanları yakacak kadar sıcak!". Büyük kardeş hala "Azıcık daha bekle." diyordu. O anda kocaman teker tüm gücü ile ortaya çıktı. Kuş Rokh denize uçtu, sıcaktan korunmak için kanatlarını açtı ve suyun içine daldırdı. Büyük kardeş ise güneşin sıcağında tükenip gitti.
  6. kavak

    Hobilerim

    İlginç. Eee, herkes senin gibi beleşçi değilmiş.
  7. kavak

    Hobilerim

    Nasıl masrafı yok. Ne ile besliyorsun? Bak bu güzel bir fikir.
  8. kavak

    Hobilerim

    Neden su pireleri? Başka hayvan türü bulamadın mı? Ne bileyim. Kedi, köpek, akvaryum ilk aklıma gelenler. Oğlum küçükken 10 sene boyunca küçük boyda bir akvaryum vardı. Benim hatun kedi ve köpekleri evde istemiyordu.
  9. Şintoizm Bu dinde ölümden sonra sorusunun bir önemi yoktur ancak doğumdan yakından ilgilenir. Yeni doğan çocuklar, hayatlarının 31. veya 32. gününde annesi ve diğer aile üyeleri ile beraber bir türbeye götürülür ve ailenin koruyucu türbesinin üyesi olur. Rahip, doğumdan 100 gün sonra düzenlenen bir ăyinle çocuğu karşılar: "Sakaki" ağacının bir dalını veya Gohei´yi(kağıttan bir çubuk) çocuğun kafasının üzerinde sallar ve onu bu şekilde arındırır. Japonya´nın Ise kentinde her 20 senede bir özel bir ritüel cereyan eder: Türbeler tamamen yıkılır ve en ufak bir detayına kadar 1:1 orijinaline benzeyen bir yenisi inşa edilir. En sonuncusu 2013 yılında yapıldı. Bu şekilde tahtanın arı olmayan çürümesi engellenir. Ayrıca kraliyeti ve pirinç mahsülünü korumak için burada yaşayan tanrıçaların bu şekilde güçleneceğine inanılır. Buradaki türbeler hălen Japonya´daki en önemli türbeler arasında gelir. Kraliyet törenleri (evlilik, tahta çıkma) ve Tokyo´daki Meiji türbesine düzenlenen senelik ziyaretlerin temeli bugüne kadar Şintoizm´e dayanır. Arınma ritüelleri Şintoizm´in merkezini oluşturur. Türbelerin yıkımı ve yeniden inşası bunun en uç bir örneğidir. Türbe ziyaretçilerinin önce ağızlarını ve ellerini yıkadıklarını hergün görmek mümkün. Bunun için her türbenin önünde bir su havuzu ve su kepçeleri bulunur. Kötü ruhlar bu ritüelle uzaklaştılır.
  10. Ritüeller, çoğunlukla hep aynı biçimde cereyan eden ve belirli durumlarda uygulanan eylemlerdir. Mesela her akşam diş fırçalamak veya gördüğümüzde samimi olduğumuz kişilere sarılmak, gibi. Her dinin de birçok vesileler için uyguladığı sabit ritüelleri vardır. Bu törensel eylemlerin genelde özel sembolik anlamları olduğu gibi, dindarlar açısından önemli bir yer teşkil ederler. Hatta dinlerin olmazsa olmazlarındandır da diyebiliriz. Zamanım elverdikçe çeşitli dinlerdeki sürekli tekrarlanan ritüelleri, ăyinleri ve törenleri aktarmaya çalışacağım. İslam´daki ritüeller benim açımdan şimdilik ikinci plandadır, çünkü buraya uğrayanların ezici çoğunluğun bu dindeki dinsel ritüellerden haberdar olduğunu varsayıyorum. Devam edecek...
  11. Filistin : Eski Ahit´teki yaratılıș Tanrı önce gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı. Ve yeryüzü darmadağın ve boștu, karanlık derinliğin üzerindeydi. Ve Tanrı´nın ruhu suların üzerinde süzülüyordu. Ve Tanrı konuștu: "Ișık olsun!" Ve ıșık oldu. Ve Tanrı ıșığı gördü ve iyi olduğunu gördü. Ve Tanrı ıșığı karanlıktan ayırdı. Ve Tanrı ıșığa gündüz ve karanlığa gece adını verdi. Ve akșam oldu ve sabah oldu: birinci gün. İkinci günde Tanrı, boșluğun ve evrenin sularını birbirinden ayıran gökyüzünü yarattı. Ve üçüncü günde, adına yeryüzü dediği, evrenin sularından kuru arazi olușmasına izin verdi. Burada yeșil bitkiler yetiștirdi. Dördüncü günde güneșe, aya ve yıldızlara semada yerlerini verdi. Ve beșinci günde denizin hayvanlarını ve havadaki kușları yarattı. Altıncı günde yeryüzünü çeșitli hayvanlarla donattı. Ve Tanrı iyi olduğunu gördü. Ve Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, Tanrı´nın suretinde onu yarattı. Erkek ve kadın olarak onları yarattı. Ve Tanrı onları kutsadı ve onlara konuștu: "Doğurgan olun ve çoğalın ve yeryüzünü doldurun ve onu kendinize bağımlı kılın."
  12. Dünyadaki her şeyin başlangıcı ve en bașında neyin olduğu sorusu, her devirde ve her kültürde insanları hep meșgul etmiștir. Dünyanın her yerinde açıklama arayıșına gitmișlerdir ve yorumlarını mistik hikayelere ve sembollere aktarmıșlardır. Toplumlar, hem sprituel olarak hem de günlük yașamlarında, onları neyin etkilediğini ve belirlediğini mitlerinde anlatırlar. Mitler, yeryüzünü resim ve sembollerle yorumlayan arkaik șiirlerdir. Tarihsel olarak belirlenemeyen bir ortamda bulunurlar ve olușması sezgi, ilham, rüya ve hayal gücüne dayanır. Bilinen ve popüler olanları sırayla aktarmak istiyorum: Mesopotamya: Sümerler´de yaradılıș Gök tanrısı An gökyüzünü oluștururken, Enlil yeryüzünü kurarken, gökyüzü ve yeryüzü uzaklașırken, insanlık olușurken, okyanusların kralı Enki, uzaklardan yeryüzüne yelkenliyle geliyordu. Ve Enki konușur: "Ben An´ın oğluyum. An, kanunu ellerime koydu. Gökyüzündeki ve yeryüzündeki belgeleri koruyorum. Bütün diyarların babasıyım. Bütün diyarların kulağıyım. Adaleti babam An ile beraber koruyorum." Ve Enki konușur: "Gökyüzüne yükseldim. O zaman yukarıdan yağmur geldi. Yeryüzüne eğildim. O zaman tașarcasına așagıdan su geldi. Ve herșey yeșillendi ve çiçeklendi. Sabanı yarattım. Arıkları açtım. Tarladaki ekinin büyümesine izin verdim." Not: Sümerler MÖ 5000 yılında yazıyı yaymaya bașladılar. İnsanoğlunun en eski yazı sistemi olan çiviyazısı ile, insanoğlunun en eski yaratılıș mitini yazdılar. Zaman buldukça buraya çeşitli mitleri iliştireceğim.
  13. En sevdiğim demeyim ancak şimdi kendim uydurdum: Ha bire mızmızlık yapan, ya hayata küsmüştür ya da sevgilisinden(!) paparayı yemiştir.
  14. Huyum kurusun; fırsat buldukça, piyasaya yeni fıkra düşmüş mü diye oraya buraya bakarım. Çünkü bu hayat insanları yeterince sersemletiyor, dolayısıyla ara sıra gevşeyemeye ihtiyacımız olmuyor değil. Müsaade ederseniz en sevdiğim ve yazdığım için bir hayli küfür yediğim bir fıkrayı size takdim etmek istiyorum... Bakire Meryem Bakire Meryem ana dünyayı ziyaret etmek için izin ister. Kendisine izin verilir, ama her akşam cenneti araması da tembihlenir. Meryem birinci gün cenneti arar: "Benim, bakire Meryem. Bugün kendime bir tane mini etek aldım. Bu kötü bir şey mi ?" "Hayır, hayır, sorun değil" diye cennetten yanıt gecikmez. İkinci gün : "Benim yine, bakire Meryem. Bugün kendime makyaj yaptım. Bu kötü bir şey mi ?" "Tamam, keyfine bak" diye cennetten cevabı alır. Üçüncü gün :" Benim, Meryem. Bu kötü bir şey mi ?"
×
×
  • Create New...