-
İçerik sayısı
2.766 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
144
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by kavak
-
Epeyi meşhur bir gavur özlü sözünü aklıma getirdin. Türkçe tercümesi şöyle: Herkesin bir tuhaflığı vardır. Ancak bazılarının tuhaflığı aşırı derecede uçuk olabiliyor. Bizi biz yapan unsurlardan birisi de bu durum galiba, çünkü insanların hayal gücü sınır tanımaz seviyede seyrediyor. Dinlerin, tanrıların, meleklerin, cinlerin, şeytanların hortlamasının başka bir açıklaması yok bence. Fakat diğer yandan bu sayede görsel ve yazılı müthiş eserler piyasaya sürülmüş. Harika romanlar, müthiş şiirler/şarkılar, muhteşem resimler/tablolar, nefes kesen filmler vs. Bunu da yabana atmamak lazım. Yine de dediğine katılıyorum tabii.
-
Yahu...maço tipli James Bond´vari tiplerle kadınların ne işi olur? Bugüne kadar çoğunu izledim sayılır. Hepsinde hiçbir kadının "Hayır!" dediğini ve onu sepetlediğini görmedim. Bu ne iştir?
-
Evet; bu konuda seninle hemfikirim. Ahh...şu "Aman da ben tüm dağları yarattım" çokbilmişliği yok mu. Mistik´in de durumu o derece.
-
Omikron adında yeni bir mutasyon hortlamış ve çok saldırgan bir tür olduğu söyleniyor. Bu gidişat hiç hayra ălămet değil. Halbuki aynı anda dünya çapında tüm ülkelerin katıldığı bir sokağa çıkma yasağı uygulansa, bu salgının kökü kazınmıştı. Bakıyorum her ülkenin uyguladığı yöntemler farklı, hatta her eyaletin uygulaması bile farklı. Hal böyle iken 5., 6., 7. dalgaların gelmesi çok olası. Diğer yandan er veya geç zoraki aşı uygulamasına geçilmesi şart oldu. Başka türlü bu hadisenin son bulacağını zannetmiyorum.
-
Canlılığın neden var olduğu sorusu güzel olmasına rağmen, dinsel yanıtları bir kenara bırakırsak, tatmin edici bir cevabını vermek de bir kadar zor. Belki de bir zorunluluktur, çünkü maddenin en küçük parçalarının tek başına hal ve hareketi başka olabilirken, bu parçaların bir araya gelmesi sonucu oluşan hal ve hareketi ise bambaşka. Tek bir parçacığı kimse pek önemsemezken, dünyadaki evrimin bir bakıma doruğu olan bizlerin ve bizleri biz yapan milyarlarca parçanın bir araya gelmesi sonucunun nihayetinde, çok karmaşık bir şey olan farkındalığın farkında olmaya potansiyeli ortaya çıkmıştır. Peki, canlılık nedir? Bence iki parçacığın muhabbeti.
-
Bir zamanlar dünyanın dört bir yanında bu rakamlara bir hayli anlam yüklendiği çok bariz bir şekilde ortada. Şöyle bir baktığımızda, 1 ile 100 arasındaki rakamlara akla gelen her türlü anlamı yamamışlar. Bununla da yetinmemişler, bu sefer harflere rakamları atamışlar. Her harf bir rakamı ifade ediyor. Bilhassa Orta Doğu´da bu yöntem allanıp budaklanmış. Günümüzde bile bunlardan medet umanlar var hălă.
-
Valla şimdi özeti fazlaca yeşillendirirsem, bu sefer spoiler vermiş olurum. O zaman da kimse meraklanıp okumaya yeltenmez. Geçenlerde James Bond´un son filmini izlemeye niyetlenmiştim ancak çevremdeki bir som ağızlının teki, filmin sonunda J.B.´un öldüğünü söyleyince, filmi izlemekten vazgeçtim. Tüm hevesim gitmişti, iyi mi?! Onun gibi düşün.
-
İlahi Güçler Temel´in köyündeki Temelzade Camii´nin hocası Abdurrezzak Efendi, Cuma vaazinde, sonsuz evrendeki ilahi güçler hakkında cemaatini bilgilendirmek ister. O esnada Temel´i görür ve ona sorar: “Temel, bir adam beşinci kattan düşer de kılına bile zarar gelmezse, buna ne denir?” Temel: “Çok şanslıymış, da…” “Peki, onuncu kattan düşer de kılına zarar gelmezse?” “Yuh, iyi şansı varmış, da…” “Peki, ellinci kattan düşer de kılına zarar gelmezse? Temel şöyle bir düşünür sonra der ki: “Hocam, o adam ya manyaktur, ya da kendini yüksekten atma aluşkanluğuna kapılmıştır, da. Ha oni bir doktora götürün siz.”
-
Elinin körü! Tüm hikayeyi yazmamı bekliyorsan, havayı alırsın. Bence harika bir mini özet olmuş. "Harika bir eser" gayet güzel bir özet.
-
Jules Verne´nin bu kitabını gençliğimde birkaç kez keyifle okumuştum. Harika bir eser.
-
Biontech´in kurucusu olan Uğur Şahin, aşının etkisinin 4 aydan itibaren azalmaya başladığını vurguladı. Bu nedenle aşının etkisinin çok yüksek olmasına rağmen tazeleme aşılarının önemine ve gerekli olduğuna da değindi. Üçüncü kez yapılan aşıların her halükărda koruma etkisini yükseltiğini söyledi.
-
Ha bire "Ekonominin kitabını yazdık" diye hava atanlara inat edercesine hem Dolar hem de Euro nört nala koşturmaya devam ediyor. Euro neredeyse 13 Liraya gelmek üzere. Gidişat böyle devam ederse, Dollar ve Euro ile yapılan tüm ithal malların ülkeye girişinde, bilhassa ilaç sektöründe, ciddi sıkıntılar doğacak.
- 11 yanıt
-
- 2
-
-
Brit Mila Musevilikteki geleneksel sünnete Brit Mila denir. Yeni doğmuş çocuğun 8. gününde penisinin ön derisi(sünnet derisi) kesilir. En önemli dinsel buyruklardan birisidir, çünkü bu eylem tanrı ile olan bağı simgeler. Brit Mila bir "Mohel" tarafından uygulanır. Bu kişi sünnetçidir ve bu konuda pratik eğitim almış kişidir. O gün Sabbat´a veya tatil gününe gelse dahi sünnet ritüeli mutlaka icra edilmek zorundadır. Bu merasim Tevrattaki bütün buyrukların önünde gelir, birincildir. Bir sonraki neslin inancı için bir işaret olup Musevi kimliğinin temel taşıdır. Cemaatin 10 Musevi erkeği(Minjan) merasim esnasında bulunmak zorundadır. İlyas peygamber de görünmeyen şeref misafiri olarak merasimde yerini alır. Oğlan şayet sağlıklı değilse veyahut erken doğum ise sünnet merasimi ertelenir ve iyileşmesinin 8. gününde tekrarlanır. Sadece bebekler değil, museviliğe geçmiş yetişkin erkeklerde sünnet olmak zorunda. Sünnet merasimi evde, sinagogda, mohelin ofisinde veyahut bir hastahanede icra edilir. Sünnet esnasında sürekli hayır duaları okunur ve sünnet olan çocuğun etrafında sadece erkekler bulunur. Çocuğun babası, sağ kolunu mohelin omuzuna kor. Anne ise, doğumdan dolayı kirli kabul edilir, diğer kadınlarla beraber arka saflarda durur. Mohel, nihayet sünnetten sonra bir kadeh şarabın üzerinde hayır dualarını okumaya devam eder ve oğlanın İbranice ismini sesli ilan eder. Çocuğun sakinleşmesi için bir beze bir damla şarap bandırılır ve çocuğa emdirilir. Kirveye ve anneye şarap kadehi verilir. Sonra çocuk bir kenarda anne tarafından sakinleşmesi için emzirilirken, yemek merasimi başlar. Burada hayır duaları devam eder ve hediyeler takdim edilir.
-
Arktik: İnuit´ler yeryüzünün bașlangıcı hakkında ne anlatıyorlar. Atalarımız yeryüzünün olușumu hakkında çok șey anlattılar. Onlar, beyaz adamlar gibi kelimeleri çizgilerin içine saklayamıyorlardı. O zamanları yașanlar sadece anlatıyorlardı. Çok șeyleri anlatıyorlardı. Bu yüzden bilgisiz değiliz. Yașlı kadınlar öylesine boșuna konușmazlar ve biz onlara inanıyoruz: Yașlılıkta yalan yoktur. O zamanlar; çok, çok önceleri, yeryüzü meydana gelmesi gerektiğinde, yukarıdan gökyüzünden așağıya doğru topraklar, kayalar ve tașlar düșmüștü. Ve sonra insanlar geldi. Küçük çocuklar yerden çıkıp geliyorlardı. Çalılıkların altında gözleri kapalı uzanıyorlardı ve huzursuzlanıyorlardı, çünkü emekleyemiyorlardı bile. Yiyeceklerini yerden elde ediyorlardı. Bir erkek ve bir kadından bahsediliyor. Ama nasıl ? Bu çok gizemli. Ne zaman bir araya gelmișlerdi? Ne zaman büyümüșlerdi? Bilinmiyor. Kadın çocuk kiyafetleri dikti ve bașka yere gitti. Bir çocuk buluyor, onu giydiriyor ve onu eve getiriyor. Böylece insanlar çoğaldı. Güneși bilmiyorlardı. Karanlıkta yașıyorlardı. Sadece evde ıșıkları vardı. Ve insanlar çoğalmaya devam etti. Ve çok yașlandılar, çünkü ölüm yoktu. Ve yeryüzünü doldurdular. İște o zaman yașlı bir kadın diğerlerine konuștu: "İkisini de istiyoruz, ıșık ve ölümü." Bunu söylediğini anda, bu böyle oldu. Ölümle beraber güneș, ay ve yıldızlar geldi. Çünkü insanlar ölünce, gökyüzüne yükseliyorlar ve parıldamaya bașlıyorlar.
-
Uzun zaman evvel bu kitabı okumuştum. Geçenlerde yine gözüme ilişti. Ernest Hemingway´in dünyaca ünlü "Yaşlı Adam ve Deniz" eserini okurken canınızın sıkılacağını zannetmiyorum. Her yaşa hitap eden bir özelliği var. Okuyun; pişman olmacaksınız.
-
Gelişen teknoloji yüzünden kimsenin özeli pek kalmadı gibi. Bu nedenle George Orwell’in 1948(!) yılında piyasaya giren bu kitabını herkesin okumasını tavsiye ederim. Bu kitap, adeta geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosunu andırıyor. Bireysellik yok edilmiş ve totaliter bir dünya düzeninin resmi çiziliyor bu kitapta.
-
Seyahat Her zaman olduğu gibi iş yerindeydim. Öğle molasına az bir vakit kalmıştı. Masamdaki cep telefon tiz bir sesle çaldı, yine çaldı ve yine çaldı. O sıra bir hayli meşguldum ancak yine de göz ucuyla kimin aradığına bir bakayım dedim. Arayan kişi çok uzun yıllardan beri tanıdığım ve çok samimi bir dostumdu. Telefonu kulağıma dayadım ve henüz "Selam.." demiştim ki zaman kaybetmeden üzüntülü bir ses tonuyla hemen konuya girdi: "İki gün önce çok yakın bir dostumuzu maalesef kaybettik. Cenaze merasimi iki gün sonra. Yetişebilir misin?" Ne diyeceğimi kestiremedim. "Tamam, kesinlikle orada olacağım" dedim. Telefonu kapattıktan sonra bir süre sessizce oturdum. Arkasından patronu aradım, kendisine durumu izah ettim. "Sıkıntı yok, istediğin zaman git" dedi. Yanıtı ne olursa olsun, zaten gitmeye kesin kararlıydım. Moralim bir hayli bozulmuştu. İşi bırakıp hemen eve döndüm, keyifsizce biraz yemek yedikten sonra seyahat acentasını arayıp bir bilet ayarladım. Uçak ertesi sabah kalkıyordu ve bir aksilik çıkmazsa akşama varmış olurdum. İki hafta sonra da geri dönmeye niyetliydim. Ufak bir valize bir iki kıyafet yerleştirdim. Her ne kadar uyumaya çalışsam da geceleyin gözüme hiç uyku girmedi. Eski günler gözümün önünden bir film şeriti gibi gelip geçiyordu. Nihayet sabah oldu. Havalimanına taksi ile gittim ve oraya vardıktan kısa bir zaman sonra uçak havalandı. Yorgunluktan ve uykusuzluktan olmalı; koltuğa oturur oturmaz uyumuşum. Uyandığımda uçak inişe geçmişti. Oraya vardığımda tüm ahali çoktan meydanda toplanmıştı. Önüme gelenlerle kısaca merhabalaştım. Kimsenin keyfi yerinde değildi, çünkü kaybettiğimiz arkadaş etrafında sevilen ve sayılan birisiydi. Henüz ömrünün yarısında olmasına rağmen amansız bir hastalığa yakalanmış ve pek fazla uzun sürmeden bu fani dünyadan ayrılmıştı. Herkes hocanın gelmesini bekliyordu ve o da çok geçmeden geldi. Ahali, hocanın arkasında yerini almak için harekete geçti. Hoca, kısaca merasim hakkında bilgi verdikten sonra üç kere "Merhumu nasıl bilirdiniz?" diye seslendi. Çoğunluk her keresinde "İyi bilirdik!" demesine rağmen, her cenaze merasiminde olduğu gibi ben yine sessiz kalmayı yeğledim. Çünkü bu tür soruları saçma buluyordum ve merhuma yapılan bir saygısızlık olarak görüyordum. Namaz ritüelinden sonra tabuta yakın olanlar tabutun dört tarafından tutarak mezarın bulunduğu yere doğru yola çıkıldı. Ahali, onları arkadan takip ediyordu. Bu esnada tabutu taşıyanlar sürekli değişiyordu. Benim de bir ara tabutun bir kenarından tutma ve onu taşıma imkanım oldu. Fazla sürmeden mezarlığa varıldığında, tabut yeni açılmış olan mezarın içerisine dikkatlice yerleştirildi. Daha sonra kimileri mezara kürekle toprak atarken kimileri bir avuç toprak atmakla yetindi. Mezar tamamen toprakla örtüldükren sonra hoca burada yine dualar okudu. Merasim bitmişti. Ahali, baş sağlığı dileklerinde bulunduktan sonra yavaş yavaş dağılmaya başladı. Kelimeler: arkadaş, merasim, cenaze
-
Çok bilmiş zat! Muhtemelen her forumda böyle çöpvari konular açıyorsun ve bir o kadar da saçma salak yazıyorsun. Yapacak bir şey yok. Son lafı sen mi yazmak istiyorsun? Buyur yaz; yaz ki bugün de rahat uyuyasın. Bu arada kol saatini hep sağ koluna takmayı da unutma sakın.
