-
İçerik sayısı
3.544 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
391
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by evrensel-insan
-
Yani sen "nesnel maddeye/fenomene" soyut mu yukluyorsun? Kisaca "doganin kanunlari vardir" temelli insanoglunun verdigi kanunlari dogada oldugunu soylemek "metafizik/ontolojik/materyalist naturalizm" dir. Bilim ise, "yontemsel naturalizm" e gore hareket eder. Natüralizm iki farklı felsefî görüşte incelenir: Yöntemsel natüralizm (veya bilimsel natüralizm) ki bu epistemoloji üzerine yoğunlaşır: "Dünya üzerinde güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?". Metafizik ve dini inançtan bağımsız, özellikle "bilgi" edinmenin pratik yöntemleriyle ilgili epistemolojik bir bakış açısıdır. Buna göre varsayımların doğal neden ve olaylara göre açıklanıp test edilmesi gerekir.[2] Gözlemlenebilir eylemlerin açıklamaları yalnızca doğal nedenlerle ilişkilendirildikleri sürece pratik ve faydalı olur (mesela "kesin işleyişler" buna örnektir, ama "şüpheli mucizeler" değil). Yöntemsel natüralizm modern bilimin temel prensibidir. Bazı filozoflar bu düşünceyi daha da genişleterek yöntemsel natüralizmin felsefenin de temel prensibi olduğunu söylemişlerdir. Bu bakış açısına göre bilim ve felsefe bir bütündür. W.V. Quine, George Santayana ve diğer bazı filozoflar da bu düşünceyi desteklemişlerdir.Metafizik natüralizm, (veya ontolojik natüralizm veya felsefik natüralizm) ontoloji üzerine yoğunlaşır: Bu bakış açısı daha çok varoluş ile alakalıdır: var olan nedir ve var olmayan nedir? Natüralizm "tabiat vardır ve bütün temel doğrular tabiatın doğrularıdır."[3] metafiziki pozisyonuna sahiptir.wiki
-
Rica ederim. Birseyler verebildi isem, sen de kendince kendine uygun olani alabildi isen; ne mutlu bana.
-
Tabiki hayal gucu insanoglu zihninin en ust siniridir. Yeterki bu hayal gucunu ...e gore temelinde, insanlik, evreensellik, bilimsellik, bilissellik, cagdaslik, etik olmalik ve buna bagli olarak teknikte kullanalim. Popper soyle demis" Einstein'in elinde bir tek tebesir vardi, ama beyninde de hayalgucu" Buradan da insanoglu aklini gozleme tasima adina bulgu olgu ve kurguya tasirken; bunu ne icin yaptiginin bilincinde olmali ve sahte ego elbisesini ve devamindaki dogal/fenomenal zihniyetini en azindan bilimselonsezisine katmamali. Cunku bilimde cikar da somuru de, guc otorite de hakimlik ustunluk te ayrimcilikta ideoloji de inancta yoktur ve olm,amalidir. Bunlar ne kadar yok ise o kadar hersey bilimseldir. Einstein'den alintilar ile bitirelim. Einstein, 11 yaşındaki oğlu Hans Albert'e, "Keyif alarak bir şey yapıyor ve zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsan, bu öğrenmenin en iyi yoludur" diyerek kendi formülünü açıklıyor. "Çok zeki olduğumdan değil, sorunlarla uğraşmaktan vazgeçmediğimdenbaşarıyorum." Hayal gücü güç verir "Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyengüzelliklerin önizlemesi gibidir. Hayal gücübilgiden daha önemlidir." ‘Zekanın gerçekgöstergesi hayal gücüdür, bilgi değil’. Bu yüzden hayal gücünüzün hantallaşmasına izin vermeyin. " Başarılı olmaya değil, değerli olmaya çalışın." "Zamanınızı başarılı olmak içinharcamayın, değerler yaratın. Eğer değerli olursanız başarı kendiliğinden gelecektir." "Yapmanız gereken iki şey var. Birincisi oynadığınız oyunun kurallarını öğrenmek. İkincisi ise oyunu herkesten iyi oynamayı istemek. Bu iki şeyi yaparsanız başarı sizinle olur!"
-
Burda inanctan ziyade bilimsel onsezi soz konusu. Ayrica kararlilik, azim, algi, bilgi, bilinc ve farkindalik ta cabasi. Einstein, kendi uzerinde calistigini ispata calisirken, quantum mekaniginin gecerliligini algiladiginda bunu kabullenebilecek kadar etikti. Durustluk etik olmanin temelidir.
-
Inanmak baska inanmanin getirecegi sonuclar baskadir. Yararli da olabilir, hayali sukuta da ugratabilir. Bu acidan inanclara "fazla belbaglamamak" gerekir. Cunku inanilan olmazsa ya da ters cikarsa, bu psikolojik bir sorun yaratabilir. O yuzden "koru korune inanc" tan ziyade, en azindan bir tutunacak tarafi bulunmasi tutarlidir. Bilim ile ilgili ise, bilime degil de, bilim hakkinda inanclar tasinabilir. Ayrica tabiki bilimi kullananlar "zarara" da kullanabilirler de, buradaki "zoarar" in neye/kime oldugu onemlidir. Burada konu bilim degil, inanandir. Yani bilime bir sey olmaz. Inananin yararina ya da zararina olabilir.
-
Verdigim ilk linkteki baslik sonrasi mesajda, inanc kavraminin ne anlamlara geldigini vermistim. Mesela ne zaman "ben arkadasimin dogru soyledigine inaniyorum" dersin? Birincisi dogru soyledigini bilmedigin zaman Ikincisi dogru soyledigini dusunmedigin zaman. Peki, seni arkadasinin dogru soyledigine inandiran nedir? Bugune kadar onun ile olan iliskilerin. Onu etigine olan guvenin. Yani "arkadasim yalan soylemez" cumlesinin senin beyninde yer etmis olmasi. Ya da hic arkadasinin bugune kadar ki soylemlerinde yalana rastlamaman. Ya da eger diyelim konu mahkeme sen de sahitsen, onun ceza almasini istememen. Kisaca inanc aklin gercegi dogrulamasidir. Yani senin acindan arkadasinin dogru soyledigi bir gercek ve bu gercek senin inancina dayaniyor. Kisaca inanc, etik temelde kullanilabilir, psikolojik temelde kullanilabilir. "Arkadasimin uzgun olduguna inaniyorum." v.s. Genelde iliskilerde karsi tarafa olan oluimlu yanasimini dile getirmek icin kullanilabilir.
-
Su iki basligi bir oku. http://forum.dusuncedunyasi.net/topic/1157-inanc-uzerine/ http://forum.dusuncedunyasi.net/topic/1297-inancsal-yanasimin-tam-inancsalligi-ve-yarim-inancsalligi/ Eger sorun devam ediyorsa da, tekrar sor.
-
Eger kontrolu bu etkiye verirsen, oyle. Neden olsun ki! Insanoglunun fonksiyonu icin inanca ihtiyaci yokki. Tabi eger kendini bu inancin hakimiyetine birakir ve bir de inandigini yerine getiremezsen; psikolojik etkisini yasarsin. Eger ne yaptiginin bilincinde isen ve sonuclarini da analiz etti isen, basarisizlik sana etki etmez; aksine yeni bir denemedusuncesi verir.
-
Yazin duzelmis. "Inaniyorum/zannediyorum/dusunuyorum" Bu ucunun her birisi kisinin algisina bilgisine ...e gorelerine (ideolojik mi/inanmcsal mi/izmsel mi/bilimsel mi v.s." gore degisir. Basarinin on sarti "basaracagina inanmak" degil; aksine basari olanaginin her turlu olabilirlik olasiligini analiz etmek ve bu temelde kendinin bu olasiliktaki yerini yani basarinin "onemini, etkisini ve ilgisini" degerlendirmektir.
-
Yazdigin genelde okunmuyor, ancak tahmin edilebilir. Neden boyle yazdigini sorabilir miyim? Teknik bir sorun mu var?
-
Sanatsal Kritik/Elestiri mi, Yoksa Hakaret mi?
evrensel-insan replied to evrensel-insan's konu in Felsefe
Mesela basliktaki soruya yanit verme Adina, tarihteki O.Hayyam'in asirlar once yazmis oldugu dortlugu degerlendirebiliriz. Alıntı: Irmaklarından şaraplar akacak“ diyorsun, Cennet-i ala meyhane midir? 'her mümin'e iki huri' diyorsun Cennet-i ala kerhane midir? Evet bu dortluk, bir sanat temelli siir olarak bir kritik/elestiri midir? Yoksa, belirli bir dinin degerlerine yonelik yapilmis bir hakaret, bu dine bagli sosyal toplumu kin ve nefrete yonlendiren dusmanlik tesviki iceren bir suc mudur? Diger bir deyim ile, O.Hayyam bu dizeleri ile hak ve ozgurlugunu mu dile getirmistir, yoksa belirli bir din ve inancin hak ve ozgurlugunu mu ihlal etmistir? Bunu aslinda siire yonelik olarak ta aciklayabiliriz. Yani tum olasiliklari kullanarak; Birinci olasilik, "evet "kerhane/meyhane" dir, cunku..... Ikinci olasilik, "hayir, "kerhane/meyhane" degildir, cunku... -
Herhangibir dusunce ve davranisin, bir elestiri mi? yoksa bir hakaret mi olarak algilanacagi bu en son yasanan C.Hebdo karikaturleri ve sonrasi gelen katliamlarla tekrar guncellik kazanmistir. En basta elestirinin kisinin kendi uzerinde yapabilmesi yani oz elestiri yonu vardir. Hakaret ise bir kisinin tamamen baska bir kisiye yonelik ifadesi ya da davranisidir. Once kavramlarin bilinen anlam ve iceriklerine bakalim. Elestiri- Bir insanın, bir eserin, bir konunun doÄŸru ve yanlış yanlarını bulunması amacıyla incelenmesi iÅŸi, tenkit muaheze, kritik Özellikle bilginin temellerini ve doÄŸruluk durumunu inceleme, sınama, yargılama Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle saÄŸlamak ve deÄŸerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik. Burada bir sey cok onemlidir. Sanat icerikli, yani yazi, siir, muzik, resim, heykel, karikatur ve benzeri sanat etkinlikleri ile dile gelen elestiriyi cok iyi algilamak gerekir. Basta ortaya sanat eseri ile bir elestiri ya da kritik koyabilmek, bilgi algi bilinc ve farkindalik gerektirir. Buradaki "dogruluk/yanlislik" tabi ki sanat eserini ortaya koyan ve ortaya konmus sanat eserini algilayan acisindan goreceli ve degisken olabilir. Yalniz elestiri ya da kritik te bazi onemli noktalar vardir. Her seyden oince evrensel hukuk insan haklari ve ozgurlukleri acisindan, direk olarak bir kisiye ya da kitlesellesmis bir degere yonelik olmamasi ve de ortada aciklayici dusundurucu sorgulatici bir icerigi olmasi gerekir. Tabi ki buradaki bir ana sorun da, kisinin sadece kendisine yonelik degil, degerlerine yonelik her turlu onun algisindaki olumsuz elestiriyi sanki kendi kisiligine gibi algilamaktir. Burada dil uslubu olarak elestiri temelinde direk bir yonelis olmamali, sadece konu ve kavram kimseye mal edilmeden ve yonlendirilmeden ortaya konulmalidir. Elestiriyi daha bir detaylandirmadan once, hakaretin ne olduguna bakalim. Hakaret- Küçüklük. İtibarsızlık. Hor ve hakir görmek. Küçümseme. Küçük görme. Tâzimsizlik, Mehane, kakanç, taÅŸlama Onur kırma, onura dokunma, küçültücü söz veya davranış Kisaca bir kisiyi ya da bir kitleye mal olmus degeri asagilamak. TCK. MADDE 125 5237 S.lı Türk Ceza Kanunu MADDE 125 Hakaret (1) (DeÄŸiÅŸik: 29/6/2005 – 5377/15 md.) Bir kimseye onur, ÅŸeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, ÅŸeref ve saygınlığına saldıran kiÅŸi, (2) Fiilin, maÄŸduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle iÅŸlenmesi (3) Hakaret suçunun; a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı, b ) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düÅŸünce ve kanaatlerini açıklamasından, deÄŸiÅŸtirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduÄŸu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı, c) KiÅŸinin mensup bulunduÄŸu dine göre kutsal sayılan deÄŸerlerden bahisle, İşlenmesi halinde 2- KANUNLAR a- Türk Ceza Kanunu (5237 sayılı) 2005 yılında yürürlüÄŸe giren Türk Ceza Kanunu ile ayrımcılıkla ilgili bazı düzenlemeler yapılmıştır. Bunların başında ise kanunun uygulanması sırasında ayrımcılığın yasaklanmasıdır. 3. maddenin 2. fıkrasında: “Ceza Kanununun uygulamasında kiÅŸiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diÄŸer fikir yahut düÅŸünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doÄŸum, ekonomik ve diÄŸer toplumsal konumları yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.” denilmektedir. Ceza Kanunu’nun bir diÄŸer düzenlemesi ise ayrımcılığı baÅŸlı başına bir suç haline getirmesidir. Madde metni biraz karışık ve kapsamı dar olsa da geçmiÅŸe nazaran oldukça ileri bir düzenlemeyi yansıtmaktadır. Ancak madde içeriÄŸine bakıldığında maddenin pratikte kullanılması çok mümkün gözükmemektedir. Yine de Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel MüdürlüÄŸü 122. madde ile ilgili istatistik toplamaya baÅŸlamıştır. 2006 ve 2007 yıllarında bu madde yalnızca bir kez gündeme gelmiÅŸtir. “Ayırımcılık Madde 122- KiÅŸiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, özürlülük, siyasi düÅŸünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kiÅŸinin iÅŸe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hallerden birine baÄŸlayan, b ) Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiÅŸ bir hizmeti yapmayı reddeden, c) KiÅŸinin olaÄŸan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Nefret söylemi baÄŸlamında deÄŸerlendirilebilecek bir maddeye de bu konuda toplumda oluÅŸabilecek kin ve düÅŸmanlığın önüne geçmek için TCK’da yer verilmiÅŸtir. TCK’nın 216. maddesine göre, ırkçı veya baÅŸka biçimde ortaya çıkabilecek çeÅŸitli hakaret içeren veya ÅŸiddete yönelik, ifade ve hareketleri kamu düzeni için tehlike doÄŸurduÄŸu veya açık ve mevcut bir tehlikenin ortaya çıktığı durumlarda cezalandırmaktadır. Bu maddenin eski düzenlemesi genellikle düÅŸünce ve ifade özgürlüÄŸünü kısıtlama amaçlı kullanılmışsa da özellikle maddenin 2. fıkrası farklı etnik kökene ya da din veya inanca sahip toplumsal grupları yoÄŸun olarak hedef alan söylemler için de kullanılabilmesi mümkündür ve bu amaçla olumlu bir düzenleme olarak kabul edilebilir. “Halkı kin ve düÅŸmanlığa tahrik veya aÅŸağılama Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diÄŸer bir kesimi aleyhine kin ve düÅŸmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliÄŸi açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aÅŸağılayan kiÅŸi, (3) Halkın bir kesiminin benimsediÄŸi dini deÄŸerleri alenen aÅŸağılayan kiÅŸi, fiilin kamu barışını bozmaya elveriÅŸli olması halinde, ” Goruldugu uzere hakaretin iki yonu var, birincisi; kisiye direk yonelik ya da kisinin degerine direk yonelik Ikicisi de; Sosyal olarak belirli bir degeri sahiplenmis halka yonelik nefret kin ve tahrik edici soylemler. Simdi elestiri ile hakaret arasindaki farklara bakalim. Elestiri- Burada soylenen ya da yazan haber, yalan haberdir. Cunku..... Bu dusunce ve davranis sekli psikolojide sapiklik olarak aciklanir, cunku..... Hakaret- sen/bu gazete yalancidir. Sen bir sapiksin. A sahsi sapiktir. A sahsi yalancidir A dini sapik bir dindir. Kisaca dilde mevcut olan bir kavramin bir elestiri olarak kullanilmasi ile, bu kavramin bir kisiye/degere ya da kitleye mal olmus bir degere yonelik hakaret olarak kullanilmasi ya da bu kavramin kullaniminin deger bazinda bir ayrimcilik olmasi ve bu ayrimciliga maruz kalan sosyal topluma yonelik kin, nefret soylemi olmasi ya da dusmanliga alenen tahrik edici olmasi farkli seylerdir. Iste burada yine bu farki ortaya koyacak olan elestiri ya da kritize etme icerikli bir hak ve ozgurluk kullanimi mi, yoksa; hakaret, kin ve nefret dusmanliga tahrik edici olarak hak ve ozgurluk ihlali mi oldugudur. Tabi burada kavrama ya da konuya politik cikar olarak bakmak, zaten adil olmayacaktir. Burada adilligi saglayacak olan kavrama kullanimina etik olarak bakmak ve "bu soylem v.s. bir hak ve ozgurlugun dile gelisi mi, yoksa baskasinin hak ve ozgurlugunu ihlal mi?" olarak ve de bakanin hic bir tarafin tarafinda olmamasi soz konusudur. Herhangi bir dine inanca ya da o dine ait degerlere yonelik bir kritik ve elestiri de sanatin hangi dali ile olursa olsun, bir hak ve ozgurluk ihlali olmadigi gibi, aksine; hak ve ozgurlugun dile gelimi vardir. Herhangibir dine, inanca ya da o dine ait bir degerlere yonelik bir hakaret, ya da kin/nefret soylemi olmasi ayrimcilik yapilmasi ve bu soylemin muhatabi olan sosyal toplumu dusmanliga tahrik edici olmasi ise hak ve ozgurluk olmadigi gibi, aksine; hak ve ozgurluk ihlalidir. Dedigim gibi fark tamamen adil insani esit hak ve ozgurluk baglamindaki taraf olmadan konuya bakis acisinda yatar. Yoksa bir seyin hak ve ozgurluk kullan imi mi, yoksa hak ve ozgurluk ihlali mi oldugu politik cikar olarak sadece taraflilik icerir. Bu da zaten basta hak ve ozgurluk ayrimciligi demektir. Iste politikanin ideolojik inancsal izmsel tarafindan bakis ile, etigin ayrimsiz, adil esit ve insani yonden bakis farki da budur. Sonucta degerler ile ilgili her turlu yasak, sadece o degeri one cikaran sosyal toplumu baglar. Elestiri ve hakaret ise evrensel hukukun insan haklari hak ve ozgurlukleri ile belirlenir. Bugun tum tarafli ideolojik inancsal izmsel yayinlar sadece kendi tarafindan baktiklarindan, kendinden olmayanlar ile ilgili her turlu aciklamalarinda aslinda hakaret mi yoksa elestirimi yapmaktadirlar? Yani hak ve ozgurluklerini mi kullanmakta, yoksa baskasinin hak ve ozgurlugunu mu ihlal etmektedirler. Mesela tum dini rehber olan kitaplara ya da soylemlere aciklamalara v.s. bu temelde etik olarak bakmak gerekir.
-
Bugun insanoglu tarihine baktigimizda, kendisine dogumdan verilen degerlere; ya sorgulamasiz sarilmis ve savunmus, ya da yeri geldiginde de karsi cikmistir. Bu degerler genelde, metafizik, varliksal, inancsal, ideolojik, izmsel, etik ve felsefi degerlerdir. Genelde bilimsel bir temeli olmayan bu degerlerin, insanoglu cagi degistikce ve yasam ve iliski dozen ve sekli degistikce "eskimesi, gericilesmesi, tutuculasmasi, yobazlasmasi" soz konusudur. Iste radikal yani, koktenci olarak bilinen bu "degerlerde ayak direme/degerleri her kese Kabul ettirme" takintisi, zaman zaman ve donemine goire deger cesidi olarak insanoglunun basina bela olmaktadir. Gunumuz bu konuda, dini degerler olarak on plandadir. O.Dogu'daki ISID ya da Afrika'daki Boko Haram, Afganistanda'ki Taliban ve genel olarak El-Kaide ve digger bolgesel kollari bunlarin basinda gelir. Aslinda bu dini koktenci hareketlerin, O.Dogu da yaptiklari insanlikdisi ve vicdan disi yasam ihlalleri ile, daha dun gerceklestirdikleri Charlie Hebdo katliami; ayni koktenci alginin bir tezahurudur. Yani bu koktencilere gore; onlarin dini algisi her ne ise, sadece yasam ve iliski olarak o gecerlidir ve buna oyle ya da boyle uymayanlar cezalandirilir. Buradaki cezalandirma, yasamlarinin elinden alinmasidir. Bu koktenciler icin, olmenin ve oldurmenin bir degeri yoktur. Cunku bu sadece inanclari temelinde zaten olmasi gerekendir. Bu yolda kimi ya da neleri feda edeceklerinin de onemi yoktur, cocugu bile kendi eylemlerine alet edebilirler ve kullanabilirler. Kisaca radikallesme, hangi deger temelinde olursa olsun; insanoglunun canavarlasmasi ve cinnet gecirmesidir. Kisaca deger her turlu kisiyi esir alir. Dunya bu konuda her turlu ideolojik iancsal izmsel etik v.s. degerlerden radikalizm olarak cok cekmistir ve hala da cekmektedir. Buna parallel olarak dunya bakis acisinin ve insanoglu beyin duzeyinin farkli bir algisi da demokratiklesmektir. Nedir, bu baglamdaki demokratiklesmek, " sadece senin degil; senin disinda belki de senin degerine tamamen ters gelen, her bir ve her turlu digger degerlerin de olldugunun farkindaligi" Yani dunyanin hangi cografya ve toplumu olursa olsun, hic bir cografya ve toplumda sadece tek bir konu ve kavramda bir degerin degil; ayni konu ve kavramda baska konu ve kavramda baska degerlerin de bulunmasi. Burdan cikarak, birlikte ayni cografya ve toplumda surdurulecek olan sosyal bir yasam ve iliskinin, ancak her bir ve her turlu degeri icermesi" Iste demokratiklesme, bir cografya ve toplumda bir birinden farkli her bir konu ve kavramdaki degerlerin birlikte ve beraber yasayabilmeleri ve iliski kurabilmelerini sagliyacak olan farkindalik ve bilinctir. Peki bunun saglanmasi nasil mumkun olabilir? Basta her turlu radikal deger algisindakilerin, digger degerlere mudahelesini baskisini onleyerek. Bu aslinda bir esaret ve ozgurluk arasindaki algi farkidir. Cunku, radikalizm; ancak kendi degeri ozgurlugunde digger degerleri esir alir. Demokrasi ise, her bir degerin sosyal temelde digger degeri esir almasini onlemek icindir. Yani radikalizmdeki tek sesliligin, demokrasinin cok sesliligini esir almamasi icindir. Bu da bize iktidarin, gucun ve otoritenin demokrasinin elinde olmasi gerektigini aciklar. Eger guc, otorite ve iktidar; radikalizmin elinde ise, zaten demokrasinin olmasi mumkun degildir. Demokrasinin guc ve otorite ve iktidarda oldugu ortamlarda da, her hangibir radikal degerin digger her turlu ve her bir degeri esir almasi mumkun degildir. Dunya insanoglu beyni ve beyin duzeyi olarak hala bu ana ikilemi yasamakta ve bunun savasimini vermetedir. Evrensel hukuk, insan haklari her turlu ve her bir konu ve kavramdaki hak ve ozgurlukler, bir cografya ve toplumda farkli sosyal degerlerin biri birleri ile birlikte yasayabilmeleri ve iliski kurabilmeleri de hep bu demokrasi ile mumkundur. Demokrasi kisaca "kendi degerlerini baskasina dayatmamak, zorlamamak ve baska degerlere mudahele etmemek ve her bir ve de her turlu degeri kendi degerin gibi kabullenebilmektir." Demekki basta zihinsel devrim ve degisimdeki insanlasmak demokratiklesmekten gecer. Yani "tek benim degerlerim degil; benim olmayan herkesin kendi degerleri ile birlikte benim degerlerim" Burada algilanmasi gereken bir konu da, bir degerin yasayabilmesi icin; digger degerlere gosterilen saygi gerekir. Aksi, her bir degerin, digger deger altinda yasam tehlikesi vardir. Yani guc ve otoritenin, tek bir degree verilmesi demek; digger degerlerinin yasam hakkinin elinden alinmasi demektir. Ayni zamanda o tek degerin de guc ve iktidari baska degree kaptirdiginda kendi degerinin yasam hakkinin elinden alinmasi demektir. Kisaca radikallesme ile hem kisisel hem sosyal hem toplumsal her turlu mucadele, sadece demokratiklesme mucadelesi degil; kendinin de demokratiklesmesi mucadelesidir. Guncelkonumuz, gelisen olaylar temelinde dini deger radikallesmesi tehlikesi olabilir. Yalniz unutmamalidir ki, her turlu metafizik varliksal inancsal ideolojik etik ve izmsel radikallesme ayni tehlikeyi icerir. Bu acidan demokratiklesme, bir politik degil; aksine etik degerler mozayiginin farkindaligi ve hem kendi hem de baskasinin degerini koruma, talep savunma Adina da zihinsel degisimin insanlasma yolundaki bir asamasidir. O yuzden her bir beynin, sapkasini onune koyup; kendi beyin duzeyinin ne kadar demokratiklestigini sorgulamasi ve varsa kendi ideolojik inancsal etik ve izmsel radikallesmis degerleri, bunlarin da farkina ve bilincine vararak bunlardan kurtulmasi gerekir. Aksi bir kisinin sosyal degil; kisisel, degersel toplumsal bir yasami demektir. Sosyalligi ve sosyal iliskisi de ancak radikalligi musade ettigi kadardir. Demokratiklesmemis ve demokratiklesemeyen bir beynin, sosyal algisi yoktur. Sadece yasamini ve iliskilerini kendini esir ettigi konu ve kavramdaki degerine teslim etmis ve baskalarini da teslim alma cabasi icindedir. Bunun da canavarlik siniri yoktur. Her turlu hak ve ozgurluklerin ihlalini guc ve otorite duzeyine gore icerir. Gunumuzde cagdaslasabilmenin ilk sarti beyinlerin ve zihinlerin dolayisi ile davranislarin demokratiklesebilmesidir. Iste cagdaslik ve gelisen degisen caga ayak uydurabilme merdivenin bu ilk basamagindan baslar. Demokratiklesme, birey olmanin ve insanlasmanin da ilk basamagidir. Demokratiklesme, sosyallesme ve iliski kurabilme ile de paraleldir. Koktencilik ise, esir oldugu kendi her turlu cesitteki degeri Adina ya yasamini verir, ya da baskalarinin yasamini alir. Demokrasi ise yasamin on sartidir. Hem yasamak hem de yasatmak icin.
-
Burada izafiyet teorisi nedir? Peki "uzayda dogru yol izlemek" nedir? Burada sonuc nedir? Egriligin nasilini nasil acikliyor?
-
Gunes dediginin evrenin boyutundaki yeri nedir? Bir tek gunese dayanarak bir kanit kabul edilemez. Ilk cumlen olgudan ziyade gozlemin aciklanmasidir. Ikinci cumlen ancak olgu olabilir. Eger tartismasiz olarak ve de deneysel olarak bu cumlen gozlem veriyorsa!
-
Gozlem veren zaten fenomendir. Bilimin amaci alinan gozlemi aciklamaktir.
-
Gozlemden cikan, neden degil; sonuctur. Yani bilim sonucu gozlemler. Ya bunu bir nedene oturtur ki, bu akilci ya da onyargili, pesin hukumlu ve mutlaklastirilmis bir neden olabilir. Ya da bu sonucun "nasil elde edildigi" tartismasiz olarak aciklanir. Cunku soru sudur? Bilim neden her sonuca bir neden arasin ki! Bana neden ile nicin sorularinin farkini daha iyi algilamak adina, ayni konuda bu iki soruyu da kullanarak soru/yanit verebilir misin? Mesela bir seyin nedenini veren soru neden mi nicin mi sorusudur ve farki nedir? Nicin- Bir olayın amacını, sebebini sormak için kullanılır- nasil olur, ne icin, ne denden dolayi? v.s. Neden- Bir varlığı veya olayı etkileyen, oluşturan, doğuran şey, sebep, illet Bir olayı doğuran başka bir olayı sormak için kullanılır; niçin Bir olayı veya durumu gerektiren veya doğuran başka olay veya durum, sebep
-
Sence bu kanitlanmisligin, olgusu nedir? Yani tartismasiz gecerli kilinan.
-
Peki fiziksel nedeni sorarken bilimsel amac nedir?
-
Neden nasili aciklamaz. Cunku neden sonuctan cikar. Nasil ise gozlemden cikar. Gozlem yanlislanabilir, ama neden yanlislanamaz.
-
Bu nedenler gozlem veriyor mu? Bu nasil bir egrilik?
-
Peki uzay neden egri, su akabilsin diye mi? Yani bu egriligin amaci nedir? Ayrica uzayin egriligini hangi duzleme gore belirliyorsun?
-
Nasil sadece sonucun gozlemini ve surecini aciklar. Mesela "Dunya neden donuyor?" sorusu ile "dunya nasil donuyor?" sorusu farki; ya da "su neden akiyor?" ile "su nasil akiyor?" farki. Buradaki nasil, sonucun aciklanmasina yoneliktir. Nedensellik bilim icin bir zorunluluk degildir. Yalniz, olgusal olarak bilimsel ortaya konan neden, sadece gozlem ile yanlislanabilirse; gecerlidir. Akilci ise, once gozleme tasinmasi gerekir. Ayrica nedensellik varliksal temelli bir sorudur. http://forum.dusuncedunyasi.net/topic/1419-bilimin-bilimsel-sinirini-belirleme/ http://forum.dusuncedunyasi.net/topic/1323-etioloji-sebepler-bilimi/ Nedensellik, genel olarak nedensellik ilkesi olarak bilinen ve olay ve olguların birbirine belirli bir şekilde bağlı olması, her şeyin bir nedeni olması ya da her şeyin bir nedene bağlanarak açıklanabilir olması ya da belli nedenlerin belirli sonuçları yaratacağı, aynı nedenlerin aynı koşullarda aynı sonuçları vereceği iddiasını içeren felsefe terimi. Aynı neden aynı sonuca yol açtığına göre neden–sonuç bağlantısı kesin ve değişmezdir. Bu anlamda evrendeki tüm olay ve oluşlar, kesin, değişmez ve öngörülebilirdir. Diğer bir anlatımla evren, gözlemcinin ya da deney yapanın iradesinden bağımsızdır. Aynı genellik içinde, belli bir olguyu bilmek onun nedenini bilmek olarak anlaşılır ve bu bakımdan "Neden? sorusu" bilimin temel sorusu olarak görülür. 20. yüzyılın başlarına kadar bilimin temel yasası olarak Nedensellik ilkesi öne sürülmüştür. Kuantum fiziğiyle birlikte bilimin ilkesi olarak nedensellik tartışmalı bir konuma gelmiştir ve bu tartışma hem bilim kuramcıları hem de felsefeciler tarafından değerlendirilmeye devam edilmektedir. Felsefe tarihi boyunca nedensellik tartışılagelen bir konu olmuştur. Epistemoloji, ontoloji, metafizik alanlarında nedensellik ilkesi üzerine çok geniş bir tartışma tarihi bulunmaktadır. Nedensellik-belirsizlik, nedensellik-özgür irade, nedensellik-olumsallık, nedensellik-belirlenimsizlik, nedensellik- raslantısallık vb. konu başlıkları felsefe tarihi içindeki bazı tartışılagelen konu başlıklarını göstermektedir. Felsefi bir kavram ve eğilim olarak determinizm nedensellik ilkesi üzerinde temellenir. Gerekircilik, evrendeki tüm olay ve süreçlerin nesnel gerçeklik olduğunu kabul eden bir yaklaşım olarak, nedensellik ilkesi üzerine kurulu bir felsefi yaklaşım biçimidir. Buradaki nesnel gerçeklik, tüm olay ve süreçlerin nesnel yasalarca belirlendiği anlamındadır. Son tahlilde nesnel gerçeklik, neden – sonuç ilişkisine dayanır, her sonuç bir nedene dayanır ve her sonuç başka bir sonucun nedenidir. Dünyaya gerekirciliğin bakış açısıyla bakmak, farklı yorumlarla ortaya çıkmıştır. Bu görüş temelinde insan iradesi ve özgürlüğünün yok sayılması da, insan iradesine çok geniş bir özgürlük alanı açılması da söz konusu olabilmektedir. Nedenselik ilkesi ve gerekircilik hem metafiziğin hem de bilimsel düşüncenin içinde temel rol oyanayan kavramlardan başlıcalarıdır. Bilimsel düşünce açısından nedensellik insana, nesnel dünyanın bilinebilir ve olanaklar çerçevesinde değiştirilebilir olduğunu göstermiştir. Herhangi bir olayda neden – sonuç ilişkisi biliniyorsa, nedenin değiştirilmesiyle sonuç da değişecektir. Bilimsel gelişmenin temelinde yatan en önemli öncüllerden biridir bu bakış açısı. Iste determinizmin ve metafizigin varliksal tozlerinin determinizminin ve indirgemeciliginin temeli bu nedensellige dayanir. Yani yapitaslari materyalizm idealizm olarak degismez. Burada da determinizmi curuten serbest irade konusudur.
-
Neden dersin? Tabi ki indirgemeci mutlakci akilci ve nedenliligin zitti olarak. Illa bir neden ararsan, ya olumlu ya da olumsuz olursun. Sonucta quantumun belirsizligi otomatikman akilda nedensizligi getirir. Bilimin sorusu nasil sorusudur. Biliyorsun, klasik mekanikten quantum mekanigin ulasan bazi "bilim" kisileri de, tanrilarini buldular. Iste bilim bu kadar "kildan ince, kilictan keskindir" O yuzden demerkasyon yani sinirini cagdas olarak belirleme cok onemlidir. Yoksa felsefe temellibilim kacinilmazdir.
-
Ortada bir sonuc var ise, zaten mantiksal olabilirlik olasiligi olmustur. Yukaridaki gibi sormak bizi ilk nedene ve genelde yaraticiya goturur. Nasil mi? Bulanamamis bir sonucun nedenine tanri vererek- buyuk/tasarim. Einstein'in bile "great design" inanci vardi. Cunku akil illa bir neden arar.