
haci
Members-
İçerik sayısı
516 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
9
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by haci
-
Burası düşünce forumu olduğuna gore, biraz düşünelim... Düşünsel özgürlük nedir? İnsan istediği, rastgele aklına gelen veya kendisine yöneltilen herhangi bir soru üzerinde özgürce düşünebilirler mi? Düşünsel özgürlügü kısıtlayan güçler var mıdır? Varlarsa, nelerdir? İnsan düşüncelerinin bir sınırı olabilir mi? İnsanların düşünen hayvan oldukları söylenir. Beynimiz, diğerleri gibi bir organdır. Bazı görevleri vardır. Bu görevlerin başında düşünme gelir. Böbrekler idrar üretirlerken, beyin düşün üretir. İnsan düşünmeden edemez. Elinde değildir. İnsan düşünmeye mecburdur. Bu açıdan bakınca düşünmenin sonradan kazanılan bir insan hakkı olmadığı anlaşılıyor. Düşünmek hak olmaktan da öte, insan olmanın kaçınılmaz temel ve doğal niteliklerinden biri gibi duruyor... Düşünmenin sınırı olabilir mi? Olmamalıdır diyebilir miyiz? Çünkü insan imajinasyonunun limiti olamaz. İnsan beyninin belli bir kapasitesi vardır. O kapasiteye çoktan ulaşılmştır. Herkes tarafından kabul edilmese bile bu bir gerçektir. İnsan beyninin bellek için ayırdığı yörelerin genişliği, bilgi sahibi olmanın sınırını saptar. İnsan dünyada mevcut bilgilerin tümünü ögrenemez. Ama belleğine yerleştirebildiği bilgileri çesitli şekillerde bir araya getirerek (düşünerek), onlardan farklı anlamlar çıkarabilir. Bu yetinin bilinen bir sınırı yoktur. Düşünmek tümüyle subjektif ve soyut bir eylemdir. Görülmez, işitilmez, koklanmaz, tadılmaz. Okunamaz ve herhangi bir şekilde algılanıp, anlaşılamaz... Bu gözlemlerin ışığında diyebiliriz ki, düşüncenin özgürlüğünden bahsedilemez. Düşünsel özgürlük yoktur! Çünkü düşünsel özgürlüğe gerek yoktur. İnsan her türlü konuyu istediği gibi düşünebilir. Düşünleri sınırlandırmaya olanak yoktur... Yoksa var mıdır?
- 8 yanıt
-
- 2
-
-
Burada senden başka yazan yok. Yazdıkların eleştirilmiyor. Meydanı boş bulmuş sallıyorsun. Zaten ne dediğin de anlaşılmıyor. Anlaşılmadığın için eleştirilmiyorsun, karşı gelinmiyorsun. Ben bile sana ciddi olarak karşı gelmiyorum. Seni anlayan zır deli olduğunu da anlar.. Neyse.. Sen ne isen osun. Düzelecek değilsin. Beni daha fazla ilgilendirmiyorsun.
-
Bir sinire dokundum galiba... Eleştirilerini yazdıklarıma değil, şahsıma yöneltiyorsun. Sen önemsiz bir ayrıntısın benim için.. Burası düşünce forumu.. Ne işin var burada? Düşünmesini bile beceremiyorsun..
-
Sen hiç düşünmeyen veya doğru düşünmeyen bir insansın. Burası düşünce dünyası.. Düşün biraz... Yazdıkların iyi düşünmediğini gösteriyor ve yalnız seni bağlıyor. Senin insanlar hakkındaki düşüncelerin sapkın. Sen insanları megalomanyak yapıyorsun. Bunu öteden beri biliyoruz zaten. İnsan ne ise odur. Yani herşeydir. İyidir, kötüdür, Güzeldir çirkindir. Manyaktır, sapkındır. Dürüstdür sahtekardır. İnsanları tanımaya çalışmalısın önce.. Sonra onları eğitemeye veya değiştirmeye çalışırsın. Herşeyden önce sen insanları doğru dürüst tanımıyorsun.. Haddini bilmiyorsun sen Evrensel İnsan.. Büyük manzarayı göremiyorsun... Biz devam edelim.. ANTROPOSENTRİK OLMAK ! Antroposentrik olmak demek, insan odaklı olmak demektir. İnsan odaklı olmak, evrene insan gözü ile bakmak demek değildir. İnsanın kendini evrenin ortasında yer alan anahtar bir yaratık olarak görmesi ve bütün evrenin kendine göre tasarımlanmış olduğuna inanması demektir. Antropik ilke kaynağını antroposentrik görüşten almıştır. İnsan olarak antroposentrisizmden kurtulmamız imkansız denecek kadar zordur. Herşeyden önce insan olmakla ilgili egomuz buna izin vermez. Bu dünyada ve evrende mevcut her şeyin insanlar ve insanlık için var olduğuna kendimizi o kadar çok inandırmışızdır ki, bu ayrıcalığı başka hiç bir canlı türü ile paylaşmayı aklımızdan geçirmeyiz. Hümanistik değerleri diğer bütün insansal değerlerden üstün tutar ve bu tutumumuzla iftihar ederiz. Son yıllara kadar, bilimsel alanda bile, kendimizi diğer canlılardan soyutlamayı ve ayrıcalıklı bir hayvan türü olarak incelemeyi yeğlemişizdir. Bunun yanlış olduğunu ancak son yıllarda idrak edebilmişizdir. Yine de hemen her olguyu insan odaklı olma bakış açısından değerlendirmeye devam etmekteyiz. Antroposentriklik çevre kirliliği gibi bir kirliliktir. Bu kirlilik sanıldığından çok daha yaygındır. Sosyal olabildiği gibi, bilimsel de olabilir ve olguları değerlendirmede aşilması son derece güç bir engel olarak karşimıza çikabilir. Antroposentriklik ilginç bir önyargidir. Doğal olarak kazanılan insan olarak yaşama içgüdüsünün bilinçsel düzeye yansımasından başka bir şey olmayan narsistik bir duygudur. Başka bir deyişle kendine hayran olmak ve kendini diğer yaratıklardan üstün görmektir. İnsan yaşamının her kesiminde bu megalomanyak insansal eğiliminin iğrenç yüzü ile karşilaşmak mümkündür. Bilimde, sanatta, sosyal yaşamda ve diğerlerinde... Antroposentrisizm her türlü insansal niteliklerin hayvansal niteliklerden soyutlandığı bir görüş tarzıdır. İnsana ait ve kendinden menkul olan üstün değerler dizisidir. Antroposentrisizmi ondördüncü yüzyılda İtalya’da ortaya çikan hümanizm’le yakından ilgili bir eğilim, hatta onun devamı olarak düşünebiliriz. Hümanizma nedir? Hümanizmayi yakından araştıranların ilk karşilaştığı manzara onun, oldukca muğlak ve geniş tabanlı bir eğilim olduğudur. Çesitli inanç, görüş, yöntem ve felsefe, ortak paydası insanlık olan bir merkez etrafında bir araya getirilmeye çalisilmistir. İnsanın çesitli nitelikleri ile ilgili olmasına rağmen hümanizma, temel olarak, 14’üncü yüzyılda İtalya’da ortaya çikan bir eğitim sistemi ve araştırma yöntemi olarak başlayan bir disiplindir. Zamanla bütün Avrupa’ya yayılmış ve yüzlerce yıl entelektüel zümrenin dominan felsefi görüşü olarak varlığını sürdürmüştür. Temel olarak hümanizma insanı yücelten bir eğilimdir ve başlangıcına Rönesans Hümanizması de denir. Yine de hümanizmanın esas başlangıcının çok daha eskilere, Yunan ve Roma dönemlerine, Plato, Çiçero ve Livy’ye kadar dayandığı bilinmektedir. Hümanizma Avrupa’da çagdas düşüncenin ortaya çikmasi için gerekli koşulları oluşturmuş ve edebiyat, felsefe, sanat, din, sosyal bilimler, hatta doğal bilimleri besleyen bir eğilim olarak temayüz etmiştir. Batının, başlangıcı hümanizmaya dayanan bu müthiş ilerlemelerini ihmal etmeye olanak yoktur. Günümüzde kullandığımız ve varlıklarından haberdar olduğumuz, özgürlük, bağımlılık, üstün, zayıf, dominan veya kusurlu ırk, ilkel veya ileri uygarlık gibi iyi, kötü ve tartışmalı terimler ve kavramların kökeninde hümanizma vardır. Hümanizma zayıf ve çeliskili taraflarının olmasına rağmen çagimizin dominan düşünce ve felsefesine son şeklini vermiştir. Ama bu şekil her an değişmektedir. Çagimizin düşünce sistemi ve felsefesi eskiye oranla çok daha akılcıdır. Değer yargıları hızla değişmektedir. Varoluşculuk felsefesinin ortaya çikmasini izleyen dönemde, Avrupa’da temel düşünce ve felsefenin bel kemiğini oluşturan hümanizma, geçen yüzyılda şiddetli eleştirilere maruz kalmıştır. Varoluşculuk bazında insanı insan yapan değerler yeniden incelenmiş ve insanı yücelten hümanizmaya karşi direnç başlamıştır. İnsanı insan yapan değerler nelerdir? İnsanın özü her zaman iyi ve güzel midir? İnsan her zaman rasyonel, anlayışlı, mantıklı bir varlık mıdır? İnsan sorunlardan yoksun mudur? İdeal bir karaktere mi sahiptir? İnsana atfedilen bu üstünlük, bu yüce ve ulu eğilimin onun gerçek doğasını yansıtmadığı ilk defa Kierkegaard tarafından dile getirilmiştir. Bazı insansal eğilimlerde, örnegin ağrı, neşe ve sevinçte, üzüntü ve endişede, umut ve umutsuzlukta, sağduyu ve sezgide mantik olmayabilir ve onlar rasyonel bir şekilde açıklanamaz. İnsanın yapısında bütün rasyonel, olumlu ve iyimser hayalleri yok eden güçler vardır. Bunları anlamadan insanı anlamak mümkün değildir. Rasyonalite insan doğasının ögelerinden biridir. Ancak, çogu kere insan rasyonel değildir. Hümanistik yaklaşim insanın kusurlu bir varlık olduğu ve birçok yönden hayvanlardan farklı olmadığı gerçeğini ihmal eder. Bu nedenden dolayı insanın büyük manzarayı görmesini önler, onun doğadaki yerini doğru olarak saptayamaz ve yalnız kendini değil, dünyada mevcut tüm eko sistemlerini felakete maruz bırakır.
-
Arada bir düşünürüm kendi kendime ve sorarım… İnsan olarak doğmakla kazandığım en büyük değer nedir? İnsan olmak güzel bir şey.. Gurur duyulacak bir şey değil ama, kesinlikle istenilen bir şey.. Dünyadaki en zeki yaratık olmayabiliriz. Zekayı değişmekte olan koşullara uymak melekesi olarak tanımlarsak, ispermeçet balinası ve zor koşullarda yaşayan bazı deniz memelileri insandan daha zeki yaratıklar olabilirler. Ama entelektüalite insana özgü bir ayrıcalıktır. İnsan yalnız değişen koşullara uyum yapmakla kalmaz, kendi koşullarını kendisi yaratır. Bu da zekadan daha farklı bir yetidir. Üstün entelektüalitenin en tipik gösterisidir. Entellektüalite insanın sahip olduğu, onu hem aydınlığa çıkarmış ve ilerde daha da aydınlatacak, hem de muhtemelen onu ilerde bir gün geçmişin karanlığına gömecek olan müthiş bir olgudur. İnsan denen hayvanın sahip olduğu her şey bu değerde saklıdır. Dolayısıyla ona paha biçmek zordur. Entelektüalite tek bir olgu değildir. İnsanlarla ilgili birçok değerin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Bu değerlerin tümü iyi ve üstün meziyetler değillerdir. İyilerine her zaman kötüleri de eşlik ederler. Evet.. İnsan olmak çok güzel bir şeydir ve ben insan olduğuma çok memnum. Bu dünyayı, evreni gördüğüm, tanıdığım ve öğrendiğim için, benim uymak zorunda olduğum yasalara güneşin, ayın, diğer yıldızların ve galaksilerin de uymak zorunda olduklarını gözlemlediğim için ve diğer canlılardan farklı olarak o yasaları bulup çıkarma ayrıcalığına sahip olduğum için, insan olduğuma çok seviniyorum. O yasaları bulup çıkarmasaydım, bilmediğim, doğalarını yeterince anlamadığım ilke ve yasalara, rüzgarın önünde uçan bir yaprak misali, karşı gelmeye çalışmadan boyun eğmeye zorlansaydım, aynı zevki alamayacaktım. İnsan olmak çok güzel bir şey.. Müthiş bir ayrıcalık. Çünkü biliyorum ki hem doğanın bir parçasıyım, hem onun ve kendimin ne olduğumuzu biliyorum, hem de ona ve kendime bir düzen ve şekil verebiliyorum.. İnsan olmak çok güzeldir diyorum. Çünkü biliyorum ki beni yaratan evrenin bilinciyim. Yalnız onun bir parçası ve bir tür artefaktı değilim.... Onun varlığına anlam veren ve o anlamı yalnız kendinde değil, onda da arayan ve bulan bir entelektüaliteye sahibim.. Aslında entelektüal olan kim değil! Ne.. Ben miyim entelektüel olan? Yoksa evren mi? Ben onun küçük ve mütevazi bir parçasıyım. Olmasa da olabilen bir öğesiyim... Asıl entelektüel olan evren.. Ama yine de evren insan var olduğu için entelektüel... İnsan olmasaydı kendinin farkına bile varamayacaktı, evren.. Ben yine de aşırıya kaçmak istemiyorum. Büyük manzarayı görmezden gelemem.. İnsan olarak kendimi tek değerli varlık olarak kabul edemem. Tek başına değilim.. Diğer canlılardan dolayı bir değere sahibim. Tek başına değersiz bir matahım... Bunu asla unutmamalıyım..... Evet.. Ne diyorduk.. Bir insanın doğar doğmaz sahip olduğu en büyük değer nedir? Haddini bilmektir......
-
İNSAN ve ESARET Sürekli bir arayış içindedir insan. Yine de neleri ve neden aradığını bilmez. Bütün bildiği durmadan, ara vermeden araması gerektiğidir. Mutluluk mudur aradığı, yoksa zenginlik mi? Şöhret midir, yoksa ayrıcalık ve otorite mi? Aşk ve sevgi midir, yoksa şehvet mi? İnsan, aradıklarının esiridir... İnsan aradıklarına sahip olmak için her yola baş vurmaktan çekinmez. Çalıp, çırpmak, kandırmak, aldatmak, yalan söylemek ve gerektiğinde öldürmek, amacına ulaşması için baş vuracağı yöntemlerden yalnız birkaçıdır. İnsan, sahip olmak istediklerinin esiridir.... İnsan kavuşmak ve ne pahasına olursa olsun sahip olmak istediklerine karşiıhissettiği duyguları yüceltme eğilimi güder. Dolayısıyla onlara ulaşacağı her yöntem yasal ve meşrudur. Arzu ve isteklerine gerçekten kavuşması olanaksız bile olsa, onları tatmin edeceği bir hayal dünyasında yaşar. Bütün amacı o rüyayı gerçekleştirmektir.. İnsan, düşlerinin esiridir.... Hemen hiç bir insan aradıklarının tümüne kavuşamamıştır. Çünkü ne aradığını kesin olarak bilmemektedir.Bilse bile ona sahip olur olmaz,başka şeyler aramaya ve başka değerlerin özlemini çekerek, peşlerinde gitmeye başlayacaktır. İnsan, tatminsizlik ve açgözlülüğünün esiridir... İnsan incelediği her olguda nedensellik arar. Bulamadıklarına kuşku ile bakar. Her olguda bir neden vardır ve onlar kendi mantığı ile bağdasmalıdır. İnsan, mantığının esiridir..... İnsan kendine çok güvenir. Hemen her seferinde doğru bir seçenek yaptığına ve doğru bir yargıya vardığına inanır. İçinden geldiği gibi yaşamalıdır. Çünkü ona göre doğrusu budur. İnsan, sağduyularının esiridir..... Dinler ona, Allah'ın varlığını ve O'nun gösterdiği yoldan başka yolun olmadığını ögretir. Kendisine Allah'a inanarak ve O'nun kulu olarak sonsuz zenginlik, mutluluk, şöhret, otorite ve ölümsüzlük vadedilir. İnanmaktan başka seçeneği yoktur. İnsan, inançlarının esiridir... Madde gerçek değildir. Maddi varlığı dünyada geçici bir süre kalacak ve sonunda göçtüğü öteki dünyada kazanacağı manevi varlık sonsuza dek yaşayacaktır. Asıl zenginlik ve güzellik manevidir. Ona kavuşmak ve sonsuza kadar mutlu yaşamak için yapmayacağı şey yoktur. İnsan, maneviyatınin esiridir.. Dinler tarafindan kendisine Allah'ın gerçek ve O'na kölelik etmenin özgürlük olduğu ögretilir.Özgürlügü için her şeye hazırdır. Özgürlügün esarete bağlı olduğu garip, çarpik bir alemde yaşamaktadır. İnsan, asla sahip olamayacağı özgürlüğünün esiridir.....
-
İnsanda uyanıklıktan ve çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değildir. Korteks kendisine subkortikal yörelerden gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varmaktadır. Diğer üstün insansal etkinliklere ek olarak bilinç bazında korteksin bütün yaptığı farkına varmanın farkına varmaktır. İnsanda uyanıklıktan ve farkında olmaktan sorumlu tek bir merkez yoktur. Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen, dağınık nöronlardan oluşan bir yapı vardır. Onlar uyarılarını beynin çesitli yerlerine gönderirler. Bu arada korteks de oradaki hücrelerden uyarılar alır. Ve insan çevresinin farkına vardığının farkına varır. Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya girer ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkileri sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamaz. Hasta derin bir komaya girer. Küçük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabilir. Başka bir deyişle bilinçten tek başina dimağ da denen kortikal beyin yöreleri sorumlu değildir. O yöreler kendilerine ulaşan sinyalleri doğru yorumlamakla yükümlüdürler. Çevrenin asıl farkına varan nöronlar, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alırlar. Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölmüstür. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmamıştır. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemlidirler. Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz. O hastalar normal olarak soludukları, kalp normal olarak çalıştığı ve her türlü bitkisel işlevler normal olarak devam ettiği halde, çevreden beyne ulaşan sinyalleri algılayamazlar. Ama bitkisel yaşamlarını sürdürürler. Hatta beyin ölümünden önce hamile iseler, hamilelikleri devam eder ve zamanında normal doğum yaparlar. Beyindeki merkezler çevrenin ve vücudun bitkisel işlevlerinin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı. Hastanın vücudu üst düzeyde bilinçsiz de olsa içinde bulunduğu durumun bir tür farkındadır ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değildir! Tabii biz o hastanın beyninin ne algıldığını bilemeyiz. Bütün bildiğimiz bazı otomatik davranış örneklerinin eskisi gibi devam ettiği olacaktır. Hasta nefes almaya devam edecek ve hamile ise zamanında doğum yapabilecektir. Bu arada komada olmasına rağmen, bazı istisnaları ile bütün sistemleri çalışacaktır.
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
Kimyasal reaksiyonları yakından incelerseniz, tepkileşen moleküllerin yalnız birbirlerini tandıklarını (birbirlerinin farkında olduklarını) değil, aynı zamanda birbirleri ile değişen koşullarda değişik şekillerde tepkileştiklerini de görürsünüz. 20 derecede yoğun bir tepkileşme gerçekleşirken, 0 derecede moleküller birbirlerine aldırış bile etmeyebilirler. Bu durumu nasıl açıklayacaksınız? Moleküller çevreleri ile ilgili bazı niteliklerin farkındadırlar şeklinde açıklayabilir misiniz? Başka nasıl açıklayabilirsiniz? Moleküller hiç kuşkusuz ortamla ilgili bazı nitelikleri de farketmekte ve onlara uygun tepkiler göstermektedirler. Bu ilkel düzeyde olan bir farkındalık olup moleküllerin davranış dağarcığına kazınmıştır. Moleküllerin seçeneği değildir bu farkındalık. Bir zorunluktur. Farkedilen ve tepki gösterilen bu nitelikler moleküller arasında mevcut ısı farkları da olabilir, basınç farkları da, yoğunluk farkları da ve diğer farklar da. Ortamda bulunan diğer moleküller de bu tepkileşmeyi etkileyebilirler. Çevrede bulunan moleküllerden bazıları iki molekülün tepkileşmesini hızlandırırlar, bazıları yavaşlatırlar. Bakteriler de çevrelerini tanırlar. Bazı ortamlarda etkinliklerini durdururlar. Çoğalmazlar. Beklerler. Ve koşullar iyice kötüye giderse, tohuma (spora) kaçarlar ve bazen yüzlerce yıl uygun koşulların oluşmasını beklerler. Bazı ortamlarda ise şımarırlar, sere serpe yayılır ve hızla çoğalırlar. Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz? Bu aşamada biz bilinç teriminden çevrenin farkında olmayı kastediyoruz. Bu bilincin en yalın tanımıdır. En temel düzeyde atom ve moleküller birbirlerini yalnız tanımakla yetinmezler, aynı zamanda koşullara uygun tepkileşmelere bile girerler. Bakterilerin davranışı bir üst düzeyin habercisidir. Peki insanda bilinçden hangi beyin yöreleri sorumludur?
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
Biz devam edelim... Bilincin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Çünkü canlılarla ilgili her özelligin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Bunun bir istisnası olmadığını da biliyoruz. Bilinç de evrilerek kazanılmalıdır diyoruz. Bilincin kökenini bulmak için yaşam filmini geriye doğru çevirerek inceleyelim. Zamanda geçmişe gidelim yani. Ama bu evrimsel süreci geriye ne kadar götürebiliriz? Bitkilere kadar götürebilir miyiz? Biz daha da öteye götürmek istiyoruz.. Bakterilere kadar götürebilir miyiz? Ben onunla da tatmin olmuyorum. Bilinci daha da ilkel bir düzeye indirgemek istiyorum. Bilinci moleküler düzeye, atomik düzeye, hatta atomaltı düzeye kadar indirgeyebilir miyiz? Bilinci çevreyi, çevrede yer alanları tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu kabul etmek zorundayız. Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler. Bakteriler bilinçsiz ve akılsız atom ve moleküllerden oluşmuşlardır. O halde atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini sorgulamamamız için bir neden olmamalı, değil mi? Bilinci tanımlarken bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir şeklinde bir yorumu kabul edemeyiz. Burada yaptığımız hareketin farkında olduğumuz için onu istemli olarak nitelendiriyoruz. Oysa o hareketi yaptığımızın farkında olsak da olmasak da, onu yapıyoruz. Yapmak zorundayız. Refleksler bunun en güzel örnegi. Ayrıca günlük yaşamımızda farkında olduğumuzu farketmediğimiz binlerce hareketi yapmaktayız. Onları yaptığımızı ancak üzerlerinde düşününce farkediyoruz. En basiti yürümemizdir. Adımlarımızı istemli olarak mı atıyoruz? Yoksa atmamız gerektiği için mi atıyoruz? Her ikisi de mümkün. Ama adımlarımızı saymadığımız ve kontrol etmediğimiz zaman onları bilinçiz olarak attığımızı söyleyebilir miyiz? Bir yerde amaçsız, bilinçsiz yürüyen bir insan gördünüz mü hiç? Gördüğünüz o insan normal insan sayılır mı? Bilinçli hareket etmenin farkında olmaktan öte bir özelligi var. O da o hareketi yapmamızın zorunluluğu. O hareketi yapmak zorundayız. Sorun yürümek ise, yürümek zorundayız. Yemek yemekse, yemek yemek zorundayız. Bilinçli olduğumuz için yemek yemiyoruz.Yemek yemeden yaşayamayacağımız için yemek yiyoruz. Ayrıca istemek, arzu etmek ve farkında olmak bilinç üstü yetilerdir. Ben burada bilinci sadece çevrenin farkında olmak anlamında kullanıyorum. Çevrenin farkında olduğumuzun farkında oluruz veya olmayız. Orası temel bilinçsel niteliklerle ilgili olmayan bir durumdur. İnsan korteksi farketmese de beynin diğer bölümleri çevreden sürekli olarak kendilerine gelmekten olan uyarıları alırlar ve değerlendirirler. Her saniye vücudumuzdaki reseptörlerden onbinlerce uyarı beynimize doğru akmaktadır. Beynin subkortikal yöreleri onları işlerlerler ve onlara uygun davranışlar sergilemeleri için onların kaynak aldığı vücut yörelerine uyarılar gönderirler. Onların bilinçsiz tepkiler olduklarını ileri süremeyiz. Bu bağlamda bilinçli davranışları çevreden gelen uyarılara karşı uygun davranışlar sergilemek olarak tanımlayabiliriz.
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
Önce tek bir su molekülünü ele alalım. H2O. Tek başına var olamaması yanı sıra, fazla bir davranış özelliği de yoktur bu molekülün. Birkaç milyon su molekülü bir araya gelince bir damla oluşturur. Bir araya gelerek bir damla oluşturan su moleküllerinin davranışı birden değişir. Yüzey gerilimine sahip olan su damlaları, tek bir su molekülünden çok daha farklı bir dizi davranışlar sergilemeye başlarlar. Herşeyeden önce tek başına ne sıvı, ne gaz, ne de katı olan su molekülü bu şekilde çoğalınca ortama bağlı olarak çesitli nitelikler kazanır. Katılaşır, sıvılaşır, buharlaşır. Bir bardak su alalım. Bardak içindeki davranışları, damla olarak davranışlarından çok farklı olacaktır. Kenarlarda damlaların yüzey gerilim özelliklerini gösterirken, diğer yerlerde daha serbest davranışlar sergileyecektir. Akacaktır. Bardak ters çevrilirse yere dökülecektir ama yine bardağın içinde bir miktar su kalacaktır. Bu haliyle su damla gibi davranma niteliğinden fazla birşeyler kaybetmemiştir. Ona ek olarak bazı yeni davranış biçimleri kazanmıştır. Arka bahçenizde bir havuz imgeleyin. Bardaktan daha büyük bir su birikintisi düşünün yani. İçine girebilirsiniz. Üzerinizde suyun basıncını hissedersiniz. Havuzun duvarlarına basınç uygulayan bu su içinde yüzerken dalgalar oluşturursunuz. Dalgalar kenarlara vurur. Bu su buharlaşır. Arada bir kaybolan suyun yerine yenisini koymanız gerekir. Daha geniş bir su birikintisini, bir gölü, imgeleyelim. Bu gölde suyun davranışları havuzdaki davranışlarından daha farklı olacaktır. Gölün üzerinde bulunduğu topografiye bağlı olarak su akıntılar ve girdaplar şeklinde bazı hareketler yapacaktır. Büyüklüğüne göre göl çevreyi etkileyecektir. Yeterince büyükse yörenin iklimini bile değiştirebilecektir. İçinde hayvanlar ve bitkiler yaşayacaktır. Kendine göre bir eko sistemine sahip olacaktır. Denizlerde göllerdeki bu durum abartılarak devam edecektir. Dalgalar daha yüksek olacak, çevrede iklim bu geniş su birikintisinden çok daha fazla etkilenecek ve çevrenin eko sistemi de daha zengin bir görünüş arzedecektir. Göllerin yanı sıra bu keresinde daha büyük dalgaların dövdüğü sahil önem kazanacak ve orada yaşayan bazı canlılar sahilin alacağı şekilden ve sahildeki eko sisteminden sorumlu olacaklardır. Okyanuslardaki durum denizlerdeki durumun abartılmış şeklidir. Ayrıca kasırgalar ve tayfunlar şeklinde fırtınalar ortaya çıkacak, okyanuslar yalnız sahilin ve komşu kara parçalarının değil, bütün dünyanın iklimini etkileyeceklerdir. Bütün bunlardan ve fazlasından cansız, bilinçsiz ve akılsız su molekülleri sorumludur. Onlara akılsız deyip duruyoruz ama, akıllı veya bilinçli olduklarını düşündüren bazı davranışlar sergilediklerini yadsıyamıyoruz. Örnegin eğilimini bilmediğimiz bir patikada eğilimin yönünü biz hislerimizle saptayamazken, dökeceğimiz bir kova akılsız ve bilinçsiz su hangi tarafın diğer taraftan 1 mm daha alçakdt olduğunu gösterecektir.
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
İçerdiği elementler bazında beyin diğer doku ve organlardan farklı değil. Sadece onlardan bazılarını daha fazla ve farklı oranlarda içeriyor. Ama bu güzel ve mantıklı bir soru. Aynı elementler farklı oranlarda beyni oluşturduğuna gore, onlarla ilgili bazı nitelikler bilinçden sorumlu olmalı. Bunu nasıl açıklayabiliriz? Beynin bu özelliği bilincin anatomik alt yapısını oluşturan bir modeldir. Nöronlar arasında kurulan ağ şebekesi ve nöronların birbirleri ile olan ilişkilerini sağlayan nörotransmiteler ve medyatörler beyinsel etkinliklerden ve bu arada bilinçden de sorumludurlar. Yani olay tümüyle fizikseldir.
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
Burada yapacağımız tartışma yapılan gözlemlerin usa vurulmasından ibarettir. İnsan aklı doğanın en ilginç buluşudur. Tabii bu ifade de yapılan bir gözlemin yorumundan başka birşey değildir. Konuyu dağıtmayalım lütfen.
- 58 yanıt
-
- 1
-
-
Ben de yapilandirmaci epistemolojistim. Yani bilimsel felsefe. Ya da bilginin bilimselligi. Temelde ben de öyleyim... Bunu tartışmamıza gerek yok sanırım. Evet.. Burada yazdıklarınızla varsınız.
-
Bilim bütün canlıların cansız, akılsız ve bilinçsiz atomlardan çıktığını ve yalnız onlardan oluştuğunu kabul ediyor. Bilim ayrıca en azından insanlarda bilinç denilen ve şimdilik kısaca çevrenin farkına varmak olarak tanımlayabileceğimiz bir yetinin var olduğunu ve o yetinin yalnız cansız, akılsız ve bilinçsiz atomlarla açıklanması gerektiğini de kabul ediyor. Herşeyden önce cansız maddelerin bir araya gelmesi ile böyle bir yeti nasıl ortaya çıkmış olabilir? Kökeni nedir? Bilinç maddenin nasıl bir davranış biçiminin veya biçimlerinin ürünüdür? Cansız ve akılsız atomlar bir araya gelince nasıl oluyor da akla ve bilince kavuşabilmektedirler? Bilinci atomcu dünya görüşü olan materyelizmle nasıl açıklayabiliriz? Açıklayabilir miyiz? Soyut bir kavram olan bilinç maddenin nasıl bir davranış ürünü olarak ortaya çikmaktadir? Ve neden? Canlılar cansız maddeden çıkıyorlar ve bilinç canlılığın ilginç bir manifestasyonu ise, bilincin fiziğine enerji ve maddenin yapı taşı olan atomları incelemekle başlamak zorundayız. Bu başlangıcı hidrojen ve oksijen atomları ile ilgili bazı davranış örneklerini inceleyerek yapalım. Hidrojen evrendeki en yaygın element. Bütün elementlerin yüzde 75'ine yakınını oluşturuyor. Oksijen de oldukça yaygın bir element. İki hidrojen atomu ile bir oksijen atomu bir araya gelince su ortaya çıkıyor. Su moleküllerinin bazı davranışlarını yakından izleyelim. Bakalım gerçekten bu moleküller aptal ve akılsız mı?
-
Ben fizikalistim. Ama bu demek değildir ki ben dar açıdan bakıyorum. Ona dar açı denmez. Gerçekçi bakış açısı denir. Olguları bilimsel olarak değerlendirdiği için, yaşamda pratik önemi olan bir bakış açısıdır.
-
Bilinç olgusuna dar bir açıdan bakarsanız, yukardaki tanımları ile yetinebilirsiniz. Ama bence bilinç son derece önemli bir olgudur. Bilinci tartışırken dar bir bakış açısı ile yetinilmemelidir. Çünkü yukarda tanımı yapılan bilinç de, diğer bütün soyut insansal kavramlar gibi, insana diğer hayvanlardan intikal etmiştir. Bazıları epifenomenler olarak ortaya çıkmış olsalar da, insanlar bilinci evrimsel olarak kazanmışlardır. Bilincin kökeni bu nedenden çok önemlidir. O konuya ayrıca değinmek gerekmektedir.
-
Insanogluna Dogumdan Gelen Hicbir Kavramsal Deger/Bilgi Yoktur.
haci replied to evrensel-insan's konu in Bilim
Bunlar kesin olarak yanlış. Çünkü insan hayvanda ne varsa, az ya da çok, diğer hayvanlarda da vardır. Buna vicdan da, saygı da dahildir. İdeoloji gibi diğer soyutlamalar, epifenomenler olarak, diğerlerinden türemişlerdir. İnsanda beyin korteksi diğer hayvanlardan çok daha gelişmiştir. Aynı yapı diğer hayvanlarda da vardır ama, insanda çok geliştiği için, soyutlamalardan çok zengindir. Ama onlar için yalnız insana özgü demek bir yerde yanlıştır. Çünkü onlar diğer hayvanlarda da olan korteksin ürünüdür. -
Yazının düzeyini okumadan algılamak mümkün değil. Ben yazıyı okumadım ve yazıya cevap vermedim.. Soruya verdim. Tabii yazının düzeyi kendinden menkul da olabilir. Muhtemelen de öyledir. Bundan sonra okumaya da değmez zaten.
-
Insanogluna Dogumdan Gelen Hicbir Kavramsal Deger/Bilgi Yoktur.
haci replied to evrensel-insan's konu in Bilim
İnsan olarak yaşamayı bilmiyorsanız, size lafım yok. Tarzan bir efsanedir. Masaldır. İnsanların birbirlerini öldürmesi ile bu konunun hiç alakası yok. İnsan yalnız biyolojik bir varlık değildir. İnsanı hayvandan ayıran, yalnız insana özgü, hiçbir özellik yoktur diyebiliriz. Çünkü insan da bir hayvan türüdür. İnsanın diğer hayvanlardan farkı görelidir. Hepsi o kadar. -
Anlamsız bir itiraz. İtiraz etmek için itiraz ediyorsunuz.
-
Ben başlığın sorusu ne ise ona cevap verdim. Senin zırvalarını okumadım bile.
-
İnsan bilincini evrimsel olarak kazanmıştır. Buna itiraz mı var?
-
Insanogluna Dogumdan Gelen Hicbir Kavramsal Deger/Bilgi Yoktur.
haci replied to evrensel-insan's konu in Bilim
Bir karıncayı yuvasından ayırıp her türlü fiziksel gereksinimlerini karşılayarak yaşatamazsınız. İnsan bebeğini annesinden ve yakınlarından ayırıp, hiç bir insanla karşılaşmayacağı bir ortamda bütün fizik gereksinimlerini karşılamak üzere tutarsanız, onu bir insan olarak yaşatamazsınız. -
Insanogluna Dogumdan Gelen Hicbir Kavramsal Deger/Bilgi Yoktur.
haci replied to evrensel-insan's konu in Bilim
Yaşamayabilir. Çünkü çocukluk dönemini aşamayabilir. Yaklaşık ilk beş yıl çok kritiktir. Tabii çocuğun büyüdüğü ortama bağlı bu durum. Olumsuzlukların ne kadar olduğuna, derecesine, bağlı.. Çok aşırı değillerse çocuk yaşar elbette. İlk insanlar yaşayabildiklerine gore.. Köleler de yaşayamaz aslında. Köleler arasında ölüm oranı çok yüksektir. Özellikle çocuk ölümleri çok yüksektir. Fiziksel ihtiyaçlar çok önemlidir ama herşey değildir. -
İnsan bilinci evrimsel olarak kazandı. İnsanda bilinç diğer canlılarda olan bilincin devamıdır.