Jump to content

Tekrar Müslüman Oldum


Tasvir-i Efkâr

Recommended Posts

On 05.11.2022 at 20:55, TAO yazdı:

Nereden başlasam acaba?

 İlk nedeni tanrıya dayandırmışsın. 

Bu müslümanlığa bile ters bir durum. Çünkü  ALLAH müslümanlıkta sürekli nedendir.

Sadece İlk Neden olduğunu söylemedim. Allah sadece İlk Neden değil, aynı zamanda Nedenlerin Nedeni, Fâil-i Hakiki'dir. Hiçbir şey kendi kendine, otomatik olarak gerçekleşmez. Her şey Allah'ın iradesiyle an be an yaratılır. Bunu reddetmek ve sebeplerin hakiki tesiri olduğunu iddia etmek bilimsel değil felsefî bir inançtır. Sebepler ilimsiz, iradesiz, hayatsız, kör kuvvetlerdir ve onlarda evrendeki dengeyi, düzeni, güzellik ve sanatı ortaya çıkaracak özellikler yoktur. Ahlak bağlamında konuşacak olursak sebepler şuursuz, akılsız, hikmetsiz olduklarından insanı ahlakî hakikatlere ulaştırma kudretinden de yoksundur. Her şeyi sebeplerden bilenin hiçbir ahlakî hakikati tanımaması lazım. Öyleyse sebeplerin arkasında iş gören ilahî bir kudret eli var. Gözlem yaparak sebep ile sonucun ardışımını gözlemlersin, ama sebeplerin arkasındaki kudret elini akıl gözüyle görürsün.

On 05.11.2022 at 20:55, TAO yazdı:

Çünkü ilk nedeni tanrı kabul edersen onu  eyleme geçirenin ne olduğu sorusunu boşlukta bırakmış olursun.

Doğada sonsuz döngü saçma ise tanrı hakkında da saçma demen lazım. 

Akılcılığını askıya mı aldın? :)

Kaynağın kaynağı sorulmaz. Kaynak adı üstünde kaynaktır. Her şeyi su ıslatıyor, suyu ne ıslatıyor, Dünya'yı Güneş aydınlatıyor, Güneş'i ne aydınlatıyor, vagonları lokomotif çekiyor, lokomotifi ne çekiyor diye sorulmaz. Suyun moleküllerine, Güneş içindeki nükleer füzyona, lokomotif içindeki mekanizmaya atıfta bulunabilirsin. Ama onların kendinde olan, zatî özelliklerine atıf yapmış olursun, dolayısıyla sonuç değişmez. Yani İlk Neden'i kabul ettikten sonra o nedenin nedeni ne diye sormak saçma. Hareket etmek, hareket ettirilmek, harekete başlamak, sonluluk, fanilik, bunlar hâdis olan, sonradan meydana gelen varlıklara mahsus özelliklerdir, kadim olana uygulanamaz.

On 05.11.2022 at 20:55, TAO yazdı:

ALLAH akıl ve ilim sahibi olsaydı insanların beslenmesi için hayvanları öldürmek zorunda olmayacağı bir şekilde tasarlardı.

Zina yasak diyeceğine cinsel hazza dayanmayan bir üreme yöntemi bulabilirdi.

Alkol ile uyuşturucu konusuda aynı böyle  bileşiklerin   oluşmayacağı bir doğa yaratabilirdi.

Şimdi denemek için yarattı diyecek kadar aptal biri olmadığını biliyorum. (Ateistforumda ki geçmiş yazılarına bakarak.)

Yani kendi kısa aklın, kısır fehminle yanlış bulduğun birkaç şeye bakarak mı Allah'ı -haşa- ilimsiz, akılsız olmakla itham ettin. Kumsaldaki kum taneleri sayısınca ilim, irade ve kudret delili varken. Şeytan işte insanın gözünü böyle kör ediyor. Klişe bir cevap olacak ama evet, bunları bizi denemek için yarattı. Sende küfür sebebi olmuş, bende ya da bir başkasında şükür sebebi oluyor. Sınava giren öğrenciye doğru şıkkın yanında yanlış şıkları da sunmak ne kadar aptalcaysa bu da o kadar aptalca. Sen sınav yapacağın kişilere sadece doğru şıkları mı verirsin? Yanlış şıkları da koyarsın ki sınav sınava benzesin. Bu dünya ücret ve mükâfat yeri değil, imtihan yeridir. İmtihan ortamı arzu ve itaat, iyilik ve kötülük arasında mücadele etmeyi gerektirir. Haram ve zararlı şeyler de olacak ki maksat yerini bulsun. Haramlar insana genellikle cazibeli ve süslü gösterilmiştir ki ona karşı koymanın bir değeri olsun. İnsan nefsiyle mücadele ede ede tekâmül eder ve kâmil insan olur. İyi ile kötü arasındaki bu mücadeleyle hiç yüzleşmek zorunda kalmasaydık, her şey her zaman kolay olsaydı, o zaman imtihanın bir anlamı kalmazdı. Kâmil insan ile ham insan eşit olurdu. İnsanların beslenmesini hayvanları öldürmeye bağlı kıldıysa ne olmuş yani? Hayvanlar da O'nun malı sonuçta. Onların canları hakkında karar verme yetkisi Allah'a ait. O'nun yememizi helal kıldığı hayvanları öldürüp yemekte hiçbir sorun yok. Hiçkimsenin bundan şikayet etmeye hakkı yok. Kimse Allah'tan daha fazla merhametli olamaz. Ama Allah'ı inkâr eder, kendini hayvanlarla eşit görürsen tabii ki hayvanları yemeye, onlardan herhangi bir şekilde yararlanmaya meşru bir gerekçe bulamazsın. İnsan onurunu olumlayan bir Tanrı olmadığında insan ile hayvan arasındaki fark bulanıklaşır ve insan hayvan seviyesine düşer. Hayvanı yemek ile insanı yemek arasında fark olmadığı savunulabilir bir pozisyon olur. Hatta hemen her şeyi savunmak ve meşrulaştırmak mümkün olur. Konuya dönecek olursak; Mülk sahibi Allah'tır. Mülk sahibi mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Allah neyi nasıl yaratacağına kendisi karar verir, yaptıklarından hesaba çekilmez. O'na inanan kimse O'nun rahmetine, hikmetine güvenir. Bu yüzden bunlar bir Müslüman için anlamsız sorular. Allah'a inanmayan biri inanmadığı varlığın işlerini niye sorgular? Temeli halledilmeyen bir meselenin detaylarına bakılmaz. Önce Allah'ın varlığı, birliği, isim ve sıfatlarına iman, ahirete iman gibi temel konular özümsenmeli ki diğer konuları konuşmanın bir anlamı olsun. Sen Allah'ı içimizden biri gibi düşünüyorsun, bunu niye böyle yaptı, şunu şöyle yapsa daha iyi olmaz mıydı diye soruyorsun. Daha Allah'ı sıfatlarıyla birlikte düşünemiyorsun. Ya da dünyanın dikensiz gül bahçesi olması beklentisi var, ama bu dünyanın dikensiz gül bahçesi olması amaçlanmadı, sıkıntı ve meşakkat yeri olması amaçlandı.

On 05.11.2022 at 20:55, TAO yazdı:

Kötülük problemi konusuna hala cevap vermedin.

Kötülüğün kaynağı nedir?

ALLAH ise ALLAH kötü ve ahlaksızdır. 

ALLAH değil ise ve ALLAH bu kötülüğe sebep olan şeyi engellemiyorsa gene kötü ve ahlaksızdır.

Engellemeye gücü yetmiyorsa ALLAH acizdir. (doğada kötülüğün var olduğunu  gözlemlerimiz ile nesnel olarak doğrulayabiliriz)

ALLAH dışında gücünün yetmediği bir varlığı kabul etmek zaten müslümanlığa göre şirktir.

"Doğada kötülüğün var olduğunu  gözlemlerimiz ile nesnel olarak doğrulayabiliriz."

Doğrulayamazsın. Hiçbir gözlem sana bir şeyin kötü olup olmadığını söylemez. Gözlem yaparak bir şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu görürsün sadece. Ondan ötesi gözlem verisi değil, öznenin normatif yargısıdır. Olgudan olgu, normdan norm çıkar. Eğer böyle olmasaydı doğada ya da insanların davranışlarında gözlemlediklerimizden hangisinin ahlakî norm olduğunu, hangisinin olmadığını değerlendirecek bir ölçüt olmazdı. Nesnel ahlakî değerlerin olduğunu kabul ettiğine göre Tanrı'yı da kabul etmen gerekir, ama sen Tanrı seçeneğinden kaçınmak için daha kendisinin dahi farkında olacak şuurdan yoksun, herhangi bir kişiliği olmayan doğaya havale ediyorsun. Saçmalık! İşte ateizm böyle saçmalıklar ve tutarsızlıklar yumağıdır. Ben ateizmi boşuna terk etmedim. İyilik, sevgi, merhamet, sadakat ve dürüstlük gibi kavramlar tabiatı gereği kişiseldir, zatî özelliklerdir. Dağın, taşın, yıldızların, meteorların, onları oluşturan atomların kişiliği yok. Onların iyi veya kötü olmasından söz edilemez. Dolayısıyla bu özelliklere sahip olamazlar. Hadi diyelim ki doğadan kaynak alıyor, seni kırmayalım. Peki doğa bize niye ahlakî değerler ve görevler yüklüyor? Doğa Efendi ne yapmak, nereye varmak istemektedir? O kadar canlı içinden niye özellikle bizi, insanı, ahlakî hakikatlere ulaştırmak istedi? Bu kabulden insanın özel bir canlı olduğu sonucu çıkar. Peki doğa niye bize özel bir önem veriyor? Doğanın bizim için planları mı var? Sonunda yaptıklarımızdan hesaba mı çekecek? Bize ödül ya da ceza mı verecek? Nedir yani nesnel ahlakı doğada aramanın anlamı? Natüralistik evren anlayışında bu sorulara mantıklı bir cevap verilemez. Sadece ilahi dinlerin Tanrısı kabul edildiğinde nesnel ahlakî değerlerin varlığı anlam kazanır.

Bir olayın ya da eylemin kötü olduğunu iddia edebilmek için öncelikle neyin iyi olduğuna dair olgusal bir standart gerekir. Düz bir çizginin ne olduğuna, nasıl olması gerektiğine dair nesnel bir tanım/standart yoksa bir şeye eğri diyemeyiz. Ateistler Tanrı'yı reddettiğinde de ahlakî alanda doğruluk eğrilik standardı kalmamış oluyor. Tanrı'nın olmadığı bir evrende doğru ya da yanlış olarak gördüğümüz her şey insanların toplumsal inşası ve evrimsel bir kazanın ürününden ibaret olur. Böyle bir durumda iyinin ve kötünün nesnel bir tanımı yapılamaz, yapılamayacağı için ateistlerin teistlere Tanrı varsa niye kötülük var sorusu yöneltmesi aslında kendileri için bir çelişkidir. Fakat teizm ahlakî değerleri nesnel olarak tanımladığı iddiasında olduğu için tabii ki teizm için meşru bir soru. Bu yüzden bunun hakkında birkaç kelam edeyim.

Kötülük probleminin çözümü için öne sürülen birkaç farklı yaklaşım var. Mesela çağdaş felsefede şüpheci teizm “insanlar kısıtlı idrak ve bilgi sahibi ve Tanrı her şeyi bilen, ileriyi gören olduğu için, insan perspektifi ile ilahî bakış açısı arasında bir boşluk olduğunu ve biz insanların Tanrı'nın bu kötülüklere izin vermesinin ardındaki amaçlarını ve hesaplarını kavramayı beklemememiz gerektiğini” savunmaktadır. Evreni, milyarlarca galaksiyi, yıldızı yaratan, lâmekân ve lâzaman olan, kendi idrak kapasitemizin çok ötesinde olan bir varlığın zihnini anlamamız beklenemez. Nihayetinde O'nun bazı kötülüklerin meydana gelmesine izin vermesinin ahlakî nedenlerini ya da gerekçelerini değerlendirecek konumda değiliz. Müslüman kelamcılar ise acı ve kötülüğü Allah'ın Hakîm, Alîm, Rahîm, Kadîr, ve Mürîd isimleri ışığında anlarlar. Özellikle Allah'ın hikmet sıfatı yani bilgeliği burada kritik bir öneme sahip. Kötülük probemi tartışmalarında genellikle Tanrı'nın her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve mutlak iyi olan sıfatları dikkate alınıyor. Ancak İslam, bu argümanın göz ardı ettiği ve dengeyi tamamen değiştiren Hikmet sıfatını da hesaba katıyor. Kur'an'da birçok yerde bu isme vurgu yapılıyor ve genellikle el-Alîm (Her Şeyi Bilen) ismiyle birlikte anılıyor. Alîm sıfatı Tanrı'nın bilgisinin tüm geçmiş, şimdiki ve gelecek olayları ve O'nun yaratışının en ince ayrıntısını kapsadığını, Hikmet sıfatı ise O'nun olmuş ve olacak her şey hakkındaki bilgisini nasıl kullandığını refere eder. Mesela Allah Hz. Adem'i yaratacağını söylediğinde melekler sınırlı akıl ve bilgilerini yansıtan bir soru sorarlar: “Biz sana ibadet ederken, seni takdis ederken sen yeryüzünde kan dökecek, fitne çıkaracak birini mi yaratacaksın?” Allah da “Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim” diyor. Kur'an bunun gibi pek çok ayette dünyadaki “kötülüğü” anlamada Allah'ın bilgi ve hikmete vurgu yapar. Örneğin, Hz. Musa ve Hızır (a.s.) hikâyesinde, Hızır'ın gemiyi batırmak, çocuğu öldürmek gibi ilk bakışta kötülük gibi görünen eylemlerine Hz. Musa sınırlı bilgisi ve aklıyla itiraz eder. Yolculuklarının sonunda Hz. Hızır bu konulardaki bilgisini Tanrı'dan aldığını söyler, başlangıçta kötü görünen eylemlerinin ardındaki hikmeti açıklar ve sözlerini “İşte bu, hakkında sabredemediğin şeyin tefsiridir” diye bitirir. Kur'an'daki bu hikâye bize zahiren kötü ve çirkin olan hadiselerin kader planında ilahi iradenin ve adaletin gerçekleşmesi için birer araç olabileceğini öğretiyor. İslam alimlerinin de genel kanaati kâinatta (Allah'a bakan yönüyle) mutlak şerrin olmadığı, bunun yerine cüz'î veya öznel şerrin Allah'ın Bilgisi, Hikmeti, Merhameti ve İzni ile ahlakî açıdan haklı görülebilecek çok çeşitli olasılıklar için meydana geldiği yönündedir.

İmanın 6 şartından biri hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine inanmak. Her şeyin asıl yaratıcısı Allah olduğu için hayır ve şerrin yaratıcısı da Allah'tır, ama Allah'ın hayra rızası var, şerre rızası yoktur. Şerrin yaratılması insanın iradesine tabi kılınmıştır. Yani yaratma Allah'tan, seçme insandan. Bu yüzden kötü fiiller kullara nispet olunur. Allah şerden münezzehtir, Allah'tan sadece hayır sadır olur.

Link to comment
Share on other sites

On 05.11.2022 at 21:01, Sputnik yazdı:

İyice saçmaladığını düşünüyorum. 

Ayetlerde Zulkarneyn sadece batıya değil doğuya da yolculuk yapıyor. 

"Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu." Kehf-90

Güneşin doğduğu yer neresi? 

Yecüc-mecüc kimdir ve neden bu topluluk uydudan gözükmüyor? Yada zulkaryn'in seddi neden uydudan gözükmüyor?

Benim anladığım Zülkarneyn'in Doğu ve Batı yönüne yaptığı seferlerin sonunda ulaştığı en uzak bölgeleri kastediyor, Dünya'nın en doğu ve en batı uçlarına gittiğini değil.

Yecüc ve Mecüc hakkında çok bilgim yok.

Link to comment
Share on other sites

On 05.11.2022 at 21:13, kavak yazdı:

 

Sen var olmalı dediĝinin için var olmak zorunda deĝil. Kendi kafanda kurguladıĝın özelliklere de uymak zorunda deĝil.  Yani yine gereksiz yere yine önkabulleri sıralamışsın.  Tanrı abes iş yapmazmış...mış. Kusura bakma ama, tanrıyı oynamaya kalkmışsın.

Lütfen, dostum. Bunlar senin olmasını arzuladıĝın şeyler. Ancak dünya böyle dönmüyor.

 

Yine önkabullere dayann bir savunma. Bal gibi de insanları boş bırakır, yoksa bizlere mi soracaktı ne yapıp yapmayaĝına? Her şey bizden kaynaklanıyor. Senin gözün bir şeylere ürkmüş ve korkmuş gibi yazıyorsun.

O en iyisini bilir, cümlesi bile ön kabüle dayanıyor, çünkü onunla bire bir konuşan yok.:D

Bu sefer ne yazsam bilemedim, çünkü ne desem kendimi tekrarlamak olacak. Bu yüzden peki deyip geçiyorum. :D

On 05.11.2022 at 21:13, kavak yazdı:

Belki deĝil. Kesin öyle. Bana şimdi Hindu bir ailede doĝan birinin güle oynaya Sünniliĝi seçeceĝini iddia etme, çünkü gerçeklerle baĝdaşmaz. Bu nedenle senin Sünniliĝin de böyledir, dostum.

Sünnilik hakkında bir şey bilmiyorsa ya da sadece adını duymuşluğu varsa Sünni olması beklenmez tabii ki. Önce İslam hakkında araştırma merakı uyandıracak kadar doğru bilginin kendisine ulaşması lazım. İslam'la ilgili bilgiler ona ilgisini çekecek, merak uyandıracak tarzda ulaşmamışsa Müslüman olması beklenmez. Ama İslam'a ilgi duymuş, Kur'an'ı okumuş, İslam'ın delillerini incelemişse Müslüman olması, Sünni olması pekâlâ mümkün. Dünyanın her yerinden İslam'a giren insanlar var. Kiminin ailesi Hıristiyan, kiminin Yahudi, kiminin Hindu. Bu forumda da Müslüman bir ailede, Müslüman bir ülkede büyüyüp sonradan ateist olanlar var. Tamam, insanın dinî inançlarını, hayat görüşünü oluşturmada aile yetiştirmesinin etkisi yadsınamaz, ama bu etki ateistlerin abarttığı kadar güçlü değil. İnsan neticede robot değil, irade sahibi bir canlı. Alternatif fikirlerden haberdar oldukça ailesinden miras aldığı fikirleri gözden geçirir, sorgular. Farklı fikirlerden haberdar olmamışsa pek değiştirme eğiliminde olmaz.

On 05.11.2022 at 21:13, kavak yazdı:

Bir noktada anlaşamayacaĝız galiba. Aile, çevre, toplum hepimizi çoçukluĝumuzdan itibaren törpüler. Sünniliĝin yoĝun olduĝu yerlerde Sünni, Hinduların olduĝu yerde Hindu olursun ve senin için en güzel din olur. İstisnalar kaideyi bozmaz. Bu nedenle sen hâlâ Sünnilige tutunuyorsun diyorum. Haklı olduĝumu da biliyorum, çünkü insanları yaşadıkları yerlerde bizzat gördüm.

Tamam görmüşsündür, öyledir. Dünyadan bihaber yaşayan, farklı fikirlerle teması olmayan insanların değişmesini beklemiyorum zaten. İnsanın mesuliyeti içinde bulunduğu şartlarla/imkânlarla orantılıdır. Herkes kendi dininin doğru olduğunu düşünür ama benim dediğim bu bizi hepsinin yanlış olduğu sonucuna götürmez. Doğru birdir, eğri çoktur. Sadece bir din insan aklına, ruhuna, tabiatına hitap eder, o da İslam'dır.

On 05.11.2022 at 21:13, kavak yazdı:

Benim samimi ve dürüst olmadıĝımı ima ediyorsan yanlış yoldasın. Her tarafı gezmemin yegane sebeplerimden birisi kendime karşı samimi ve dürüst oluşumdur. Senin iddia ettiginin aksine Allah beni doĝru yola ulaştırmadı. Ne yaptıysam kendim yaptım.

Yok ben genel konuştum aslında. Sen “Ben samimi olarak araştırdım ama ikna olmadım,” diyorsan, bilemem, senin işin Allah'a kalmış. Belki ileride hidayet verir, bilemeyiz.

On 05.11.2022 at 21:13, kavak yazdı:

Yapacaĝın en doĝru hareket ilk etapta şu: Mevcut tüm dinlere tekmeyi atmalısın. Sonra yine tanrı arayışına gir istiyorsan ancak evvela piyasayı kirletmiş olan tüm dinlerden kurtulmalısın. Bunu yapmayı gerektirecek cesareti sende henüz göremiyorum.

Bunu zamanında yaptım zaten. O yollardan geçtim. Daha düne kadar ateisttim.

Link to comment
Share on other sites

On 05.11.2022 at 23:48, Deadanddark yazdı:

Muhammed'in katlettiği insanlara araştırma için süre verildi mi? Peki o insanlar neyi araştıracaklardi?

Birden bire biri çıkıp ben peygamberim diyor. Sonra Medine'ye gidip topladığı adamlarla geri geliyor. Savaşıyorlar ve insanlar Muhammed yüzünden ölüyor. Muhammed ben son peygamberim dedikten sonra ölen insanlar neyi nasıl araştıracaklardi.

Muhammed neden insanları savaşa zorladı?

Neden tanrı herkesi Muhammed ile müslüman olmaya zorladı?

Benim seni uyarmam yetmiyor mu? Ölmen mı gerekli!

Sen insanları müslüman olmadıkları için öldürüyor musun?

Muhammed neden ısrarcıydi?

Bu bir sınav değil mi? Sınava girenler uyarılır, öldürülmesi gerekmiyor? 

Vahşi Uhud savaşında oldurulseydi kâfir gidecekti. Sonra müslüman oldu.

Peki diğer müslüman olma şansı bulamadan ölenler? Onlar niye öldü?

Peygamberimiz kimseyi Müslüman olmaya zorlamadı. Bu, Kur'an'da yasaklanmıştır. “Dinde zorlama yoktur,” “Sen zor kullanıcı değilsin,” “Rasul'e düşen ancak tebliğ etmektir,” “Sen sevdiğini hidayete getiremezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete getirir,” gibi ayetler peygamberimize ve tüm Müslümanlara zorlamayı yasaklıyor. İman kalbin tasdiki ile mümkündür. Sadece dil ile söylemeyle iman olmaz. “Rahman'ın kulları yeryüzünde alçak gönüllülükle yürürler. Cahiller, onlara laf attıkları zaman, 'Selam' derler,” “Kötülüğe iyiliğin en güzeli ile karşılık ver,” ayetleri İslam'da esas olanın barışın tarafını tutmak olduğunu gösteriyor. Diğer yandan İslam'da bir yanağına tokat atana öbür yanağını çevir anlayışı da yok. Müslümanların ve İslam devletinin güvenliğini sağlamak, izzetini korumak ve yüceltmek için cihad etmek farzdır. Peygamberimizin savaşları da yine zulmü bitirme, Allah'ın kelimesini yüceltme, Müslümanlara gelebilecek tehlikeleri bertaraf etme amaçlarına yöneliktir. Peygamberimiz doğduğu topraklarda mesajını insanlara ilettiğinde Arap müşrikler düşmanca davranmaya ve arkadaşlarına zulmetmeye başladı. Zulüm şiddetlenince Peygamberimiz ve arkadaşları Medine'ye göç etmek zorunda kaldı. Medine'de Peygamber, Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki çatışmalarda tarafsız bir taraf olarak görüldü ve oybirliğiyle lider olarak seçildi. Mekke'nin ileri gelenleri Peygamberimizi ellerinden kaçırdıkları için utanç duyuyor ve Pagan dinlerinin yerini yeni dinin alma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu için öfkeleniyorlardı. Şimdi Hz. Muhammed güvenli bölgedeydi ve İslam devleti kurmuştu. Müslümanlar kendilerine yapılacak saldırılara karşılık verecek güce ulaşmıştı. Putlardan sağladıkları zenginliğin biteceğinden endişe eden Mekke'nin ileri gelenleri bundan rahatsızlık duydu ve putlarını korumak için İslam'ı ortadan kaldırmaya teşebbüs ettiler. Hicret döneminde Medineliler çiftçilik, Mekkeliler ise tüccarlıkla uğraşıyordu. Medine'ye hicretten sonra Medine giderek hem tarım hem de ticaret merkezi haline geliyordu. Bu durum, iki şehir arasında en önemlileri Bedir ve Uhud olmak üzere bir dizi savaşa yol açtı. Her iki savaş da tüm Müslümanları ortadan kaldırmak isteyen putperestler için kesin bir zafer getiremedi. Medine'deki Yahudi cemaati kendilerine destek vereceklerine dair güvence verince, Medine'ye bir ordu sürmek yerine, tüm Arabistan'ı bir araya getirerek 10.000 kişilik bir ordu topladılar. Ancak bu kadar güçlü olmalarına rağmen yine başarısız oldular. Bu zaferlerden sonra İslam devletinin gücü kanıtlanmış oldu. Peygambere sık sık savaş kışkırtıcılığı suçlaması yapılsa da, Peygamberin aldığı tüm savaş kararları meşru sebeplere dayanıyordu ve hepsi hayatta kalma mücadelesi adına verilen savaşlardı. İslam'a ve Müslümanlara saldırı varsa, Müslümanlara tehdit oluşturacak bir durum varsa Müslümana saldırı hakkı doğar.

Son soruna gelirsek;

Bu soru benim de aklıma gelmişti. Yani kâfir olarak ölenler yaşamaya devam etseydi belki Müslüman olurdu. Müslüman olarak ölenler daha uzun yaşasaydı belki kâfir olurdu. İleri yaşlarda din değiştirenlerin örneklerini de görüyoruz. O zaman nerede adalet? Ama biraz düşününce şöyle bir şey de var: Belkiler, ihtimaller üzerine hüküm bina edilmez. Erken yaşta kâfir olarak ölen kişi yaşasaydı belki küfrü daha da şiddetlenecek, hatta başkalarının da dinden çıkmasına sebep olacaktı. Bu da ihtimal dahilinde, hatta daha muhtemel. Bakıyorsun; her yaşta imtihanı kazanan ve kaybeden var ve Allah herkesin fıtratına kendi delillerini derc etmiş. Herkese iman hakikatlerini kavrayacak akıl, şuur, sezgi gibi gerekli donanımı vermiş. Gafil olur, ilgisiz kalırsan, gözünü yumarsan bundan sen sorumlusun. Bu yüzden kimse ben az yaşadım o çok yaşadı gibi bir mazeret öne süremez. Dünyevi yarışmalarda ve sınavlarda da belli bir süre veriliyor. O süreyi aşınca cevap kabul edilmiyor. Ya da biraz daha süre verseydik belki bilirdi/yapardı denmiyor. Allah adil olduğuna göre herkese kendi sınavı/şartları içinde yeterli süre verdiğini düşünüyorum.

Bir de bu konuda şöyle bir yaklaşım var: Allah bir müminin ya da kâfirin canını aldığında, o kişinin sonsuza dek aynı kalacağı bir noktada alır, bu yüzden cennet ve cehennem de ebedidir. Yani Allah ezelî ilmiyle onun ömrünün akıbetini değiştirmeyeceğini bilir, bu yüzden kâfir ya da mümin olarak canını alır. Bu yaklaşmı destekleyen ayetler de var. Ayetlerde bildirildiğine göre Cehennem ehli diyecek ki keşke dünyaya geri gönderilseydik, o vakit biz de müminlerden olurduk. Allah da onlara cevaben diyor ki: “Hayır, sizi yine döndürsek, yine küfür üzerine yaşamaya devam ederdiniz.” Bu ayeti tefsir eden müfessirler buradan Allah'ın insana verdiği mühlet içinde gideceği yeri hak ettiği hükmüne varmışlar. Yani buna göre 20 sene yaşayıp cehennemi hak eden biri 200 sene de yaşasa sonunda cehennemi hak edecekti.

Link to comment
Share on other sites

On 06.11.2022 at 00:32, Deadanddark yazdı:

Ayetleri neden sen farklı bir başkası farklı yorumluyor? 

Ali topu tut 

Bu cümle bütün dillerde anlaşılabilir. Herkes aynı şeyi anlar.

Senin doğru anladığından nasıl emin olacağız. Neden tanrı işleri zorlastirmis.

Ayetler neden böyle herkesçe aynı anlaşılır değil. Neden bulmaca çözmeye, araştırmaya zorlanıyoruz? Bahsettiğim şey bu. Ortak dekoderi nereden edinecegiz. 

 

Tanrı işleri zorlaştırmaz, insanlar nefislerine uyarak işleri zorlaştırıyor, karmaşıklaştırıyor. Oysa yapılacak olan basit: Peygamberin, sahabelerin ve tabiinin yolu olan Ehl-i Sünnet ana caddesinde yürümek, tâlî yollara sapmamak. Tâlî yollara sapılırsa çıkmaza düşülür.

Kur'an'ı da herkes kendi kafasına göre yorumlayamaz. Günümüzde eline meal alan alim kesiliyor, ama her şeyin yolu yordamı olduğu gibi bu işin de belli bir kuralı, belli bir ilmi vardır. Sadece mealle yetinilirse yanlışa düşülebilir, yanlış itikadlara sahip olunabilir. Kur'an'ı yorumlayacak, tefsir edecek kişinin sarf ve nahiv, kıraat, siyer, fıkıh ve hadis ilmi gibi ilimleri bilmesi gerek.

Link to comment
Share on other sites

On 06.11.2022 at 06:25, zavalli yazdı:

yaw topunuzla dalga geçiyor.....islamı ve kuranı bu kadar iyi bilen zamanının ateisti sizce geri döner mi ?   dönebilir mi ? .....belki kendi aranızda top çeviriyorsunuzdur....ama bu inanın hiç bir boka yaramıyor...nacizane görüşüm bu tabi....

 

zamanında islam hakkında hem hadisler hem de kuran bazlı yazıları olan birinin islamı seçeceği....müslümanlığı yüceltmeye kalkacağı......gerçekten aklınıza yatıyor muı ?

 

sustum sustum....bi yere kadar yahu....biri çıkmış (üstelik ejdarhalara inanmayan biri)   7 başlı ejdarhalar var onlar gerçek diyor....birileri de onu olmadığına ikna etmeye çalışıyor......siz gerçekten toptan aklınızı mı kaçırdınız ???

Sen Ateistforum'daki Zavallı mısın? :)

Bir gün Müslüman olacaksın deseler güler geçerdim. Ben de kendime hâlâ hayret ediyorum. Belki birinin duasını aldım. İslam'dan, Müslümanlardan nefret ederdim. O noktadan buraya geldim. Bunu “Kalpleri evirip çeviren Allah'tır” hadisinin tecellisi olarak görüyorum.

Link to comment
Share on other sites

51 dakika önce, TAO yazdı:

İleti ayrımı nasıl yapılıyor birisi bana anlatabilir mi?

Yorumun alintilamak istediğin kısmını mavi yaptığın zaman alıntıla yazısı çıkar, onaylarsin. Aynı işlemi yorumun diğer kalan kısımları için tekrarlarsin. Böylece alıntılar alt alta sıralanır.

Doğru anladım mı bahsettiğin sorunu tam emin olamadım ama.

Link to comment
Share on other sites

14 dakika önce, Deadanddark yazdı:

Yorumun alintilamak istediğin kısmını mavi yaptığın zaman alıntıla yazısı çıkar, onaylarsin. Aynı işlemi yorumun diğer kalan kısımları için tekrarlarsin. Böylece alıntılar alt alta sıralanır.

Doğru anladım mı bahsettiğin sorunu tam emin olamadım ama.

Alıntıladığım ileti çok yukarda olunca in çık in çık zor oluyor.

Eskiden çift enter yapınca ayrılıyordu iletiler. Şimdi gönder olmuş enter tuşu.

Link to comment
Share on other sites

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bir de bu konuda şöyle bir yaklaşım var: Allah bir müminin ya da kâfirin canını aldığında, o kişinin sonsuza dek aynı kalacağı bir noktada alır, bu yüzden cennet ve cehennem de ebedidir. Yani Allah ezelî ilmiyle onun ömrünün akıbetini değiştirmeyeceğini bilir, bu yüzden kâfir ya da mümin olarak canını alır. Bu yaklaşmı destekleyen ayetler de var. Ayetlerde bildirildiğine göre Cehennem ehli diyecek ki keşke dünyaya geri gönderilseydik, o vakit biz de müminlerden olurduk. Allah da onlara cevaben diyor ki: “Hayır, sizi yine döndürsek, yine küfür üzerine yaşamaya devam ederdiniz.” Bu ayeti tefsir eden müfessirler buradan Allah'ın insana verdiği mühlet içinde gideceği yeri hak ettiği hükmüne varmışlar. Yani buna göre 20 sene yaşayıp cehennemi hak eden biri 200 sene de yaşasa sonunda cehennemi hak edecekti.

Hani hür irade , hani nerede Allah'ın bilmediği kısımlar.  Adamın ne yapacağını biliyor ama hadi 15 sene olmadı 200 sene oynatayim diyor senin Allah.  Oynat ugurcugum.

Siz müsloşlar kadar kiviranini görmedim. Malum göbek dansıni Müsloşlar çok sever. 

Sen tam bir yumos olmuşsun. Vıcık vıcık olmuşsun.

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Peygamberimiz kimseyi Müslüman olmaya zorlamadı. Bu, Kur'an'da yasaklanmıştır. “Dinde zorlama yoktur,” “Sen zor kullanıcı değilsin,” “Rasul'e düşen ancak tebliğ etmektir,” “Sen sevdiğini hidayete getiremezsin. Ancak Allah dilediğini hidayete getirir,” gibi ayetler peygamberimize ve tüm Müslümanlara zorlamayı yasaklıyor

Senin muho gelene kadar insanlar birbirini mı yiyordu? Herkesin kendi tanrısı vardi. Kimse kimsenin tanrısına kışt demiyordu. Muhonun tanrısı neden bu kadar popüler olmak istedi!

Senin muho gelmeseydi bedir savaşı Uhud savaşı ve diğer savaşlar olmayacaktı. 

Sayın yumos boşver onu bunu söylesene kucağa falan mı oturttular seni. Hoplattilar mı?

 

  • Haha 1
Link to comment
Share on other sites

Konu sahibi kişi Muhammed'in hayat hikayesinden etkilenmiş. 

Muhammed, kendi döneminde  peygamberlik iddia eden tek kişi değildi. Gerçi günümüzde bile mehdiler, mesihler her yerde.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Müseylime#:~:text=Müseylime bin Habib (Arapça%3A مسيلمة,Kezzâb (اَلْكَذَّابُ) adıyla anılır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/museylimetulkezzab

Sadece Türkiye'de yıllık 300 kişi mehdiliğini ilan ediyor. 

Bunlardan birisi başarılı olsa, ölümünden sonra bir sürü mucize uydururlar. Mesela ayı ikiye yardı, arabayla gölün dibinden geçti gibi.

 

Link to comment
Share on other sites

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Benim anladığım Zülkarneyn'in Doğu ve Batı yönüne yaptığı seferlerin sonunda ulaştığı en uzak bölgeleri kastediyor, Dünya'nın en doğu ve en batı uçlarına gittiğini değil.

Yanlış anlamışsın tebrik ederim. Al buraya sizlerden birinin bu konuda görüşünü bırakayım.

"Kim Dünya'nın yuvarlak olduğunu iddia ederse küfür ve delalete düşmüş olur. Çünkü bu iddia hem Allah'ın, hem Kur'an'ın, hem peygamberin reddidir. Bunu iddia eden kişi tövbeye davet edilir. Ederse ne âlâ! Aksi takdirde kafir ve dinden dönmüş bir kişi olarak öldürülür ve malı da Müslümanların hazinesine katılır. Eğer ileri sürdükleri gibi dünya dönüyor olsaydı ülkeler, dağlar, ağaçlar, nehirler, denizler bir kararda kalmazdı. İnsanlar batıdaki ülkelerin doğuya, doğudaki ülkelerin batıya kaydığını görürlerdi. Kıblenin yeri değişir, insanlar kıbleyi tayin edemezlerdi. Velhasıl bu iddia sayması uzun sürecek birçok nedenden dolayı batıldır."

ABDÜLAZİZ BİN BAZ- Suudi Din İşleri Başkanı

https://tr.wikiquote.org/wiki/Abdülaziz_bin_Baz

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Peygamberin, sahabelerin ve tabiinin yolu olan Ehl-i Sünnet ana caddesinde yürümek, tâlî yollara sapmamak. Tâlî yollara sapılırsa çıkmaza düşülür.

Diğer mezhepler bozuk ama seninki doğru, böyle mi düşünüyorsun? 

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Yecüc ve Mecüc hakkında çok bilgim yok.

Dabbetül Arz, deccal, mehdi filan da var.

Hepsi birbirinden saçma uyduruk hikayeler. 

Link to comment
Share on other sites

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bu sefer ne yazsam bilemedim, çünkü ne desem kendimi tekrarlamak olacak. Bu yüzden peki deyip geçiyorum. :D

Valla  durum benim açımdan da böyle. Sen yanlış yoldasın. Bu kesin.:D

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Sünnilik hakkında bir şey bilmiyorsa ya da sadece adını duymuşluğu varsa Sünni olması beklenmez tabii ki. Önce İslam hakkında araştırma merakı uyandıracak kadar doğru bilginin kendisine ulaşması lazım. İslam'la ilgili bilgiler ona ilgisini çekecek, merak uyandıracak tarzda ulaşmamışsa Müslüman olması beklenmez. Ama İslam'a ilgi duymuş, Kur'an'ı okumuş, İslam'ın delillerini incelemişse Müslüman olması, Sünni olması pekâlâ mümkün. Dünyanın her yerinden İslam'a giren insanlar var. Kiminin ailesi Hıristiyan, kiminin Yahudi, kiminin Hindu. Bu forumda da Müslüman bir ailede, Müslüman bir ülkede büyüyüp sonradan ateist olanlar var. Tamam, insanın dinî inançlarını, hayat görüşünü oluşturmada aile yetiştirmesinin etkisi yadsınamaz, ama bu etki ateistlerin abarttığı kadar güçlü değil. İnsan neticede robot değil, irade sahibi bir canlı. Alternatif fikirlerden haberdar oldukça ailesinden miras aldığı fikirleri gözden geçirir, sorgular. Farklı fikirlerden haberdar olmamışsa pek değiştirme eğiliminde olmaz.

Sünniliĝi savunmani hiç anlamıyorum, çünkü al birini vur ötekine minvalinde bir şey. Ancak bunu kabulleneceĝini zannetmiyorum ki, zaten kabullensen Sünni yanlısı olmazdın. Sünni olmadan da pekala müslüman olabilirsin. Bir de bu açıdan bak.

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Tamam görmüşsündür, öyledir. Dünyadan bihaber yaşayan, farklı fikirlerle teması olmayan insanların değişmesini beklemiyorum zaten. İnsanın mesuliyeti içinde bulunduğu şartlarla/imkânlarla orantılıdır. Herkes kendi dininin doğru olduğunu düşünür ama benim dediğim bu bizi hepsinin yanlış olduğu sonucuna götürmez. Doğru birdir, eğri çoktur. Sadece bir din insan aklına, ruhuna, tabiatına hitap eder, o da İslam'dır.

İslam ve diĝer dinler hiç bir şeye hitap etmez aslında. Ona can veren sizi dindarlarsınız. Sen dindaşların gibi habire onu allayıp pullarsan, haliyle sadece o sana doĝru gelir. 

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Yok ben genel konuştum aslında. Sen “Ben samimi olarak araştırdım ama ikna olmadım,” diyorsan, bilemem, senin işin Allah'a kalmış. Belki ileride hidayet verir, bilemeyiz.

Mesele ikna olmak falan deĝil. Eĝer benim duruşumu ve konumunu böyle algılıyorsan, demek ki ne demek istediĝimi anlatamadım sanırım. Olsun farketmez.

Ama şunu kesin biliyorum; işim senin taptıĝın mâlum sözde tanrıya falan kalmış deĝil ve o bana hidayet falan veremez. Böyle bir şey mümkün deĝil. Çünkü Allah isminde bir tanrı falan yok. Eĝer varsa, buyursun gelsin. Gelmez, gelemez, gelmeyecek. Sınav falan da hikaye, çünku bu zımbırtının arkasına saklanmak çok kolay.

Tanrı kendisi gelsin ve kendisini bizzat kendisi savunsun, denilince "Aman da sınav vaaar" diyenlerden gına geldi.

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bunu zamanında yaptım zaten. O yollardan geçtim. Daha düne kadar ateisttim.

Pekala. O yollardan geçmişsen, umarım en azından ufkun genişlemiştir. Yani dinsiz imansız bir konuma yeniden dönmen bir hayli olası aslında. 

Neyse... Benden bu kadar.

Bu tip ilkel dinleri sepetleyip sepetlemen nihayetinde sana kalmış bir şey.:D

Link to comment
Share on other sites

42 dakika önce, Sputnik yazdı:

Konu sahibi kişi Muhammed'in hayat hikayesinden etkilenmiş. 

Muhammed, kendi döneminde  peygamberlik iddia eden tek kişi değildi. Gerçi günümüzde bile mehdiler, mesihler her yerde.

https://tr.wikipedia.org/wiki/Müseylime#:~:text=Müseylime bin Habib (Arapça%3A مسيلمة,Kezzâb (اَلْكَذَّابُ) adıyla anılır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/museylimetulkezzab

Sadece Türkiye'de yıllık 300 kişi mehdiliğini ilan ediyor. 

Bunlardan birisi başarılı olsa, ölümünden sonra bir sürü mucize uydururlar. Mesela ayı ikiye yardı, arabayla gölün dibinden geçti gibi.

 

Evet; haklısın.

Her devirde evliyacılıĝa, elçiliĝe, peygamberliĝe, mehdiliĝe, ermişliĝe heveslenenler olmuştur. Bunların sayısı bir hayli kabarıktır. Hatta bazıları yeri geldi mi kaba kuvvete bile başvurmuşlardır. Çünkü beleşe karın doyurmak her zaman cazip gelmiştir insanlara, çünkü bu tip insanların çoĝu boş beleş sallamakla insanları etkilemeye çalışmışlardır. Hiçbirisinin ne bir tanrı ile ne de bir mucize ile işleri olmuştur. Hepsi uydurulmuş (çoĝunluĝu sonradan uydurulmuş) masallardan oluşuyor.

Tüm mesele şu: Bir şekilde yeterince insanı peşinden götürmeyi başarabilenler, tarihte iz bırakmışlar ancak çoĝunun ismi cismi unutulup gitmiş.

Mesela İslam tarihine göre Muhammed´in 10 senelik Mekke döneminde ikna edebildiĝi insanların sayısı 100 kişiyi geçmez neredeyse. Ne olmuşsa Medine´ye kaçtıktan (adına nedense hicret diyorlar) sonra neredeyse her önüne gelen ikna olmuş. İslam tarihinin geriye doĝru rötüş edildiĝi çok belli, çünkü Mekke´nin Medine´den pek fazla bir farkı yok aslında. 

Link to comment
Share on other sites

19 dakika önce, kavak yazdı:

Mesela İslam tarihine göre Muhammed´in 10 senelik Mekke döneminde ikna edebildiĝi insanların sayısı 100 kişiyi geçmez neredeyse. Ne olmuşsa Medine´ye kaçtıktan (adına nedense hicret diyorlar) sonra neredeyse her önüne gelen ikna olmuş. İslam tarihinin geriye doĝru rötüş edildiĝi çok belli, çünkü Mekke´nin Medine´den pek fazla bir farkı yok aslında. 

Mazlum rolüne bürünmüş. Bizdeki tarikatlarda ağlayarak büyüyorlar ya hani. Mağdur olmak zorundalar. 

Link to comment
Share on other sites

28 dakika önce, Sputnik yazdı:

Mazlum rolüne bürünmüş. Bizdeki tarikatlarda ağlayarak büyüyorlar ya hani. Mağdur olmak zorundalar. 

İşin en ilginç gelen noktalardan birisi bu. Maĝdur insanlar veya maĝdur olduĝunu iddia edenler hep sempatik gelir çoĝumuza. Çünkü adaletsizliĝe karşı çoĝumuzda doĝal bir refleks var ancak kurnaz ve çıkarcı bazı uyanıklar bunu istismar ederek kendi çıkarları doĝrultusunda kullanıyorlar saf/masum insanları.

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

On 22.10.2022 at 13:32, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Haram helal kılma yetkisi Allah'a aittir. Allah olur vermiş, bize söz düşmez.

Yani allah ananızı becerebilirsiniz helaldir dese bize laf düşmez deyip becereceksin.

On 22.10.2022 at 13:32, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Peki sen neye göre, hangi ahlak yasasına göre ahlak dışı olduğunu iddia ediyorsun? Hayatında Allah, kitap kavramları yoksa her şey özneldir, hiçbir şey bağlayıcı değildir.

Aşağıdaki hayvanlara göre allah kitap kavramı yok demi? Neye göre böyle insana özgü ahlaki davranışlar sergiliyorlar? Git bu hayvanlara sor bakalım yaptığınız bu davranışların temeli nedir de? Cevap alamazsan biraz kafa yor (kafa varsa tabi) o zaman ahlakın temeli nedir öğreneceksin.

 

Link to comment
Share on other sites

On 11.11.2022 at 18:12, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Sen Ateistforum'daki Zavallı mısın? :)

Bir gün Müslüman olacaksın deseler güler geçerdim. Ben de kendime hâlâ hayret ediyorum. Belki birinin duasını aldım. İslam'dan, Müslümanlardan nefret ederdim. O noktadan buraya geldim. Bunu “Kalpleri evirip çeviren Allah'tır” hadisinin tecellisi olarak görüyorum.

islamda - kuranda- hadislerde kadının 2. sınıf insan , hatta insan olarak bile görülmemesi hususundaki fikirlerin de değişti mi ?

Link to comment
Share on other sites

Akılsızşuursuzatom olarak her ne kadar konu sahibini eski yazılarından gıyabında okusam da bu konu da ilk iletinin " sen hiç ateist olmadın ki zaten" şeklinde olması aslında fikir taassubunun teistlikle alakalı olmadığını gösteriyor sanki.Böyle diyen bir ateist belki de eleştirdiği teistten daha bağnazdır bile diyebiliriz. Benim de forumda olduğum kısa zamanda veya farklı forumlarda linç yememin nedeni duruşumun olmaması veya rol yapmam konusu olmuştu başlık sahibi gibi. Fakat benim yaptığım rol insanların fikrinin bir şekilde kısa veya uzun vadede değisebilecegi mesajıydı. Çünkü insana eskiden mantıklı gelen mantıksız veya tam tersi olabilir. Tasvir i efkar da eskiden mantıklı gelmeyen şeyler üzerinde belki düşünmüştür veya başka açıdan bakmıştır veya yeni şeyler öğrenip şartlanmışlıktan çıkıp fikir değiştirmiş ve farkındalık kazanmış olabilir diye düşünüyorum. Tabi bu inancının doğru olduğunu gösterir demiyorum. Kendince tanrı ve din ile bu girdaptan (aklı,sezgisel,vicdani) çıktıysa ona mutluluk vermesini dilerim. Kendisi beni tanımasa bile ben her şeye burnunu sokan biri olarak yazayım dedim.

Link to comment
Share on other sites

10 saat önce, Ali yazdı:

Akılsızşuursuzatom olarak her ne kadar konu sahibini eski yazılarından gıyabında okusam da bu konu da ilk iletinin " sen hiç ateist olmadın ki zaten" şeklinde olması aslında fikir taassubunun teistlikle alakalı olmadığını gösteriyor sanki.Böyle diyen bir ateist belki de eleştirdiği teistten daha bağnazdır bile diyebiliriz. Benim de forumda olduğum kısa zamanda veya farklı forumlarda linç yememin nedeni duruşumun olmaması veya rol yapmam konusu olmuştu başlık sahibi gibi. Fakat benim yaptığım rol insanların fikrinin bir şekilde kısa veya uzun vadede değisebilecegi mesajıydı. Çünkü insana eskiden mantıklı gelen mantıksız veya tam tersi olabilir. Tasvir i efkar da eskiden mantıklı gelmeyen şeyler üzerinde belki düşünmüştür veya başka açıdan bakmıştır veya yeni şeyler öğrenip şartlanmışlıktan çıkıp fikir değiştirmiş ve farkındalık kazanmış olabilir diye düşünüyorum. Tabi bu inancının doğru olduğunu gösterir demiyorum. Kendince tanrı ve din ile bu girdaptan (aklı,sezgisel,vicdani) çıktıysa ona mutluluk vermesini dilerim. Kendisi beni tanımasa bile ben her şeye burnunu sokan biri olarak yazayım dedim.

Bugün A konusunda çok eminim iddialıyım, geleyim var gücümle anlatayım savunayim.

Başka bir vakit,

Bugün A dan vazgeçtim artık B konusunda eminim, gideyim var gücümle savunayim, anlatayım.

Oyun mu oynuyorsunuz?

Başka birşey vereyim elinize biraz da onunla oynayın.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...