-
İçerik sayısı
2.729 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
137
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by kavak
-
Yorubaların ritüelleri ve gelenekleri Şahsi ritüeller bunların dininde önemli bir teşkil eder ve insanın hayatı boyunca geçirdiği kutsal değişiklikleri belirtmek için kullanılırlar. Dolayısıyla bir kadın hamile olduğunu farkettiği zaman ilk şahsi ritüel devreye girer. Anne adayı yerel bir kăhine (ruhlarla iletişime giren kişi) iki nedenden dolayı bunu haber verir. Birincisi kăhin, ruhsal alemindeki bilgisini çocuğun kaderini belirlemek için kullanır. İkincisi ise Yorubalara göre kăhin, bir sonraki gelecek büyük liderin hangisi olacağını önceden bilebilir. Kăhin ile hamile kadın arınma amaçlı kısa bir ritüellen geçerler; bu ritüel kadının rahmini beklenen doğum için güvenceye alır. Hayattaki ikinci büyük aşama doğumun kendisidir; bu eylem kadın tarafından kuytu bir kulübede tatbik edilir. Kadınlar tamamen izole edilirler, çünkü Yoruba´ların inancına göre rahimdeki çocuk yıldızların etkisine, doğanın kokusuna ve annesinin ve cemiyetinin tecrübesine bağımlıdır. Çocuk doğumdan sonra bir Afrikalı din adamına verilir; din adamı bebeğe palm yağı sürer. Daha sonra tanrılara doğum vesilesi ile bir adak sunulur. Çocukluktan yetişkinliğe geçişte ergenlik ritüelleri devreye girer, bu genellikle sünnet eylemi ile beraber gerçekleşir. Nijerya civarında sünnet merasimi tek kişilik veya gruplar halinde icra edilir. Oğlan sünnetten evvel çıplak soyunur ve kabilenin önde gelenleri tarafından sünnet edilir ve bu merasim esnasında Egungun´un ata maskesi takılır. Genç oğlan sünnet esnasında korkusunu gizlemeye çalışır, çünkü korku zayıflık göstergesi olarak algılanır. Yorubaların hayatındaki bir sonraki önemli ritüel, hălen kabilenin yaşlıları tarafından ayarlanan, evliliktir. Evliliğin bereketli ve başarılı olması için iki ailede düğünden evvel tanrılara hediye vermek zorundalar. Bu hediye genellikle bir hayvan kurbanından ibarettir. Sonra başlık parası verilir. Bu meblağ gelinin babasına verilir ve kızının üretim kapasitesini telafi olarak görülür. Bu başlık parası bir hayvan olabilir ve çoğunlukla da bir keçi sürüsü olarak ödenir. Düğün günü gelinle damat mutlu bir evlilik ve çok çocuk umudu ile ritüellerden geçerler. Gelin ve arkadaşları evin etrafını dönerler ve dönerken ağıt yakarlar: "Kocama gitmek için evimi terk ediyorum; çocuklarım olsun diye benim için dua et." Sonra damat ilişkiye onay vermeleri umuduyla tanrıya ve atalarına bir kurban sunar. Herkesin hayattaki son safhası ölümdür ama ölüm nihayi son değildir. Onlar ölümü bir nevi atalarıyla buluşmaya giden bir seyahat olarak görürler. Bu inançtan dolayı ruh, atalarını ziyaret edebilmesi için nesnelerle donatılır. Naaş önce yıkanır ve iyi kıyafetlere sokulur, sonra kendi mülkünün yakınındaki bir mezara konulur. Defin merasiminden sonra maskeli Egungun dansözleri gelir ve mülkün her tarafında dans ederler ve ölünün evine girerler. Evin içinde onun sesini taklit ederler, dulu ve yetimleri kutsarlar. En son aşamada ölünün yolculuğu huzurlu geçmesi için tanrılara bir hayvan kurban edilir.
-
Geçmiş hayatınıza şöyle bir geriye doğru baktığınızda, işe yarayan, yeni, orijinal diyebileceğiniz bir şeyi yaratabildiniz mi? Yoksa hep yan gelip yattınız mı? Kendimden bahsedecek olursam... Seksenli yıllar, o zamanlar üniversiteye gidiyorum. Ders arasında kafede otururken, kendi aramızda konuşuyoruz işte öylesine. Bir süre sonra konu nedense ibadetlere ve ritüellere geldi. O anı hiç unutmam... Öylesine dedim ki: "Bilhassa ezan sesinden uzak yaşayan müslümanlara kolaylık sağlamak lazım. Her gün takvim yapraklarından ezan saatini okumaya gerek kalmayacak küçük ve taşınabilir bir aygıt yapmalı. Hangi şehirde olursan ol, otomatik olarak ezan vaktini sesli olarak bildirecek." Arkadaşlar hem güldüler hem de beni onayladılar. Zaman içerisinde bu fikir bende bir hayli gelişti ve üniversiteyi bitirdikten sonra bir tane prototipini yapmayı becerdim. Ayrupa´nın önde gelen başkentlerinin ezan vakitlerini cihazın hafızasına kayıt ettim. Ancak iyi bir satıcı olmadığım için sadece bir prototip olarak kalmıştı. Hey gidi günler...
-
Latince Hasta, doktora derdini anlatır: "Sabahları bir türlü yataktan kalkamıyorum. Canım hiç çalışmak istemiyor." Doktor: "Şikayetiniz bunlar mı?" Hasta: "Evet." Doktor: "Siz hasta değilsiniz. Bunun adı, tembellik." Hasta: "Biliyorum, doktor. Ama patronuma hastayım demek için bunun Latince bir adı yok mu?"
-
Hayali varlıklara olan inancın temeli belli başlı yeteneklere dayanıyorsa, işimiz yaş. O zaman insanların çoğunda bu yetenek var olmalı, çünkü dünyanın çoğunluğunu her yelpazeden oluşan dindarlar oluşturuyor. Bana pek inandırıcı gelmedi, çünkü inanç ilk olarak bilinmezlikten nemalanır. İkinci önemli mesele ise içinde yetiştiğimiz çevredir. Her şeye rağmen ne kadar az somut bilgi, o kadar çok inanca meyillenme olasılığı var. Diğer yandan bilimdeki ve teknolojideki çığır açan gelişmelere rağmen, insanlar hayali varlıklara(tanrı, cin, peri, şeytan vs.) inanmaktan çabucak vazgeçmeyecekler gibi gözüküyor. Bu da aslında primatların seviyesini o kadar çok aşamadığımızın göstergesidir aslında.
-
Seninle aynı fikirdeyim. Dostum, gördün mü, fikirlerimiz nasıl da eşitlendi!
- 6 yanıt
-
- 1
-
-
Fikirlerdir, bizi biz yapan ve kişiliğimizi şekillendiren. Elbette fikirler de değişime uğruyor, çünkü bizler de değişiyoruz nihayetinde. Ancak miyadını yitirmiş olanlara takılıp kalanlar da yok değil. Bilhassa dindar kesim bundan bir hayli nasibini alıyor, çünkü inançları uğruna hayali varlıkları sonuna kadar savunmaya yeltenebiliyorlar. Hasılı yine de bunların değeriz olduğunu savunmak pek doğru değil.
-
Neden değersiz olsun ki? Fikirlerimizi hayattaki deneyimlerimizden elde ediyoruz nihayetinde. Yani yaşantımıza anlam katan bir şey aslında.
-
Dürüst olmak gerekirse, bu dünyada %100 dürüst olmak pek mümkün değil. Hele ki söylemek istediklerinin bir kısmının sana zararı olacağını farkedersen, kendi kendini doğal olarak sansürlersin. Çünkü her şeyden evvel kendi canın her şeyden kıymetlidir.
-
Evet, harbiden böyle midir?
- 6 yanıt
-
- 1
-
-
Bence evren kavramını yanlış kullananlar var, çünkü söz konusu olan enerjinin daimi var olması. Kullandığımız zaman ve mekan bu evren için geçerlidir, çünkü ikisinin de başlangıcı bu evrenle baş göstermiştir. Enerji daima var ise, birden fazla evrenlerin olma olanağı ağırlık kazanıyor. Yani kainatta sayısız evren ve her evrenin kendine ait zaman ve mekanı olma olasılığı yok değil.
-
Puja Hint mitolojisi hikayeler, semboller ve ritüeller bakımından epeyi zengindir. Onlar sadece dinin değil aynı zamanda Hindu yaşam tarzının temelini oluştururlar. Her bakımdan -düşünsel, akustik, görsel- dindarların kendilerini yönlendirdiği temel ifadeyi oluşturur. Puja´dan hariç başka ruhsal ritüeller de var: - Japa: Bir tanrının veya tanrıçanın sürekli zikir edilmesi. - Manua: sessiz, dingin meditasyon - Paath: kutsal kitapların okunması - Prarthana ve Aarti: özverili şarkı söyleme Bütün bu ritüeller yerel bir sunakta icra edilirler. Puja, değişik tanrılar, belirli kişiler veya misafirler için icra edilen dinsel bir ritüeldir. Puja ritüelleri hem hergün evlerde hem de tapınaklarda veya büyük festivallerde farklı vesileler için yapılır. Kişi, bir Puja merasiminde bir tanrıya, bir ruha ve herhangi bir tanrısal görünüşe dualarla, şarkılarla ve belirli ritüellerle hürmetini sunar. Bir Hindu için Puja´nın önemli bir noktası, kişinin tanrısal varlıkla olan bağlılığını dile getirmesidir. Puja sayesinde insan tanrılar dünyası ile bağlanır, Lord Vishnu ile olsun veya kutsal bir ağaç ile olsun. Puja merasiminde bir resim veya bir tanrının sembolü(ikon) sayesinde tanrılar diyarına giriş sağlanır. İkon, burada tanrının kendisini falan betimlemiyor. Daha doğrusu kullanılan ikonun tanrının kosmik enerjisi ile dolu olduğuna inanılıyor. Yani tanrı ile iletişimde ve ona hürmet edilmesinde aracı oluyor. İnançlı Hindu´lar için kullanılan İkon´un sanatsal biçimlendirilmesi de önemli olsa da, manevi içerik daha önemli bir yer alır. Puja eski ritüellerin temelinde icra edilirler. Çocuklar, bu ritüeller ile dinle ve ruhsallıkla tanıştırılır. Bilhassa aile üyeleri hep beraber Puja kutladıklarında, evdeki atmosferin de temizlendiğine inanılır. Puja merasiminde, ritüelin hedefindekine de(tanrı veya tanrısal herşey) çiçek veya yemekler sunulur, bir mum veya tütsü çubukları yakılır. Hindu rahipleri merasim esnasında Sankrit dilinde veya diğer dillerde dualar söyler. Puja merasimlerinde kullanılan, herbirinin özel bir anlamı olan ve önemli bir rol oynayan sembollerden bazıları şunlar: Altın ziynet, pirinç, Mango yaprakları, tere yağı, çiçekler, lambalar, tütsü, kutsal çan, şeker kamışı vs.
-
Şeytanın, kötü güçlerin ve ruhların izinde Roma´daki bir katolik üniversitesinde düzenli aralıklarla "Egzorsizm ve Kurtuluş duası" isimli dersler düzenlenmektedir. Rahipler, hekimler, psikoloğlar ve başka sözde uzmanlar(!) günlerce şeytanla olan mücadeleyi tartışıyorlar ve bilgi alış verişinde bulunuyorlar. Dersleri düzenleyenlere göre, şeytan çıkarma ayinleri hakkında bilgi almak isteyenlerde yoğun talep var. Şeytan çıkarma ayinleri dünyanın birçok ülkesinde hălen önemli bir konu teşkil ediyor; örneğin İtalya´da 300 Egzorzist(şeytan çıkarma uzmanı) var. Papa Franziskus da, günümüzde bile kötünün cirit attığını bir çok kere dile getirmiştir. Vatikan´a göre şeytan çıkarma ayinlerinin filmlerde gördüklerimizle pek bir benzerliği yok. Bu ayinler, kötüden müzdarip insanları dinsel bir ritüelle normal hayatlarına döndürmek. Elbette her "içime şeytan girdi" diye iddia edeni şeytan çarpmıyor. Teşhisi doğru koyabilmek için bazı şeytan uzmanlarına göre 4 önemli etken var: 1. Yabancı bir dilde konuşmak. 2. Doğa üstü güçleri olduğunu iddia etmek. 3. Çok uzakta olanları görebildiğini iddia etmek. 4. Tanrı´ya karşı antipati beslemek. Katolik kilisesine göre dinsel ayin sayesinde kötü güçlerin, şeytanın ve ruhların, insanlardan, canlılardan ve nesnelerden(!) çıkarılmasına Egzorsizm denir. Bu noktada bilhassa İsa ´nın şeytan çıkarma yöntemi örnek teşkil etmektedir. Bu ayinler, dualar ve tanrıya yakarışlardan oluşur ve şeytanı def etmek için bolca kutsal su bulundurulur. Tehlikeli olabildiği için, Vatikan tarafından katı direktifler çıkartılmıştır.
-
Yunanistan: Antik çağda yaratılıș Evvela kaos vardı. Bomboș bir yerdi. Ve sonra toprak ana Gaia vardı. Ve sonra dipsiz uçurum Tartaros vardı. Ve sonra așkın gücü Eros vardı. Eros ebediyen etkili. Ve kaostan karanlık çıktı. Ve sonra ıșık göründü. Ve Gaia gökyüzünü ve yeryüzünü yarattı. Dünya böyle oluștu. İçinde gokyüzü ve yeryüzünün sabit dokusu vardı ve deniz onun kıyılarına yöneltildi. Her türlü yaratıklar yeryüzünü doldurmuștu; dalgalarda balıklar boğușuyordu, havada kușlar ve yerde çeșitli çevik hayvanlar dolașıyordu. Ama hâlâ bütün dünyayı yönetmeyle yetkili olan yaratık eksikti. İște o zaman Prometheus yeryüzüne geldi. Toprak balçığını aldı ve tanrıların suretinde onunla bir șekil meydana getirdi. Göğsüne, bu yeryüzündeki bütün canlıların ruhlarından aldığı, iyi ve kötü vasıfları yerleștirdi ve bununla insan ruhunu biçimlendirdi. Onun eserini hayranlıkla izleyen göksel arkadașı tanrıça Pallas Athene, yaratılmıș toprak yığınına nefesini üfledi ve böylece insana can verdi.
-
Atın cehenneme Melekler adamın birini cehenneme götürürken, adam bağırmış: "Yahu ben bir keresinde dilenciye 100 Lira vermiştim! Lütfen beni cennete atın!" Melekler defterlere takrar bakmışlar, adam haklı. "Biz en iyisimi baş meleğe bir danışalım" demişler. Baş melek düşünmüş, taşınmış ve demiş ki: "Verin onun 100 Lirasını ve sonra atın cehenneme!"
-
Değildir ancak yine de bence eldekilerin en iyisi durumunda. Değildir, çünkü piyasadaki demokratik sistemle yönetilen ülkelere baktığımızda, bilhassa ekonomik gücü olanların yönetime geldiklerini görüyoruz ve bunlar ilk etapta kendilerini seçen kitlelerden ziyade şahsi çıkarlarının peşinde olduklarını görüyoruz. Çoğunlukla belli başlı lobilerin, büyük şirketlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeye ve siyaset yapmaya meyilliler. Ne zaman seçimler yaklaşır, işte o zaman halk akıllarına gelir ve onlara yönelik vaatler verilmeye başlanır ki bu vaatlerin önemli bir kısmı sadece vaat olarak kalır. Bunların başında işsizlik sorunu, adaletsiz gelir dağılımı, konut sorunu geliyor mesela. Bunlar ilk aklıma gelenler.
-
Üç kafiyeci Bir evde üç kız yaşıyormuş. En yaşlısı bir doktorla evlenmiş, ortancası bir yargıçla evlenmiş ancak bir hayli zeki ve konuşmada becerili olan üçüncüsü ise bir çiftçi ile evlenmiş. Velilerinin doğum gününü kutlamak ve onlara uzun yıllar mutlu ve mesut yaşama dileklerini sunmak için, kocaları ile beraber bir araya gelmişler. Kayınvalide üç damadına bir yemek hazırlamış ve bir şarap şunmuş. En yaşlı olan damat, küçük bacanağın okula gitmediğini bildiğinden dolayı, onu mahcup etmeye niyetlenmiş ve demiş ki: "Böyle sadece şarap içmek sıkıcı oluyor. Gelin bir kelime oyunu oynayalım. Herkes "Gökyüzünde, yeryüzünde, masada, odada" kelimelerinden oluşan kafiyeli ve anlamı olan bir şiir yazsın. Beceremeyen, ceza olarak, üç kadehi boşalana kadar içecek." Hepisi buna sevinmiş. Sadece üçüncü bacanak mahçup olmuş ve gitmek istemiş. Ancak diğer misafirler gitmesine izin vermemişler ve ona oturması için baskı yapmışlar. En yaşlı damat "Ben başlıyorum ve diyorum ki: Anka kuşu gökyüzünde gururla uçuyor, Koyun yeryüzünde uysalca duruyor, Bendeniz masada bilgece okuyor, Hizmetçi odada sessiz ol diyor." Ortanca devam eder: "Ve ben diyorum ki: Gökyüzünde kumru uçar, Yeryüzünde öküz toprağı eşeler, Masada duran evraklar okunur, Odada ise hizmetçi süpürgeyi götürür." Üçüncü damat kekelemeye başlamış ve hiçbir şey söyleyememiş. Diğerleri sıkıştırmışlar ve o başlamış: "Gökyüzünde uçuyor - bir tane kurşun, Yeryüzünde yürüyor - bir kaplan, Masada duruyor - bir makas, Odada sesleniyorum - seyise." Diğer iki bacanak ellerine vurmaya ve gülmeye başlamışlar. "Dört cümle kafiyeli değil ki! Hiç bir anlama da gelmiyor.", demişler. "Kurşun bir kuş değil, seyis işini dışarıda yapar, yoksa onu odana mı çağıracaksın? Saçma, Saçma! Iç hadi!" Tam konuşmayı bitirdiklerinde üçüncü kız onlarına yanına yaklaşmış. Kızgınmış ancak gülmemek için kendini zor tutuyormuş. "Cümlelerimizde neden anlam yokmuş? Dinleyin; size açıklayacağım: Kurşun gökyüzündeki Anka kuşunu ve kumruyu öldürecek, Kaplan yeryüzündeki koyonunuzu ve öküzünüzü yiyecek, Makas masadaki tüm zımbırtılarınızı kesecek, Nihayet seyis, hizmetçinizle evlenecek." En yaşlı damat: "İyi dedin! Konuşmasını biliyorsun baldız. Erkek olsaydın, cebinde çoktan bir doktor vardı. Ceza olarak hepimiz kadehlerimizi boşaltıyoruz."
-
Desene millette telefon olduğu müddetçe, bizim mălum reis makamında duracak. Eskiden millet ha bire Marlboro/Camel cığaralarını göstermelik olarak alırdı, şimdi de onların yerine akıllı telefonlar geldi.
-
Var mı sahiden ellerinde o telefonlar. Yoksa hepsi mi taksitli?
-
Başka türlü de yorumlanabilir. Kurlardaki durum, orta direğin mutfağına hălen tam olarak yansımadı galiba. Ya da yansımasına yansıdı ancak dediğin gibi işin içinde din/iman olunca, reyler yine dindar gözükenlere(!) verilecek. Harbiden garip bir durum.
-
Bu memlekette bir HDP gerçeği var. O da şu: Güney Doğu´da hălă çok güçlüler. Yıllardan beri bu böyle. Onları yok saymak yerine, onlarla beraber bir siyaset güdülmeli. Yoksa onların peşinden gidenler radikalleşıp PKK´nın kucağına gidiyorlar. Bu da hep Türkiye´nin aleyhine olmuştur. İkinci durum ise çok garip. 1 Euro 10 TL olmasına rağmen, zırt pırt merkez bankasının yöneticileri değiştirilmesine rağmen, hălă RTE büyük bir kayıp yaşamış görünmüyor. Ben bunu bir türlü anlamıyorum açıkçası.