Jump to content

Tekrar Müslüman Oldum


Tasvir-i Efkâr

Recommended Posts

On 30.10.2022 at 14:07, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Göğün kapıları, yedi kat gök, Allah'ın arşa istiva etmesi, Allah'ın arşının suyun üstünde olması, yıldızların şeytanlara atış tanesi kılınması gibi ayetleri olduğu gibi anlamak doğru değil. Bunlar müteşabih ayetler, tevil ederek anlamak daha doğru

Senin işine geldiği gibi anladığın neyse anlat bilelim neymiş hayalinde canlanan şey.

Bu mutesabih ayetlerde ne olaki?

Bize öyle bir yazılım tanrı tarafından yüklenmedimi ki ayetin şifresini cozemeyelim. 

Sen yazılımı yüklü doganlardan mısın?

Link to comment
Share on other sites

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Biraz da spontane yazmayı dene, çünkü hep günlerce bekleyeceksek işimiz yaş.:D

Ben kısa yazacağım diye başlıyorum ama yazdıkça uzuyor. Erteleme alışkanlığım yüzünden geciktiriyorum. Biraz da mükemmeliyetçilik var. Yazıp gönderdikten sonra keşke şunu şöyle yazsaydım, bunu böyle yazsaydım diyorum. Ama haklısın, daha sık cevap vermeye çalışacağım. Bu sefer foruma birkaç gündür giremediğim için daha geç yazıyorum.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Farkında mısın ama tamamen ön kabullere dayalı tanrı profili çiziyorsun. Tanrının kendisi hiçbir şey yapmazken, senin gibi dindarlar ha bire tanrı şöyle olmalı böyle olmalı minvalinde ona özellikler yamıyorsunuz. Kim diyor, tanrı anlamsız, hikmetsiz bir şey yapamaz diye?  Tanrıya soran yok. Ne hikmetse onun nasıl olup olmayacaĝına, ne yapıp yapmayacaĝına kendini bir şey zanneden insanoĝlu karar vermeye kalkıyor.

Tanrı varsa sıfatlarıyla birlikte var olmalı. Var olan şeyin belirli özellikleri olmalı. Biz Tanrı şöyle olmalıdır derken keyfimize göre tanımlamıyoruz, birçok özelliği aklî bir zorunluluk olarak kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bir kısmını ise vahiy ile öğreniyoruz. Mesela Tanrı varsa ezelî ve ebedî olmalıdır. Sonradan yaratılan şey Tanrı olamaz. Yarattıklarına bakarak ilim, irade ve kudret sıfatlarına sahip olduğunu görüyoruz. Tanrı varsa mükemmel, yüce, kusur ve noksanlıklardan münezzeh olmalıdır. Hikmetsiz, gereksiz iş yapmak yüceliğe aykırıdır, öyleyse Tanrı abes iş yapmaz. Diğer türlüsü tutarsız bir Tanrı inancına götürür. İlahi dinlerde vahiy kavramı olduğu için zaten Tanrı bizzat isimlerini ve sıfatlarını bir bir açıklamış. Bu sayede Tanrı'nın varlığı ve zatı hakkındaki bilgilerimizi teyit edebiliyoruz.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Diĝer yandan vahiy dediĝin nedir dostum? Sen bu kadar saf olamazsın. Kusura bakma tutturmuşsunuz vahiy diye bir zımbırtı. İnanmaya nereden başlarsan başla, akla ziyan şeylere (melek, şeytan, cin vs.) inanmayı yeĝliyorsun. Görmediĝin tanımadıĝın insanlar bir şeyler yazmışlar. Neden bu insanlara inanma yolunu seçiyorsun?

Daha önce anlattığım gibi Tanrı varsa insanları başıboş bırakmış olamaz. Her canlıya ihtiyacını veren Allah insanların içine varoluşsal sorular koyduğu halde bunları cevapsız bırakmış olabilir mi? Neden varız, nasıl yaşamalıyız, ölümden sonra ne olacak, ölümden sonra yaşam var mı, varsa ona nasıl hazırlanmalıyız? Bu sorular her insanın aklına gelir. Felsefe yaparak bu sorulara net bir cevap bulamayız. Bu soruları sadece Tanrı yanıtlayabilir. İnsan her şeyi, özellikle metafizik ve gaybî konuları sadece akılla bilemez. Faydayı zararı, iyiyi kötüyü tek tek deneme yanılma yoluyla öğrenmesi pahalıya mal olabilir. Teorik olarak insan aklı, Tanrı'nın yeryüzündeki yarattıklarını gözlemleyerek O'nun varlığını ve birliğini çıkarsayabilir. Ancak O'na nasıl itaat edeceğimizi, nasıl sevgisini kazanacağımızı sadece düşünerek bulamayız. Allah'ın Hikmet ve Rahmet sıfatları vahyi ve peygamberleri gerektirir. Ben bu yüzden hiç Deist olmayı düşünmedim çünkü Tanrı'yı kabul edip vahyi kabul etmemek saçma geliyordu. Tanrı'ya inanınca diğer iman hakikatlerine inanmam kolay oldu. Zira Tanrı'nın varlığı ahireti, peygamberleri ve vahyi gerekli kılar.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Neden inanmak istediĝin tanrıdan direktiflerin/emirlerin doĝrudan sana gelmesini istemiyorsun?  Şu sözde elçilerden, peyamgerlerden neyin eksik? Hiçbir şeyin eksik deĝil aslında ancak bunu görmek istemiyorsun, çünkü bilincin küçüklüĝünden beri onun bunun huraferleri, masalları ile yıkanmış.  Silip atamıyorsun bir türlü. Bana şimdi bu durumda sınav falan filan deme lütfen, çünkü bu sınav zımbırtısı da insanoĝlunun hayal ürünü.

Allah mesajını nasıl ileteceğini en iyi kendisi bilir. Niye bana vahiy indirmedi, benim peygamberlerden neyim eksik gibi sorular samimi bir Allah inancıyla bağdaşmaz. Allah'ın herkese tek tek hitap etmesi demek herkesin peygamber olması demek. O zaman insanların rehberliğe ve eğitime ihtiyaçları kalmazdı. İnsanlar Allah'a ve peygambere olan inancı ve itaati konusunda sınanmazlardı.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Gereksiz yere uzunca izahat etmeye çalışmışsın ancak yine tarafgir bir şekilde Sünniliĝi savunmaya kalkıyorsun. Neden? Çünkü o çevrede büyüdün. Fazla uzatmayacaĝım. Sen de enine boyuna düşünürsen, seni sünniliĝe iten yegane sebebin yetiştiĝin çevrenin sünni olmasını görmen işten bile deĝil. Bunu inkar edemezsin.

Belki öyledir bilemiyorum. Dediğim gibi diğer mezhepleri pek araştırmadım. Belki araştırsam fikrim değişir ama mezheplerin genel durumuna bakınca şu an Sünnilik daha doğru geliyor.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Benim ateist olmam ve tüm dinleri çöpe atmamın iki sebebi var. Birincisi ben dünyayı televizyondan, bilgisayardan tanımadım. Bol bol gezdim... Benim gezmediĝim kıta neredeyse kalmadı. İnsanların kültürlerini, inançlarını ve dinlerini bizzat yaşadıkları yerlerde gördüm. Ben çok gezdim. Yoktur birbirlerinden bir farkı.

İkinci nedeni gayet basit. Piyasadaki tüm kitaplar insanların elinden çıkmıştır. İnsanlar konuşmuş, insanlar yazmış, insanlar silmiş, insanlar yeniden yazmış. Durum bundan ibaret; hangi kitabı açarsan aç, farketmez. Hiçbirisi gökten zembille inmedi. Hiçbirisini söze bir varlık dikte etmedi.

Tamam sen gezdiklerinden böyle bir sonuç çıkarmışsın. Müslüman ya da Hıristiyan gezginler yok mu? Onlar da benzerlikleri görünce kendi inançlarına delil olarak kabul ediyor. Bakış açısına göre, durduğun yere göre değişir.

Bu kadar çok Tanrı'ya inanan olması en azından Tanrı'ya inanmanın fıtrî bir eğilim olduğunu gösterir. Biraz düşünürsen inanmamanın insan doğasına aykırı olduğunu görebilirsin. İki hiçlik arasında var olmak, sonunda sonsuza dek yok olup gideceğin, dünyada bıraktığın eserlerinin dahi bir gün tamamen yok olacağı, pek çok zalimin cezasını bulmadan ölmesi, milyonlarca mazlumun hakkını alamadan, mağduriyeti giderilmeden ölmesi, dünyadan göçen dostlarını, sevdiklerini bir daha göremeyecek olman, bunlar hep insan psikolojisine ters şeyler. Ateistler dünyevî meşguliyetlere daldıkları ve bunlar üzerinde düşünmekten kaçındıkları için imansızlığın getirdiği bu manevi cehennemi pek hissetmiyorlar. Ama imansızlığın sonucuna dikkatlerini vererek baksalar ne kadar iç karartıcı bir durumla karşı karşıya olduklarını görecekler. İnanmak insanı bu manevi cehennemden kurtarıyor. Tanrısızlığın insan aklına ters gelen yönleri de var. Mesela Tanrı'yı reddettiğin zaman evrendeki düzeni de inkâr etmen, maddenin ezelden beri var olduğuna inanman, evrendeki güzellik ve sanatın tesadüfen ortaya çıktığına inanman, tüm ahlakî değerlerin öznel olduğunu kabul etmen gerekiyor. Bunlar aklî feraseti düzgün çalışan birinin kabul edemeyeceği şeyler. Kısacası ateizm hem akla hem ruha ters.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Gençler hakkında o kadar boş şeyler yazmışsın. Gören de gençlerin tüm derdinin ona buna hava atmak olduĝunu zannedecek. Hava atmak için de dinsiz imansızlıĝı seçtiklerini zannedecek. Tamamen boş bir iddia. Gençleri küçümseme derim sana.

Sırf havalı olmak için ateist oluyorlar demiyorum. Tam anlatamadım galiba. Sen dine inanmayı sürekli psikolojik ve çevresel nedenlere indirgeyince ben de benzer nedenlerin ateizm için de öne sürülebildiğini göstermek istedim. Bir kimseye din de birçok açıdan cazip gelebilir, ateizm de. Bunlar insanların kararlarını etkiler, ama bir yere kadar. Her insanın aklına Tanrı var mı, var olduğunu nereden biliyoruz, ya yoksa, ya peygamberler yalancıysa gibi sorular gelir. Hatta hadislerden öğrendiğimize göre sahabelerin bile aklına bu tür sorular geliyormuş. Şeytan boş durmuyor, kalbe vesvese atıyor. Herkes bu soruların verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için aklını tatmin edecek bir şeyler arar, düşüncelere dalar, araştırmaya koyulur. Bunun sonucunda kendince inanma ya da inanmama gerekçeleri bulur. Yani sırf annen baban Müslüman diye, Müslüman olarak yetiştirildin diye Müslüman olamıyorsun. Müslüman şeytanın vesveselerine bağışıklık kazanmak için neye niçin inandığını bilmek zorunda.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Hasılı dindar olacaksan, piyasadaki tüm dinleri çöpe atmalısın. Çünkü hepsini insanlar manipule etmiştir. Merak etme, bunu yaptıĝında hâlâ dindar kalacaksın. Deist olabilirsin, Agnostik olabilirsin. Bu durumda tanrı seni cezalandıracaksa, varsın cezalandırsın. Ne yani, insanların uydurduĝu dinlerin peşinden gitmiyorsun diye cezalandırılaĝını mı zannediyorsun?

Gerçeği aramada samimi ve dürüstsen zaten Allah seni bir şekilde doğru yola ulaştırır. Tebliğ ulaşmamışsa zaten sorumlu olmazsın. Fıtratındaki ve çevrendeki delilleri değerlendirmez, gözünü kulağını kapatırsan bundan sorumlu olursun. “Tanrı var mı?” sorusu hayattaki en önemli sorudur ve insan bu soruya samimiyetle ve titizlikle cevap aramalıdır. Çünkü iddia büyük. İnanmazsan ebedi hayatın tehlikede, inanırsan ebedi saadet var. Tanrı'ya inanmak (doğru bir Tanrı inancından bahsediyorum) her insanın cevap aradığı (hayatın anlamı, ölümden sonrası gibi) varoluşsal sorulara da cevap verir. Bu yüzden “Tanrı var mı?” sorusuna ilgisiz kalmak ya da baştan savma cevaplar vermek olmaz. Deizm ve agnostisizmin de problemleri var. Deizmde Allah var ama ona kulluk etmeye gerek yok, o yokmuş gibi yaşabilirsin. Allah insana özgür irade, seçme kabiliyeti ve ahlak duygusu vermiş, ama onu başıboş bırakmış. İnsana adalet ihtiyacı vermiş, hava ve suya muhtaçlık derecesinde adalete muhtaç yaratmış ama onu karşılayacak hiçbir şey yapmamış. Bu tutarsız bir Tanrı inancı. Böyle bir Allah'a inanmaya ne gerek var. Agnostisizm Tanrı hakkında yeterli kanıt yok, bu yüzden bilinemez diye bir iddia ortaya atıyor. Ama yanlış, yeterli aklî kanıtlar var. Evrendeki düzen delili, İlk Neden delili, ahlak delili gibi deliller bence yeterli. Ama agnostikler elle tutulur, gözle görülür bir kanıt arıyor. Yani Tanrı'yı direkt görmeden emin olamayız diyorlar ama Tanrı'ya inanmak için bu kadar yüksek kanıt standardına sahip olmaya gerek yok. Tıpkı bir dedektifin iz sürerek faile ulaşması gibi insan da fiilden faile ulaşabilir. Günlük hayatımızda da bu yöntemi izliyoruz. Bunları bir kenara koyup teizm ve agnostisizm pozisyonlarını eşit kabul etsek bile ölümden sonra yaşam olasılığı açısından teist olmak daha mantıklı. Eğer Tanrı yoksa, hem teistler hem de agnostikler öldüklerinde yok olup gidecekler. Eğer bir Tanrı varsa, teistlerin ve agnostiklerin öldüklerinde hesap verecekleri biri olacak. Bu açıdan bakıldığında, teist olmak agnostik olmaktan çok daha mantıklı.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Eski yazdıklarından dolayı pişman olduĝunu yazmıştın yanılmıyorsam. Pişmansan eĝer, demek ki bir hayli korkuyorsun eski yazdıklarından ötürü.  Ben bunu anlamıyorum, çünkü hayat beyaz ve karadan ibaret deĝil. Elbette yanlışlarımız olacak, elbette hata yapacaĝız. Hayat bu. Adam öldürmedin, sahtekarlık yapmadın. Sadece fikirlerinde deĝişikliĝe gitmişsin, bunun için pişman olmaya gerek yok.

Müslüman biri olarak pişman olmam normal. Tövbenin şartı pişman olmaktır. Yıllarca batıl bir davayı savundum, İslam aleyhinde yazılar yazdım. O yıllarımı Müslümanlıkla geçirseydim, hiç ateizme bulaşmasaydım daha iyi olurdu. Ama zararın neresinden dönersen kârdır diyip bardağın dolu tarafına bakıyorum. Evet, beşer şaşar. Herkes hata yapar, kimse mükemmel değil. Bu yüzden geçmişe çok takılmıyorum. Allah'tan af dileyip önüme bakıyorum.

On 30.10.2022 at 20:45, kavak yazdı:

Neyse odur  diye bir şey yok. Tüm ritüelleri şöyle bir gözden geçirdiĝinde, hepsinin hayali bir varlıĝı hoşnut etmek uĝruna olduĝunu göreceksin. Sözde her şeye gücü yeten bir varlık nasıl oluyorda, bizim ona tapmamıza ihtiyaç duyuyor, diiii mi?!

Allah'ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok, bizim ibadetlere ihtiyacımız var. İbadetler ruhumuzun gıdasıdır. Kalpler Allah'ın zikriyle mutmain olur. Kur'an'da diyor ki “Kestiğiniz hayvanların ne etleri ne kanları Allah'a ulaşır. Ona ulaşacak olan sizin takvanızdır.” Allah ibadet etmemizi ister, çünkü sadece O ibadet edilmeye layıktır. İbadetler insanın Allah'ın rahmetini kazanmasına bir vesiledir.

Link to comment
Share on other sites

On 30.10.2022 at 19:09, Sputnik yazdı:

Burada vahhabilerden bahsettiğini varsayarak;

"Doğrusu Biz yol gösterici olarak Tevrat'ı indirdik. Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla ve Rabbe kul olanlar, bilginler de Allah'ın Kitap'ından elde mahfuz kalanla hükmederlerdi. Tevrat'a şahiddiler. O halde insanlardan korkmayın, benden korkun, ayetlerimi hiçbir değerle değiştirmeyin; Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerdir." -Maide 44

Bu ayete göre Allah'ın kanunlarıyla hükmetmeyenler(Vahhabiler bu kavrama Tağut diyor.) kafirlerin ta kendileridir. Onların Dediklerine göre oy kullanan her Türkiye vatandaşı şirke düşmektedir. 

Kuran açısından bakarsak müslümanlarla uğraşmakta haklılar çünkü çoğu islam devleti kendi yazdığı anayasasıyla yönetiliyor. 

Küfür düzeninde oy vermek, yönetici olmak şirk değil. Kur'an'dan ve peygamberimizin uygulamalarından caiz olduğu anlaşılıyor. Hz. Yusuf şirk düzeninde bakan oldu. Peygamber Efendimiz şirk düzeninin yöneticisi olan Necaşi için gıyabî cenaze namazı kıldırdı. Mümin Suresi'nde bir ayette Firavun'un sarayından mümin bir adamın Hz. Musa'nın öldürülmesine karşı çıktığından ve halkı itidale davet ettiğinden bahsedilir. Sure adını bu adamdan alır. İslam'da zorlama ve tehdit altında kelime-i küfrü söylemeye ruhsat verilir. Demek ki Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenlerin kâfir olmasını mutlak değil mukayyed bir hüküm olarak anlamak gerekir. Bozuk sistemin başına geçen kişinin o sistemi değiştirmeye gücü yetmeyebilir. Bu yüzden ona kâfir denemez. Allah kimseye taşımayamayacağı yük yüklemez. Vehhabilerin dediği maslahata da uymaz. Vehhabilerin dediğini kabul edecek olursak Müslümanların oy kullanmaması, devleti yönetmeye talip olmaması gerekir. O zaman sürekli kâfirler başa geçer, bu da sadece kâfirlerin işine gelir. Bu örnekte de görüldüğü gibi Ehl-i Sünnet'in dışına çıkan Müslümanlar genellikle İslam'ın zararına, kâfirlerin yararına olacak politikalara taraftar oluyor.

Link to comment
Share on other sites

On 30.10.2022 at 22:39, Mistik yazdı:

Kendini psikolojik olarak tatmin etmek için bunları yazıyorsun lakin söylediklerinin bilimsel bir gerçekliği yok.

Şövalye'den alıntı;

https://www.ateistforum.org/index.php?/topic/69550-ateist-ile-müslüman-tartışması-kaos-düzen-meselesi/&do=findComment&comment=1492095

Eski yazdıklarım hükümsüz, çöp. Eski yazdıklarıma bakınca ne kadar saçmaladığımı görüp cringe oluyorum. :D

Link to comment
Share on other sites

On 30.10.2022 at 20:52, TAO yazdı:

Deney ve gözleme dayanmayan şey nasıl kişisel inançlardan bağımsız olacak?

Fizik ölçme birimlerinden metre  birimi  kişiden kişiye değişiyor mu?

Ama iş estetik ahlak konusu olunca  değişiyor.

Çünkü bazı konularda ölçülebilir olmayan şeyler var. Renk algısı, acı haz duyumları vb şeyler.

Deney ve gözleme dayanmayan şey kişisel inançlardan bağımsız değildir derken bunu aklınla tespit edip söylüyorsun değil mi? Demek ki akıl da bir bilgi kaynağı. Aklın bir bilgi kaynağı olduğu önermesini yine aklınla ölçüp tartar, kabul veya reddedersin. Reddedersen çelişkiye düşersin. Kendi varlığını olumlarken, matrix'te yaşamadığına, âlemin gerçek olduğuna, geçmişin gerçek olduğuna, yanılsama olmadığına inanırken yine aklınla, sezgilerinle hareket edersin. Eğer tutarlı bir deneyciysen bu konuda kuşkucu olmalısın. Duyu ve deney verilerinden tümel/genel yargılara varırsın ve o yargılardan hareketle başka sonuçlara ulaşırsın; bunları yaparken yine aklını kullanırsın. Akıl tüm bilgilerin efendisidir. Aklın da bir bilgi kaynağı olduğunu söyledikten sonra soruya gelirsek; bir kere işe doğrudan deneyleme ve gözlemleme imkânımızın olmadığı, kişisel inançlardan etkilenmeyen nesnel gerçeklerin de olma ihtimalini kabul etmekle başlamalıyız. Varsa onlara nasıl ulaşacağız? Mantık yasalarına uygun olarak formüle edilmiş tümdengelimsel ve tümevarımsal akıl yürütmelerle. Doğru öncüllerden geçerliliği zorunlu olan bir sonuca ulaşırsan o sonuç nesnel olarak doğrudur. Kuralsız, plansız, gelişigüzel düşünürsen düşüncelerinin ilmî açıdan bir kıymeti olmaz; öznel yargılardan öteye gitmez. Ama planlı ve kurallı düşünürsen doğru ve nesnel sonuçlara ulaşırsın. Tanrı kanıtlamaları, Tanrı'nın zatı ve sıfatları ile ilgili tartışmalar da bu şekilde yapılıyor. Mesela İlk Sebep'i kabul etmek aklî bir zorunluluktur. Çünkü bakıyoruz, evrende bir öncelik sonralık sıralaması var; bu nesnel olarak, kişisel inançlardan bağımsız olarak doğru. Bu neden-sonuç zincirinin en başında yaratılmamış, ezelî ve ebedî bir varlığın olması da aklın bizi götürdüğü zorunlu bir sonuç. Çünkü ezeli, yaratılmamış bir şey olmak zorunda. Ateistler bu sonuçtan kaçınmak için ezeliyeti evrene verirler. Ama bunun akla, sağduyuya, sezgilerimize çok ters olduğu hemen anlaşılabilir. Zira hareket eden bir şey sonsuz olamaz. Hareketin bir sayısı var, zaman geçtikçe sürekli artan bir şey, geriye doğru gittiğinde bunun bir sıfır noktası olması lazım. Evreni oluşturan atomlar sürekli devinim halinde. Bunlar sonsuzdan beri hareket ediyor olamaz. Dolayısıyla İlk Hareket Ettiren, Nedenlerin Nedeni olmak zorunda. Bu deney ve gözleme dayanmasa da aklın yolu olan nesnel bir sonuçtur. Tabii buna rağmen birileri kendince gerekçeler üreterek bu sonucu kabul etmeyebilir. Ama kimse çelişkeye, safsataya, mantık hatasına düşmeden reddedemez.

Ahlak konusu da böyle. Ahlaken neyin doğru olup olmadığı tartışmalı olabilir, bunlar ahlakî gerçeklerin doğasını nesnellikten düşürmez. Tıpkı insanların bir matematik probleminin çözümü konusunda anlaşmazlığa düşmelerinin o problemin nesnel olarak doğru bir cevabı olmadığını göstermediği gibi. Psikopatlar dışında hiçkimse bazı ahlakî gerçeklerin olduğunu inkâr edemez. Mesela sen acıyı hisseden, merkezî sinir sistemine sahip canlıları yememeliyiz diyorsun. O zaman sen de dünyada en az 1 nesnel aksiyolojik önerme olduğuna inanıyorsun. Yani kişisel inançlardan, nasıl yetiştirildiğimizden, gelenek, görenek ve kültürden bağımsız bir ahlakî yasanın varlığını kabul ediyorsun. Peki bunu neye dayandırıyorsun? Doğaya dayanmaz, doğanın ahlakı olmaz. Doğanın bilinci yok, seçimler yapamaz, amaçlarından ve niyetlerinden söz edilemez. İnsan gibi özgür irade sahibi, şuurlu varlıklar ahlakî özelliklere sahip olabilir. Öyleyse ahlaki önermeler yalnızca ilim ve irade sahibi bir varlığa dayandırıldığında rasyonel bir temel bulabilir.

Link to comment
Share on other sites

On 02.11.2022 at 03:11, Sputnik yazdı:

"Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar (gibi) buldu. Orada bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz, “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandıracak veya haklarında iyi davranma yolunu seçeceksin” dedik."

Güneşin battığı yer neresi?

Suya gerçek anlamda bir batma değil, yan anlamda bir batmadan söz ediyor. Ayette batma için geçen kelime “garb.” Suyun içine gömülme anlamında batmalar için gark, mecazi ya da yan anlamlı batma için garb kelimesi kullanılır ki bu kelimeler dilimize de geçmiştir. Batmak kelimesini kendi dilimizde de gerçek ve yan anlamlarıyla kullanıyoruz. Mesela gemi battı derken gerçek anlamı, Güneş battı derken yan anlamı kastederiz. Günümüzde dahi manzara tasviri için Güneş'in denize batması tabiri kullanılır ve hiçbirimiz bundan Güneş'in fiziksel anlamda denize battığını anlamayız. Demek ki Arapçada da böyle bir kullanım varmış ki Allah orada onu kullanmış.

Ateistlerin bu tür ayetleri yorumlarken sık yaptıkları hata yapılabilecek tek muhtemel yorumun kendi yaptıkları yorum olduğunu sanmaları. Halbuki ayetin başka bir açıklaması, başka bir tefsiri olabilir. Bir ayeti farklı bir anlama hamletmek mümkünse o ayetten bilimsel hata çıkmaz.

Link to comment
Share on other sites

On 02.11.2022 at 11:42, Deadanddark yazdı:

Senin işine geldiği gibi anladığın neyse anlat bilelim neymiş hayalinde canlanan şey.

Bu mutesabih ayetlerde ne olaki?

Bize öyle bir yazılım tanrı tarafından yüklenmedimi ki ayetin şifresini cozemeyelim. 

Sen yazılımı yüklü doganlardan mısın?

Kimse yazılımla doğmuyor, herkes emek verip, okuyup araştırıp öğreniyor. Ben de dinî konularda her şeyi çözdüğümü iddia edemem. Benim de henüz net cevap bulamadığım şeyler var. Ama anlamadığım şeyleri hemen inkâr etmemeyi öğrendim.

Link to comment
Share on other sites

10 dakika önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Deney ve gözleme dayanmayan şey kişisel inançlardan bağımsız değildir derken bunu aklınla tespit edip söylüyorsun değil mi? Demek ki akıl da bir bilgi kaynağı. Aklın bir bilgi kaynağı olduğu önermesini yine aklınla ölçüp tartar, kabul veya reddedersin. Reddedersen çelişkiye düşersin. Kendi varlığını olumlarken, matrix'te yaşamadığına, âlemin gerçek olduğuna, geçmişin gerçek olduğuna, yanılsama olmadığına inanırken yine aklınla, sezgilerinle hareket edersin. Eğer tutarlı bir deneyciysen bu konuda kuşkucu olmalısın. Duyu ve deney verilerinden tümel/genel yargılara varırsın ve o yargılardan hareketle başka sonuçlara ulaşırsın; bunları yaparken yine aklını kullanırsın. Akıl tüm bilgilerin efendisidir. Aklın da bir bilgi kaynağı olduğunu söyledikten sonra soruya gelirsek; bir kere işe doğrudan deneyleme ve gözlemleme imkânımızın olmadığı, kişisel inançlardan etkilenmeyen nesnel gerçeklerin de olma ihtimalini kabul etmekle başlamalıyız. Varsa onlara nasıl ulaşacağız? Mantık yasalarına uygun olarak formüle edilmiş tümdengelimsel ve tümevarımsal akıl yürütmelerle. Doğru öncüllerden geçerliliği zorunlu olan bir sonuca ulaşırsan o sonuç nesnel olarak doğrudur. Kuralsız, plansız, gelişigüzel düşünürsen düşüncelerinin ilmî açıdan bir kıymeti olmaz; öznel yargılardan öteye gitmez. Ama planlı ve kurallı düşünürsen doğru ve nesnel sonuçlara ulaşırsın. Tanrı kanıtlamaları, Tanrı'nın zatı ve sıfatları ile ilgili tartışmalar da bu şekilde yapılıyor. Mesela İlk Sebep'i kabul etmek aklî bir zorunluluktur. Çünkü bakıyoruz, evrende bir öncelik sonralık sıralaması var; bu nesnel olarak, kişisel inançlardan bağımsız olarak doğru. Bu neden-sonuç zincirinin en başında yaratılmamış, ezelî ve ebedî bir varlığın olması da aklın bizi götürdüğü zorunlu bir sonuç. Çünkü ezeli, yaratılmamış bir şey olmak zorunda. Ateistler bu sonuçtan kaçınmak için ezeliyeti evrene verirler. Ama bunun akla, sağduyuya, sezgilerimize çok ters olduğu hemen anlaşılabilir. Zira hareket eden bir şey sonsuz olamaz. Hareketin bir sayısı var, zaman geçtikçe sürekli artan bir şey, geriye doğru gittiğinde bunun bir sıfır noktası olması lazım. Evreni oluşturan atomlar sürekli devinim halinde. Bunlar sonsuzdan beri hareket ediyor olamaz. Dolayısıyla İlk Hareket Ettiren, Nedenlerin Nedeni olmak zorunda. Bu deney ve gözleme dayanmasa da aklın yolu olan nesnel bir sonuçtur. Tabii buna rağmen birileri kendince gerekçeler üreterek bu sonucu kabul etmeyebilir. Ama kimse çelişkeye, safsataya, mantık hatasına düşmeden reddedemez.

Ahlak konusu da böyle. Ahlaken neyin doğru olup olmadığı tartışmalı olabilir, bunlar ahlakî gerçeklerin doğasını nesnellikten düşürmez. Tıpkı insanların bir matematik probleminin çözümü konusunda anlaşmazlığa düşmelerinin o problemin nesnel olarak doğru bir cevabı olmadığını göstermediği gibi. Psikopatlar dışında hiçkimse bazı ahlakî gerçeklerin olduğunu inkâr edemez. Mesela sen acıyı hisseden, merkezî sinir sistemine sahip canlıları yememeliyiz diyorsun. O zaman sen de dünyada en az 1 nesnel aksiyolojik önerme olduğuna inanıyorsun. Yani kişisel inançlardan, nasıl yetiştirildiğimizden, gelenek, görenek ve kültürden bağımsız bir ahlakî yasanın varlığını kabul ediyorsun. Peki bunu neye dayandırıyorsun? Doğaya dayanmaz, doğanın ahlakı olmaz. Doğanın bilinci yok, seçimler yapamaz, amaçlarından ve niyetlerinden söz edilemez. İnsan gibi özgür irade sahibi, şuurlu varlıklar ahlakî özelliklere sahip olabilir. Öyleyse ahlaki önermeler yalnızca ilim ve irade sahibi bir varlığa dayandırıldığında rasyonel bir temel bulabilir.

Nereden başlasam acaba?

 İlk nedeni tanrıya dayandırmışsın. 

Bu müslümanlığa bile ters bir durum. Çünkü  ALLAH müslümanlıkta sürekli nedendir.

Çünkü ilk nedeni tanrı kabul edersen onu  eyleme geçirenin ne olduğu sorusunu boşlukta bırakmış olursun.

Doğada sonsuz döngü saçma ise tanrı hakkında da saçma demen lazım. 

Akılcılığını askıya mı aldın? :)

Sürekli neden kabul ettikten sonra tanrının doğaya  müdahelesini nesnel yapmak için gözlem deney ile doğrulama  aşamasına geliriz.

Böyle bir doğrulaman  var mı? 

Doğa  gözlem ve deneye açık.

Doğanın bilinçli olduğu ortaya çıkarsa bu panteizme götürür beni.

ALLAH inancına götürmez.

ALLAH akıl ve ilim sahibi olsaydı insanların beslenmesi için hayvanları öldürmek zorunda olmayacağı bir şekilde tasarlardı.

Zina yasak diyeceğine cinsel hazza dayanmayan bir üreme yöntemi bulabilirdi.

Alkol ile uyuşturucu konusuda aynı böyle  bileşiklerin   oluşmayacağı bir doğa yaratabilirdi.

Şimdi denemek için yarattı diyecek kadar aptal biri olmadığını biliyorum. (Ateistforumda ki geçmiş yazılarına bakarak.)

Kötülük problemi konusuna hala cevap vermedin.

Kötülüğün kaynağı nedir?

ALLAH ise ALLAH kötü ve ahlaksızdır. 

ALLAH değil ise ve ALLAH bu kötülüğe sebep olan şeyi engellemiyorsa gene kötü ve ahlaksızdır.

Engellemeye gücü yetmiyorsa ALLAH acizdir. (doğada kötülüğün var olduğunu  gözlemlerimiz ile nesnel olarak doğrulayabiliriz)

ALLAH dışında gücünün yetmediği bir varlığı kabul etmek zaten müslümanlığa göre şirktir.

 

 

 

Link to comment
Share on other sites

36 dakika önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Suya gerçek anlamda bir batma değil, yan anlamda bir batmadan söz ediyor. Ayette batma için geçen kelime “garb.” Suyun içine gömülme anlamında batmalar için gark, mecazi ya da yan anlamlı batma için garb kelimesi kullanılır ki bu kelimeler dilimize de geçmiştir. Batmak kelimesini kendi dilimizde de gerçek ve yan anlamlarıyla kullanıyoruz. Mesela gemi battı derken gerçek anlamı, Güneş battı derken yan anlamı kastederiz. Günümüzde dahi manzara tasviri için Güneş'in denize batması tabiri kullanılır ve hiçbirimiz bundan Güneş'in fiziksel anlamda denize battığını anlamayız. Demek ki Arapçada da böyle bir kullanım varmış ki Allah orada onu kullanmış.

Ateistlerin bu tür ayetleri yorumlarken sık yaptıkları hata yapılabilecek tek muhtemel yorumun kendi yaptıkları yorum olduğunu sanmaları. Halbuki ayetin başka bir açıklaması, başka bir tefsiri olabilir. Bir ayeti farklı bir anlama hamletmek mümkünse o ayetten bilimsel hata çıkmaz.

İyice saçmaladığını düşünüyorum. 

Ayetlerde Zulkarneyn sadece batıya değil doğuya da yolculuk yapıyor. 

"Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu." Kehf-90

Güneşin doğduğu yer neresi? 

Yecüc-mecüc kimdir ve neden bu topluluk uydudan gözükmüyor? Yada zulkaryn'in seddi neden uydudan gözükmüyor?

 

 

Link to comment
Share on other sites

 

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Tanrı varsa sıfatlarıyla birlikte var olmalı. Var olan şeyin belirli özellikleri olmalı. Biz Tanrı şöyle olmalıdır derken keyfimize göre tanımlamıyoruz, birçok özelliği aklî bir zorunluluk olarak kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bir kısmını ise vahiy ile öğreniyoruz. Mesela Tanrı varsa ezelî ve ebedî olmalıdır. Sonradan yaratılan şey Tanrı olamaz. Yarattıklarına bakarak ilim, irade ve kudret sıfatlarına sahip olduğunu görüyoruz. Tanrı varsa mükemmel, yüce, kusur ve noksanlıklardan münezzeh olmalıdır. Hikmetsiz, gereksiz iş yapmak yüceliğe aykırıdır, öyleyse Tanrı abes iş yapmaz. Diğer türlüsü tutarsız bir Tanrı inancına götürür. İlahi dinlerde vahiy kavramı olduğu için zaten Tanrı bizzat isimlerini ve sıfatlarını bir bir açıklamış. Bu sayede Tanrı'nın varlığı ve zatı hakkındaki bilgilerimizi teyit edebiliyoruz.

Sen var olmalı dediĝinin için var olmak zorunda deĝil. Kendi kafanda kurguladıĝın özelliklere de uymak zorunda deĝil.  Yani yine gereksiz yere yine önkabulleri sıralamışsın.  Tanrı abes iş yapmazmış...mış. Kusura bakma ama, tanrıyı oynamaya kalkmışsın.

Lütfen, dostum. Bunlar senin olmasını arzuladıĝın şeyler. Ancak dünya böyle dönmüyor.

 

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Daha önce anlattığım gibi Tanrı varsa insanları başıboş bırakmış olamaz. Her canlıya ihtiyacını veren Allah insanların içine varoluşsal sorular koyduğu halde bunları cevapsız bırakmış olabilir mi? Neden varız, nasıl yaşamalıyız, ölümden sonra ne olacak, ölümden sonra yaşam var mı, varsa ona nasıl hazırlanmalıyız? Bu sorular her insanın aklına gelir. Felsefe yaparak bu sorulara net bir cevap bulamayız. Bu soruları sadece Tanrı yanıtlayabilir. İnsan her şeyi, özellikle metafizik ve gaybî konuları sadece akılla bilemez. Faydayı zararı, iyiyi kötüyü tek tek deneme yanılma yoluyla öğrenmesi pahalıya mal olabilir. Teorik olarak insan aklı, Tanrı'nın yeryüzündeki yarattıklarını gözlemleyerek O'nun varlığını ve birliğini çıkarsayabilir. Ancak O'na nasıl itaat edeceğimizi, nasıl sevgisini kazanacağımızı sadece düşünerek bulamayız. Allah'ın Hikmet ve Rahmet sıfatları vahyi ve peygamberleri gerektirir. Ben bu yüzden hiç Deist olmayı düşünmedim çünkü Tanrı'yı kabul edip vahyi kabul etmemek saçma geliyordu. Tanrı'ya inanınca diğer iman hakikatlerine inanmam kolay oldu. Zira Tanrı'nın varlığı ahireti, peygamberleri ve vahyi gerekli kılar.

Yine önkabullere dayann bir savunma. Bal gibi de insanları boş bırakır, yoksa bizlere mi soracaktı ne yapıp yapmayaĝına? Her şey bizden kaynaklanıyor. Senin gözün bir şeylere ürkmüş ve korkmuş gibi yazıyorsun.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Allah mesajını nasıl ileteceğini en iyi kendisi bilir. Niye bana vahiy indirmedi, benim peygamberlerden neyim eksik gibi sorular samimi bir Allah inancıyla bağdaşmaz. Allah'ın herkese tek tek hitap etmesi demek herkesin peygamber olması demek. O zaman insanların rehberliğe ve eğitime ihtiyaçları kalmazdı. İnsanlar Allah'a ve peygambere olan inancı ve itaati konusunda sınanmazlardı.

O en iyisini bilir, cümlesi bile ön kabüle dayanıyor, çünkü onunla bire bir konuşan yok.:D

Bire bir konuştuĝunu iddia edenler senin benim gibi insan. Şu hayal dünyasından çıkmalısın. Bırak onun bunun anlattıklarını ve eĝer bir tanrıya inanmak istiyorsan, direkt ona başvur.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Belki öyledir bilemiyorum. Dediğim gibi diğer mezhepleri pek araştırmadım. Belki araştırsam fikrim değişir ama mezheplerin genel durumuna bakınca şu an Sünnilik daha doğru geliyor.

Belki deĝil. Kesin öyle. Bana şimdi Hindu bir ailede doĝan birinin güle oynaya Sünniliĝi seçeceĝini iddia etme, çünkü gerçeklerle baĝdaşmaz. Bu nedenle senin Sünniliĝin de böyledir, dostum.

 

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Tamam sen gezdiklerinden böyle bir sonuç çıkarmışsın. Müslüman ya da Hıristiyan gezginler yok mu? Onlar da benzerlikleri görünce kendi inançlarına delil olarak kabul ediyor. Bakış açısına göre, durduğun yere göre değişir.

Ben sana diyorum ki, kendin yaşamalısın, kendin görmelisin. Bana da güvenme. Kendin gez, gez ki sonra bana hak vereceĝine eminim.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Bu kadar çok Tanrı'ya inanan olması en azından Tanrı'ya inanmanın fıtrî bir eğilim olduğunu gösterir. Biraz düşünürsen inanmamanın insan doğasına aykırı olduğunu görebilirsin. İki hiçlik arasında var olmak, sonunda sonsuza dek yok olup gideceğin, dünyada bıraktığın eserlerinin dahi bir gün tamamen yok olacağı, pek çok zalimin cezasını bulmadan ölmesi, milyonlarca mazlumun hakkını alamadan, mağduriyeti giderilmeden ölmesi, dünyadan göçen dostlarını, sevdiklerini bir daha göremeyecek olman, bunlar hep insan psikolojisine ters şeyler. Ateistler dünyevî meşguliyetlere daldıkları ve bunlar üzerinde düşünmekten kaçındıkları için imansızlığın getirdiği bu manevi cehennemi pek hissetmiyorlar. Ama imansızlığın sonucuna dikkatlerini vererek baksalar ne kadar iç karartıcı bir durumla karşı karşıya olduklarını görecekler. İnanmak insanı bu manevi cehennemden kurtarıyor. Tanrısızlığın insan aklına ters gelen yönleri de var. Mesela Tanrı'yı reddettiğin zaman evrendeki düzeni de inkâr etmen, maddenin ezelden beri var olduğuna inanman, evrendeki güzellik ve sanatın tesadüfen ortaya çıktığına inanman, tüm ahlakî değerlerin öznel olduğunu kabul etmen gerekiyor. Bunlar aklî feraseti düzgün çalışan birinin kabul edemeyeceği şeyler. Kısacası ateizm hem akla hem ruha ters.

Ortada ters bir şey yok, çünkü elimizdekilerin tümü insanların eseri. Bana şimdi paygamberdi, vahiydi falan filan deme lütfen.  Bunları bir kere geçeceksin. Ben piyasaya sürülmüş tüm tanrıları ve dinlerini reddediyorum, çünkü hepsini biz icat ettik. Bana insanların ellerinin deĝmediĝi ne bir tanrı ne de bir din/inanç göstereblirsin. Yoktur çünkü.

 

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Sırf havalı olmak için ateist oluyorlar demiyorum. Tam anlatamadım galiba. Sen dine inanmayı sürekli psikolojik ve çevresel nedenlere indirgeyince ben de benzer nedenlerin ateizm için de öne sürülebildiğini göstermek istedim. Bir kimseye din de birçok açıdan cazip gelebilir, ateizm de. Bunlar insanların kararlarını etkiler, ama bir yere kadar. Her insanın aklına Tanrı var mı, var olduğunu nereden biliyoruz, ya yoksa, ya peygamberler yalancıysa gibi sorular gelir. Hatta hadislerden öğrendiğimize göre sahabelerin bile aklına bu tür sorular geliyormuş. Şeytan boş durmuyor, kalbe vesvese atıyor. Herkes bu soruların verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için aklını tatmin edecek bir şeyler arar, düşüncelere dalar, araştırmaya koyulur. Bunun sonucunda kendince inanma ya da inanmama gerekçeleri bulur. Yani sırf annen baban Müslüman diye, Müslüman olarak yetiştirildin diye Müslüman olamıyorsun. Müslüman şeytanın vesveselerine bağışıklık kazanmak için neye niçin inandığını bilmek zorunda.

Bir noktada anlaşamayacaĝız galiba. Aile, çevre, toplum hepimizi çoçukluĝumuzdan itibaren törpüler. Sünniliĝin yoĝun olduĝu yerlerde Sünni, Hinduların olduĝu yerde Hindu olursun ve senin için en güzel din olur. İstisnalar kaideyi bozmaz. Bu nedenle sen hâlâ Sünnilige tutunuyorsun diyorum. Haklı olduĝumu da biliyorum, çünkü insanları yaşadıkları yerlerde bizzat gördüm.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Gerçeği aramada samimi ve dürüstsen zaten Allah seni bir şekilde doğru yola ulaştırır. Tebliğ ulaşmamışsa zaten sorumlu olmazsın. Fıtratındaki ve çevrendeki delilleri değerlendirmez, gözünü kulağını kapatırsan bundan sorumlu olursun. “Tanrı var mı?” sorusu hayattaki en önemli sorudur ve insan bu soruya samimiyetle ve titizlikle cevap aramalıdır. Çünkü iddia büyük. İnanmazsan ebedi hayatın tehlikede, inanırsan ebedi saadet var. Tanrı'ya inanmak (doğru bir Tanrı inancından bahsediyorum) her insanın cevap aradığı (hayatın anlamı, ölümden sonrası gibi) varoluşsal sorulara da cevap verir. Bu yüzden “Tanrı var mı?” sorusuna ilgisiz kalmak ya da baştan savma cevaplar vermek olmaz. Deizm ve agnostisizmin de problemleri var. Deizmde Allah var ama ona kulluk etmeye gerek yok, o yokmuş gibi yaşabilirsin. Allah insana özgür irade, seçme kabiliyeti ve ahlak duygusu vermiş, ama onu başıboş bırakmış. İnsana adalet ihtiyacı vermiş, hava ve suya muhtaçlık derecesinde adalete muhtaç yaratmış ama onu karşılayacak hiçbir şey yapmamış. Bu tutarsız bir Tanrı inancı. Böyle bir Allah'a inanmaya ne gerek var. Agnostisizm Tanrı hakkında yeterli kanıt yok, bu yüzden bilinemez diye bir iddia ortaya atıyor. Ama yanlış, yeterli aklî kanıtlar var. Evrendeki düzen delili, İlk Neden delili, ahlak delili gibi deliller bence yeterli. Ama agnostikler elle tutulur, gözle görülür bir kanıt arıyor. Yani Tanrı'yı direkt görmeden emin olamayız diyorlar ama Tanrı'ya inanmak için bu kadar yüksek kanıt standardına sahip olmaya gerek yok. Tıpkı bir dedektifin iz sürerek faile ulaşması gibi insan da fiilden faile ulaşabilir. Günlük hayatımızda da bu yöntemi izliyoruz. Bunları bir kenara koyup teizm ve agnostisizm pozisyonlarını eşit kabul etsek bile ölümden sonra yaşam olasılığı açısından teist olmak daha mantıklı. Eğer Tanrı yoksa, hem teistler hem de agnostikler öldüklerinde yok olup gidecekler. Eğer bir Tanrı varsa, teistlerin ve agnostiklerin öldüklerinde hesap verecekleri biri olacak. Bu açıdan bakıldığında, teist olmak agnostik olmaktan çok daha mantıklı.

Benim samimi ve dürüst olmadıĝımı ima ediyorsan yanlış yoldasın. Her tarafı gezmemin yegane sebeplerimden birisi kendime karşı samimi ve dürüst oluşumdur. Senin iddia ettiginin aksine Allah beni doĝru yola ulaştırmadı. Ne yaptıysam kendim yaptım. 

Yapacaĝın en doĝru hareket ilk etapta şu: Mevcut tüm dinlere tekmeyi atmalısın. Sonra yine tanrı arayışına gir istiyorsan ancak evvela piyasayı kirletmiş olan tüm dinlerden kurtulmalısın. Bunu yapmayı gerektirecek cesareti sende henüz göremiyorum.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Müslüman biri olarak pişman olmam normal. Tövbenin şartı pişman olmaktır. Yıllarca batıl bir davayı savundum, İslam aleyhinde yazılar yazdım. O yıllarımı Müslümanlıkla geçirseydim, hiç ateizme bulaşmasaydım daha iyi olurdu. Ama zararın neresinden dönersen kârdır diyip bardağın dolu tarafına bakıyorum. Evet, beşer şaşar. Herkes hata yapar, kimse mükemmel değil. Bu yüzden geçmişe çok takılmıyorum. Allah'tan af dileyip önüme bakıyorum.

Yahu neden pişman olacaksın? Bu senin hayatın. Sen hayatı ne sandın?  Bence ateizme bulaşman çok iyi olmuş; en azından ufkun genişlemiştir. Allahtan af falan da dileyeme ihtiyacın yok, çünkü o seni böyle yaratmış. Sen kendini hatalı görüyorsan, ilk etaptaki suçlu odur. Çünkü o yaratan.

1 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Allah'ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok, bizim ibadetlere ihtiyacımız var. İbadetler ruhumuzun gıdasıdır. Kalpler Allah'ın zikriyle mutmain olur. Kur'an'da diyor ki “Kestiğiniz hayvanların ne etleri ne kanları Allah'a ulaşır. Ona ulaşacak olan sizin takvanızdır.” Allah ibadet etmemizi ister, çünkü sadece O ibadet edilmeye layıktır. İbadetler insanın Allah'ın rahmetini kazanmasına bir vesiledir.

Bize ihticayı yoksa, bizden de bir şey istemesin bir zahmet. Ama ona iman etmemizi, ibadet etmemizi istiyor. Demek ki ibadet edilmeye, tapılmaya ihtiyacı var. Lamı cimi yok, durum bundan ibaret.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

59 dakika önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Ateistlerin bu tür ayetleri yorumlarken sık yaptıkları hata yapılabilecek tek muhtemel yorumun kendi yaptıkları yorum olduğunu sanmaları.

Rum suresi 41.ayet için "çevre kirliliğinden bahsediyor." diyen islamcıları ne yapabiliriz ki? 

Ne yapalım ciddiye mi alalım? 

Aynı örümcek beyinliler Zariyat 47 için "evrenin genişlemesinden bahsediyor." diyebiliyorlar.

Kuran'dan bilim çıkarmaya çalışmaları gerçekten gülünç. 

 

 

Link to comment
Share on other sites

3 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Kimse yazılımla doğmuyor, herkes emek verip, okuyup araştırıp öğreniyor. Ben de dinî konularda her şeyi çözdüğümü iddia edemem. Benim de henüz net cevap bulamadığım şeyler var. Ama anlamadığım şeyleri hemen inkâr etmemeyi öğrendim.

Muhammed'in katlettiği insanlara araştırma için süre verildi mi? Peki o insanlar neyi araştıracaklardi?

Birden bire biri çıkıp ben peygamberim diyor. Sonra Medine'ye gidip topladığı adamlarla geri geliyor. Savaşıyorlar ve insanlar Muhammed yüzünden ölüyor. Muhammed ben son peygamberim dedikten sonra ölen insanlar neyi nasıl araştıracaklardi.

Muhammed neden insanları savaşa zorladı?

Neden tanrı herkesi Muhammed ile müslüman olmaya zorladı?

Benim seni uyarmam yetmiyor mu? Ölmen mı gerekli!

Sen insanları müslüman olmadıkları için öldürüyor musun?

Muhammed neden ısrarcıydi?

Bu bir sınav değil mi? Sınava girenler uyarılır, öldürülmesi gerekmiyor? 

Vahşi Uhud savaşında oldurulseydi kâfir gidecekti. Sonra müslüman oldu.

Peki diğer müslüman olma şansı bulamadan ölenler? Onlar niye öldü?

Link to comment
Share on other sites

4 saat önce, Tasvir-i Efkâr yazdı:

Kimse yazılımla doğmuyor, herkes emek verip, okuyup araştırıp öğreniyor. Ben de dinî konularda her şeyi çözdüğümü iddia edemem. Benim de henüz net cevap bulamadığım şeyler var. Ama anlamadığım şeyleri hemen inkâr etmemeyi öğrendim.

Ayetleri neden sen farklı bir başkası farklı yorumluyor? 

Ali topu tut 

Bu cümle bütün dillerde anlaşılabilir. Herkes aynı şeyi anlar.

Senin doğru anladığından nasıl emin olacağız. Neden tanrı işleri zorlastirmis.

Ayetler neden böyle herkesçe aynı anlaşılır değil. Neden bulmaca çözmeye, araştırmaya zorlanıyoruz? Bahsettiğim şey bu. Ortak dekoderi nereden edinecegiz. 

 

Link to comment
Share on other sites

yaw topunuzla dalga geçiyor.....islamı ve kuranı bu kadar iyi bilen zamanının ateisti sizce geri döner mi ?   dönebilir mi ? .....belki kendi aranızda top çeviriyorsunuzdur....ama bu inanın hiç bir boka yaramıyor...nacizane görüşüm bu tabi....

 

zamanında islam hakkında hem hadisler hem de kuran bazlı yazıları olan birinin islamı seçeceği....müslümanlığı yüceltmeye kalkacağı......gerçekten aklınıza yatıyor muı ?

 

sustum sustum....bi yere kadar yahu....biri çıkmış (üstelik ejdarhalara inanmayan biri)   7 başlı ejdarhalar var onlar gerçek diyor....birileri de onu olmadığına ikna etmeye çalışıyor......siz gerçekten toptan aklınızı mı kaçırdınız ???

  • Haha 1
Link to comment
Share on other sites

5 saat önce, zavalli yazdı:

yaw topunuzla dalga geçiyor.....islamı ve kuranı bu kadar iyi bilen zamanının ateisti sizce geri döner mi ?   dönebilir mi ? .....belki kendi aranızda top çeviriyorsunuzdur....ama bu inanın hiç bir boka yaramıyor...nacizane görüşüm bu tabi....

Eĝer dediĝin gibi bizimle daşşak geçiyorsa, harbiden çok ayıp ediyor ancak ben buna ihtimal vermiyorum. Muhtemelen "Ateist" kimligi ile dolaştıĝı zamanlarda tam olarak bilinçli ve tüm benliĝi ile ateist deĝildi. Çünkü böyle safyalarca savunmak için zaman ayırdıĝına göre, demek ki artık her ne olduysa müslümanlıĝa meyillenmiş.

Ateist olmak için  öyle ahım şahım kıtapları okumaya, makaleler yazmaya veya akademisyen olmaya gerek yok. Piyasadaki tanrıları ve dinleri reddeden birisi ateisttir bir bakıma. Muhtemelen bu arkadaş da tam olarak bu posisyondaydı zamanında . Bu noktadan geriye dönmek pek fazla zor deĝil.

Bununla da kalmamış, Sünniliĝi yeniden benimsemiş, yani yetiştiĝi, kişiliĝinin törpülendiĝi dünyaya geri dönüş yapmış. Bir yerde mantıklı sayılır, çünkü insanlar içinde yetiştikleri ailenin, mahallenin ve toplumun dininden ve kültüründen öyle kolaylıkla sıyrılamıyor.  

5 saat önce, zavalli yazdı:

zamanında islam hakkında hem hadisler hem de kuran bazlı yazıları olan birinin islamı seçeceği....müslümanlığı yüceltmeye kalkacağı......gerçekten aklınıza yatıyor muı ?

Valla insanların saĝı solu belli olmuyor. İçi dışı farklı olabiliyor.

5 saat önce, zavalli yazdı:

sustum sustum....bi yere kadar yahu....biri çıkmış (üstelik ejdarhalara inanmayan biri)   7 başlı ejdarhalar var onlar gerçek diyor....birileri de onu olmadığına ikna etmeye çalışıyor......siz gerçekten toptan aklınızı mı kaçırdınız ???

:D

Diĝerlerini bilmem ancak benim aklım hâlâ yerinde.

Link to comment
Share on other sites

11 saat önce, Deadanddark yazdı:

Ayetleri neden sen farklı bir başkası farklı yorumluyor? 

Ali topu tut 

Bu cümle bütün dillerde anlaşılabilir. Herkes aynı şeyi anlar.

Senin doğru anladığından nasıl emin olacağız. Neden tanrı işleri zorlastirmis.

Ayetler neden böyle herkesçe aynı anlaşılır değil. Neden bulmaca çözmeye, araştırmaya zorlanıyoruz? Bahsettiğim şey bu. Ortak dekoderi nereden edinecegiz. 

 

Sebebi çok basit.

Bu kitap kolay anlaşılır bir biçimde yazılmadı. İşte bu nedenlerdir ki, piyasaya sürüldüĝünden bir süre sonra yeniden derlenmek zorunda kalındı. Hareke sistemi getirildi. En eski nüshalarda hareke yoktur.

1500 sene evvelki Arapça ile şimdiki Arapça dilinde farklar var. Her dilde olduĝu gibi Arapça da deĝişikliĝe uĝramış. Mesela kitapta geçen huruf-u mukattaların tam olarak ne anlama geldiĝini İslam dünyasında yaşanların hiçbirisi %100 bilmez.

Ayrıca içeriĝinin bir kısmı şiirsel, bir kısmı hitapvari özelliĝe sahiptir. Konu bütünlüĝü yoktur. Daldan dala atlamalara, tekrarlara sıkça rastlanır. Şöyle bir kafa rahatlıĝı ile bu kitabı anlayarak okumaya çalışmak olanaksızdır.

İşte bu nedenlerden ötürü tercümelerde bol bol açıklayıcı parantezlere rastlamak mümkün. Bunlar da yeterli olmamış, sayısız tefsir kitapları yazılmak zorunda kalınmış.

İş o raddeye varmış ki, bir cümleye sayfalarca açıklama/yorum yazmaya kalkmışlar, iyi mi!:D

Link to comment
Share on other sites

56 dakika önce, kavak yazdı:

Sebebi çok basit.

Bu kitap kolay anlaşılır bir biçimde yazılmadı. İşte bu nedenlerdir ki, piyasaya sürüldüĝünden bir süre sonra yeniden derlenmek zorunda kalındı. Hareke sistemi getirildi. En eski nüshalarda hareke yoktur.

1500 sene evvelki Arapça ile şimdiki Arapça dilinde farklar var. Her dilde olduĝu gibi Arapça da deĝişikliĝe uĝramış. Mesela kitapta geçen huruf-u mukattaların tam olarak ne anlama geldiĝini İslam dünyasında yaşanların hiçbirisi %100 bilmez.

Ayrıca içeriĝinin bir kısmı şiirsel, bir kısmı hitapvari özelliĝe sahiptir. Konu bütünlüĝü yoktur. Daldan dala atlamalara, tekrarlara sıkça rastlanır. Şöyle bir kafa rahatlıĝı ile bu kitabı anlayarak okumaya çalışmak olanaksızdır.

İşte bu nedenlerden ötürü tercümelerde bol bol açıklayıcı parantezlere rastlamak mümkün. Bunlar da yeterli olmamış, sayısız tefsir kitapları yazılmak zorunda kalınmış.

İş o raddeye varmış ki, bir cümleye sayfalarca açıklama/yorum yazmaya kalkmışlar, iyi mi!:D

Yeniden Müsloş olduğunu söyleyen arkadaş da araştırın diyor. 

Ben onu pek samimi bulmadığımı belirttim daha en başta.

Peki araştıralım ama araştırdıkça elimize geçen şey sadece çirkinlik, hastalık.Arastirdim ve İslam'ın bir hastalık olduğu ve müsloşun da taşıyıcı olduğu sonucuna vardım. 

Bu arkadaş neresiyle araştırmış, nereyi araştırmış neyi kurcalamis hangi yöntemleri kullanmış bilmiyorum.

Fakat birşeyden yüzde yüz eminim, müslümanlar ikiye ayrılır.

1. İnanmaya zorlananlar/ inandirilanlar

2. Rol yapanlar

Bu ikinci kısımdan olanlar tam bir şerefsiz.

 

 

Link to comment
Share on other sites

1 saat önce, Deadanddark yazdı:

Yeniden Müsloş olduğunu söyleyen arkadaş da araştırın diyor.

Araştırdık, okuduk, bir daha okuduk.

Vardıĝım kesin sonuç şu: Bu mâlum kitap, diĝerleri de buna dahil, gökten zembille inmedi, herhangi bir varlık tarafından gönderilmedi, birilerinin kulaĝına fısıldanmadı. Bizlerin eseri olduĝu o kadar aşikar ki!

Melekler, cinler, şeytanlar falan filan... hepsi dindarların hüsnü kuruntusundan ibaret. İnanmak istedikten sonra, her şeye inanılır.

Dikkatimi çeken bir şey daha var: Dünyanın %70´in hâlâ dindar takılmasının yegane sebeplerinden bir tanesi de insanların çoĝunluĝunun doĝadaki vahşeti, adaletsiziliĝi ve eşitsizliĝi kabullenememeleri galiba. Adaletli olduĝunu zannettiĝi bir tanrıya inanmak istiyorlar, çünkü kötülerin cehennemde cezalandırılacakları vaad ediyor bazı dinler.

İnanarak, iman ederek en azından bu dünyada görmedikleri/yaşamadıkları güzel bir yaşamı, öteki dünyada daha iyi bir biçimde yaşamanın hayalini kuruyorlar.

 

Link to comment
Share on other sites

12 dakika önce, kavak yazdı:

Dikkatimi çeken bir şey daha var: Dünyanın %70´in hâlâ dindar takılmasının yegane sebeplerinden bir tanesi de insanların çoĝunluĝunun doĝadaki vahşeti, adaletsiziliĝi ve eşitsizliĝi kabullenememeleri galiba. Adaletli olduĝunu zannettiĝi bir tanrıya inanmak istiyorlar, çünkü kötülerin cehennemde cezalandırılacakları vaad ediyor bazı dinler. İnanarak, iman ederek en azından öteki dünyada daha iyi bir yaşamın hayalini kuruyorlar.

 

Onlar aslında hep güzel şeyler görüyorlar doğada. Manzaraya bakıp cennet hayali kuruyorlar. Bu yüzden paylaştıkları resimlerde gördükleri yerleri cennetten bir köşe diye anarlar. Fotoğrafın içini görmek istemezler/görmezler.

Adaletsizliğin eşitsizliğin cezası olmalı , ya yanmalilar ya da bir dahakine kral olmalılar. 

Adaletli bir sınav ortamı sağlamak inandıkları tanrının elindeydi. Herşeye gücü yeten tanrı bunu da yapabilirdiki bunu hiç hesaba katmiyorlar. Üstelik adaleti yinede kendi yöntemleriyle sağlıyorlar. Hani yanacakti zaten sonsuza kadar niye o zaman öldürüyorsun?

Neden elini kesiyorsun, belki ilerde o elle sadaka verecek, bir müsloşun hayatını kurtaracak...

 

 

Link to comment
Share on other sites

24 dakika önce, Deadanddark yazdı:

Onlar aslında hep güzel şeyler görüyorlar doğada. Manzaraya bakıp cennet hayali kuruyorlar. Bu yüzden paylaştıkları resimlerde gördükleri yerleri cennetten bir köşe diye anarlar. Fotoğrafın içini görmek istemezler/görmezler.

İçini de görenlerin sayısı bir hayli çoktur. Mesela tüm müslüman dünyası hem Avrupa´yı hem de Amerika´yı cehennemlik olarak görüyor. Çünkü müslümanlara göre batı dünyası müslümanlara zulüm ediyor. Buna ciddi bir şekilde inanıyorlar.  Bu şekilde bir nebze olsun rahatladıklarını umuyorlar.

24 dakika önce, Deadanddark yazdı:

Adaletli bir sınav ortamı sağlamak inandıkları tanrının elindeydi. Herşeye gücü yeten tanrı bunu da yapabilirdiki bunu hiç hesaba katmiyorlar. Üstelik adaleti yinede kendi yöntemleriyle sağlıyorlar. Hani yanacakti zaten sonsuza kadar niye o zaman öldürüyorsun?

Dinlerin ikilemde olduĝu ve çelişkiden çıkamadıkları yerlerden birisi bu nokta. Dediĝin gibi madem tahtalı köyde göya nihayi ve adaletli bir cezalandırma var, o zaman burada kendinden olmayanları öldürmenin âlemi ne?

Halbuki bunu yaparken taptıkları tanrıya şirk koşuyorlar, çünkü tanrının koymuş olduĝu sınav kuralını hiçe sayıp kafalarına estiĝi gibi hareket ediyorlar.

24 dakika önce, Deadanddark yazdı:

Neden elini kesiyorsun, belki ilerde o elle sadaka verecek, bir müsloşun hayatını kurtaracak...

Kitapta yazıyor, hırsızın elinin/ayaĝının kesilmesi gerek. Elbette tamamen ilkel bir yöntem. Caydırıcı olsaydı idam cezasının etkisi de olurdu. Idam cezasının bile pek bir caydırılıĝı yoktur. Ayrıca hırsızların çoĝu bilhassa ekonomik sebeplerden ötürü bu tip eylemlere girişiyor. Karnı tok birisi kolay kolay hırsızlıĝa heveslenmez.

Link to comment
Share on other sites

36 dakika önce, kavak yazdı:

İçini de görenlerin sayısı bir hayli çoktur. Mesela tüm müslüman dünyası hem Avrupa´yı hem de Amerika´yı cehennemlik olarak görüyor. Çünkü müslümanlara göre batı dünyası müslümanlara zulüm ediyor. Buna ciddi bir şekilde inanıyorlar.  Bu şekilde bir nebze olsun rahatladıklarını umuyorlar.

Hicret etmek için bizim musloslar pakistan afganistan derken oradakilerde hicret icin begenmedikleri amerika ve avrupayi tercih ediyor.

Ben bizim musloslarin rol yaptigina eminim , onlarin agzinda pakistan afganistan somali olsa da eylemleri avrupa ve amerikaya gitmek olur.

Rol yapan ruhani liderlerinden biri amerikada, çoğu da avrupa ve amerikada.

Muslumanlari ikiye ayirmistim ya,

Rol yapanlar derken aslinda herseyin farkinda olup inandirilmis musloslari kullananlardan bahsediyorum.

Onlar tarikat liderleri yonetici ve mollalar.

Link to comment
Share on other sites

1 saat önce, Deadanddark yazdı:

Hicret etmek için bizim musloslar pakistan afganistan derken oradakilerde hicret icin begenmedikleri amerika ve avrupayi tercih ediyor.

Milletin karnı, dinle imanla doymaz. İş lazım, aş lazım. Aç insan koyu bir dindar olsa dahi dünyanın diĝer ucundaki lanetlediĝi bir sisteme fırsatını buldu mu gider. Ben bunu yadırgamıyorum ancak oraya gidenlerin bir kısmı hem o sistemin nimetlerinden faydalanıyor hem de o sistemi karalamaktan geri kalmıyor.

1 saat önce, Deadanddark yazdı:

Ben bizim musloslarin rol yaptigina eminim , onlarin agzinda pakistan afganistan somali olsa da eylemleri avrupa ve amerikaya gitmek olur.

Türkiye bugün Avrupa´dan tam üyelik alsın, yarın en azından 10 milyon Türkiyeli Avrupa´ya gitmek için yollara düşer. Bunu Türkiye´yi yönetenler de bal gibi biliyor aslında.

 

1 saat önce, Deadanddark yazdı:

Rol yapan ruhani liderlerinden biri amerikada, çoğu da avrupa ve amerikada.

Muslumanlari ikiye ayirmistim ya,

Rol yapanlar derken aslinda herseyin farkinda olup inandirilmis musloslari kullananlardan bahsediyorum.

Onlar tarikat liderleri yonetici ve mollalar.

Bunlar her zaman varolan tipler; her zaman cahillikten nemalanmışlardır. Mevcut düzenin deĝişmesini en son isteyenler bunlardır.

Link to comment
Share on other sites

1 saat önce, kavak yazdı:

Milletin karnı, dinle imanla doymaz. İş lazım, aş lazım. Aç insan koyu bir dindar olsa dahi dünyanın diĝer ucundaki lanetlediĝi bir sisteme fırsatını buldu mu gider. Ben bunu yadırgamıyorum ancak oraya gidenlerin bir kısmı hem o sistemin nimetlerinden faydalanıyor hem de o sistemi karalamaktan geri kalmıyor.

Kaplancilar isimli İslami bir grup oluşum Almanya'yı sözde ele gecirecekti. İcabına baktılar bunların. Yediğin tasa pislersen sahibide  gelir agzina pisler. Bu aralar yine Danimarka'yi ele geçireceklerini söylüyor müsloşlar ama farkında değiller saçları başları fena dağılacak.

Link to comment
Share on other sites

40 dakika önce, Deadanddark yazdı:

Kaplancilar isimli İslami bir grup oluşum Almanya'yı sözde ele gecirecekti. İcabına baktılar bunların. Yediğin tasa pislersen sahibide  gelir agzina pisler. Bu aralar yine Danimarka'yi ele geçireceklerini söylüyor müsloşlar ama farkında değiller saçları başları fena dağılacak.

Avrupa´da Kaplancılar var, Süleymancılar var, Nurcular var, ultra fanatik Selefiler var. Var da var...

Bunlar iflah olmaz nankörlerden. Bunlar kendi inanç ve yaşam sistemini ve tarzını yerleştirmek için her çabayı gösteriyor. Ellerinden gelse misafir olarak geldikleri ülkeleri, her bakımdan istila etmekten çekinmeyecekler. Bunları tehlikeli yapan da bu zihniyet. Batıda ortaya çıkan ve son zamanlarda bir hayli yaygınlaşan İslamofobi´nin kaynaĝı bunlar.

Bir de suya sabuna dokunmayan ılımlı müslümanlar var.  Bunlardan kimseye pek bir zarar gelmez, çünkü kendi hallerinde yaşayıp gidiyorlar. Ancak bunlar da mevcut topluma adapte olmakta bir hayli güçlük çekiyorlar, çünkü iki kültür arasında bir tercih yapmadıkları için iki arada bir derede gettovari bir şekilde yaşamaktadırlar.

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...