kavak

Diploması olup olmadığı önemli değil. İcraatlarına ve vukuatlarına göre değerlendirin. Da, böyle yapılsa, yine sınıfta kalır diyecem de demiyorum. Çünkü hâlâ o mevkide duruyorsa, demek ki senelerden beri yanlış giden bir şeyler var.

Ekmek kapısı, ekmek. Yiyen oldukça, yediren de bolca olur.

Haklısın. Düzeltme yapalım o zaman. Dindarlar açısından doğru kelime şu olmalı: Nuh soykırımı. Çünkü çeşitli toplumların soyunu sopunu bir çırpıda tüketmiş.

Sittir et bölgesel olup olmadığını, çünkü hiç farketmez. Taptığın tanrı şiddete meyilli birisi, çünkü çoluk çocuk demeden katliyam (nam-ı diğer helâk) yapması hoşuna gidiyor. Dindarlar açısından doğru kelime şu olmalı: Nuh katliyamı.

Tufan efsanesi ilk olarak Sümer çivi yazıtlarında geçer. Mesopotamya nire, Madagaskar nire. Artı; Nuh adında herhangi bir elçi gelmedi bu dünyaya.

Beni tehdit eden birisine sempati besleyecek değilim. Hele ki saldırgan bir tanrıya biat edenlere meydanı boş bırakacak değiliz.

Her canlı çevresi ile iletişim ve etkileşim halindedir. Yani canlılık varolduğu müddetçe evrimleşme devam edecektir. Bu husus sadece insan (nam-ı diğer farkındalığının farkında olan bir hayvan türü) ile sınırlı değildir.

Din temelli yönetimlerde demokratik düzenin olması imkansız, çünkü tanrı(lar) kararını vermiş, elçilerini seçmiş ve tahtalı köydeki ateşi hazırlamıştır. Bunlar fikrini değiştirmeyeceğine göre, demokratik düzen şöyle dursun, dut yemiş bülbül gibi tüm hayatın boyunca tapmak zorundasın. Hatta o kadar tahammülsüzler ki, bu dünyada yaşarken kendilerine inanmayanları ve yan bakanları öldürmekten çekinmiyorlar. Bu tanrı(lar) şiddet yanlısı oldukları gibi zerre kadar merhametleri yoktur.

Eski eserleri ve masalları sevenler ve Almanca bilenler için tavsiye edeceğim bir site. Arzu edenler burada online okuyabilir veyahut satın alabilir. Birinci band: https://www.projekt-gutenberg.org/weil/band1/eingang.html Kaynak: https://www.projekt-gutenberg.org/info/texte/index.html

Nerede yaşadığına, ne iş yaptığına ve eline geçen paraya göre durum değişir. Dandik klişe bir yanıt oldu, ama olsun. Gerçeklik payı bir hayli yüksektir.

Bilginin sınırı yoktur, çünkü olması için kainattaki tüm bilgilere sahip olmak gerek ve her bilgi seviyesi başka soruları beraberinde getirir, ki insanların tümünü yanıtlayacağını zannetmiyorum. Sebebi basit. Akıllı bir hayvan türü olarak bombalı dolaşıyoruz. Kainatın tüm verilerini bilmek için yüzlerce ve belki de binlerce seneye ihtiyacımız olacak ancak insan nesli her an kendini yok edebilir. Böyle bir kapasitesi var.

Kur´an zırvalamış yine ve inanmayanları yakmakla tehdit eden ve halkları toptan katleden tanrıyı savunanlar da insanlıktan nasibini almamış olanlardır. Dipnot: Önceki 34: 16 ve 34: 17´yi de yazmaya cesaretin yoktu dii, mi?

Vikingler Türk olabilir tabii, çünkü bilinenin aksine Allah´ın sevgili kulları Arap Muhammed ve soyu değildir, bilakis Türkoğlu Türklerdir. Hem de Müslüman olmayan safkan OrtaasyalıTürklerdir; Müslüman olanların mayası bozulmuştur.

Yakmayı sevdiklerini zannetmiyorum ancak emir yukarıdan (Allah = Muhammed = Kur´an) geldiği için karşı çıkmaya ödleri korkuyor. O kadar ödlekler ki, kitaptaki akla ziyan şiddet mesajlarını ya görmezden geliyorlar ya da kafalarına estiği gibi güzelleyip, tahrip edip hiç alakası olmayan anlamlar çıkarıyorlar.

N´apsınlar, zam yapamıyorlar. Çünkü kasa boş. İndirim yaparak göz boyamaya çalışıyorlar. Bu ekonomik şartlarda %50 indirim olmalı en azından.

Yedi ne ki? İslam´da 7´den fazla azılı günah var. "Helak nedir?" sorusuyla başlayalım. Bu kavram yok olmayı vurgular ve bu dünyanın sınav yeri olduğunu iddia eden tanrı(lar), nihai sınav sonuçlarını beklemeden, şaak diye çeşitli toplumları topluca yok etmekten çekinmemiştir. İnanmayanlar piyasadaki kutsal kitapları gidip daha itinalı bir şekilde okusunlar, derim. Hatırlatayım; nihai sınav sonuçları ölümden sonra tahtalı köye ışınlanıyor ve orada mahkeme kuruluyor ve sonuçlara göre bal mı yiyorsunuz yoksa avya mı, orada belli oluyor. Da, bunun her zaman böyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Mevzunun bir yanı bu. Diğer yanı ise şu: İlahiyatçı yazar Murad Karasoy üşenmemiş, kafa ütülemiş ve hatta kitap (Büyük Günahlar)yazmış bu konuda. Üstüne de büyük günahları içeren bir liste yapmış. Listeye bakınca, gülmeniz bir hayli olası. Çünkü ben bir hayli güldüm. https://www.haber7.com/kitap/haber/431202-insani-helak-eden-76-buyuk-gunah

Bu insanımsı öküzlerin hepsini falakaya yatırmak lazım ve ağızlarına acı biber sürmeli. Falakadan sonra tabanlarına tuz ekmeli. Daha sonra canlı yayın yapıp cıyaklamalarını tüm memlekette tüm haber ve dizi kanallarında izletmeli. Belki faydası olur, da, hiç zannetmiyorum.

İngilizce bilmiyorsanız, istediğiniz dilde altyazılı olarak izleyebilirsiniz.

Bu tarihi kararın etkileri olacağı muhakkak. Ne zaman garçekleşir bilemem, ama iki devlet çözümü için yeşil ışık yakıldı diyebiliriz. Bunca olan bitenden sonra ABD bile Filistin halkından yana tavır almaya başladı.

Ayrıca İran´da olağanüstü hal ilân edilmiş. Demek ki önümüzdeki günler siyasi çekişmelere gebe. Devlet önde gelenlerinin kullandığı ve kazada düşen helikopterler 70´li yıllardan kalma. Lüksü seven RTE´nin mutlaka kulakları çınlamıştır. Dünden beri Raisi`yi övüp duruyor. Bunu yapacağına uçaklarından birisini İran´a hibe etseymiş, Raisi ölmekten kurtulurmuş.

Evet, haklısın. Tüm başlıklarda sadece Natanyahu´nun adı geçiyor. Bu durum yüzsüzlükten başka bir şey değil.

Sadece Natanyahu değil, Hamas liderleri için de tutuklama kararı çıktı.

Dövmek, öldürmek, helâk yapmak ve yakmakla tehdit etmek. Bunlar şiddet eylemleridir, dolayısıyla bu din şiddeti meşru kılan bir dindir.

Arap tanrısı sorunların çözümünde ölmeye ve öldürmeye izin vermiş mi? Vermiş. Vermiş, çünkü bu tanrının bizzat kendisi şiddeti kullanmıştır. Hem de katliam (nam-ı diğer helâk) yaparak. Ayrıca tahtalı köyde şiddet kullanmaya (nam-ıdiğer cehennem) devam edeceğini de beyan ediyor kitabında. Bunu ben demiyorum, kendisi diyor. Hasılı bu din, şiddet dinidir!

İslam dininin temelini oluşturan kitaba göre şiddet meşru bir eylemdir ki kendinden olmayanlara karşı kullanılmasında bir sakınca görmez, hatta isyan etmelerinden endişe edilen kadının dövülmesini dahi emreder. Çünkü erkeği üstün kıldım diyerek, kimden yana olduğunu açıkça ifade etmiştir. Bu ultimatom karşında kadın, erkeğine boyun eğmek ve ona hizmet etmek mecburiyetindedir. İnsanlardan bu din uğruna ölmeyi ve öldürmeyi bekleyen ve bunu yapanları cennetle ödüllendiren bir inançla karşı karşıyayız. Bu din sevgi, saygı nedir bilmez. Tanrı uğruna hayvanların öldürülmesini, yani kurban edilmesini emreder. Bu din kendinden olmayanlara yaşam hakkı tanımaz. Bunun böyle olduğunun en güzel örneğini "Bana ve Muhammed´e inanmayanlar cehennemliktir" mesajında açıkta görülmektedir. Bu din toplumsal barıştan yana değildir. Kitaptaki "Hüre hür, köleye köle, kadına kadın" emriyle insanları üçe ayırır ve onlara yerlerini gösterir. Erkekler hürdür; kölelerden ve kadınlardan üstün bir konumdadır. Köle bulundurmak yasak değildir ve cezası yoktur. Kadınların yeri kölelerden sonradır. Tapacaksın, biat edeceksin, boyun eğeceksin ve bu dine karşı olanlarla savaşacaksın. Bu dinin ve kitabının kısa ve yalın özeti budur.