Jump to content

Küresel Vana

Members
  • İçerik sayısı

    690
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    8

Everything posted by Küresel Vana

  1. Bunun iç dinamikten farkı ise şudur : Örneğin bir duvardan seken top gözleminde, duvarda topu yansıtma bilgisi yeti anlamında mevcuttur diye kabul edersek bize göre bu bir informationdır. Ama topu yansıtmasının kendisi için iyi olacağı ( duvarın delinmemesi ) bilgisi ( knowledge ) duvarda mevcut değildir. Oysa bebekte anne iyidir bilgisi ile birlikte bunun sebebi de, yani annesine yönelmezse kendisine zarar geleceği bilgisi de beslenememe korkusundan dolayı vardır ve bu bilgi eyleme dönüşmek üzere bir karar mekanizmasını çalıştırır.
  2. Bebek doğduğu anda onda Anne kavramı da vardır, korkular da vardır. Bunların bilincinde olması ve bu kavramları adlandırması veya adlarını öğrenmesi gerekmez. Adlarını öğrenmeden de kavramlar zihinde vardır. Bebek doğduğunda korku 0 değildir, belli bir ilk değere sahiptir. Bu ön bilgi onun hayatta kalabilmesi için gereken asgari bilgidir. Bu kavramlar olmasa bebek annesine hemen yönelmez, temel korkuları aktive olup yaşamdan öğrendikleri ile şiddeti artmaz veya azalmaz. Burada Anne bir kavramdır. " Anne " bu kavramın adıdır. " Anne iyidir " ise bir kavramsal bilgidir. Annenin iyi olması bilgisi " Anne " adı öğrenilmeden zaten vardır. Bu bilgi olmasa yani " Anne iyidir " bilgisi bulunmazsa bebek anneye yönelmez. Korku bir kavramdır. " Korku" bu kavramın adıdır. Bir şeyden korkulması gerektiği ise bir bilgidir. Bir şeyden korkulması gerektiği bilgisi " Korku" adı öğrenilmeden zaten vardır. Bu bilgi olmasa yani " bir şeyden korkulması gerektiği " bilgisi bulunmazsa bebeğin yaşamı tehlikeye girer.
  3. Din bir teori ( halk arasında kullanılan anlamıyla teori, aslında proje ) netliğinde olsa dediğin doğru olur. Ancak, din herkesin farklı yorumlayabileceği bir alan içeren bir felsefe niteliğindeyse bu şekilde 2+2=4 çıkarımlar geçerli olmaz. Zaten yazımda " Dini uygulamayan bir kişi dine inanıyor da olabilir, ya kendince haklı sebepler görüp uygulayamıyordur, ya da yine kendince uygulamanın gereksiz olduğunu, kendince başka türlü de uyguladığını düşünüyordur. " demiştim. En başta kabul etmemiz gereken şey ise, dinde ( genelin inandığı yorum olarak ) dinin uygulanamamasının yalnızca günah mertebesinde değerlendirilmesidir. Çünkü bu konuda yargı ileri sürmek bizim yorumumuzdan çok, o dinin ne dediği, daha doğrusu ona inananların çoğunluğunun yorumunu içeren beyan ile mümkündür. Deist olmak için ise asla dünya ötesi ceza-ödüle inanmamak, kitap, peygamber gibi Tanrı müdahalesinin ifadesi olan kavramlara inanmamak gerekir. Zira, Deistin Tanrısı, determinist bir evrende ilk startı başlatandır. Ondan sonrasına karışmaz. Deizmin tanımı bu ben na'payım ? Deist olmayan insanları zorla Deist yapacak halim yok.
  4. Laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek istiyorsa, önünde 3 seçenek vardır. Eğer, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan, bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, fakat ulus birliğini kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olmayıp, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olmasını beklemez, dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olmasını ister ve kendi dini anlayışını dayatmak için iktidarı ele geçirmeye çalışır. Demokrasiyi de benimseyemez, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunmaz, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığına tehdit olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın, ne olursa olsun, dinin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek olduğunu düşünür. İkinci tip olarak, yine aynı şekilde laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan, bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, fakat ulus birliğini kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olmayıp, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmemişse, anlamamışsa, özümsememişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olmasını beklemez, dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olmasını ister ve kendi dini anlayışını dayatmak için iktidarı ele geçirmeye çalışır. Fakat bunu gerçekleştirmek için, siyasal anlamda demokrasiyi de benimsemiş görünebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunuyor görünebilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın, kendi anlayışının tersine, diğerleri için haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmeyerek, nihai amacı olan dinin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek için, takiyye yapabilir. Fakat, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede bir insan hem bir dinin evrensel olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, hem de ulus birliğini kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse yani farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada birlikte yaşama iradesine sahip olup, farklı inançlardan, ırklardan olan insanlarla aynı coğrafyada aynı kadere sahip olduğunu kabul etmişse, anlamışsa, özümsemişse, dininin toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerinin uygulanmasının ancak ve ancak ulustaki her bireyin de dini kendisi gibi algılaması ile mümkün olacağını görür ama dini siyasallaştırarak dinin bir çatışma konusu olması yerine kendi dini anlayışını dayatmadan yaymaya, insanları ikna etmeye çalışır. Onun dışında siyasal anlamda demokrasiyi de benimseyebilir, siyaset felsefesi olarak liberalizmi de, laikliği de savunabilir, Sosyal Hukuk Devletini de, Sosyalizmi de... çünkü, bu ideolojilerin kendi varlığının teminatı olduğunu da bilmekle beraber, hayatta öncelikli olanın, temel olanın haklar açısından özgürlük veya ekonomik eşitlik, iş, aş olduğunu da göz ardı etmez. Yani, laik ve demokratik devletin olduğu bir ülkede dini siyasallaştırmamak için, kişinin illa ki bir dinin evrensel olduğunu kabul etmemesi, anlamaması, özümsememiş olması yada işine gelmediği için toplumsal ve siyasal alanlardaki hükümlerini olduğu gibi yerine getirmek istememesi gerekmez.
  5. O halde başılığı şu şekilde değiştirmemiz gerekir : " Insanogluna Dogumdan Gelen Hicbir Kavramsal Deger/Bilgi, Temel Korkular hariç olmak üzere Yeni Doğana göre Yoktur. "
  6. Korku alınan gözleme karşı gösterilen ilk tepkinin kaynağı olarak doğumdan evvel evrimsel kazanılmış ön bilgidir. Zira, Korkunun nesnesi fenomenal ise, gerçekten korkulması gerekiyorsa ( bu öğrenildiğinde ) bilinçlenme ile korku artar. Korkulmaması gerektiği öğrenildiğinde bu bilinçle korku azalır.
  7. Temel korkular doğuştan itibaren sırayla aktive olarak kendisini gösterir. Bunun gözlemden elde edilmiş olması, doğumdan gelmediğinin kanıtı değildir.
  8. Evet işte neticede A, B biçiminde doğumdan gelir.
  9. Evet doğumdan gelen temel korkuları yani kavramsal ön bilgileri de kavramsal bilgi olarak sonradan yaşamdan öğrenir.
  10. Tamam ama doğumdan gelen yetinin sahip olduğu information da yaşamdan öğrenilir.
  11. Bebeğin bilmesi gerekmediği gibi Anne-Babasının da öğrettiği bir şey değildir korku. Bebeğin dünyaya geldiğinde beyninde mevcut olan hayatta kalmak için asgari önlemleri alma konusunda yararlı olan temel korkular belli dönemlerde aktive olur, korku nesnesi hakkında öğrenme sonucu etkisi azalır veya çoğalır.
  12. Bilinç gerekmiyor. " KAVRAMSAL BILGI YETISI" tespit edilen bir şey anlamında tespit eden / kavramsallaştıran için bilgi ( knowledge )dir. Yoksa, o kendi başına bir bilgi ( knowledge ) dir demiş değilim. Yalnızca bunun da bir etki yaratacak bir İnformation olduğunu söylüyorum. Bu yeti etkisini ( information taşıma ) algılananlar üzerinde göstererek o algılananların knowledge'e çevrilmesini sağlar. Örneğin tümevarım ( etki ) bu yetinin bir işlevi olarak bir information taşır ve algılananların bir özelliğe indirgenmesini sağlar.
  13. Tartıştık ama yarım kaldı araya başka şeyler girdi. Kaldığımız yerden devam : " Korkunun nesnesi fenomenal ise, gerçekten korkulması gerekiyorsa ( bu öğrenildiğinde ) bilinçlenme ile korku artar. Korkulmaması gerektiği öğrenildiğinde bu bilinçle korku azalır. Korkunun nesnesi nesne değilse, soyut inanç kaynaklı ise, gerçek öğrenildiğinde korku azalır. "
  14. Ayrıca bundan farklı olarak temel korkular da direkt doğuştan gelen kavramsal bilgilerdir.
  15. Mantık çarpıtması bu düşüncede asıl. O zaman doğuştan sonra da kavramsal bilgi diye bir şey yoktur. Öyle şey olur mu ? İnsan doğuştan itibaren kavramsal bilgi üretir, bir gün gelir kendi soyutlama yetisinin olduğunu da kavramsallaştırarak bilgi haline getirir ve geriye bakıp bu bilginin doğuşundan öncesinden gelen beynine ait olduğunu görür. Diğer kavramsallaştırdığı bilgilerden bir farkı yoktur bunun. Diğerlerine evet denip de buna neden hayır densin ?
  16. Sana da aferin.
  17. Senin kafan benim varlıksal düşündüğüme şartlanmış da ondan. İNSAN BEYNİNİN SOYUTLAMA YETİSİ, YİNE İNSANIN BEYNİNİN SOYUTLAMA YETİSİ İLE ÜRETTİĞİ, BEYİN FENOMENİNE AİT KAVRAMSAL BİR BİLGİ 'DİR. İşte bu Yeti insanın gözlemden elde ettiği ( türettiği ) kavramsal bilgi anlamında doğuştan mevcut olduğuna göre, demek ki insana doğumdan gelen kavramsal bilgi varmış. Şimdi anlatabildim sanırım.
  18. Farkındayım.
  19. Onu diyorum işte, insana göre fenomen bilgi taşımış oluyor.
  20. Dini olmayan demedim. Dini uygulamayanın sadece deist, ateist , agnoistik , panteist v.s. olabileceğine hükmetmek yanlıştır dedim. Dini uygulamayan bir kişi dine inanıyor da olabilir, ya kendince haklı sebepler görüp uygulayamıyordur, ya da yine kendince uygulamanın gereksiz olduğunu, kendince başka türlü de uyguladığını düşünüyordur. Yani bir kişinin dini uygulamaması onu Deist yapmaz. Deist olması için dünya ötesi ceza-ödüle, kitaba, dogmaya vs. inanmaması gerekir. Ayrıca, Sekülerlik dünyevilik demektir. Sekülerlik dünya ötesi ile ilgili olumlu veya olumsuz bir yargı belirtmez. Dolayısıyla, dini uygulayan bir dindar da kişisel ilişkilerinde seküler olabilir.
  21. Hristiyan kaynaklarında da yani Kutsal Kitap (Kitab-ı Mukaddes )'ın Yeni Ahid'inde Aziz Paulos'un yazdığı bölümlerde, siyasi iktidarların Tanrı'dan kaynaklanması gerektiği, herkesin din adamlarının iktidarına boyun eğmesi gerektiği yazar. Katolik dünyada Aydınlanma çağı ve Fransız İhtilali sonrası Burjuva devrimi ile değişen, dini anlayış değil, din birliğinin yerine, gelişen burjuvazinin ihtiyaçlarını daha iyi karşılayan ulus birliğinin kabul edilmesi sonucu gelişmiş olan siyasi birlik anlayışıdır, ulus bilincidir. Taşıdığı Katolik inanca göre, dinin devlete hakim olması gerektiğini düşünen bir dindar Katolik, buna karşılık bir ulus içinde dinin siyasette kullanılmasının çatışma yaratacağını gördüğü için ve bir din devletinin ancak ve ancak Vatikan gibi herkesin Katolik olduğu bir ülkede var olabileceğini anladığı için, dinini siyasete alet etmemeyi öğrenmiş ve kabullenmiştir. Çünkü, Avrupa, din ve mezhep çatışmalarından çok çekmiştir. 30 yıl savaşları diye anılan Mezhep savaşlarında Katolik Fransa'nın, İtalya ve İspanya'nın başını çektiği Katolik cenaha destek vermeyip, Protestan cenahta savaşa dahil olmasıyla anlaşılmıştır ki, '' artık savaşlar dini sebeplerle değil, devletlerin çıkarları gözetilerek yapılmakta ''. Ve işte bu gerçeğin görülmesi, dış politikada çıkara dayalı modern uluslararası ilişkiler mantığının geliştirilmesinin ve bunun yansıması olarak ülke içinde de laikliğin gerekliliğinin sebebi olmuştur. Bu bağlamda, kişinin, devlet için dini hükümlerin geçerli olması gerektiği dogması da dahil, dogmalardan sıyrılması şart değildir. Hatta Ümmet fikrinin kendisinin de bir dogma olmasına rağmen, yeter ki o kişide Ulus Bilinci gelişmiş olsun ve Din ortaklığına bağlı olan Ümmet birliği yerine Ulus yani Millet birliğini kabul etsin ve doğal olarak devlet için geliştirilen Laiklik ilkesini de kabul etsin, o kişi laiktir ki, öyle ya da böyle Laik insanlar belli bir kritik değerin üstünde oldukça Laik devlet hep var olacaktır. Ulus bilinci olan Müslüman Laikliği destekler.
  22. Her dini uygulamayan Deist değildir. Zira, en başta Deizmde dünya ötesi ceza-ödül inancı, din, dogma, kitap vs. yoktur.
  23. Türk adı Osmanlı'da Anadolulu Yerleşik Müslüman'a denirdi ( Etrak taifesi ). Cumhuriyetle birlikte din bağlılığı şart olmaktan çıkarılarak, bu kavram adı T.C. vatandaşı olan herkesi kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
  24. Yani somut konuşursak, bir cismin sıcaklık ve cisim kavramlarını uydurup bir cismin sıcak olduğunu söylüyoruz. Dolayısıyla, bizim gözlem aldığımız fenomen cisim ve sıcaklık olarak bilgiye dönüşüyor. Yani, fenomen bilgi taşımış oluyor bize göre.
  25. Tamam işte aynı şeyi söylüyorum neye itiraz ediyorsun ki. Sonuç itibariyle fenomen de bize göre bilgi taşıyor.
×
×
  • Create New...