Jump to content

evrensel-insan

Members
  • İçerik sayısı

    3.544
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    391

Everything posted by evrensel-insan

  1. Genelde etik ve metafizigin tum numenal yeti degerleri verileri ve tabulari; insanoglunun yasam ve iliskisinde kendisine ve kendisinin kisilik kimlik degeri yaptigi ve kendisine dogumdan verilmis savundugu sahip ciktigi ve ugruna savastigi ve hatta yasamini yitirdigi kavramlardir. Bu kavramlar evrensel olarak ya bir ideolojik izm temelinde ya da bulundugu cografi ve toplumun nesiller boyu zihniyet olarak aktardigi etik (milli, dini, etnik, siyasal, sosyal, kulturel, politik, teolojik, teleolojik, toresel, geleneksel v.s.) veri deger ve tabulardir. Iste bu kavramlardan hangisini dile getirme adina konu ve kavram olarak alirsaniz alin; dogal/fenomenal zihniyetin parcasal, bolgesel, cikarci, ayrimci, ve guc/otorite saglamak adina duygu somurusune tasinmasinionleyemezsiniz. Kisacasiu birileri bunlarin ugrunda savasir ve can verirken, kimileri bu kavramlari kendi cikarlari dogrultusunda kullanir ve somuruye tasir. Genelde bu somuru sadece kandirmaca temelindedir. Once "bir kavrama ozgurluk" olarak konuyu ele alalim. Diyelim kavramimiz gunumuze de uygun olarak milli bir deger olsun. "bir turke/kurde ozgurluk" ya da "bir muslumana/aleviye/dinsize ozgurluk" Iste buradaki bakis acisi ve bu ozgurlugun taninarak temsil edinerek ve uygulanarak yerine gelmesi demek. ADI GECEN OZGURLUGUN HAKKINI TANIMAK demektir. Nedir hak tanimak; Hak tanimak, turkun bir turk gibi kurdun bir kurd gibi, muslumanin, alevinin ve dinsizin v.s. istedikleri gibi yasam ve iliski hakkinin olmasidir. Birey bilisselligi ile konuya bakarsak; bu degere sahip herhangibir bireyin, diger degerleri de saygi ile karsilamasi ve nasil kendi hakki olan degerine ozgurluk istiyorsa, digerlerinin de hakki olan degerlerine ozgurluk almasini saygi ile karsilamasidir. Yani "ben bir turk olarak nasil yasam ve iliski suruyorsam; bir kurd de bir kurd gibi yasam ve iliski surebilmelidir. Turk olarak yasam nasil benim hakkim ise, kurd olarak yasam da onun hakkidir." Bu cumleyi yukarida adi gecen ya da gecmeyen her turlu deger icin kullanabiliriz. Iste "bir kavrama ozgurluk" o kavramin hakki olan ozgurlugune yasam ve iliski hakkinin tanim ve temsilini tanimaktir. Burada unutulmamasi gereken en onemli nokta, "bir kavramin diger kavram uzerinde kuracagi herhangibir ayrimci ustunlugu, cikari, zorlamayi, empozeyi, mudaheleyi v.s. onlemek ve izin vermemektir. Iste maalesef butun bunlarin uygulanabilmesi ve yerine getirilebilmesi icin ise; bir ust bilinc ve farkindalik duzeyi olan "bir kavramdan ozgurluk" gelir. Yani insanoglu acisindan gozlem sunu gostermistir. "Bir kisinin bir kavrama ozgurluk hakki taniyabilmesi ancak kisinin o kavramdan zihinsel olarak arinmis olmasi ile mumkundur" Bu, su demektir. Kisi bilissellik olarak turk ya da kurd ya da musluman alevi ya da dinsiz v.s. temelli tum degerlerin aslinda insanoglunu biribirinden ayiran ve bolen degerler oldugunun bilinc ve farkina varmis ve genelde bu etik inancsal ideolojik degerler olan milli ve dini degerlerden kendini zihinsel olarak arindirmis ve kurtulmustur. Yani onun icin herhangibir dini ya da milli deger kavram olarak bir anlam ifade etmemektedir. Dolayisi ile bu kavramlar ile olumlu ya da olumsuz bir bag kurma ihtiyaci hissetmemektedir. Iste ancak bu duzey bir evrensel-insansal cagdas guncel, bilimsel, bilissel ve bilgisel duzeye kendini yetistirmis ve yukseltmis bir beyin; iki seye yonelir. Ya amerikan idealizmi ve emperyalist zihniyet gibi bunu kendi cikarina kullanir somurusunu ve su istismarini yapar ve kisileri bu degersel kavramlarda mikro ayrimci olarak kiskirtir, boler ve biribiri ile savastirir. Bunun adi bireyci akilciliktir. Ya da bu birey eger tursel bilinc ve farkindaligin bilisselligine erismise; tam tersini yapar ve antiayrimci olur. Yani bu farklari biribirinden ayirmak, bolmek biribiri ile savastirmak yerine; bunlari bir fark cesitliligi olarak algilar ve farklarin farkinda antiayrimci olarak farklarin bir arada bir butun icinde ve birlikte yasam ve iliskisini saglar. Iste ancak birey bilisselliginin tursel duzeyi, tum bu farklardan arinmis olarak,yani "kavramdan ozgur" olarak, ancak bu farklara hak tanir. Yani "kavrama ozgurluk" tanir. Iste birey bilisselliginin bireyci akilciligi farklari biri biri ile savastirir ve kendi cikari dogrultusunda harcarken; birey bilisselliginin tursel yani evrensel/insansal bilisselligi yani KENDILIK BILISSELLIGI bu farklarin biri biri ile birlikte farklarinin varliginda antiayrimci olarak beraberce yasamasini saglar. Aslinda burada bati denilen medeniyetlerin iki yuzu de ortaya cikar. Genelde kendi ulke ve toplumlarinda mumkun oldugu kadar antiayrimci olmaya calisirken, emperyalizm zihniyeti ile kendi disinda kalan ulke ve toplumlarda ise bu farklari mikroayrimcilik olarak kendi politik/ekonomik/diplomatik cikari temelinde o ulkeicinden ve disindan farklaribiribirine kiskirtir ve savastirarak biribirinden ayirir ve ulkeleri boler ve yonetir/yonlendirir. Bunun boyle oldugunu algilamak icin soyle bir 50 yillik tarihe ve dunyaya bir bakmak yeterlidir. Bunu iki cesit yapar; ya ABD israil temelli olarak fiziki saldirilarla, ya da rusya/cin olarak ulkelere ekonomik destek saglama amaci ile. Aslinda birinin vahsi digerinininsancil gibi gorunmesi bir aldatmacadir. Cunku ikisinin de amaci emperyalizmin gucu ve otoritesi temelinde ulkeleri oyle ya da boyle kendi idaresi altina almak ve yaptirim/yonlendirim uygulamaktir. Iste bu da bize ister istemez, ulkemiz gibi "emperyalizmin zayif halkasi" olan ulkelerin emperyalizmin her turlu eline gecmemesi adina; kendi farklar sorununu kendisinin cozmesini getirir. Cunku ulke bu farklar sorununu kendi cozemezse; emperyalizm kendi ekonomik/politik/diplomatik cikari adina cozecek, bu da o ulkenin butunlugunun sonu olacaktir. Bunun en son ornegi SSCB ve Yugoslavya'dir. Unutmamak gerekir ki; kavrama ozgurluk tanimayana, o kavramdan ozgur olan emperyalist zihniyet taniyacak ve bunu kendi cikarina kullanacaktir. Su an ulkemizin onun emir eri olan AKP eli ile yasadigi gibi. "Ates olmayan yerden duman cikmaz" demekki dumani yani emperyalizmi yok etmek istiyorsak, atesimizi kendimiz sondurmeli ve her turlu etik temeldeki farkli kavrama ozgurluk hakkini once toplumsal bilinc bazinda tanimali ve bu tanimayi da ulkenin yasam ve iliskisine tasimaliyiz. Halk dili soylemi ile "turk/kurd/ermeni/musluman/alevi/dinsiz v.s. kardestir." diyebilmek; her bir kardesin diger her bir kardese kavram ozgurlugunu tanimasi ve saygi ile karsilamasi demektir. Deprem dedenin dedigi "deprem ile yasamayi ogrenmek" , "farklarimiz ile yasamayi ogrenmek" demek olmalidir. Yani bir fark temelinde diger farklari otekilestirmek degil; kendi farkimiz gibi her turlu farki icsellestirebilip kucaklayabilmek. Aslinda toplumumuz tarihsel miras olarak bunu hep yasamistir. Yalniz ne yazikkibunun bilinc ve farkinda degildir. O yuzden de kolayca biribirine dusurulur. Iste bu kendilik bilisselligi duzeyi beynin, emperyalizme kendi ya da antisi olarak degil; emperyalist olmayan temelde NON EMPERYALIST ZIHNIYETIDIR. Insanoglunun numenaldevrimi ile insanlasmasi adina Bilimsel/bilissel bilgisel temeldedir. Iste burada yapilacak olan bu tarihi gercegi bilinc ve farkindalik olarak bilissellige tasimaktir. Bu da ulkemiz her birkisisinin o ulkede yasayabilme ve ulke butunlugunu koruyabilme sartidir.
      • 23
      • Like
  2. Su anda ben yeni bir baslik actim ve ayni sorun ile karsilastim. Neyse bu sorunun pek site iletisimine ve yazisimina teknik bir engeli yok.
  3. Anadolu tarihine hem 1923'te getirilen hem de onceki Osmanli'dan kalan en onemli devlet cikmazi; devletin politika temelli hukumet elinde sadece bir politik cikar kullanim araci olmasidir. Ulusal/milli ya da cemaati/ummeti temelde olusturulan toplumlarda devletin bagimsizligi yoktur. Yani devlet hangi parti hukumet olarak iktidara gelirse bunun anlami devletin o iktidarin politik cikari temelindeki yonlendirim ve yaptirimidir. Iste bu devlet temelinde devletin teokratik ya da milliyetci olmasinin toplumun ve farkli halklarinin uzerindeki politik cikar baskisi acisindan bir farki yoktur. Kuvvetler temelinde konuyu ele alirsak; yasama, yurutme ve yargi; hic bir zaman evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurluklerin farkin farkinda olan bir devletini degil; sadece hangi iktidarin politik cikari varsa, onun cikari dogrultusunda sekillenmesidir. Bugun de olan daha once olanin aynisidir. Yani bugun yasama yurutme ve yargi 1923'te gelen politik cizginin gudumunden alinip, AKP gudumune tasinmaktadir. Yani dun nasil yargi politik olarak bagimsiz degil se; bugunde bagimliligi AKP'ye baglanmak cabasindadir. Yani AKP yasama ve yurutmeden sonra "yargi bana bagimli degil" den cikarak, yargiyi kendine baglama asamasindadir. Cagimizda olmasi gereken ise devlet ile hukumet farklari ve devletin hic bir hukumetin cikar temelli kullanim araci olmamasidir. Bu ancak devletin sadece ve sadece EVRENSEL HUKUK INSAN HAKLARI VE HAK VE OZGURLUKLER temeli iktidarin el degistirimine bakmaksizin gecerli kilinirsa mumkun olur. Iste ancak o zaman yasama da yurutme de yargi da; politik bir cikara degil; insan haklarina evrensel hukuka ve hak ve ozgurluklere hizmet eder. Bu hizmet oturmus ve yerlesmis olan devletin hic bir iktidarinin hic bir politikasinin cikari dogrultusunda kullanilamaz ve degerlendirilemez. O yuzden bugun yapilan bu konudaki her turlu tartismayi ve isteneni cok iyi algilamak gerekir. Bugun kim ne konusuyorsa, bagimsiz bir yasadan yurutmeden ve yargidan degil; POLITIK VE IKTIDARVARI CIKARIN DOGRULTUSUNDA VE ONUN GUDUMUNDEKI yargidan, yurutmeden ve yasamadan bahsetmektedir. Zaten bu algilanirsa; Ne Osmanli'da ne de TC'de hem kuvvetler ayriliginin hem de her bir kuvvetin bagimsizliginin soz konusu olmadigi algilanir. Cunku hem kuvvetler hem de onlarin bagimsizligi, SADECE IKTIDARIN CIKARI DOGRULTUSUNDADIR. Bu da zaten ne bir evrensel hukuk ne bir insan haklari ne de bir hak ve ozgurluklerin olamayacagi ve olmadigi anlamini tasir. Bunun da anlami kuvvetleri ve bagimsizligini ele geciren iktidarlarin kendi politik cikarlari her ne ise onun ile toplumu ve farkli haklarini yonlendirip yapilandirdigini ve sadece her turlu esitlik, adalet, hukuk, demokrasi v.s. temelli verilerin; ancak bu politik cikarin temelinde oldugu anlamini tasir. Iste buda evrensel hukuka insan haklarina hak ve ozgurluklere dolayisiyle insanliga cagdasliga bilissellige ters bir gidisattir. Ulkemiz toplum ve farkli halklarinin evrensel hukua insan haklarina ve hak ve ozgurluklere kavusabilmesi ve bunun dile getirimi bile zor gorunuyor. Bakalim Tarih su anki sinirlarda daha once hic yasanmamis bu insanlik cagdaslik ve bilissellik ozlemini ne zaman ve kimler eliyle baslatacak? Bunun temelini atmak ta once birey bilisselligi kazanmaktan geciyor. Kimse ne devletten, ne cevresinden, ne iktidarlardan hic boyle bir egitim/ogretim/ogrenim ve yetistirim beklemesin. Cunku bu onlarin politik cikarinin sonu demektir. Bu da "her koyun kendi bacagindan asilir" ya da "kendi gobegini kendin kesmek" misali; her bir ferdin kendi kendini yetistirmesine kaliyor. Tabi once her turlu sorunun ve bilisselliginin algilanmasi ve bu yetistirime cozum olarak yonenilmesi kaydiyle.
      • 21
      • Like
  4. Yalniz, biraz once yeni bir baslik actigimda oldu. Nedeni acaba daha once mesaj olmamasi mi? Ayrica bu kutunun uzerindeki "bold, underline, italics. gulucukler" v.s. nin oldugu kisim da; bazen silik yani isleme acik olmayacak sekilde cikiyor.
  5. Eger hatirlanirsa Bush ve Clinton zamaninda, onlarin agzindan soyle bir soylem vardi "birakin kitleler bize karsi olduklarini demokratik haklari olarak kullansinlar, nasil olsa sonra dagilacaklar" Iste bu politik taktik; tam da Irak sureci ile baslayan ve oncesi emperyalizmin ikiz kulelerde kendini vurdurarak O.Dogu ve Y.Dogu'ya savasim temelli politik, ekonomik ve diplomatik cikar saglama adina ve bunu da "hak ve ozgurluk, arap bahari, ileri demokrasi, teroru yerinde onleme" v.s. kisvasi ve duygu somurusu altinda yaparken ve her turlu fiziki saldirisina da destek alma adina "ya benden yanasin, ya degil" tarafli gozdagi verirken bu politika ilk olarak Irak ve Afganistanda basladi. Neydi bu politika. Once bu ulkelere fiziki saldirinin alt yapisini hazirlamak, yani ikiz kulleler; sonra bunu terore ve nukleer tehlikeye biyolojik silahlanmaya bagliyarak bunu onleme adina saldiri. Sonrane oldu Irak'ta boyle bir silahlanma bulunamadi. ABD ne dedi "olsun biz oraya arap baharini getirdik" Iste bu pragmatisizmin uc kolu var. Birinciu kol saldirinin alt yapisini hazirlamak, saldirilacak ulke ici ve disi. Sonra saldiriyi bir nedene oturtmak ve dunya destegi almak "demokrasi, ozgurluk, bahar" v.s. Son ayagi da ulke ele gectikten ve istenen cikar her turlu saglandiktan sonra, "kendini temize cikarmak/itiraf etmek" Iste bugun AKP'ye bakarsaniz, kendisine emri veren ustasinin yolundan gittigini de gorursunuz. Once iceri atarsin, sonra "neden icerdeler" diye sikayet edersin, hatta hastanede ziyaret edersin, sonra icerden cikislarini onlari sucladigin ile birlestirirsin. Aslinda burafa aci olan insanoglu aklinin ve hafizasinin "kus kadar bile" olmadigi. Yani dunun cabuk unutulmasi ve her bir politik taktigin kendi icinde gecmisten kopuk olarak degerlendirilmesi. Iste gunumuzde bir politikanin iki uc donem iktidarda kalmasi ve PARTI DEVLETI olmasi boyle saglaniyor. Bu taktik algilanmazsa, iyi niyet ve vicdan her zaman bunun her doneminin bagini biribirine bagliyamiyor. Aslinda bunun tarihi mafyaya dayaniyor. Bilirsiniz, mafya birisinioldurdukten sonra, sanki o oldurmemis gibi, cenazesine katilir, taziye ve celengini sunar ve timsah gozyasi dokerdi. Iste insanoglu ile insan arasindaki zihinsel ve davranissal fark; bu vicdan kandirmacasidir. Yoksa akil duyguyu nasil somurebilir? O yuzden bugun ulkemizde olan her turlu "sasirtici/farkli" v.s. olan bir olayi, sasirmadan ve sadece kendi bunyesinde degerlendirmeden once; o olaydaki gecmise ve taktik farkina bakmak gerekir. Yoksa mazallah, sucsuz oldugunu ispat edene kadar yatarsin ve sonrada sana seni suclayan suc kabul ettirilir ve disari cikarsin. Halbuki evrensel hukuk ta "suclu oldugu ispat edilene kadar herkes sucsuzdur" iken; bu taktikte "sucsuz oldugunu ispat edene kadar suclusun" ve sucsuzlugunu da sen degil; senin sucunu yargi paketi ile af eden seni sucsuz olarak disari cikartir. Senin sucunun ne oldugunu sen algilayamazsin, bile. Ustelik nasil bir suclu damgasi yedigini de fark edemezsin. Yoksa Irak, Afganistan, Libya ve bugun Suriye halkinin sucu nedir, dersiniz? Iste bu suc ne zaman emperyalizm istedigini alacak ancak o zaman sucsuzluklarini da ilan edecek. Yani irak v.s. halki ortada bile yok. Suclayan da sucsuzlayan da emperyalizm. Yalniz her nasilsa butun insanlikdisi muameleyi gordugu ile kalirken, onu suclayan ve sucsuzlayan her turlu parseyi toplarken, suclamadan once elinde olmayan halki ve ulkeyi de sucladiktan sonra ve her turlu insanlikdisi uygulamadan sonra ustelik sucsuzluyarak elegeciriyor. Su insanoglunun akli boyle insanlikdisi cikara yettigi kadar; bir de insanliga yetse! Okadar da karamsar olmayalim. Cunku 20. yuzyilin ortasindan bu yana zihinsel bilimsel bilissel ve bilgisel insanlik gumbur gumbur geliyor. Henuz kitlesellesmedi. Sadece birey bilisselligi duzeyinde.
  6. "Bende de oluyor." diye yazacaktim. Su an duzelmis. Zannedersem o kisim onceki mesajlarin yerine cikiyordu. Su an daha onceki mesajlari gorebiliyorum.
  7. "Uluslararasi" derken, kimler dahil bu uluslar arasina?
  8. Tarih bize her konuda oldugu dini ve tanrisal konuda da Ataturk'un donemsel soylemlerinden pragmatist olarak nasil bir teolojik/metafizik tabani ideolojik inanc olarak tasidigini algilatamamistir. Ataturk'un Dini ozel olarak ta islam dini uygulamalari var miydi, varsa ne idi? (islamin ve imanin sartlari olarak) Ataturk soylemleri temelinde, bir teist, bir deist, bir agnostik, ya da ateist miydi? Antiteist ya da non teist miydi? Idealist ya da materyalist miydi? Sebatayli oldugu da soylenen Ataturk, bir turk milliyetcisi miydi? Neden soylemlerini once sunni ve kurd temelinde ele almisken, 1925'ten itibaren "cark etti? Bu ve benzeri sorulari belgeleri soylemleri ve donemleri ile bu baslikta degerlendirelim. Aslinda bilim ve utopya dergisinin subat sayisindaki su bolum; Kemalizme göre din ve Allah - Derleme Kemalizmin din karşısındaki tutumu, iki farklı dönemde incelenebilir. Bu dönemlerden ilki, 1919–1924 yılları arasındaki Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Devrim dönemi, ikincisi ise 1924’te halifeliğin kaldırılması ile başlayan, dinsel ideolojiyle ideolojik hesaplaşma dönemidir. Bizzat Mustafa Kemal’in yazı ve konuşmalarına dayanılarak hazırlanan bu derleme de, söz konusu dönemlendirmeye uygun olarak Kemalizmin dine karşı tutumunu tarihsel bir gelişim süreci içerisinde ortaya koymaktadır. Ataturk'un donemsel/durumsal pragmatisizmini sadece dinde degil; milli/etnik konuda da ortaya koymaktadir. Burada Ataturk'un "kopruyu gecene kadar....." olan pragmatsizmini gayet acikca acikliyor. Zaten bir ayet, dogma v.s. birakmamasi da burdan kaynaklaniyor. Tum yaptiklari pragmatisizm temelinde o sarta duruma kendince uygun bir uygulama ve bu uygulama sartlar degisince degisiyor.
      • 20
      • Like
  9. Bilindigi gibi ilk yargi paketinden ile hizbullahcilar ve dini tutuklular, ikinciden ile katiller, mahkumlar; ucuncuden de dayakcilar ve kadina siddet uygulayanlar yararlandi. Dorduncu hazirlanan paket ile KCK tutuklulari hedeflenirken, yine teror uzerine konusmak basta A.Ocalan olmak uzerine serbest oluyor ve terore siyasetin kapisi aciliyor. Buradaki asil konu, son zamanlardaki her turlu aciklama ve yanasimlar ile iceride guya terorden tutuklu olan askerler akademisyenler, ulusalcilar, gazeteciler v.s. uzerindeki "yumusama" (Basbakanin, ABD elcisinin ve T.Guney'in itiraflari) bu dorduncu paketten yararlanarak serbest kalabileceklerinin sinyalini veriyor. Yani "kendilerinin bir teror orgutune bagli olmadigini, terorist olmadigini savunamayanlarin" sanki bu suclari ispatlanmis gibi, bu paketten yararlanacaklar. Peki ne olacak, sizce kimse "ben ne teror orgutu uyesiyim, ne de teroristim; o yuzden beni bu yafta ile damgalayarak disari birakamazsiniz. Ben iceride kalmayi tercih ederim" mi diyecekler? Ne dersiniz, esaret mi/ozgurluk mu agir basacak? Yani terorist olmadigi icin iceride kalmak mi, yoksa bu paketten yararlanma adina, "terorist oldugunu kabul edip" tahliye olmak mi? Ne dersiniz? Yeni bir otekilestirmek mi soz konusu? Bu arada gidilen yola da kisaca deginelim. Baskanlik sistemi ve baskan olacak olanin her turlu kuvvetler ayriliginin ona baglanmasi ve yarginin tum kollari ile PARTI YARGISI haline gelmesi. Dunya'da bunun bir ornegi var mi? dersiniz, ne gam; ilklere imza atmaya alisik olan basbakan icin 21. yuzyilda 14. yuzyili yasamak ve yasatmak sorun mu ki!
  10. Genelde ve bilhassa dini temelde yaratilis ya da yaratici bakis acisi ile, inancli olmayan beyinler icin basliktaki kavramlarin butunlugu aranir. Halbuki durum oyle degildir. Yani bir ateist illa materyalist ya da sosyalist olmak zorunda degildir, hatta evrimi de detayli olarak bilmeyebilir. Sonucta butun bu izmik ideolojik inancsal dogrular (evrim haric) bilimsel bir temele dayanmazlar. Evrim ise bugunku geldigi evrimsel biyoloji temelinde hem bir olgu hem de bir teoriler butunu olarak bilimseldir. Ateizm-teolojik olarak tanriya inancsizliktir. Anti ya da nonteist olabilir. Sosyalizm/komunizm-etik olarak yeni bir duzen ve sistemin kurumlasma adina yonlendirim ve yaptirimlaridir. Materyalizm-metafizigin varliksal/ontolojik ideolojilerinden akilciligin maddeyi "teklemesi, ilklemesi, mutlaklastirmasi" olarak indirgemeci ve determinist temelde diyalektik monizmin nesnelciligidir. Evrim ise basta biyoloji olmak uzere bilimin bilimsel bir dalidir. Hem olgusal gecerlilige hem de gozlemsel yanlislanabilirlige dayanir. Bir kisi din felsefesi ya da teolojik durus olarak basta ulke ve toplumunun dinini ve uygulamali imansal inancini red edebilir. Bu red edisin kisinin yasam ve iliskisine yansisi onun bu konudaki kendine sectigidir. Bir kisi varliksal/ontolojik ideoloji olarak materyalizmi kendine bilincsiz yada bilincli taban alabilir. Bu o kisinin ateist yada sosyalist/komunist oldugu anlamina gelmez. O yuzden aklin alisilagelmis etiketlemesi ve damgalamasi ile bunlardan birini savunan bir beyine, digerlerini de otomatikman eklemeyelim. Yaratiliscilik ise hem sadece inanclilari temsil etmez, hem de bilimsel bir temeli yoktur. Genelde aklin kendini inandirdigi ve iman ettigi bir yaraticiyi hem sebep hem de sonuc olarak alir. Tumden de gelse, tume de varsa; noktalamasi inandigi yaraticisidir. Bu yuzden de sorgulamayan, degismeyen, caga uymayan, yenilenemeyen bir beyne sahip olarak beyninin dusunmesini teslim etmistir. Bilinssellik ve bilgisellik yoktur. Evrim ise tamamen bilimsel olarak kisinin ateist, sosyalist yada materyalist olmasini gerektirmez. Ayni matematigi uygulayan bir beynin, ateizm, sosyalizm ya da materyalizm ile bir ilgisi olmadigi gibi. Ateizm, sosyalizm/komunizm, materyalizm ve evrim insanoglu tarihinin farkli donemlerinde biribirlerinden bagimsiz olarak ortaya atilmistir. Bir beyin bunlarin hepsini birden benimse se bile, aralarinda bag yoktur. Hepsi aklin farkli soru/cevaplaridir. Yaratilisciligin, akilli tasarimciligi ve ilim temelindeki pseudoscience, sozde bilimleri, olan astroloji parapsikoloji v.s. nin ise ne bilim ne de bilimsellik ile bir bagi yoktur. Ayrica dini inanc korunup, evrim de algilanabilir. Mesela hristiyanlik evrimi algilar. Yani canlilarin cesitlenmesini inanclarina baglamaz. Cunku evrimin ne dinler ne de tanri ile ilgili hic bir soylemi olmadigi gibi, ateizm ile de bir ilgisi yoktur. Yani evrim, her turlu metafizigin ontolojik ve teolojik ve de etigin politik izmlerinden bagimsizdir. Bu temelde kimin kendini ne olarak lanse ettigini algilamak adina ve farklarin algilanmasi adina "herseyi bir kefeye koyma" fikri yerine, koymama bilgisini ogrenelim ve bilelim.
      • 24
      • Like
  11. Ben uygun renkler olarak "black chrome" u tercih ederim.
  12. Gunumuzde bu kavramlar ve cesitlenmeleri, soyle aciklanmaktadir. Millet: Ortak bir dil, kultur, etnisite koken ve tarih paylasan halk toplumu/toplulugu. Yine ayni zamanda, toplulugun/toplumun etnisite farkina bakilmaksizin ortak sinir ve hukumet paylasan halk anlamina da gelir. Milliyet : Tek bir kisinin millet devlet ile kanuni iliskisidir. Milliyet, normalde kisinin devlet tarafindan korunmasini icerir ve kisinin devlete bazi yukumluluklerini icerir. Bu korunma haklari ve yukumluluk gorevlerinin ne oldugu ulkeden ulkeye degisim gosterir. Milliyet teknik ve kanuni olarak vatandasliktan farklilassa bile, cogu modern ulkede butun milliyetler, devletin vatandasidir ve butun vatandaslar devletin millilerindendir (milli takim, milli egitim v.s.) Millet Devleti :Kendi tanimladigi Politik kanuniyetini milletin ustunde hakim kilan uniter devlettir. Devlet politik ve cografi butundur. Millet kulturel ya da/ve de etnik temeldedir. Buradaki fark mukayese olarak cok milli devlet, sehir devleti, imparatorluk,konfederasyon ve buna benzer devletler ile ters duser. Buradaki anahtar fark, halkin ve tek adamligin (kral, padisah, imparator v.s.) farkidir. Vatandaslik : Kisi ile devlet arasindaki baga isaret eder. Milliyet ile esanlamli olabilir, fakat milliyet etnisiteyi de icerir. Vatandaslik genelde ulkede calisma ve yasam hakki ve politik yasamda yer alma ile bagintilidir. Birbiri ile celisen iki turlu vatandaslik vardir. Ozgur birey icerikli vatandaslik ve sivil cumhuriyetci icerikli vatandaslik. Ozgur birey : Bireyin ekonomik durumuna odaklanir. Burada devlet bireyi icin vardir. Bireyin gorevi kanunlara uymak, iste calismak, vergilerini odemek ve gerekirse de milletini savunmak. Politik olarak bir pasiflik soz konusudur. Vatandaslik kisinin kendi secimi temelinde yetistirmesini/aydinlatmasini ongorur. Bunun icin bireye gerekenleri devlet saglar. Sivil cumhuriyetci : Kisinin politik durumuna odaklanir. Hersey ortak bir politikanin baskisi altindadir. Kanuni rahatsizliklar sikintilar kisiyi etkisi altina alir. Kisiler hep bir noktada tutulmaya calisilir. Yani suru psikolojisi ve korku felsefesi. Vatandaslik genel ve toplumsal kisilik temelindedir. Kisi politik olarak aktiftir. Kisinin gorevleri konusunda bosluklar dogabilir. Buradaki politik aktiflik, kisinin politik bilinci degil; yasam ve iliskisinde politika uzerine fikir yurutmesi ve tartismasi anlamindadir. Cunku politik toplum kutuplasmasi baskisi altindadir ve politik secime zorlanir. Etnisite : Etnik koken ya da etnik grup, ortak kultur yada milliyet temelindeki sosyal katagoridir. Etnik kimlik grubun ortak karakteristiklerini diger gruplardan farkli kilandir. Bunlar zorunlu olmamak sartiyla, ortak: nesil/soy , gorunus, giyim/kusam, mutfak/ascilik, miras/kalitim, tarih, dil, sive, din, gelenek, simge/imge ya da etik/kulturel faktor farki icerebilir.
      • 23
      • Like
  13. TC tarihine baktigimizda, iktidarin bu gunlere gelmesinde ve genelde ortak algi olarak 1950'ler ile baslayan bu surecte, surecin 1970'de harekete gecmesinde ve 1980'de de bir kac koldan orgutlenmeye baslayarak 2000 ler ile birlikte iktidara gelmesinde, muhalefetin kalmamasinda ve iktidara gelenin devlet i parti devleti yapmasinda ve elde etmek istedigi her turlu devlet ve hukumet kanadini ele gecirmesinde; sikayeti rahatsizligi ve sorunu olanlara sormak lazim. Tarihi masal gibi anlatmaktan, sikayet etmekten ve hep kendi ideolojik inancsal dogrulariniz disinda kalanlari suclamaktan ve kendi dogrunuza uymayanlari otekilestirmekten baska ne yaptiniz? Evet bugun kendine ilerici, devrimci, elit ve aydin diyen kesim; butun bu gidasatin bu gunlere gelmesinde sizin ideolojinizin inancinizin v.s. rolu nedir? Ozelestiri yapmak istermisiniz? Mesela ideolojiniz ve inanciniz temelinde hangi donemlerde ideolojik inancsal taraftarlaca, sessiz kalindi ve neden? TC tarihinde hangi donemlerde ideolojik inancsal olarak sessiz kalindi ve neden? Kimler mesela sosyalist, komunist, liberal, fasist, sosyal demokrat, ulusalci, milliyetci, kemalist, dindar, inancsiz v.s. hangi donemde ne savasi verdi? bugun ne savasi veriyor? Evet "igneyi kendimize ve cuvaldizi baskasina batirma adina" nedir ozelestiriniz? 1970 oncesinin sagcilari/solculari, bugun ne durumdadir? Ogunlerde verdikleri savas ile, bugunlerde verdikleri savas ayni midir/farkli midir?
      • 1
      • Like
  14. Bilindigi gibi iktidarin hukumeti ve devleti, aslinda onceden basliyan ve gunumuzde iyice aciga cikan PKK'ya yonelik her turlu gorusmeleri ile gundeme gelmis ve gecenlerde bunun ardindan 3 Kadin PKK yonetici ve uyesi katledilmistir. Bir yandan hukumet ve devlet aldiklari direktif ve kendi politik cikarlari dogrultusunda terorun teroristsaldirilarina bir sessizlik kazandirmaya calisirken; bir yandan da iki koldan PKK'yi hem "yureklendirmekte" hem de PKK uzerine yaptigi operasyonlara devam etmektedir. "Bu ne lahana tursusu/bu ne pehriz" icerigindeki bu girisimler; Oldurulen 3 PKK'li kadinin cenaze torenindeki "habur icerigi" yani aranmanin v e kontrolun olmadigi PKK bayrakli ve tezahuratli bir katilim mitingine ses cikarmama-yureklendirme- Iki gundur K.Iraktaki PKK kamplarina havadan yapilan ya da yapildigi soylenen saldirili operasyonlar. Bu ve benzeri yasananlar ve yabanci kaynakli aciklamalar sunu gosteriyor ki; iktidar dedikleri ve yaptiklari ile ara sira ama s1kl1kla aldigi direktifleri tam uygulamakta bir s1k1nt1 yasiyor. Gerci bu durum artik aliskanlik haline geldi. Libya, esbaskan, PKK ve ocalan aciklamalarinda ve Suriye aciklamalarinda denilenlerin tam tersine donusturulmesi yasam olarak verdigi gozlem ile ortaya cikti. Evet iktidarin devleti ve hukumeti ile yasanan bu surec bir celiski midir/yoksa oyle mi gozukmekte/gosterilmeye calisilmaktadir?
  15. Bugun artik iktidarin da aciklamasi ile, hukumet, devlet ve kurumlarinin; Imrali ile gorustukleri artik, ayen/beyan ortada. Ustelik bu gorusmelerin yakinda degil de, belirli bir suredir yap[ildigi da aciklandi. Gerci iktidarin bir konuya onceden karsicikp verip/veristirip; sonrasanki onlari kendi soylememis gibi tam tersini soylemesine toplum da alisti. Nitekim Imrali konusunda da belirli bir zaman once iktidar "hukumet ve devletin boyle bir gorusme yapmadigini, bunu soyleyenlerin soyle boyle oldugunu" o "Kasimpasa agzi" ile soylemisti. Ayni soylemler, Esbaskan konusunda ve Libya konularinda da gundeme geldi. Yani once inkar ve "soyleyen sudur/budur" sonra oyle oldugunun kendi tarafindan aciklanmasi. Gerci burada iktidari tek basina "suclamamak" lazim, ne de olsa emir kulu. Emirleri yerine getirmek adina, iste boyle ilk soyledigini ikinci ile bozuyor. Gelelim konuya. Bugun ulkede ve toplumunda terorun bitmesini kim istemez? Onca sehitin onca ailesi toplum ve farkli halklari ve farkli kesimleri elbet terorun bitmesini ister. Yalniz bu teror konusu, sadece ulkenin ic meselesi degil. Hem komsularin hem de emperyalist zihniyetin her iki kanadi (kisaca ABD/Israil ve Rusya/Cin) ni cok yakindan ilgilendiriyor. Ayrica bilindigi gibi ulkenin her komsusu ile arasi bozuk. Yani Irak resmi hukumeti, Iran ve Suriye ile. Konular hem Iraktaki Kurd destegi, Ulkeye konuclandirilan patriot fuzeleri ve Nato askerleri ve de Suriye'deki teroristleri destekleme ve Esad'i devirme adina yapilan yardimlar ve yatakliklar. Peki terorun bitmesini kim istemez? Tabiki teroru ulkeye karsi bir koz olarak kullanmak ve bundan cikar saglamak isteyen herkes, kisaca; ABD/Israil, Rusya/Cin, Iran, Irak ve Suriye. Aslinda burada bir celiski var gibi gorunuyor. Yani hem terorun bitmesini istemeyen ABD/Israil nasil olurda imrali ile bu "baris" gorusmelerini ister? Cunku emperyalist zihniyetin cikarlari ve plani baska. Bu planlari uygulayabilme adina, en azindan bu "baris" kandirmacasi adi altinda teroru ve saldirilarini bir muddet dondurabilir. Tabi burada terorun nerede konuclanacagi ve barinacagi soz konusu. Iste bu noktada da komsular ile arasi bozuk olan ulkenin yardimina kosmak ve terorun ulkelerinde konuclanmasina izin vermek Iran, Suriye ve Irak resmi kesiminin pek isine gelmeyecektir. Aksine onlar kendi cikarlarini teroru korukleme de bulacaklardir. Iktidarin bu gorusmelerden ne gibi bir hesabi olabilir. Secimler ve Anayasa ve de Cumhurbaskanligi adina, iktidarin hem oy hem baskanlik sistemi, hem eyaletlesme hesaplari var. Bu temelde Kurd kesiminin oylarini alma pesinde. Zaten pek rakibi de yok. Muhalefetin her uc kanadi da sadece yaptiklari ile iktidarin ekmegine yag suruyorlar. Hatta bu teror konusunda iktidar MHP'nin de devreye girmesini istiyor. CHP zaten dunden razi BDP' nin de bu gorusmelerden kendine cikaracagi pay az buz olmayacak. AslindaEsad'in aciklamasindan Nato'nun yerlesmesinden ve Fuzelerin konuclanmasindan sonra, ABD/Israil ikilisi iktidardan Esadin fiziki devrilmesini isteyecek ve dayatacaktir. Bu acidan bile terorun bu basarilana kadar sessiz kalmasi onlarin isine gelecektir. Goruldugu gibi Imrali gorusmeleri hem belki de butun sene ulke ve gundemini isgaledecege benzer. Hem de iktidarin ve ulkenin tek basina cozebilecegi bir sorun degil. Ustelik konu bunyesinde olanlarin her birinin bu terorden bekledikleri ve umduklari da farkli. Evet, basta dedigim gibi, terorun ve sorununun bitmesini kim istemez? Bunun icin "kaz gelecek yerden de tavuk esirgenmez" Yalniz sorun, kazin kimden gelecegi, tavugu kimin verecegi ve her tarafinda bu alis veristen kendi adina nasil memnun olacagi. Ulke, toplumu ve farkli halklarimi? Onlari dusunen mi var?
  16. Bilindigi gibi ODTU de cikan olaylar hala guncelligini koruyor. Soyle bir bakalim. Basbakan ordusuyla ODTU'ye uzay araci-2 nin toreni icin gitti. Ogrenciler ogun bir protesto duzenlediler. Ogrencilerin uzerine her turlu polis saldirisi oldu. Bir ogrenci ODTU olaylarinin sembolu olarak yaralandi. Iktidar ODTU olaylarinda sadece ogrencileri suclamak ile kalmadi, onlarin oraya gelme amacini bile, ODTU ile yakismayacak bir icerikle carpitmaya calisti. Universite rektorleri Basbakan yandasi olarak ogrencileri suclasdilar. Aksine ogretim uyeleri, sanatcilar, halk ve her turlui AKP karsiti hareket ogrencilerden yana tavir aldi. Akademik duzeyi olmayan basbakan, akademisyenleri ogrencileri savunmakla nerdeyse tehdit etti. Basbakan, siddete yeni bir anlam vererek, polis siddetini gormeyip; siddeti ogrencilere yuklemek istedi. ODTU olaylari baska universite ve ogrencilerine eylem olarak yansidi. Bunlar anabasliklar. Basbakan kendisine politika edindigi otekilestirme ve karsisina alma dusunce ve davranisini en sonunda universite, bilim ve ogrencilere de yansitti. ODTU nun ne oldugunu bilmek isteyenler ve onun tarihsel misyonunu ve devrimci/ilerici gelenegini bilmek isteyenler, soyle bir ODTU tarihine bakabilirler. Aslinda Basbakan, 29 Ekim ve 10 kasim daki "cetin ceviz" toplumu karsisina aldiktan sonra, bir "cetin ceviz" daha olan universite ve onun devrimci gelenegini de karsisina aldi. Bu arada sanatcilar da, Basbakan'a karsi "cetin ceviz" olma yolunda ilerliyorlar. Aslinda "dindar ve kindar nesil yetistirecegiz" diyen Basbakan bu sozunun arkasinda once 4+4+4 ile gelecek nesilleri teminat altina almak yolunda ilerlerken, "dindar/kindar nesil yetistirecek" olan yetiskinleri de otekilestirmek adina, sanati ve en son universite gencligini de karsisina aldi. Soyle bir bakalim. Basbakan; isci ile, memur ile, tarimcilar/hayvancilar ve koylu ile, konut sahipleri ve semt sakinleri ile, saglikcilar ile, avukatlar/barolar ile,gazeteciler, ile sanatcilar ile, akademisyenler ile, ogrenciler/ogretmenler ile, Ataturk'te birlesen toplum ile ve en sonda da universiteli genclik ile "ayran icti/ayri dustu" Buna ulke komsularini da dahil edelim. Demekki bir otokrasi baska turlu kurulamiyor. Peki neyin otokrasisi?, tabiki teokrasinin.
      • 1
      • Like
  17. Rica ederim, elestirileryapici oldukca ve benim dile getirmemi daha bir netlestirecek ve detaylandiracak ve de algida kolaylik saglayacaksa, tabiki bir itirazim olamaz. Benim itirazim, dile gelen dusunceyi algilamak ya da ona yonelik dusunce ve bilgi belirtmek, ya da karsai tez sunmak yerine; lakabimi hedef alkarak sadece muhalefetlik yapmak ve satasmak. Evet eger yardimci olacaksan, sevinirim. Yalniz unutmamak gerekir ki; ben yazilarimi kendi algi, bilgi ve duzeyim ile yaziyorum. Ayrica algilatma adina, verilmek istenen algiyi da anlam/icerik olarakdegistirmek istemem. Ustelik her bir kisiye, neresini ve neden algilayamadigini aciklamasini sorarim. Cunku o zarar vermenin temelinde bu kavramsal ve psikolojik nedenler yatiyor. Yani, konu sadece zarar vermesi degil; nasil ve neden zarar verdigini ve bunun neye dayandigini aciklamak. Aksi taktirde, bir seyin zarar verdigi nasil algilanir?
  18. "Felsefi sistem on kabulu" derken, hangi felsefi sistem ve hangi on kabul? Ayrica evrensel-insan zihniyeti; dile gelen her turlu konu ve kavramdaki insanoglunun insanlasamama sorununu ortaya koymaktadir. Yani dile geleni dile getiren zihniyettir ve genelde kendisi dile gelmez. Bunu soyle aciklayayim. Mesela sen bir konu ve kavram hakkinda yazdigin ve dile getirdigin,sadece goruntudur. Senin o goruntuyu dile getirmek icin beyninde nasil bir zihniyet ile dile getirdigin, goruntu olarak dile gelmez. Cunku insanoglu dili tek duze, noktasal ve yuzeyseldir.
  19. Bu konuda bir de su linke bak. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/951-fal-ve-gozlem/
  20. Bunu beyinde sahiplenerek ve sabitleyerek ozel mulkiyet, yani kisinin kimlik ve kisilik degeri yapmadan once; bu yapilacak olan inancin kisice sorgulanmasi, bilinmesi algilanmasi ve kisinin kendi oz iradesi ile ozel mulkiyet haline getirilmesidir. Yoksa, dogumdan itibaren verilen her turlu inancsal deger veri tabu; sadece ogrenilir ve savunulur/karsi cikilir; ama, ne oldugu, neden verildigi, ne ise yaradigi v.s. sorgulanmaz. Yani inanclar bilincaltisartlanmisliginin getirdigi sekilde savunulur/karsi cikilir. Neyin neden ve nasil oldugu ise bilinc ve farkindalik gerektirir.
  21. Ben mevcuditeti red etmiyorum. Bilimsel ve bilissel olarak mevcudiyetin degil; onun gozleminin ortaya konabilecegini, bunu epistemolojik olarak ancak ve henuz insanoglunun yaptigini ve bunu da kendine ait ve kendi eliyle kendi kavramsal bilgisi ile yaptigini soyluyorum. Hangi bahsettigim seyler. Ayn Rand beni one cikarmistir. Yani tamamen bireycidir. Ben ise birey bilincinin tur bilinci ile birlestirilmesinden bahsediyorum. Burada tabiki bu birlestirmeyi yapacak olan insanoglu turu biridir. Bugun butun kitlesellesmis ideolojiler inanclar etik v.s. tarihte her zaman bir insanoglu turu biri ile dile gelmis ve genelde onun adini tasimaktadir. Benim etik olarak bir bireye sunacagim degerlerim de bellidir. Bunlarsaygi, vicdan hak ve ozgurlukler evrensel hukuk ve insan haklari. Sonucta etik bilimsel bir olguyu ortaya koyamaz. Cunku dogrular iyiler guzeller dogada mevcut degildiur ve birer insanoglu urunudurler. O yuzden de bu konudaki neyin ne oldugu belirtimi bir yapilandirilmisliktir ve goreceli ve degiskendir. Buradaki evrensellik bireyin evrenselligi insansallikta bireyin insansalligidir. Oyuzden sen evrensel-insan zihniyetinin neyi dile getirdigini verildigi gibi algilayamamissin. Cunku bu zihniyet insanoglunun her turlu yasam ve iliski ve de duzen/sistem ve kurumlasma sorunlarini dile getirir. Benim dile getirdigim evrensel-insan zihniyetinin pratigi bireyseldir. Yani bireyin insanligi ve evrenselligi. Bilinmcten atilmaya deger kavramlar, ortadadir. Hangi kavram insanoglunu boluyor, ayiriyor, savastiriyor ve de guc/otorite ve iktidara bas vurduruyorsa. Ayrica evcrensel-insan zihniyeti bir felsefe degil; bir method, yol ve yontem, mantik ve sorgulama zihniyetidir. Yapilandirmaci epistemoloji, serbest dusunurluk, qua felsefesi devrimci sorgulama, numenal devrim kisaca asamalaridir. Bece neyin ne oldugunun hakkinda karar vermeden once yazilanlari okumani oneririm.
  22. Ortadogu ve K.Afrika ulke ve toplumlarinin (Eski Osmasnli topraklari) her turlu insan ve insanlikdisi uygulamayi (zihinsel/fiziksel) kendi amaclari dogrultusunda ve kendi cikarina yuruten BOP projeli soros ideolojili, evengalist orgutlenmeli ve ABD idealizmi temelli emperyalist zihniyet; Turkiye iktidarindaki bu cekismede hangi tarafta yer alir? Burada onun icin iki temel vardir. Bu temel kendi emir kulu olmasi ve kendine boyun egmesi. Iste bu temelde Libya'daki teokratik otokrasiyi yikarken, Suriye'dekini teokratik otokrasi olarak "suclarken" ve bunu "demokrasi" ye cevirme masalina saparken; Katar'a ve S.Arabistan'a dokunmamaktadir. Turkiye'ye geloince simdi hersey onun direktifi olarak esbaskan kullanimi temelinde tikir tikir ilerliyor. Eger burada bir "terslik" olursa, yapacagi; Turkiye'yi teokratik otokrasi olarak degerlendirecek, iktidara diger kanati yani teokratik "demokrasi" kanadini getrirmeye calisacaktir. Dolayisi ile emperyalist zihniyet acisindan BOP esbaskanliginin devami ve emirlerin kendi cikari dogrultusunda yerine getirilmesi soz konusudur. Bunu Basbakan kanadi yapmaszsa, Cumhurbaskani kanadina gececektir. Basbakanlik yaptigi surece de, Cumhurbaskanligi kanadi geri kalacaktir. Taki toplumun her turlu halki ve kesimi bu teokratik otokrasinin adimlarini ve nefesini arkasinda hissedene kadar. Iste bu acidan, sirada eyalet yasasinin yururluge girmesi, Anayasa degisikligi ve otokrasiyi saglayacak basskanlik sistemi sirada bekliyor. Bunun da ilk imtihani yerel secimler olacaktir. Aslinda burada bahsettigim halklar ve kesimler, su an karsi olan %50 degil; yandas olan %50 icin gecerlidir. Sonucta emperyalist zihniyetin sezecegi tehlike; AKP'nin kendi %50'sindeki azalma olacaktir. Yani tek partili iktidarin tehlikeye girmesi. Iste bu da ister istemez iktidarin basbakan kanadina bir "uyasridir" Bu uyari da onun toplum ve halkin ustune "padisah fermaninin vur emri" ile gidip gitmemesine baglidir. Yani toplum ve farkli halklari "surude tutmak/korkutmak" yerine "tamamen karsisina almak" Diger bir konuda "palazlanma" konusudur. Yani emir erliginden taleplere yonelme durumu. Tarihte Saddam ve Usame Biun Laden'in geldigi durum. Cunku emperyalist zihniyet, iki turlu gozden cikarir. Bir onun ile isi bittigi zaman, o emirlere "karsi ciktigi" ya da "palazlandigi/sorun oldugu" zaman.
  23. Bilindigi gibi, basbakan "kuvvetler ayriliginin bir engel oldugu" soylemini, tam da Anayasa Mahkemesinin "deliller kanuni degildir" aciklamasi uzerine yapti. Buradan Basbakan'in ve esbaskanliginin ve hedeflerdigi basbakanlik sisteminin vurgusu vardi. Bunun uzerine Cumhurbaskaninin "Kuvvetler ayrimi demokrasinin geregidir ve temelidir" aciklamasi; her ikisi arasindaki iktidar savasimini bir kez daha gundeme getirdi. Kuvvetler ayriligi nedir? Bilindigi gibi, yasama, yurutme ve yargi kuvvetler ayriligi olarak demokrasi de gecer. Burada onemli bir nokta vardir. Aslinda bu bir ayriliktan ziyade kuvvetler arasi farklari gosterir. Onemli olanm ise yargi ve denetim konusudur. Basbakanin aciklamasi demekki henuz yarginin tam istendigi gibi eline gecmemesinin bir aciklanmasidir. Cunku yargi da hala basbakan ve cumhurbaskani iktidar ic savasinin galibi vesoz sahibi ortadadir. Buradan iki nokta ortaya cikar. Birincisi kuvvetler ayriliginin bir devlet sekli ve idaresi temelinde olmasi, ikincisi yarginin diger iki kuvveti denetleyebilme ozgurlugu/serbestligi. Iste buradaki denetim de yargi da, yurutme de yasa da; devletin sekli ve idaresi temelindedir. Gecmise bakarsak bu konudaki ortak nokta Cumhuriyet olarak bilinmektedir. Zaten kuvvetler ayriliginin ortadan kalkmasini isteyen Basbakan, bu ayriligin dayandigi temeli yani Cumhuriyeti hedef almistir. Cumhurbaskaninin yanasimi ise Cumhuriyetten degil; demokrasiden yana olmaktir. Buradan bir fark daha ortaya cikar. Basbakanin tek sesli otokrasi/teokrasisine karsi; cumhurbaskaninin kuvvet ayriligi farkli gorunumlu teokratik/demokratik bir devlet gorunumu. Zaten araslarindaki bu fark ta cagdaslik farkidir. Her ikisi de aslinda cumhuriyeti hedef almistir, yalniz birisi tam bir basbakanli padisahlik isterken ve polis devletini hedeflerken; digeri demokratik gorunumlu, kuvvetleri ayrimli gorunumlu evengalist, cemaatci bir teokratik demokrasiyi hedeflemektedir. Kisaca aralarindaki iktidar savasim farki; teokrasinin otokratikliginde ve demokratikliginde yatmaktadir. Sonucta kuvvetler arasi fark ve ayrim olmamasi otokrasiyi, olmasi ya da olur gozukmesi demokrasiyi getirir. Ama ana devlet sekli ve isleyisi her ikisinde de teokrasidir. Iste bu anlamda konu kuvvetlerf ayriligi tartismasindan ziyade; devletin sekli ve isleyisinin teokrasi mi (otokratik ya da demokratik) yoksa cumhuriyet mi olacagidir. Zaten ara ara siddetlenen iktidar kavgasinin ve iktidar guc gosteriminin bir yerde amaci da TC 'nin cumhuriyetini hedeflemektedir. Otokratik ya da demokratik bir teokrasi olarak. Bu cok iyi algilanmali, ilericiler, devrimciler, aydinlar saflarini teokrasi mi/cumhuriyet mi olarak secmelidirler. Unutmamak gerekir ki, teokrasi ulkeyi en az bulundugu yerden 300 yil geriye, karanlik caga cekecektir ve her turlu evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurlukler cemaat olarak ya da ummet olarak rafa kalkacaktir. Zaten ulkemizin toplumu ve farkli halklarinin olan bilinci 18. yuzyila dayanmakta ve cagin 300 yil gerisinden gelmektedir. Boyle bir teokrasi, ister otokratik ister demokratik olsun, ulkenin karanlik caga gomulmesi demektir.
  24. Yeti kavramini TDK soyle tanimliyor. Geleneksel olarak bellek, usavurma, algılama ya da imgeleme gibi insanın doğuştan gelen zihin güçlerinden herhangi biri. a. bk. zihin yetileri. İnsanda bulunan bir şeyi yapabilme gücü (bilgi yetisi, isteme yetisi, düşünme yetisi). Anlak, angı gibi üst ansal işlevselliklerin birbirinden ayrılabilen işlemleri ya da alt öğeleri. Genelde Turkce olmayan yabanci dildeki tanimlamalarda, yetinin bu icerikteki (faculty,ability, power, capacity v.s.) taniminin yaninda; bir tanimi da;" himalayalar da yasadigi soylenen, tanimlanamamis, buyuk, killi bir yaratik, hayvan humonoid, yani insanoglu karakteri tasiyan, insansi" seklinde. Ben bu baslikta, yetinin TDK tanimini aciklamak istiyorum. Tanimdan da anlasilacagi uzere, bilinen yetisi en gelismis canli turu olarak insanoglu geliyor. Bu tum evrimsel homo cinsi canlilarin ya da maymun turlerinin bir yetisi olmadigi anlami tasimiyor. Yalniz epistemolojik olarak yetisi en gelismis canli turu, insanoglu. Simdi bu yetiyi data olarak inceleyelim. Yetinin kendisi bilgi. Yetinin kendisinin yani bilginin nedeni, fenomenal/numenal ve kavramsal yetinin kendisinin yani bilginin cinsi/cesidi, fiziksel/sosyal ve matematiksel-mantiksal. Buradan yeti kavrami ile ilgili bir cikarsama yapmak istiyorum. Linquistik ve etimolojik olarak yeti kavraminin, yet kokunden turetilmis olmasi gayet mantiksal. Cunku yet koku, yeterlilik temelli yetmek fiilininin yeterli/yetersiz algisini veriyor. Yani bir yerde insanoglu yetisi, insanogluna yetmek ve yeterli gelmek durumunda. Buradan da insanoglunun her turlu fenomenal ve numenal ihtiyaci ortaya cikiyor. Peki insanogluna bu temelde yeterli olmasi gereken nedir? Aslinda insanoglu bilimsel ve bilissel olursa, olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirlik temelinde, elindeki olgu gecerli oldugu surece bunu yeterli builmali. Zaten bir yerde insanoglunun numenal yetersizligi, onu bilimsellikten saptirip; inancsalliga, ideolojiye, metafizige,fizik otesine v.s. kisaca bilimsel olmayana yonlerndirmiyor mu? Sonucta insanoglu yetisi ile ortaya koydugu herseyi unutup, ya kendini kendi ortaya koydugu bir inanca ideolojiye teslim ediyor, ya da yine kendi yarattigi bir metafizik guce teslim ediyor. Yani bir yerde yeterliligi aklinin inandigi bir dogrulama ile kendi disinda gerceklestiriyor ve boylece hem bilime bilimsel olarak ters dusuyor, hem de cagdas,guncel her turlu gelisim degisim olarak bilimsellikten koptugu yetmiyormus gibi, olgusal gecerli olan bilimsel builgiye de olabilirlik olasiligi disinda itiraz ediyor. Kisaca inanmiyor, ideoloji olarak degerlendiriyor ve aklinda dogrulayamiyor. Cunku akilda yer etmis inanci, ideolojisi ve dogrusu sabit, degismez, mutlak, ilk ve tek gercek onun icin. Iste bu varliksal gerceklik, aslinda bilimsel olmayan ve yapilandirilmis gerceklik. Cunku ortada bir gerceklik varsa, bu da insanoglu yetisinin ortaya koydugu bilgi. Zaten insanoglu her seyi kendi dahil bilgisi ile ortaya koymuyor mu? Iste burada aslinda, bilimsel ve bilissel olabilmek te; bir yeti. Bu yeti yalniz kazanilmasi gereken bir yeti. Yani insanoglunu her turlu ortaya koyum, dusunce ve davranis duzen ve sistem kurma adina insanlastiracak bir yeti. Halbuki insanoglu, yetisini inanci, ideolojisi, dogrusu ve gerceginin mutlaki, teki, ilki degismezi ve sabiti ile sahiplenerek; hem yetisini koreltiyor,hem de yetisinin ufkunun onunu tikayarak her turlu bilimsel ve bilissel gelisimi onluyor. Bunu algilamanin bas sarti, insanoglunun insanoglu temelli yola cikmasi ve once kendilik bilisselligini kazanmasi ve kendisini inanci, ideolojisi, dogrusu ve gercegi ile; baska bir fenomenal ya da numenal degere teslim etmemesi. Kendinin kendi dahil; yetisi ile her seyi ortaya koydugunu algilamasi. Iste o zaman insanoglu yetisi, yetmek ve yeterlilik anlaminda, bilimsel ve bilissel olarak inanca, ideolojiye, dogruya ve gercege ihtiyac duymadan; geliserek ilerleyerek ve insan olarak yasayacak iliski ve duzen/sistem kuracak. Tabi once kendi varliginin, kendi birinin ve kendi yetisinin hem birselk hem tursel bilisselligi gerekli. Aksi insanoglunun kendi kendini teslimiyeti ve kendi turu bunyesindeki anlamsiz, gereksiz ve luzumsuz her turlu deger savaslaridir. Ustelik bu degerlerin yaraticisi olarak. /
      • 27
      • Like
  25. Epistemolojik olarak varliklarin ne oldugu, neden o oldugu, hangi varligin gercek oldugu ve gercekligin ontolojik olarak ne oldugu konusunda, insanoglu yuzyillardir tartismaktadir. Buradaki en bastas gelen epistemolojik sorun; varligi ortaya koyan insanoglunun bu konudaki belirleyici ve belirtici faktor oldugunun algilanamamasidir. Basta dogalzihniyet olmak uzere, fenomenal zihniyet; kendisi de goruntu veren insanoglunun diger fenomenlasrden farkini ortaya koyamamakta; insanoglunu ya materyalizm temelli maddelestirmek ve indirgemek, ya da idealizm temelli insanoglunu bir akila kul etmek indirgemeciligindedir. Buradaki idealizmin ve materyalizmin ortak noktasi akilciligin inanci olan kendi indirgedikleri varliklarini "ilk, tek, mutlak, kesin" kilmak ve bunu sorgulanmaz hale getirmektir. Iste nesnel ve objektifligin, fenomenal goruntuye; akilci inancsal, ideolojik, teleolojik, teolojik ve metafizik(fizik otesi) anlam ve icerik yuklemesi idealizmdir. Bir cesit felsefenin oz ve goruntusundeki ozunu ortaya koymadir. Sonucta oz goruntu vermez ve tamamen akilciligin bir duyumsal algisinin yaratimidir. Nesnel idealizme, ontoloji disinda teolojiden de ornekler verebiliriz. Basta hyloteizmin maddeyi tanrilastirmasi, panteizmin evreni tanrilastirmasi, varolusculugun mistisizm teslimiyetini de nesnel idealizm olarak siralayabiliriz. Nesnel idealizm, kisaca goruntu veren her turlu fenomenin akilciligin inancsal ve ideolojik dogrulamasi temelinde bir nesneyi aklin bir yaratimi olan oze ozdes kilmasidir. Kisaca nesnel oz olarak ta adlandirabiliriz. Nesnenin her turlu gorunumunun dile geldigi, fiziksel bilgi temelli aciklamaya paralelolarak; bilhassa teolojik temeldeki ve fizik otesi temeldeki varliksal oz, yani goruntu vermeyen oz; nesnel idealizmi olusturur. Sonucta materyalizm nesnelligi ve idealizmin oznelligi goruntu olarak farklilassa bile; akilci olarak ozde birlesir. Bu oz de bilimsel olmayan ozelliklerin (ilk, tek, mutlak, kesin v.s. temelli indirgemecilik ve determinizm) insanoglu eliyle nesneye eklenmesidir.
×
×
  • Create New...