Jump to content

evrensel-insan

Members
  • İçerik sayısı

    3.544
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    391

Everything posted by evrensel-insan

  1. Diyarbakirda'ki Newruz kutlamalarinda okunan Ocalan mektubu ve "yeni bir donemin baslamasi" algisinin yankilari ulke gundemini uzunca bir sure mesgul edecege benzer. Simdi tek tek ortada olan ve asilmasi gereken sureclere bakalim. Yalniz bundan once de hatirlatalim. TC Devleti ile PKK Teror orgutu'nden bahsediyoruz. Bu son cumlemin onemi yazi ilerledikce algilanacaktir. Evet asamalara bakalim. Eylemsizlik Silah birakma Geri Cekilme Siyasete Katilma. Simdi bunlari tek tek inceleyelim. Eylemsizlik. Bu karar su an Karayilan tarafindan alinmis bir karardir. Buradan anlasilan PKK Teror orgutu bu karardan sonra SILAHLI EYLEM YAPMAYACAKTIR. Peki bu alinan tek tarafli karar nasil sonlanir ya da boizulur? Sonlanmasi ikinci asama olan silah birakma, bozulmasi da TC Devletinin PKK uzerindeki askeri eylemleridir. Silah birakma ise surecin en onemli kismidir. Birincisi can guvenligidir. Ikincisi koruma/kollamadir. Iste burada cok onemli bir fark dogar. Eylemsizlik karari sadece PKK tarafindan degil, TC Devleti tarafindan da alinirsa bu bir ATESKES OLACAK VE DEVLETIN PKK'YI MESRULASTIRDIGINI BIR TARAF OLDUGUNU VE ARTIK TEROR ORGUTU OLMADIGINI KABUL ETMESI TANIMASI VE ILAN ETMESI olacaktir. Yani PKK yurt disina geri cekilmeden TEROR STATUSUNDEN MESRU TARAF STATUSUNE TERFI EDECEKTIR. Iste PKK'nin da istedigi budur. Cunku aksi taktirde TC Devletine guvenmedigini diplomatik ve uluslararasi olarak aciklayacaktir. Demekki geri cekilme ve siyasete katilma dan once, PKK'nin taraf oldugu ve teror orgutu olmadigi mesrulugu gerekmektedir. Iste bu mesruluktan sonra PKK politika ve diplomasi sahnesine cikacak ve taleplerini 1977 temelinde dile getirecektir. Bu konunun degerlendirmesini surece birakarak sadece sunu belirtmekle yetinelim. PKK'nin yurt disi algisi, K.Irak yani Barzani'nin yanidir. Ayrica hem yerine gelirse geri cekilme ve bir "aksilik" te de geri donme sureci birer aylik sureclerdir. Yani PKK mesafe olarak pek te uzaga gitmemektedir. Belki 30-50 km Turkiye sinirlari icinden, 30-50 km turkiye sinirlari disi soz konusudur. Yani alan 100 km civaridir. Dedigim gibi surecteki mesrulugu PKK'nin taraf olarak taleplerini ve K.Irak'in bu surecteki rolunu v.s. gelismelere birakalim. Bu arada TC de devlet ve hukumet olarak iki farkli kulvardadir. Sonucta su ana kadar olanlar devlet ile PKK arasindaki bir gelismedir. Bunun her turlu diplomatik mesrulugu ve uygulanirligi ise kukumetin yani meclisin konusudur. Bu konuda da AKP ve BDP anlasabilir gozukurken, MHP tamamen karsit, CHP' de ikircimli durumdadir.
      • 1
      • Like
  2. Ergenekon ile ilgili o kadar cok sey yazildi cizildi ki! Bu temelli diger tertiplerde (Balyoz, cerkezkoy v.s.) ve ergenekon adli tertipte bugun gelinen noktanin tek bitr bakis acisi vardir. Ergenekon ve benzeri tertipler onceden her yonuyle planlanmis duzenlenmis ve her turlu sahteciligin yer aldigi tamamen TC kurulus ve sistemine yonelik duzenlenmis tertiplerin toplaminin bir koludur. Ergenekon durusmalarina hak hukuk adalet yargi savunu v.s. temelli kavramlar aramak ve bulmaya calismak bosa bir cabadir. Ergenekon tertibi benzeri tertipleri ile birlikte ve bir politik paketin parcasi olarak uygulanan POLITIK BIR SIVIL DARBEDIR. Yani TC devletinin 90 yillik tarihi sureci ile bir hesaplasma ve iktidar guc ve otorite olarak bunu alasagi etmek icin bu politika geregince one cikan isimlerin politik cezalandirilisi ve toplumu suru psikolojisi ve korku felsefesi ile bu sivil darbeye alistirma ve kabul ettirme hareketidir. Bu ve benzeri tertiplerin ve politik paketin bunun disinda baska neler icerdiginin sivil darbe uygulamasi toplum ve farkli halklarinin her alaninda kesiminde sistem ve kurumlasmasinda egitim ve yetistiriminde planlandigi gibi devam etmektedir. Bu acidan daha once Balyoz tertibinde oldugu gibi, Ergenekonda'da cikan cezayi uygulamalar ve sureler ayni politik intikam ve tertibin bir parcasidir. Eger bugun cikan kararlara hala "sasiranlar" ve kafasinda soru isareti tasiyanlar varsa; oturup bir daha dusunsunler. Cunku bugun ulke ve toplumu her alanda politik cikar amacli ikiye bolunmustur. Kimin ne tarafta yer alacagi ve toplumsal bir hareketin de ne yone akacagi bir suru faktore baglidir. Yalniz tarih dusunme zamani tanimaz. O yuzden herkes bu sivil darbenin sonunda ne oldugunu bugunden gormesi artik elzemdir. Cunku bugun verecegi savas onun ya direnis ya da teslim olus savasi olacaktir.
  3. Çifte terör saldırısı Ergenekon bağlantılı AK Parti Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı'na yönelik terör saldırılarına ilişkin, "Bunun yanında olayın başka boyutu da bunun Ergenekon ile olan bağlantısıdır. Geçmişte de buna benzer şeyler olmuştur" dedi. Danimarka'da gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Erdoğan, şunları söyledi: DEMOKRASİYE SALDIRI: Partimize saldırıda kullanılan lav silahı malzemeleriyle birlikte orada ele geçirildi. Parmak izleri, kamera tespitleri ile eşkal tespiti yapıldı. Adalet Bakanlığı'na yapılan saldırının failinin de eşkali tespit edildi. Öyle zannediyorum ki her ikisi de kısa zamanda yakalanacaktır. Bu yapılan saldırı demokrasiye yapılan bir saldırıdır. DERİN BAĞLANTI: Bunun yanında olayın başka boyutu da bunun Ergenekon ile olan bağlantısıdır. Geçmişte de buna benzer şeyler olmuştur. Türkiye ne zaman sağlıklı bir sürece girmişse, sağlıklı bir dönemi yakalamışsa böyle bir dönem içerisinde bu tür derin devlet gibi, Ergenekon tipi bağlantılar ortaya çıkmış ve bu bağlantılar çerçevesinde de buna benzer eylemler hep olmuştur. Şu andaki eylem de bunun bir benzeridir. FARKLI TÜRKİYE VAR: Artık farklı bir Türkiye var. Çözüm sürecinin gayretinde olan bir Türkiye var. Çözüm sürecini engellemeye, provoke etmeye çalışan terör örgütü var. Bunlara pabuç bırakmayacağız. Geri durmak, geri adım atmak, süreci ertelemek söz konusu değil. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Birkaç tane densiz, iradesini bir yerlere teslim etmiş taşeronlara bu süreci asla bırakmayacağız. Ortada güçlü bir irade vardır. ERGENEKON DAVASI: Ergenekon davası bitmiş değil. Ergenekon ile ilgili dava bir süreçtir, süreç devam ediyor. Ortada bir mütalaa var. Bundan sonra mahkemenin vereceği bir karar var. Bu son olay değil, geçmişi var. Maziden aldığımız zaman nasıl Susurluk türü şeyler yaşadık. Bu da ona benzer bir olaydır. Olayı anatomisi içinde değerlendirmek gerekir. Benzer olayların geçmişte de olduğunu görüyoruz. 'Nevruz gölgelenmesin' Nevruza kimse gölge düşürmesin. Baharın çiçeklerle beraber yeşermesi bize neyi anlatıyorsa, toprağın dirilişi neyi anlatıyorsa biz burada da sevgiyi, barışı, özgürlüğü hep birlikte ele alacağız. Sevgi olsun, saygı olsun, gülümseyen gözler olsun; kan, gözyaşı olmasın. Nevruz böyle kutlanmaz. Şenlik olur, festival olur, eğlence olur. Buna kimse gölge düşürmesin. Benim ülkemde barış var, savaş yok. Goruldugu gibi "hedef gostermede" hic zaman kaybi yok. Emperyalist zihniyetin nasil isledigini algilayamayanlar, ne bu mesajlarin icerigini ne de bu saldirilar ile ergenekon eylemlerinin es zamanliligini ne de kimin neden bu iki farkli eylem arasinda bag kurdugunu algilayamazlar. 1970'lerde sirf silah satisi artsin diye, tazecik genclerin ellerine silah tutusturan ve onlarin masumiyeti ustuinden cinayet isleten de ayni zihniyettir. Libya'da Irak'ta ve Bugun Suriye'de karmasanin temeli de silah ticareti yapanda ayni zihniyettir. Bu zihniyet, once kendi ikiz kulelerini kendi vurdurarak baslamistir.
  4. Hüseyin Çelik faili buldu: Ergenekon zihniyeti! AKP Genel Merkezi'ne ve Adalat Bakanlığı'na yapılan saldırılar sonrası AKP genel merkezinde AKParti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ve İçişleri Bakanı Muammer Güler basına bilgi verdi. 19 Mart 2013 Salı 23:39 Hüseyin Çelik ve Muammer Güler'in yaptığı açıklamadan satırbaşları: Atılan lav silahı çok küçük maddi hasara yol açtı. Kendileri bile bomba olup patlasalar, terörle mücadele devam edecektir. Teröre asla prim verilmeyecek. Bugün Sayın Kılıçdaroğlu ve Bahçeli’nin söyledikleri hepimizin malumudur. Böyle zamanlarda bizim milli bir duruş sergilememiz gerekiyor. Türkiye anaların ağlamaması için ortaya bir dil koyarken, onların da sorumluluk duygusuyla hareket etmesi gerekiyor. Bu tahrik edici üslup Türkiye’nin gündeminden çıkmalıdır. Başbakan ve AKP birinci dereceden sorumludur. Ama muhalefet de sivil toplum örgütlerinin de sorumluluğu vardır. Biz kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Zarar görmekten çekinecek bir parti değiliz. Hiçbirine bundan önce olduğu gibi bundan sonra da, bunların uzantılarına da papuç bırakmayacağız. İÇİŞLERİ BAKANI MUAMMER GÜLER SALDIRININ AYRINTILARINI ANLATTI Ne zaman ümit çiçekleri açılsa, birileri devreye giriyor. Sayın Başbakanımız bir siyasi kararlılılktan bahsediyor, Türkiye’nin gündeminden insan öldürmeyi çıkartmaktan bahsediyoruz. Muammer Güler: Bir parkta lav silahının ateşleyicisi bulundu. Lav silahının ateşleyicisinin yanında bazı bez parçaları vardı. Hüseyin Çelik: Biz bu süreçte, uzun bir yolculuğa çıkmışız, bunları tribülans olarak kabul edebilirsiniz, tribülanslar bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Ergenekon dediğimiz şey devlet içerisinde devlet gücünü kullanan bazı çetelerin faaliyetidir. Şu iddiada bulunuyoruz: Bu ve benzeri olaylar da Egenekon zihniyetinin devamıdır. Doğrudan bağlantı kurmuyoruz, ama bu bu zihniyetin devamıdır. Bu zihniyetle mücadelemiz devam edecektir. Yukasridaki aciklamalarin, Bush'un ikiz kulelere yapilan saldiridan sonra "hedef gosterme" adina yaptigi aciklamalardan hic bir farki yoktur.
  5. Verilmek istenen mesaj sudur "bak siz bu ergenekon kararlarini protesto ediyoresunuz evet bu sizin demokratik hakkinizdir, ama; bomba eylemine yonelmeniz bir teror hareketidir." Halka verilen mesaj da sudur "bakin gordugunuz gibi bu ergenekoncular terorist olduklarini bomba eylemleri ile kanitliyorlar." O yuzden aman dikkat. Cunku bu bombalar bombalarin hedefinin kendini hedef almasi olabilir. Bak yukaridaki "sucu Ergenekon'a atma" ile ilgili bir haber sana. Saldırılar Ergenekon mütalaasının intikamı mı? Ankara'da dün gece Adalet Bakanlığı ek binasına 2 el bombası atıldı. Aynı dakikalarda AK Parti'nin Balgat'taki Genel Merkezi'ne de LAW silahıyla atış yapıldı. Saldırıların Ergenekon davasında önceki günkü mütalaanın hemen ardından gelmesi dikkat çekici bulundu. Başbakan Erdoğan bugün içerisinde yaptığı bir açıklamada ellerinde ciddi bilgiler olduğunu ve yakında açıklayacaklarını belirtti. 20 Mart 2013, Çarşamba - 17:02 20.03.2013 14:27 Dün gece Ankara’da yürekleri ağza getiren ilk saldırı Adalet Bakanlığı’nın Kızılay’daki ek binası önünde gerçekleştirildi. Edinilen bilgiye göre bir grup, Adalet Bakanlığı’nın önünden geçerken, bahçedeki ziyaretçi kapısına iki adet el bombası atıp kaçmaya başladı. Bu sırada Güvenpark’ta bulunan Çevik Kuvvet polisleri kaçan 2 kişiyi gözaltına aldı. Olayda yaralanan biri personel eşi olmak üzere iki vatandaş ambulansla hastaneye kaldırıldı. Saldırının yapıldığı alan Ankara’da yaya trafiğinin en yoğun yaşandığı bölgelerden birisi. Bölgede Adalet Bakanlığı’nın yanı sıra Başbakanlık, Milli Eğitim Bakanlığı ve Yargıtay binaları bulunuyor. Adalet Bakanlığı’na atılan el bombalarıyla eşzamanlı olarak AK Parti Genel Merkezi’ne de LAW silahıyla saldırı düzenlendi. Ateşlenen roket, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ofisinin de bulunduğu 8. kata isabet ettiği öğrenildi. Binada maddi hasar oluştu. Saldırı sonrası olay yerinden kaçan bir zanlının eşkali Emniyet görevlilerince tespit edildi. Zanlının 35 yaşlarında, 1.75 boylarında, zayıf yapılı, seyrek saçlı olduğu, üzerinde koyu pantolon, kapüşonlu siyah mont bulunduğu belirtildi. Zanlının Söğütözü’ndeki ağaçlıklı alandan Anadolu Bulvarı’na doğru kaçtığı belirlendi. İçişleri Bakanı Muammer Güler, AK Parti’ye yönelik saldırıyla ilgili “200 metre ötedeki bir parkın gerisindeki ağaçlıklı bölümde içerisinde silahın ateşleme bölümleri ve bazı malzemelerin yer aldığı bir çanta bulundu. Fail veya failleri en kısa zamanda yakalayacağımızı ifade edebilirim. Güvenlik güçleri gündemde hangi süreç olursa olsun terörle, silahlı eylemlerle mücadeleye tam gün esasına göre ve Türkiye’nin her yerinde aynı kararlılıkla devam edecektir.” diye konuştu. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise atılan bombalar ve LAW silahlı saldırının AK Parti hükümetini demokrasi ve hukuk yolunda ilerlemekten alıkoyamayacağını belirtti. Çelik, saldırının partilerine değil, demokrasiye yapıldığını dile getirerek, “Bu saldırı çözüm iradesine yapılan bir saldırıdır. Ergenekon zihniyetinin yaptıklarını şimdi başkaları üstlenmiştir. Teröre asla boyun eğilmeyecektir. Kendilerini bile bomba olarak patlatsalar milletin iradesini geri çeviremezler.” dedi. Çelik, bugünlerde şer odaklarına karşı önemli operasyonlar yapıldığını hatırlatarak saldırıyı DHKP-C terör örgütünün gerçekleştirdiğini ima etti. Edinilen bilgiye göre, saldırının yapıldığı alanda DHKP-C terör örgütünün flaması bulundu. (DHKP-C eylemi üstlendi) ‘SALDIRILAR YOLUMUZDAN ALIKOYAMAZ’ Adalet Bakanı Sadullah Ergin de hadiseyi lanetlediğini vurgulayarak, “Bu tür korkak ve saklanarak yapılan eylemlerle bir yere varılamaz.” değerlendirmesini yaptı. Türkiye’nin önemli bir zaman dilimi içerisinden geçtiğini aktaran Ergin, şunları söyledi: “Türkiye’de ne zaman bir hamle dönemi başlasa, ne zaman bir atılım yapılsa bu tür provokatif eylemlerle geçmişte de karşılaştık. Muhtemel sabote girişimleriyle karşılaşacağımızı tahmin ediyorduk. Bundan sonra gelecek sabote girişimleri bizi doğruluğuna inandığımız yoldan alıkoymaz. Biz ülkemiz için, milletimiz için doğru bildiğimiz istikamette devam edeceğiz.” BAŞBAKAN: CİDDİ BİLGİ VE TESPİTLER VAR Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Adalet Bakanlığı ve AK Parti Genel Merkezi binalarına düzenlenen saldırılarla ilgili olarak, ciddi bilgi ve tespitlerin elde edildiğini belirtti. Erdoğan, kısa süre sonra açıklama yapacağını söyledi. Danimarka Kraliçesi II. Margrethe ile görüşmek üzere kaldığı otelden Amelienborg Sarayı'na hareket eden Başbakan Erdoğan, dün akşamki saldırılarla ilgili olarak basın mensuplarına ayaküstü yaptığı kısa açıklamada, "Ciddi bilgiler var, tespitler var. Kısa süre sonra açıklama yapacağım" dedi. MÜTALAANIN ARDINDAN GELEN SALDIRILAR İNTİKAM AMAÇLI Hükümete yönelik eş zamanlı ve profesyonel silahlı iki saldırının, önceki gün Ergenekon davasında savcılarca mütalaanın açıklanmasından hemen sonraya denk gelmesi dikkatleri çekti. El bombaları ve law silahları gibi profesyonel silahlara dikkat çeken uzmanlar, saldırıların intikam amaçlı olduğunu, arkasında Ergenekon ya da onun taşeronu DHKP-C olabileceğine işaret ediyorlar. Daha önce Ergenekon örgütüne taşeron eylem yapmakla suçlanan Devrimci Karargah Terör Örgütü de AK Parti binalarına yönelik benzer saldırıları gerçekleştirmişti. İlginçtir ki, Ergenekon soruşturmasının 2007'de başlaması ve hızla genişlemesinin ardından intikam amaçlı olduğu yorumları yapılan bazı terör saldırıları gerçekleşmişti. 9 Temmuz 2008'de İstinye'deki ABD konsolosluğunu koruyan 3 polisin katledilmesi, 28 Temmuz 2008'de Güngören'de kalabalık içinde patlatılan iki bomba ile 17 kişinin katledilmesi, 1 Ağustos 2008'de PKK'nın öncelikli hedefinin polisler olduğunu duyurması, 7 Ağustos 2008'de Üsküdar Selimiye Kışlası'na havan toplu saldırı, 1 Aralık 2008'de Sütlüce'deki AK Parti İstanbul İl Başkanlığı'na bombalı saldırı.. Peşpeşe gelen bu dört saldırı Ergenekon soruşturmasına misilleme olarak değerlendirilmişti. PKK terörünü bitirmek için son dönemde barış süreci görüşmeleri olumlu şekilde ilerliyor. Bu nedenle saldırıların PKK işi olduğu düşünülmüyor. Yine de derin PKK denilen ve PKK içinde etkin olan Ergenekon bağlantıları olasılığı da göz ardı edilemez. Olası diğer terör örgütleri olarak 'Devrimci Karargah' (DKÖ) ya da olay yerinde örgüt flaması bulunan DHKP-C, bu saldırının ardındaki örgüt olabilir. Bu da asıl kaynağın Ergenekon olduğu anlamına geliyor. Çünkü bu örgütlerin Ergenekon'a taşeron olarak derin eylemler yaptıkları biliniyor. Özellikle son dönemde hareketlenen DHKP-C, liderleri olan Dursun Karataş'ın hapisten kaçırılması, bu liderle çekişen diğer lider Bedri Yağan ve ekibinin polis çatışmasında yargısızca infaz edilerek katledilmesi, Ergenekon şüphelisi Hanefi Avcı'nın bu operasyonu yönetmesi, yine Hanefi Avcı'nın Devrimci Karargah Terör örgütü sanıklarıyla bağlantısı ve onlarla birlikte halen aynı davada yargılanması, Ergenekon örgütü tarafından ihale edildiği ileri sürülen derin suikastlerde görev alması gibi ilginç bazı bulgular (1) nedeniyle DHKP-C, 'Derin Sol' olarak da nitelendiriliyor. Dolayısıyla saldırıları DHKP-C düzenlemiş dahi olsa Ergenekon'un bu eylemlerin ardındaki asıl merkez olduğu söylenebilir. Hem Ergenekon'un hem de diğer terör örgütlerinin üzerinde yer aldığı son aylardaki çarpıcı delillerle ortaya konulan ve mahkemelerin izini sürmeye başladığı Özel Harp Dairesi'nin (ÖHD) saldırıların ardındaki asıl merkez olabileceği, sivil uzantıların harekete geçmiş olabileceği de söylenebilir. Geçtiğimiz haftalarda Malatya Zirve katliamı davasına bakan mahkemenin talebi üzerine İstanbul'daki Ergenekon davasına bakan mahkemeden gönderilen bir belgede, DHKP-C'nin Özel Harp Dairesi (ÖHD) mensuplarıyla ortak eylemler yürüttüğü, Özel Harp'in Alevi grupları kendi yapılarına kazandırma çalışması yaptığı belirtiliyordu. (2) Başbakan'ın kısa süre içinde açıklayacağını söylediği saldırganlarla ilgili elde edilen somut bilgiler merak ediliyor. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com) Evet simdi soyle bakalim, komplo nedir ve hangisi komplo?
  6. Laf oyunlari ortada yok. Benim sundugum mantiksal olabilirlik olasiligidir ve ancak "bu bombalamalar AKP tarafindan yaptirilmamistir" seklindeki bir delil ve gozlem ile yok olur. Cunku benim bu konularda tarihin gecmisine dayanarak ve emperyalist zihniyetin ulkeler bunyesinde nasil calistiginin bilgi ve bilincinde olarak soyledigim bir seydir. Emperyalist zihniyetin tehlikesini benim duzeyimde algilayamanlar icin tabi ki ayni soylem gecerli degildir. Anladigim kadari ile senin dusuncen de bu yonde.
  7. Benim yazdiklarim da barisyok sadece. Eskiden anneler "terore olum" diye agliyordu, simdi ise "bitsin bu teror artik" diye agliyorlar. Ben bu farki dile getirdim. Yalniz terorun bitmesi iki turlu de mumkun degildir. Bu sadece bir oy avciligi ve BOP yatirimidir. Cunku emperyalist zihniyet sadece kaostan ve sicak savastan beslenir.
  8. Hangi barisin?
  9. Ben oyle bir sey demiyorum. Ben bu senin cumlenin mantiksal olabilirlik olasiliginin bulundugunu soyluyorum. Kanit ancak gozlem ile olur. Peki sen aksini kanitla.
  10. Senin icin oyle olabilir. Emperyalist zihniyetin nasil isledigini bilen bilincteki bir kisi icin; komplo denilen seyin mantiksal olabilirlik olasiliginin ispati her zaman gecmise dayanarakj mumkundur. Bunun en son ornegiikiz kullelerdir.
  11. Turkiye gundemini takip edenler gormuslerdir ki; Ergenekon mutalaasi sonrasi iki farkli eylem gelismesi oldu. Yurdun dort bir yaninda savcinin mutalasini ve istemini protesto eylemleri AKP' ye yonelik ve cesitli bombali saldirilar. Bu iki eylem gelismesini ayni olay sonrasi olmasi gozlemi temelinde, emperyalist zihniyetin politik cikar uygulamasi akla geliyor. Toplumu ve halki sogutmak ve kendi tarafina cekmek adina yapilan eylemler. Ergenekon eylemlerin tum yurda yayilmasi ve kitleselligini bosa cikarmak ve bombalamalari ayni kaynaga yuklemek adina, genelde emperyalist zihniyet bombalamalari kendi duzenler. Verilmek istenen mesaj sudur "bak siz bu ergenekon kararlarini protesto ediyoresunuz evet bu sizin demokratik hakkinizdir, ama; bomba eylemine yonelmeniz bir teror hareketidir." Halka verilen mesaj da sudur "bakin gordugunuz gibi bu ergenekoncular terorist olduklarini bomba eylemleri ile kanitliyorlar." O yuzden aman dikkat. Cunku bu bombalar bombalarin hedefinin kendini hedef almasi olabilir. Hani bazi filmlerde vardir ya. Kisi bir kisinin kendisine saldirdigini ispat ya da gostermek icin; kendi kendine siddet uygular ya da para ile rica ile kendine birisi eliyle siddet uygulatir. Sonrada "beni bu hale falanca getirdi" der, iste aynen oyle. Emperyalist zihniyetin politik cikari ugruna yapamiyacagi sey yoktur, buna kendine her turlu zarar verdigi susu de eklemesi dahildir.
  12. Gunumuzdeki "guncel konular" AKP iktidara geldiginden beri, tek tarafli ve tek bir seye hizmet etmektedir. Nedir bu hizmet? ULKEYI HER BIR KONU VE KAVRAMDA AYRISTIRARAK VE OTEKILESTIREREK ALGI VE KAVRAM KARGASASI YARATMAK. Aslinda bir ulke ve toplumda, kaosu karmasayi kutuplasmayi otekilestirmeyi distalamayi taraf edinmeyi ve bertaraf etmeyi v.s. daimi guncel tutmak icin en tutarli yol; kavram ve algi karmasasi yaratmaktir. Bir yerde emperyalist zihniyetin ulke icindeki her turlu politik cikarinin yerine gelmesi ve kaoston her turlu yararlanmasi adina, 21. yuzyilin strateji ve taktigi bunun uzerine kurulmustur. Aslinda Basbakan'in bugun soyledigini yarin yalanlamasi tam da bu politikanin bir urunudur. Emperyalizmin dun Irak'a saldiri nedenini bugun kendi gecersiz kilmasi da ayni politikanin urunudur. Aslinda bu sekildeki bir strateji ve taktik; toplumun her turlu sekilde "basiretini baglamak" adina yapilan ve guc otoriteye boyun egdirerek karsi cikislari hem fiziksel hem de sosyo-psikolojik tutsak ve teslim alan gunumuzun en temel hale gelmis insanlikdisi uygulamalaridir. Gunumuzden bir kac ornek verelim. Nedir Ergenekon? Kimine gore "Turklugun tarihi" kimine gore "turklugun sonunun baslangici" kimine gore "adil yargi" kimine gore "tertip/duzen" kimine gore "darbe tesebbusu orgutu" kimine gore "yurtseverlerle hesaplasma" kimine gore..... diye her iki karsit tarafi iceren algi ve kavram kargasasi olarak devam eder gider. Sirf bu mu? Pek degil. Yine sirf bu ergenekon kavram ve algisi uzerinden gidelim. Birakalim gecmisteki ergenekon gundemlerini; son bir gundeme bakalim. Bu son savci mutalasi ve istenen agir cezalar; hangi gun yapildi? 18 Mart. Peki tarihte 18 Mart ne olarak algilanir? Canakkale savasi/zaferi. Peki ayni gun baska ne oldu? Ocalan'i ziyaret eden heyet; onun dediklerini kamuoyuna acikladi. Simdi ben bugunden baslayarak" 18 Mart size neyi ifade ediyor?" diye sorsam, ne diyeceksiniz? Bu yaratilan kavram ve algi karmasasinda hangi 18 mart'i neye gore algida one cikaracaksiniz? Mesela "Teror nedir, terorist kimdir?" Sorusunu bugunden sonra ne yanit vereceksiniz? Terorden suclanarak ayni derecede ceza alan; Ocalan ile Basbug'u ve Alparslan Aslan'i v.s. neye kime gore nasil farklilastiracaksiniz? Hangi algi ve ifade ile ve neden? Iste gunumuzde ne olursa olsun ne uygulanirsa uygulansin ne karar alinirsa alinsin kim ne derse desin v.s. tek bir ortak nokta ve guncel konu vardir. KAVRAM VE ALGI KARMASASI. Bunun boyle oldugunu gorebilmek icin herkes yakin gecmise davalara verilen adlara, yapilanlara tarihlere soyle bir goz atsin. Bunu ve ne oldugunu daha iyi algilayabilmek adina cagimiz mantiklarindan abduction- mana ve asnlam cikarma ile analojiyi PRAGMATISIZM temelinde cok iyi algilamak gerekiyor. Eger kavram ve algi karmasasi bunyesinde sosyo-psikolojik bir sorun yasanmak istenmiyorsa; onerim asagidaki linke bir goz atmanizdir. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1038-neticemana-cikarma-cikarsama-mantigi-sorgulamasi/ Bana sorarsaniz, benim ....e gorem mana ve netice cikarmada ve pragmatisizmin mantik karmasasinda, bellidir. evrensellik ve insansallik temelindeki insansal zihniyet adina insan haklari evrensel hukuk hak ve ozgurluklerin tum insanogluna farkin farkinda olarak uygulanip uygulanmadigidir. Yani kavram ve algi karmasasini veren hic bir etik ve basta politik cikar ve de onlarin ideolojik inancsal dogrular savasimi yer almaz. Evet simdi herkes kendine sorsun "ne nedir, neye/kime gore odur ve neden nasil odur?" Cunku artik o klasik sabit tek algi devrinin "bu budur/bu degildir" algisi ve "oyle/oyle degil" algisi "evet/hayir" temelli klasik dusundurtmeyen sorgulatmayan sorular tarih olmustur. Kimse bugun kalkipta tek karsi cikilmaz mutlak v.s. olarak mesela "teror budur/bu degildir" "Ergenekon budur/bu degildir." diyemez. Cunku bunu diyen bile kendi ile celiskilidir. O yuzden bunu hala boylealgilayan ve uygulayan beyinler "ben bunu neden nasil ne temelinde ve neye gore bu/budegil diyorum?" sorusunu kendine sormali ve kendi ideolojik inancsal dogrusunun tek dogru olmadigini algilamalidir. Bu da bizlere cagdasolarak baska dogrulari otekilestirmeyi, distalamayi, karsiya almayi v.s. seklindeki hic bir yanasimin COZUM VE BERABERLIK DEGIL; SORUN VE AYRISMA getireceginin bilinc ve algisi gerekir. Cunku cozum ve birliktelik yerine SORUN VE AYRISMA tam da emperyalist zihniyetin ve bugun ulkemizde toplumumuzda yasananlarin elde etmek istedigi politik cikardir. Evet onlar bundan politik cikar elde ederler ama; bu cikarin topluma farkli halklarina bilgiye bilime ve bilimsellige ve de kimsenin yasam standartini zihinsel ya da davranissal yukseltimine bir yarari yoktur. Ustelik ve aksine beyin bulayan, donduran pasifize eden biktiran sindiren korkutan v.s. temelli SURU PSIKOLOJISININ "VARDIR BIR BILDIKLERI BENIM/SENIN AKLIN ERMEZ" temelli teslimiyet ve caresizliginin bir urunudur. Unutmayin eger insanlik adina yola cikilmissa hic bir kavram ve algi kargasa yaratamaz. Ama ortada bir politik ve etik temelli milli dini v.s. bir cikar varsa; iste kargasa orada baslar. Cunku SORUN VEAYRISMA buradan baslar.
  13. Mantikta Analoji "Netice/mana cikarsama mantigi" basliginda aciklanan diger uc cesit mantik sorgulamasindan farkli. Yukaridaki uclu mantik sorgulamasinda, en azindan bir onsart sonucu genel; analoji de ise iki ozel arasi iliskiden mana cikarma, sonuc cikarma, anlam cikarma var. Analoji bilissel bir yontem ve bu yontemde enfarmasyon ve anlam cikarimi; kaynak olan ozneden hedef alinan ozneye yonelik bir cikarsama. Iki ozel arasindaki (kaynak ve hedef) cikarsama (mana, anlam, sonuc v.s.) ve tartisma. Analogi, yunanca bir kavram. Oran, oranti, pay, miktar, simetri, nicelik, uyum, ayarlama v.s. anlamina geliyor. Analoji, problem cozmede, karar vermede, algida, gozlemde, hafizada, yaratilicikta, his ve duyguda, aciklamada ve karsilikli iletisimde kullaniliyor. Linquistik yani dil bilimine bagli bir kullanim. Analogic dilde her turlu yuz ve vucut dili kullanilabiliyor. Kisaca dili ifade etmek. Bilissel bilimin de temel konusu. Benim bir kisiyi yanlis anlamama adina, onun dile getirdigini onun verdigi sekilde algilamak adina, yaptigim soru sorma ve dile getirdigi bir cumleyi, kelimeyi aciklamaya yonlendirimim analogiktir. Cunku 20. yuzyildan itibaren bilhassa abductive reasoning kullanima acildigindan bu yana analoji o eski klasik anlam ve tanim sabitligi algisini ortadan kaldirmistir. Cunku herkes kendi duzeyince bir kavrami aciklarken, kendi duzey anlam ve icerigini verebilir. 20. yuzyil oncesi ise bu konuda sorun vardi. Cunku kisiler iletisime kavram ile degil; ifade ile iliskiye geciyordu. Toplumumuzda bu aliskanlik hala gecerli. Bir ornek verirsek, mesela namus kavramini kimse aciklamadan sadece ifadeye yonelir. Burada herkesin herkesten kendi algiladigi namus kavraminin aynisini beklentisi vardir. Dolayisiyle farkli namus kavram icerigi yukleyenler, namustan farkli anlam ve icerigi cikarirlar. Buradaki bir sorun da, niyet okuma sorunudur. Yani onyargi ve pesin hukum. Diyelim ki bir kisinin bir konuda baska biri tarafindan algisi namussuz. Iste bu temelde kisi kendince ne kadar namusu aciklasa da, karsi tarafin onyargisi ve pesin hukumu devrede. Boylece karsiliklianlayis yerini karsilikli itham, suclama v.s. ye donusuyor. Maalesef toplumumuzun her kesimi bu konuda cagdas bir duzeyde degil. O yuzden ne mana cikarmadaki mantik cesitleri, ne de her bir beyin duzeyinin her bir kavrama verdigi anlam ve icerik farki algilanamiyor. O yuzden de hem cagdas duzeyde iletisim kurulamiyor, hem de herkes kendi duzeyi anlam ve icerigi her kavramda herkesten kendi bildigi gibi bekliyor. O yuzden karsilikli iletisimde onyargi, pesin hukum ve herkesin klasik her kavrama verdigi anlam ayniligi algisini ortadan kaldirmak ve iletisimde karsi tarafi algilamak adina onu analojiye yonlendirmek gerekiyor. Boylece yanlis algi ve pesin hukum ve onyargi yerini; kisinin o anki iletisimindeki vermek istedigini algilamaya donusuyor. Karsilikliolarak bunun basarilmasi da, saglikli bir bilgi vedusunce alis verisini getiriyor. Yeterki niyet karsidakini kendini ortaya koydugu ve verdigi gibi algilamak ve verildigi gibi algilanmak olsun. Iste bu acidan analoji her turlu sesli ya da vucutsal dil kullaniminda cagdaslik ve karsilikli iletisim saglikliligidir.
  14. Mantik olarak ucturlu mantiksal reasoning, nedenselleme/sorgulama vardir. Bu uc turlu nedenselleme/sorgulama, precondition-onsart, conclusion-sonuc ve rule-kural uzerinedir. Deduction-Cikarim eski adiyla tumdengelimde; sonuctan yola cikilir. Kural ve onun on sartindan sonuca varilir. Ornek-"Yagmur yagdiginda, cimenler islanir. Bugun yagmur yagdi, o yuzden de cimenler islak" Induction-genelleme eski adiyla tume varim da; kuraldan yola cikilir, kuralda, sonucun cesitli denemelerinden sonra, onsarti takip eder. Ornek-" "Herseferinde yagmur yagdiginda, cimen islanmisti. Boylece eger yarin da yagmur yagarsa, cimen islanacak" Abduction- Uzaklasma, disacekim.Onsarttan yola cikilir. Sonuc ve kural kullanilarak, onsart desteklenir, bu da sonucu aciklayabilir. Ornek- " Yagmur yagarsa, cimen islanir. Cimen islak, o halde yagmur yagmis olabilir." Mesela burada bir ornek olarak ve determinizmi ortadan kaldirma adina; cikarilan sonuc "dun yagmur yagmis olabilir" in yanin da; "Birisinin cimenleri sulamis olabilecegi" dir de. Goruldugu gibi determinizm tek bir cikarim yaparken, abductive reasoning farkli cikarimlara imza atabilir. Abductive reasoning-Tumevarim ya da tumdengelim yolu ile; mantiksal anlam, netice, mana v.s. cikarimidir. Bu cikarimda, mantiksal olma yani olabilirlik olasaliginin bulunmasi gerekir. Ornek- Cimenlerin islakligi, eger dun yagmur yagdi ise, sasirtici degildir. O zaman buradan cikan netice, mana, anlam, v.s. dun aksanm yagmur yagmis olma olasiliginin mantik dahilinde oldugudur. Burada bir determinasyon aranmamalidir. Yani cikarilan sonuc, anlam, mana v.s. farkli olabilir. Onemli olan mantiksal olabilme olasiliginin bulunmasidir. Bu tip bakis acisi pragmatisizmin temelini atan, Charles Sanders Pierce'a aittir. Anlami, yararciliktir. Yani cikarilan sonucun determine olmasindan ziyade, cikaran acisindan yararci olmasi. Genelde ekonomik aciklamalarda ve politika da kullanilir. Detektiflerin de, teshisci ve tanima yonelenlerinde kullandigi nedensellemedir. Bir yerde ortada determine bir sonuc yoktur, yararci bir sonuc vardir. O yuzden de yararci olarak farkli anlamlar, sonuclar v.s. cikarilabilir. Bu kullanim bilhassa 20. yuzyilin ortasindan bu yana dilde uygulanmakta ve klasik determine tanimlarin, tariflerin, anlamlarin; kisinin kendi bakis acisi temelinde cesitlendigini gostermektedir. Ben bu mantigi cok kullanirim. Yalniz kullanim icin bir ...e gore secilmesi gerekir. Yani bir yararcilik. Benim ....e gorem de insanoglu temeli ve numenal insanlik uzerinedir. Iste dogal zihniyet onsarti, serbest dusunce, qua felsefesi ve yapilandirmaci epistemoloji kurali evrensel-insan zihniyeti anlami, sonucu ve cikarimidir. Bu cikarim sonucu da, kavramlarin anlami, manasi, icerigi ....e goresi insanoglu temeli olma ve insanoglunun numenal yeti insanligi kazanma yarari adina da degisime ugramistir.
  15. Bugun soyle bir kisi disaridan ulke ve toplum bunyesindeki TV ve medya arasinda bir gezinti yaparsa, AKP yandas ve AKP karsit farkini en iyi sekilde toplumu politik kutuplastirma adina teror politikasinda gorur. Bilindigi gibi AKP, PKK ve BDP eliyle teror uzerinde BOP sekillendirmesi temelinde bir "baris/andlasma/uzlasma/yumusama" v.s. temelindeki bir politik dipolomatik sureci uzun zamandir baslatmis ve bugun acik acik yapmaktadir. Iste bu ulkke ve toplumun medya olarak bolunmuslugunun de bir gozlemidir. Eskiden terore terorizme ve teroriste tek bir yanasim sekli vardi. Savas ve intikam. Bugunlerde ise iki farkli yanasim var. Savas ve intikam hala bir kesim tarafindan teroru sonlandirma ve bitirme politikasi olarak algilanirken; AKP ve surekasi artik bunu kendi politik cikari olan baris ve uzlasmaya donusturmustur. Bunu bugun en acik fark olarak tv ve medyada gormek mumkun. Savas ve intikamcipolitika hala terore terorizme teroriste lanet okur, savas acar ve nefret kusarken; AKP yandaslari ayni teror acisini ve duygu somurusunu baris algisina donustuirmustur. Evet bu sene hiz kazanan her turlu politikm bolunme kutuplasma her konuda oldugu gibi teror terorizm ve teroristlere bakis acilarinda da gun yuzune cikmistir. Aslinda gonul tum bu kutuplasmayi evrensel hhukuk insan haklari hak ve ozgurlukler temelinde degerlendiremek ister, ama; ne mumkun. Cunku politika sadece bir cikar duygu somurusu ve oy avi temelli iktidarlik savasidir. Boyle bir savasimda her turlu cikarin cirit attigi bir algi ve uygulamada da, evrensel hukuk insan haklari ve hak ve ozgurluklerden bahsetmek abes kacar. Evet bugun kimse teroru, teroristi ve terorizmi istemez. Yalniz onemli olan bu istememeyi yerine getirmek icin nasil bir cikar guduldugu ve burada toplum ve farkli halklarinin insanlik adina ne elde edecegidir. Bu temelde uygulanan her turlu politik cikar uygulamalarinda ise boyle bir elde edim temeli yoktur. Ama bugun artik toplumun iki secenegi var. Olan her hangibir teror durumunda ya savas icerikli lanet getirecek, ya da baris surecine katkida bulunacak. Toplumun eskiden boyle bir politik secim hakki yoktu. Her bir ayristirma topluma "asagi tukursen sakal; yukari tukursen biyik" "kirk katir mi/kirk satir mi" secenegi verir. Sizin algilayacaginiz "iki ucu da b.klu degnek"
  16. Insanoglu tarihinde ilk defa , etik yonlendirim ve yaptirimlardan ve en onemlilerinden biri olan milliyet ve bunun savasimi olan milliyetcilik aidatini kendisine kisilik ve kimlik degeri verisi ve tabusu yapmis; once bunu politik cikar amacli olarak kullamis, daha sonrada kisilere hak ve ozgurluk degeri olarak vermistir. Milliyetin insanoglu tarihine cikisi ilk olarak bati'da 16. yuzyilda yurtseverlik mucadelesi olarak ingiliz ic savasindadir. Iste bu asama, milliyetciligin ilk asamasi olan; MILLIYETCILIGIN POLITIK OLARAK ULKE VE TOPLUMUNDAKI IKTIDAR, GUC VE OTORITE asamasidir. Bu asama 18. yuzyilda Fransiz ihtilali ile tum Avrupa'ya yayilmis ve milliyetcilik adi altinda ulkeler ve toplumlar savaslar vermislerdir. Bunun en temel tarihi ornegi Osmanli Imparatorlugundan ayrilan ulke ve toplumlar ve Osmanli Imparatorluguna son veren TC.'dir. 19. yuzyil ile birlikte, basta emperyalizmin yayilmasi ve ulke toplumlarinin goclerle biribiri icine girmesi ve ulke butunlugunde de milliyet farklarinin ortaya cikmasi ile, ikinci asama olan; ULKE BUTUNUNDEKI TOPLUMUN BUNYESINDEKI FARKLI MILLIYETLERIN VERDIGI MILLIYETCILIK AYRIM SAVASIMIDIR. Burada cok onemli bir fark vardir. Emperyalizm kendi ulke ve toplum butunlugunde farkli milliyetlerin sorununu onlara cesitli hak ve ozgurlukler taniyarak, bir yerde cozerken; bu sorunu her turlu ekonomik/politik ve diplomatik cikar sagladigi ulkelerde ulke butunlugunu bolme ve parcalama adina bir AYRIMCILIK KISKIRTMASI/ORGUTLEMESI olarak kullanmistir ve bugun de hala kullanmaktadir. Buna en guzel tarihi ornegi SSCB ve Yugoslavya'nin parcalanisi olarak gosterebiliriz. Ayni donem yani ikinci asama sadece HAK VE OZGURLUK TANIMA VE AYRISMA OLARAK degil; ayni zamanda milliyetlerin BIRLESTIRIMI OLARAK ta yansimistir. Buna da en guzel ornek; duvarini yikarak birlesen bati ve dogu Almanya toplumudur. Milliyetciligin bugun geldigi nokta, YA ULKELER FARKLI MILLIYETLERINE HAK VE OZGURLUKLERINI TANIYACAK VE UNITER YAPISINI KORUYACAKTIR; ya da EMPERYALIZMIN CIKAR OYUNU ELIYLE ULKE VE TOPLUMUNDA MILLIYET AYRISTIRMASI SAVASIMINA YENILECEK VE PARCALANACAKTIR. Iste burada eger bir ulke ve toplumu uniter yapisini korumak ve ulke butunlugu ve toplum birligi beraberligi olarak yasamini surdurmek istiyorsa; TARIHSEL OLARAK ILK ASAMAYI ASMIS OLMAK DURUMUNDADIR. Cunku bugun ulke ve toplumu olarak MILLIYERT FARKI GOZETMEKSIZIN USTELIK TEK BIR MILLIYETI POLITIK IKTIDAR GUC VE OTORITE OLARAK DIGER MILLIYETLERIN USTUNDE VE HAKIM KILMAK dusunce ve savasimi cagdisidir ve tutarsizdir. Tutarsizliginin ana nedeni, emperyalizmin ayristirma politik cikarina hedef olmasidir. Cunku bugun dunyanin hic bir cografyasi ve toplumu TEK BIR MILLIYETTEN OLUSAMAZ. Her ulke ve toplumu olusturan milliyetler vardir. Bu durumda emperyalizmin oyununa ve politik cikarina kurban olmak istemeyen ve de uniyer yapisini korumak isteyen ulkelerin tek cikari; UNITER BIR DEVLET YAPISINDA BUNYESINDEKI MILLIYETLERI FARKLARI ILE BIRLIKTE BIRLESTIRME VE HIC BIR MILLIYETE USTLUK VE HAKIMIYET IMTIYAZI TANIMAMAKTIR. Bugun milliyetcilik ulke politikasi ve bir milliyetciligin millet ve milli iktidarligi gucu ve otoritesi artik cagdisidir. Ya bunyesindeki milliyetlere hak ve ozgurluklerini taniyacak, ya da millet devleti olarak parcalanacaktir. Konuyu ulkemiz ve toplumumuz olarak ele alirsak; 1923 ile birlikte ulke ve toplum milliyetciligin ilk politik asamasini tarihsel olarak vermis ve BIR MILLIYET USTLUGU HAKIMLIGI TEMELINDE MILLET DEVLETINI KURMUSTUR. Bugun artik ikinci asamaya gecmek durumundadir. Cunku artik bu hakim ve gucu elinde politik olarak tutan ve diger milliyetleri gale almayan kendini onlarin ustunde goren ve onlara hak ve ozgurluklerini tanimayan bir politik yanasim; tam da emperyalizmin mikroayrimciliginin politik cikarinin hedefidir. Ya ikinci asama olarak MILLIYETCILIGININ POLITIK OLMAYAN VE HAK VE OZGURLUK OLAN DIGER MILLIYETLERIN VARLIGINI ALGILAYACAK KENDI UST VE HAKIM POLITIKASINA SON VERECEK UNITER BIR DEVLET OLARAK YASAYACAK, ya da EMPERYALIZMIN MIKROAYRIMCI POLITIK CIKARINA YENILECEK VE PARCALANACAKTIR. Bugun hakim ve ust olarak politik iktidar savasi vermesi o milliyetin cografya ve toplumunun emperyalizmin cikari dogrultuisunda parcalanmasi demektir. Bu acidan politik olarak hakim milliyetin milliyetciliginin tek bir anlami vardir, oda ulke ve toplumunu emperyalizme parcalatmaktir. Bunu onleyecek tek cozum; her farkli milliyetin hak ve ozgurlugunu tanitim temsil olarak taniyan ve hic bir milliyeti kendine politik olarak secmeyen ve toplumu bunyesindeki her bir milliyete esit mesafedce olan ve her bir milliyetin hak ve ozgurlugunu kurum ve kuruluslari ile evrensel hukuk ve insan haklari olarak koruyan kollayan bir devlet; ancak emperyalizmin milli ayristirma oyununa ve cikarina karsi ayakta kalabilir, aksi parcalanmaya canak tutmaktir. Bugun bir ulke ve toplumu eger hala milliyetciligin ilk asamasinin savasini vermeye calisiyorsa, tarihin 5 asir gerisinde kalmis demektir. Cunku milliyet ve milliyetcilik konusundaki cagdaslik; ulke bunyesindeki uniter develetin her bir vatandasinin milliyetine aidatindan gelen her turlu yasam ve iliski hak ve ozgurlugunu tanimak ve bunun ulkesi bunyesinde politik bir cikar savasimi haline gelmesini onlemektir. Cunku bugun milliyetciligi hala politik bir iktidar ve guc savasimi olarak gorenler; emperyalizmin kendsilerini parcalamalarina canak tutanlar ve on ayak olanlardir. Bugun olmasi gereken ise, milliyetin her turlu aidatinin vartandasin etik hak ve ozgurlugu oldugu ve bunun devletince ona taninmasi ve milliyetinin de temsilinin saglanmasidir. Ya ulkeler cagdisi kalarak emperyalizmin ulkelerini parcalamasina canak tutacaklar, ya da cagdas olarak uniter bir devlet temelinde ulke bunyesindeki milliyet farklarinin hak ve ozgurlugunu devletleri eliyle taniyacaklar temsil edecekler ve her bir vatandasta her bir vatandasin milliyet temeline saygi duyacak. Devlet te bunyesindeki hic bir milliyeti guc ve hakim kilmayacak one cikarmayacak. Milliyet sorununu hak ve ozgurluk olarak farkli milliyetlerine tanimayan vermeyen ve sadece bir milliyeti hakim ve ustun kilan milliyet sorununu cozememis olan TEK MILLIYETLI MILLET DEVLETLERI bugun cagdisidir ve emperyalizmin mikroayrimcilik politik cikar ideolojik calismasi ile de parcalanmaya mahkumdur.
  17. Kuantum Düşünce: Ne Düşünürsek Onu Yaşarız, Ne Düşünürsek O Oluruz!Kuantum Düşünce Yöntemi Tam Anlamıyla Nedir Sorusuna Sosyal Bilimlerden CevapBizler mutlak gerçeklerin varolduğu bir dünyada, gerçeklerin peşinde koşan varlıklar mıyız, yoksa gerçekleri üreten, ürettiği gerçekleri yaşayan varlıklar mıyız? Kendimiz ve dünyamız ile ilgili varsayımlarımızın aslında gerçekte bizi ve çevremizi oluşturduğunu söyler bize içinde bulunduğumuz yüzyılın temel sosyal bilimler akımı: ‘’Constructivism’’. Kuantum düşünce tekniği veya Kuantum felsefesi, günümüzün sosyal bilimlerin sosyal olguları açıklamak için kullandığı önemli araç ‘’Constructivism’’ ile benzerlik göstermesi bir tesadüf değildir. Constructivism teriminin temelinde ‘’yapı’’ ‘’inşaa etme’’ ‘’ yapılandırma’’ anlamlarına karşılık gelen kökler yer almaktadır. Constructivism, bugüne kadar gelmiş geçmiş, tüm sosyal bilimler teorilerinden farklı olarak, positivist methodology i reddeder. Der ki: Siz dünyaya X açısından baktınız, A,B,C varsayımlarınızı ortaya koydunuz, tüm kararlarınızı bu varsayımlar üzerinden aldınız ve sonuç olarak, A, B ve C nin içinde buldunuz kendinizi. Şimdi de A, B ve C nin ne kadar doğru bir tespit olduğu ile böbürleniyorsunuz. Kuantum Düşüncenin temelini oluşturan; Ne düşünürsen onu yaşarsın, Ne düşünürsen o olursun” şeklinde özetleyebileceğimiz temel varsayımın altında constructivist teorinin yukarıda bahsedilen argümanı yatmaktadır. Aslında constructivism in üzerinde durduğu nokta, mutlak gerçek ve sosyal gerçek ayrımıdır. Mutlak gerçekler ( okyanuslar, dağlar), varlığı insan düşüncesine tabi olmayan, sosyal gerçekler ( enflasyon, devletler) insan düşüncesi ile sabit olan gerçeklerdir.http://i1.wp.com/degisimehazirim.com/wp-content/uploads/2011/05/constructivisim-2.jpg?resize=228%2C300 Ekonomistler iyi bilir! Z enflasyon beklentisi, toplumda baş gösterdiği takdirde, Z enflasyona yakın bir enflasyon gerçekleşir. Bu süreç kaba taslak şu şekilde işler: Beklentiler belirli kaynaklardan büyük kitlelere yayılır, üreticiler ve parekendeciler mali hesaplarını ve fiyatlandırmalarını bu veriler doğrultusunda verir ve sonuç olarak başlangıçtaki tahmin edilen enflasyon oranına benzer bir oranda toplam fiyat artışı ( var olan para miktarına karşılık alım gücündeki değişim) gerçekleşmiş olur. Veya Realist paradigmin dominant olduğu bir dünyada ( 1950 önce Avrupası), milliyetçiliğin yoğun olduğu modern devlet şekilleri var olmuşken, Liberalism, Functionalism ve benzeri düşünce söylemlerinin baskın olduğu ( 1950 sonrası kademeli, 1990 sonrası yoğun Avrupa) bir dünyada post modern diye adlandırdığımız, belirli alanlarda rahatlıkla egemenliklerini Avrupa Birliği gibi supranational bir yapıya transfer edebilen devlet şekilleri var olmaktadır. Realist varsayımların dominant olduğu bir dünyada Avrupa Birliği tarzı bir yapının varlığı mümkün olabilir miydi? Hiç sanmam! Söylemlerimiz, yani benimsemiş olduğumuz düşünce kalıpları kendimizi ve çevremizi oluşturduğuna şüphe yok. X kararını alabilmek için, öncelikle benimsediğimiz söylemler ile bunu meşru kılmak zorundayız. Eğer var olan varsayımlarımız, Y hareketini meşru buluyorsa, Y hareketini gerçekleştiririz. Aynen realist düşüncenin modern devleti, liberalist düşünce ve uzantılarının post modern devlet gerçeklerini meşru kılıp var ettikleri gibi. Kuantum Düşünce Yöntemi ve Kuantum Olumlama Bu Noktada Sosyal Bilimlerin En Önemli Bulguları İle Örtüşmektedir Peki, BEN dediğimiz öz tanımlamamız da bugün bizim kim olduğumuzu göstermez mi? EVET! Özgüveni olmayan, komik olamayan biri olarak mı doğdum? Bunlar mutlak sıfatlarım mıdır? HAYIR! Kimse özgüvensiz, utangaç vs doğmaz…. BUNLARI EDİNİR!!! Aynen farklı yönetim şekillerinin farklı tarihlerinde farklı toplumsal bilinçaltı söylemler havuzları tarafından meşru edilip var edilmişler, daha sonra farklı söylemler sonucu meşruluklarını kaybedip yerlerini yeni meşru yönetim şekillerine bırakmışlar ise, insanın da bilinçaltında yatan kendisi ile ilgili düşünce kalıpları onun bugünkü kişiliğini, hareketlerini, kararlarını belirler, bilinçaltı söylemlerinin değiştirilmesi ise yeni meşru kişiliği var eder. Toplumların bilinçaltı söylemleri zamanla, önde gelen düşünürler, medya ve yeni siyasi akımlar tarafından değiştirilir ve sonuç olarak uzun süren bu süreçte toplumların sosyo-ekonomik yapılarında değişime olanak tanınır. Bireylerin bilinçaltı düşünce kalıplarını değiştirmek de kısa sürede kolay değildir, ziraa bilinç muhafazekar bir yapıya sahiptir ve yeni gelen mesajları kabul etmesi uzun sürebilmektedir. Özellikle bireyin kendisi ile ilgili değiştirmek istediği bir özelliğin kalıcı olabilmesi için, bilinçaltında yatan temel söylemlerin değişmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, hevesle başlayıp, kısa süre süren değişimlerle yetinmek zorunda kalmaktadır. Örneğin, vücut geliştirmek isteyen fakat her seferinde hevesle başlayıp, istediği sonucu elde edinceye kadar devam edemeyen çevrenizdeki insan sayısını bir sayın. Bu noktada, bio-frekans bilinçaltı olumlamaları, ulaştığımız gelişmiş audio-teknolojisi sayesinde doğrudan bilinçaltına gönderilmesi ise, arzu edilen değişimi bilinçaltından başlatarak hızlandırmaktadır. Aynen toplumların kültürel bilinçaltı yapısı, günümüzde bilgi akışının hızlanması ile, nasıl daha hızlı değişiyor sonuç olarak toplumların sosyo-ekonomik ve sosyo- kültürel yapı gerçekleri değişiyorsa, bireylerin de arzu ettiği değişimi bio-frekans bilinçaltı telkin teknolojisi ile sağlamak aynı prensip doğrultusunda mümkündür. Bilinçaltı düşünce kalıplarının değiştirilmesi, bireyin kendisine ve dünyaya bakış açısını yeniden yapılandırmaktır aslında. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular. Bio-Frekans Bilinçaltı telkinleri, bu noktada, ‘’ben değersizim’’ kalıbı yerine, ‘’ ben değerliyim’’, ‘’kendime saygım sonsuz’’, ‘’ istediğim her işi başarabilirim’’ pozitif alternatif kalıpları doğrudan bilinçaltına göndererek, bireyin çekirdek inancını temelinde temizlemektedir. Düşündüklerimizi yaşıyorsak, düşündüklerimiz bizi biz yapıyor ise, olumsuzluklarla dolu bir bilinçaltı ile başarıya ve mutluluğa ulaşmamızın ne kadar imkansız olduğu çok açıktır. Olumlu düşünce kalıplarının doğrudan bilinçaltı tarafından edinilmesi, bireyin arzu ettiği pozitif değişimi kısa sürede kalıcı olarak değiştirmesi bir mucize değildir. Beynin mucizevi gücünü, bireyin lehine çevirmektir. Ziraa beyinimiz ile düşünür, beynimiz ile varsayar, varsayımlarımız ile karar veririz, varsayımlarımız ile hareket ederiz ve aslında varsayımımız oluruz! Kuantum düşünce yöntemi de işte bu prensibi benimser kendini inşaa eder. Ben XYZ’yim, evet ben XYZ’mişim….
  18. Kuantum Düşünce Tekniği Nedirhttp://i1.wp.com/degisimehazirim.com/wp-content/uploads/2011/03/kuantum-quantum-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnce-tekni%C4%9Fi.jpg?resize=220%2C220 Kuantum düşünce tekniği veya yöntemi, NLP gibi hedefsel davranış değişikliklerini, yani kişisel gelişim veya değişimi hedef alan, kuantum fiziğinin doğuşundan güç alan, kendine has bir kişisel gelişim yönergesidir. Kuantum düşünce yöntemi, aynı zamanda akademik platformlarda sosyal bilimlerin, her geçen gün, yaygınlaşarak sosyal olguları açıklamada kullandığı constructivist (yapıcı) bakış açısının varsayımları tarafından da desteklenen bir kişisel gelişim metodudur. Kuantum düşüncenin altından yatan en temel prensip, şu sözlerle özetlenebilir: Ne düşünürsek onu yaparız, ne düşünürsek o oluruz! Ülkemizde, kuantum düşünce, terimini ortaya atan kişi, R. Şanal dır. Kendisinin üslubu ile kuantum düşünce tekniği: “ sıradan düşünce biçimlerinin aksine, üst nitelikli, değiştirme ve oluşturma gücüne sahip, atom altı alanında etkili olabilecek yaratıcı düşünme biçimidir” ayrıca, kuantum düşünce tekniği “ ortak zeka alanında işlem yapan, bütün evreni tekamül ettiren enerji ile iş birliği yapan, dolayısıyla bireyi “kişi” olmanın sınırlı olanaklarından “bütünün” gücüne ulaştıran” bir düşünce şekli veya kişisel değişim metodudur. Sayın R. Şanal Bu anlatımını günümüzün sosyal-psikoloji bilimi ile açıklığa kavuşturalım Kuantum düşünce tekniğinin temelinde, bireyin kendisi ve çevresi ile ilgili bilinçaltına kodladığı varsayımları yatmaktadır. Bu söylem kalıpları, bir nevi zihnin sosyal olgulara anlam katmasını sağlayan, zihnin lensleri gibi çalışmaktadır. Bu varsayımlar kümesi, bireyin doğduğu günden bugüne, bilinçaltı tarafından edinilen farklı olgular ile eşleştirdiği, ilişkilendirdiği, dışardan gelen mesajların (ailesi, akrabarı, arkadaşları, öğretmenleri, medya vs.) göreceli , değişebilen kombinasyonudur. Söz konusu varsayımlar, bireyin farklı olgular karşısıda nasıl bir tavır veya davranış sergileyeceğini belirlemektedir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, varsayımların, göreceli, bir diğer deyişle kişiden kişiye değişen özelikte olduğu, ve mutlak olmayışıdır. Her birey aynı varsayımlar ile işlenmiş bir bilince sahip olsaydı, her birey, aynı olurdu. Bireyler varsayımları ile karar verir ve hareket eder. Örneğin, bir şirket yöneticisinin bilinçaltı varsayımı, “insanlar tembeldir”, “dolayısıyla çalışanlar her fırsatta işten kaytarmaya çalışacaklardır” yönünde ise, söz konusu yöneticinin yönetimsel kararları, daha fazla denetim, hiyerarşi, emir-komuta zinciri şeklinde olma olasılığı yüksektir. Aynı zamanda, çalışanlarına, yaklaşımı bu varsayımlar doğrultusunda olacaktır. Yöneticinin, sözkonusu varsayımlarını, çalışanlarına yansıtması ise, şirket kültüründe norm halini alacak ve çalışanlar kendilerini aynen yöneticinin, çalışanı varsaydığı gibi görmelerine sebep olarak, çalışanların gerçekten sadece denetim altında oldukları sürece, çalışkan, denetim dışında işten kaytaran bireyler olmasına neden olacaktır, ziraa yöneticinin pozisyon gücü, kendi düşüncelerinin çevresi tarafından edinilmesine imkan tanıyacaktır. Bir başka deyişle yöneticinin, hiyerarşik gücü eşittir varsayımlarını yayma gücü olacaktır. Sonuç olarak, yöneticinin varsayımları doğrultusunda verdiği kararlar, ilgili şirketin gerçeği olmuştur. Kuantum düşünce tekniği ile çokca anılan “çekim gücü” teriminin altında yatan gerçek, varsayımların veya düşüncelerin, bireyin kendini ve çevresini yaratma gücü gerçeğine dayanamaktadır. Bizler mutlak gerçeklerin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamaktansa, insani düşüncelerin yarattığı sosyal (insan varsayım ve düşüncelerine tabi) gerçeklerle çevrelenmiş bir dünyada yaşamaktayız. Benzer şekilde, bireyin öz tanımlaması (ben neyim, kimim) sorusuna, cevaben bilinçaltına ektiği varsayımlar, onun hayata bakış açısını, verdiği kararları, davranış şekillerini ve sonuç olarak gerçekte kim olduğunu belirleyen ana unsurlardır. Kuantum düşünce tekniği tanımında, düşüncenin gücü, işte bu fonksiyonunu referans alarak açıklanabilir. Düşüncelerimiz kendimizi ve çevremizi gerçekleştirme gücüne sahiptir. Fakat, bireyin bilinçaltı düzeyindeki varsayımları, her zaman bireyin lehine işlemez. Örneğin, ‘’ben değersizim’’ düşünce kalıbı bilinçaltında yer etmiş bir kişinin, her zaman başkalarının taktirini araması ve sonuç olarak hayatta pasif, özgüveni olmayan, karar veremeyen, liderlikten uzak biri olması çok doğaldır. Bireyin bilinçaltına zamanla işlenmiş negatif öztanılaması (varsayımı) , bireyin tüm verdiği kararlarda etkili olup, sonuç olarak varsayımın kendisi bireyin hayatı olmaktadır. Söz konusu negatif düşünce kalıpları, bireyin doğduğu günden bugüne çevresinden aldığı “senden adam olmaz”, “bizim gibileri buralarda kabul etmezler”, “para kazanmak kim sen kim” tarzı negatif mesajlar ve bireyin tecrübe ettiği olumsuz olgular ile bilinçaltına kodlanarak hayatını şekillendirir. Genelde bireyler bunu inkar etse de, pratikte oluşan sosyal gerçekler, bilinçaltında yatan düşünceyi doğrular. Kuantum düşünce yöntemi tanımlamasında geçen sıradan düşünceler, bireyin aleyhine işleyen bilinçaltı düzeyine ekilmiş negatif söylem kalıplarına işaret etmektedir. Kuantum düşünce ise buna karşın, bireyin lehine işleyecek düşünce kalıplarının bireyin zihninde kodlanarak yer edinmesine ve dolayısıyla bireyin tüm kapasitesini ortaya koyabileceği, mutlu ve başarılı yaşam sürdürmesi için uygun zihinsel altyapıyı hazırlamaya işaret etmektedir. Kısacası pozitif düşünce kalıplarını içermektedir. Peki birey aleyhine işleyen, bilinçaltına ektiği negatif düşünce kalıplarını nasıl değiştirebilir. Kuantum düşüncenin pratik alanının temlinde olumlamalar yatmaktadır. Kuantum olumlama şeklinde adlandırılan, pozitif söylemler, bireyin bilinçaltı düzeyinde ilgili konu odaklı ilişkilendirilmiş negatif söylemlere altarnatif pozitif söylemleri edinmesi şeklinde gerçekleşir. Örneğin daha önceki örnekte verilen özgüven sorununun altında, bireyin öztanımlaması “ben değersizim” şeklinde istemdışı oluşmuştur. Biofrekans Bilinçaltı Telkin Yönteminde (Ben değerliyim, Kendime saygı duyuyorum, istediğim her hedefe ulaşabileceğimi biliyorum, kendime güveniyorum, arzularıma ulaşmak için tüm yetenekler ile donatıldım) gibi pozitif olumlamaların bilinçaltı düzeyinde yer edinilmesini sağlanır, bireyin kendine güven ve saygı duyan birey olmaya uygun zihinsel altyapı değişimini sağlanmaktadır. Bir diğer deyişle kuantum olumlamalar doğrudan bilinçaltına kodlanmaktadır.
  19. Herseyden once bu cinsi ayrimin sadece cinsi ayrim olarak algilanmasini ve aslinda insanoglunun zihninin bir oldugunun algilanmasini soyledikten sonra; Burada onemli olan kadina ve disiye uygulanan her turlu insanlikdisi baski guc siddet ve de kadini disiyi bir esya ve erkegin oyuncagi, namusu, serefi v.s. gormenin bir insanlik sucu oldugunu algilamak icin insan zihniyeti tasimak yeter. Insan zihniyeti tasimak, insanoglunun kendine yaptigi her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi ve de isledigi her turlu insanlik sucunu algilamaktan gecer. Tum dunya insanliginin her iki fiziksel ve cinsel farkinin biribirine insanca dusunup davranmasi ve biribirini kendini insanlik adina bilinclendirmesi ve bu insanlikdisi dusunce ve davranista erkekten daha cok ezilen kadinin disinin onu ezen erkek fizikine karsi tum insanlik tasiyan erkek ve kadinlarla birleserek her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisa karsi bilinclenme egitim mucadelesi vermesini umuyorum. Burada annelere seslenmek istiyorum "sizler gelecek nesilleri yetistirenlersiniz, bu insanlikdisi her turlu dusunce ve davranisi dunya nesilleri yasamamasi adina, cocuklarinizi kiz ya da erkek olsun; bu siddete baskiya zorbaliga guce v.s. yonelik yetistirmeyiniz, insan gibi yetistiriniz. Cunku bugunun dunyasi da dunun dunyasi da siz annelerin yetistirdigi nesillerdir. Sizler evlatlarinizi boyle yetistirmezseniz, inanin bu siddet baski ve ERKEK EGEMEN TOPLUM ALGISI azalir." Cocuklarinizi erkek zihniyeti ile degil; disi zihniyeti ile yetistirin, uretken sorgulayan yardimci kollayan koruyan kendine ve turune zarar vermeyen kendi turu ile farklarin farkjinda gecinebilen bilgilenen bilinclenen bilimsel olan sadece kendi turune degil; dogaya cevreye de zarar vermeyen anlayisli hosgorulu baskalarini otekilestiren distalayan degil de; farklari ile birlikte kucaklayan bireysel olarak kendi ayaklari uzerinde durabilen azimli kararli ve topluma kendini kabul ettirebilen hak ve ozgurlugunu isteyebilen insan haklarindan evrensel hukuktan haberdar her turlu savaskarsiti insanoglunu hic bir deger ugruna harcamayan v.s. bireyler olarak yetistirin. Yetistirirken erkek kiz ayrimi yapmadan evdeki kizinizi erkek evladiniza ezdirmeden, her ikisini de esit mesafede olarak onlari bir kiz ya da erkek olarak degil; bir insan olarak yetistirin. Onlarin onunde ebeveynler olarak birbirinize saygili ve sevecen davranin. Onlarin onunde erkek ya da kadin olarak degil; ebeveyn anne baba olarak one cikin. Unutmayin her turlu siddetin nesillerden nesillere aktarimi siz annelerin yetistirimidir. Ne ekerseniz onu bicersiniz. Kendinizi ezen nesiller yetistirmeyin. Bu 8 mart basta hayatindaki her turlu disisine (es akraba kardes kiz evlat v.s.) siddet uygulayan erkek fizigine ve de nesil yetistiren annelere bir bilinclenme ve farkindalik baslangici olsun. Insan oldugumuzun ve insani degerler tasidigimizin farkina ve bilincine varalim.
      • 30
      • Like
  20. Hugo Chavez'in ulkesi toplumu ve tum Latin Amerika halklari icin yaptigi her turlu devrimi algilamak 21. yuzyilda emperyalizmin her turlu ideolojik inancsal dogrulariyla her turlu izmiyle ve her turlu ulkeleri cikari icin ele geciren yontemiyle ve sirf cikari adina herseyi "mesru/mubah" kilarak insanlikdisi her turlu terorizmi katliami saldirilari ve ulkeyi ele gecirmeleriyle v.s. nasil savasilacagini bu savasi kimin adina yapilacagini ve halk destegini nasil ve ne sekilde alinacagini v.s. gormek ve gostermek adina cok onemlidir. Lenin'in yolundan gitmeyen Marx teorili Lenin uygulamali devrimler ve devrimciler tarafindan "burun bukulen/tu kaka denilen" ve her turlu emperyalizm girisim ve oyununa karsi ayakta kalan bir devrimin ve devrimcinin tarihe toplum ve farkli halklarinin yasam ve refahi BILGILENISI BILINCLENISI VE EGITIMI/OGRETIMI adina altin harflerle gececek bir ulke halki ve liderinin oykusu. En basta bu gidisatin bu buyuk devrimcinin olumunden sonra devam etmesini ummak desteklemek algilamaya calismak ve gozlemlemek, kendine insan diyenin en bas gorevidir. Tek destegi halk olan bu devrim, nasiloldu da halktan uc ayri donemde onca rakibe oyuna ragmen ve her seferinde artarak buyukj bir cogunlugun oyunu aldi. Neydi SSCB, ya da o zihniyet pastentli devrimlerden farki? Bu ve buna benzer sorular icin tek bir bakis acisi yeterlidir. Bu buyuk devrimci her ne yapti ise sadece halkinin YASAM STANDARTINI YUKSELTMEK VE ONLARI INSAN GIBI YASATMAK VE BU YASAMI SADECE SAGLAMAK DEGIL; BU KONUDA ONLARI BILINCLENDIREREK, en onemli farki yani INSANOGLUNUN BIR YIGIN KITLE NICELIK DEGIL; BIR NITELIK DUSUNCE VE FIKIR SAHIBI OLDUGUNU da kanitlayarak yapmistir. Butun yasami her daim halki ile ic icedir, onlari dinleyerek onlardan bilgi alarak onlarin sorunlarini ONLARIN ISTEDIGI GIBI COZEREK bunu yapmistir. Bunun icin de guc ve otoritesini ordusu ile saglamis ve ordusunu halkina karsi degil; bu gidisati onleyecek her turlu ekonomik/politik girisime karsi kullanmistir. Bu bir diktatorluk mudur/demokrasi midir? Bu sorunun yaniti ....e gore de yatmaktadir. Bir lider halkinin her turlu refahi bilinclenmesi ve yasam standartinin yukselmesi adina onlarin insanb gibi yasamasi adina, onlarin ise konuta sagliga kavusmasi adina yola cikmiken birileri bunu engellemeye calisir ise ve bunun onune guc ve otoritenin diktatorlugu ile cikiliyor ise, evet bu anlamda bir diktatorluktur. Cunku bu diktatorluk saglanmasa, bu sayilanlarin yapilmasi mumkun degildir. Ekonomiye el koymak bu ekonomiyi halk yararina kullanmak ve bu konudaki her turlu guc ve otorite kullanimi diktatorlukse diktatorluktur. Kimsenin egosunu digerlerinden farkli olarak beslememek ve herkesi ayni derecede refaha kavusturmak icin bir guc kullaniliyor ve bu bir diktatorlukse diktatorluktur. Burada bu buyuk devrimcinin bir basarisi da sadece halki ve onlarin refahi icin calismasi degil; halkinin etik her turlu sorgulanmazlarini cok iyi etud etmesi ve BUNLARIN USTUNE GIDECEGINE, BUNU KULLANMASI VE HALKINI BILINCLENDIRMESIDIR. Iste SSCB politikasindan bir farki da budur. Hristiyanligin en ust duzeyde oldugu toplumunda Isa'nin "yoksullar adina ve icin savas verdigini" one cikararak, DININ HALK VE ONLARIN REFAHI ADINA KULLANILABILECEGINI tum dunyaya gostermistir. Bu konuda televizyonlarda bizzat kendisi egitici bilgilendirici ve bilinclendirici yayinlar yapmistir. Diger sosyalizm icin yola cikan ulke ve liderlerden farki; HIC BIR ZAMAN HALKJINI KARSISINA ALMAMIS VE DEVAMLI HALKININ REFAHI VE YASAM STANDARTI ICIN calismis olmasidir. Yani Stalin'in yaptigini yapmamistir. Buradaki ana fark "halk benim getirdigim rejime karsi cikarsa, ben onu da karsima alirim" diyen ve sosyalist gecinenlerden farki "benim rejimim sadece halkim icindir" e donusmustur. Aslinda bugunun kendine sosyalist deyipte bilerek ya da bilmeyerek emperyalizme canak tutan aydinlari ilericileri ve devrimcileri; bu buyuk devrimciyi algilamayi da pek beceremezler. Bunun en aci ornegi emperyalizm bu buyuk devrimciyi halkina ve dunyaya karsi "kotuler ve anti propagandasini" yaparken; bu sozde sosyalistler de o ezberledikleri bilincine varamadiklari sosyalizmi gorememek adina emperyalizm ile ayni sarkiyi tutturmuslardir. Onlarin algilayamadigi en buyuk fark; INSANOGLUNUN BIR NICELIK DEGIL, BIR NITELIK OLDUGU farkidir. Iste bu fark aslinda herseyin de cevabidir. Sosyalizm icin yola cikip ta bunun bilgilendirmesini bilinclendirmesini yapamayanlar ve ne yaptigini aciklamak yerine halkina diktatorluk uygulayanlar, bu buyuk devrimciden ders almalidir. Sosyalizm de neyin diktatorluk neyin demokrasi neyin insan haklari neyin insan ihlali neyin hak ve ozgurluk neyin bunun kisitlamasi oldugunun farkini ezberlerindeki bilgileri sorgulayarak yeniden degerlendirmeliler. Evet aslinda yazilacak cok sey var, onu da site okurlarinin basliga yapacagi katkiya birakip, hugo Chavez farkinin ne oldugunun her yonu ile detayini algisini ve acikliga kavusmasini gelecek yanitlara birakalim. Evet bu buyuk devrimci aramizdan cok erken ayrildi. Yeterki onun biraktigi yolda Venezuella halki ve tum Latin Amerika sapmadan ve odun vermeden ilerlesin ve bu hareket Latin Amerika sinirlarini da asarak, su an emperyalizmin elinde oyuncak olan diger ulkelere de isik sacsin. Tarihte bazi karakterler yasadiklari sure olarak degil; yaptiklari ile yer alir. Iste bu buyuk devrimci karakterin insanliga ve evrensellige getirdiklerini algilamak biz yasam surenlere dusuyor. Bu buyuk devrimciyi saygiyla aniyor ve insanlik icin yola cikmis bir birey olarak ve tum insanlik adina da kutluyorum. Kendisi vucut olarak olmus olabilir, onun dusunceleri ve yaptiklari ise basta Venezuella halki ve Latin Amerika halklari olmak uzere daima yasayacak ve yasatilacak. Emperyalizmin gunumuz tarihinde "bukemedigi bilegi open" bir buyuk beyin degeri. Seni bu dunya ve insanlik unutmayacak.
  21. Ocalan'in Manifestosu-Imrali Tutanaklari; http://www.youtube.com/watch?v=DLSGgCEwsVY ’’TAYYİP BEY'İN BAŞKANLIĞINI DESTEKLERİZ’’ MİLLİYET GİZLİ İMRALI ZABITLARINI ELE GEÇİRDİ! Milliyet'ten Namık Durukan, BDP'li heyetin İmralı'da Öcalan ile yaptığı görüşmenin gizli notlarını ilk kez yayınladı. http://www.medyaradar.com/f1/f71_1eaae.jpg Milliyet'ten Namık Durukan'ın haberine göre, 23 Şubat 2013 görüşme notları’ başlığı altında oluşan görüşme notları, Abdullah Öcalan’ın, “Tarihi önemde bir toplantıya başlıyoruz. Nasıl bir yöntem izleyelim?” sözü ile başlıyor. Heyetten “Size nasıl uygunsa” yanıtı alan Öcalan, çözüm süreci ile ilgili değerlendirmelerinin ve önerilerinin yanı sıra BDP heyetindekilerle özel konularda sohbet de ediyor. Abdullah Öcalan’ın, İmralı’da BDP Grup Başkan Vekili Pervin Buldan, İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ve Diyarbakır Milletvekili Altan Tan’la yaptığı, bir MİT yetkilisinin de hazır bulunduğu görüşmenin tutanakları özetle şöyle: BAŞARAMAZSAK FELAKET OLUR “Kandil’e BDP’ye ve Avrupa’ya üç nüsha mektup yazdım. Heyet ile dünden beri yoğun olarak tartışıyoruz. Özal’dan beri teşebbüs içerisindeyim, akim (akamete uğradı, kesintiye uğradı) kaldı. Şimdi akamete uğramaması lazım. Uğrarsa, tırnak kesilirse felaket olur. BİZ AK PARTİ'Yİ ÇIKARAN GÜCÜZ Eski yaşam alışkanlıkları top yekun bırakmak gerekir. Neden, çünkü bu bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, bu hepsinden daha derinlikli olacak. Zamanında söyledim anlamadılar. Anlamış olsaydılar, Ergenekon olmazdı, AKP bunları diyor ama çok yüzeysel bakıyor. Benim çok inatçı olduğumu biliyorsunuz. Ben ilk günden demokratik Cumhuriyeti savundum, onlar beni anlamadılar; “APO’yu bitirdik” dediler. Stratejik hatalar yaptılar. Ergenekon’u saptılar umarım bu sefer böyle olmaz. Onun için benimle oynanmayacağını özellikle AKP’ye anlatmalısınız. AKP’lilerle konuşun anlatın. Siz Meclis’tesiniz size çok görev düşüyor. Anlamlı bir uzlaşmaya gidilseydi (Ecevit döneminde) ne Ergenekon ne AKP olmazdı. Biz AKP’yi çıkartan gücüz.” HA SAKİNE'Yİ VURMUŞLAR HA BİZİ... - Sırrı: Bize gelen bilgide, “Sakine’nin tutumunun ve katılımının iyi olduğu, dağ adına Avrupa’da görevli olduğu, işini tamamlayıp geri dönüş için Paris’e gittiğinde bu olayın olduğu... Tutumunun ve katılımının iyi olduğu” bildirildi. - Öcalan: Ha bizi vurmuş, ha Sakine’yi vurmuşlar. Çok karanlık bir olay. Ankara’ya gelmiş (Ömer Güney) Çankaya’da büro tutmuş. Sterk “MİT kaynaklı” demiş. Mümkün değil ama düşüneceksin. Milyonda bir de olsa düşüneyim, MİT var mı? MİT de şaşırdı. Demekki darbe hala devam ediyor.(Sırrı’ya dönerek) Sinop olayı rast gele mi organize mi? - Sırrı: Organizeydi başkan. Çünkü ancak bir reklam ajansı grafiği ile önceden hazırlanmış pankartlar ve bildiriler vardı. Sosyal medya üzerinden bize dönük kampanyalar başlatıldı. Darbe Araştırma Komisyonunun görevi bittikten sonra, Özel Harp Dairesi ile ilgili, Gladyo ile ilgili, Kürdistan bölgesi hariç özellikle Karadeniz’i deşifre eden bilgiler geldi. Burada Karadeniz’de gladyonun yaptığı işler başlığı altında TAYAD’lı ailelere dönük linç girişimi de vardı. Orada anlatılan, yapılan ve biçimler ne ise hepsini Karadeniz’de gördük. Bu yönüyle örgütlü ve organizeydi. DEVLETE GÜVENMEYİN - Öcalan: Siz de muallaktasınız. Tıpkı Sakine gibi. Bir daha kendini öz savunmanın hazırlamadığınız hiçbir yere gitmeyin. Size bir vurduklarında on vuramayacaksınız, gitmeyin, devlete güvenmeyin. Biliyorsunuz ki Ahmet Türk’ü iki kez vurdular, bir Samsun’da, bir İzmir’de... Sakine’ye yapılan hepimize yapılabilir. Bu özel harbe ayrıca geleceğiz. (Çay geldi) BAŞBAKAN ZEKİCE KULLANIYOR - Öcalan: Hükümet kesin vesayetten kurtuldu mu hesaplaşma tam olarak yapıldı mı? Tayyip’in Hükümet mekaniği, Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor, alan açılıyor vesayet kurumu, güç odakları tarafından. Sayın Başbakan zekice bu mekaniği teşhis etmiş ve iyi kullanıyor. Komplonun bir parçası değil. Danışıklı demiyorum ama Başbakan komplonun parçasıdır demiyor ama, bu yöntemi bir iktidar aracı olarak görüyor. PKK’ya vurarak yerini sağlamlaştırıyor. Kendime kızıyorum, 2001-2004’te biz eylemi ‘tak’ diye kestik. Hükümet anlamadı, ‘terör bitti’ dediler. (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar. Benim demokratik kriterlerim var bunu anlattık, bir baktık ki AKP hegemonya kurmak istiyor, 1923-40-50 CHP yerine AKP... BAŞBAKAN TUTUKLANACAKTI AK Parti’nin çıkışları yanlıştır. Son bir buçuk yılda büyük bir savaşa yüklendiler. Nihai tasfiye operasyonları yaptılar. Sayın Başbakanı buna inandıran ekip (2011’de) PKK’yi bitireceğiz’ dedi. 10 bin kişiyi (KCK) içeriye aldılar, Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Ergenekon’dan farkı yok. Başbakan MİT’e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü, Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı. (Durdu yeniden söze başladı) Genelkurmay Başkanının (İlker Başbuğ’u kastetti) tutuklanması da budur. O güce Cevat Öneş ‘darbe’ dedi. Bu yüzden ben devreye girdim, yardımcı olayım dedim. DARBEYİ BEN ÖNLEDİM Metiner, ‘Sıkıştı’ diyor. Yanlış söylüyor. Sıkışma yok, darbeyi önledim. Bir darbe var, fakat derinliğini tam fark edemiyorum. MİT’i düşürseydiler. Türkiye’de tüm kaleler düşmüş olacaktı. Hakan Fidan tutuklansa, sonra sıra Başbakan’a gelecekti. Benim bu süreci canlandırmam, darbeyi engelleme sorumluluğu... Darbeyi önleyebileceğimi fark ettim ve süreci başlattım. APO ÖLDÜ DEYİN - Sırrı: Gruptaki arkadaşların da selamı var, bir diyeceğiniz var mı? - Öcalan: Ben sorumluluk üstlenmem. Süreç başarısız olursa ‘Apo öldü’ diyeceksiniz. Ben yokum. BDP ve PKK’nın beni kullanmasına izin vermem. - Sırrı: Rojava (Suriye’nin Kürt bölgesi) için bir aktarımınız olacak mı? - Öcalan: Suriye’de Kürtler iki tarafla da görüşsünler, kim haklarını verirse onunla çalışsınlar. Suriye Demokratik Kurtuluş Cephesi olsun. Kürt, Arap, Türk, Türkmen hepsi. Suidi Selefiler çok tehlikeli, Esad ise küçük burjuva diktatörlüğüdür. Kürtler (Suriye’deki Kürtleri kastederek) Barzani’nin emrine giremez. Onun çizgisi farklı. Kürtler mutlaka bir öz savunma gücü oluşturmalı. - Pervin: Başkanım sizden bir parça almak istiyorum. - Öcalan: (Elindeki kalemi Pervin’e vererek) Hatta size bir şey imzalayabilirim. (Heyetin üç üyesine ayrı ayrı duygularını ifade eden birer cümle yazarak birer kart imzalayıp verdi) TAYYİP BEY KURNAZ ÇIKTI Öcalan, “Kirli işler dönemini Baykal, AKP’ye devretti. Baykal tarihi hata yapmıştır. Tayyip Bey kurnaz çıktı. Deniz Baykal’ı kullandı. Ergenekonun bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP’nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya/derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar. 2007, 2009 hatta 2011’e kadar seçim hesapları, oy hesapları yaptılar. Ben geri çekildim. Benim çekilmem AKP’nin istismarından dolayıdır. KCK de PKK de dürüst ve fedakardır ama savaşı tam yapamadı, yetersiz kaldı; barış meselesinde de dirayetsiz kaldılar. Sıkıldım geri çekildim. Onlara ağır kelime kullanmıştım. Süreci esastan bozan güç kim diye baktım. Savcının... 7 Şubat MİT’e darbesi... Ben bir darbeyi sezdim. Cezaevi müdürüne ‘Hakan Bey’i (MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kastediyor) yalnız bırakmamak gerekir’ dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim, 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı” diye konuştu. NEVRUZ'DA İLAN EDECEĞİM Eylem Planı’na bir sayfalık ek yazdım. İkinci ek 4 sayfalık paralel devletle ilgili sorulara cevaplar. Değerlendirme 3 yaprak, 6 sayfa Kürt Sorununda Barış ve Demokrasi Süreci Hakkında Kısa Değerlendirme. Ben 3 aşama ve 10 ilke öneriyorum. Bu yazı üzerine cesurca tartışacaksınız. Bunu Kandil’e ve Avrupa’ya götüreceksiniz. Kendi aranızda iş bölümü (heyeti kastederek) yaparak, Kandil ve Avrupa’ya bu görüşmeyi anlatın. Daha önce 3 hafta demiştim ama 2 hafta içerisinde gelirse, görüşlerimi revize ederim. Eşbaşkanlarla görüşürsem iyi olur. Eğer eşbaşkanlara tavır devam ederse yine bu heyet gelir. Newroz’a bunu ilan etmek istiyorum. İlanı ben yapacağım. (Sırrı’ya dönerek) Kolektif haklar ve Kürt reformu yasası yapılacak. Biz demokratik özerklikte ısrar edersek, bu sabote olur. - Sırrı: Sayın Başkan süreci tıkayacak olan da sürecin önünü açacak olan da sizin koşullarınız. Buna dönük yetkililerle görüşmelerinizde bir takviminiz, bir mutabakatınız var mı? - Öcalan: (Önce cevap vermek istemedi sonra) Ben PKK’nin yetersizliğine karşı da inisiyatif kullanacağım. Ne PKK’nin sandığı, ne AKP’nin sandığı gibi bir çekilme olur. Akdoğan (AKP Parti Ankara milletvekili, Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ı kastediyor) milat diyor. Bu kendini kandırmadır. Felakete neden olur. Mektubun cevası gelecek. Karar verip ilan edeceğim. Kandil karamsar, aşarlarsa iyi olur. Akdoğan kendisine güveniyorsa onunla konuşabilirsiniz. Bunu yapmazlarsa daha da gelişkin bir gündemle karşılaşırlar. (Sırrı’ya dönerek) Peki bu çekilen yere JİTEM’in ve korucuların dolmaması için komisyonlar mı olmalı, yoksa akil adamlar mı olmalı. - Sırrı: Parlamentonun böyle bir yetkisi ve işlevi yok. - Öcalan: Komisyonlar kurulacak. Hakikat komisyonu da kurulacak. Akil adamlar denetiminde olacak. Çekilme o zaman olacak. Köylere geri dönüş olacak. Bunları yapmazlarsa geri çekilme olmaz. Çekildiğimiz alanda gerillayı daha da büyüteceğiz. Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var. HEPİMİZ ÖZGÜR OLACAĞIZ - Sırrı: Sizin konumunuz ne olacak? - Öcalan: (Gülerek) Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Şunu bilin ki bu hamlem komployu boşa çıkaracaktır. Ben komployu aşıyorum. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız’. Kendime güveniyorum. Şunu iyi bilin devlet de ben de vazgeçemeyiz. Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş. Kandil onların savaş sistemine katılmadığım için... Bu yüzden onlara kızıyorum. Umarım AKP’de bizi yanlış anlamaz. Yanlış anlarsa felaket olur. Buna rağmen AKP diktatoryasını bize dayatırsa kabul etmeyiz. - Sırrı: Başkanım her şeyi konuştuk. Bir de başkanlık meselesi var. Kamuoyu bu konuda çok hassas. Osman Kavala’nın size selamları var. Totaliter bir yapıya dönüşmesinden endişe ediyorlar. GÜLEN NUR HAREKETİNE SIZDI Cemaatin merkezi ABD’dir. Benim buraya alınmamla birlikte Fethullah da ABD’ye alındı. Bir yazar (yazarın adını hatırlayamadı) ‘Fethullah Gülen, Nur hareketine sızdı’ diyor. ‘Kesin bilmiyorum, Kemalistlerin sızması’ diyor. Nur hareketini inceleyin, Saidi Nursi eski Nurs köyündendir. Eski bir Ermeni köyüdür. Teşkilatı Mahsusa’ya girdi, sonradan Mustafa Kemal ile takıştı. EMRE USLU KONTRGERİLLA MERKEZİNDE YETİŞTİRİLDİ Fethullah Gülen ABD’de yaşıyor. 120 devlette okul açmış, para nereden. Florida kontrgerillanın eski merkezidir, Türkeş ve Latin Amerika’daki kontrgerilla, orada yetiştirildi. Yeni merkez ise Utah’tadır. Emre Uslu vs. orada eğitildi. Sağda ve solda örgütleri kontrgerilla ele geçirdi Medya Radar-28.02.13 09:21
  22. Konuya vakif olabilme adina, Milliyet gazetesinde cikan ve sonradan gazeteden kaldirilan 28 Subat tarihli yani 5 gun onceki haberin ve bu haberde gecen Ocalan'in konusmasini bu basliktan sonra izleyin ve okuyun. Bes gun sonra gelinen nokta da hem gazeteciulik hem basbakan hem baski hem de ozgurluk adina buyuk gelismeler olmustur. Burada onemli bir nokta goz ardi edilmektedir. Sonucta iktidar cekismesi olan A.Gul-cemaat kanadi ile R.T. Erdogan Polis devleti kanadi arasindaki cekisme de, devletin her turlu duzeyinde eli olan cemaatin ara ara yapmis oldugu "basin sizdirmalari" ndan biri daha yasanmistir. Daha once ulusalcilarin "libos" olarak niteledigi Taraf gazetesinde yasanan depreme bu tutanaklar ile "2, cumhuriyetciler" de dahil edilmistir. Burada onemli olan diger bir nokta daha, haberin iceriginden cok "nasil sizdirildigi" uzerine gidilerek haberin anlam ve icerigi goz ardi edilmeye calisilmaktadir. Diger bir konu ise, basbakanin actigi "ozgurluk alani" tartismasidir. Basbakan'a gore bu onun ozgurluk alanidir ve gazetecilerin bu alana girmesi yanlistir. Basbakan sunu demektedir. "Ben kimle ne zaman nasil ve neden istersem onun ile gorusme ve anlasma yaparim. Ustelik bu yaptigim gorusme ve andlasmanin icerigini de yine ben ne zaman neden ve nasil istersem oyle aciklarim. Ben bunu aciklamadan ve benim verdigim izin ve icerik temelinde aciklanmadan yapilan her turlu haber benim ozgurluk alanima girmektir ve basinin buna hakki yoktur" Goruldugu gibi basbakan baskanliginin otokratik tek adamlik monarsisini coktan ilan etmistir. Cunku ozgurluk sadece onun tanidigi ozgurluktur. Herkesin ozgurlugu onun tanidigi kadardir. Gelelim Milliyette olanlara. Basta da dendigi gibi orijinal metin milliyetten kaldirilmistir. Bu tutumu ve basbakanin basin icin soylediklerini "elestiren" yazinin yazari Can Dundar'in yazisi sansurlenmis ve C.Dundar gazeteden ayrilmanin esigine gelmistir. Gazeteciligin "batsin mi/yasasin mi" oldugu ise basbakanin son cikisinin tartismasidir. Evet "Muhtesem Yuzyil" dizisinde oldugu gibi, basbakanin direktiflerinin milliyet gazetesinde de bir deprem yaratacagi kesindir. Bu depremden kimler ne payi alacagi da onumuzdeki gunlerde netlesecektir. Aslinda gazetecilik toplumun ve halkin aynasi olarak her turlu ozgur temelde haberciligini surdurerek yasamalidir. Burada desteklenecek olan bu haberi kamuoyuna duyuran ve "vakitsiz oten horozu keserler" seklinde bertarafa maruz kalan gazete ve gazetecilerdir. Evet ulke ve toplumumuzda bir demokrasi ayibi daha digerlerine "ileri demokrasi" masaliyla eklenmis ve tarihte yerini almistir. Buradan gazeteciligi yasatmak degil de; emir ile batirmak isteyen gazetecilere seslenelim. Korkunun ecele faydasi yoktur. Kusdan korkan dari ekmez. Yani gazeteciligi batirmak istiyorlarsa ya dari ekmeyecekler ekeceklerse de bunun ecele bir faydasi olmadigini bilecekler. Yoksa, bilerek ya da bilmeyerek isteyerek ya da istemeyerek kendilerine taninan ozgutrluk alaninin kendilerine de dar geldigini algilayacaklar ve istemeden de olsa o dariyi ekeceklerdir. Taraf buna en guzel ornektir. Aslinda burada gazete ve gazeteciler sadece haberi kitleye duyurandir. Haberi kimin gazete ve gazetecilere ilettigi neye ve ne zamana gore hangi gazete ve gazeteciyi sececekleri de haber kaynaginin kendisi yani; F.Gulen, evengalist/cemaat kanadidir. Bugun ulkede her turlu basina sizan kasetler dahil ve basbakan aleyhi gorunumlu haberler dahil, tum ergenekon balyoz v.s. dahil tertipler dahil ayarlanan gizli taniklar duzenlenen sahte belgeler CD'ler dahil kisa tum belirli bir amacla hazirlanmis deliller, taniklar, haberler v.s. dahil; hepsinin arkasinda cemaat vardir. Iste bu cemaat kendi cikarinca da ara sira da olsa basbakan ile "ayran icip, ayri dusmektedir." Yalniz her "ayri dudus" un tarihe ve topluma yansisi yeni bir acilimin habercisi ve tetikleyicisidir. Turkiye'nin gelecegi mi? Bu zaten kapali kapilar ardinda ve BOP projesi temelinde yazilmakta ve uygulanmaktadir.
  23. 1923 oncesi Ataturk, herkese kendine turk dedirtmek suretiyle, Anadolu'nun o tarihten gelen farkli milliyetlerini birlestirerek tek bir millet adi altinda ulkeyi isgal eden guclere karsi ve de ulke siyasetine karsi bir savasim vererek; TC'ni kurmustur. Bugun TC fiili bir isgal altinda degildir. Bugunun sorunu, ulkenin toplumunun farkli halklarini ayni cografi vesiyasi butunlukte koruma ve ulkenin bolunmesini onleme ve cumhuriyetin korunmasi savasimidir. Buradan sunu algilamak cok onemlidir. Ne bir turk milliyetciligi ne de bir kurd milliyetciligi ya da baska bir milliyetcilik savasimi verilen savasim degildir. Verilen savasim, TC nin her bir ferdinin kendi farkli milliyeti hak ve ozgurlugu temelinde diger milliyetlerin de fardleri ile butunleserek ayni cografyayi paylasma ve ayni siyasi sistemi koruma savasimidir. Buradaki milliyetcilik savasiminda, 1923 savasi icin kendinden turk denmesini istenen her bir ferd cok iyi dusunmelidir. Cunku eger diger milliyetler ile birlikte bu savasi verecekse, ve de buna turk milliyetciligi diyecek se; once turk demekten ziyade TURK OLMANIN bilisselligini kazanarak, kurd ermeni v..s. olanlar ile birlikte ayni duzeyde ve ayni amaclarla bu savasi vermelidir. Cunku kendini degil, herkesi turk olarak algilayan bunun sadece bir 1923 oncesi verilen bir savasimin pragmatist bir yanasimi oldugunu algilamalidir. Cunku bu pragmatisizmin amaci HERKESI TURK YAPMAK DEGIL; HERKESE TURK DEDIRTMEKTIR. Iste bugunku savasim DEYENLERIN DEGIL OLANLARIN SAVASIMIDIR. Bu olanlarin da milliyet olarak ne oldujklari onlarin kendi hak ve ozgurlugudur. Iste burada kendisine turk diyenin algilamasi gereken nokta cok onemlidir. Ya bu savasa bir turk ferdi olarak katilacak, ya da varsa kendi milliyetini ortaya koyarak katilacaktir. Buradan iki sonuc cikar. Bu da turklugun durumu. Iste bu siyasi ve uniter savasimda; kendisine turk diyenin iki yolu vardir, ya ferdi turkluk; ya da turklugun de bir milliyet oldugunu ve diger milliyetler ile esit oldugunu algilamak. Iste her bir ferdin bu savasimi ancak her bir ferdin hem kendi milliyetinin hak ve ozgurlugunu hem de kendi disindaki milliyetlerin hak ve ozgurlugunu savunarak ve koruyarak kollayarak kazanilir. Cunku bugunku savasim, her bir milliyetin hak ve ozgurlugunde ulke butunlugu birligi ve beraberliginin uniterligi ve siyasi yapi ve isleyisini koruma/kollama savasimidir. Bu savasimi milliyetci bir teklige ve ayrimciliga tasimak; tam da emperyalist zihniyetin ve iktidarin istedigini onlara vermektir. Ya her fark har farki taniyacak ve hak ve ozgurlugunu verecek; ya da farklar emperyalizmin istedigi dogrultuda, ulke iktidari eliyle hem bolunecek hem de siyasi olarak cumhuriyetten teokrasiye toplumdan cemaate/ummete demokrasiden otokrasiye donusecektir. O yuzden her bir fardin milliyeti ve uniter savasimdaki milliyetinin yeri diger milliyetler ile ve uniter savasimi verenler ile esittir. Kurulacak uniter devletinde hic bir sekilde bir milliyeti one cikarma ve hakim kilma icerigi olamaz. Cunku uniterdevlet, tum milliyetlerine insan haklari evrensel hukuk ve hak ve ozgurluk olarak esit mesafede ve esit korumadadir.
  24. Cognitive science, yani bilissel bilim; bilindigi gibi beynin numenal yetisinin islendigi bilim dalidir. Menthal philosophy bunyesindeki bu dal; beynin her turlu numenal yeti kullaniminin gozlemini yapmaktadir. Bilissellik, farkindalik ve farkindalik bilinci ile paralel bir olgudur. Daha once de aciklandigi gibi, bir kavramin ya da beyinde dogumdan itibaren verilen ya da kisinin kendi kendine beynine kasyit ettigi bir degerin, verinin ve tabunun kisinin bilinc duzeyine gore kullanim/paylasimi soz konusudur. Bunun bilincalti duzeyi ve farkindasizlik yani noncognitive duzeyi, kisinin bilissel olmadigi sadece otomatik, alisilagelmis ve yerlesmislik temelli beyin kullanimina isaret eder. Iste anlama ve algi farkinin bilisselligi de burada ortaya cikar. Cunku buradaki bahsedilen algi, suursal bir algidan ziyade, bilincli ve farkindalikli olan cognitive algidir. Eger bir beyin duzeyi bu cognitive algiya ulasamamissa, bu algiya ulasmis bir beynin dile getirdiklerini, cognitive olarak algilayamaz, sadece non cognitive olarak anlar. Anlama vealgi farkini soyle ortaya koyabiliriz. Anlamak, genelde dile gelenin dile getirence degilde, dile geleni dinleyence/okuyanca uygulanan bir algidir. Yani, anlamak; dile gelen bir seyin, okuyanca/dinleyence kendi her turlu numenal duzeyi temelince kendi pozitif degerlerine paralel olarak "dogru/yanlis, iyi/kotu, guzel/cirkin" v.s. temelli degerlendirmeye tabi tutalarak, dinleyenin/okuyanin dinledigine/okuduguna verdigi anlama degeridir. Burada aslinda dile getirenin hic bir rolu yoktur, cunku; dile getirenin vermek istedsigi ya da algilanmasini istedigi yerine; sadece okuyanin/dinleyenin kendi duzey anlama algisinin kendi adina degerlendirmesi vardir. Burada aslinda olmasi gereken, cognitive algi; dinleyenin/okuyanin dinledigi, okudugunu verildigi sekilde, kendi degerlerinden bagimsiz ve mukayesesiz, verileni verildigi gibi algilama duzeyidir. Iste bu algi cognitive algidir, yani algilayan "senin bu dediklerin ile sunu vermek istedigini algiladim" temelli yuksuzve yorumsuz algidir. Bu alginin en onemli tarafi, iki farkli kisinin birbirlerini daha yakindan tanimak ve birbirlerinin dusunce duzeylerinin farkina varmak acisindan ve aralarinda gececek her turlu numenal iliskinin sagliugi, uygunlugu, tutarliligi ve her turlu alis verisi acisindan onemlidir. Sonucta anlamanin verdigi noncognitive algi da, sadece dinleyenin/okuyasnin kendi duzeyinin mudahelesi ve degerlendirmesi mevcuttur. Yani karsi taraf taninmaktan ziyade, sadece degerlerle degerlendirilmek icin dinlenir/okunur. Bu konu aslinda psikoloji de ve her turlu psikolojik yanasimda mentalitenin temel konusudur ve menthal saglik cognitivity temelinde olur. Tabi, bilincli, bilissel ve farkina vararak olacaksa. Iste bu temelde dogumdan itibaren verilen ya da kisinin kendi kendine aldigi, her turlu kavramsal deger, veri ve tabunun iki ana algisi vardir. Birincisi "to own it in mind" yani zihinde sahiplenme, ikincisi de "to have it in mind" yani, zihinde bulundurma, bilgisine, bilincine farkindaligina sahip olma. Iste ancak ikincisi, kavram algisi olarak cognitivedir. Cunku eger kavram zihinde sahiplenilirse, onunla kurulan baga, kisi kendini teslim eder ve o kavram ugruna leyhte aleyhte mucadele eder ve o kavramin her turlu verilisini yasaminda olumlu/olumsuz olarak uygular. Eger kavram zihinde bulundurulursa ve kavram degil de, bilgisi, bilinc ve farkindaligi sahiplenilirse, kisi o kavrami kendi kontrol eder, ortaya koyar ve kavrami yasaminda sadece o da kendince gerekli gordugun de kullanir ve paylasir. Bu bir yerde kavrama teslim olmamak ve kavrami olumlu/olumsuz bir mucadele olarak yasam ve iliskiye tasimamaktir. Dedigim gibi konu onemlidir. Iste burada soylenecek son bir durum. Ikinci durumda bir zihin duzeyine ermis bir beynin dile getirdiklerini, birinci duzeydeki bir beynin cognitive algilamasi, hemen hemen imkansizdir. Cunku ortada zihinin bilincli ve farkindalikli bilissel algi farki vardir. O yuzden biri sizi bir konuda algilayamiyorsa, yani kendi degerleri ile anlamaya calisiyor ve size sadece kendi degerlerini ustelik sizin adiniza size sunuyorsa, sizin dile getirdiklerinizi cognitive olarak algilamamis ve ortada bir noncognitivizm konusu var demektir. Hangi konu/kavramsal degerin, verinin, tabunun cognition temelinde gozlem verecegi, herbeynin kendince kavramsal degere verdigi onem/ilgi ve etki ile belirlenirken; ayni zamanda kavramsal bilgi, bilinc ve farkindalik ile de belirlenir.
      • 1
      • Like
  25. Bugun noncognitivizm, yani farkindasizlik ve bilincsizlik bilimsel olarak cognitive science'da yani bilissel bilim de olgulasmis durumdadir. Bunu algilayabilmek icin bir ornek veriyorum. Diyelim bir kisi lise mezunu ve bu kisiyi diyelim ucak muhendisligi doktora toplantilarindan birine davet ediyorsunuz. Toplanti sonunda kisi size"bu neyin toplantisi yahu, ben hic bir sey anlamadim." diyor. Iste burada lise mezunu olan kisinin non gognitivizmi soz konusudur, yani kisi o toplantida konusulanlari algilayacak, bilince, farkindaliga, beyin numenal yeti duzeyine v.s. erismemistir. Burada kisini beyinsel ve fiziksel olarak bir sorunu yoktur ve "salak" ta "geri zekali" da v.s. degildir. Sadece bu duzeyde bir toplantida konusulanlari algilayacak kadar, bilgi, tahsil, egitim, ogretim, birikim, bilinc ve farkindalik duzeyine erismemistir. Bu su demektir. Konuda ornek verilen lise mezunu ya da yetiskin baska biri, eger bu toplantida bulunanlar gibi konu hakkinda kendini yetistirseydi, tahsil yapsaydi, bilgi, bilinc, birikim sahibi olsaydi; iste o zaman bu toplantidan o da bir seyler anlar ve hatta orada kendi beyin duzeyinde bulunan bilgi ve dusunceyi dile getirirdi. Noncognitivizm, bilimsel olarak gozlem veren, teorisi test edilmis ve olgu olmus bir algi cesididir. Buradan su sonuc cikar, eger bir kisi okudugu ya da kendisine soylenen bir seyi verildigi gibi algiliyamiyorsa ve bir sey anlamyor, soylenenlerden ya da okuduklarindan bir anlam cikaramiyorsa, o kisi adina orada o konuda/kavramda bir noncognitivizm sozkonusudur. Burada kisi okudugunu ya da dinledigini "suclayacagina" kendini sorgulamali ve eger hakikatan soylenen ve okunani algilamak istiyorsa da, konu/kavram hakkinda kendini yetistirmeli, bilgi edinmeli ya da olanak varsa okudugunu yazarina, soyleneni soyleyene kendi algisinca verilenin verildigi gibi algilanmasi adina kendi algisinca sorular yoneltmeli ve algilamaya calismalidir. Iste buradan yine emperyalist zihniyetin "bilimsel" olarak yeni bir cikari ve yonlendirimi ortayas cikar. Bu da kisileri iq eq v.s. testlerle kontrol edip, bu testler sonucu beyinlerin gelecekte onunu kesme olayidir. Mesela 16 yasinda ya da daha erken yasta boyle bir test sonucu ya da kisinin derslerinden aldigi not sonucu, kisinin gelecegini sanki bu durum kalici imis gibi degerlendirerek yonlendirir. Halbuki hic bir beyin sabit degildir ve buradaki noncognitivizm aldatmacasini da iyi algilamak gerekir. Bir gencin diyelim 12-13 yasinda ortaya koydugu ders notlari ve imtihan notlari ile diyelim fen derslerindeki basarisi, bu algi sorunu mumkun kilinmaz ve kisi tamamen farkli bir yere yonlendirilerek fen egitimi temelli tahsil olanaginin onu kapatilir. Iste bu kafatasi irkciligidir. Sonucta burada bir noncognitivizm ya da kalici bir noncognitivizm yoktur. Cunku bu bahsedilen genc, diyelim delikanlilik ya da bir gonul meselesinden derslere onem vermeye bilir, ya da okumanin ve bir tahsil edinmenin yasamdaki onemini algilayamayabilir. Yalniz bu durum hem kalici degildir, hem de noncognitivizm degildir. Cunku birincisi kalici noncognitivizm yoktur, ikincisi noncognitivizm olabilmesi icin beynin bilimsel yas ve algida olma durumu soz konusudur. Dolayisiyle butun bunlari degerlendirmeye koymadan kisinin gelecekte onunu kapatmak, onu o basarisizliga kalici mahkum etmek v.s. kafatasi irkciligidir. Sonucta o genc belki seneye, ya da iki sene sonra basarisiz oldugu diyelim fen de gereken basariyi saglayabilir. Iste noncognitivizm, beyinin fiziksel yapisi ile bagli degildir ve bunu boyle kabul etmek irkciliktir. Ayrica noncognitivizmin kisi eliyle konu ve kavramina gore ortadan kaldirilmasi her zaman numenal yetisini her yonuyle, yani bilgi, bilinc, birikim, deneyim, egitim, ogretim v.s. yoluyla gelistirmesi ya da kendi kendini sorgulayarak bilgi sahibi olmasi mumkundur ve tek gecerli yoldur. Noncognitivizmin diger bir yonu de yas ve yetiskinlik ile paraleldir. Gunumuzde evlilik ve cinsel iliski yasi bilimsel ve hukuksal olarak dunya da 16'dan baslar. Eger bir kisi bu yastan kucuk olarak istegi ile bile olsa bir cinsel iliskiye girdiginde bundan sorumlu tutulamaz ve onun ile cinsel iliskiye giren yetiskin cocuk seks istismari ve tecavuzden ceza alir. Iste burada bu 16 yasindan kucuk kisi icin cinsel iliski konusunda noncognitivizm gecerli degildir. Cunku bu cinsel iliskiyi algilayacak cognition henuz kendisinde yesermemistir. Yani cinsel iliskinin ne oldugu, sonuclari, hijyen yonu v.s. vucut olarak gelismis olsa bile beyin olarak gelismemistir. Tum bu aciklamalardan sonra her yetiskinin bir konu ve kavramdaki noncognitivizmi hem kalici degildir, hem de giderilmez degildir ve tamamen kisinin kendisinin bu konudaki her turlu kendini yetistirmesine baglidir. Noncognitivizmi kalici kilmak, eger fiziksel bir beyin ozurlulugu yoksa, irkciliktir. Yine ayni sekilde konu ve kavramina gore cognitionin olusmasi yas olarak ortada yoksa, o kisi noncognitive degildir ve yaptigi eylemden sorgulanamaz, suclanamaz. Iste burada aciklandigi gibi, normal bir beynin bir konudaki ya da kavramdaki noncognitivizmi, ne "salaklik/geri zekalilik" v.s. degil; sadece o konu ve kavrami algilayacak numenal yetiye erismemis olmaktir. Bunun da cozumu eger kisi isterse, kendisini o konu ve kavramda egiterek, bilgilenerek v.s. bu noncognitivizm den kurtulur. Cunku noncognitivizm hem bir yas hem de bir numenal yeti bilgi, bilinc, farkindalik, birikim, egitim, ogretim ve kendini yetistirim konusudur. Ne bir hastaliktir, ne de bir suctur. Sadece kisinin kendi beyin duzeyince bir konu/kavramdaki algilama yonunun yeterli bilgi, bilinc, farkindalik, birikim v.s. olarak kendine kazandirmamis olmasidir.
×
×
  • Create New...