Jump to content

evrensel-insan

Members
  • İçerik sayısı

    3.544
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    391

Everything posted by evrensel-insan

  1. Cognition, cognitivity temelli farkindalik ve bilissellik temelli kavramlarin dusunce fiili "to comprehend" e dayanir. To comprehend mastar hali olarak; kavramak, anlamak, idrak etmek, algılamak, -i anlamak, bilincine varmak, -i kavramak, demektir. Bunun ismi de comprehensiondur. Noncognitivizmin, bir acidan ifade olarak bilisselsizlik ve farkindasizlik temelli aciklamasi daha once yapilmisti. Burada noncognitivizmin, bilincli ve farkinda olarak idrak edilmemesi, kavranmamasi aciklanacak. Her seyden once bir beyin, bazi seyleri bilincli ve farkinda olarak algilayabiliyorsa ve kavraya biliyorsa, otomatikman bu kavrama ve algi ile bazi seylerinden kavranmasinin ve idrak edilmesinin mumkun olmadigini ve bunun mantik ve anlam disi oldugunu da ortaya koyar. Bu daha once aciklanan, bilincine erilmemis ve farkina varilmamis icerikli noncognitivizmin tamamen tersidir. Cunku burada bilincli ve farkinda olarak uygulanan bir noncognitivizm vardir. Iste boyle bir noncognitivizm, ilk basta bu bilinci ve farkindaligi kilan bir cognitivizm ile baslar. Buradaki konumuz ve kavrama, idrak etme, algilama v.s. olarak bilimselligin bilisselligi, farkindaligi, kavranmasi, algilanmasidir. Bir serbest dusunur, iki turlu serbest dusunurdur. Biri bireysel serbest dusuncesi oma, digeri de serbest dusunurluk. Genel anlasmdaki serbest dusunurluk bu site de aciklandi ve dusuncenin dogma, otorite ve alisilagelmis inanclar disinda bilime, mantiga ve nedensellige dayandigi soylenmisti. Bireyin serbest dusuncesi olmasi ise ozel ve bireye aittir. Yani birey bilim disinda metafizik/teolojik dusunmez. Iste basligin konusu da budur. Bu ne demektir? Teolojik olarak tanrinin varliginin tartismasi bir serbest dusuncesi olan adina, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavrami algilanacak, idrak edilecek, kavranacak ve anlam ifade edecek bir kavram degildir. Iste bu zihniyet, teolojik noncognitivizmdir. Yani tanri kavramini varliga ve inanca tasimanin bir anlami yoktur, cunku bu kavram idrak edilemez. Yani bu kavrami kabul ve/veya red etmek anlamsizdir. Iste bu temelde teolojik noncognitivizm; ateizmin anti mucadelesinden farklilasir, nonteizm olur. Burada ignostisizm pasif kalir. Nedeni de bu tanri kavrami ile ilgilenmemesidir. Yani bu anlamsizkavramdan banane der. Yalniz evrensel-insan zihniyeti dahil, serbest duusunurlugun bu konudaki hem bireysel hem de genel icerigi, aktiflik icermektedir. Iste bu aktiflik bu anlamsiz tanri kavraminin inancsal/varliksal ifade var/yok ve inanc inan/inanma tarafkarligi ve polemigi yerine; qua felsefei ile bu kavramin; insanoglu yasamindaki her turlu yasam, iliski, duzen, sistem ve kurumsallasmadaki numenal insanlastiramama sorunlarini ortaya koyar. Analitik ve kritik olarak bu teolojik noncognitive tanri kavraminin insanogluna yasattigi her turlu sorunun resmini verir ve dile getirir. Aslinda buradaki noncognitivizm, bilincli ve farkinda olarak her turlu "fizik otesi" doga ustulugu, dunya otesiligi, mistisizmi, mitolojiyi,yaratilis masallari ve efsanelerini, her turlu bu daldaki kahramanlari, insanoglu ustu tum dile gelenleri v.s. de anlamsiz bulma anlamindadir. Iste boyle bir teolojik/metafizik noncognitivizm bilinc ve farkindaliginin bas sarti bilimsel/epistemolojik/bilissel cognitivizmin bilincli ve farkinda olarak saglanmis ve erisilmis olmasidir. Bir yerde ateizmin, bu anlamsiz tanri kavramini red edisi, sanki boyle bir kavram idrak edilirmis te, red edilebilir iceriginde algilanir. Bu da bu algidaki disbelief temelli ve anti teizm temelli ateizmin, bilimsel cognitivizm bilinc ve farkindaligina beyin olarak henuz ulasamadigi ve bilimsel noncognitivizm yasadigi anlamindadir. Genelde klasik bilimin bilimselligi materyalizm ve ontolojiye dayandigindan ve ispat, kesinlik, sabit icerdiginden; modern bilimin supheci ve kesinlikci olmayan ustelik yanlislanabilir olan bilimsel idrakini henuz kavrayamamis olmasidir. Umarim 21. yuzyilimizda beyinlerin en saglikli ve zinde olma acisindan buyuk bir oneme sahip olan bu baslik ve yazi; verildigi gibi algilanir. Buradaki algidan kasit; noncognitivizmin cognitive ve noncognitive olma farkidir. Cunku cognitive noncognitivizm cagdas iken; noncognitive noncognitivizm cagin gerisindedir. Iste buradaki cagdaslik algisi da serbest dusunurlugun, hem genel hem de ozel icerigini idrak edebilmek ve bilimsel cognitiviteye cagdas olarak bilinc ve farkindalik ile erebilmekten gecer. yaziyi, daha bir comprehensible, yani idrak edilebilir kilmak adina, soyle bir ornek vermek uygun duser. Bugun dunyadaki cesitli tanrilara, dinli ya da dinsiz inanc besleyenler ve buradan teolojik varligin aklin dogruladigi inanca yonelenler acisindan, soyle bir cumle kurulabilir "tamam iste zaten tanri insanoglu beyni ile idrak edilemez." iste burada dile gelen noncognitivizm bilincsiz ve farkindasiz bir noncognitivizmdir. Cunku bu noncognitivizm tanrili olarak kendi de bir insanoglu turunun biri oldugu halde,hem insanoglu varliginin farkina ve bilincine varamamakta hem de insanoglunu kendi dahil bir insanoglu disi ve ustu guce teslim etmekte ve boyle bir guc karsisinda da kendini ve turunu caresiz ve beyin numenal yetisi olarak sinirli, bagimli ve gucsuz ilan etmektedir. Halbuki serbest dusunurlugun teolojik noncognitiviziminde, tanri kavraminin mantiksizligi, anlamsizligi vurgulanmakta ve bu kavram ile ilgili her turlu anlasm ve icerigin ve kurulacak her turlu olumlu/olumsuz bagin da bosa zaman kaybi, beyni bosubosuna yorma, anlamsiz bir polemik, kisir dongu tartismasi ve bilimsel cognitivizm acisindan da bilimselligin disinda kaldiginin bilinc ve farkindaligini vurgulamaktadir. Iste bu iki tanrisal noncognitivizm farki, qua felsefesi ile algilanirsa; yukaridaki yazinin da algilanmasi, beynin comprehensible, yani kavranabilir, algilanabilir, idrak edilebilir duzeyindeki bilinc ve farkindaliga erdiginin bir isaretidir.
      • 1
      • Like
  2. Daha once de belirttigim gibi; ulkemizde, birey yetistirme, egitim-ogretim ve yerlesmis sistemi olmadigindan; aldigi verilerle yetisen, buyuyen bir kisi; toplumun belirli bir kesiminin ideolojik inancsal, etiksel dogrulariyla, buyumekte ve yetismektedir. Hal boyle olunca da, kisisel bir yetisim olmamakta; ulkemizde ancak toplumsal kisilik olusmaktadir. Bu toplumsal kisilikler, kutuplasarak ve biribirlerini, kendi toplumsal dogrularina yonlendirmeye ikna etmekle sanki yukumludurler. Bunun iki olumsuz etkisi vardir. Birincisi, toplumsal kisilige sahip kisi; hic bir zaman kendi dogrularini degerlendirmemekte ve kendi tarafi toplum yapisinin bu dogrularini sahiplenmekte ve sabitlemektedir. Bunun en buyuk zarari; birey yetisimini, olusumunu ve bilincini onlemesi; kisilerin kendine oz degerleri kendi kisisel iradesi yerine, toplumun belirlemesidir. Bu da; kisinin, sadece toplum ile paralel bir dusunce ve davranis gelistirmesini ve kendi kisisel dusunce ve davranisi gelistirememesini saglar. 21. yuzyilda; tamamen bir kisinin kendi ayaklari uzerinde durabilmesine ters bir olusumdur, bu olgu. Isin diger bir yonude; aynaya bakmayi bilemeyen ya da aynanin varligindan bihaber; toplumsal kisilik, tum yonlendirmesini, kendi disindaki; baska bir kisiye ve genelde de kisiligine yonelerek dusunur ve davranir. "soyle yap, boyle davran, bunu yanlis dedin/yaptin, dogrusu bu, neden boyle diyorsun/yapiyorsun? bunu diyemezsin/yapamazsin, sen busun, boyle dusunuyorsun," v.s. temelli kisiyi yonlendirici bir konuma koyar kendisini. Bunun da en buyuk zarari; kendisinin birey olma bilincini almasini onledigi gibi; bu tip bir yonlendirmeye yonelik mudahele ile, baskalarinin da birey olmasini onler. Aslinda tum bunlar; tarihler boyu gelen; alisilagelmis, otomatiklesmis ve yerlesmis; dusunce ve davranisin bir urunudur. Dolayisiyle, burada bu toplumsal kisiligi uygulayan kisilerin, herhangibir "sucu" da yoktur. Cunku toplum ancak boyle kutuplasarak ve biz-oteki olarak ayrisarak aralarinda dogru mucadelesi vermektedirler. Cunku bu dogrular, kisilerin degil; hangi toplumsal yapiya ait ise kisi; o toplumsal yapinin dogrularidir. Iste bu nedenlerden dolayi; her yonlu, birey olma yetistirimi, ulkemizde onlenmekte, bireysel hak ve ozgurlukler; politik bir ideolojik inancsal dogruya, ya da dogrular arasi mucadeleye alet edilmekte; bilgi alisverisi, bilinclenme, v.s. nin yerini; toplumsal kisiliklerin; kendi dogrusal tartismalarla; birbirlerini kendi dogrularina cekme mucadelesi surmekte, bu da; her seyden once; dusunceler arasi bir mucadele yerine ve mantiksal bir yanasim yerine; kisilerin, dogrulari arasi bir mucadeleye donusmekte, kisilerin birbirinin kisilik degerlerine yonelmekte ve duygusal bir; kisilik surtusmesine yol acmaktadir. Bu da nihayi sonucta; kisilerin, birbirlerini kendilerini tanitim yerine; karsi tarafin etiketlenmesine, kisinin kendini daha ortaya koymadan; karsi tarafin onun adina getirdigi pesin hukum ve onyargili suclamasina muhatap olmaktadir. Bilemiyorum ama; ulkenin aydinlari, elit kismi v.s. olarak; bu 18. ve 19. yuzyil aliskanligindan artik kurtulunmasi gerekiyor. Aksi, ne bir hak ve ozgurluk, ne bir birlik ve beraberlik, ne bir ortak yanasim; sadece bir politik ideolojik inancsal dogrunun, digeri uzerindeki hakimiyeti; toplumsal kutuplasma, biz-oteki mucadelesi ve damgalamasi; etiketleme ve zaman ve secim ile el degistiren topliumsal iktidar ve muhalefet cekismesinden baska bir adim ilerleyemeyiz. Bence, ilk hedefimiz; toplumsal kisiligimizi; insan ozlu ve mumkunse evrensel, yani ayrimci olmayan bireysel kisilige dondurmemiz ve bu bilinc icin kendi kendimizi ve degerlerimizi nedenlememiz-sorgulamamiz ve kendi degerlerimizi kendi oz irademizle olusturmamiz gerekiyor. Kendimiz disinda kalan baska kisilerle de iliskimizi; onlari taniyarak ve onlarin kendilerini nasil ortaya koyuyorsa, oyle algilayarak ve mudahele yerine; biribirimizin bilgisini, bilincini, deneyini ve gozlemini bir birimizin ustune katarak dusunmemiz ve davranmamiz gerekiyor. En azindan, su andan itibaren baslayarak. Cagmizda demokrasiden, haktan ve hukuk devletinden bahsedebilmek icin, o ulkede yasiyan halk dedigimiz kesim bireysellestirerek, bir birey bilinci tasimali ve bilinc sayesinde hak ve ozgurluklerini koruyabilmelidir. Bu da toplumda, bireylerin olusturduklari ve haklarini ariyabilecegi sivil kuruluslarin ortaya cikmasiyla mumkundur. Eger bir ulkede, birey degilde ailenin bir ferdi, toplumun bir ferdi, halktan biri, abisinin kardesi, babasinin oglu, ve saire varsa, birey yoktur. Dolayisiyla olmayan birey, ne hak ve ozgurluklerinden haberdardir, nede bulundugu toplumda dusunduklerini rahatca ifade edebilmek hakkina sayiptir. Ya baba baskisi ya mahalle baskisa ya okul baskisi ya din baskisi ya milliyet baskisi, ve buna benzer topluma yerlesik bilimum baskilarla buyur. Ya o baskilara boyun eyer, yada isyan eder. Iste 87 yildir, Turkiye'yi idare edenler, devlet eli ile ve kendi istedikleri dogrultusunda toplum yandas ve vatandas yetistirdiklerinden, birey yetistirememislerdir. Ne zaman Turkiye birey yetistirmeye karar verir, ve o yetistirdigi bireye taniyacaga hak ve ozgurluklerin hukukunu yaratir, iste o zaman bireyi hur, bireysel haklarini rahatca savunabilen, bunu bir isyan veya bas kaldiris degilde bir bilinc temelinde yapan bir toplum olusur, iste bu toplumun bireyleri kendi bireysel goruslerini rahatca nasil savunabiliyorsa, karsisindaki bireyinde karsi goruslerini saygiyla karsilamayi ogrenir. Boylece bireyler arasinda saygi dayanismasi baslar, ve hicbir birey kendisine ogretilen, vede empose edilen toplumun deger yargilarini, ahlakini, dini ve milli anlayisini biribirine kabul ettirmeye calismaz. Boylece toplumun icindeki bireyler bir mozaik cesitliligi icinde ve bilincli bir sekilde birbirlerini algiliyarak, birbirlerine saygi duyarak bereberce yasamayi ogrenirler. Kisaca, 90 yildir, Turkiye'nin idare sekline ne denilirse denilirsin, ne tartisilirsa tartisilsin, ana sorunu birey ve bireyin bilinci olan bireysel hak ve ozgurlukler, ve devletin gorevi olan bunu koruyucu hukukun temelindeki sivil toplum orgutlerini yaratamamasidir. Insanoglu birinin toplumsal olmasi baskadir, kendi dusuncesi yerine toplumun dusuncesini uygulamasi baskadir. Toplumsal kisilik, bir kisinin bulundugu cografya ve toplumda ona dogumdan itibaren verilen her turlu etik (milli,dini, ahlaki, toresel, ananevi, sosyal, siyasal, toplumsal v.s.) degeri, veriyi ve tabuyu oldugu gibi uygulayip, ya da uygulamayip, uygulamayana, ya da uygulayana karsi toplumsal kutuplasmak, taraf olmak ve biz/oteki ayrimciligi yaratmaktir. Toplumsal kisilige sahip bir kisi, verilen degerleri sorgulamadan, ne oldugunu algilamadan ve ustelik yasaminin da onune koyarak bu degerler icin yasayan ve aklini inandirdigi bu degerlere dogru temelinde baskalarini da cekmeye calisan ve kendi inandigi dogrulari, baskalarina empoze eden, baski kuran ve mudahele eden, dusunce ve davranisa ship kisinin kisiligidir. Bireysel kisilik ise (birey bilinci ile karistirilmamalidir), kisinin genelde kendi varliginin ve kendine kendi iradesiyle kabul ettigi degerlerin savunucusu olandir, topluma ve etrafina ters dusebilir, ama bu onu etkilemez. Cunku onun icin kendi dusunce ve davranisi onemlidir ve hak ve ozgurluklerinin bilincinde ve farkindadir.
      • 1
      • Like
  3. Tarihe baktigimizda, insanoglunun etik yonlendirim ve yaptirim olarak bir din ya da mezheb altinda toplumlari ve farkli halklarini toplamak, milli etnik koken farkindan hem daha once hem de daha genistir. Osmanli'da da ayrim muslim gayri muslim olarak vardi ve ne etnik ne de milli koken ayrimi yoktu. AKP'nin su anki politikasinda da ayni seyi goruyoruz. Yani toplumu ve farkli halklarini milli etnik cati altinda degil de, sunni ve sunni olmayan cati altinda ayristirmak. Iste bu acidan AKP'nin kurd halkini savunuyormus gibi gorunerek ustelik kurd milliyetciligini ve kurdculugu/PKK terorizmini desteklemesi politikasi, direktifler adina gayet dogaldir. O yuzden TC tarihinin one cikan turk milliyetciliginin geri cekilerek sunni sentezinin one cikmasi sasirtici degildir. Dolayisi ile AKP'nin teokratik otokrasi altindaki her turlu kurd soylemi ve girisiminin Cagdasligin hak ve ozgurlukleri ile hic bir ilgisi olmadigi gibi, sadece bir aldatmacadir. Bu temelde cagdas toplumun farkli halklarinin evrensel hukuk ve insan haklari temelinde hak ve ozgurluklerinin savunulmasi ile, AKP'nin politikasi hic bir surette biribirine ne denk tutulmali ne de karistirilmalidir. Buradaki en buyuk hata, cagdasligi savunanlarin AKP ile ayni katagoriye konma hatasidir. AKP'nin aslinda ne bir kurdu, ya da onun hak ve ozgurlugunu savundugu ile ilgili bir durum yoktur. Ortada bir savunu varsa, o da kurd halki ile ilgili degil; aksine bolucu teror orgutu olan PKK ile ilgilidir. Cagdas olarak her bir vatandasin etnik kimliginin hak ve ozgurlugunu tanimak, hic bir sekilde AKP nin politikasi ile ayni paralelde olmak demek degildir. Ayni sekildeki bir hata da AKP'nin her turlu politikasina karsi cikmak, emperyalist isgale ve saldirilara, patriotlara, NATO'ya karsi cikmak, Suriye ile savasa karsi cikmak, PKK ve terorizme karsi cikmak da sadece Ataturkculerin, kemalistlerin, ulusalcilarin ya da kisaca AKP'nin geri almak istedigi her turlu TC kazanimini koruyanlarin tarafinda olundugu anlamina gelmez. Bu da ulke ve toplumunda ne AKP ve onun politikasindan yana olmak ne de ulusalci ve eski rejimlerden yana olmak disinda kalan baska bir kesimin varligidir. Tabi ki bu da bir butunluk sergilememektedir. O yuzden ne turk kurd v.s. milliyetciligi karsitligi, AKP yanliligi anlamina gelir; ne de her turlu AKP politikasina karsi cikmak, turk milliyetciligi, ulusalcilik, Ataturkculuk, kemalist v.s. anlamina gelir. Cagdaslik temelindeki farkli halklarin hak ve ozgurluklerinin savunusu, her turlu emperyalist politika ve saldirilara konuclanmalara her turlu milliyetcilige karsi cikis, devletin vatandasi yerine, bireyin devletini savunmak bolunmek yerine farklarin varliginda birligi ve uniter yapiyi savunmak PKK ve teror ile her turlu ic ve dis mucadele ne bir AKP yanliligi ne de bir ulusalcilik anlamina gelmez. O yuzden cagdaslik demek; ne 16. yuzyili ne de 18. yuzyili istemek demek degildir. 21. yuzyili istemektir. O yuzden ne kurd turk milliyetciligi ne de milliyetcilik "karsitligi" kisvesi altindaki sunni sentez. Cagdaslik her ikisine de karsi cikmaktir. Bu cagdasligi algilamak, insanligi hak ve ozgurlukleri ve ulke ve toplumlarin cografi butunluklerini algilamak ve insan haklari evrensel hukuk temelindeki her turlu mucadeleyi algilamaktir.
  4. Herzaman ve her konuda, hem ozel, hem de genel bir sorun olarak ortaya koydugum dogal dusuncenin, yazilanlarin algilanmasinaparalel olarak, bir ust asamasi, yani dogal dusunce cesitlerini hem dusunce, hem de davranis olarak veren, DOGAL ZIHNIYETi ortaya koyacagim. Dogal zihniyet, insanoglunun hayvandan gozlemliyerek ve esinleyerek onu kendi dusuncesi ile algiladigi sekliyle dile getirmesi, uygulamasi ve sistemlestirmesidir. Burada onemli bir fark, insanoglunun hayvandan farkli olarak, soyutlama ozelligidir. Iste, insanoglu malesef, bu soyutlamasini kendi turu ve birinden degil; kendi disindan esinlenerek gerceklestirmis ve o yuzden de ne kendi turunu ve birini ne de esinlendigi seyi onun adina ortaya koyabilmistir. Aslinda sorun, insanoglunun kendi dahil ortaya koydugu herseyi, sanki onlar ortaya koyuyormus gibi dile getirmesi ve hem kendi bu ortaya koymadaki rolunu gormemesini, hem de kendi eliyle oznel icerik verdigi bu kendi turu disi, olgu, kurgu ve bulgulara ideolojisi, inanci, felsefesi ve dogrusu temelinde turunu ve birini kendi elleriyle teslim etmesidir. Kisaca hatirlarsak, bu dogal zihniyetin, ortaya attigi her turlu oznel/nesnel, soyut/somut, ozel/genel deger, tabu ve veriler; hem insanoglunun ne algiladigini hem varlik ve olmak temelinde, metafizik ortaya koymasi, hemde "sosyal yasamin" birlikteligini veren etik dogrular, yonlendirim ve yaptirimlar temelindfe ortaya koymasi; hem de bu ortaya koyduklarini, ogreti yada bilmek temelinde islemesi. Iste insanoglunun tarihler boyu suren bu turlesememe, tur butunlugune, birligine, beraberligine erisememe savasinin ana nedenleridir. Zaten, dilinin her turlu noktalama ve monolog yapilanis ve isleyisi, ister istemez farklarin guce, otoriteye ve iktidara dayanan ayrimciligini getirmis ve bu ayrimcilik, indsanoglunu kendi butunlugu icinde her turlu konu ve temelde ayrimciliga, bolunmusluge tasimistir. Orneklersek, bu ilk isim, soyisim, cinsiyet, irk dan baslar; cografi ve tarihsel olarak ta milliyet, din, gelenek, tore, kultur, ahlak v.s. diye devam eder. Aslinda dunya cografya ve tarih farklarinin bu farkli mozayigi, insanogluna bir cesitlilik vermek yerine, ustunluk savasi ve biribirini kendi altina alma savasi getirmistir. Bilhassa kurgusal (kuram, kural, ideoloji, inanc, kaide, yasa ve her turlu insanoglu bir parcasinin, diger parca uzerine uyguladigi, uyari, yasaklama, ceza v.s.) degerlerin, insanoglu biri ve turu uzerindeki dusunme ve dusunce gelistirmesini kisitlamis ve engellemistir. Cunku HER KURAL BIR SINIRDIR ve dusunce dusunurken, bilmeden ve farkinda olmadan, bu yonlendirilen ve yaptirimi olan sinira sadik kalir. Zaten teslimiyette burda baslar. Ama, bu BILINCLI VE FARKINA VARILAN BIR TESLIMIYET DEGILDIR. Cunku insanoglu bilhassa bu tip getirilen yasaklari, kurallari dogal olarak algilar. Iste bu temelde insanoglunun olgusal, kurgusal ve bulgusal her degeri, tabusu; insanoglunun dusunce sinirini belirler. Iste INSANSAL ZIHNIYET, bu sinirin ister inancsal, ister bilimsel olarak, kendi koydugunun farkina varirsa, o zaman bu sinirlari asmak icin, dusunce uretmeye baslar. Iste bu dusunce uretiminin insan temelli ve insanin turu ve biri adina olmasi ve hic bir insandisi ve insanlikdisi degere yonelmemesi, zaten insanoglu turunun kendi bunyesinde, tur butunlugu saglayamamasinin da cevabi olacaktir. Iste bu cevap, insanoglunu, hem kendinden koparan, hem de tur arasi savaslara sebep olan, her turlu deger, tabudan arinmaya ve kurtulmaya yonlendirecektir. Kisaca, AYNININ FARKLARDAN OLUSTUGUNU VE AYNININ BU FARKLARIN ANTIAYRIMCI BIR TEMELDE BIR ARADA YASAMIYLA SAGLANABILECEGINI ALGILAR. Yani, AYNININ FARKLARINI AYIRMAK YERINE, FARKLARI FARKLARINI KORUYARAK BIRLESTIRIR. Cunku ayninin, herhangibir farki kendini ayirirsa, hem diger farklara mudahele eder, hem de kendi ayrimina farkli bir icerik vererek, kendi ayrimini, diger farklarin ustune koyar. Iste sorunun da temeli buradadir. Yani, ayninin farklarinin, bir farkin AYRIMI USTUNLUGUNDE AYRISTIRILMASI DEGIL; AYNININ FARKLARININ, HER BIR FARKIN FARKINI ORTAYA KOYARAK, ANTIAYRIMCI FARKLAR ESITLIGINI SAGLAMAKTIR. Iste farklarin, antiayrimci butunlugu budur. Bu da insanoglunun tur butunlugudur, birlikteligi ve beraberligi, her farkin farkina vararak ve her farkin farkini algilayarak ve hic bir farka ayrimci bir fark ustunlugu tanimiyarak. En basitinden, kendinize ve vucudunuza bakin. Her biri farkli islem goren organlariniz, bir butunluk ahengi icinde sizi olusturuyor. Eger organlar aralarinda, "benim farkim, seninkinden ustun" temelli bir ayristirmaya girerlerse, siz olabilir misiniz? Isteinsan turu butunu de aynisidir. Ama, maalesef, bir vucut organlarinin sagladigi birlikteligi ve butunlugu saglayamamaktadir. Bunun tek sebebi, insanoglunun insandisi ve insanlikdisi dogal zihniyeti ve onun her turlu her konudaki dusunceleri ve davranislaridir. Kendinizde ve dogadaki her canli turunde gorulen, bu farklarin butunlugu ahengi ve islerligi, maalesef insanoglu turu ve birinde zihniyet olarak yoktur. Iste bu eger dogalliksa, dogaya bile ters bir durumdur. Yani insansal zihniyet, aslinda hem kendi turunu, hem de birini ve de kendi turu disindaki herseyi oldugu gibi algilayabilecek bir zihniyettir. Cunku ayninin mumkunlugu, farklarinin antiayrimciligi ve farkinin farkina varilmasi ve her farkin farkini ortaya koymasinin saglanmasidir.
      • 22
      • Like
  5. Evrensel-insan Zihniyeti insanoglunun numenal insanligi adina farkedilmesi ve kavramlanarak algilanmasi gereken ve bilissel bilimsel temelde bir matematiksel/mantiksal bilgi olarak sunacagi bu fark; dogal zihniyet ile evrensel-insan zihniyeti arasinda ki farkin farkina varilan bilissel bir bilgi olacaktir. Herseyden once dogal zihniyet ile fenomenal zihniyet farkini ortaya koymak gerekir. Dogal zihniyet adindan da algilanacagi gibi anima/animus temelli hayvansal bir zihniyettir. Yalniz burada cok onemli bir fark vardir. Dogal zihniyet insandisi ve insanlikdisi bir zihniyet olmanin yaninda hayvandisi ve de hayvanlik disi bir zihniyet degildir. Bu insanoglunu hayvandan numenal yeti olarak farkli kilan en onemli algilardan biridir. Iste bu algi ayni zamanda fenomenal zihniyet algisini da getirir. Cunku fenomenal zihniyet hayvansal degildir ve anima/animus temeli de tasimaz. Kisaca tabulu rasa farkindaliginin insanoglu eliyle yine insanogluna giydirilen insandisi ve insanlikdisi zihniyetidir. Insanoglu tarihinde ancak 20. yuzyilin ortalarina dogru zihniyet algi ve farkindaligini cognitive science, yani bilissel bilim eliyle yeni bir numenal ufuk olarak insanogluna sunmustur. Bu bize insanoglunun ufuk olarak 20. yuzyilin ortasina kadar fenomenal zihniyetten kurtulamadigini, onu ortaya koyamadigini ve bu zihniyetin her turlu teslimiyeti, mahkumiyeti ve boyunduruk tutsakliginda turune her turlu insandisi ve insanlikdisi dusunce davranis, iliski yasam, duzen, sistem, kurum ve kurumlasma sundugunu ve sunmaya da devam ettigini gostermektedir. Kisaca numenal zihniyetin farkinin farkina bilissel ve bilimsel olarak bilincli varis; fenomenal zihniyetin insanogluna yasattigi insanloglu tarihinden bu yana gecen her bir cagi tarihi ve sistemsel duzensel donemi insanoglunun bir insan ve insanlik ayibi ozuru olarak bizlere gozlemletmektedir. Iste artik numenal zihniyet, fenomenal zihniyetin her turlu varliksal, ideolojik, inancsal ve dogrusal akilci elbisesinin tamamen bir metafizik (felsefenin varlik ile ilgili dali anlaminda) oldugunu artik bir olgu olarak sunabilmektedir. Burada aslinda insanoglunun yapilandirilmis yapi ve isleyisinin bir kokeni karekteri de tarihe karismaktadir. Karsitlik. Cunku fenomenal zihniyet kendi celiskisini kendi bunyesinde tasir. Numenal zihniyette ise uyumlu bir ikilem soz konusudur. Iste bunu veren ve dogal zihniyetin temelinde, kokunde ve tabaninda kendisi bulunmayan y'in de boylece zihinsel varligi ortaya cikmaktadir. Bugun insanoglu tarihinde hic bir ideoloji, inanc, teori, dogru, gercek v.s. bu ikilemi yakalama ve farkina varma bilinc ve farkindalik ufkunasahip degildir. En son diyalektigin bile ufku karsitlikta biter. Numenal zihniyet ile insanoglu beyninin ufku tarihinde ilk defa varliktan arinir. Boylece her turlu varliksal ve onun getirdigi etik ve inancsal ideolojik ve izmsel ve de bunlarin mantiksal, akilsal, dogrusal ve gerceksel uzantisi tamamen bir fenomenal zihniyet urunudur. Fenomenal zihniyet insanoglunun kendi yasamini kendi oldurdugunun (oldurmek) bir zihniyetidir. Iste asil olum (olmek) bu bilincsiz noncognitive, bilincalti alisilagelmis yerlesmis otomatiklesmis oldurmek budur. Fenomenal zihniyetin insanoglu temelli yapilandirilmis yapi ve isleyisini algilamak, kavramak ve farkina ve de bilincine varmak icin gereken numenal zihniyet bilinc ve farkindaligidir. Insanoglunun numenal insanlik yolunda bir baslangic teskil eden numenal zihniyetin algisi sadece bireysel bilinc ile de mumkun degildir. Tursel bilinc yani kendilik bilincinin tursellik farkindaligi gerekir. Iste bundan sonra insanoglunun her bir ferdinin once kendi varliginin bilinc ve farkindaligi zihniyetinin fenomenalligi ve bunun insandisi insanlikdisiligi algisi ve bilinci, birey bilincini almis ve bunu kendilik farkindaliginin tursel bilinci ile birlestiriminin ve fenomenal zihniyetin yapilandirilmis yapi ve isleyisinin bilinci bizi ancak insanoglu tarihinde insanogluna numenal insanlik cagini acacak olan numenal zihniyet algi ve farkindaligini getirecektir. Bu fark ve bu farkin farkindaligi numenal insanlik adina cok buyuk bir oneme sahiptir. Cunku bu farkindalik numenal zihniyet algisini, bilgisini ve bilincini doguracak ve bunu basaran bireyler fenomenal zihniyeti beyinlerinde tarihe gomecektir.
      • 23
      • Like
  6. Evet. IP Board'dan da cikiyor.
  7. Simdi yavas yavas konumuza girebiliriz. Soyle bir soru soralim "Dunya var mi?" Iste evrensel-insan zihniyeti bu sorunun yanitini varligin var/yok akilci siniri ile degil, noktalama, indirgeme, ifade ile degil; tum rewsmini vererek ve aciklayarak verecektir. Mesela soyle basliyalim. Diyelim ki dogumhanede dogmakta olan bir bebek acisindan, "dunya var mi?" iste buradaki cevabimiz sorunun yoneldigi olarak "hayir yok" olacaktir. Peki bu dunyanin varligi ne zaman bebek tarafindan varlanacak? iste burada da dogacak bebegin dunyayi algilamasi, eski nesillerden ogrenmesi ve bunu dile getirebilmesidir. Sorumuzu soyle soralim "Dogacak bebegin babasi icin dunya var mi?" bu soruya hic dusunmeden herkes evet diyecektir. Cunku bebegin babasi bebekten once dunyaya gelmis, dunyayi kendinden eski nesillerden ogrenmis ve algilamistir. Buraya kadar bir algilama sorunu olmadigi dusuncesi ile konu devam etmektedir. Peki "Dinazorlar devrinde dunya var mi?" Iste bu soru daiyice dusunmek gerekir. Cunku dinazorlar devrinde insanoglu ve algisi, bilgisi ogrenimi/ogretimi yoktur. Ama materyalizm olarak burada alisilagelmis cevap "evet" olacaktir. Simdi bu "evet" i inceleyelim. Birincisi evet bir insanoglu uretimidir. Peki insanoglunun olmadigi bir dunya da ayni dogacak bebek misali nasil olurda dunya var olur. Burada bir mantik yurutelim. "Dinazorlar var ise varliklarini bir mekanda surduruyorlar, iste bu mekan dunya" Peki "Dinazorlarin "dunya" diye bir algisi bilgisi var mi?" olamaz, cunku bu KAVRAM algisi ve bilgisi insanogluna ait. Peki dinazorlar acisindan boyle bir algi var mi? Varsa bilre bu algi DUNYA KAVRAMI DEGIL, GOZLEM VE YANSI VEREN FENOMENDIR" yani bilimsel olarak insanoglunun olmadigi bir yer ve ZAMAN da baska bircanlinin algisina yonelik bir gozlem ve yansi veren taban varsa bu fenomendir. Buradan cok onemli bir sonuca ulasiyoruz. Insanoglunun olmadigi zamanda, INSANOGLUNA AIT OLAN DUNYA KAVRAMI YOK AMA; YANSI VE GOZLEMI INSANOGLU DISINDAKI DINAZORLARA VEREN BIR FENOMEN VAR. Buradan su sonuc cikar. Kavram bir insanoglu urunu olarak insanoglu varligi varsa var ve gecerlidir, ama kavramlasmamis bir fenomen insanoglunun olmadigi zaman da gecerlidir. Peki, madem bizler henuz ortada yokken; fenomen olarak dinazor kavraminin varligini nerden biliyoruz? Iste ucuncu kilit noktasi da burasidir. Dinazorlar dinazor kavrami olarak ancak ve ancak insanoglunun varliginda ortaya konabilir. Peki o zaman insanoglunun olmadigi bir ZAMANDA olan nedir? Iste bu bir kavram olarak dinazor olmamis olan fenomendir. Peki biz bu fenomenin varligini bizim olmadigimiz bir ZAMANDA nerden biliyoruz? Biz varken evrimsel bir bulgu elde ediyoruz, buna dinazor kavramini veriyoruz ve yine bilimsel olarak bunun gozlemsel ZAMANINI OLCTUGUMUZDE BU DINAZOR OLARAK KAVRAM VERDIGIMIZ FENOMENIN VARLIGININ BIZIM VARLIGIMIZDAN ONCE OLDUGUNU ZAMANSAL OLARAK ORTAYA KOYUYORUZ. Simdi tekrar basa donelim. Zaman bir insanoglu urunu, kavram bir insanoglu urunu, fenomen bir insanoglu urunu. O zaman buradan soyle bir sonuc cikiyor. HERSEY INSANOGLUNA GORE. Peki simdi ilk sorumuza donelim. "Dunya var mi?" Dogmamis bebege gore yok. Bebegin annesine gore var. Yukaridaki iki aciklama insanoglunun varliginin oldugu bir donem. Dinazora gore dunya yok. Cunku dunya insanoglu kavrami, ama dinazor algisinda bir yansi ve gozlem veren var, bu da insanoglu bilimsel literaturunde fenomen. O zaman dinazora gore, dunya yok ama, insanoglunca dunya diye kavramlanacak bir fenomen var. Peki insanoglunun olmadigi bir ZAMANDA dunya var mi? Kavram olarak, fenomen olarak yok. Ama insanoglunun zamansal algisina gore var. Demekki cevaplar. Insanogluna gore Insanoglunun kavramina gore Insanoglunun fenomen kavramina gore Insanoglunun zamansal belirlemesine gore. Iste, materyalizmin "madde insanoglundan bagimsiz olarak vardir" aciklamasini simdi daha bir net algi ile ortaya koyabiliriz. Dogmakta olan bir bebege gore madde yok. Cunku henuz onu ogrenmemis, algilamamis ve bilgisine ulasmamis. Su anda bu bilgi, algi sahibi bir insanoglu ferdine gore var. Insanoglu turune gore var ve M.O. 4000 yilinda kavram olarak ortaya konmus. Peki M.O. 5000 yilinda, henuz madde kavrami olarak yok, ama gozlem ve yansi veren bir fenomen olarak var. Peki insanoglunun bulunmadigi ZAMANDA? Insanoglunun algi ve bilgisince maddenin yasi 13.7 milyar. Dolayisiyle, madde Kavram olarak M.O. 5000 yilinda yok. Fenomen olarak diyelim insanoglunun yasi evrimsel olarak 7 milyon , o zaman 8 milyon yil once fenomen olarak ta yok. Peki neye gore daha once var. INSANOGLUNUN MADDEYI GOZLEM ILE ORTAYA KOYAN ZAMANINA GORE VAR. Iste butun bu temelde, kavram insanoglu ile ayni zamandadir, daha once yoktur. Fenomen insanoglu ile ayni zamandadir, daha once yoktur. Zaman insanoglu ile ayni donemdedir daha once yoktur. Iste bu yoklar insanogluna goredir. Bir dinazora gore kavram yoktur, ama ona yansiyan ve gozlem veren bir fenomen vardir ve bu fenomenin varligi insanoglundan bagimsizdir. Bir dinazora gore zaman yoktur, ama insanoglu dinazor fenomen varligini kendi varliginda dinazoru zamansal olarak kendinden once var oldugunu ortaya koymaktadir. Insanoglundan once numenal yeti ve degerleri yoktur. Ama insanoglu oncesi bazi hayvanlarin beyin fonksiyonu vardir ve bunu insanoglu kendi varliginda ortaya koymaktadir. Kendi varligindan once oldugu da zamansaldir. Demekki hersey insanogluna gore ortaya konur ve uc cesit konur. ZAMANA, KAVRAMA, FENOMENE GORE. Madde kavram olarak M.O. 5000 yilinda yoktur, fenomen ve zamana gore vardir. Madde fenomen olarak 8 milyar yil once yoktur, cunku algilayacak insanoglu yoktur; ama zamana gore vardir. Maddenin ZAMANSAL (KAVRAMSAL VE FENOMENAL DEGIL) YASI 13.7 MILYAR, FENOMENAL (KAVRAMSAL DEGIL) YASI 7 MILYON, KAVRAM YASI, 6 BIN SENEDIR. Butun bunlar insanogluna ve onun kavramina, fenomenine ve zamanina goredir. Peki bunlardan hangisi maddenin, insanoglu numenal yeti yasidir. Hepsi. Sonuctabilgi ve algi numenal yeti olmadan ne fenomenal, ne zamansal, ne de kavramsal ortaya konamaz. Beyin olmadan da numenal yeti olamaz. Beyin ve numenal yeti olmadan da kavram olamaz. Kavram kendi de dahil, hem beyni hem de numenal yetiyi ortaya koyandir. Iste bu temelde fenomen fiziksel bilgiye, numen sosyal bilgiye, kavram da her ikisine hitap eder. Insanogluna gore, insanoglu eliyle, insanogluna ait ve insanoglu monologuyla; Fenomenin varligi /zamansal/kavramsal/zihinsel; numenin varligi da zamansal/kavramsal/fenomenal dir. Hepsi de insanoglu urunudur ve insanoglu varligi ile endekslidir. Insanoglu oncesi varlik, zamansal/fenomenal/kavramsal/ olarak farklilasabilir. Ayni madde gibi. Cunku bir fenomen felsefi ve bilimsel anlamda algi ve bilgi ile kavramlasir. Boylece varligin metafizik temeldeki ilklik, teklik, kesinlik, mutlaklik, oncelik v.s. tartismasi boylece sona ermistir. Cunku bu tartismanin her birt ideolojik kolu olan materyalizmin maddesi ve nesnelligi, idealizmin dusuncesi ve oznelligi, pozitivizmin ise isimselligi icicedir ve fark ta dilin teke indirgeme sorunundan ve kesinlik noktalama yapilanisindan kaynaklanmaktadir. Buradaki icicelik ile ic iceligi saglayan ve tartisan varlik farklarinin farkini algilamak ve biribirine rakip kilmak yerine bu farklaruin insanoglunun bir butununu olusturdugunu gorebilmektir. Aksi bu tartismanin noncognatif bir icerikteki kisir dongusu ve anlamsizligi gereksizligini algilayamamaktir.
  8. Yukaridaki giristen sonra; once varligin ne oldugu tartismasina dahil olmadan, bilimsel olarak insanogluna her turlu bilgi ve algi tabani olan temelin fenomen olarak bir olgu oldugunu hatirlatalim. Ayni hatirlatmayi; bilissel bilim olarak bir fenomen olan beynin her turlu fonksiyonu olan zihinsel faaliyetin de numenal yeti oldugunu hatirlayalim. Hatirlamamiz gereken bir nokta da insanoglunun kendi dahil herseyi ortaya koyumunu evrensel kavram ile belirttigini ve bildirdigini hatirlayalim. Bu hatirlamalardan sonra, materyalizmin soyle bir iddiasi vardir "insanoglundan once madde vardi, madde tek gercekliktir, bu kesindir ve mutlaktir, yani maddeden baska nesnel olan baska bir gerceklik yoktur." Iste materyalizmin bilimsel yanlislamaya meydan vermeyen ustelik kesinli iceren bu soylemi hem bilimsellige hem de bilimsellik algisina terstir. Cunku bilimsellikte kesinlik ve suphe olmadigi gibi, mutlak degismez ve sabit te yoktur. Bilimsellik olgu ve bilgiye dayanir ve olgunun evrensel onayli gecerliligi de yanlislanana kadardir. Aslinda materyalizmin bu indirgemeci, akilci ve ideolojik iddiasi; hem idealizm de hem de pozitivizmde de vardir. O yuzden kimse metasfizigin varlik tartismasinda yer alan gorus ve ideolojilerilerden bazilarini disarida biraktigimizi dusunmesin. Cunku baslik tum varliksal ideolojik iddialarin sonu olarak verilmistir. O yuzden bu aciklamada, varlik fenomen olarak gececektir.
  9. Bilindigi gibi insanoglu kendini bildi bileli felsefenin varlik ile ilgili dali olan metafizikte, ontolojik ve teolojik olarak varligin ne oldugunu tartismakta ve bu varlik tartismasinda akilci ve inancsal bir sonuca varamamaktadir. Insanoglunun organi olan beyni ile bu organinin numenal yetisi olan dusunce; madde ve dusuncenin ilkligi, onceligi, tekligi, kesinligi, mutlakligi v.s. temelinde akilci ve inancsal ve ideolojik olarak, materyalizm ve nesnellik, idealizm ve oznellik ve daha sonradan yine insanoglunun herhangibir seyi ortaya koyumu olan kavramin da devreye girmesiyle, pozitivite ve isimcilik olarak uc koldan tartismaktadir. Iste bu basligin ve dile gelen evrensel-insan zihniyetinin amaci, bu tartismaya bir son vermek ve bunu epistemolojik ve insanoglu temelinde ortaya koymaktir. Ilk defa insanoglu tarihinde sitemizde dile gelicek olan bu konu ve yazi, daha once insanoglu tarihinin metafizik ve varlik tartismasinda epistemolojik olarak dile getirilememis, biliunc ve farkina varilamamistir. Kisaca bu dile gelen aciklamalardan sonra, insanoglu eger bu konudaki cognitivizmini algi, bilgi, bilinc ve farkindalik olarak saglarsa; bu metafizigin varlik tartismasinin bilincli ve farkindalikli bir temelde anlamsizligini, gecersizligini, bilimsel ve bilissel olmadigini, gozlem vermedigini ayni teolojik noncognitivizm gibi, varliksal noncognitivizm olarak ortaya koyacaktir. Bilindigi gibi evrensel-insan zihniyetinin temeli insanogluna dayanir ve onun her turlu ortaya koyum temelini veren yapilandirilmis dogal zihniyetin yapi ve isleyisini konusuna, kavramina veri ve degerine gore qua felsefesi (olarak) ve sorunsal resmini ortaya koyar. Buradaki algisal ve bilgisel ortaya koyumdaki evrensel-insan zihniyetinin amaci insanoglunu numenal yeti degeri olarak yasam ve iliskide, duzen ve sistemde, kurumlasma da ve her turlu teknik ve bilimde insanlastirmayi amaclamaktadir. Buradaki insanlastirma bireyin kendisinden baslar ve birey kendini numenal yeti kullanimi olarak insanlastirirken, numenal paylasim olarak ta baska bireylerin maddelestirme, metalastirma, kullastirma, kolelestirme, tanrilastirma ve dusuncusuzlestirme temelli ve yaratilissal, inancsal, dogrusal, ideolojik dogal zihniyet cabalarina karsin; bilimsel, bilissel, bilgisel, kavramsal insanlasma ve insanlastirmayi amaclar. Bu yazinin anlam ve iceriginin, evrensel-insan zihniyetindeki adi; BILISSEL ONTOLOJIK NONCOGNITIVIZM" dir.
  10. Ataturk ya da turk milliyetciligi TC'de hic bir zaman yasanmamistir. Cunku MILLIYETCILIK, MILLET DEGIL; MILLIYET KOKENINDEN GELEN TOPLUMSALDEGIL, BIREYSEL BIR DURUSTUR. Olan ise ya TURK MILLILIGI YA DA TURK MILLETLIGI savasiminin, yani herkese TURK DEDIRTME/DEME savasiminin bir tezahurudur. Milliyetcilik ise bireysel bir hak ve ozgurluk savasidir ve ancak birey bilinci ya da kisilik milliyet ve etnisite kimligi baska bir milliyet ve etnisite kimligi tarafindan baski altinda ve hakimiyet altinda ise verilen bilincsiz bir TOPLUMSALSAVASTIR. Bilincsizdir cunku milliyetcilik bir etik durustur ve hak ve ozgurluk istemi bireysel degil, toplumsaldir. Bir terde toplumsal demokrasi savasimidir. Bu da insan haklari evrensel hukuk ve hak ve ozgurlukler temelinde degil; toplumsal bir demokratik milliyet ve etnik kimligini bilincsiz isteme mucadelesidir. Bilincsizligi ise bunu kullanip kullanmamak ile paraleldir. Yani baski altinda oldugu milliyetin getirdigi aliskanligi ve adaptasyonu yikmak asimiliye olmamakta direnmek ve kendi aidati olan milliyetciligin gereklerini yapmakicin verilen mucadeledir. Iste bu temelde de ulkemizde bir kurd/laz/cerkez/ermeni milliyet bilinc ve farkindaligi bireysel bir hak ve ozgurluk olarak degil de; toplumsal bir demokrasi istemi olarak yansir. Buradan da sadece turkum diyenin ve herkese turkum dedirtmek isteyenin olmayan bireysel bilinc ve farkindaligi, aslinda diger milliyet ve etnik kokenlerde de yoktur. Iste o yuzden de hembir algi hem bir kavram kargasasi hemde bir ozenti ve doldurusa gelme soz konusudur. Bu temelde sadece turk degil hic bir milliyetciligin de milliyetcilik durusu bilissel degildir. Iste o yuzden de emperyalist zihniyet bunun bilinc ve farkinda olarak Turkiye dahil butun orta dogu da soros ideolojisi ile milliyetciligi milliyetleri biribirinden ayirmak ve biri biri ile savastirmak adina, cok kolay mikroayrimci olarak kiskirtabilmekte ve ajite edebilmektedir. Iste bu ajite ve kiskirtmanin kaosundan da nemalanmaktadir. Cunku turkiye dahil hic bir ortadadogu aydinin, elit kesiminin, devrimcisinin ilericisinin ve kamuoyunun bu kaosu yasatmanin bilinc ve farkina varmasi olan degildir. Zaten farkina varmak ve bilincine ermek bilisselligi milliyetler arasi birlik beraberlik butunluk ve uniterlik temelinde hak ve ozgurlukcu karsilikli saygili bir yasam ve iliskidir. Bu bilissellik gerceklesene kadar da emperyalist zihniyet mikroayrimci soros ideolojisinden ulkeleri icerde ele gecirmekten ve yonlendirip yonetmekten ve de ekonomik politik ve diplomatik nemalanmaktan va gecmeyecektir. Zaten gecmesi onun emperyalist cikarina terstir. Onu vazgecirecek olanda adi gecen bolgedeki milliyeti olmak ve diger milliyetlerle birlikte yasam ve iliski surmak bilisselligi olacaktir. Iste ancak o zaman emperyalist zihniyet gucu ne olursa olsun adi gecen ulkelerde kaos yaratamayacak ve nemalanamayacaktir.
  11. Bu basligi bilim bolumune yazmamdaki neden, konunun politikas ve hatta felsefe degil; bilissellik icermesidir. Yani BIREY BILISSELLIGI. Bilindigi gibi dunyada ve batida milliyetciligin insanoglu tarafindan yine kendisine politik bir mucadele olarak duyurulmasi, 18. yuzyila rastlar. Osmanli Imparatorlugunun yikilisi da bu cagdasligi yakalayamamasinin bir urunudur. Yani Osmanli Imparatorlugu MILLET DEVLETLERININ MUCADELESINE KARSI KOYAMAMISTIR. Bilindigi gi 1923 te yani 20. yuzyilda, TC devleti 18. yuzyildaki yani cagdan iki asir gerideki bir durusu yani milliyetciligi kendisine pragmatist bir hedef secmis ve TC devleti siyasi cumhuriyetini Anadolu'nun tuk etnik kokenlerini tek bir turk catisi altinda toplayarak MILLET DEVLETINI kurmustur. Ataturk'un meshur "ne mutlu Turk'um diyene" sozu, aslinda birey ve bireysellesme cagi olan 19. yuzyilda baslayan bilinci yakaliyamamis ve "ne mutlu turk olana" yerine "ne mutlu turkum diyene" demistir. Yani Ataturk kendiside birey bilincine erememis olarak ve tum politikasini kendince ulke ve toplumun pragmatist politikasitemelinde "olmak" fiili yerine "demek" fiilini kullanmistir. Aslinda bu onemsiz gibi gorunen fark bilincli ve farkinda kullanim olarak toplumsal kisiligin birey bilinc yoksunlugu ile bireyin kendisini ortaya koyan bireysel bilinc farkidir. Cunku "olmak" kisinin kendi eylemi iken; "demek" kisinin kendisinden istenen bir eylemi uygulamasi demektir. Iste bu temelde turkluk BILINCLI VE FARKINDA OLARAK KISI TARAFINDAN ALGILANAMAMIS, SADECE ONDAN ISTENEN BIR EYLEMIN TOPLUMSAL OLARAK UYGULANMASI ANLASMINI TASIMISTIR. Simdi bir de bugun politika bolumunde yazmis oldugum "Turkluk sorunu" olarak konuya yine bireysel ve toplumsal kisilik farki ve bunun bilinci ve farkindaligi olarak bakalim. Bilindigi gibi Ataturk milliyetciliginde turkluk MILLETIN ADIDIR. Yani TOPLUMSAL bir ad ve aidattir. Yani BIREYSEL DEGIL; TOPLUMSAL BIR KIMLIKTIR. Kisaca olan degil diyen turk olma durumundadir. Iste burda "dememe" bir yerde bireyin "ben milliyet ve etnisite olarak turk degilim ki, neden turkum diyeyim?" sorusunu sordururken, Turkum diyen bir kisi ise "herkes turkum dedigi icin ben de diyorum" demekte yani toplumsal bir soylemi ondan istendigi icin yerine getirmektedir. Zaten bireysel bilinc olmus olsa TURK OLACAKTIR, ayni Kurd/ermeni/laz v.s. olmak gibi. Iste bu temelde bireysel bilinc ve farkindaligin getirdigi MILLIYET VE ETNISITETEMELLI BIREYSEL AIDAT olarak turkluk yoktur ve olmamistir. Bu bir yerde "ne mutlu turkum diyene" sozunu soyleyenlerin turk olmak istemesi ya daturk oldugunun bilinc ve farkinda olmamasi anlamina gelir. Iste bir kisi ne zaman "ben turkum" cumlesini demek yerine oldugunu dusunur ve bunu toplumsallik yerine bireysellige tair ve turklugu millet toplumsalligindan birey kisiligine milliyet ve etnisite olarak indirger ise, yani TURK OLURSA; iste o zaman birey de olacaktir. Iste ancak o zaman "herkes turktur" genellemesi yerine "ben turkum" diyebilirken, "ben kurdum/ermeniyim/lazim/cerkezim v.s. diyeni de "demekki onun milliyeti ve/veya etnik kokeni benim gibi turk degil de; kurd/ermeni/laz/cerkez v.s." diyebilecek; Hem bir birey olarak turk olmanin hem de bir birey olarak turk olmayanin bilinc ve farkina varacak ve kendi milliyetinden ve etnik kokeninden olmayanlarla bu konuyu tartismadan uniter bir devlet yapisinda ve vatandaslik bagi altinda hak ve ozgurluklerin hukuk guvencesinde ve de her turlu farklarin esitliginde ve milleti olmayan ama tum milliyetleri kucaklayan devletinde diger milliyetler ve etnik kokenler ile birlikte ve beraberce BOLUNMEDEN/AYRILMADAN yasayacaktir. Eger bir kisi kendisine "ben turkum" diyor ve bunu "herkes turktur" e tasiyorsa; henuz NE TURK OLDUGUNUN FARKINDA VE BILINCINDEDIR, NE DE TURKLUGU KENDI ICIN DEMEKTEDIR. TURK OLMAK, BIREY OLMAKTIR. TURKUM DEMEK, TOPLUMSAL KISILIKTIR.
  12. Tanri kavrami algi olarak dort turlu noncognitivizm gosterir Teist noncognitivizm-tanrinin ne oldugunu akil algilayamaz, bilemez, ortaya koyamaz" v.s. Teolojik noncognitivizm-Tanri kavrami anlamsiz, luzumsuz, gereksizdir. Ustunde akil yurutmeye degmez. Felsefi noncognitivizm- non effebblity, yani tanri "aciklanamaz/soylenemez/anlatilamaz" Bilissel/bilimsel noncognitivizm-Tanri kavrami bilimsel bir icerik tasimaz. O yuzden bilimin konusu degildir. Aklin olumlu/olumsuz tanrilastirma eylemidir. Gozlem vermez. Yukaridaki noncognitivizmin cesitlerinin hic birinde ortak bir tanri tanimi yok. Cunku tanri kavrami bir olgu degildir ve gozlem vermez. O yuzden her beynin ya da teolojik ideolojik inancsal dogrulamanin kendi dogrulamasini gerceklestirdigi temelde verdigi anlam ve icerik ve de bu anlam ve icerik temelinde kisinin kurdugu olumlu/olumsuz bag/iliskidir. Bu temelde bir genelleme yaparsak: Ilkinde bilisselsizlikten gelen erisemezlik ulasilamazlik var. Ikincide ortaya konamayan bir tanri kavrami uzerinde varliksal/inancsal bir olumlu/olumsuz gorus belirtmenin gereksizligi, anlamsizligi var. Ucuncude, yine ortaya konamayan bir tanri kavramindan yollacikilip, o zaman bunun aciklanamaz, soylenemez v.s. olmasi var. Sonuncunda ise tamamen bilimsel bir bakis acisinin getirdigi tanri kavraminin bilimsel olmadigi gorusu var. Yani kavramin felsefi, metafizik, varliksal/inancsal indirgemeci bir tartisma oldugu var. Ilki-teizm Ikincisi-ignostisizm Ucuncusu-agnostisizm Dorduncusu-noncognitivist bilinc ve farkindaligi-serbest dusunurluk agirlikli.
  13. Bugun yeryuzunde ateizm iki ana teizmden sonra kitle olarak ucuncu sirada yer almaktadir. Ateizmin insanoglu ile olan iliskileri acisindan iki temeli vardir. Ilki toplumsal olan sosyalizm ve materyalizm; Digeri bireysel olan nonteizm ve antiteizm. Once ilkini ele alalim. Bilindigi gibi materyalizm insanoglunu da bir madde olarak degerlendirmek te, dolayisi ile her turlu iliskide meta mal olarak algilamakta ve her turlu etik/metafizik/ideolojik inancsal degeri insanoglunun yasaminin onune koymaktadir. Bu temelde ki en gozlem veren ornek tarihteki Lenin sonrasi kurulan SSCB ve bu birligin dine yanasimidir. Buradaki en buyuk hata bilinclenmek/bilinclendirmek egitmek/ogretmek yerine dinin ustune yasaklarla gidilmesi ve dinin her turlu yasam ve iliskisel antipropagandasidir. Tarih bize yasak ve baskinin geri teptiginde dinin eskisinden daha guclu geldigini gostermistir. Digeri ise genelde ulkemiz ateistlerinin durumudur. En basta teistler otekilestirilmektedir. Ikinci olarak "muslumanliklari olculmekte" musluman olmamak ile suclanmakta" kazanilmak yerine, dincilerin kucagina itilmektedir. Bunun disinda polemige cekilmekte, her turlu karsi cikilmakta ve otekilestirilerek karsiya alinmaktadir. Aslinda bu sekilde bir ateistin teiste yanasimi, bir cesit misillemedir ve bilinc icermez. Ateizmin bilinc ve farkindalik temelli olani ise, bir teisti dusunce ve bilgisi ile bilinclendirmek olmali otekilestirmek yerine, onun ile dialog kurmaya yasamda birlikte yasamaya ve onun her turlu dini kimlik degerlerine saygi gostermeye ve boylece de saygi gormeye calismalidir. Bir ateistin bireysel olarak yasam ve iliskisi kendi acisindan din ve tanri icermemeli, din ve tanri icererek yasayanlara da saygi gostermelidir. Bir ateist cagdas, evrensel hukuk ve hak ve ozgurlukler temelinde etige ve ahlaka bilimsel bilgisel ve bilissel olarak yanasmali. Toplumun kabul edemeyecegi hic bir dusunce ve davranisi ahlak temelinde uygulamamalidir. Ateist hem kendinin hem de inanc farklarinin bilinc ve farkinda olarak, birlikte yasam ve iliskide bireysel dusunup davranmali saygi gostermeli ve saygi gormelidir. Bu temelde metafizik varliksal ve etik olarak materyalizme ve yasanan sosyalist tecrubeye yonelik bir ateizmin dusunce ve davranis olarak insana ve insanliga saygisi yoktur. O yuzden ateizmin temeli insan ve insanlik olmali ve her turlu din felsefesinin ve teolojik durusun insanogluna getirdigi sosyo-psikolojik sorunlari dile getirmeli. Teizm ile hem tanri hem de din bazinda verdigi mucadeleyi dusunsel ve bilgisel vermelidir. Aksi bir yanasim polemik, distalama, otekilestirme ve hatta kutuplasarak satasma, atisma ve her inaniri ayni kefede degerlendirme ve bilinclendirmek yerine, dini uygulayamamak ile suclayarak dincilerin kucagina itmektir. Bu temelde ateizmin insan temelli ve insanlik veren ve uygulayan tabani materyalizm de degil; humanizmin cikarsiz egosuz yanasiminda yatmaktadir. Unutmamak gerekir ki, herkesin etik metafizik degerleri kendine ve onun kimlik degeridir ve uygulamasi da hak ve ozgurlugudur. Buradaki sorun hak ve ozgurluk sinirini asarak baskasinin hak ve ozgurlugune baski yapmaktir. Insanoglu oyle bir yaratiktir ki; degersiz yasayamaz. Ustelik cogu deger sahipligi ve savunusu da bilincalti ve sorgulanmazdir. Bu temelde bir kisinin kendini bilincsizce deger bosluguna dusurmesi, onun ya canavarlasmasi ya da bananecilesmesi ya da pasifist olmasini getirir. Ben degerlerini bilincsizce kaybetmis ve insanoglunu bir cikar kullanimi olarak goren ve bu cikar icin kullanan harcayan bir ateiste; bilincalti sorgulamadan iman olarak inanmis ve bu inancinin degerlerinden dolayi kimseye zarar vermeyen bir teisti tercih ederim. Sonucta teist ya da ateist, onemli olan insan ve onun insanligidir. Her iki birbirine zit dini ve teolojik yanasimda da ideoloji inanc ve dogrularin insan ve insanligin onune gecmesi ve bunun dusunce ve davranisi; ayni insanlik sucu ve ihlalidir. Bu suc ve ihlal ister madde ister kul ozdeslestirimli insan icin islensin, fark etmez. Sonucta butun ideolojik inancsal dogrular, kendi dogrularini insan ve insanligin onune deger olarak cikardiklarinda bu ideolojik inancsal dogrunun ne oldugunun ve de baska bir dogruya ters oldugunun bir anlami yoktur. Sonucta insan ve insanlik baska degerlere tercih edilmekte ve kullanilip harcanmaktadir. Insanoglunun yasamindan daha degerli hic bir etik metafizik ideoloji inanc ve deger, veri tabu olamaz. Olur diyenler ve bu deger ugruna hem kendini hem de baskalarini harcayanlar; insan ve insanlik adina tekrar oturup dusunsunsel. Degher verdikleri ideolojik inancsal dogrulari ile kime yarar kime zarar sagliyorlar? Kimi neden ve nasil kendi dogrularina zorluyorlar?
  14. Burdan uniter bir devlet yapisini sinirlari ile birlikte koruma adinasu sonuc cikar. Eger devlet, millet devleti ise ya bir tum milliyetleri ve etnisiteleri iceren millet kavrami vardir ve devletin milleti tum milliyetlerin/etnik kokenlerin milleti olarak her bir milliyete esit mesafede hak ve ozgurluk savunu ve hukukunu uygulamaktadir. Ve millitin kavrami ayni zamanda hem milliyet ve de etnisite kavrami olamaz ve her bir milletin vatandasinin bir milliyet/etnik koken kimligi vardir. Buyuk Britanya gibi. Eger devlet milli devlet degilse, devlet uniter bir devlettir ve bu devletin milleti yoktur cunku her bir milliyete ve de etnik kokene esit mesafede hak ve ozgurlukcudur. Yine Birlesik Krallik gibi Her iki halukarda da ya milletsiz milliyetler birligi ya da milletli milliyetler birligi soz konusudur. Milletsizlik devletin politik icerigini yani ornekteki kralligi gosterir. Milletlilik de millet ust semsiyesini yani britisligi gosterir. Ingiliz, iskoc, galler, irlanda etnik kokenli milliyetlerdir ve hepsi de britis tir. Buna sonradandisaridan gelmis ve cografyada azinlik olarak yasayan british olan turkler, somalililer, jamaikalilar, cinliler, japonlar, her bir avrupa milliyeti de dahildir. Yani britis vatandaslik semsiyesine ait bir kisinin ister cografyanin yerlisi olsun, ister sonradan cografyaya yerlesen azinlik olsun, kendi kisisel milliyeti ve etnik kokeni vardir. Evet simdi dusunelim. Fransiz/alman, italyan, ispanyol v.s. milliyeti etnisitesi mi, yoksa milletimi? Eger milleti ise etnisite ve milliyeti nedir? eger etnisitesi ve milliyeti varsa milli mi yoksa uniter bir devletmidirler? ya da milidevlet iseler mileti nedir? Unutmayin, fransiz, alman, italyan, ispanyol v.s. ya millettir, ya da milliyet ve etnik koken. IKISI BIRDEN OLAMAZ. Sahi dunyada millet devleti kalmis midir? yoksa bu devletler uniter devlet midir? Hangi devletin vatandasidir, kanuni olarak ve siyasi olarak devletlerinin icerigi sabit midir, var midir, hukumetlere gore degisken midir? Yukarida siyaset sabittir yani krallik, Turkiyede sabittir, yani cumhuriyet. Zaten sabit ise adinda vardir. Vatandasi da o siyaset devletine kanuni olarak baglidir. Yani kanuni olarak bir britanya vatandasi olan briton siyasi olarak birlesik kralliga baglidir.
  15. Uzun zamandir ve guncel olarak gundemde olan tum milliyertcilik tartismalarinin temelinde turkluk "sorunu" yatar. Bunu aciklamadan once konu ve kavrami ilgilendiren ogelere bir bakalim. Millet: Ortak bir dil, kultur, etnisite koken ve tarih paylasan halk toplumu/toplulugu. Yine ayni zamanda, toplulugun/toplumun etnisite farkina bakilmaksizin ortak sinir ve hukumet paylasan halk anlamina da gelir. Milliyet : Tek bir kisinin millet devlet ile kanuni iliskisidir. Etnisiteyi icerir. Millet Devleti :Kendi tanimladigi Politik kanuniyetini milletin ustunde hakim kilan uniter devlettir. Vatandaslik : Kisi ile devlet arasindaki baga isaret eder. Etnisite : Etnik koken ya da etnik grup, ortak kultur yada milliyet temelindeki sosyal katagoridir. Etnik kimlik grubun ortak karakteristiklerini diger gruplardan farkli kilandir. Bunlar zorunlu olmamak sartiyla, ortak: nesil/soy , gorunus, giyim/kusam, mutfak/ascilik, miras/kalitim, tarih, dil, sive, din, gelenek, simge/imge ya da etik/kulturel faktor farki icerebilir. Simdi Osmanli sonrasi 1923 ile birlikte gelen duruma bakalim. Millet, yukaridaki tanimdan da algilanacagi gibi "ulus" kavrami altinda olan ilk cumle degil, yani ikinci cumledir. Yani "toplumun etnisite farkina bakilmaksizin ortak sinir ve hukumet paylasan halk" Buradan turk ulusu ortaya cikmaktadir, ya da yukaridaki tanim temelinde Turk milleti. Milliyet, tek bir kisinin millet devlet ile kanuni iliskisidir. Peki, bu tanima ve yukaridaki tanima gore bu tekbir kisi turk olarak turk milliyetine sahip olmali ve turk devleti ile kanuni iliskide olmalidir. Buradaki ilk soru ve ilk sorun/celiski etnisite konusudur. Cunku MILLIYET ETNISITEYI ICERIR. Nedir sorun ve celiski. Soru sudur. Milliyeti turk olan tek bir kisinin etnisitesi nedir? Bu soruya ne ataturk ne turk milliyetcileri yanit veremez. Cunku TURK MILLIYETI YOKTUR VE KULLANILMAZ. Ozaman ikinci soru ve sorun ortaya cikar. Turk milliyeti yok ise ve kullanilmiyorsa, tek bir kisinin milliyeti nedir?. Bu soru da ne Ataturkne de turk milliyetciligi adina yanitlanamaz. Cunku turk ulus ya da millet olarak varsa, milliyet olarak yoktur. Kisaca Ataturk ve turk milliyetciligi MILLIYET KONUSUNDA YANIT VEREMEZ. CUNKU MILLIYET ETNISITEYI ICERIR VE TURK ULUS YA DA MILLETININ ETNISITESI YOKTUR. Turk milliyeti yoksa, KURD, ERMENI, LAZ, CERKEZ V.S. MILLIYETLERI VARDIR. Cunku tek bir kisi etnik koken olarak turk olmadigindan BASKA ETNIK KOKENLERE SAHIPTIR VE BU KOKEN ONLARIN MILLIYETIDIR. Yani turk ulusu ya da milleti CESITLI MILLIYETLERDEN OLUSMUSTUR. Ustelik kendi milliyeti yoktur cunku ulus ya da millet olarak etnisitesi yoktur. Iste Ataturk ve turk milliyetciliginin turklugun sorunu celiskisi ETNISITESI VE MILLIYETI OLMAMASINDAN KAYNAKLANIR. Bunun ilk sorunu ulus ve millet olarak turkluk DIGER MILLIYETLERIN USTUNDE VE HAKIM KONUMUNDADIR. Yani Turklugun kendisinin etnisitesi ve milliyeti olmadigindan ulus ya da ve de millettir. Buradaki dogan hakimiyet ustluk ve esitsizlikte soru sudur. Neden diger milliyetler turklugu millet yada ulus olarak kabul etmek ve kendilerini bu millet ve ulus hakimiyeti altinda gormek durumundadirlar? Gelelim etnisite icermeyen vatandasliga. Milliyet ile vatandaslik farki MILLIYETIN ETNISITE ICERMESIDIR. Kisi ile devlet arasindaki bag. Birincisi kisinin milliyeti turk degildir, cunku turk millet ya da ulustur. O zaman kisinin bir MILLIYETI VE ETNISITESI VARDIR VE BU TURK DEGILDIR. Turk olmayan etnisiteye milliyete sahip bir kisi devlet ile bag kuracak. Simdi donelim tekrar Ataturk ve turk milliyetciligine. Kullanim sudur, Turk vatandasi. Bir kisinin milliyeti ve etnisitesi Turk olamayacagindan ustelik Devletin temeli olan siyaseti cumhuriyet olacagindan, Turk vatandasligi her mantik acisindan anlamsiz ve tutarsizdir. Peki bu tutarsizlik nerden kaynaklanir. TURKU HEM BIR KISI HEM DE BIR MILLET/ULUS YAPMAKTAN. HALBUKI TURK KISI OLAMAZ CUNKU MILLIYETI VE ETNISITESI YOKTUR. DOLAYISI ILE BIR KISI TURK OLMAYAN BASKA MILLIYETE VE ETNISITEYE SAHIPTIR. Ozaman ne olabilir? Misal kurd vatandasi. Peki devlet Turkiye Cumhuriyeti, toparlarsak. Turkiye Cumhuriyetinin "kurd/ermeni/laz/cerkez/yahudi v.s. vatandasi. Gelelim guncel tartismaya. Milliyeti ve etnisitesi turk OLAMAYAN bir kisinin tek secenegi turklugu millet ya da ulus olarak KENDI MILLIYETININ VE ETNISITESININ USTUNDE VE KENDINE HAKIM GORMEK DURUMUNDA KALMASIDIR. Bu bugun kabul edilememektedir. Ozaman kabul edilen nedir, kabul edilen TURKLUGUN BIR MILLET YA DA ULUS DEGIL BIR MILLIYET VE ETNISITE OLDUGU VE DIGER MILLIYET VE ETNISITELER ILE AYNI SEVIYEDE VE ESIT OLDUGUDUR. Iste sorun iki turlu cozume ulasir. Ya turk millet ve ulusuna da bir milliyet ve etnisite bulunur ki bu turk olamaz. Cunku TURKLUK HEM MILLET/ULUS HEM DE ETNISITE/MILLIYET OLAMAZ. Ya turkluk eskisi gibi millet/ulus ta kalacak, ki bu hakimiyet ve ustunluk demektir, yada milliyet ve etnisite ile ayni duzeye inecektir. Milliyeti ve etnisitei olan ve turk olmayan diger milliyet ve etnisite sahipleri, Turklugun de kendileri gibi bir etnisite ve milliyet oldugunu ve hakim bir milliyet ve etnisitenin olamayacagini soylemekteler. Peki bu durumda ne olur. Bu durumda millet ikinci tanimdan yani "etnik farklara bakilmaksizin" tanimindan "Ortak bir dil, kultur, etnisite koken ve tarih paylasan halk toplumu/toplulugu." na donusur ve MILLET KAVRAMI ORTADAN KALKAR, YERINI TURK DE DAHIL MILLIYET VE ETNISITE ALIR. YANI TOPLUMSALLIKTAN BIREYSELLIGE DONUSUR. Iste o zaman yukaridaki tanima uyan her bir kavram ya biretnisite ya da bir milliyet tanimina uyar. Bunun anlami sudur. Turk, kurd, ermeni v.s. milliyetleri ve etnisiteleri. Turkiye Cumhuriyeti vatandasligi ve her vatandasin milliyet ve etnisite kimligi. Yani, turk, kurd,ermeni milliyetli/etnisiteli Turkiye Cumhuriyeti vatandasligi ve vatandasi. Kimse bu aciklamalardan bir boluculuk algisi almasin ve almamaslidir. Cunku vatandaslik ve her bir farkli milliyetli/etnik kokenli vatandan ayni cografi ve siyasi/hukuki temelde UNITERBIR DEVLET YAPISINDA YASAMAYA DEVAM EDECEKTIR. Bu da bir millet devleti degil, UNITER BIR DEVLET OLACAKTIR.
  16. Bu iki ateizm arasindaki en onemli fark, teolojik ateizmin tanrinin varligi tartismasindaki tanrisiz bir durus olmasi ve bunun bireysel bir durus olmasidir. Yani birey, "Ben teist degilim ve teizmin hic bir tanrisal ya da dinselyonlendirim ve yaptirimlarini uygulamiyorum" demektir. Ideolojik ateizm ise tanri konusunda ve din konusunda tanriya ve dine karsi bir toplumsal mucadele vermektir.Yani "Ben dine ve tanriya karsiyim ve tanrinin yok oldugunu savunuyorum ve tanrinin var oldugunu soyleyenlerle de mucadele ederim." demektir. Teolojik ateist nonteist olarak hak ve ozgurluk olarak kendi ateist durusunun hak ve ozgurlugunu istedigi gibi, teistin de durusunun hak ve ozgurluk oldugunun bilincinde ve farkindadir. Verdigi mucadele kendi durusu uzerine ve bu durusun hak ve ozgurlugunu koruma adinadir. Ideolojik ateist ise, antiteist olarak, teist ile mucadele icindedir. Teisti distalar ve otekilestirir. Teiste karsi bir savas verir. O yuzden onun ateizminden ziyade, teist ile olan mucadelesi on plandadir. Teizme ve teiste karsi kendini ateist olarak ortaya koymak ve korumak, teolojik ateistin yaptigi iken; ideolojik ateist teizme karsi bir savas halindedir. Aslinda konu derin ve detaylidir, katilim olursa da bu detaylar ortayacikabilir. Turkiye'nin ateistleri genelde ideolojik ateistlerdir yani antiteist olarak teizme ve teiste karsi savas verir. Tabi bu da sartlar elverdigi olcude.
  17. Bilindigi gibi evrensel-insan lakabi olarak hem adi gecen baslik altinda, hem de diger konu kavram ve basliklarda evrensel-insan zihniyetinin, serbest dusunen, qua felsefi, yapilandirmaci epistemolojist ve devrimci sorgulamali insanoglu temelli ve zihinsel insanlasmayi hedefliyen bilgi ve dusunceleri dile gelmektedir. Herseyden once dile gelen zihniyetin vucudu o an o zihniyeti dile getiren vucuttur. Yalniz zihniyetin aslinda vucudu yoktur ve vucudu sadece kullanarak dusunce ve bilgisini dile getirir. Iste bir zihniyetin dusunce ve bilgisi dile geldikten sonra, onu alabilen, algilayabilen, onun ile etkilesen onu onemseyen ve ona ilgi duyan her vucut o zihniyeti alir ve kullanir/paylasir. Yani zihniyet vucut gibi degildir, olmez. Oyle olsa tarih olmazdi. Cunku tarih yasanmislarin bugune tasinmasidir. Bu temelde ben, bir birey olarak kendi goruslerim ve ne oldugum ile ilgili bazi bireysel bilgiler verecegim. Sonucta evrensel-insan zihniyeti bir zihniyet olarak her turlu sorunu ortaya koyma adina bir algi bilgi bilinc ve farkindalik konusudur. Buradan benim bir birey olarak bu zihniyetten kendi adima cikardiklarim ile baskalarinin kendi adina cikardiklari degiskendir. Kisaca ben bir birey olarak bir konu ve kavramda evrensel-insan zihniyetinin soruna bakisini ayni konuya bakan baska bir birey kadar acik ve algilayici dile getiremiyebilirim. Sonucta evrensel-insan zihniyetinin sorunlari dile getirisi, icin kullandigi vucut benim vucudum. Iste baska vucutlarin dusunce ve bilgi olarak dile gelmesi konunun farkli perspektiflerini getirecektir. Bu temelde kendi bireysel dusunce ve bilgim adina, kisaca konu ve kavramlara bakis acim sudur. Basta ulkenin ve toplumunun ve farkli halklarinin birligi butunlugu ve beraberliginden yanayim. Yani ayni cografyanin korunmasindan yanayim. Yalniz bu yanalik ancak asagidakiler disindadir. Otokratik teokrasiden yana degilim.-Basbakan, AKP ve polis devleti, parti devleti Demokratik teokrasiden yana degilim-Cumhurbaskani, F.Gulen, cemaat, evengalizm Laik diktatorlukten yana degilim-Askeri idare laik milliyetcilikten yana degilim-turk milliyetciligi/Kurd milliyetciligi TC laikliginden yana degilim-diyanetin devlet bunyesinde olmasi, Istiklal marsi dini icerigi Ulusalci degilim-tek bir etnik koken ve tek bir din mezhebi temelindeki birlik uniterlik Demokratik diktatorlukten yana degilim-teklesmis etnik koken turklugun ya da sunniligin diger farklar uzerindeki hakimiyeti Hic bir emperyalist zihniyetten yana degilim-"demokrasi/ozgurluk" adi altinda emperyalizmin ulke ve toplumlarina saldirmasi, ic islerine karismasi, toplumu ayristirmasi ve mikro ayrimcilik ile ulkeleri kendi cikar amaclarina ekonomik ve politik alet etmesi. Hic bir surette ic ve dis savastan yana degilim-bir politik ve ekonomik cikar amacli acilan savaslar. Peki neden yanayim? Sekuler laiklikten yanayim- yani evrensel hukuk hak ve ozgurlukler insan haklari temelinde toplumun her farkli halkinin farkinin ozgurlugu tanim ve temsil hakki. Birey devletinden yanayim-yani vatandasin devleti icin degil, devletin bireyi icin var olmasi bireyinin hak ve ozgurlugunu koruyacak kurum ve kuruluslarinin olmasi Politik olmayan devletten yanayim-Yani devletin hic bir din ve mezhepten ve etnik kokenden yana olmamasi hepsine ayni mesafede olmasi hepsinin hak ve ozgurlugunu korumasi ve farklarin politik arac ve duygu somurusu ya da oy pusulasi olarak kullanimina izin verilmemesi. Ulke ve toplum cikarlarini gozeten politikadan yanayim-Her turlu politikanin ulkenin disarida barisa yonelik olmasi ve iceride de toplum ve farkli halklarinin her turlu yasam ve iliski standartinin yukseltilmesine olanaklarinin saglanmasina yonelik olmasi. Bilimsel, bilissel ve bilgisel egitim/ogretim ve yetistirim den yanayim-Egitimin temelinin din milliyet etik, metafizik degerler uzerine degil; evrensel olgu temelindeki bilimden yana olmasi her turlu yetistirimin ve egitimin ogrenimin kritik, analitik, yapilandirmaci ve birey yetistiren beyinleri dusundurten ve dusuncenin onunu acan sekilde olmasi her turlu dusunce ve ifade ozgurlugu. Kisaca vatandas ve toplumsal "biz/oteki" kutuplu otekilestirten/otekilesen degil; hak ve ozgurluklu birey ve onun farklari icsellestiren uzlasmali biribirine saygili bireysel yetisim. Yukarida kullanilan her turlu kavram ve deginilen her konu anlam ve icerik olarak cok farkli algilanabilir. Isteyen basligin yazarina kullandigi kavramlardan ne algilatmak istedigini daha detayli sorabilir ve neden ve neyden yana olup olmadiginin aciklamasini politik etik metafizik degil; insanlasmadan yana bilimsel ve bilissellikten yana sorabilir. Umarim bu baslik evrensel-insan lakabinin evrensel-insan zihniyeti yaninda evrensel-insan bireyini de daha detayli tanitmaya yeter, ya da taninma yolunda bir baslik olur. Deginilen konu ve kavramlarin "gunesin altindaki hersey" oldugu gibi bir soylemim yok. O yuzden birey olarak burada yer almayan bir konu ve kavramda, evrensel-insanin bireysel yanaligini insan ve onun insanligi adina sormak ve ogrenmek isteyenler de olabilir. Evrensel insan hem birey hem de zihniyet olarak her konu ve kavrama aciktir. Cunku onun zihninde "gunesin altinda ne varsa" sorgulanmakta insan ve insanlik adina da, bilimsellik ve bilissellik adina da dusunce ve bilgiye tasinmaktadir.
      • 19
      • Like
  18. Gunumuz ve gecmis olarak insanoglunun insanlik tarihine baktigimizda, o tarih ve donemde bazi bolgelere gore medenilesmis ve hatta cagdas olan ulkelerde degil de, insanlik dusunce ve davranisinin o tarih ve donemdeki cagdasliga gore geri kalmis diger bolgelerde insanligin dusunce ve davranista daha onde oldugunu goruruz. Buradaki gozlemin verdigi ilk algi, insanligin gelismislik ve modern/medenilige ve cagdasliga gore geri gitmesidir. Ikinci algi uygulanan insanligin bilisselsizligi sadece duygusal, inancsal temelde olmasi; uygulanmayaninin ise aklin cikari ile onlenmesidir. Buradan cikan sonuc, aklin duyguyu her zaman yonetmesi kandirmasi ve yonlendirmesidir. Bunun en guzel ornegini Avustralyalilar dile getirir. Bir zamanlar Britanya'dan Avustralya'yasurgunler oluyordu. Boylece Avustralyada bu bati beyinli surgunler zamanla toplumsal bir guc haline geldi. Avustralyalilar dediki "Britanyalilar buraya gelmeden once bizim her seyimiz vardi, onlardasadece incil vardi. Zamanla bir baktik ki bizim herseyimiz onlarin olmus ve bizde incil sahibi olmusuz" iste bu aciklama aklin duyguyu nasil cikari ugruna somurdugunun ve su istismar ettiginin en guzel ornegidir. Iste burada somurulen ve su istismar edilen duygunun insanligi akil somurusunden ondedir. Aslinda burada devreye vicdan girer. Yani vicdan duygu yukludur, akil ise vicdansizdir. Gunumuze soyle bir bakalim. Kim sorunsuz, rahat, huzurlu, v.s. olarak halk deyimi ile "tuzu kuru" ise onun insanligi, rahatsiz ve sorunlu, huzursuz ve mutsuz hissedenden daha geridedir. Kisaca bilincsiz ya da bilincli kendine hak ve ozgurluk savasi verenler, daha bir insanliga bu savasi vermeyenlerden ya da bunu kendine cikar etmis olanlardan yakindir. Yani insanlik insanoglunun huzuru, rahati, sorunsuzlugu, v.s. "tuzu kurulugu" ile ters orantilidir. Bugun dunyanin hangi cografya ya da toplumunda "diken ustunde" olanlarin verdigi mucadele bu mucadeleyi vermeyen "tuzu kuru" lardan dahas insanlik olarak ondedir. Bu her turlu hakimiyet sahibi olan icin de gecerlidir. Mesela siyah irk beyaz irktan daha insanliga yakindir. Cunku ezilen ve hak ve ozgurluk savasi veren odur. Bugun dogu batidan daha cok insanliga yakindir, cunku her turlu sorun icinde bogusan toplum dogudur. Buradaki en onemli dikkat edilmesi gereken nokta, bu insanligin savasimi elde edilen anda gerilemesi olmasidir. Yani huzursuz huzura ererse, insanligi geriler. Cunku huzursuz iken duygu, huzurlu iken akil insanoglunu yonlendirir. Iste bu temelde DUYGU SOSYAL, AKIL BIREYCI/KISISELDIR. INSANLIK SOSYALLIGIN BILISSELLIGI ILE PARALELDIR. Iste burada insanoglu ne kadar cok kendi varligini birsel ve tursel olarak algiladikca ve bilisselligine tasidikca, insanliga o kadar yaklasir; aksi ya duygunun insanliga ihaneti ya da aklin insanligi somurusudur. Yalniz ilginc olan sorgulanmayan core faith lerde yani bilincalti sartlanmisligin otomatik ideolojik inancsal dusunce ve davranis sahipligi ve sabitliginde; akil ile duygu ayni insanlik somurusunu gerceklestirir. Cunku amac ideolojik inancsal cikarin elde edilmewsidir ve bunun icin de her yol "mesru ve mubah" tir. Tum bu temelde olan insanligimizi kaybetmek istemiyorsak; bunun bilisselligine varmamiz gerekir. Yoksa insanoglu her turlu ilerledikce insanligini tarihe gommektedir. Aslinda buradaki ters oranti ayni marx'in dedigi ters orantidir. Marx "gelismis ulkelerde devrimi yapmak zor ama sosyalizmi yerlestirmek kolay iken, geri kalmis ulkelerde devrimi yapmak kolay, sosyalizmi yerlestirmek zordur" demis ve tarih bunu bize gostermistir. Peki neden? Cunku sosyalist bilinci gelismis ulke beyni alabilir, ama tuzu kuru oldugu icin devrime yanasmaz. Devrim bilincini de gelismemis ulke alabilir, ama bilissellik olarak sosyalizmi algilayamaz. Iste burada devrimi yaptiran da sosyalizmi getirmeyen de insanligindan uzaktir. Bunun en tarihi ornegi Stalindir. Devrimi yaptiran cikar icin yaptirken, sosyalizmi onleyen de cikar icin onler. Simdi dusunursek insanlik adina stalin ile hitler arasinda bir fark olmadigini algilariz. Cunku HER IKISIDE INSANLIGI KATLETMISTIR. BUNUN NEDENI NE OLURSA HANGI INANCSAL IDEOLOJIK CIKAR OLURSA OLSUN, BU GERCEK DEGISMEZ VE ONLARI HAKLI KILMAZ. Iste o yuzden insanlik algisi ve bilisselligi sosyal olmasina ragmen; ancak BIREYSEL OLARAK KAZANILABILIR. Ilk bilincalti yasam bolgesel, parcasal, ayrimsal, degersel v.s. iken-toplumsal kisilik-duygusal Ilk bilincli yasam bireysel, kisisel kendinsel, bencil, bananeci, bireyci cikar, guc ve otorite temelindedir.-Bireyci akilcilik Iste asil insanligin bilisselligi bu parcasalligi evrenlestirerek tum insanligin mekanina yaymak ve de bireyciligi turlestirerek tum insanoglu turunu kapsamak. Iste BIR TOPLUMSAL KISILIGIN BIREYCI AKILCILIGININ EVRENSEL VE TURSEL BUTUNLUGUNU BIR KISININ KENDI BIREYSEL DEVRIMI SAGLAR. Yani insanlik ne turden ne de toplumdan baslar, BIRDEN BASLAR. Iste bu da birin turu ile butunlugudur. O yuzden kim "diken ustunde" ise "tuzu kuru" olana kadar insanligini bilincsiz korur. Tuzkurur, insanlikta kurur. Bu tuzu kuruluk ve diken ustundelik her turlu deger veri tabu ideoloji inanc icin gecerlidir. Cunku diken ustu ile baslayan mucadele tuzu kuruluk ile sona erer. Cunku DEVRIMCI SORGULAMA BILISSELLIGI YOKTUR. Devrimci sorgulama bilisselligi ise tuzu kuruluk ve diken ustundelikten bagimsizdir. Sadece insanlasmadiginin bilinc ve farkinda olarak kendini insanlastirmaya devam eder.
      • 21
      • Like
  19. Evrensel hukuk insan haklari hak ve ozgurlukler ve "bir kisi sucu ispat edilene kadar masumdur" ilkelerine baglidir. Su an ulkede devam etmekte olan Ergenekon, Balyoz, Poyrazkoy ve benzeri tertiplerin nasil evrensel hukuku insan haklarini hak ve ozgurlukleri ve "kisi sucsuz oldugunu ispat edene kadar sucludur" kanununu isleterek insanlik sucu isledigini kalem kalem aciklayalim. Evrensel hukuk ta, egerbir konuda, bir kisi suc isleme olarak supheli gorulurse; Kendisine mektup ile ifade verme davetiyesi gonderilir, eger gelmezse uyari yollanir ve yine gelmezse kendisinin getirilecegi belirtilir. Yani gece yarisi baskinlar ile coluk/cocugunun onunde zorla tutulmaz. Kisi once goz altina alinir, sucu kendisine belirtilir ve 3 gun icinde mahkemeye cikarilacagi soylenir. Kacma olanagi yok ise mahkemeye gelmesi temelinde serbest birakilir. Kisi mahkeme de henuz suclu degildir, mahkeme kisiyi ancak elinde isledigi suca dair bir belge varsa yargilar, savunmasini alir ve tutuklar. Yani gozaltinda tutuklanamaz. Mahkemede iddianame ile tutuklanamaz. Bir kisi dusunce ve hatta dusuncesini yazi olarak dile getirse bile, ortada bir eylemi ya da eyleme fiziki istiraki yok ise tutuklanamaz. Yani iddianame, suca tesebbus ile kisi tutuklanamaz. Eger deliller soz konusu ise ve kisinin delil karartma ve yurt disina cikma olanagi yoksa o kisi tutuklu kalamaz. Kefalet ile ya da kontrollu olarak serbest birakilir. Bir kisi sucu kendisine bildirilmeden mahkemeye cikarilamaz. Mahkeme de avukatsiz sorgulanamaz. Mahkeme de konusma hakki ve avukatinin savunu hakki onlenemez. Bir kisi tutuklu ise ve tutuklulugu saglik sorunlarina etkiliyorsa, o kisi tutuklu kalamaz ve tedavisine izin verilir. Bir kisi uzun tutukluluk zamaninda "iyi hal" den izinli olarak donem donem gozaltinda serbest birakilir ve ev izni verilir. Mahkemede eger sunulan delillerin her turlu duzmeceligi sahteligi ve gereksizligi ortaya konursa, mahkeme o delilleri iptal eder ve gecerli kilamaz, Mahkeme tutuklunun her turlu tanik talebine medyadaki konusmalardaki suc duyurularina ve mahkemenin elindeki deliller ile ilgili her turlu iddialara yanit vermek zorundadir. Zaten eger mahkeme mahkeme olsa, en son T.Guney'in aciklamalarini gale alsa; icerde kimseyi tutamaz. Kisaca ulkemizdeki tutuklama tertiplerinin birakin evrensel hukuku kendisinin bir insanlik sucu oldugu ortaya cikmaktadir. Yani hersey onceden tertip edilmis bir planlamalar butunudur. Boyle bir tertipte sadece iktidarin guc ve otoritesine dayanir. Dunya da bile boyle bir yargilama ve tutuklama tarihte bu sekilde hukuk ihlal edilerek yasanmamistir. Ayrica bu surecte surece tertip eliyle dahil edilmis hanbgi hakim savci v.s. tertibin aleyhinde hukuk uygulamak istediginde de gorevden alinmistir. Kisaca kimse, iddia ile, tesebbus ile, duzmece deliller ile, tutuklanamaz. Kimsenin taniginin dinlenmesi onlenemez. Kimsenin ve avukatinin savunma hakki elinden alinamaz. Kimsenin savunmasindan dolayi tutukluluk suresi artirilamaz. Kimse hastaligi tutukluluk sartlari ile kotulesiyorsa tutuklu kalamaz. Kimsenin tedavi ve saglik hakkina el konulamaz. En onemlisi kimse bir suctan suclanirken, o sucuna ayni davada baska bir suc eklenemez. Her suclamanin davasi ayridir. Biri bitmeden digeri ortaya surulemez.
      • 1
      • Like
  20. Hayir, sadece din ya da ahlak degil. Etik genelde "iyilik/kotuluk, dogruluk/yanlislik" temelli "insanoglu birarada nasil yasanir?" sorusu temelinde getirilen yonlendirim ve yaptirimlardir. Bu yonlendirim ve yaptirimlar kisiye dogumdan itibaren verilir ve bu verilerin, onun kendisine kimlik ve kisilik degeri yapmasi ve savunmasi istenir. Bu savunu, sahiplenme ve sabitleme temelindedir ve bilincaltiolarak yerlesmis otomatiklesmis bir sekilde sorgulanmayan sorgusuz/sualsiz, kayitsiz/sartsiz kabullenilen ve teslim olunan deger veri ve tabulardir. Ingilizcedeki her konuda olan ve core faith denilen, her turlu ideolojik inancsal dogrulardir. Buradaki dogrulama inanc ile gerceklestirme arasindaki koprudur, bilissel ve bilimsel degildir, olgu degildir. Etik degerler, veriler ve tabular; milli, dini, etnik, mezhepsel, geleneksel, toresel, sosyal, siyasal, kulturel,tarihi miras, ahlaki v.s. olarak siralanabilir. Burada onemli olan etik degerlerin sorgulanmaz olmasi teslim almasi ve kisiyi yonlendirip yaptirima koymasi ve hatta cani pahasina savastirmasidir. Kisaca insanoglunun sosyo-psikolojik yapilanisi ve sorunudur. Kisinin yasam ve iliskilerinikisinin bilincsizligi ve farkindasizliginda yonlendirir. Kisi degerleri degil, degerler kisiyi kontrol eder.
  21. Diyalektigin temelinde de uclu dusunce yatar. Tez antitez ve sentez. Gercekleri olusturan kavramlarin herbiri karsitini kendi icinde tasir. Siyah ve beyaz vardir ve arada siyah ve beyazin tonlarini da iceren gri vardir. Buradaki birinci sorun, kavramlarin herbiri karsitini kendi icinde tasimaz. Basta em pozitif vardir ve bu em pozitif karsitlarini kendi bunyesinde tasir. Mesela hak-hakli/hakki-haksiz/hakki degil Varlik-var/yok Inanc-inan/inanma Ayrica her kavram kendi kendine degil; baska bir em pozitif ile ifade edilir. Seyin varligi/inanci-tanrinin varligi/inanci Ali'nin hakki v.s. Bu konular "evrensel-insan zihniyeti" basliginda aciklanmistir. Ayrica sey bir tek degil; bir pozitif nokta olarak uclem; karekteristigi de hem ikilem hem karsitlik olarak bir dortlemdir. Burada bir sorun da onerme ve karsitlari sorunudur. Burada da bir onermenin karsitligi degil; uc farkli karsit onermesi vardir. A onermesinin karsitlari-Anti A (Karsi A) counter A (A karsiti ya da A yi tamamlayan karsiti) ve non-A yani A olmayan. Bu aciklamalar da "Bilim felsefesi" bolumunde mantik olarak aciklanmistir. Burada diyalektigin sentez olarak ontolojik taban tartismasinin maddesinde mi/dusuncesinde mi indirgemeci ve determinist olarak mutlaklanacagi konusunda, idealizm ve materyalizm farklilasir. Bu acidan diyalektik sentezin monizmi materyalizm ve idealizm karsitliklaridir. Zaten bu ikisini de birlestiren metafizik ve ontolojik taban ve bu tabanlar farkindan birine olan indirgemeci ve determinist inanctir. Su basliga bir goz atalim. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/615-non-a-ve-otesi/
  22. Aristo mantiginin ilkelerine bakalim; 1-Özdeşlik ilkesi: X ise X tir. 2-Çelimezlik ilkesi: X, X-olmayan değildir. 3-3.halin imkansızlığı: X ile X olmayan arasında, 3.bir hal yoktur. Simdi bunlari epistemolojik mantigin yapilandirmaci epistemolojisine yani yapilandirilmisligin kok ve temel tabanina gore degerlendirelim. X X e esit degildir, ya da esitligi ...e gore temelindedir. Cunku x'in fonksiyonu olan y sadece x ile ifade edilir. Yni x olmayan x fonksiyonu olan y x ile ifade edilir. X ifadede y ye donusmustur. Bu temelde x x olmayan y dir, ama burada y kendisini degil; x i ifade eder. Iste x ilex olmayan arasindaki ucuncu ifade y dir. Ayrica y x olmayan degil; x in x eliyle ifade ettigidir.
  23. Dialektik; Turkiye de hala kullanilan; noktasal aristo mantigini curutmus; ikili mantigi insanogluna tanistirmistir. Cunku ya A; ya B mantigi; diyalektik olarak, A yi, A, karsi A, A karsiti ve A olmayan/icermeyen olarak aliriz. Bir ornek verirsek; Aristo mantigiyla; ya dinli olursun, ya da dinsiz. Halbuki dinler kendi arasinda da biribirine karsidir. Yani muslumanlik A ise; Hristiyanlik Karsi A dir. Ama; her ikiside A kokenli, yani dindir. Dinsizlik ise; A olmayandir. Ama B,C,D v.s. olarak kendi icinde dallanir. Yani; once Hem anti olur, hem de non olur. Anti demek; karsiti, yani din karsiti; non, ise icermeyen yani dini icermeyen demektir. Ornek verirsek; deizm, agnostizm, panteizm, panenteizm ve de ateizm; hepsi de biribirine karsi; ama hepsi ortak olarak dine karsidir. Ateizm ise; dini icermeyen dine yer vermeyen v.s. anlami tanir. Oyuzden, mantigi degerlendiren arkadaslar; hala aristo mantigi kullaniyorlarsa; 18. yuzyili yasiyorlar demektir. 21. Yuzyil mantigi ise mukayese degil, yani; dogru-yanlis, iyi-kotu v.s.; nedenleme-sorgulama, cikarsama, curutme ve yenileme mantigidir. Yani; sorulan sorularin cevabi; karsitliga dayanmaz. Sorulan sorular dusunceyi nedenlemeye-sorgulamaya iter. Ornek verirsek; "Tanri var mi, yokmu? diyalektigi yerine. Tanriya neden inaniyorsun/inanmiyorsun? Ya da tanri nedir? ya da nasil bir tanriya inanirsin/inanmazsin? v.s. Bu tip mantigin isleyisinin bir yonu kritik dusunce sistemidir ve Avrupadaki okullarda; diyalektik degil; kritik dusunce ogretilir. Bu hem cocuklarin ufkunu acar, hem kendilerini ifade ederler, hem de ne dediklerinin bilincine varirlar. Diyalektigin, tartismasi ve tek duze sabit cevabinin yerini; bilgi alis verisi, deneyim-gozlem v.s. izahi ve yonlenisi gelisir. ISTE ASIL BILIM VE BILIMSEL ISLEYIS, YANASIM BUDUR VE BU EPISTEMOLOJIK GERCEKCILIKTIR. Ayrica bu mantik; tabulari tartisma yerine; tabulardan arinmayi ve kurtulmayi da getirir. BIREYIN MANTIGI BU SON MANTIKTIR. ARISTO MANTIGI TESLIMIYET MANTIGIDIR DIYALEKTIK MANTIGI TARTISMA/USTUNLUK MANTIGIDIR.
  24. Bugun dunyada ve gunumuzde, bir kisi dunyanin hangi cografya ve toplumunda dunyaya gelirse gelsin, ona o cografya ve toplumun tarihi etik degerleri uzerinden KIMLIK DEGERLERI verilir. Iste kisi yasam ve iliskisini bu kimlik degerleriuzerinden yurutmek ister. Evrensel hukuk ve insan haklarinda da her bir kisinin kendi icin verilen ya da sectigi etik degeri onun kimlik degeri olarak hak ve ozgurlugudur. Bu etik degerler genelde din, mezhep, milliyet, etnisite ana olarak kisinin kimlik degerleridir. Bir kisi nasil kendini ismi ile tanistiriyor ve kimse buna karsi cikmiyorsa, kisinin basta dini mezhebi ve milli etnik degeri de onun kimlik degeridir ve bu tartisilmaz. Iste burada dunyanin hangi ulke ve cografyasi olursa olsun, ulkesinde ve toplumunda Anayasasi, kanunlari, kurallari devleti kurumlari ve yasam ve iliskideki isleyisi ile herhangibir sekilde bu kimlik degerlerini politik olarak teklestirme, ayristirma, yok sayma ya da tek bir ETIK DEGER ALTINDA BIRLESTIRME hatasina duserse, iste o zaman emperyalist zihniyetin antiayrimci politikasina karsi koyamaz. Soyle basta Orta dogu olmak uzere bir bakin; ulkeici tum cikislar bu ETIK DEGERLER uzerindeki savasimlardir. Iste basta bu hak ve ozgurluklerin ulkece taninmamis olmasi, zaten emperyalizmin o ulkeyi ele gecirmedeki ve vatandaslarini bir birine dusurmedeki en buyuk silahidir. TC de kuruldugundan beri hangi donem olursa olsun, iktidar/muhalefet savasimini hep bu etik degerler uzerine kurmustur. Genelde milli ya da dini/mezhebi teklestirme uzerine kurulan bu politik cekisme, ulke ve toplumunu da ister istemez ETIK KIMLIK SAVASLARINA donusturmustur. Buradaki ana sorun, devletin de bu etik degerler politikasinda alet olarak kullanilmasi ve toplumun yasadigi ETIK KIMLIK FARKI sorunudur. 21. yuzyilda ulke ve toplumumuz artik her bir ferdin kimlik degerlerine saygi gostermeyi ogrenmeli ve etnik kimlik uzerinden baski zorlama v.s. temelli siyaset yapmamalidir. Devlet te kendine bir etik kimlik secmemeli ve tum etik kimliklere esit mesafede olmali ve her bir etik kimlik farkini kurumlari ile korumalidir. Unutulmamalidir ki, etik kimlik uzerinden ayrimcilik yapan her bir devlet ve ulke yikilmaya mahkumdur. Ustelik bu savasi mikroayrimcilik temelinde koruklemek te emperyalist zihniyetin 18. yuzyildan beri yaptigidir. Demekki devlet oyle bir yapida olmaliki hem etik kimlik farklarinin hak ve ozgurlugunu tanimali temsilini saglamali korumali ve birinin tarafinda olmamali hemde hukumetler olarak hic bir partiye iktidar ya da muhalefet olarak etik kimlik uzerinden politika yapmasina izin vermemelidir. Dolayisi ile sorun devlet ve devletin ulkesini toplumunu ve farkli halklarini kucaklama sorunudur. Bir devlet eger siyasetin gudumunde ise ustelik bu siyaset devleti etik degerler ustunden politika olarak orgutluyorsa, o ulke ve toplumu kendi birligini ve butunlugunu koruyamaz. Iste tarihteki SSCB ve yugoslavya, Irak ve ve en son Libya'da olanlar ornektir. Emperyalist zihniyeti "ulkemizi boluyor" v.s. diye suclamak ve sikayet etmek yerine; onlarin bu politikasini ortadan kaldiracak onlemleri almak bir ulkenin devletinin gorevidir. Zaten boyle bir devlet yoksa, o devlet toplumun ve farkli halklarinin devleti degil; IKTIDARIN DEVLETI dir. Iktidarin politikasi da etik kimlikler uzerindendir, cunku emperyalizm oyle buyurmakta ve iktidar da dun de bugun de boyun egmektedir. Unutulmamasi gerekir ki, emperyalizm ulke temelindeki kaostan beslenir. En guzel kaos ta etik kimlik degerleri uzerindek yapilan mikroayrimciliktir. Cunku her bir kisi kendi kimlik degerini korumak ve savunmak ister. Boyle bir olanagi yoksa da bunun icin orgutlenir. Aslinda ulkke toplumu ve farkli halklari politik olarak etik degerleri uzerinden yapilan propagandaya kulak tikamasi icin etik kimligini yasam ve iliskide kullanabilir olmalidir. Bu yoksa zaten en ufak bir kiskirtma yeterlidir. Devlet ne hukumetin ne iktidarin ne muhalefetindir ne de politik bir kullanim aygitidir. Devlet ulkenin toplumun ve farkli halklarinindir ve onlarin farklari ile birlikte yasam ve iliskileri icin vardir.
×
×
  • Create New...