Jump to content

evrensel-insan

Members
  • İçerik sayısı

    3.544
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    391

Everything posted by evrensel-insan

  1. Evet epistemolojik ve soyutlama olarak insanoglu yine kendi turu ve birince bilinen ve algilanan tek yaraticidir. Burada onemli olasn yaratis ve yaratilis farkini algilamak. Yaratilis edilgen ve baska bir ozne gerektirendir. Yaratis ise direk bir seyin yaratimi ve onun yaraticisidir. Bu konuda ayni isimde baslik var, istersen verebilirim. Bu uclem metafizik varliksal temelde su sekildedir. Madde insanoglunun beyni, dusunce onun fonksiyonu kavram da beynin fonksiyonunun yansitilmasidir. Burada kavram hem beyin hem dusuncedir ve kavramin kendisidir, Beyin dusunce fonksiyonunun fenomeni ve kavramin algilayanidir, dusunce beynin fonksiyonu, kavramin yaraticisi numenal yetidir. Iste biri olmadan diger ikisi olmaz ve insanoglu bu uclemin toplamidir. Bu konuda da baslik var, istersen veririm. Son kisma yani "insan yoksa evren yok muydu?" kismina gelince; bu soruyu ve temelini ben cok genis ve aciklayici olarak su baslikta isledim. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1019-metafizik-varlik-tartismasinin-sonu/ oraya bir goz at, sonra da istersen yazisiriz. Idealizm materyalizm ve pozirivizmin sorunu; determinist indirgemeciliktir. Yani madde dusunce ve kavramdan sadece monist temelde birini kendine taban alir, diger ikisini red eder ya da digerlerini birine baglar. Bu s1k1nt1 dilin noktasal islevinden gelmektedir. Yani monizm, ilk tek, once v.s. kisirdongusu hastaligi ve bu hastaligin getirdigi ideolojik inancsal dogma ve mutlaklik.
  2. Orda bir yanlis algilama olmus, galiba. Soyut kavramlarin tek bir fenomeni vardir, o da insanogludur. Hatirladigim kadariyla, bu konuyu dusuncenin davranis olarak yansisi temelinde yazismis ve soyut kavramlarin direk degil, indirekt fenomeni oldugunu soylemistim. Mesela cin kavrami bu ekranda gozlem verir, ama o kavramin fenomenal tabani insanogludur. Digerbir dolayli fenomen de ozdeslestirmedir. Mesela Allah kavrami fenoimen olarak kuran ile ozdeslestirilmistir. Ya da panteizm, kendi tanrisini evren ile ozdeslestirir. Yani ve kisaca, soyut kavramlarin fenomeni ya INSANOGLUNUN OZDESTESTIRDIGI, YA DA INSANOGLUNUN KENDISIDIR. Bu arada insanoglu disinda kalan fenomenin disinda, insanoglunun fenomenlestirdigi de vardir. Mesela cami, ya da masa. Bunlar once akilda tasarlanir ve sonra da fenomenlesir. Iste sosyal bilgi temelli izmler ya da ideolojik inancsallar da, ayni sekilde once akilda sekillenir, sonra yasamda fenomenlesmeye calisir. Demokrasi gibi. Buradaki sorun diyelim demokrasi nin gozlemi sorun udur. Bu gozlemi alan icin demokrasi varken, almayan icin yoktur. Allah'i kuran ile ozdeslestiren icen Allah var olurken, ozdeslestirmeyen icin Allah yoktur. Amaallah epistemolojik olarak ve bilgi olarak vardir. Bilimdeki fenomen ise, hic bir sekilde akilcilik ve inancin ozdeslestirmesine gerek kalmayan, direk tum insanoglu turune gozlem verendir. Bu aciklamalar yeterli oldu mu?
  3. Butun bunlar benden ziyade senin bilinc acikligindan ve dusunce ve bilgiye beynini kapatmadigindan ve de o tabularini sorgulanmaz kilmamandan oluyor. Aksi zaten rahatsiz olurdun ve yanitlarin farkli (kisisel duygusal, atisma, satasma, susturma v.s.) olurdu. Yani zihinsel degisime kapali ve tutucu tabularini koruyucu olurdun . Eger bunu sen kendin istemesen, ben ne caba harcarsam harcayayim, sana bir sey vermem mumkun degildir. Ayrica beni en cok sevindiren, senin burada verilenler ile yetinmeyip, kendi insiyatifin ile sorgulaman ve arastirman. O yuzden birak bana "s1k1nt1" vermeyi, aksine hem beni dusundurtuyor, hem gecmis bilgilerimi tazeletiyor ve onlari yeniden sorgulama ve degerlendirme ve gerekirse degistirme olanagi veriyorsun. Zaten karsilikli iletisim de iki tarafin da bilincacikligi en verimli olandir.
  4. Olusmaz. Cunku bu uclem insanoglunun uclemidir. Yani bu uclem olmadan insanoglu da olmaz. Iste sorun monist temelde indirgemecilik ve determinizm de. Burada numenal yeti indirgemeci ve determinist anlamda tabi ki tek basina degildir. Zaten insanoglu uclu varligi ve ikinci cumlen bunu acikliyor. Buradaki numenal yeti, BILGIYI BELIRLIYEN DEGERLENDIREN ANA FAKTORDUR. Insanoglu noktasal dilinde de aciklama temelinde "sadece o" imis gibi bir algi uyandirir. Daha once bilginin nasil olustugunun formulunu sana vermistim. Dedigim gibi insanoglu noktalama dilinden "sadece o" gibi bir aslgi cikabilir. Aslinda ortada iki temel var. Biri insanoglu digeri gozlem veren (fenomen taban senin varlik dedigin) ve insanoglu uclusu var. Yani insanoglu, gozlemi alan kavram ile ozdeslestiren ve kavramdan bilgi tureten. Buna neden fenomen diyelim? Fenomen sadece fiziki gozlem verendir. Zaten bilginin sosyalligi ve matematiksel/mantiksalligi da burdan gelir. Cunku gozlem veren fenomen ile ilgili somut bilgi zaten fiziksel bilgidir. Cin FENOMENI OLMAYAN SOSYAL BIR BILGIDIR. Buradaki tek fenomen bu sosyal bilgiyi ortaya atan insanogludur. Bu bilgi de cin kavrami uzerine turetilmistir. Yani cin, insanoglunun duyusal algisinda sekillendirdigi ve kavram verdigi bir sosyal bilgidir. Bilginin niteligi de metafizik ve fizik otesidir. Evet cin kavrami uzerine her turlu bilgi kullanilarak yapilan tartisma, fizik otesi tartismadir. Ister varliksal ister inancsal temelde olsun. Bu çelişkiyi aşamadan diğer "başlıklara" geçmek istemiyorum. O zaman her şey karman çorman oluyor. Zaten zor kavrıyorum. Özellikle senin yazıların. Simdi astik mi? Diğer insanların felsefi yazılarını çok daha kolay anlayabiliyorum. Belki yanlışta olabilirler ama anlatım dilleri daha anlaşılır. Benle uğraşın için ne kadar teşekkür etsem az. Takdire değer gerçekten. Ben bilgi ve dusunce alisverisinde hic bir zaman bir ugrasimdan "gocunmam/bikmam" yeterki gozlemim bana kisinin bilincacikligini verdigi yanitlardan gostersin. Senden de zaten boyle bir gozlem aliyorum. O yuzden ben de tesekkur ederim.
  5. Kemalizm ya da diger adiyla Ataturkculuk ile hemen hemen Avrupa'da ayni tarihlerde ortaya cikan ve adini italyan lider Benito Mussolini'nin 1922 yilinda baslayan iktidarindan alan fasizmin, geneldeki ozellikleri ile kemalizmin 6 oku ve de 1923-80 arasi devlet iktidar ve hukumet eliyle uyguladigi rejimin birbiri ile olan benzerlikleri temelinde; Kemalizmin bir fasizm cesidi olup olmadigi ortaya cikar. Buradaki en onemli sorun, hert zaman oldugu gibi dil ve turkceye tercume sorunudur. Mesela sosyal ve toplumsal turkce de ayni algilandigindan, sanki turkiye'de devlet sosyal mis gibi algilanir. Toplumsal kollektive ve ideolojisi kollectivizm dir. Yani turkiyedeki devlet sosyal degil, toplumsaldir. Fark ilk basta nicelik nitelik farkidir. Diger fark tum toplumu tek bir temelde yonlendiren toplumsal devlet ile, toplumun her turlu sosyo-etik farkini farklariu ile birlikte kucaklayan sosyal devlet farkidir. Kollektive, social yani sosyal demek degildir. Ayni hata laiklik ve sekulerite de islenir. Turkiyede devlet, sekuler nitelikte degildir, laiklik niteligi de "sakattir." Goruldugu gibi, tamamen bati kaynakli olan kavram ve terimlerin, batidaki anlami ile turkceye yapilan tercume anlami ayni degildir. Bu basta hem devleti hem de rejimini tanimak/tanitmak adina s1k1nt1dir. Gelelim fasizmin ne olduguna; "Faşizm, radikal otoriteryan milliyetçi bir siyasî ideolojidir." Yukaridaki cumlede, kemalizm de hangisi yoktur? "Faşistler; bireylerin millî kimlik altında tek kişi olarak birleştiği bir organik ulusal komüniteyi esas alarak, kendi milletlerinin yükselişini amaçlarlar; ayrıca disiplin, endoktrinasyon, fiziksel eğitim ve öjenik unsurlar yoluyla halk seferberliği arayışı içinde olan totaliter bir devlet aracılığıyla ortak bir ata ve kültür gibi birey ötesi bağlarla birleşirler. Faşizm, millet üzerinde dejenerasyona sebep olduğu düşünülen veya milli kültüre uyum sağlamayan yabancı tesirleri defetmeyi hedefler." Kisaca birey bilinci yerine toplumsal kisilik hakimdir. Yani kisinin kendi degil, fasizm ideoloji ve inanci on plandadir. Kemalizm ile mukayese edin. "Bir rejimin faşist olarak nitelendirilebilmesi için, o rejimin ideolojisinin milliyetçi olması ve milletin varlık ve çıkarlarını her şeyin üstünde tutması gereklidir. Bu yönüyle halkçılığı (popularizm) da içermeli ve sadece zenginlerin veya işçilerin değil, milletin bütün fertlerinin refahını sağlamayı hedeflemelidir. Bu hedefe ulaşmak için ise ekonomi üzerinde sıkı bir devlet kontrolü uygulamak, işçi ücretlerinin yeterli olmasını sağlamak, keyfi işten çıkarmaları önlemek, hayat pahalılığının önüne geçmek için fiyat kontrolü uygulamak gibi önlemler uygulamak faşizmin politikalarındandır. Faşizm, sınıflar arasındaki çelişkileri ortadan kaldırmayı öngörür. Bu yönde devlet eliyle korporatif sendikalar kurulur ve işçi ile işveren arasında anlaşma sağlanır. Toplumdaki yoksul ve orta sınıfın ihtiyaçları devlet tarafından en iyi şekilde karşılanır; örneğin Almanya'da çıkan toprak yasasıyla köylülerin topraklarının ipotek yoluyla ellerinden alınmasının önüne geçilmiş ve fırsatçı sermayenin köylüyü sömürmesi engellenmiştir." Kemalizm ile mukayese edin. "Faşizmin amacı bir toplumu birlik-beraberlik, ulusal değerler, tarih bilinci, vatan-bayrak-devlet üçlemesi, halkçılık ve devletçilik gibi anlayışların altında bütünleştirmektir. Vatansever ve milliyetçi olmakla birlikte -özellikle de nasyonal sosyalizmde- ırkçı boyutlara varabilmektedir. Milliyetçi veya ırkçı fikirlerin benimsenmesi ülkelere göre değişmektedir; örneğin İtalyan faşizminde "İtalyan vatandaşlığı" kavramı ön plandayken, Alman nasyonal sosyalizminde ise "Alman kanı taşıma" düşüncesi ön plandadır. Mussolini'nin doktrininde vatandaşlık kavramı vurgulanırken, Hitler'in doktrininde ise kan bağı vurgulanmaktadır. İtalyan faşizmi milliyetçidir, Alman nasyonal sosyalizmi ise ırkçıdır." Kemalizm ile mukayese edin. "İdeoloji ve Amaçlar Faşizmde toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de iktidarın dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır. Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir. Faşizmin boyutu, bu koşulların ne kadarının somut olarak uygulamaya geçirildiğiyle doğru orantılıdır. Lider ilkesi: Bu ilkeye göre toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de yönetim dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Aynı şekilde işletmelerde de patron ve işçi arasında işletme yöneticisinin iktidarına dayalı bir ilişki kabul edilir. Milliyetçilik ve vatanseverlik: 19. yüzyıl boyunca yükselen milliyetçilik 20. yüzyılda çeşitli ve aşırı boyutlara varmıştı. Faşizmde milliyetçilik en ön plandadır ve temel ideolojidir. Vatanseverlik ve milli değerler her fırsatta vurgulanmaktadır. Antisemitizm ve ırkçılık: İtalyan faşizminin özünde ırkçılık yoktur, milliyetçilik ve vatanseverlik vardır. Fakat Alman nasyonal sosyalizminde ise katı bir ırkçılık mevcuttur. Popülizm, anti-komünizm ve anti-kapitalizm: İtalyan faşizmi ve nasyonal sosyalizmde popülizm ön plandadır. Kapitalizm tümüyle veya zararlı yönleriyle reddedilir. Korporatif ekonomi uygulamaya konur. Komünizm, faşizmin düşman ideolojisi kabul edilir. Bunun nedeni komünizmin faşizme ideolojik olarak ters düşmesidir. Hukukun işlevselleştirilmesi. Rejim karşıtlarının ve aşağı görülen halk gruplarının idam edilmeleri ve/veya öldürülmelerinin haklı görülmesi ve bir devlet politikası olarak yürütülmesi. Bir ulusa, kültüre ya da “ırka” üye insanların toplumun geri kalanı üzerinde üstün oldukları iddiası. Bu yaklaşım aynı zamanda lider ilkesinde de ifadesini bulur. Belli bir kişi diğer herkesten ve topluluktan daha isabetli kararları alabilir durumdadır. Otoriter iktidar biçimleri ve sıklıkla totaliter bir sistem. Totalitarizm Alman ve İtalyan faşizmlerinde ön plandayken, Avusturya faşizmi ve falanjizmde vurgulu değildir." Kemalizm ile mukayese edin. "Şekilsel ve Örgütsel Özellikler Devlet içinde ve yanında başka bir devlet olan silahlı gizli servisin merkezi önemi. Kendi taraftarlarının gözetim altında tutulması. Militarizm: Ekonomik hayat da dâhil olmak üzere toplumsal hayatın militarize edilmesi. Militer kitle yürüyüşleri ve büyük gösteriler faşizmin en önemli görünüşleridir. Bilimlerin taraflılık yasasının egemenliği altına alınması. Kitle seferberliği, parti propagandası yoluyla toplumsal alanın ve kitle iletişim araçlarının tekelleşmesi çabası. Toplumun sürekli kışkırtılması, devrimci ilan edilen konular lehine zorunlu coşkunluk. Kolektivizm: Halkın kitle olarak anlaşılması." Iste toplumsallik ve olmayan sosyal fark niteligi tam da burdadir. Yani halk bir nicelik yigini, sosyal bir niteligi yok ve o yuzden sadece devletin ona verdigi niteligi tum toplumun nitelik olarak almaya zorlanmasi "Mussolini’nin stato totalitario kavramından beri faşist anlayış özel yaşama kadar toplumsal hayatın her alanında hak iddia eder. Aile çocuklarla halk birliğine katkı yapacak olan davadaşlık birliği olarak düşünülür. Pasifizmin aşağılanması. Bunun yerine hareket adı altında militarizmin ve savaşın yüceltilmesi. Politik karşıtın ortadan kaldırılması eğilimi. Faşizme göre karşıt düşmandır ve bir an önce yok edilmelidir. Bu söylem esas olarak kitlelerin faşist yönetime örgütlenmesi amacıyla kullanılır. Parti milisleri. Paramiliter çeteler. Estetikleştirme ve mistikleştirme. Özellikle ulusun kendi tarihine yönelik mistikleştirilmiş bir algı. Yiğitliğe, kahramanlığa ve savaşçılığa vurgu. Ataerkil yapıların yüceltilmesi. Gençliğin vurgulanması. Gençliğin dinamizminin savaş taraftarlığıyla ilişkilendirilmesi. Kimi ülkelerde bir yandan monarşi ve ruhban sınıf önderliğine yönelik vurgu, ama diğer yandan dini unsurların yerini alan ilerleme ve teknoloji inancı." Kemalizm ile mukayese edin. "Ekonomi Hem kapitalizmi, hem de komünizmi reddeden bir doktrin olan faşizmin ekonomi politikası korporatizm isimli sistemdir. Korporatizm, toplumu organizmacı bir gözle görmenin bir sonucu olarak her kesimin tüm faaliyetlerinin amacını dayanışma ve ortak çıkara indirgeyen politik bir yaklaşımdır. Tahmin edileceği gibi burada farklı kesimlerin farklılıkları ancak ortak çıkar ya da devletin faydası ekseninde okunduğu müddetçe yaşayabilir. En tipik örneği Mussolini dönemi İtalya uygulamasıdır. Korporatif ekonomi ile İtalya'daki işsizlik azalmış ve milli gelir yükselmiştir. İşçi ile işveren, emek ile sermaye gibi arasında sorunların bulunduğu ekonomik tarafların ve toplumsal sınıfların arasındaki problemleri faşist devlet uzlaşma yoluyla çözmeye çalışır. Örneğin İtalya'da devlet tarafından kurulan ve Faşist Parti'ye bağlı olan sendikalar yoluyla İtalyan emekçilerinin hakları savunulmuş ve sermayenin işçi sınıfını ezmesinin önüne geçilmiştir. Sermaye sahiplerinin toprak ağalığı yapması yasaklanarak her şey devlet gözetiminde tutulmuş, ülkenin emekçi sınıfı olan işçilerle sermayeyi elinde bulunduran işverenlerin dayanışma içinde bulunması sağlanmıştır. Faşist sistemde devlet her şeyden üstün olduğu için sermayeyi elinde bulunduran zengin iş adamları Faşist Parti mensuplarına söz geçiremiyor, böylelikle sermaye devletin oluyor; bu sermaye de halkın çıkarına kullanılıyordu. Faşist sistemin korporatist ekonomi politikaları sayesinde İtalyan halkı refaha kavuşmuş ve sınıflar arasındaki sorunlar ortadan kalkmıştır. Çünkü faşist yönetim belli bir sınıfı değil, tüm ülkenin çıkarlarını düşünen politikalar uyguluyordu. Faşizmin ekonomi politikası daha çok orta sınıf tarafından desteklenmiştir." Not: " " icindeki cumle ve paragraflarin linki asagidadir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Fa%C5%9Fizm Kemalizm ile mukayese edin. Gorundugu gibi kemalizmin bir fasizm cesidi olup olmadigi yukarida yazanlar ile T.C. de olanlar ile mukayesedir. Tabi burada kemalist Ataturkcu acisindan ve onun duygu temelinden bakmak, cogu benzerligin gorulmemesini saglayabilir. Bunun tek bir cozumu vardir, her kim ki boyle dusunur, caresi yukarida yazanlardan hangilerinin kemalizm de olmadigini aciklayarak vermektir. Eger bilgi ve dusunce temelinde bu mukayese degerlendirilemezse zaten yukarida yazanlar fasizm olarak algilanabilirken, kemalizm cesitli bahaneler inkarlar karsi cikislar ve aciklamasiz muhalefet ve suclama v.s. ile bunun disinda tutulacak ve arada gercekte degil sadece duyguda akilda ve inancta olan bir fark yaratilmaya calisilacaktir. Onemli olan ezber bozabilmek ve tum sorgulanmazlarimizin sorgulanabilecek hale getirilebilmesi ve notr temelde konu ve kavramlarin duygu seline kapilmadan tartisilabilir olmasidir. Zaten ve belki de bunu bu gune kadar basaramadigimiz icin, herkes kendi inanc ve ideolojisinin ve ona verildigi haliyle ezberini bozamamaktadir. Boyle kaldigimiz surece de kimse tarihinin ne oldugunun bilincine ve farkina varamayacak kendisine verilen ezber ve sorgulanmaza biat ederek sadece savunmaya korumaya buyuk bir iman inanci ile devam edecektir. Hani bir deyimimiz vardir "dost aci soyler" Aslinda bugunku diktatorun uygulamalarinin da fasizm ile ne kadar bagdasip bagdasmadigini da burdan degerlendirebiliriz. Sonucta POLITIK VESAYET iktidar olarak topluma tek bir yonlendirim olarak dayatildiginda, ne bireyden ne hak ve ozgurluklerden ne demokrasiden, ne sosyal bir devletten v.s. soz edilemez. Politik olarak dayatilan vesayet, askeri, sivil, milli, dini v.s. olmus fark etmez. Devlet sadece kendi adina kullanacagi kullar ya da toplumsal kisiler yetistirir. Ustelik bu politik vesayet icerik ve yer degistiginde de nesiller arasi bilgi dusunce egitim ogretim v.s. istikrari da yok olur.Iktidarin yonlendirdigi Bir onceki milli/askeri nesil, yeni bir iktidarin yonlendirdigi bir sonraki dini/sivil nesil ile dialog kuramaz, ancak kutuplasir ve otekilesir. Iste ulke ve toplumumuz kuruldugundan beri de yasanan budur. __________________ Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
  6. Benim bu tanima notr olarak bakmamin nedeni, VARLIKSAL TEMELDE BIR TANIMDIR.Yani bilgisel temelde degil. Yalniz burada varlik metafizik temelde (ontolojik-materyalizm/idealizm/pozitivizm yani uc tabanin da varligi) teolojik (tanrisal temelde) ve fizik otesidir (Aklin yaratimi temelinde) Eger bir beyin indirgemeci ve determinist olarak bu izm temellerinden sadece birini kabulleniyor ve diger ikisini red ediyorsa, iste sorun oradadir. Yani metafizigin tabensal ontolojik temelin hangi indirgenen ve determinize edilen taban oldugu, yani madde dusunce ve kavramdan her hangi birisi. Eger yukaridaki varlik, anlam ve icerik olarak metafizigin her turlu uc tabanini da yani ontolojik, teolojik ve fizik otesi ve her bir tabanin uclu izmini de kapsiyorsa, zaten geriye disaridakalan bir sey kalmiyor. Burada tek sorun kavrami icermemesi ve bilginin kavramsal temeline deginmemesi. Yukaridaki tanimda algi olarak neyinm noksan oldugunu acikladim. Sana bir soru, bilgi mi varliktir, varlik mi bilgidir. Hangisi hangisinden turer? Bu soru indirgemeci ve determinist temelde "tuzak sorusu" Ilk tirnak icindeki cumlenin tam aynisini kullandigimi hatirlamiyorum. Yalniz cumle algiu olarak, Bilginin gelisimi degisimi yenilenimi temelindedir. Cunku bunu INSANOGLUNUN NUMENAL YETISI YAPAR VE BILISSELLIK VE DE FARKINDALIK GEREKTIRIR. Iste nasil zihinsel devrim evrimsel degil se, buradakji anlam da budur. Yani bilgi insanoglu numenal yetisi olmadan, kendi kendine evrilmez. Ikinci cumlen de ise, varlik fenomen algisi olarak sadece gozlem ve yansi veren tabandir. Bilginin belirleyicisi ise INSANOGLU ALGISI VE KAVRAMIDIR. Buradaki algi ve kavramin temeli gozlem de olsa; baglasmaz. Zaten baglasa, her bir ayni gozlemin algi ve kavramsal bilgisi de ayni olurdu, yani olgu olurdu. Halbuki birak olguyu fizik otesi kavramin turetimi de bilgidir. Dedigim gibi varligi uclu ve her birin kendi icindeki uclusu olarak algilarsan, ZATEN VARLIKSAL INDIRGEMECI VE DETERMINIST DEGIL, BILGISEL ALGILAMIS OLURSUN. Yalniz buradaki fark ve sorun bilimsel bilgidir. Cunku varlik taban olarak aklin yarattigi da olabilirken, FENOMEN SADECE GOZLEM VEREBILENDIR. Varligi yani bilgi temelindeki adi fenomeni "degistiren" tamamen insanoglu temelli gozlem algi ve kavramsal bilgidir. Mesela ayni fenomene 100 yil once gozlem temelinde algisinin kavramsal bilgisi bugun ayni degildir. Iste zaten bilginin degisilebilirligi de zaten budur. Bu kadar basite indirgedik artık. İtirazın, yanlış olan hangisi? Wikinin veya klasik bilgi tanımın üzerinden gidelim. Zira kabullerim henüz böyle. Seni haklı görürsem devam ederiz. Bu basit çelişkiyi aşamad(ım)ık ki diğer yazılarına geçelim. Konu yanlislik dogruluktan ziyade, tum resmi alabilmek ve verebilmektir. Eger hala "bu basit celiskiyi asamadigimizi" dusunursen, o zaman tam sence bu "basit celiskiye" odaklaniriz. Ben aramizdaki bilgi ve dusunce hukuku ve gozlemine dayanarak "astigimizi" dusunuyorum.
  7. Fenomen/Numen Bagi, Iliski mi/Celiski midir? Konuya aciklik getirmeden once, kullanilan kavramlarin konu ile ilgili aciklamasini yapmak gerekir. Fenomen, goruntu veren bir yapiya sahiptir. Numen, goruntu vermeyen (zihinsel) bir yapiya sahiptir. Insanoglu disinda kalan ve insanogluna goruntu veren baska hic bir numenal yapiya sahip olan bir fenomenal yapi yoktur. Ali ile masayi ele alalim. Masa Aliye, fenomenal bir goruntu verir ve Ali, masayi fenomenonumenal yapisi ile algilar. Ali masaya bir goruntu vermez, cunku masanin yapisi sadece fenomenal bir yapidir ve masanin numenal bir yapisi yoktur. Simdi, masa yerine Veli'yi ele alalim. Ali, veli'ye fenomenal bir goruntu verir, veli'yi numenal olarak algilar. Ayni sey, veli icin de gecerlidir. Simdi Ali ile veli arasindaki fenomenal ve numenal iliskiyi (celiski yi?) ortaya koyalim. Ali, kendi numenal yapisi ile, velinin fenomenal yapisini gozlemler. Veli de, kendi numenal yapisi ile Ali'nin fenomenal yapisini gozlemler. Ylniz buradaonemli bir ayrinti mevcuttur. Bu ayrinti da, Ali ile Veli'nin numenal yapilarinin AYNI DEGIL; FARKLI OLUSUDUR. Ali aslinda, kendi gozlem vermeyen, numenal yapisi ile, Veli'nin fenomenal yapisini gozlemlerken, Veli'nin fenomenal yapisini mi, yoksa numenal yapisini mi degerlendirmektedir? Eger numenal yapisini degerlendiriyorsa, goruntu vermeyen bu yapiyi degerlendirmesi nasil mumkun olabilir? Eger fenomenal yapisini degerlendiriyorsa, bu degerlendirme Veli'nin numenal yapisi (dile getirdikleri, davranislari) degil midir? Peki aslinda ortada nasil bir iliski (celiski?) vardir. Burada gozden kacan durum sudur. Ali, kendi gozlem vermeyen numenal yapisi ile, Veli'yi degerlendirirken, bu degerlendirmeyi veli'nin numenal yapisi uzerine yapmakta, ama; veli'nin fenomenal yapisina iletmektedir. Yani Ali, hem kendisinin, hem de veli'nin goruntu vermeyen numenal yapilardan hareket etmekte, ama; bunu goruntu veren fenomene yoneltmektedir. Yani Ali, goruntu vermeyen numenal yapisini, goruntu veren fenomenal yapisi ile birlikte, Veli'den aldigi goruntu vermeyen numenal yapiyi, velinin goruntu veren fenomenal yapisina yonlendirmektedir. Iste aslinda, goruntu vermeyen, numenal yapilar iletisim icindeyken, goruntu veren fenomenal yapilar iliskiyi almaktadir. Ustelik bu fenomenal iliski gibi gorunen, numenal iliski de, ne Ali kendi gozlem vermeyen numenal yapisini, ne de Veli'den aldigi numenal yapinin fenomele yonelik goruntusu ortada yoktur. Ayni sorun ve isleyis, Veli icin de gecerlidir. Yani her ikisi de, aslinda goruntu vermeyen numenal yapilarin iliskide oldugunu ALGILAYAMAMAKTA, sadece goruntu veren fenomenal yapilari algilayabilmektedirler. Cunku, her ikiside fenomenonumenal yapiyi, gozlem verirken, fenomenal yapiya ve gozlem alirken de fenomenal yapiya INDIRGEDIKLERININ FARKINDA DEGILDIRLER. Cunku goruntu vermeyen numenal yapi, goruntu veren fenomenal yapi ile ozdeslestirilmis ve tek kilinmistir. Bu hem Ali'nin, hem Veli'nin kendileri acisindan, hem de birbirileri ile olan iliski acisindan boyledir, ama farkinda olunmamaktadir. Iste o yuzden Ali'nin fenomenonumenal ve numenal goruntu vermeyen numeni yerine goruntu veren fenomenal muhatabi, Veli'nin goruntu vermeyen numenalligina yonelmis olsa bile, onun fenomenal goruntu veren kismidir. Iste, fenomen ile numen arasindaki bu kendinden icicelik iliskisi algilanmazsa ve de goruntu vermeyen numenal yapi muhatap oldugu halde, gale alinmazsa; ortada sadece fenomenal bir goruntu kalir. Iste goruntu vermeyen ve fenomenal yapi ile ic ice ayrilmaz bir butun olan numenal yapi, gale alinmadigi gibi, ayri bir katagoriymis gibi, fenomenal yapinin karsisina konur. Kisaca goruntu veren, fenomenal yapi olsa bile, alinan goruntu numenaldir. Numenal goruntu vermedigi icin de, alinan goruntu fenomenal olarak indirgenmistir. Soyle ozetlersek; insanoglu turu birlerinin birbirleri ile olan iletisimlerinde, fenomenal yapi, numenal bir algi, fenomenal bir goruntu verir. Oyuzden, GORUNTU FENOMENAL, ALGI NUMENALDIR. Goruntu ve algi, birbirinden ayrilmaz bir butun oldugundan da, ortada yalnizca, ne fenomenal bir goruntu, ne de numenal bir algi vardir. Ortada olan FENOMENONUMENAL BIRLIKTELIKTIR. Yani oz ve gorunus, icicedir. gorunusu veren goruntu, gorunusu alan ozdur. Diger bir deyimle, gorunusu veren, fenomen; gorunusu alan numendir. Ustelik burada, numen de fenomende insanoglu birlerinin iletisimi acisindan ikilidir. Yani insanoglu turu birinin ikiligi (fenomenonumenal yapi ve isleyisi)dir. Iste bu ikili birlik, birer birler olarak, iletisimdedir.
  8. E. Kant'tan sonra felsefe hem bilimsel, hem inancsal; hem gozlem, hem akilcilik temelinde bir zihinsel devrim yasamistir. E.Kant'in dusuncesinin farklilastigi ana nokta; Ya, sunum objeyi mumkun kilar; Ya da obje sunumu mumkun kilar. Farklilasmasiydi. Burada hem idealist, hem de materyalist bir fark vardi. Yalniz, bu fark disindaki baska bir fark, gozlem veya akil farkiydi. Once akil farkina bakalim; Eger obje sunumu mumkun kilarsa (materyalizm), burada objeye bir akil yuklenmis olur. Eger sunum objeyi mumkun kilarsa, burada da sunuma bir akil yuklenmis olur. Demekki, yukarda fark gibi gorunen, materyalizm ve idealizm AKILCILIKTA BIRLESMEKTEDIR. Iste bu birliktelik, yuzyillardir, suregelen madde/dusunce tartismasini akilcilik temelinde sona erdirmistir. Ozaman geriye, dusuncenin; bilimsel mi, inancsal mi farkini ortaya konmasi kalir. Bu temelde de Kant, bir cesit ontolojik tabani GOZLEM TEMELINE INDIRGEYEREK, BILIMIN VE BILIMSELLGIN ALANINI FARKLI KILMISTIR. Iste bundan sonra, bilimin alani gozlem olarak saptanmistir. Yani gozlemlenenin ne oldugu konusu, bilim ve bilimsellik adina onemi yitirmis, bilim, bilimsellikte yeni bir cag acilmistir. Gerci, fenomenin ne oldugunu kesin olarak ortaya koyma tartismasi, felsefenin metafiziginin ontolojisinde devam edegelmistir. Iste epistemoloji de, ontolojiden tam burda farklilasir ve felsefe BILIMSEL ve INANCSAL olarak iki farkli dala ayrilir. Ontolojik tabanda, obje ve sunum bir cesit, diyalektik materyalizm ile birlestirilmis; sunum ise idealizme kalmistir ve bilindigi gibi idealizme gore objeyi sunan tanridir, yaraticidir. Iste Kant, bu temelde numeni gelistirememis ve numeni yaraticiya bahsetmistir. Halbuki daha sonra bilhassa bilimin gozlem gelismesi ve konusu, numeni ZIHIN FELSEFESI'ne tasimis ve dusunce ve kavram zihin felsefesinin urunu halini almistir. Peki, bu temelde bilime verilen fenomen tabani ile, yaraticiya verilen numen tabani nasil bir iliski icinde degerlendirilecektir. Metafizigin, ontolojisini ve teolojisini bir tarafa birakip, sorumuza epistemolojik bir cevap ararsak; fenomen numen bagini da cok acik olarak algilamis oluruz. Gozlem bilimin temelidir ve gozlemlenen fenomendir, peki bu gozlemin ortaya cikardigi, soyutlama, yani teori, tez v.s. nedir? Iste burada numen devreye girer. Yani bilimin soyutu. Burada da bilindigi gibi en son bilimin soyutu olan yasalari, kanunlari Hawking, Tanriya baglamistir. Yani Kant'in obje sunumunun yaraticisini bulmustur. Halbuki taban ister ontolojik, ister teolojik, ister epistemolojik alinsin; eger insanoglu olarak alinirsa, hem yaratici varligini kaybeder, hem fenomen gozlemleyen ve gozlemlenen olarak farklilasir, hem de numenin bir insanoglu zihin urunu oldugu ortaya cikar. Yani fenomen gozlem verendir ve neomen gozlemi olmayandir, yani tum zihin felsefesinin kapsamina giren ogelerdir. Bunlarin basinda, dusunce, algi, bilinc, farkindalik ve buna paralel olarak kavramsal ogeler (dil, felsefe, bilimin tum soyutlari, etik kurgular, inanclar, hayal gucu, idealler v.s.) ortaya cikar. Iste eger her turlu taban insanoglu olarak algilanirsa, hem fenomen (insanin kendisi ve algiladigi hersey), hem gozlem, hem de numen temelli bilimin her turlu soyutu (teori v.s.) ortaya cikar. Zaten sonucta, felsefeyi de, metafizigi de, onun dallari ontoloji, teolojiyi de, etigi de, epistemolojiyi de, felsefenin diger dallarini da, bilimi ve dallarini da, inancsallari da, bilimselleri de, dili de ve akla gelen her seyi de ortaya koyan insanogludur. Insanoglu da, diger hersey gibi fenomen olarak gozlem verir. Buradaki fark; insanoglunun sadece gozlem veren fenomen degil; ayni zamanda soyutlamayi veren numen de olmasidir. Iste o yuzden farklardan olusan insanoglu soyutlamasi(numen) ile hem kendini fenomen olarak gozleme tabi tutar,hem de algiladigi diger her turlu fenomeni. Iste akilciligin birlestirdigi ontoloji, epistemolojinin gozleminde tam da insandisina cikar. Cunku akil, gozlemi dusunceye tasimak yerine, aklin inandigi dogrusunu dusunceye tasir ve bunu da sistem ve duzen haline getirmeye ve somutlamaya yonelir. Bu da hem metafizik, hem de etik olarak insanoglu turunun kendi bunyesindeki ayrismasi, tartismasi ve bir biriyle dogruluk mucadelesi demektir. Iste bilimsellik, aklin bu ayrimciligini; gozlemi test edilebilir ve yine gozlem ile yanlislanabilirlige tasiyarak, hem aklin tartismasini onler, hem surekli suregelen gozlem sureci temelinde bilimselligin ufkunu ve onunu, aklin yaptigi gibi, kapatmaz, sabitlemez. Iste bu temelde, fenomenin ne oldugunun da bir onemi kalmamaktadir. Onemli olan numenin, soyutlamanin bilimsel mi, inancsal mi; akilci mi, gozlemci mi oldugu farkidir. Eger bu fark yeteri kadar algilanmazsa, epistemolojinin bilim ve bilimselligi inancla bezenmis olur. Eger bilim, bilimsellik ve bilimsel metoddan yana isek; o zaman epistemolojik olarak neyin bilimsel, neyin inancsal oldugunu iyi algilamak ve bu konuda bilinclenmek ve farkina varmak gerekir. Yoksa, epistemoloji de yuzyillardir metafizigin ve etigin inancsalligina mahkumiyeti gibi, bilimsellige degil de; inancsalliga mahkum olur. Cunku akil genelde bencildir ve her zaman merakli ve tatmin olmak pesindedir. Bu da ister istemez inancsalligin ve aklin bir dogruya kendini inandirmasinin bir kapisidir. Oyuzden aklimizi, dusuncemizi, tum soyutlamamizi, numenal olarak insanlastirmak ve evrensellestirmek istiyorsak; bilim, bilimsellik ve bilimsel metodun disinda bir soyutlama yapmayalim. Yapilirsa bile, bunun askida olacagini ya gozlem ile olgulasacagini, ya da yanlislanabilecegini ve olgulasmadan da, bilimsel olamiyacagini bilincli olarak algilayalim. Yoksa inancsallik her an kapimizi calar. Boyle bir inancsalligin tuzagina dussek bile, bunu bir an evvel bilimin gozlemine tasiyalim ve dogruluguna inandigimiz hipotezin, teori olarak test edimini gerceklestirelim. Yine bilelim ki bu teori yanlislanabilir. Aksi, BILIMIN SABITLENMESIDIR VE INANCA MAHKUMIYETIDIR.
  9. Bilginin, sosyal, fiziksel ve algi, bilinc, birikim, farkindalik, duzeyine ve zihniyet ufkunun, aklin inandigi dogruluk ufkunun sinirlarini asan, ozgurlugu ve sinirsizilgi temelinde de, bu ozelliklere ozgu, alisilagelmis, yerlesmis, otomatiklesmisin disinda kalan, matematiksel/mantiksal bilgi oldugunu v insanoglunu sistem, duzen, yasam ve iliski olarak yenileten, degistiren, gelistiren v.s. bilgi oldugunu dile getirmistik. Simdi bu temelde, bilginin nasil direk yansi olmadigini, yansiyanin kendi kendisini ortaya koyumu degil; onun yansi olarak bir algisal turevi oldugunu matematiksel/mantiksal bilgi ile ortaya koyalim. Once yanlis oncul (false premise) baslayalim. Yanlis oncul; Tum bilgi ya sezgidir, ya yansidir. Simdi de bu yanlis onculun, yanlis cikarimlarina ve sonuclarina bakalim. Buradan uc tane yanlis sonuc cikar. Birincisi; Metafizik (felsefenin varlik ile ilgilenen dali anlaminda), kaynagini yansidan alir. (Mntiksal Dogmatizm ve Spekulatif yapilandirmacilik (olusturmacilik)-Bilginin akilsal ufku) Ikincisi;Zihinsel sezgiye sahibiz. (Mistisizm ve Sezgicilik)-Aklin dogruladigi soyut Ucuncusu; Metafizige ( ontolojik taban olarak ortaya konan varlik, kesin olarak her ne ise) sahip degiliz (onun disinda baska hic bir sey, kesinlikle yok). (Empiricism, deneycilik, pozitivizm, olguculuk, objectivizm, nesnellik-Aklin dogruladigi somut. Simdi de dogru oncullere ve dogru cikarim, sonuclara bakalim. Birincisi; Metafizige sahibiz (Hayal gucumuz, dusuncemiz var) Ikincisi; Sezgimiz, algisaldir. Yani yansiyani, duyu, duyum ile algilariz. Ucuncusu; Yansisal bilgi turevlenmistir. Yani, yansi, algiya, kavrama ve yansitmaya donusturulmustur. Bu dogru oncullerin verdigi dogru cikarim ve sonuc ise; Metafizik (hayal gucu, dusunce, kavram) kaynagini, sezgisel olmayan ilk, birinci bilgiden alir. Yani, bilgi, yansinin ilk algi ile kavrama donusturulup yansitilmis olanidir. Bu da yapilan, gozlemsel analizve kritigin bir sonucudur. Bu sonucun verdigi ilk onemli algi; bilginin metafizigin ontolojik ve teolojik varlik tabanlarinin kesinligini bu olarak ortaya koyan ideolojilerle bir ilgisi yoktur. Bilgi, bu temelde inancsalliktan farklilasarak, bilimsel olarak gozleme, bu gozlemin teorisine, bu teorinin test edilebilmesine ve yanlislanabilirligine baglidir. Zaten bunun disindaki bilgi, bilimsel, bilissel degil; inancsal, dogrusal, kesin, akilsaldir. Iste bu temelde de, hem inancsal, hem de bilimsel bilgi; insanoglunun turevidir ve yapilandirilmistir. Bu yapilandirilmisligin da, kendi ideolojik, inancsal dogrusu ve bilimin dallarinin kendi paradigmalari temelinde bir on kabulu mevcuttur. Ayrica, bu yapilandirilmis inancsal ve bilimsel bilginin, evrensel ayniliktaki yapi ve isleyisini de, evrensel-insan zihniyeti yapilandirilmisligin bozucusu olarak ortaya koyar.
      • 1
      • Like
  10. Bilindigi gibi insanoglunun hem kendini hem de algiladigi herseyi ortaya koyusu, bilgisi sayesindedir. Insanoglu kendi de dahil bu bilgiyi, fenomeni gozleminden, fenomeni olcumunden, fenomeni bulumundan, fenomen uzerindeki deneyiminden, birikiminden, sorgulamasindan ve her turlu soru/cevabindan saglar. Bu temelde insanoglunun fenomene bakis acilari bilinen ve bildirilen bes cesittir. Bunlar sirasiyla; varliksal, inancsal, kavramsal, bilimsel ve bilissel. Buradaki ilk ana fark; bakis acisinin fenomen uzerinden mi, yoksa fenomenin gozlemi uzerinden mi olan farkidir. Bu fark bilimsel ile bilimsel olmayan, ya da cognitive ve noncognitive olan/olmayan farkini ortaya koyar. Bilindigi gibi, fenomen ile ilgili iki farkli alan vardir, birincisi E.Kant'in bilimin gozlem tabani olan ve kisaca Turkce de "gorungu" olarak tercume edilen alan; Digeri bu kavramin varliksal ve diger her turlu bakis acisini ortaya koyan, metafizik alan olan fenomenoloji. Bu aciklamalardan sonra, fenomene insanoglunun yonelttigi farkli bakis acilarini tek tek inceleyelim. Varliksal; Metafizigin hem ontolojik, hem de teolojik bakis acisidir ve varligin ilkligi, tekligi, onceligi, sonraligi v.s. temelindeki determinist, indirgemeci, kesinlikci ve sabit bakis acilari olan ideolojilerdir. Burada ontolojik varlik algisi duyusal olan, teolojik varlik algisi duyumsal/sezgisel olandir. Yani kisaca insanoglu beyninin numenal yetisi ile ortaya atilan ideolojiler. Buradaki ana sorun, varligin ne oldugunu ortaya koymak yerine; ortaya konamamis bir varligin, var/yok tartismasi kisir dongusudur. Inancsal; Genelde aklin akilci olarak somut bir degerle ozdeslestirdigi, ya da ozdeslestirmek uzere yola ciktigi, duyusal hale getirilen, ya da getirildigi zannedilen soyut degerler. Sadece inanan akli baglar ve inanan aklin kendine inancin dogrulanmmasi, ya da yanlislanmasidir. Buradaki sorun, dogrulayanin da yanlislayaninda bunu ancak kendi aklina yaptigi ve biribirine gosteremedigidir. Kavramsal; Fenomeni sadece bir dil araci olarak algilayan metafizik bakis acilarindan biridir. Diger bakis acilari gibi, kesinlikci, indirgemecidir. Bilimsel; Bilimsel bakis acisi, ise fenomene degil; onun gozlemini dile getiren bakis acisidir. Yani ortada bir gozlem ve yansi veren bir fenomen vardir. Iste bilimsellik bunun gozleminden, gozlemin soyutu olan teori, formul, tez, antitez den baslar; ya da bu teori, formul, tez, antitezi gozleme tasimaktan baslar. Sonrada bu teorinin testi ve olgulasmasi gelir. Buradaki olgu, bilimsel olarak ne kesin ne de suphelidir, sadece yanlislanabilene kadar evrensel onay almis olarak tartisma disi olarak gecerlidir. Bilissel; Bu bakis acisi, bir fenomen olan insanoglunun yine bir fenomeni olan beyninin fonksiyonal yapi ve islemini ortaya koyan, numenal yetisidir. Iste bu numenal yeti ile her turlu bilissel gozlem, cognition temelinde, cognitive ve noncognitive olarak yapilir. Bilissellik genelde matematiksel/mantiksal bilgi icerir ve gozlemi direk fenomenal degil; fenomeni hareket ettiren numenin fenomenal hareketinin, davranisinin v.s. gozlemidir. Iste bir kisi herhangibir kavrama, bu temellerle bakar ve bu temellerle bir kanaate varir. Burada aci ve ilginc olan her bir bakis acisinin kendi icindeki tutarliligi ve biribiri ile ortak algisinin olmamasidir. Bu sorun da gene beynin, alisilagelmis olarak siradan bir sekilde, indirgemeci vedeterminist noktalama yerlesmisliginden ve bunun otomatiklesmis ve sorgulanmayan olmasindan kaynaklanir. O yuzden mesela diyelim, bakis acisi inancsal ya da varliksal olan bir beyinin, kavramsal, ya da bilissel/bilimsel temelli epistemolojik bakis acisini algilamasi hemen hemen imkansizdir. Nedeni de noncognitivizmdir. Iste bu nedenden en azindan bir tartisma da, fenomene bakisacisinin ayni bakis acisi olup olmadiginin bilinc ve farkina varmak; en azindan tartismanin sagligi ve tutarliligi acisindan onemlidir. Bu algi ve bilgi yoksa, tartisma tartismadan cikar, kabul/red temelli ikna oma/etmeye donusur. Bu da yazilarin degil; yazarlarin devreye girmesi ve biri biri ile olan lakapsal, kisilik kimlik atismasidir.
  11. Bilgi felsefesinin bilisselligine varabilmek, yani ne oldugunu kavrayabilmek, algilayabilmek ve idrak edebilmek bilinc ve farkindaligi; bilginin bilisselligine erebilmekten gecer. Herseyden once bilginin ne oldugundan ziyade, ne olmadiginin ortaya konmasi ve bilgi ile paralel kavramlarin neler olabileceginin algilanmasi gerekir. Bilgi varlik temelinde "var mi/yokmu?" olarak tartisilamaz. Cunku bilgi tartisiliyorsa zaten kavram olarak vardir. Bilgi inancsal temelde "inanma/inanmama" olarak ta tartisilamaz. Cunku inanilsa da inanilmasa da bilgikavram olarak vardir. Bilgi dogrusal temelde "dogru mu/yanlis mi" olarak ta tartisilamaz. Hem bilgi kavram olarak vardir, hem de dogrusallik inancsal/ideolojik olarak gercegin dogrulanmasidir. Bilgi gerceklik temelinde de "gercek mi/hayal mi/gercek mi/sahte mi/gercek mi/yalan mi" olarak ta tartisilamaz. Cunku bilgi kavramsal olarak gercektir. Dolayisiyle bilgi izm ya da ideoloji, metafizik, teoloji olarak ta tartisilamaz. Cunku bunlar tabanlarina gore inanclarin dogrulanarak gerceklestirilmesidir. Peki, o halde bilgi tartisilamaz mi? Tabi ki tartisilabilir. Bilginin tartisilabilecegi tek alan yasayabilmesine uygunlugu ve gecerliligidir. Hersey bir bilgidir. Peki o zaman bir bilginin yasayabilmesini ve gecerliligini saglayacak olan nedir? Iste bu sorunun cevabi her beynin bilgiye nasil yanastigina, nasil algiladigina,kullandigina, sabitledigine ve sahiplenmesine kisaca beyninin numenal yeti bilinc ve farkindalik bilisselligi duzeyine baglidir. Ben burada sadece gecerli ve yasayan bilginin bilimsel bilgi olduguna deginecegim. Cunku diger her katagorideki bilgi tartismali, sadece inancsal dogrulamanin gerceklemesinin sadece gercekliyence gecerliligidir. Burada onemli olan bir bilginin bir kisice v.s. degil; tum insanoglunca olan gecerliligi ve yasayabilirliginin yasatilabilirligidir. Iste bu bilgi bilimsel bilgi, yani yapilandirmaci bilgidir. Cunku yapiulandirmaci bilgi olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirligi icerir. Tek tartisma alani da budur. Bu tartisma alaninda basta sosyal bilgi olmak uzere her turlu bilginin olgusal gecerlilik ve gozlemsel yanlislanabilirliginin tek fenomenal gozlem vereni ve alani insanogludur. Iste bu temelde de insanoglunun her turlu yasam ve iliskisindeki numenal insanligi devreye girer. Iste bu da etigin, sosyalligin, psikolojinin kisaca insanoglunun birlikte ve beraberce tum bilgi farklari ve tartismalari bunyesinde bir arada yasayabilmesinin konusu ve sorunudur. Bu da temelde her bir beynin beyninde yer etmis bilimsel olmayan bilgiden arinmasi ve kurtulmasi, bu temeldeki her turlu bilgiyi qua felsefesi ve aerbest dusunurluk ile devrimci sorgulama/sorgulatma temelinde beyninde yer etmis her turlu bilginin bilimsel/olgusal/gozlemsel temeldeki bilimsel gecerliligini ve yanlislanabilirligini baz alarak degerlendirmesi anlamini tasir. Cunku bilimsel olmayan bir bilgi, yasanabilirligi acisindan numenal zarar verir ve maalesef bilimsel olmayan temeldeki bu bilginin yasatilmasi demek; numenal yetinin tutuculugu, gericiligi, sabitligi, mutlakligi, cagdisiligi v.s. yani kisaca insanlik disiligi demektir. Hem beyinleri korletir, dusunceyi dusundurtmez, sabitler ve en onemlisi bilimin bilimselligini inancsal, ideolojik, teolojik ve teleolojik fenomenal/dogal zihniyetin her turlu kaderci teslimiyetine teslim eder/alir. O yuzden epistemolojiyi ve onun her turlu felsefesini bilgisel, bilissel ve bilimsel temelde cok iyi algilamak gerekir. Bu da basta bilginin kimini, nesini, kime/neye goresini, kim/ne icin oldugunu ve her turlu datasini cok iyi bilmek ve bilisselligine erismekten gecer. Kisaca. Bilginin ortaya aticisi insanogludur. Insanoglu disinda kalan hic bir fenomenin bunyesinde bilgi yoktur. Bilgi insanoglunun hem kendini hem de ona yansi ve goruntu veren her turlu fenomenin kavramsal algisindan dogar. Bilginin kendinin(self-sui) cesidi(sui generis) insanoglu, nedeni(causa sui) fenomenin yansimasi ve gozlem vererek insanoglunca algilanmasi ve kavramsal ortaya konmasidir. Son bir nokta, bilgi felsefesinin insanogluna olan dilbilgisi koksel emri "bil" eylemi "bilmek/bildirmek/belirtmek" ismi "bilgi" bunu uygulayani da "bilge" dir. Butun bunlar "var, ol, inan" temelli kok, eylem ve isimlerden farklidir. Bu farkin farkina varmak gerekir. Cunku zaten kendi fenomeni dahil, insanogluna yansiyan ve gozlem veren her turlu fenomenin algisi "var" dir. Yani tum soru ve unlem temelli isaretler, isaret olarak var ile ozdeslesmistir. Bundan sonra da insanoglu bu vari oldurur, bildirir, inanca, ideolojiye, gercege, dogruya v.s. tasir ve tartisir. Bu temelde her turlu bilgi insanoglu yapilandirilmisligidir. Iste burada onemli olan bu yapilandirilmis bilginin olgusal gecerliligi, yasanabilir/yasatilabilirligi ve bunun gozlemsel yanlislanabilirligi, degisebilirligi, yenilenebilirligi ve bu eylemin daimiligidir. Cunku fenomen de gozlemi de, yansisi da, algisi da, kavrami da daimidir ve her yenilenis bunlari da surekli numenal yeti ufkunun sinirsizliginda ve serbestliginde yeniler. Bu yenilenmenin her turlu fenomen temelli onunun kesilisi ise; insanoglu numenal yeti ve ufkuna konulmusbir kaderci, teslimiyetci sabit, mutlak, kesin v.s. sinirlardir. Bu sinirlar ile her beynin kendi bilissellik duzeyindeki mucadelesi de bilimselligin, bilisselligin, bilgiselligin temelini ve gelismesini teskil eder.
  12. Ulke ve toplumumuzda bilgi temelli felsefe olan epistemoloji algi, bilgi, bilinc ve farkindalik temelinde cagdisi olarak ya bilinmemekte, ya bilincli bilinmememekte, ya da felsefenin varliksal (ontolojik/teolojik/fizik otesi temelli varolus) dali ile karistirilmakta ve bilgi ile ilgili hersey; metafizik temelinde algilanmakta ve degerlendirilmektedir. Epistemoloji yani bilgi felsefenin bilgi ile ilgili dalidir ve bilginin ne oldugunun, kokeninin, tarihinin ve bilgi ile ilgili herseyin ortaya kondugu dalidir. Bilgi varlik degildir, aksine varlik bir bilgidir. Bilgi genelde bir uclem temelinde degerlendirilir. Dogrulanmislik Inanilmislik Gercegin ne olduguna paralel olarak-gerceklik ya da gerceklendirilmislik. Buradaki gercek, realite temelindeki metafizik gerceklik degil; truth temelindeki gercegin ne oldugu algisidir. Diger bir sorun da bilgi ile onun bir niteleyeni sifati olan bilim ve bilimsellik te birbirine karistirilmaktadir. Bilgi bilimsel bilgi den farklidir. Daha dogrusu bilimsel bilgi bilginin bilimsel olarak nitelenisidir. Ayni sey bilissel bilgi icin de gecerlidir. bilgi, metafizigin; materyalizmi, idealizmi, objektivizmi, subjektivizmi, pozitivizmi ile tartisilmaz. Bilindigi gibi benim bilgiye bakis acim, constructive epistemoloji ve yapilandirmaci bilgidir. Bu konuda baslik vardir. Bilgi konusunda hakkinda kavrami tartisabilmek ve bu konuda bilgi ve dusunce dile getirebilmek icin; bilgi teorilerinden birisi taban alinmalidir. Cunku bilgi metafizigin varliksal ideolojik inancsallari ve onlarin tabanlari ile tartisilmaz. Varlik ve bilgi felsefede farkli kastagorilerdir. Bilgi ile ilgili benim actigim konu ve kavramina anlam ve icerigine gore basliklar ve aciklamalar var. O yuzden bilgi felsefesi ile Birincisi varlik felsefesi olan metafizigi Ikincisi bilgi felsefesinin bir sifati niteligi olan bilimsel bilgi ve bilim felsefesini karistirmamak gerekir. Cunku bilgi sifat ve nitelik olarak sadece bilimsel ve bilissel degildir. Inancsal, ideolojik, etik v.s. temelli insanoglunun kavramsal her turlu ortaya koyumu bilgidir. Yaalniz yapilandirmaci bilgi, bilginin bilimsel ve bilissel sifatli ve nitelikli olanidir. Sadece bunu degil, ayni zamanda hangi bilginin bilimsel ve bilissel olmadigini neden ve nasil olmadigini da aciklar. Her turlu bilgiyi bilimsel ve bilissel temelde degerlendirir ve sorunlarini ortaya koyar.
  13. Bu son iktidar doneminde, artik algisi ve bilinci acik olan herkes; diktatorun politikasinin ayrimcilik ve ayristirma/kutuplastirma oldugunu algiladi. Bunun bilhassa su son bir senede ornekleri o kadar cok ki saymakla bitmez. En son ornegi insanoglu turunun fiziki farktaki iki cinsini "kizli/erkekli" olarak ayirmisti. Butun bu ayrimciligina, yine T.C.tarihinde bir ilk olarak yeni bir ayrimcilik ekledi. Daha ulke ve toplumu, sosyo-etik fark olarak milli temelde kurd varligini tamamen icsellestirememis ve hala tartisirken; diktator, yeni bir ayrimciliga KURD AYRIMCILIGINA imza atti. Aslinda hem ulke ici diktatorlugunu ve otoritesini korumak ve kabul ettirmek adina, bu yaptigi son ayrimcilik; tamamen kurd varliginin yogun oldugu cografyada alinacak oy potansiyeline dayaniyor. Daha bir ay once "demokratiklesme paketi" adi altinda kurd varligina hic bir sey vermeden cok sey vermis gibi gorunerek, ya da vereceginin izlenimini yasatarak yaptigi girisim ile, henuz Anayasa ortada oldugu gibi dururken ve kurd varligi resmi hic bir icerik kazanmamisken; kurd varligini politik olarak temsil eden, politik hareketler temelinde, diktator sadece Barzani'yi secti. PKK, PYD, BDP, KCK, Kandil ve A. Ocalan bu secimde geri planda kalmis gibi gozukuyor. En azindan diktatorun konusmasindan tum kamuoyu algisi "kurd politik hareketini" ayirdigini gordu. Cunku diktatorun bu govde gosterisi, yukarida adi gecenleri pek memnun etmedi. Ustelik sanki diktatorun bu guttugu ayrimci politika, turkiye bunyesindeki kurd varligina bile yonelik degildi. Bilindigi gibi klavye'ye ayni pakette giren "q,w, x" harfleri de aslinda ses olarak turkce de bir yenilik degildi. Mesela, Kurd, turk, hukumet, hukum, kumes, kulah v.s. gibi k'nin u ile desteklendigi kelimelerde, k nin cikardigi ses, zaten q dur. W ise kuvvet, van, v.s. gibi dudaklar kapanmadan cikarilan v sesidir. X ise bilindigi gibi "ks" birlikteliginin sesidir. Bu acidan eger "dagdakiler inecek ve cezaevleri bosalacak" ise; burada kurd varliginin tanimi temsili her turlu hak ve ozgurlugunden ziyade, eger uygulanir da sonuc verirse, terorun sesinin kesilmesi olarak yansiyabilir. Yalniz PKK durumdan pek memnun degil ki, bir kac gundur bir hareketlenme yasaniyor. Suriye'de rejimin teroru destekleme eliyle sona erdiginden, PYD'de diktatorun alani disina dusmus durumda. Bilindigi gibi kurd varligi bes farkli ulke ve topluma bolunmus olup, bu bolunmuslugu; sirf kendi ile Ermenistan arassinda kendine taraf bir politik "kurdistan" kurma amacli Israil' in ve basta ABD olmak uzere emperyalizmin destekledigi zaten BOP projesidir. Kurd varligini kurd halkinin evrensel hukuk insan haklari temelindeki hak ve ozgurluklerin yasama gecmesi acisindan, bu politik cikar disinda bir seyler beklemek, safdilliktir. Sonucta halki ezenin ve kendi politik cikari ugruna harcayan ve kullananin kendi sosyo-etik milli tarafindaki olmus olmasis, halk acisindan pek de bir seyi fark ettirmez. Dolayisi ile dun Diyarbakir'da olanlar ve de BOP temelinde olacak olanlar, sadece politik ekonomik v.s. cikar amaclidir. Hem Turkiye'de hem de geri kalan dort ulkede. Her bes ulkedeki kurd halkina birseyler saglayacagi da dusunulemez. Cunku her hangibir halk digerlerine sosyo-etik ustunluk ya da hakimiyet sagladikca, boyle bir devlet ya da hukumet; ne cagdastir ne de ozgur bireyler yetistirebilir. Bakalim bu Diyarbakir "cikisi" onumuzdeki gunlerde neler getirecek?
  14. Bilindigi gibi Diktatorun su anki guncel gundemi, Diyarbakir'daki kendine oy avciligi politikasidir. Su an haftasonu itibariyle, Diyarbakir'da Diktator, Barzani, S.Perver ile birlikte bir toplanti gosteri yapmaktadir. Diktator Barzani'yi neden Diyarbakir'a cagirmistir? Diktator "kurd birligi" altinda dusunmeyip neden PYD'yi BDP'yi Kandil'i "es gecmistir?" Barzani ile birlikte, Turkiye bunyesindeki kurd varligina nasil bir politik "cozum" dusunmektedir? Diktator'un bu girisiminin altinda, emperyalizmin "kuzey kurdistan" i mi, yoksa, secimlerde diktatorun kendisine verilecek oylar mi on plandadir? Eger dikkat edilirse, su siralar diktatorun kendi islam politikasinin orta dogu temelli sunni icerigi ve bu temeldeki sunni seri teroristlere yaptigi yardim ve yataklik on plana cikmamakta ve hatta "vazgecildigi" dusunulmektedir. Diktator, Suriye uzerindeki politikasindan ve o bolgedeki terorizmi desteklemekten vaz mi gecmistir? http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1172-medeniyetler-politikasi-ve-turkiyenin-yeri/ Kisaca diktator su an Diyarbakir'da nasil bir oy alma politikasi gutmektedir? Bu politikada, Turkiye cografya temelli kurd varligina neler dusmektedir? Ocalan'in "bagimsizligi" "dagdakilerin sehire inmesi" ve aktif politikaya karismasi, her turlu teror temelli af ve ozgurluk bunlar diktatorun politikasi arasinda var midir? Kurd halkinin diktatorun politikasindan elde edecegi nedir? Butun bunlar kurd halkinin oylarini almaya yetecek midir? Diktator'un "basarisizligi" genelde komsular uzerinden guttugu dis politikadadir. Yani komsular bitmis, 0 komsu kalmistir. Buradaki ana sorun diktatorun kendi otokrasisi ve kendi politiukasini vesayet olarak getirmesi ve kendini "kaf daginda gormesidir" Bu genelde tecrubesizlikten, bilgisizlikten, egoizmden ve kendini begenmislikten kaynaklanir. Bu da maalesef bireysel degil, bir devlet ve polis teroru sahibiyeti/hakimiyeti temelindedir. Diktator bu otoriterligi yuzunden, iceride cemaati disarida da komsulari karsisina almistir. Iceride her turlu oyu alma adina politika guderken, hakimiyetini polkis devleti uzerine kurmustur. Bu temelde de kendi kisisel istemi olan sunni musluman kardesler temelli bir rejim hedefi ortaya cikmistir. Bu hedef ne cemaatin ne de ABD'nin hedefi degildir. Cunku onlar diktatorun halki karsisina almasini politik yanlis olarak algilamaktadir. Diktator ise otokratik olarak kendi "muhafazakar" yapisini topluma dayatmaktadir. O yuzden de toplumu ve her turlu politikayi kendi politikasi ve kendi politikasi olmayan olarak ayristirmakta kendininkini mesru, kendi disinda kalani gayri mesru ilan etmektedir. Kurdlerin kendi milliyetci temelli tarihe bakis acilarinda "Ataturk'un kendilerini kullandigi" izlenimi yaygindir. Eger bu izlenim bilincli degil de, bundan bir tecrube elde etmedilerse, ayni kandirmaya/kullanilmaya bugun diktator eliyle dusmeleri kacinilmazdir. Diktator kendi politik cikari disinda kurtlere bir sey saglayacak ta verecek te degildir. Buradaki kullanim ve kandirmaca da oy avciligi temelindedir. Ayrica her turlu kurd temelli otorite tartismasi ve idari siyasi tartisma ve sekillenmenin, kurd halkina yarar olarak saglayacagi bir sey de yoktur. Bunun en belirgin temeli hak ve ozgurluklerdir.
  15. Farkindaysaniz, bu yil 29 Ekimden baslayip, 10 Kasim ile doruga cikan bir diktator, AKP ve surekasi ve de cumhurun basi Ataturk "sahipligi" dikkati cekti. Daha gecen seneye kadar Ataturk dahil, T.C. kurulus degerlerinin ustune bir kabus gibi coken diktator gudumlu devlet ve hukumet; her nasil ve her neden ise birden bire bu yil bir Ataturkcu "kesildi. Hem 29 Ekim hem de 10 Kasimda Anitkabirde ve torenlerde tam tekmil yer aldilar. Diktator ulke disina cikmadi, cumhurun basinin kulagi agrimadi. Burada sadece diktator kanadi degil, onun ortagi ve cikar mucadelesi verdigi cemaat kanadi da oradaydi. Aralarinda yaratilan "kizli/erkekli" sunni gundemi mesgul etme politikasi da "durulmus gorunuyordu." Bu konuda cesitli soylemler var. Birincisi AKP ve diktator gidici oldugunu anladi ve son magdurlugunu oynuyor ve sirinligini sergiliyor. Ikincisi gelen tepkiler temelinde Ataturk ile kokten ve temelden hesaplasmayi bir dahaki iktidar donemine sakliyor ve oy alma adina sirin gozukurken de, her turlu politik cikarini da uygulamaktan cekinmiyor. Ucuncusu ABD'den bu konu ile ilgili yeni ultumatom geldi ve "biraz ayaginizi denk alin" dendi. Dorduncusu ABD, diktatoru ve AKP'yi gozden cikardi, bunu cemaate iletti ve yeni bir iktidar yapilanmasina gecilecek. Birden bire nerden cikti, Ataturk "yanliligi/sahipligi?" Ilginc olan da, diktator daha once hep "Mustafa Kemal" derken, bu sefer ilk defa "Ataturk" dedi.
      • 3
      • Like
  16. Bilgi basta gozlem verenin var olarak isaretlenmesinin var ile ozdeslesen kavramindan beynin turettigidir. Kisaca Gozlem (yansi-duyusal/duyumsal) +!?+var algisi+kavram+yansitma Iste bilgi bu yansitilan uzerinden turetimdir. Epistemolkoji de bilginin tanimi, gercegin ne oldugunun (truth realite degil) inanc ile dogrulanmasidir. Bilginin tureteni insanoglu oldugundan, bilgi uclu yapidadir. Nesnel+oznel+kavramsal. Buradaki oznellik ve kavramsallik tamamen insanoglu urunudur. Nesnel olan ise gozlem ve yansi veren her seydir. Buna insanoglunun kendiside fenomen de, numenal her turlu deger de dahildir. Bu kisa aciklama temelinden gidelim. Once bu aciklamalar temelinde algilanmayan ya da sorulmak istenen bir sey var mi? Ondan sonra bilgi cesitleri olan fiziksel, sosyal ve matematiksel/mantiksal ve de bilgiyi niteleme olarak; ideolojik inancsal metafizik, varliksal, teolojik, fizik otesi, bilimsel, bilissel ya da sinifsal temelde, felsefi mantiki dilsel v.s. bilgi olarak konuyu ve kavrami detaylandirabiliriz. Burada en cok yapilan hata, bilginin cesit ya da nitelik olarak indirgemeciligi ve determinizmi ve de monizmidir. Halbuki bilgi, gozlem, algi (duyusal/duyumsal) kavram olmadan mumkun degildir. Gozlem-insanoglu da dahil her bir fenomendir. Algi insanogluda dahil her tur algidir, yalniz buradaki algi sadece tursel olarak bizim algimizdir. Algi ya direk fenomenden gelen gozlem ile, ya da beynin duyum olarak yarattigi iledir. Kavram da sadece insanoglu turune aittir. Dolayisi ile bilgiyi olusturan ogeler ve bilginin kendisi de tamamen insanogluna aittir. Tabi ki bilgi sadece insanoglu hakkinda degil, her turlu fenomen ya da aklin yarattigi duyumsallik olarak herseyi kapsar. Bir yerde bilgi insanoglunun kendine yonelik bildirim, belirtim, iletim, iletisim aracidir. Yalniz KAVRAM OLMADAN BILGI OLMAZ. Demekki once algilanan her ne ise onun hakkinda bilgi turetebilmek icin, once o algilananin kavram ile ozdeslesmis olmasi ve bilgi turetilecek KAVRAMSAL TABAN BELIRLENMIS OLMALIDIR. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/949-bilgi-felsefesi/
  17. Bu basligi politika degilde, felsefe bolumune acmamin nedeni, bu iki kavram ve algisal sahipligi arasindaki farkin; politik degil, felsefi yani ideolojik inancsal ve de etik temeli olmasindandir. "Muhafazakar demokrat" birlikteligi hem bu birlikteligi sahiplenen hem de kullanan acisindan mantiksal celiski icerir. Muhafazakar demek, belirli bir temelde o temelin getirdiklerini bir dogma, degismez karsi cikilmaz olarak algilamak ve gelisen her turlu kavramsal bilgi ve yasamsal iliski de cagdisi kalmak ve tutucu, gerici ve anlam ve icerigine gore yobaz, irkci v.s. olmak ve kisaca insanlikdisi hak ve ozgurluk tanimayan baskici mudaheleci her turlu yeniye karsi beynini ve kendini kapatmislik demektir. Demokrasi ise tam tersine sadece kendi sesinin hak ve ozgurlugu degil, baska seslerin de senin sesin ile esit hak ve ozgurlugunu tanimaktir. Bu baglamda, "muhafazakar demokrat" in tek anlami "benim degerlerime ve buna biat edenlere bunu sorgulamayanlara taninan demokrasi" demektir. Bir kisi milliyetcilik konusunda muhafazakar ise, kendi milliyetini baska milliyetlerden ustun ve hakim gorur ve onlara hak ve ozgurluk tanimaz. Bir kisi dincilik konusunda muhafazakar ise, kendi dinini ve hatta mezhebini diger dinlerden ustun ve hakim gorur ve onlara hak ve ozgurluk tanimaz. Bu durum her turlu ahlak, siyaset, tore, gelenek v.s. de de ideoloji inanc, izmde de boyledir. Kisaca hangi kavram ve temelde olursa olsun,muhafazakar olan; demokrat olasmaz. Yenilige kapalidir, kendi "eskisini" korumayi savunmayi baski ve mudahele ile kabul ettirmeyi bilincli ya da bilincsiz uygulamaktadir. MUHAFAZAKARLIK "SIVIL ASKERI MILLI DINI ETIK IDEOLOJIK INASNCSAL IZMSEL VESAYET" demektir. Vesayetin temeli muhafazakarliga dayanir. Onun temeli de insanoglunu nicelik olarak bir kul kole ya da madde mal mulk yerine koymaya ve muhafaza edilen niteligi nicelik yerine konan topluma dayatmaya TEK DUZE VE TEK SES BIR TOPLUM yaratmaya dayanir. Insanoglu kendi adina bu insanliga ters dusunc ve davranisa kendi muhafazakar degerleri ile bilincli ya da bilincsiz otomatiklesmis yelesmis bir dusunce davranis olarak biat etmekte ve uygulamaktadir. Aslinda tum soru ve herkesin kendine sormasi gereken "neden bir ideolojik inancsal izmsel etik v.s. degerin degisen bilim teknik ve kavramsal bilgi de ve cagda muhafaza edilmek istendigi ve yerine gelen/gelecek yeniye karsi korundugu ve bu yeni ile mucadele edildigi" dir. Ya da "kendisi bu yeniyi istemese bile, isteyenlere neden engel olmak istedigi sadece kendisini ve kendi degerini degil, bu degeri TUM TOPLUM ADINA MUHAFAZA ETMEK ISTEDIGIDIR. Insanoglunca hic bir zaman degismeyecek ve muhafaza edilmesi gereken degerler var midir, var sa nedir? Bir seyi, o sey ne olursa olsun; kalici degismez kilmak DOGMADAN BASKA NE ANLAMA GELIR? Zaten otorite ve guc de bu dogmalari korumak/kollamak ve herkese bunlari dayatmak icin istenmiyor/saglanmiyor mu? Unutmamak gerekir ki, tum topluma dayatilmak istenen hangi konu ve kavram olursa olsun, NITELIK OLARAK DINDIR. Din temelli ideoloji inanc dogru etik v.s. ancak toplum nicelik yerine konursa mumkundur. Demekki bunu asmanin ilk asamasi, toplumu NICELIK DEGIL; SOSYO-PSIKOLOJIK BIR NITELIK VE FARKLI NITELIKLER BUTUNU yerine koymaktan gecer. Iste ancak demokrasi bu temelde YANI NITELIK TEMELINDE gecerli olur. __________________ Evrensel-Insan - Yapilandirmaci Epistemoloji/Qua Felsefesi/Serbest Dusunurluk/Devrimci Sorgulama/Numenal Devrim - Evrensel-Insan Zihniyeti
      • 2
      • Like
  18. Iste o yuzden basta bilgi kavraminin ne oldugunu algilamak ve bu kavrama verilen anlam ve icerigin bilincinde olmak gerekiyor. Ben bu konu ve kavramin onemini ve cagdasligini algiladigimdan kavram ile ilgili ve de diger kavramlar ile mukayeseli cok yazilmis baslik var. Birincisi, INSANOGLU DISINDA HIC BIR FENOMENDE BILGI YOKTUR. BILGIYI SADECE INSANOGLU FENOMENI KENDI ALGISI VE KAVRAMI ILE TURETIR. Bu acidan, insanoglunun kendisi dahil; insanogluna gozlem veren tum fenomenal kaynaklar, bilginin insanoglunca turetilebilmesi icin bir taban gorevi gorurler. Kisaca DOGADA, EVRENDE v.s. bilgi yoktur. Bu yazilanlar bir olgudur ve gozlem verir. Yukarida acikladim, Bilginin tureticisinin/yaraticisinin insanoglu oldugunu ve insanoglunun kendisi dahil, ona gozlem veren her turlu fenomenal tabanin sadece bir algi tabani oldugunu. Dedigim gibi varliktan yola cikarsan, bilgi temelli yanasimi algilamak zorlasir. Varligin da bir bilgi oldugunu hatirla. Bilginin degisimi, FENOMEN DE DEGIL; O FENOMENDEN GOZLEM TEMELLI ALGI ALAN INSANOGLUNUN BILIMSEL VE TEKNIK GELISIMINDE VE FENOMENI ISLEYISINDEDIR. Fenomen gozlem veren olarak sinirsizdir. Bu temelde algi da bilgi de kavram da sinirsizdir. Goruldugu gibi bilgi cesidini yazisirken bilginin ne oldugunu yazismaya basladik. Zaten bilginin ne oldugu algilanmazsa, cesitlerinin farki ya da genel anlamda epistemoloji bilgisel ya da bilimsel/bilissel temelde algilanmaz. Yine bir gozlem olarak, senin hala varliksal yanasim ve bakis acisindan "kurtulamadigini" belirtmek isterim. Yani bilgiye varliksalolarak bakmak, halbuki bilgi ye bilgisel olarak bakmak gerekir. Zaten bilginin turetici ve yaratici varligi/fenomeni bellidir, insanoglu. Turetildigi yer de bellidir; beynin fonksiyonu Turetimi veren taban da bellidir, insanoglu dahil gozlem veren her turlu fenomen. Tureticisi de bellidir, kavram. Yani kavram olmadan bilgi olmaz. Tum bilgiler, kavramsaldir; varliksal degil.
  19. Bu senin dedigin sadece agnostik bilgidir. Bunun disinda kalan bilgi de gnostik bilgidir. Sosyal bilgi her ikisini de icerir. Mesela kurtulus savasi ile ilgili bir bilgi, nasil bir bilgidir? Ureten acisindan zaten bir temeli vardir. Yalniz mesela marxizmi uretenin urettigini yasama geciren farkli kasrakterler olmustur. Hepsi de kendine marxist demistir. Marx'in temeli siniflara gore dir. Bilgi bilimsekl olarak evrilmez, ancak insanoglu eliyle degistirilebilir.
  20. Sen basna insanoglu anlatimi icermeyen bir tarihi olay soyle. Tum bilgi ve cesidi insanoglu turetimidir. Burada onemli olan bilginin neyden turedigi ve dolayli mi direk mi turedigidir. Bir bilginin objektifligi sence nasil mumkun? Zaten objektif ya da nesnel diye bir bilgi cesidi yok. Bilgi yoneldigi konu ve kavrama gore cesitlenir bilginin niteligi/sifati da bilginin anlam ve icerigidir.
  21. Hangi ...e temeline gore bunu soyleyeceksin ve bu bilimsel olacak? Ya da bu aciklamalari hangi bilimsel sosyal bilgi ile degerlendireceksin? Kisaca tarih nedir ve tarihi anlatim, insan subjektivizmini katmadan mumkun mudur? Senin simdiye kadar bilimsel oldugunu dusundugun boyle bir bilgi ortaya koyumu var mi? Iliskisi sosyo-psikolojik sorundur. Sosyal bilimler bu sorunu ortaya koymaya calisir. Demokrasi sosyo-psikolojik bir rejimdir. Hayir, once dusunup sonra uygulamaya koymuslar. Dolayisi ile uygulamadakmi gozlem demokrasi olarak kimine algi vermis, kimine vermemis. Cunku demokrasi dahil toplumu yonlendiren ve yaptirimlayan hic bir ideolojik inancsal izm dogrulari TURSEL BUTUNLUK ICERMEZ. Parcasaldir, yani ya kisisel, ya zumresel, ya sinifsal, ya ulkesel, ya vatansal v.s. O yuzden de bu yonlendirimi kabul edenler ile etmeyenler arasi savaslardir. Burada onemli olan "tarafsiz aktarim" dan ziyade, sosyal bilginin getirdigi sosyo-psikolojik sorunun aktarimidir. Bu da caga teknige bilissellige ve bilime uygun olabilir. Iste farkta burda, tekerlek gozlem veriyor, ama sosyal bilginin sadece davranisi gozlem veriyor. Bu davranisa bir dusunce oturtmak ise, o dusunceyi oturtanin algisi bilgisi bilinci ve ...e gore temelli ideolojik inancsal dogrusal izmi temelinde. Ayni dusunce temelinde olmayan baska birisi bu davranisa ayni dusunceyi oturtmuyor. Boylece KAVRAMSAL BIRLIK SAGLANAMIYOR.
  22. Kilit nokta burda, diyelim bir demokrasi algisi kime ve neye gore gozlem, belge, deney ve bulgu ile dogrulanabilir? Sen boyle bir dogrulamanin, tum insanoglunu tartismasiz kapsamasi nasil mumkun olabilir? Yani sosyal bilgi kime/neye gore olgu olur ve gozlem verir, ya da gozlem ile olgusu yanlislanabilir? Bir seyin kavramsal olarak ortaya konmasi bilgidir. Bunun goruntusu davranis ve bu davranisin dusunsel yorumudur. Yalniz burada davranisi gozleme sunanin bu davranisi kendi dusuncesinin urunudur. Yani bilgi, DUSUNCENIN DAVRANIS OLARAK DUSUNCENIN ALGISINA VE GOZLEMINE SUNULMASINDAN TURETILIR. Hangi temelde ve hangi ...e goreye gore bunu ortaya koyacaksin? Bu temel sadece bir izm ve ideolojik inancsal bakis acisidir, mesela marxizm, tarihi ve "bilimsel" marxizm gibi. Daha dogrusu, hangi temeli ve ...e goreyi bilimsel veri olarak ele alacaksin ve neye dayanarak? SINIFSAL BAKIS BILIMSEL DEGILDIR.Ayrimcidir. Benim humanizm uzerine basligimi nasil degerlendiriyorsun? Bilimsel mi, bilissel mi ...e gorsi ve temeli neye dayaniyor? Ben dusunceye sosyal bilgi demiyorum. DUSUNCEYI DAVRANIS OLARAK YANSITAN VE ALGIYA GOZLEM VERENE DIYORUM. Iste evrensel-insan zihniyeti bunun icin var. Yani BIREYIN BILISSEL OLARAK TURSEL FARKINDALIGA VE BILINCE ERISMESI. Dusuncenin bilginin temelini veren ve arka planda yonlendirici olmasi vasfi ile iste onemi burda. Sorun olan her turlu insanoglu davranisinin temelinin dogal/fenomenal zihniyet olmasinin sorunu iste burda. Insansal ve numenal zihniyeti olmayan insanoglunun insanlasma olarak davranis sunamamasinin nedeni iste burda. Kisaca SORUN GOZLEM E GELEN DAVRANISTA DEGIL; ONUN GERI PLANINDAKI DUSUNCE VE ONUN YAPILANDIRILMIS YAPI VE ISLEYISINDE (kisaca x ve y) Zaten dusunce insanlasirsa dolayisiyle davranis ta insanlasir.
  23. Insanoglunun davranisi, dusuncesi ile paraleldir. Tabi burada bu dusuncenin bilincli ya da bilincsiz oldugu farki vardir. Sonucta her bir davranis bir dusuncenin belirtilmesi icindir. Burada da belirtenin ortaya koydugu davranisi ile dusuncesini vermek istedigi gibi ozdeslestirebilmesi soz konusudur. Mesela bazan sorarsin "neden boyle davrandin?" diye kisi sana bunu aciklayamaz, ya da sana sorarlar sen aciklayamazsin. Cunku davranis otomatikman bilincalti davranisi da olabilir. Insanoglu genelde DUSUNCESINE GORE DEGIL, DAVRANISINA GORE DEGERLENDIRILIR. Buradaki sorun, hem bu davranisiun arkasindaki dusunceyi davrananin oretaya koyamamasidir, hem de davranisi degerlendiren sadece kendi dusuncesi ile degerlendirmektedir. "Ifade bir iliski midir/celiski midir?" basligini hatirla. Buradaki diger bir sorun da, hem sosyal bilgi de gecen kavramlara verilen farkli algi ve bilinclerin verdigi farkli anlam ve iceriklerdir. Hem de bu kavrami davranisa tasiyanin, kendi verdigi anlam ve iceriktir. Iste o yuzden humanizmden herkesin algiladigi anlam ve icerik farklidir ve bu farkli dusuncenin dav ranis olarak yansimasi da farklidir. Aslinda bu yazilanlar daha cok sosyolojiye girer. Psikolojide ise DAVRANIS BOZUKLUGU algisi vardir. Terapi de zaten bu davranis bozuklugu ardindaki dusunceyi bulup ortaya cikarmak icindir. Bilincli ya da bilincsiz DUSUNCE ICERMEYEN DAVRANIS YOKTUR. Kisaca davranis, dusuncenin yansisidir. Mesela bu yazilanlar bir dusunce urunudur ve NE BU YAZIYI YAZAN NE DE BU YAZIYI OKUYAN BU YAZILARIN ARDINDAKI DUSUNCEYI ORTAYA KOYMAZ. Cunku kulak ve ses algisi, NOKTASALDIR. Bu gordugun yazi bir davranistir, ama ve maalesef bu davranisi ortaya koyan yazar ayni anda ona bu yaziyi yazdiran dusuncesini ortaya koyamamaktadir. Bu yaziyi yani davranisi (arkasinda ne gibi bir dusunce oldugunu bilmeden) okuyan da, KENDI DAVRANISINI ORTAYA KOYMADAN ONCE DUSUNCESI ILE BU ORTAYA KONAN DAVRANISI ALIR. O da maalesef yazisini davranis olarak ortaya koyarken, ardindaki dusunceyi ortaya koyamaz. Iste bu celiski, davranis/dusunce/davranis/dusunce celiskisidir. Yani DAVRANISLAR VE DUSUNCELER AYNI KISIYE AIT DEGILDIR. Biri dusuncesini davrasnis olarak yansitir, digeri onu dusunce olarak alir kendinbinkini davranis olarak yansitir, o da dusunce olarak alinir. Ayni anda ayni kisinin DUSUNCE VE DAVRANISI ORTADA YOKTUR. Tum ideolojik inancsal izmler sosyal bilgidir. Etik ve metafizik/varliksal temelli. Cunku duzen ve sistem olarak toplumu yonlendirmek ve yapilandirmak temellidir. Kisaca fenomenal ve fiziksel bilgi olmayan bir bilgi cesidinin, BILIMSELLIGINDEN ZIYADE, BILISSELLIGI VE ...E GORESI ONEMLIDIR. Cunku ortada bir yonlenim/yonlendirim ve yaptirim vardir. Iste bunlarin dogmatik olarak sabitlenmesi zaten cagdisiligi, tutuculugu, gericiligi v.s. getirir.
  24. Sosyal bilginin temeli iliski ve dialogdur. Iste o yuzden dolayli fenomen dedim. Yani sosyal iliski de insanoglu fenomenin DUSUNCE VE DAVRANISI goz onune alinir. Bu dusunce ve davranis ta onu sunan insanoglu biri ile ozdeslestirilir. Tabiki psikoloji de terapi vardir. Sosyasl bilgi de, onemli olan GECMIS TECRUBELER VE GOZLEMLER TEMELINDEKI BILIMSEL MUKAYESEDIR. Yalniz burada bilissellik cok onemlidir. Bugunku emperyalist zihniyetin hakim oldugu dunyadaki sorun, sosyal temelli psikolojik sorunlarin ne oldugunu, SORUNU YASAYANIN DEGIL; ONDA SORUN OLDUGUNU SOYLEYENIN YONLENDIRMESIDIR. Yani dogal/fenomenal zihniyetin, insanoglunu nicelik yerin e koyma hastaligi burada da hukum surer. Boylece kisi sorununun bilincine ve hatta farkina varmadan yetkili tarafindan ONUN ALGISI V.S. TEMELINDE yonlendirilir. Sosyal bilginin gozlemi INSANOGLU TEMELLI DUSUNCE VE DAVRANISIN YANSISIDIR. Burada bunu degerlendiren, yansitan degil; yansiyi gozlemleyendir. Bu da yansitanin bir nicelik yerine konmasini getirir. Ayrica emperyalist zihniyet toplumu "iyilestirmek" adina INSANLIGI DEGIL CIKARINI DUSUNUR. Su basliklara bir goz at. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1069-sosyallesmek/ http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/977-sosyal-gerceklik-sosyal-dogru-ve-sosyal-bilgi/
  25. Yanlislanabilirlik, ancak bir olgunun gozlemsel farki ile ortaya konur. Sosyal bilgi de, gozlem ile olgu paralelligi FENOMENAL OLMADIGINDAN YOKTUR. Dolayisi ile bir beyin kendi ideolojik inancsali ile bir dogrulama yaptiginda, bu sadece ona aittir ve oyuzden de yanlislanamaz. Sosyal bilgide FENOMENALLIK DIREK DEGIL, DOLAYLIDIR. Zihinsel olarak GOZLEMSEL FARKIN TEMELININ ZIHINSEL AYRIMCILIKTAN KAYNAKLANDIGINI algilamaya ihtiyac var. Evrensel-insan zihniyeti basliginin son mesajini okuyabilirsin. Sosyal bilginin "dogru/yanlis" olarak degil de, gnostik/agnostik olarak ve bilimsel bilissel olarak farkini ortaya koyabilirsin. Mesela etikteki dogru yanlis ile, estetikteki guzel cirkin tartismasi; sonucsuzdur. Cunku INSANOGLU DUSUNCE VE DAVRANISI OLARAK GOZLEM FARKI VERENIN TEMELI ZIHINSEL AYRIMCILIKTADIR.
×
×
  • Create New...