-
İçerik sayısı
3.544 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
391
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by evrensel-insan
-
E gore temeli belli insanoglu, e gore hedefi belli; insansallasmak, evreensellesmek, bilimsellesmek, bilissellesmek. Bunlardan bilissellesmek, bilisselligi kazanilacask konu ve kavramda bilinclilik gerektirir. Diger butun temel her bir beynin sorunun ne oldugu algisinin farkindaliginda ve bunun bilince tasinmasinda yatar. Bunun bir belirlenmis recetesi yoktur ve zaten daimi degisken bir beyin yetisinde de olamaz. Olmasi demek dogmalasmasi demektir. Butun mesele kisinin bilincalti zorlamasi ve supheciligiu ile gelen, kendi beyninin duydugu rahatsizligin ve zararin farkina bilincli olarak varilmasi ve sorgulanmasidir. Bence buradaki en belirgin soru "benim dusundugumu yaptigimi, biri bana yonelik dusunse yapsa ben rahatsiz olur muyum?" sorusu olabilir. Kisaca kisinin kendi beynini "evrimci ve devrimci sorgulamasi" dir. Mutlak gerekliligi ve mumkunlulugu ..e goreye ve sorunun farkindaligi ve bilincliligine gore degisken olacaktir. Zaten ortada sorun algisinin farkindaligi ve bilinci yoksa, gereklilik de yoktur. Yaa da teslimiyet caresizlik varsa, o zaman mumkunluluk de yoktur. Gerekli ve mumkun kilan, kisinin kendi kendini sorgulamasi ve bunun bilisselligi temelindedir.
-
Cumhuriyeti Demokratik Olarak Insa Etmek
evrensel-insan replied to evrensel-insan's konu in Politika
Yazi, qua felsefesi ile degerlendirilmedikce, mutlaka bir ideolojik inancsal ve izm temelli NITELIGIN VESAYETININ HAKIMIYETI VE USDTUNLUGU acisindan ele alinacak ve o HAKIMIYETI VE USTUNLUGU ISTENEN IDEOLOJIK INANCSAL IZM TEMELLI NITELIK DUSUNCE SAVUNUCUSU/SAHIBI tarafindan elestirilecektir. Cunku bu yazi HER TURLU VESAYETIN HAKIMIYET VE USTUNLUGUNE AYKIRI bir yazidir. Ancak kendi ideolojik inancsal izmsel vesayetlerini de istemeyenler tarafindan olumlu algilanabilir.- 8 yanıt
-
- 1
-
-
4 nolu mesajda yazdigin yanita gore sorular sordum, yanit vermedin. Bir seye sadece "yetersiz" deyip birakmak, neden yetersiz oldugunu aciklamamak ya da yetersiz olani yeterli kilamamak, laf ebeliginden ve demogojiden baska bir sey degildir. Bir konunun onemli olmasi degildir, belirtilmesi gereken, onemini ortaya koyabilmektir. O yuzden baskasinin yazisini sirf elestirmek adina elestirecegine, sen bilgin ve dusuncen ile katki sun. Bunu yapamiyorsan da, en azindan demogoji yapma. Cunku gordugun gibi hem baslik konusundan kayiyor hem de su mesajlar bosa yaziliyor. Kisaca birini elestirmeden once, o elestirinin tamamlayarak bilgin ve dusuncen ile hakkini ver. Yoksa bir seye karsi cikmak muhalif olmak icin beynin dusunmesine gerek yok. Bir cocuk bile bunu yapabilir. Bilgi de gerektirmez. Benim sana verdigim yanitin sebebi, gereksiz yaptigin polemik ve nedensiz yaptigin elestiri ve ahkam kesmendir.
-
Senin hic bir sey bilmeden su herseyi bilir tavirlasrindan artik gina geldi. Aslinda hipokritik diktatorden hic farkin yok. Cunku kime ne soyluyorsan, aslinda onlar senin yapman gerekenler. Yani bir seyin yapilmasinin geregini dile getiriyorsun, kendin yapmiyorsun. Ustelik yapanlarin yaptiklarini da algiliyamiyorsun. O yuzden belki de bu tip anlamsiz mesajlarina hem sitenin hem de okurunun adina yanit vermemek en iyisi. Neyse ben yazdiklarim ile ilgili bir dusunce ve bilgi dile gelirse yanitlarim.
-
Hafizada yer etmisi otomatikman sorgusuzca kullanmak dusunmek degildir. Dusunce baskadir, dusunme baskadir. DUSUNME, DUSUNCENIN EYLEMIDIR. Sen beynin isleyisi ile dusunmeyi bir birine karistiriyorsun.
-
Insanoglunun, dogumuyla gelen ve dogal olan ogeleri ve bu dogal ogelerin neler oldugu; yine insanoglu tarafindan ortaya atilmistir. Bu temel de;insanoglunun kendi icin dogalligi nasil sekillendirdigini gorelim. Insanoglunun dogalliginin; bir gorunumu, bir de ozu vardir. Butun bunlarin algilanabilmesi icinde; monizm ve dualizmin sinirlarini asmak gerekir. Insanoglunun gorunen dogalliginin ogeleri; Beyin, onun fonksiyonu dusunce ve de onun yaratimi kavramdir. Bu goruntu hic bir zaman degismez. Insanoglu; monizm ve dualizm sinirli dogal dusunce kapasitesine sahip oldugu icin; tarihler boyu; once beyin kismini, yani maddeyi; soyut kismi, yani dusuncesiyle; carpistirip durmus ve ikisini bir birine ustun kilmaya ugrasmistir. Halbuki bu carpistirmayi yaparken; carpistirma yaptigi ogeyi de uzun sure gorememis, sonradan bu ogeyide, yarisin teke indirgeme mucadelesinin icine sokmustur. Bu oge de kavramdir. Insanoglu; bu uclu ogesini; bir, algi temelinde; pozitife, iki; dusunce temelinde teke; uc, dilin kulak yapisindan ve noktalama ozelliginden gelen, kavrami da; noktaya indirgemistir. Ozetlersek; Beyin-madde-tek; dusunce-soyut-pozitif ve kavram-soyut-nokta. Bu monizm ve dualizm gereksiz cekismesini, durdurabilmek; seyin; uclemini gorebilmekten gecer. Dogalligin; ozu, yani karakterine gelirsek; bunlarda aslinda, gorunusu veren ogelerin acilimidir. Bu acilim da; tek icin, ikilem; pozitif icin karsitliktir. Yani dogallik; dortlu bir oze ve karaktere sahiptir. Iste tum sorun da; bu 7'li olusturumun; tek bir "sey" de gizlenmesi ve toplanmasidir. Bu 7'li seyi olusturan ogeler olarak gizlidir. Aslinda; seyi tartismanin karsitligi ve ifadenin ikilemi goz onune alinir, tartisma savunusunun tekligi ve tartisan taraflarin; pozitifligi ve sonunda; tartismacilarin, kendi acilarindan, tartismayi noktalamak istemeleri, aslinda gizli olan bu ogeleri ortaya cikarir ve algilatir. Iste dogalligin; bu ic sorunu ve sorunun ic kitlenmesi; ancak; bu dogalligin tum resmini algilayabilmek ve disina notr olarak cikabilmekle mumkundur. Aksi; insanoglunun, dogallik cikmazidir. Dusunurluk, kisaca, yukarida bahsedilen dogalligin; herturlu kaotik, rahatsizlik verici ve insandisi ve insanlik disi iceriginden, kokten; dusunce ureterek ve bu dogalligin tum resmini icinde yer almadan vererek kurtulmak ve alternatini ortaya koymak. Bireyin, bireysel olarak; evrensel-insansal icerigini kazanmasi ve bunun icin dusunce uretmesi, hem onun kendi menfaatine; hem de turu ve de evrenin menfaatinedir. Dogalliktan rahatsiz olan; herkes, bunu basarabilir. Yeterki; kendi kisisel dogalligindan rahatsiz olsun ve dusuncenin, gucunu dusunerek algilasin. Dusunurluk, ozde insan olan gorunusteki insanoglunu, yasam ve iliskide de dusunce ve davranista da insanlastiracak ve insan gibi hayat saglayacak tek kurtulustur. Dogalliligin; en buyuk sorunu; dogal dusuncenin, dusunce olarak "yoklugu ve onemsizligidir". Dogalliligin; ctetolojik kokenine bakarsak; fiziksel uretimin disindaki soyut uretim, durmustur. Bunun bir ayagi; ayrimciligin sonuncusu olan, bireyci akilcilik ve ayristirmanin kalicilastirilma cabasi ve dunyanin; ronesans oncesine cekilme cabasi ve dunyayi; dusunce sahipleri ve uzerine dusunce uygulananlar olarak; iki kalici kutba ayirma cabalaridir. Insanoglunun bu cabasi; hem pozitif bilimde; hem de sosyal bilimde hizla ilerlemektedir. Diger ayagi ise; dusunce "yoklugu ve onemsizliginin" "dogal" ayagidir. Bu da, soyle izah edilebilir. Dusunce kavrami yaratan ve bu kavrami algi ile yaratandir. Bu temelden bakildiginda; dusuncenin islemesi demek; kavram yaratimi demektir. Ama, dogallilik ters islemektedir. Yani yaratilan kavramin; algi ile ifadesidir. Iste bu algi ile ifade; kavram'in ogesi dili ortaya koyar. Kavramin da dahil oldugu uclem; kavram temelli; ifade ve dildir. Algiya gelirsek; alginin da temel olarak dahil oldugu uclem; algi temelli yansi ve sezgidir. Ki yansinin, maddeyi ve sezginin de inanci verdigini daha onceleri cokca isledik. Butun bunlarin sonucu ise; ana uclemimiz, tek, pozitif, nokta olarak; kavramsal algili dusunce olarak belirir. Iste dusuncenin buradaki rolu, yaraticiliktan cikip; kavramsal algi ya donusmustur. Yani; kavram olacak, dil ve ifade temelinde; algi olacak, inanc ve madde temelinde; ondan sonra kavramli algi uzerine dusunce uygulanacak. Iste bu yapilanis; hem dusunceyi yok etmis; hem de kavramsal algiya mahkum etmistir. Yani dusunce kullanimi/paylasimi ve yaratimi yerine; kavramsal algiya dusunsel/davranissal sahiplik ortaya cikmistir. Iste bu da; gunumuz; dogalliliginin; en son tikandigi noktadir. Cunku dusunce dusunmemekte, kullanilmamakta ve paylasilmamakta;sadece dusunceye kavramsal algi olarak sahip cikilmakta ve ifade anlam ve icerik temelli tartisma olarak ta kavram sabitlenmektedir. Iste bu dusunceye olan sahiplik ve kavram sabitligi, kisinin sadece numenal yeti dogalliginin icinde kalarak;inancsal, ideolojik, dogrusalligin bunyesindeki kendi dogrusunu ortaya koymasi ve savunmasi, dolayisiyle de kendi dogrusu disinda kalan dogrularla tartismasi ve onlari distalamasi ve karsisina almasidir. Bu da bilindigi gibi; dogrusalligin, dogrular arasi savasidir. Hem dusunce sahipligi, hem dogru sahipligi ve sabitligi, hem uretken olmayan, hem de taraflidir. Iste bu da; insanoglunu, dusuncenin gercek gorevi olan kavram yaratimindan uzak tutmaktadir. Iste dusuncenin, maalesef; insanoglu eliyle getirildigi nokta burasidir.
-
Neymis o kaliplar? Ben dusuncenin tek basina var olan bir yeti oldugunu nerede soyledim. Dusunce beynin bir soyutlama yetisidir. Neymis dusuncenin uzerinde etkili oldugu temel? Evet dusunce bilhassa dusunmeyen beyinlerin algilamasi adina onemli bir konu. Nasil bir sistematik tartisma sirasi oneriyorsun?
-
Bunlarin onemi surda; Ne bir evrimsel biyolojik fiziksel olusumlar Ne de hayvanda gozlem veren olusumlar. Kisaca insanoglu zihniyetinin olusumlari oldugunun en ciplak delili. Yani dogal zihniyet urunu olan olusumlar. Ayni sey, kisinin yasamindaki her turlu corefaithi ideolojik izmsel secimi ve yasaminda bunu yine kendisinin degistirimi ile ilgili. Kisaca insanoglunun genelde tum iliskisel davranisinin temeli ONUN ZIHNINDE YER ETMIS ALISILAGELMIS VE SORGULANMADAN UYGULANAN HER TURLU DEGER VERI VE TABUNUN NE EVRIMSEL NE BIYOLOJIK NE DE HAYVANSAL BIR OLUSUM OLMADIGI, SADECE INSANOGLU ZIHNININ YASAM VE ILISKIYE TASIDIGI DOGAL/FENOMENAL ZIHNIYETI OLDUGU ACIKTIR.
-
Tanri kavrami algi olarak dort turlu noncognitivizm gosterir Teist noncognitivizm-tanrinin ne oldugunu akil algilayamaz, bilemez, ortaya koyamaz" v.s. Teolojik noncognitivizm-Tanri kavrami anlamsiz, luzumsuz, gereksizdir. Ustunde akil yurutmeye degmez. Felsefi noncognitivizm- non effebblity, yani tanri "aciklanamaz/soylenemez/anlatilamaz" Bilissel/bilimsel noncognitivizm-Tanri kavrami bilimsel bir icerik tasimaz. O yuzden bilimin konusu degildir. Aklin olumlu/olumsuz tanrilastirma eylemidir. Gozlem vermez. Yukaridaki noncognitivizmin cesitlerinin hic birinde ortak bir tanri tanimi yok. Cunku tanri kavrami bir olgu degildir ve gozlem vermez. O yuzden her beynin ya da teolojik ideolojik inancsal dogrulamanin kendi dogrulamasini gerceklestirdigi temelde verdigi anlam ve icerik ve de bu anlam ve icerik temelinde kisinin kurdugu olumlu/olumsuz bag/iliskidir. Bu temelde bir genelleme yaparsak: Ilkinde bilisselsizlikten gelen erisemezlik ulasilamazlik var. Ikincide ortaya konamayan bir tanri kavrami uzerinde varliksal/inancsal bir olumlu/olumsuz gorus belirtmenin gereksizligi, anlamsizligi var. Ucuncude, yine ortaya konamayan bir tanri kavramindan yollacikilip, o zaman bunun aciklanamaz, soylenemez v.s. olmasi var. Sonuncunda ise tamamen bilimsel bir bakis acisinin getirdigi tanri kavraminin bilimsel olmadigi gorusu var. Yani kavramin felsefi, metafizik, varliksal/inancsal indirgemeci bir tartisma oldugu var. Ilki-teizm Ikincisi-ignostisizm Ucuncusu-agnostisizm Dorduncusu-noncognitivist bilinc ve farkindaligi-serbest dusunurluk agirlikli.
-
Evrenseller epistemolojik gerceklik, yani kavramlar; yalanlanamaz, ama dogrular, yanlislanabilir. Yanlislanabilen dogrular da; hatalarindan, noksanlarindan ve yanlislarindan da; arindirilarak, duzeltilebilir, duzenlenebilir. Bu yuzden; bilimsel dogrular ile; etiksel/metafizik (hem varlik hem de kelime anlami olan fizik otesi) ideolojik/inancsal dogrular farklidir. Dogrular, yanlislanabildigi ve yanlislari duzeltilebildigi olcude ve mumkunlukte bilimseldir. Bu bilimsellik; epistemolojiktir. Yani; bugun yanlislanamayanlar, dogru olarak kabul edilir. Yarin, yanlislanabilme olanagi olmasi gerekir. Yalnislanabildigi gunde; yeni bir dogru ile hatalarindan arinmis olarak duzeltilir. Peki, etiksel/metafizik dogrular; bilimsel dogrular (olgu) gibi, yanlislanabilir mi? Neye gore yanlislanabilir?, yanlislari neye gore, saptanabilir, duzeltilebilir ve duzenlenebilir?, hatalar, noksanlar neye gore ve nasil saptanir? Demekki; etiksel/metafizik dogrulara, dogrulama ve yanlislarini duzeltme temelinde yanasabilmek icin, bir "...e gore' de karar kilmak gerekir. Iste insanoglu bu ...e gore'de karar kilamadigi icin; bugun icinde bulundugu sorunu yasamaktadir. Cunku, bu ...e gorenin; evrensel bir ortak temeli bulunamamistir. ...e goreler:Tanriya, dine, inanislara, maddeye, ahlaka, topluma, ulkeye, cografya ya, sosyal-siyasal-toplumsal-ekonomik yapiya, felsefeye, ideolojiye, goruse, cevreye, aileye, kisiye, mantiga, duyguya, duyuma, algiya, milli-dini kokene, bakis acisina, dunyevi, mistik, spekulatif, dunya otesi, dogal, dogaustu, yaratilissal, dusunsel v.s. yani kisaca; belirli bir ayrilmislik temeline gore degisir. Bu kadar degisime ugratilmis bir ...e gorenin, evrensel ortak noktasini bulmak ve tek bir ...e gore saptamak ve bu saptanacak ...e gorenin; evrensel gecerliligini saglamak mumkunmudur? Iste, tum yasam ve iliskinin temel ve kokenini olusturan bu sorunun cevabini verebilen, hem sorunu tam resmi ile algilamaya, hem de cozume gidebilecek, ...e goreyi saptamaya muktedir olur. Evrensel-insan olarak; sunulan ...e gore; hemen hemen her yazida bir anafikir olarak belirtilmistir. Numenal yeti algisi olan insana ve insanligina gore. Iste, evrensel-insan'in; insanoglunu insandan farkli kilan bu ..e goresi; insanoglunu dusunce ve davranista; insan yapmak ve insanlik sunmasini saglamak icindir. Iste, bu insan da; once insanoglunun en kucuk birimi olan, bireyle yeserecek ve bireyin; evrensel-insanligiyla koklesecektir. Burada da; aslinda "insan nedir" veya "insan nasil olmalidir?" sorulari gundeme gelir. Insanin ne oldugunu ve nasil olmasi gerektigini ortaya koyacak olan da once "insan olmayan nedir?" sorusunun cevabinda yatar. Insan olmayanin aslinda ne oldugu aciktir. Tanri ve madde. Bunlar, insan olmadiklarindan; onlardan zaten insanlik beklemek te, hem mantiksiz hem de abes olur. Demek ki; tanri ve maddenin; insanoglunun kendi insanligina yerlestirdigi insanlik disindan; insan olarak arinmak gerekir. Buradan da ...e gorenin kokeni ve temeli ortaya cikar. Dusunce ve davranista insan olmaya ve insanlik sunmaya gore. Insandisiligin ve insanlikdisiligin ne oldugununa, bundan sonraki mesajda deginecegim. Ama bu su demektir. Yukarida siralanan ve eklenecekleri ile birlikte cogaltilabilecek olan, butun ayrimci ...e gorelerden arinmak gerekir. Nasilmi? Once, bu ...e gorelerin; kendi aralarindaki farklarinin farkina vararak ve bu ...e gorelerin yasam ve iliskiye yerlesmisliginin, alisilagelmisliginin, otomatiklesmisliginin gerceginin yalanlanamayacaginin bilincinde olarak. Iste bu yalanlanamama, bize tum ...e gorelerin resmini vermeyi; saptadigimiz ..e gore de; bize yanlislanabilen dogrularin, hata ve noksanlarindan arinarak; duzeltilebilecegini ve duzenlenebilecegini gosterir. Yeterki, bu bilince varmak icin; insandisilik ve insanlikdisiligimizi, birer insanoglu olarak, nedenleyelim ve sorgulayalim. Tabi ki insan olmak hemde bu insanligi evrensellige tasimak istiyorsak. Yoksa "Insanoglu, zaten dogustan ve tabi olarak, yaratilis olarak; bencildir, ayrimcidir, erk ve otoriterdir, cikarcidir, guce tapar, bununda en guzel kanitlari; genin bencilligi, DNA'larin farkli insanoglu yapilari sundugu, ustun irk ve alt irkin varligi, kimsenin esit olamayacagi, guclu olanin hakli, dogru v.s. oldugu, kisaca; tum bu nedenlerden dolayi; insanoglunun kendi turu arasindaki ayrimin, savaslarin, kaosun ve kisaca bugunku dunyanin goruntusunun kalici ve degismez dir" i savunacak olanlar icin bu yazi gecerli degildir.
- 3 yanıt
-
- 3
-
-
Yer (kap/butun), Yer Tutan Sey (parca/icerik) ve Zaman Baslikta belirtilen uclemi iyi algilamak gerekir. Birincisi, yer olmadan; ne yer tutanin olmasi, ne de zamanin olmasi mumkun degildir. Burada yeri iyi algilamak icin, bir kac ornek verebiliriz. Evren, bosluk, delik , uzay, gokyuzu, dunya, doga v.s. Ikincisi; yer tutan seyin olabilmesi de; ancak yer varsa mumkundur. Zaman konusuna gelince; zaman, herseyden once, yerde yer tutan parcanin, yani insanoglunun bir urunudur. Demekki zaman, insanoglu ile birlikte kavramlasmis ve soyut bir icerige sahiptir. Buradan ise; bir celiski ortaya cikmaktadir. Insanoglu, herseyini zaman soyutuna gore kavramlar ve belirtir. Bu da su demektir. Zaman, kavrami olmadan; ne yerin, ne de yer tutanin; belirlenmesi veya belirtilmesi mumkun degildir. Burdan da, su sonuca variriz. Eger, yer tutan olarak; insanoglu olmasaydi ve zamani soyut olarak yaratmasaydi, hicbir seyin ne belirtilebilmesi ne de kavramlastirilabilmesi mumkun olmayacakti. Iste, insanoglunun en buyuk sorunu ve cikmazi; zamandan bagimsiz olan, hem yerin; hem de yer tutan parcanin, belirtilmesi, kavramlastirilmasi veifade edilebilmesi icin; insanoglunun yarattigi zamanin gerekliligidir. Bunu sayiya dokersek; 1) yer, 2) yer tutan parca 3) zaman Ki burada zamani yaratan yer tutan parca, insanoglu olduguna gore; siralamamiz; daha dogrusu insanoglunun siralamasi, 1) zaman 2) yer ve 3) yer tutan olarak belirir. Bu celiskiyi daha iyi algilayabilmek icin; baska bir uclu kullanabiliriz. Beyin olmazsa, dusunce; dusunce olmazsa kavram olmaz. Burada, beyini, yer yerine; dusunceyi, yer tutan yerine, kavrami da, zaman yerine koyarsak; ayni paradoxla karsilasiriz. Paradoxumuz; 1) beyin 2) dusunce 3) kavram iken; kavram; herseyi belirler ve belirtir olma vasfiyla, yani kavram olmasa; ne beyini ne de dusunceyi belirtememe vasfiyla, siralamamiz 1) kavram 2) beyin 3) de dusunce olur. Iste insanoglunun bu zamana endeksli celiskisi; bir seyin ilkini, basini-sonunu v.s. belirlemede, her zaman bir paradoxal sonuc sunar. Bunu en son insanli-insansiz degerlendirdigimizde, su sonucla karsilasiriz. Insandan once ne vardi? Yer. Peki zaman? o da insanla birlikte ve insanin getirdigi soyut. O zaman siralamamiz; 1) yer 2) insanoglu 3) zaman Ama sonucta; yeri zamanlayan, yani kavramlayan insanoglu olduguna gore; siralamamiz, 1) zaman 2) yer 3) insan olur. Iste, maddezamansal ve yersel olarak; insanoglundan once olsa bile; insanoglu, onu zamansal kavramla -ONCE- dile getirdiginden, insanoglu sonrasi ifade olarak ortaya cikmistir. Iste buradaki paradox, oncesi ve sonrasi karsitliginin, bir birine zamansal zitligi; ne oncesi?, ne sonrasi? sorulari da; zamansal ikilemidir. Uclemimiz ise; yer, zaman ve insan-yer tutan parca- olur. Eger, bu paradox algilanirsa; evrenin insan yaratimi zamanla ancak, ortaya konabilecegi; fakat, aslinda evrenin; hem zaman, hem de insanoglundan, bagimsiz olan varligi ortaya cikar. Cunku, sorumuz; zaten zamansal ve insansal dir. Evren ne zaman olustu?, iste bu soru, evrene gore; mantikdisidir. Cunku ebvren, var olmak icin hem zamanahem de insanogluna bagimli degildir. Bu paradoxu algilayabilmek; insanin mi one cikacagini, yoksa insan disinin mi-tanri ve madde- one cikacagini da aciklar. Ilk nedir?, ilk zamansal bir kavramdir. O zaman insanoglunun insandisi (tanri ve madde) bir urunudur. Iste sorun da burda, bu kulvardadir.
-
Etymology From hylo- + theism. [edit] Noun hylotheism (plural hylotheisms) 1.Theory equating matter with God or merging one into the other (see pantheism). 2.Doctrine of belief that matter is God, or that there is no God except matter and the universe (see materialism). Materyalizm, felsefenin metasfiziginin varliksal/ontolojik ideolojilerinden/bakis acilarindan biridir. Birincisi materyalizmin varlik temelindeki metafizik katagorisi; substential existence, yani mustakil var olan varliktir. Yani mustakil var olan varlik maddedir. Bu bir bakis acisidir. Peki bu bakis acisinin tanrilasmasi nasil mumkundur? Tanrilasma olarak tanrilastirilan tanrinin, mesela Allah'in tanrilastirilmasina bakalim. Aklin verdigi; ilk, mutlak, tek, kesin, degismez," v.s. Buradaki sorun aklin bilimsellik disina cikmasidir. Birincisi bilimin bilimselligi bir fenomeni ya da numeni degil; onun gozlemini ortaya koymasidir. Ikincisi; bilimin temelini teskil eden bilgi; degisken, yenilenebilir, degisebilir olarak vardir. Aksi bilginin bilimsel degil; inancsal algisidir. Ucuncusu, bilimin temelini olgu meydana getirir. Bir olgu evrensel onay almis olarak bilimsel tartisma disidir. Dorduncusu, bilimin temelini gozlem meydana getirir. Gozlem de algi temelinde sinirsiz ve daimi bir insanoglu eylemidir. Besincisi olgu ile gozlem bagidir. Bir olgu hem gozlem vermeli hem de teorisi test edilebilmelidir. Bunun aksi bir durum halinde olgunun gecerliligi son bulur. Bu da gecerliligin gozleme bagli oldugu anlamindadir. Yani bir gozlem elde olan olgunun disinda bir gozlem ortaya koyarak ve bunun teorisini test ederek eski olguyu yanlislarsa, bu olan olgu gecerliligini yitirir ve yeni olgu gecerli olur. Iste bu gecerlilik gozlem ile yanlislanabilene kadar olan gecerliliktir. Iste butun bu siralananlar, bilimselligi, bilimi, bilgiyi, bilisselligi, olguyu, gozlemi v.s. yukaridaki gibi "mutlaklastiramaz, kesinlestiremez, teklestiremez,ilklestiremez,sabitleyemez v.s." iste bir seyi bu sekilde akilcilik ile noktalamak inanctan ve ideolojiden ote gecemez. Eger bir materyalist, materyalizm algisinda maddeyi; onun gozlem vermesi disinda, her hangibir sekide akilciligi ile; mutlaklastirir, kesinlestirir, teklestirir, ilklestirir v.s. ise; bu bilimin, bilginin, olgunun gecerliligini ve yanlislanabilirligini ortadan kaldirmak; bilimi, bilgiyi sabitlestirmek, mutlaklastirmak, kesinlestirmek v.s. kisaca noktalamak anlamina gelir. Bu akilciligin yaptigi bilimin, bilginin, alginin, gozlemin her turlu sinirliligi ve degismezligi anlamina gelerek; bilimi ve her turlu bilimselligini inanca teslim etmek demektir. Iste bir materyalist bu yukarida belirtilenleri madde adina yapiyorsa; o aklinda inandigi tanrisini bu ozelliklerle ile kendine dogrulayarak ve bunu da madde ile gerceklestirerek, yani Allah yerine; madde=kesin, mutlak, ilk, tek, degismez, sabit v.s.esitligine yonelerek maddeyi tanrilkastirmakta ve hyloteist olmaktadir. O yuzden kendini materyalist olarak gorenler; materyalizm algi ve bilgilerini gozden gecirmeli ve madde tanriciligina yonelip yonelmediginin bilinc ve farkinda olmalidir. Aksi taktirde Allah'a karsi cikacagim derken; maddeyi Allahlastirirlar, tanrilastirirlar.
-
Gunumuzun epistemolojik gelismisligi temelinde; canli ve cansiz tum varliklarin; ortaya atilmis en kucuk parcasi belirlenmistir. Parca konusunda; evrimci ve bilimsel girisimler her zaman gozlemlendigi halde; yaratisiscilik ve akilli tasarim, hic bir zaman parca ile ilgilenmemis ve parcayi; tanriya teslim etmis ve mahkum kilmistir. Hem evrim, hemde bilim ise; parca konusunda, en kucuk parcaya epistemolojik temelde ulasabilmek ve onu ortaya koyabilmek icin devamli gozlem ve teori uretmektedir. Her parcanin, ki epistemolojik olarak; hem ortaya konabilir daha kucugu ve hemde kendi tek butunu olacaktir. Buradaki, ilk butun; ayni parcalarin olusturdugu birimsel butundur. Mesela atom. Fakat, bu birimsel butunlerde, aslinda baska bir butunun parcasidir ve bu butun parca iliskisi bu sekilde surer gider. Ana butune gelindiginde; bu bilimsel olarak; bugun evren temelinde ortaya konmustur. Yaratiliscilarin butunu ise bellidir, Yaratan, ki bu Allah, ilah, tanri v.s. olarak kavramlastirilmistir. Yaratilisciligin; parca ile ilgilenmemesinin disinda; butunde de, bir sabitligi soz konusudur. Bilim ise; bugun butunu orata epistemolojik temelde koymus olsa bile; bilimselliginden dolayi, onu da sorgulamakta ve nedenlemektedir. Dini ve tanrisal temelde; bazi ideolojiler; evren-tanri bagini bir cesit inanc olarak ortaya koymuslardir. Her iki temelde de, goruldugu gibi. Buradaki inanclar panteizm ve panenteizmdir. Her ikiside evreni fenomen olarak tanrilari ile ozdeslestirirler. Biri evrenin yaraticisi olarak alirken, digeri evren=tanri esitligini one surer. Buradaki ana sorun evrenin mekan olmasidir. Tanri bir mekandan ziyade bir varliksal anlam ve icerikte algilandigindan, tanrinin mekani ikileminde tanri mekan zamansal sorunu ortaya cikar. Tanri zamansiz kilinsa bile, bir mekani olmasi gerekir. Bu acidan yaratilisciligin bir baslangici ve sonucu olmasi yaninda; bilimin hem parca, hem de butun temelindeki epistemolojik olarak gozlem ve teorileri daimi olarak surmektedir. Iste, bundan dolayi; yaratiliscilik sabit; bilim ve bilimsellik ise, epistemolojik duzeyde degiskendir. Yaratiliscilik, ancak; bilimin bu epistemolojik degisimine karsi; kendi inanci capinda bazi cevaplar turetmektedir. Ki, akilli tasarimcilikta bunlardan biridir. Konuyu eger kap ve icerik temelinde ele alirsak; bilime gore epistemolojik kap, evren; yine bilime gore icerik ise; cesitli katagoriler temelinde siniflandirilmis; ve her katagorinin kendi bilim dali yaratilmistir. Bu konuda ise; yaratisciligin, belirtebildigi bir inanc yoktur. Yani, tanri bir kap degildir, cunku insanoglu veya diger varliklar, tanrinin icinde, bunyesinde yer almaz. Sanki; tanri bir yerde; evren ve icindekiler baska bir yerdedir. Buradaki icerikte, yaratiliscilarin inancina gore; tanrinin icerigidir, yani nelere "muktedir"oldugu ve "ne" oldugu. Tanri kap olarak; algilanmadigindan; icerikte; kabin kapsami icinde bulunan, icinde barinan veya icinde yer alan v.s. olarak algilanmaz. Butun bu aciklamalarin isiginda; insanoglunun en buyuk cikmazi ortaya cikmaktadir. Bilimsel olarak; epistemolojik temelde; ne parcanin en kucugune, ne de butunun en buyugune ulasamayacak olan insanoglu; nedense, kendisi de; bir butunun parcasi ve bir kabin iceriginin bir parcasi olarak; hem parcanin, ki bu parca hem kendi turu anlaminda, hemde kendi biri anlaminda, hem de butunun; ne oldugunu ortaya koymaya calismaktadir. Bu parca/butunu ve kap/icerigi ortaya koyus; birincisi; sadece kendi turunu ilgilendirir; baska ve kendi turu disindaki parcalari hem kapsamaz hem de baglamaz. Ustelik; insanoglu turu, sanki tum parcalarin sozcusuymus gibi; sirf kendi algisiyla butunu/kabi ortaya koymaya calismaktadir. Bir parca ve iceriginin, butun ve kabini ortaya koymasi ancak kendi parca ve icerigi adina mumkundur, baska parca adina degildir. Ustelik kendi parcasi dahil, parcalarida, butunlerini de ancak epistemolojik olarak ve temelde ortaya koyabilen insanoglu, parca ve icerigi, parca butununu v.s. yi de bu acidan sonlandirma olarak ortaya koyamamaktadir. Bu hem bilimsellige ters olur, hem de boyle bir sonlama inanctan oteye gecemez. Bugun ve ayni turden olan bizler icin, herzaman; insanoglu; bir parca/icerik olarak sormus-cevaplamistir. Ne bu sorular-cevaplar bitecek; ne de bu sorular ve cevaplar; hem insanoglu turunun disindaki herhangi bir parcayi baglayacak, ne de insanoglunun kendi disindaki bu parcalar adina; yaptigi parca/butun ve kap/icerik sozculugu gecerli olacaktir. Ayrica, bu zaten; butunun/kapin kendisini de ilgilendirmez. Cunku; Butun/kap ve insanoglu disinda kalan parca ve icerik, ayni parcanin ve icerigin birer uyesi olarak ancak bizler eliyle, bizim algimiz ile ortaya konabilir. Bizim kendi parca ve icerigimiz de buna dahildir. Bizim disimizda kalan ve yine bizim algimiz ile ortaya konan, kendi kendini ortaya kendi adina koysa bile, bizim bu ortaya konani kendi algimiz disinda koyan adina algilayacagimiz bir dialogumuz yoktur. Ayrica bu oznel ve teleolojik icerik, yine sadece biz insasnoglu turune aittir. Baska parcalarin ya da butunun boyle bir icerigi oldugunu dusunmek, onlara kendi yeti ve ozelliklerimizi yuklemekten baska bir sey degildir. Bu temelde ortaya koyamayis ve konanlara cevap veremeyis olmak ve boyle bir sorunu olmamak insanoglu disindaki her parca icin gecerlidir. Bu da bize;"evren, sirf dunya yasami icin mi var?" sorusuna; "evren ve dunya, sirf insanoglu icin mi var?" sorusunu sordurtur.
- 1 yanıt
-
- 1
-
-
Data, genel algi ve fenomen olarak bilinen ve epistemolojik olarak (su an) en genisinin evren ve yine epistemolojik olarak en kucugunun, hem atomun en kucuk parcacigi, hem de canlinin en kucuk parcacigi olan DNA'yi ortaya koyabilmek icin "bes duyu ile algilanan/gozlemlenen" icerigi kullanilir. Felsefe de varlik iki katagoridedir. Mustakil varlik katagorisi ve gercek varlik katagorisi, konumuz fenomen olmak vasfiyla, ben sadece "bes duyu ile algilanan" varliga deginecegim. Bu varligin mustakilligi madde ve materyalizm; gercekligi nesne ve realizm ideolojik inancsal dogrulariyla ortaya konur. Buradaki en buyuk "gozden kacan" konu, bu varliklari ortaya koyarken "bes duyu ile algilanan" icerigidir. Yani, fenomenin insanoglu dahil algilanan ve bildirilen her turlusunun/herbirinin ortaya konabilmesi icin bes duyu ile algilanabilmesi gerekir. Bu zaten kendi basina, fenomenin kendi kendini yani bes duyu ile algilama olmadan, ortaya koyamayacaginin anlamini tasir. Peki o zaman "bes duyu ile algilanan" icerigindeki bu "bes duyu" ve "algi" kime aittir? Eger fenomen icin kullaniliyorsa, demekki fenomene ait degildir. Ustelik fenomen zaten kim degildir. O zaman demekki bu "bes duyu" ve "Algiyi" fenomene ekleyen bir kim vardir. Eger bu kim, idealizmin ortaya attigi gibi, yaratici ise ve fenomen "ol" dedigi icin oldu ise, idealizm savunucusu acisindan konu kapanir. Ama burada idealizmin, de algilayamadigi bir durum vardir. O da yukaridaki cumlenin de bir kimi oldugudur. Yukaridaki cumlenin, kimi; cok acikki, en basit algiyla, bu mesajin yazarina, yani insanoglu turunun birine aittir. Simdi buradan cok net bir sekilde, fenomeni ortaya "bes duyusu" ve "algisi" ile ortaya koyan, bir kim vardir. Iste bu fenomeni (neyi/seyi) ortaya koyan kimin uc olanakli cevabi vardir. Ya, tanri ve herturlu/herbir yaraticidir, Ya, fenomenin kendisidir, Ya da; insanoglu turu ve onun biridir. Iste buradaki ilk iki sik, (ikinci sikki tanriya akilli tasarimciligi, teleolojik ve oznel icerikli, numenal yeti degerli kavramsalligi da ilistirerek), kimi cevap olarak insanoglu turu ve biri disina atar. Nitekim E. Kant insanoglu tarihinde ilk defa fenomen numen farkini ortaya koydugunda, thing in itself, kendi icindeki sey ve causa sui, yani kendinin sebebi olarak numen algisini yaraticisina/tanrisina vermistir. Ikincisi, fenomenin herturlu/herbir cesidinin(evren, madde, doga ve insanoglunun her turlu putu/pitoreski v.s.) tanrilastirilmasi ve akilli tasarim ile oznellestirilmesidir. En cok bilineni de, panenteizm (tanri/evren iciceligi) dir. Butun bunlarin isiginda, geriye; fenomeni ortaya koyan (besduyusu/algisi ile) tek bir sik kalmaktadir, oda; insanoglu turu ve biridir. Iste burada insanoglu turu ve onun birinin bir ve epistemolojik olarak tek kim oldugunun bilincine ve farkina varmak; otomatikman, soyut, ya da somut tanrilastirmayi elimine etmekte, eger tanrilastirma hala ihtiyacsa, tek tanrilastirilan, insanoglu turu ve onun biri olmaktadir. Bunu da gunumuzde, emperyalist zihniyet; diyalektigin iki karsit ucunu birbiriyle savastirarak, parseyi toplamakta ve tanriyi oynamaktadir. Iste yukaridaki iki siktan, herturlu/herbir tanri ve de yaraticidan, onun dusuncesinden ve de ideolojik inancsal dogrularindan, tamamen kurtulmak ve arinmak; kim sorusunun cevabinin epistemolojik olarak ve tek ve sadece insanoglu turu ve biri oldugunu algilamak, bilincine varmak ve farkina varmak ile mumkundur. Bunun en onemli tarafi da; dogal zihniyet ve dogal egonun, ustunu orttugu ve gostermeyip, yok saydigi insanoglu turu ve birinin ortaya cikmasi ve en onemli ve belirleyici faktor olarak algilanmasidir. Iste eger, bu algilanirsa, hem nenin ne oldugu, hem nenin kimsiz ortaya konamayacagi, hem nenin kendini ortaya koyamayacagi, hem neyi ortaya koyan kimin insandisi bir yaratici guc, yada nesnel bir yaratici guc olamayacagi ortaya cikar. Iste, neyi ortaya koyan kimin insanoglu turu ve biri oldugunu algilamak, ve de emperyalist zihniyetin insanoglu turunu ve/veya birini tanrilastirma, aracinin cikarci amaci oyununa gelmemek icin; kim sorusunu, herkesin sormasi, ne ile bagini/iliskisini kurmasi ve sorusuna cevap bulabilmesi gerekiyor. Yukarida verilen secenekledr uc tane idi, artik kim hangisini isterse ve kendine onaylatirsa, onu secer. Mantik, ucuncu sikki her acidan ve her yonuyle onermektedir. Cunku bizler, insanoglu turunun birleriyiz. Bu temelde, fenomen olmayan, yani bes duyu ile degilde; sezgi, duyum ile algilanan soyutun da, nesinin kimi biziz. Insanoglu turu ve birinden, yani bizlerden baska bir bir ve tur henuz yok. Cunku kim olarak soyutlama yetisi olan, bilinen tek tur ve bir, biziz. Ortaya konan ne, ister somut, ister soyut olsun, bizim ortaya koyumumuzdur, soyutlamamizdir ve kendi monologumuzdur. Ortaya konan nenin soyut/somut; bu konuda hic bir kimligi yoktur. Cunku ona Neligi veren bizim kim ozellik ve yetimizdir. Insanoglu nesi dahil, Algi ve bilgi ile her turlu neyi ortaya koyan kim insanogludur ve bu konuda epistemolojik olarak alternatifsizdir. Bu da insanoglunu kendi disinda kalan ve algiladigi her turlu diger fenomenden farkli kilar. Bu farkta insanoglu fenomeninin neyi ortaya koyan kim yeti ve ozelligi oldugudur. Bu yetisini de algilanan neyi (somut ya da soyut) kavram ile ozdeslestirerek yapar.
-
- 2
-
-
Dogal dusuncenin en buyuk sorunu, kokeninin yapilanisini, islerliginin ortaya koydugu sekilde, mono, yani tek ile sonuclandirmasidir. Felsefe de dogal dusuncenin kokeninde bulunan tum veriler, bu eke indirgeme tartismalarinin tarihsel aynasi olmustur. Once monizmi veren uclemi ortaya koyalim. Herhangibir monist yaklasimin, uc ozelligi vardir. Birincisi, SAYISAL, yani NICELIK ozelligi olan Birdir. Ikincisi, kalite, deger olarak verilen ozellik, yani NITELIK olan POZITIFTIR. Ucuncusu de, dogal dusunce dilinin kulaga hitabeden ve boyutsuz olarak dile getirdigi NOKTA dir. Tum monist degerler, bu uc ozellige sahiptir. Yani her monist ortaya konum, BIR POZITIF NOKTA dir. Iste burada monist ortaya koyumun, o ve karakterine bakacak olursak; Bir, ikilem'in indirgenmisi, pozitif, karsitligin indirgenmisi, nokta da bir ve pozitifin indirgenmisidir. Iste dogal dusuncenin, bu dilsel yapilanisinin zorunlulugundan gelen NOKTALAMA zorunlulugu, dogal dusuncenin koklerinin hem gorunus, hem de karakter olarak TEK bir noktada noktalama sorunuyla sonuclanir. Iste bu noktalananin, gecerliligini de saglamak icin; kisinin kendisini inandiracagi ve ideolojisini savunabilecegi DOGRU Gereklidir. Demekki, her monizmin bir ideolojik inancsal dogrusu vardir. Ama sorun; bu dogrularin, dogrulanana duyulan inanc ve ideoloji cesitliligi temelindeki COKLUGUDUR. Materyalizmin; ideolojik inancsal dogrusu madde iken Idealizmin; ideolojik inancsal dogrusu dusunce, Pozitivizmin de ideolojik inancsal dogrusu pozitiftir. Bunlar taban bularak; realizmin, nesnelligi; subjektivizmin oznelligi ve isimciligin pozitivizmi ile ozdeslesirler. Iste buradan dogal dusuncenin yapilanis ve isleyisinin ortaya koyumu da cikmaktadir. COKLUGUN TEKLIGI. Yani materyalist, kendi ideolojik inancsal dogrusuna gore, madde de; idealist dusunce de ve pozitivist te pozitif te karar kilmistir. Sonucta dogal dusuncenin yapilanis ve isleyis mimarinin insanoglu oldugu hatirlanirsa; zaten bu temeller, insanoglunda mevcuttur. Yani hem fiziksel yapisi, hem dusunsel yapisi hem de dil yapisi bu yukaridaki ideolojik inancsal teklemeleri, KOKEN olarak kapsar. Bu kokende, yine bir uclem olan, madde, dusunce ve kavramdir. Demekki sorun; dogal dusunce kokeninde yer alanlardan sadece birini ideolojik inancsal dogru olarak kabullenmek ve digerlerini kabullenmemektir. Iste bunun nedeni de; dilin yapilanis ve isleyisinden kaynaklanir. Halbuki GORSELLIK VE BOYUTLU YANASIM, bu sorunu cozecek ve monist teklemenin, neleri icerdigini ortaya koyacaktir. Sonucta diyalektik, dualizmi ortaya atabilmis ama, bunu tartismasal olarak ta teke indirgemistir. Cunku diyalektik ve dualizm de, neyin ilk olacagi, neyin neyi ortaya koydugu sorunu vardir. Cunku gorselligin yanyanaligi dilin noktasal islerliginden dolayi mumkun degildir. Oyuzden de; herkes kendi ideolojik inancsal dogrusu ile DOGRULARARASI bir tek secim yapmak durumunda kalmaktadir. Halbuki bu noktalama dilini, gorsellik ve boyuta tasiyabilen bilinc, uclemi rahatca gorur ve teke indirgemenin zamansal ilkleme sorununu yasamaz. Oyuzden de; metafizigin bu tekleme tartismasi, ne bir bilim icerir, ne de bilimseldir. Nedeni de; bu tekler arasinda; hangisinin ILK oldugu evrensel bir kabul gormez, yanlislanamaz ve hangisinin dogru oldugu, sadece ideolojik inancsal bir ortaya koyumdur. Butun yapilmasi gereken, bu temelleri veren, kokenin uclemini algilayabilmek ve bu kokenin uclemini tek bir temele indirgeme tartismasindan arinmaktir. Yoksa monizm, hangi temelin indirgenmesi olarak bir tartisma kisir dongusu olarak devam edecektir. Sorun, dogal dusunce kokenini degil; sadece bu kokene ait temellerden tekini secme sorunudur. Oyuzden de; her turlu ideolojik inancsal dogru; COKLU TEKLIKTIR. Iste tekligin, coklu temeli; teke indirgeyecek olanin ideolojik inancsal dogrusu ile paraleldir. Yasamda da bu tekli indirgeme; hep pozitif alginin ideolojisi, inanci ve etigi temelindedir. Iste buradaki "YANLIS" dogru olmayan anlamindadir. Yani, bir seyi yanlislayan ve de tamamen negatifleyen kendi POZITIFI temelinde negatifler. Yani anlamin disinda NEGATIFLIK dogal dusunce de mevcut degildir. Herkes, kendi ideolojik inancsal dogrusu ile; kendisinin dogrulamadigi ideolojik inancsal dogrulari, yanlislar. Bu temelde de yanlis "bana gore, benim dogrum olmayan" demektir. Cunku bana gore benim dogrum olmayani ortaya koyanda; kendine gore onu dogru olarak ortaya koyar. Iste burada uyusmayan DOGRULARIN sebebi; Dogru coklugu, goreceliligi ve degiskenligidir. Cunku sonucta negatif anlam verme de; aslinda POZITIF yanasimdir. Cunku ne duygu, ne de duyum alim olarak negatif degil, pozitiftir. Iste COKLU DOGRULARIN TEK DOGRULUGUNUN sorunu budur. Buradaki cokluluk ve teklik, her konuya, tabuya, veriye, degere, ideolojiye, inanca hem etiksel hem de metafizik temelde uygulanabilir. Uclu temelde, her turlu monizmin indirgemeci ve determinist tabanlari (madde, dusunce ve kavram) hangi taban temel olarak alinsin, monizm olarak diger monist yanasimlara terstir. Eger alinan taban bir dualite ya da diyalektik olarak karsitlik tasiyorsa da, burada da yine ayni sorun mevcuttur. Yani diyalektigin monizmi (idealist/materyalist) ayni sekilde biribirine zittir. Iste bu temelde her monist/dualist indirgemeci determinist dogru; sadece kendi ideolojik tabani ile varligi kendine dogrular. Bu temelde ortada olgusal bir dogrulama olmadigindan yanlislanabilme de mumkun degildir. Iste monizmin/dualizmin tarihler boyu, sonuc vermeyen ve hic bir zaman vermeyecek olan varliksal dogruluk savasi bir kisir dongudur, sadece her dogrulama kendi tabanina gore dogru iken, diger tabasnlara gore yanlistir. Iste bu varligin ideolojik inancsal dogru/dogrulama savasimidir.
-
- 2
-
-
Etik felsefenin bir dalidir ve icerdigi konular sifat olarak; milli, dini, sosyal, siyasal, toplumsal, ahlaki, toresel, tarihi, kulturel, geleneksel deger, veri ve tabulardir. Bu konuda bilimsel olabilmek demek, insanoglunun birlikte yasamindaki iliski, duzen, sistem ve etik yonlendirim ve yaptirimlarin,nasil toplumlari biribirinden ayirdigini, cikarciligini ve yonlendirim yaptirim adina yapilan her turlu baskiyi, zorlamayi, mucadeleyi v.s. insanoglunu numenal insanlastirmayan bir sorun olarak gozlem temelinde ortaya koymaktir. Ayrica dunyanin hangi cografya ve toplumunda olursa olsun, bu etik degerler; kisi ve toplumlarin kisilik ve kimlik degeri haline geldigi icin, buradaki onem kazanan konu da, insan haklari, evrensel hukuk ve farkli halklarin ve kisilerin farkli hak ve ozgurluklerinin, hic biri one cikarilmadan, hicbiri digerine ustun kilinmadan ve hicbirinin fark penceresinden bakilmadan taninmasi, temsili ve esitligidir. Bu da her etik farkin, kendi farkini korurken, diger farklari da icsellestirmesi ve saygi gostermesi anlamina gelir. Hic bir etik fark, sadece kendi farkini korumak ile kalmaz, kendi farkini baskasina empoze etmemeli ve kendi farkini diger farklar uzeriunde bir baski araci olarak kullanmamali ve bilhassa politika olarak belirli bir amac adina, arac haline ve duygu somurusu haline getirmemeli ve toplumlari surulesmekten ve baski altindaki korku felsefesinden korumalidir. Gerci bu bireyi olan ve bireyi icin var olan toplumun devletleri ile mumkundur. Sonucta toplumsal kisilik temelli vatandas devletleri, vatandasina sadece kendi inandigi dogrunun verimini ve bunun tek duzeligini saglar. Cunku boyle toplumlarda devletler parti ve politik devletlerdir. Oyuzden de sadece kendi inandiklari dogrularina izin vardir, baska inanc temelli ideolojik ve etik dogrular ya inkara,ya gormemeye ya da yasaga maruz kalir.
-
Soyutlamak, insanoglu turu ve birinin hareketi, belirtisi, bildirdigi ve ortaya koydugudur. Bu ortaya koyumda, insanoglu hem kendi ile ilgili, hem de kendi disinda kalan algiladigi ile ilgili herseyi soyutlamasi ile ortaya koyar. Insanoglunu turu ve birinin soyutlama yetisi, epistemolojik olarak alternatifsizdir ve sadece insanoglu turu ve biri tarafli bir monologdur. Bu temelde konuyu ele aldigimizda, insanoglu beyni, hareket edebilmek icin, dusuncesini kullanir. 20. yuzyila kadar insanoglu turu ve birinin soyutlamasi hic hesaba katilmamis, sadece algi farkinin bes duyusu ve duyumu icerikli bir farklilikla bir karsitlik yaratilmis (madde ve dusunce) ve bu karsitlik, insanoglu turu bunyesinde 2000 yil tartismalara ve hangisinin hangisini verdigi, hangisinin ilk oldugu temelli metafizigin, en bas ideolojik tartismasi halini almistir. Dilin, linquistik, etimolojik v.s. yapisinin felsefe de one cikmasi ve kavramin ve de madde ve dusunce ortakligi fenomenin algilanmasi ile , hem pozitivizm, hem de isimcilik ideolojileri metafizigin yeni varlik teorileri haline gelmistir. Sonucta insanoglunun bu ilkleme ve tekleme yapilanis ve isleyisi, sorunlari cozum yerine, uclu bir kaosa suruklemistir. Sonucta alginin ortaya koydugu soyut ve somut kavramlar, duyu ya da duyum diye farklilassa da, beyin ve onun fonksiyonu dusuncenin bir urunudur. Ustelik 2000 yillik tartisma, insanoglunun fiilini, hareketini ve belirten, belirleyen, bildiren faktoru kavrami da hesaba katmadan yurutulmustur. Ortada bir insanoglu turu biri olan bolunmez bir yapi ve bu yapinin hareketi olan karam vardir. Bu kavram da, bu bolunmez yapinin beyni ve onun fonksiyonu dusuncesidir. Yani hareket iki turludur. Birincisi, beynin fonksiyonu olan dusunce, digeri insanoglu turu birinin hareketi olan kavram. Iste burada belirleyici ve belirtici olan da kavramdir. Cunku bu belirtim sayesinde, hem insanoglu, hem beyni, hem de dusuncesi ortaya konabilir. Zaten bilim ve bilimsel calisma ve metodun gozlemsel, ve deneye tabi tutulabilen ve yanlislanabilen ortaya koyumu da kavramsaldir. Oyuzden de bilimin uzerinde gozlem yapabildigi olgunun sadece madde ve kesinlik, mutlaklik degil; fenomen ve fenomenin ne oldugunu ortaya koymak yerine, fenomeni olcum ve siniflama ile ve de fonemeni gozlem ile ortaya deneye tabi tutulabilecek ve yanlislanabilecek bilgi, bildirim ve belirtim koyabilmektir. Fenomenin ne oldugunu zaten hem metafizik ve onun varlik, din, teoloji temelli felsefeleri her biri kendi felsefesi temelinde ortaya koymaktadir. Iste onemli olan bu ortaya konanlardan birini digerlerine karsi savunmak degil; aksine bu ortaya konanlari gozlemleyerek test edilebilir ve yanlislanabilir temelde degerlendirebilmek ve de bu degerlendirmeyi, bizlerinde ogesi oldugu insanoglu turu ve biri kokeninde ve bu kokenin insanlasamamasindaki sorunlari bir resim olarak ortaya koyarak gerceklestirmektir. Cunku, ortaya atilan her felsefenin, zaten insanoglu turu ve birinin soyutlamasi oldugunun algilanmasi, bunlardan birini digerlerine karsi savunmak yerine, hepsinin biribirinden farkli olarak gozlemini gozler onune sermek ve insanoglu turu ve birinin neden insanlasamadigini, evrensel ayniligi veren yapilanis ve isleyis ile ortaya koyabilmek, insanoglu turunun neden kendi bunyesinde ayristiginin ve savastiginin da cevabi olacaktir. Oyuzden soyutlamadaki siniflamayi cok tutarli ve bilincli yapmak gerekir. Bu da soyutlamanin koken ve temelini algilamaktan ve sorunun nerede oldugunu ve neden ve nasil oldugunu saptamaktan ve ortaya koymaktan gecer. Evet ortada bir insanoglu ve onun hareketi kavrami ve bu kavramin algilanan herseyi somut ve soyut farklilastirmasi vardir. Birde ortada insanoglu turunun bolunmez butunu birinin tursel beyni ve bu beyninin fonksiyonu dusuncesi vardir. Iste beynin fonksiyonu dusunce her turlu algi temelinde hamile kalarak bu algiyi dogurmak icin de kavrami yaratmistir ve kavramiyla da, kendi dahil tum algiladiklarini beynin islevsel farki olan bes duyu ve duyum ile ayirarak soyut ve somutu yaratmistir. Aslinda ilginc olan, bu bes duyunun da duyumunda zaten beynin bir islevi oldugu ve fonksiyonel dusuncesini kavrama donusturdugu ve bu donusen kavram ile algilanan ne ise onu ozdeslestirerek soyut ya da somut temelinde bildirdigi ve belirttigidir. Iste bu temelde de, kavram eli ile insanoglu turu ve biri soyutlamasi, bes duyusu ile algilanana somut, duyusu, sezisi, ile algilanana soyut demistir. Mesela, bir tassomut algilanirken, bir korku soyuttur. Aslinda buradaki kurulmasi gereken bag; somutun direk, soyutun indirek bir algi oldugudur. Cunku indirek algi olan soyutu veren aslinda belirlenebilen, ya da belirlenebilemeyen bir fenomendir. Yani, direk gozlemlenebilen fenomen somut, indirek olarak algilanabilen ve gozlemlenebilen, ya da gozlemlenemeyen fenomen soyuttur. Iste bu da kavramin hem somut, hem de soyut ozdeslesimidir. Bu fenomenin direk ya da indirek kavram yoluyla ortaya koyumu ise, evrensel ayniliktaki dogal zihniyet ve dogal egonun yapilanisi ve isleyisi olan noumen yani fenomenin ne oldugunu direk ya da indirek ortaya koyan evrensel yapilanis ve isleyistir. Iste bu insanoglu turu ve birinin yapilandirdigi ve islerligi evrensel aynilik olarak koydugu soyutlama yetisinin sekillenisi de, insanoglu turu ve birini insanlastirmayan olgudur.
-
Burada mind algili dusunce ve dusunmenin iki ayagi vardir. "Philosophy of mind, yani dusuncenin felsefesi" hem bir belirtilen tarafli bir tartisma hem de varsayimsal, teorik v.s. calisma alani iken; "menthal philosophy, yani dusunsel felsefe" bilimsel olarak insanoglu beyninin her turlu numenal yeti degerinin ve bunun getirdigi insanoglu yasam ve iliskilerinin, duzen ve sisteminin, teknik ve bilimsel gelismesinin, ideolojik, inancsal dogrularinin ve her turlu varliksal tartismanin insanoglu uzerindeki etki ve tepkisini her yonuyle serbest olarak gozlemleyen ve kritik, analitik sonuclar, veriler ve bulgular temelli bilgiler sunan ve bunlari her turlu sorgulayan, atrastiran ve irdeleyen dali olan cognitive science, yani bilissel bilim dalidir. Bilissellik, neyin, neden, nasil ve o sekilde oldugunun gozlemi ve aciklamasidir. Burada yer alacak herhangibir subjektif ideolojik, inancsal dogru katilimi; sonucu bilimsellikten cikarir. Ayrica ,suc sorun ve hastalik farki da bu temelde farklilasmis degildir. Suc hukuki cezayi, hastalik tedavi ve terapiyi mumkun kilarken, sorun sadece algi, bilinc ve farkindalik temelli ve kisinin sadece kendisinin algilayacagi ve sorgulayacagi bir konumdadir. Iste dogal zihniyetin, suc ve hastalik olmamasi da bu yuzdendir. Hangi konu ve degerde dusunce ve davranis olarak sorun oldugu da tamamen algi, bilinc ve farkindaligin bir urunudur. Sonucta bunlar yoksa sorun da yoktur. Yalniz unutmamak gerekirki, her sucun ve hastaligin mental temel ve kokeninin nedeni dogal zihniyet sorunudur. Ayrica bu zihniyetin, fenomenal bulgu ve etkileri beyin sistemi olarak kisilerde gorulur. Kendine bakmamak, saglik sorunlari, insanlikdisi dusunce ve davranislar v.s. bu dogal dusuncenin her konu ve kavramdaki degerlerinin, verilerinin ve tabularinin urunudur. Iste burada da olan dusuncenin sorgulanmasinin ve farkli dusunmenin uretecegi dusuncenin onemi ortaya cikar. Sonucta bu her turlu yerlesmis dusunce ve dusunme seklini sorgulatacak olan bu alternatif farkli dusunme ve dusuncedir.
-
Insanoglu beyninin numenal yetisine, yine insanoglu bir suru isimler vermistir. Bunlardan yine insanoglunun tarihler boyu metafizik varlik tartismasinda kullanilan olani mind ve matter, Turkce dilinde dusunce ve madde olarak algisini bulmustur. Halbuki mind, kendi anlam ve icerk algisi temelinde beynin tum numenal yetisini kapsayan bir anlam ve iceriktedir. Yani, akli, zihni, zihniyeti, dusunceyi, hafizayi, bilinci ve farkindaligi da iceren bir cognitive, turkce deyim ile bilisselligin toplamidir. Bu giristen sonramind karsiligini turkce de dusunce olarak bulmustur. Bu kullanimi ile dusunce bir isim olarak deger alir. Cunku dusunme yani thinking temelli yanasim ise, dusuncenin hareketini yani fiilini turkce de olusturur. Buradan su sonuc cikar. Ya ortada olan bir dusunceyi dusunme, ya da farkli dusunme ile yeni dusunceler uretme. Iste insanoglu tarihinde her turlu yeniligi, degiskenligi, gelismeyi, cagi, bilimsel ve teknik ilerlemeyi ve kisaca medeniyetleri farkli kilan bu farkli dusunme olgusudur. Farkli dusunmeyi algilamak icin, o anda mevcut olan dusunce den ayrilmak ve o dusunceye qua felsefesi ile yanasmak gerekir. Dunya cografi ve toplumsal yapi ve isleyisleri tarihler boyu birbirlerine nesillerden nesillere aktarilan dusunceler tasimislardir. Iste serbest dusunurlerin farki burada ortaya cikar. Yani bir serbest dusunur, o anda mevcut olan dusunceyi kullanmak, yani korumak ya da karsi cikmak yerine, farkli bir dusunme gelistirerek yeni bir dusunceye imza atar. Iste bu farkli dusunme imza atanin dile getirmesi ile onun oznesi ve vucuduna ait olmaktan cikar ve baska vucut ve oznelerin alimina acik hale gelir ve boylece de bu farkli dusunmenin getirdigi yeni dusunce yayilmaya baslar. Tabiki ilk baslarda, bu farkli dusunme yayildigi ortamda distalanir, karsi cikilir ve hatta cesitli yollarla susturulmaya calisilir. Iste bunu basarmak imkansizdir, cunku bu farkli dusunme bir kere dile gelmistir. Galile "beni assanizda/kessenizde dunya donuyor" derken bu bilimsel olguyu cani pahasina inkar etmemistir. Soyle bir ornek verelim. Herkesin salvar giydigi bir ortamda bir kisi pantolon dusuncesini alir ve bunu davranisa tasir. Ilk basta her turlu tepkiyi alir ve belki de bu eylemini cani ile oder. Fakat sonucta ne olur, oyle bir zaman gelir ki; koyde artik salvar giymek ters algilanir olur. Iste insanoglunun bu farkli dusunmesi, yerlesmis olan her turlu tabu, veri, deger icerikli dusuncelere bir alternatif olarak gelir ve toplumlar da boyle degisime ugrar. Eger bu farkli dusunme olmasaydi, toplumlar hep kendilerine dogumdan itibaren verilen veri, tabu, degerlerle kalir ve hic degisim gostermezlerdi. Iste inancsallik ve bilimselligin farki da buradadir. Genelde inanclar farkli dusuncelere kapali iken, bilimsellik tam aksine tum kaynasgini farkli dusunmeden alir. Iste dusuncenin kendini muhafaza etmesi ile farkli dusunmenin onu degistirmesi mucadelesi hem bireyin ic hem de toplumun mucadelesidir. Burada yine serbest dusunce ve dusunmenin onemi ortaya cikar. Cunku serbest dusunce ve dusunme, olan yerlesmis dusuncenin her daim alternatifi ve yenileyicisidir. Bunu algilayan ve bilince cikaran farkina varamn bir beyin de; bu farkli dusunmeyi surekli suregelen bir surec olarak hem cagi yakalamak adina, hem de insanligin her turlu gelismesi adina bunu yapar. Bu da olan dusuncenin hangi konuda ve degerde olursa olsun sorgulanmazliginin dokunulmazligini ortadan kaldirir. Sonucta kendisine verilen dusunce ile yasam suren beyinler, kendi yasamlarini degil; ondan istenen ve ona verilen yasami surdurmektedirler. En azindan bu verilen dusuncenin sorgulanmasi ve algilanmasi dusuncenin bilinc ve farkindaligini getirir. Iste ondan sonraki asama da farkli dusunebilmenin ortaya cikmasidir. Iste bu temelde eger bir kisi alisilagelmis dusunce disinda bir farkli dusunme urunu dusunce ile karsilasirsa, otomatikman bir muhalefet, bir tepki, duygusal ve egosal tutum ve dusunceye degil, dusunceyi ortaya atana yonelme yasar. Yeri gelir konusunun ve degerinin kendince tabuluk ve onemine gore, bu dusunceye yasak koymak ve bu dusunceden kacmak eylemlerine girer. Iste serbest dusunce ve dusunmenin ne oldugunu algilamis, bilince cikarmis ve farkina varmis bir beyinin boyler bir sorunu yoktur. Cunku o beyin, hem olan dusunceyi algilamis, hem de farkli dusunmenin getirdigi dusunceler acik bir algi, bilgi ye sahip bir beyindir. Beyninin her konu ve degerdeki serbestligi farkli dusunme ve dusuncenin yorumunu degil, algisini getirir. Iste dusunce, dusunme, farkli dusunme ve farkli dusuncenin insanoglu yasam ve iliskilerindeki, duzen ve sistemindeki, her turlu eskiyi yenilemedeki, her turlu olguyu yanlislamadaki ve her turlu ufuk ozgurlugundeki onemi budur. Eger insanoglu tarihini dikkatli gozlemlerseniz, insanoglunun tum savas ve mucadelelerinin koken ve temelinde dusunce ve farkli dusunce oldugunu gorursunuz. Sonucta serbest dusunurlugun farkli dusunme ve dusuncesi, insanoglunun her turlu sosyal ve fiziksel bilgisini, matematiksel/mantiksal farkli dusunme ve dusunce ile degistiren tek oge ve yetidir. Iste asil insanoglunu insandan farkli kilan da bu dusunme sabitligi ve sahipliginin ortadan kalkmasina vesile olan ve serbest olarak farkli dusunen ve dusunce ureten beyin farkidir. Dogal zihniyetin dusuncesi ile evrensel-insan zihniyetinin farkli dusunme ve dusuncesi farki da bu mantiksal/matematiksel bilgi ve onun bilinc ve farkindaligidir.
- 38 yanıt
-
- 2
-
-
Evrensel dusunce temelinin uc koklu bakis zitligi vardir. Birincisi:"A thing put forward"-Bunun acilimi ya problemdir ya varsayimdir (ortaya atilan sey).Varsayim olarak algilanirsa; evrensel varlik ve bilgi temeline ulasilmaya calisilir. Problem diye algilanirsa, ulasilmak istenen evrensel temelin ve bugune kadar insanoglunun ortaya attiklarinin problem oldugu algilanir. Ikincisi:Celiski mi iliski ki mi bakis acisidir.-Yine yukardaki mentalite gecerlidir.Yani seyler ve seyi olusturan temel/koken arasindaki bag iliski mi dir yoksa celiskimidir? Ucuncusu:-Kosmos mu kaos mu bakis acisidir.Yani seyin kokeni ve temeli bir uyum/duzen icindemidir, yoksa uyumsuz/duzensiz midir? Bu uc temel ve her temel arasi karsitlik, insanoglunun kendini bildi bileli hem sorup hemde cevap verdigi konudur.Tabiki bakis acisinin temeli onun sorusunun dolayisiyle verdigi cevabinda temelidir. Bu uc farkli gibi gorunen bakis acisinin yapilandirmaci koken ve temelleri ise aynidir, yani ikilem ve karsitlik karakterine sahiptir ve bir uclemdir. Buda ya olumlu bir olumsuzlugun ya da olumsuz bir olumlulugun yapilandirilmis oldugu anlamindadir. Problemli varsayim, celiskili iliski ve kaotik kozmoz bakis acilari tum resmi dusunce ufku olarak algilayabilmemizi saglar. Bireysel bakis acilari da uc turludur. Birinci cesit bakis acisi: Insanoglunun disindan olan bakis acisidir. Ya yaratilissal-ki tanri; ya da varsayimsal-ki madde-dusunce-kavram' dan birini one cikararak ve temel alarak yapilan bakis acisidir. Tum teori ve pratik bu bakis acisi temellidir.Inanca veya teoriye; ve pratik; ispata, kanita, dogrulamaya, veriye, bulguya, belgite baglidir. Dogal, dogaustu, dunyevi, dunyaotesi, bilimsel, bilimkurgusal. Felsefenin metafizik dalinin konusudur. Ikinci cesit bakis acisi: Insanoglu olarak ve ayrimsal bakis acisidir: Etik temelli olan bu bakis acisi, yonlendirim ve yaptirim olarak; kisisel, toplumsal, ulkesel, dini, milliyetci, ekonomik, sosyal, siyasal, ahlaki, geleneksel, tarihsel v.s. temellerinden, birini ve bir kacini baz alan bakis acisidir. Tum ideolojiler bu bakis acisina dahildir. Felsefenin, epistemolojik ve etik dalinin konusudur. Dogal bir bakis acisidir. Ucuncu bakis acisi: qua (olarak, sifatiyle) bakis acisi: Yani, olaya bakanin kendisinin olay icinde; yer almamasi, taraf tutmamasi, yorum yapmamasi v.s.; kisaca bireysel gorus belirtmemesidir. Disaridan bakis acisidir. Algisi notrdur. Insansal ve evrenseldir. Butunlugu, birligi, beraberligi ve tum resmi vermeyi; her turlu sorunu sorgulayip-nedenlemeyi, sorunun evrensel ve butunsel kokenine inmeyi amaclar. Birin, butunlugunu evrenselligini ve insansalligini savunur. Kanitlamaya, inanca, ispata, dogruya v.s. endeksli degildir. Olani; yalanlama, yanlislama ve curutme temelli cikarsama metodudur. Felsefeustudur, yani Metafelsefe. Insanoglunun, dusuncesi bilgisi, algisi ve kavramiyla sinirlidir. Insanoglunun, insanlasmasi ve insanlik sunmasi insan ve insanligin numenal sorunlari temelinde bakar. Dusunduren bir bakis acisidir. Bu konuda, eger gorus belirten olursa; bu bakis acilari; hem kendi icinde, hemde ayri ayri detayli bir sekilde islenecektir.
-
- 4
-
-
Dogal dusunce de dogru ile gercek farki pek algilanmaz. Bunun nedeni, dogal dusuncenin; pozitif iceriginin olmasidir. Yani, hersey;ispat, kararlilik ve kesinlik uzerine kurulmustur. Bu temelde de, dogal dusunce de mutlak bir gercegin aranmasinin cikmazi hem bilimde, hem de felsefe de cok ca yasanmistir ve yasanmaktadir. Gercegin ne oldugunun ve dogrudan farkinin algilanmasi, bir yerde ve ancak dogal dusuncenin, evrensel yapilanisi, isleyisi ve islevini icinde yer almadan ortaya koyabilmekte yatar. Gercegin bir sorunu da; real ile truth arasindaki farki gorememektir. Sonucta; real nesnel gercekligi, Truth ta oznel gercekligi verir. Ama; konusma dilinin noktalama ve teke indirgeme yapisindan dolayi; truth ile real yanyana konamaz ve ya biri, ya da oteki sorunsalini ortaya atar. Bilimsel gerceklikte bile, truth ve real aslinda icicedir. Yani; bilimsel bir teorinin soyutlugu truth'un gercegini,bilimsel bir o teoriyi pratikte kanitlayan da somutlugun, real'in gercekligini verir. Butun bunlar, dogal dusuncenin diyalektik ve aristotarian mantiklari icin gecerlidir. Evrensel-insan dusuncesinde ise; epistemolojik gerceklik soz konusudur. Bu gerceklik, evrensel/insansal/kavramsal bir gercekliktir. Buradaki gerceklik, ister truth olsun, ister real olsun; pek fark etmemektedir. Tek farki biridsinin nesnel, digerinin oznel oldugu farkidir. Daha once de belirtildigi gibi; kisinin mustakil var olan varlik olarak, iradesinden bagimsiz bir olgudur gerceklik. Ornek verelim. Bir kisinin mustakil bir varlik olarak; kendi icin uygun gordugu kisilik ve kimligini olusturan degerleri/verileri/tabulari; o kisi adina, onun; ideolojik/inancsal dogrularidir. Bu dogrular, adindan tutunda, kisiyi kisi yapan her turlu, soyut/somut degerdir. Iste bir kisinin kendi adina olan dogrusu; baska bir kisi icin epistemolojik gercektir. Bu su demektir. Kisinin Adinin, Ali olmasi; onun bir dogru degeridir. Bu deger, baska bir kisi acisindan yoruma acik bir konu degildir ve bunu dogrulamasi gerekmez. Dolayisiyle, yanlislama olanagida yoktur. Iste, epistemolojik gerceklik olarak; bir verinin, eger dogrulanmasi gerekmiyorsa ve yanlislamak ta soz konusu degilse, o bir gercektir. Yalniz, en onemli konu; gerceklerin degisebilecegi ve degistirilebilecegidir. Kisi isterse, mahkemeye bas vurarak, adini degistirebilir. Kisi, dusuncesine ve yasamina paralel olarak; miliyetini, ulkesini, dinini, ananesini v.s. kisaca kendine dogumdan itibaren verilen her turlu verisini degistirebilir. Cunku, bu onun bir gercegidir. Baskasinin degistirmesi mumkun degildir, yalniz; dusunsel olarak kisinin dusuncesinin degismesine yardimci olabilir. Iste epistemolojik gerceklik, bu baglamda; kisinin kendi adina kabullendigi degerleri dogrulamaz, yanlislayamaz, sadece bir gercek olarak algilar. Sonucta, kisinin bu veri olan gercekleri, bir ayrimcilik olmasi vasfiyla, dogal dusuncenin bu sorunsali, evrensel-insan dusuncesi adina ortaya konur ve dusunsel olarak, kisinin bu ayrimci degerini degistirmesine yardimci olur. Oyuzden, dogal dusuncenin dogrulari sadece, dogrulayan acisindan dogrudur, yanlislayacak olan da;sadece dogrulayanin kendisidir. Tabi, bu dogru; sabitlenmemis, sahiplenilmemis ve degismez kilinmamissa. Yani, DOGRULUGUNA TESLIM OLUNMAMISSA. Epistemolojik gerceklik ise; bu dogrularin, gercekliginin bilincinde oldugundan; ne onlari ispatlama, ne de yanlislama yoluna gitmez. Sadece dusunce olarak; degisebilecegini ve neden degismesi gerektigini ortaya koyar. Cunku, GERCEKLER DEGISKENDIR. Hem kendi kendine, hem de insanoglu eliyle degistirilebilir. Gerceklerin, kisilerin verile olarak degisimi ise; tamamen; bilgi, bilinc, sorgulama, ve degistirmeye acik olmasiyla mumkundur. Kimse, kimsenin gerceklerini degistiremez. Sadece degisiminin gerekliligini gosterebilir. Herkes kendi dogrusunu, yine kendisi yalanlayabilir. Baskasi, hem dogrulayamaz, hem de yalanlayamaz. Iste, bilhassa soyut ideolojik/inancsal dogrusallarin dogruyu savunan eliyle, yanlislanabilmesi ve baskasinin da bu gercegin degisimini gerektiren dusunceyi ortaya koyabilmesi ve bu dusuncenin degisimi, ya da yanlislamayi yapacak kisi tarafindan algilanabilmesiyle mumkundur.
-
Olunan Varin, Oldurulmasi Iste, bir vari sahiplenmeden ve vari seyle ozdeslestirmeden, yani vari oldurmadan; varin oldurumunu kavramak gerekiyor. Burada da; dogal dusuncenin ctetolojik koken ve temeli ve bunun evrensel temelligi, sabitligi ve islerligi devreye giriyor. Kisaca, bir varin oldurumu icin; bir karakteristigi, bir de sekillenisi gerekir. Iste bir var oldurulmadan once, onun oldurumunun temeli ve kokeni, ya da bir baska deyisle; vari olduran evrensel kullanimbilim sembolleri; X ve Y dir. Burada X; oldurulacak varin; karakteristigini; Y de oldurulacak varin, olusum sekillenisini verir. X kisaca; ikilem ve karsitlik, Y de tek pozitif ve noktadir. Varin oldurumu; bu 7 sabitin NOKTALANMASIDIR. Yani, ikilem, teke; karsitlik pozitife, tek ve pozitifte, noktaya indirgenerek noktalanmistir. Bize kalan hareket alani ise; bu ikili ve karsitli noktayi; tek pozitif olarak noktalamadir. Tabi ki bu noktalama, ikili ve karsitli oldugundan; nasil noktalarsan noktala, mutlaka noktalananin,bir kendisi, bir karsiti, karsitliligi ikililigi, tekliligi, pozitifligi ve noktasi olacaktir. Ornek verirsek; Tanri-Noktalama--Madde karsiti Madde-Noktalama--Tanri karsiti Varlik-Tek, pozitif noktalama Inanc-Tek, pozitif noktalama Madde varlik-Ikili Tanri inanc-Ikili Var ve yok-Karsitlik inan ve inanma-Karsitlik Varlik-var, yok-Varliksal uclu Inanc-inanma, inanmama-Inancsal uclu Tanrisal, maddesel, inancsal-Kavramsal uclu Varliksal, inancsal-Tanrisal ikili Varliksal, inancsal-Maddesel ikili Tanri, madde-Sabit Varlik, inanc-Degisken Bu da varin oldurulduktan sonraki; "hangi oldurum ile noktalanacagi tartismasi ve cikmazidir.
-
Var'in ol-bil-kavra Algisi Bir bebek dunyaya gelmeden once; onun OLDURULACAGI bir suru varlar mevcuttur. Bunun basitce anlasilmasi icin, Turkiye cografyasini secelim. Neler var? Genel olarak, cinsiyet var, Milliyet var, Etik var, Din var, vatandas var, ulke var, kisaca var oglu var. Bir de bu varlari bebege vererek bebegi olduracak olan; aile var, cevre var, toplum var, devlet var, egitim-ogretim var, kisaca var oglu var. Bebek dogdu. Sirayla kendisine verilen varlari, kendi iradesi disinda alarak OLUYOR. Ne oluyor? Dogum cinsiyetine gore; erkek veya disi oluyor, TC vatandasi oluyor, musluman oluyor, Turk oluyor, kisaca oluyor da oluyor. Aslinda burada OLDURULUYOR kelimesi daha uygun ve aciklayici. Bebek buyudukce, BILMEYE, ogrenmeye yoneliyor. Neyi? Ne olduruldugunu ve varlari. Eger bebek bil temelinde; kendisinden istenenleri biliyorsa; bu bilme de; bebegin kendi bilmesi degil; KENDISINDEN BILINMESI ISTENEN dir. Burdan otomatikman olduruldugu ve bilmesi istenen bildirildigi varlari, sahipleniyor ve bu sahiplendiklerinin mucadelesini vermeye basliyor. Bu arada tek sansi; kendisinden bilmesini istedikleri ve olduruldugu varlardan; eger kendi bilme bilincine erisirse; OLMAMAYA yoneliyor. Mesela; varolarak olduruldugu ve bilinmesi istendigi muslumanligi, bildikce sahiplenmek istemiyor ve Olduruldugu, musluman varini; OLMADIGINA yoneliyor. Yani "ben musluman degilim" diyor. Iste bebegin tum mucadelesi; ya olduruldugunu sahiplenmek, ya da oldurulduguna itiraz etmek ile geciyor. Gorundugu gibi; var'a ulasamiyor. VAR'I KAVRAYAMIYOR. Cunku vari kavrasa; olduruldugunu kabul veya red mucadelesi yerine; ne olduruldugunun kokenine yani, vara yonelecek. Iste birey bilinci; vara yonelmek ve varin, ne oldugunu sorgulamakla basliyor. Eger bu vara ihtiyac duyulmadiginda da; varin; olmasiyla olumlu veya olumsuz bir mucadele vermeye gerek duymuyor. Cunku VARI SAHIPLENMIYOR. VARI SADECE ORTAYA KOYUYOR. Yani, VARIN NE OLDUGUNU SAHIPLENMEDEN KAVRIYOR. Iste bebegin bu yasam yolculugu; aslinda ters bir yolculuk. Nedeni, once varin ne oldugu kavranmali, sonra bu varin ne olduruldugu bilinmeli, en sonunda da; bu vari bebegin kendi ustune alip sahiplenip sahiplenmeyecegine yani o vari olmak isteyip istemeyecegine karar vermeli. Ama maalesef; bu surec, tam tersi olarak isliyor. Iste buradan da; evrensel-insan'in kullandigi cikarsama metodu gundeme geliyor. Yani tum verileri, bir bir geriye cikararak; kokene ve temele ulasmak ve o koken ve temeli tum ciplakligiyla ortaya koyarak; insan olma ve insanlik sunmanin ozune ters dustugunu gosterebilip; curutmeye ve sahipliliginden ve sabitlendirilisinden arinmaya calismak. Demekki; oldurulduklarimiz ve bildirildiklerimiz varlari kavramak; birey bilinci alabilmek icin gerekli bir cikarsama. Varlarin ne oldugu ve nasil olduruldugu kavrandiktan sonra da; bu varlarin; insan ozune verdigi zararlari ortaya cikarmak ve zararli olan varlardan arinmak ve onlari; ne olumlu ne de olumsuz, oldurmamak ve sahiplenmemek.
-
Numenal Devrimi Gerceklestirme Asamalari Insanoglu turu birinin, birey bilisselligine erismis olarak kendi bireysel numenal insanlassmasini ve numenal devrimini gerceklestirebilmesi icin; herseyden once bilgisel, bilimsel ve bilissel zihniyetin vasfina ve vakfina erismis olmasi gerekir. Buradaki ilk asama; Yapilandirilmisligin bilisselligidir. Bunun icin serbest dusunurluk, yapilandirmaci epistemoloji ve qua felsefesinin matematiksel/mantiksal bilimsel, bilgisel ve bilissel algisi, kavranmasi,idrak edilmesi, farkindaligi ve bilinci gereklidir. Sorunun bilisselligi Ikinci asama ilk gerekliligin saglanmasinin getirdigi; yapilandirilmisligin her turlu bilisselliginin insanoglu turunun bir insanlasamama sorunu oldugunun algisi, kavranmasi, idraki farkindaligi ve bilincini getirir. Yani sorunun kaynaginin insanoglu dogal ve fenomenal zihniyeti oldugunu. Evrensel-insan zihniyeti Ucuncu asama da bu yapilandirilmis bilissel sorunun yapi ve isleyisinin yine matematiksel ve mantiksal bilgi temelinde her turlu ve her bir yapilandirilmislik temelindeki yapi ve isleyisinin analitik ve kritik analojik ve insanoglunun numenal insanlasmasina gore mana ve anlam cikarimi temelindeki cozumu, bozumu, ortaya koyumu asamasidir. Iste bu uc asamayi insanoglu turu biri bireysel olarak kendi oz iradesi ve matematiksel/mantiksal bilgisi ile ve bunlari her temelde konuda ve kavramda bilgisel bilimsel ve bilissel olarak surekli suregelen bir sure temelinde devrimci sorgulama ile yenilemesi, guncellemesi ve de cagdas kilmasi onun numenal insanlasma ve kendi beyninin numenal yeti kullanim/paylasim devrim surecidir. Bu surec bu devrimci sorgulamayi yapan birey tarafindan onun olumune kadar surdurulecektir. Cunku bu devrim insanoglu turu birinin yasam ve iliski devrimidir. Dogum ile teoride baslar ve olum (olmek) ile teoride biter. Yasam ise bunun pratigi, uygulanmasi, saglanmasi cabasi, gayreti, azmi, kararliligi temelindeki her turlu bireyin kendi kendi ve beyni ile verdigi bilgisel, bilissel ve bilimsel mucadelesidir. Bu mucadele de birey sadece kendinden kendi olarak sorumlu ve yukumludur. Bireyin her turlu sosyal, etik, ideolojik, inancsal v.s. iliskisinde ne baskasina boyle bir devrim bilinci verme gorevi, islevi, amaci, gayesi vardir; ne de baskasina bu devrimi kendi beyninde yerine getirsin diye; mudahelesi, baskisi, karismasi, zorlamasi, empozesi vardir. Zaten bunlar var ise; ortada egosal, akilci, duygusal temelli insandisi ve insanlikdisi olan dogal ve fenomenal zihniyet var demektir. Bunlar da hem bu devrim hem de asamalari acisindan bir engel ve gerceklestirebilme olanaginin olasiliginin mantiksal olabilirligi olarak ta bilissel noncognitivizm tasir. Yani birey bu devrime ve asamalarina ya hepsi ya da birine v.s. bilissellik bilgisellik ve bilimsellik olarak hazir degil demektir. Iste bu hazirlik baskalarini bir sey verme amaci tasimamak ve almalari icin zorlamamak bilisselligini icerir. Buradaki tek aman bireyin kendi yasam ve iliskisindeki kendi devrimini iceren ve ilgilendiren bir yasamak ve her turlu iliski kurmak adina; kendisini kendi hak ve ozgurlukleri olarak ifade etmek temelindedir. Buradan baskalarina uzanan yol; o baskasinin kendi insiyatifindedir. Yani bu bilissel devrimi alirsakendi alacak, ilgilenirse kendi ilgilenecek, onemserse kendi onemsiyecektir. Zaten bunun akli ne devrimci sorgulamadir, ne de numenal devrimdir. Numenaldevrim; tamamen insanoglu turu birinin kendi bireysel insiyatifinde, sorumlulugundaa, yukumlulugunde bilisselliginde isteminde arzusundadir. Baskasinin bu konuda kendini hak ve ozgurluk olarak ifade etmesi disinda bir rolu yoktur.
-
Devrim denilince akla politik, inancsal, ideolojik v.s. temelde bir izm onderliginde bulunan duzen ve sistemi guc ile yikarak; o izmin ongordugu temeller bunyesinde topluma ve cografyasina "yeni" bir duzen sistem getirmek ve devrimin izminin gerektirdigi her turlu kurumlasmayi ve kurumsallasmayi yapilandirmak ve yasama, yurutme, yargilama v.s. olarak toplum ve cografyaya sunmak akla gelir. Buradaki devrim; insanoglunun fiziksel/niceliksel olarak guc ortaya koydugu ve olan sistemi bu guc ile devirerek yerine getirdigi; dogal ve fenomenal zihniyetin devrimidir. Bunun yaninda, bilindigi gibi evrim ve evrilmekte, yine dogal ve fenomenal zihniyetin getirdigi bulgusal, olgusal, teorik, gozlemsel biyolojik/canli temelli bir canli turunun baska bir canli turune degisimi, donusumu baskalasimi ve olusumudur. Iste baslikta bahsedilen devrim; bu iki fenomenal/dogal zihniyetten farkli olan devrimdir. Yani numenal devrim. Numenal devrim, insanoglunun her turlu numenal yeti degerinin bilincaltisartlanmisliginin alisilagelmisliginden cikarilip bilincli ve farkinda olarak kisinin kendilik bilisselligi temelindeki kendi numenal yeti degerlerini kendisinin sorgulamasi ve numenal insanlik adina da sorun olanlardan arinmasi ve kurtulmasi ve beyninin her turlu numenal yeti kontrolunu bilincli ve farkinda olarak kendi ozgur iradesi ile kendi insiyatifine almasidir. Bu devrim tursellikten ziyade, birsellik icerir. Yani insanoglu turu birinin kendi kendine yaptigi numenal devrimidir. Bu devrim birey bilinci ve tursel duzeyinin numenal insanligina gore, bilimsel, bilgisel, bilissel bir devrimdir. Bu devrim cok yonludur ve sitedeki her turlu evrensel-insan zihniyeti ve lakabinin dile getirdigi konu ve kavramda gerek sorunun dile gelmesi gerekse evrensel-insan zihniyetinin sorunu dile getirmesi temelinde islenmektedir. Cunku evrensel-insan zihniyeti, zaten bir devrimdir ve insanoglu turu birinin kendi numenal yetisine kendinin yaptirdigi bir devrimdir. Bu konuda son bir onemli nokta da, devrimin her turlu algisinin, bilgisinin, ortaya koyumunun, mucadelesinin epistemolojik olarak sadece insanoglu turune ve birine ait oldugudur. Insanoglu turu ve biri disinda kalan hic bir canli turu, ya da insanoglu disinda kalan hic bir fenomen (evren, evrim, doga, dunya ve her turlu gorungu sahibi) devrim yetisine muktedir degildir. Devrim konusu gerek yazinin basindaki ilk algidaki sekliyle, gerekse numenal devrim sekliyle sadece ve sadece epistemolojik olarak insanoglu turu ve birine aittir ve onun yapilandirilmisliginin yapi ve isleyisini icerir. Bu temelde devrimi algilamak; en basta insanoglu varliginin farkindaligini ve bilincini kavramak ve bu kendilik bilisselligine dogal ve fenomenal degil; numenal zihniyet ile erismek ile paraleldir. Iste bu devrim, insanoglu turu birinin kendilik bilisselligi ile kendi numenal yetisinin numenal insanlik devrimidir.
- 1 yanıt
-
- 1
-