-
İçerik sayısı
3.544 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
391
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by evrensel-insan
-
Insanoglunun birarada ve beraberce yasayabilmesi icin; aralarindaki her turlu celiski ve ayrim dogal goruntusunu; oncelikle fark ve iliski dusuncesinin goruntusune tasimasi gerekir. Ilk gorunen celiski; insanoglunun sosyal bir varlik olmasiyla, bencil olarak algilanan kisisel gorunumudur. Insanoglu; dogdugu andan itibaren; bir bakima muhtaclik duyar. Buradan ilk insanoglu sosyalligi, anne ve dogurdugu kendi turu olarak yansir. Bugun bir insanoglunun, en kucuk sosyal birim aileden, en buyuk sosyal birim evren temelindeki beraber ve birlikte yasama dusunce ve davranisinin; algi ve bilinc acisindan pek bir farki yoktur. Bunun icin iki farkli bilinc gerekir. Biri bireysel, digeri insansal. Bu temelde bakildiginda; insansal bilincin, kendisine icinde bulundugu toplumu ve dunyasi tarafindan verilmesi gerektigi ortaya cikar. Ama maalesef; icinde bulundugu toplum da, dunya da; her turlu ayrim icinde yasamaktadir. Dolayisiyle verilen bilinc PARCASAL bilinctir. Nedir, bu PARCASAL bilinc; INSANSALLIGIN BUTUNSELLIGINE ULASAMAYAN BILINCTIR. Yani, dil, din, milliyet, irk, cins, cografya, ulke, toplum, etik, kultur, tarih, koken, gelenek v.s. Butun bunlar; Butunsel degil; parcasal bilinctir. Iste bu parcasal bilinc; derece derece, tum evrensel butunlukteki insanoglunu; biribirinden ayirir. Bu ayrimdan dolayidir ki; insanoglu, kisisel egosunun insanlikdisi ogelerine basvurur. Yani; erk, guc, otorite, iktidar, cikar, ustunluk, v.s. Kisaca YARIS. Iste bugun dogan bir bebegin yasam ve iliskilerini bekleyen hazir bir dunya vardir. Bu dunya; AYRIMLAR, CELISKILER, PARCALAR dunyasidir. Bebegin, butun yapabilmeside; bu dunyaya ayak uydurmaya calismasidir. Iste bu caba BIREYSEL bir cabadir ve Bireysel bilinc gerektirir. Bu bireysel bilinc te; Insansal Butunluk ve iliski temelindedir. Bireyin amaci, bu insansal bilinci yakalamak olursa; sorun kendiliginden cozulur. Cunku bu bilinc; Parcayi, butune; celiskiyi, iliskiye;ayrimida, farka donusturmesidir. Butun bunlar; insanlikdisi bir kaynaga basvurmadan yerine getirilebilir. Kendi parcasinin ve diger parcalarin iliski icinde olabileceginin farkina varmak ve celiskiyi yaratanin; ayrim temelli bir yanasim oldugunun ve aslinda, ayrimi yaratan farklarin, parcalamaya yonelik oldugunun bilincinde olarak; Butunlugun; farkli parcalardan olustugunu ve her farkin butunun ayrilmaz bir parcasi oldugunu bilince cikarmasi gerekir. Iste bu da daha once belirtilen; insansal vicdan ve evrensel saygiyi; bireysel hak ve ozgurluklere uyarlamakla mumkundur. Iste birey bilincine ulasmis bireylerin; bir arada ve beraberce yasayabilmesi; her birey farkinin, insansal butunu olusturan, farkli parcalar oldugunu evrensel butunu de; bu farkli parcalarin beraberliginin farklarini koruyarak saglayacagini gorebilmesi ile mumkundur. Buradaki en onemli unsur; bireyin kendi farkina bir AYRICALIK" tanimamasidir. Iste bu herhangibir AYRICALIK, hem parcalanmayi, hem ayrimi, hem de celiskiyi; dolayisiyle; gucu, otoriteyi, iktidari, bencilligi ve cikari da; beraberinde getirir. Ayricalik; insanoglunu; insanlastirmayan, yerlesmis, alisilagelmis ve otomatiklesmis bir olgudur. Bundan arinabilmek ise; ilk ve gereken bilinc asamasidir.
-
- 1
-
-
Sozluk anlami temelinde ayrim ve fark kavramlari ayni kefeye konmakta; boylece olasi bir uzlasinin onu kesilmeye calisilmaktadir. Ayrim, iki seyi birbirinden koparmak, birbiri arasindaki iliskiyi kesmek, iki ayri yon yaratmak ve ayrilanlar arasi savas ilan etmektir. Burada ayiran ise farktir. Fark ise, bir seyin diger seyden farkli olmasidir. Burada isleyen duz mantik" madem farklilar, o zaman ayrilsinlar" mantigidir. Halbuki, evrensel temelde hersey icicedir ve hepsi bir ayninin urunudur. Sorumuz o zaman; ayniyi olusturan farklari ayirmak mi? yoksa ayni temelinde farklari birlestirmek mi? olmaktadir. Insanoglu maalesef, kurmus oldugu dogal dusunce kokeniyle, tarihler boyu farklari hep ayirmayi yeglemis, bu ayrimi korukluyenler ve bunun icin yasami orgutluyenlerin cikarina alet olmustur. Erk savasi, sahsin egoizm savasi, ve butun insanoglunun kendi bunyesindeki savas; hep bu farkin kendini ustun goren bir fark tarafindan ayrimindan ve farklar arasi ustunluk kurma cabasindan cikmistir. Peki farklar varsa, bu farklar nasil bir ayni temelinde ayristirilmadan yasatilacaktir? Iste burada ayniyi yakalayabilmek ve bu ayni temelinde birlesip, butunlesip, beraberlesip birarada olabilmek; bu farka verilecek yeni bakis acisinda yatmaktadir. Nedir bu bakis acisi? Bu bakis acisi, bir ayniyi savunmak ve ayni icin mucadele etmek . Bu ayni numenal insan ve insanligin insan ve insanlik icin dusunce/davranisi, duzeni/sistemidir. Ikincisi, farklari bu ayni temelinde yasatabilmek ve farklar arasi bir fark eliyle; digerlerine ustunluk kurmadan, diger farklari ayirmadan ve yok saymadan tum farklarin farklar esitligi ve antiayrimciligi temelinde birlikte yasam hakki ve dusunce/davranis ozgurlugu tanimaktir. Ayrica unutmamalidirki, ortaya konan her fark, bir farkin ortaya koydugudur. Iste bu yuzden; farkin farkina varmak, ne farki ayirmak ne de gormemezlikten gelmek bir aynilik ilkesidir. Cunku, herhangi bir cikarci farkin, kendi farkinin erkini isteyenin; basarisinin tek yolu, diger farklar arasi dayanismayi kirarak ve farklari kendi icinde yanliz birakarak ve de onlari kullanarak; kendi farkinin hukumdarligini ilan etmesidir. Bunu onlemenin tek yolu; farklarin biribirinden farksiz olusturacagi birlik, beraberlik, butunluk ve aynilik olacaktir. Iste o zaman farklarin icinden hic bir fark kendi farkinin erkine soyunamayacaktir. Boylece farklarin varligi temelinde farklar arasi ayrilmaz butunluk ve beraberlik saglanmis olacaktir. Kendi farkimizi nasil korumak, kollamak savunmak istiyorsak; insan ve insanlik temelli cesitliligin de ortaya koydugu ve genelde kisinin farklarinin disinda kalan farklari ayni kendi farkimiz gibi algilamak ve saygi/anlayis ile karsilamak gerekir. Tek amac farkin numenal insanlik ve insanligina hizmet edip etmedigi olmalidir. Bu temelde insan ve onun insanligina yonelmeyen ve ayrimcilik ve fark erk temelli farklardan arinmak ve soyutlanmak gerekir. Bu da farklarin, birlik ve butunluk temelindeki numenal yetinin verecegi arinma ve soyutlanma savasidir. Uzlasmanin temelide, farklarin insan ve insanliga hizmeti ve birbirinden ayrilmama birbirini destekleme, yardimlasma savasidir. Uzlasan farklarin savasi, uzlasmayi cikarina ters bulan erk duskunu farkin kendi farkini ustun kilma ya karsi verdigi savastir.
-
Hic dusundunuzmu, empati nedir?, Aslinda empati, kisaca karsitlari, biribirine rakip kilmadan ve birini digerine tercih etmeden, iki karsitinda, birbirine olan zitligini algilamak ve bu zitligi veren em pozitifin, ve dusunce ve de davranis disi kalisinin, bilincine ve farkina varmaktir. En genis anlamiyla, empati, konuya karsi tarafin yerinden bakmak anlamina gelse de, bu verilen anlam yeterli degildir. Cunku, genelde bu durum, duygusal bir hissin dogurdugudur. Mesela, bir dogal felaket oldugunda, bu felakete ugruyanlara karsi duyulan duygusal "acima, yardim" v.s. hissi, aslinda bir empatiden ziyade, kendin ile ve kendini o duruma koyarak, yasanacaklarin, yasanmamis olmasina karsi duyulan, bencil bir sevinctir. Mesela, bir muslumanin, ateiste; veya bir ateistin, muslumana empati duymasini nasil aciklarsiniz? Maalesef, burada bir empatiden ziyade, karsitligin iki ucu mevzu bahistir. Oyuzden, empati mumkun degildir. Ortada empati olabilmesi icin, empati duyacak dusuncenin, iki karsit uca da esit mesafe de, olabilmesi gerekir. Iste buradaki empati, tanrisal zihniyettir. Yani, tanrisal zihniyetin ne oldugunun bilincine ve de farkina varan bir kisi, bu zihniyeti kullananin, ya tanri lehine, ya da tanri aleyhine olacaginin ve bu karsitligi yaratanin da, hem muslumanlik, hem de ateizm degil; tanrisal zihniyet oldugunun bilincinde ve farkindadir. Ayni durum, milliyetcilikte de gecerlidir. Bir Turk milliyetcisinin, bir Kurd milliyetcisine veya tersi, empati duymasini nasil aciklarsiniz?, maalesef burada da, empatiden ziyade, iki milliyetci kokenin karsitligi mevzubahistir. Oyuzden, ortada bir empati olabilmesi icin, bu iki birbirine karsit kilan, em pozitifi algilamak gerekir. Bu da milliyetci zihniyettir. Ayni tanrisal zihniyet gibi, milliyetci zihniyetin de bilincine ve farkina varan kisi, bir milliyetin lehine olanin, baska milliyetin aleyhine oldugunun bilincinde ve farkindadir. Oyuzden, empatik zihniyet, hem tanrisal zihniyet, hem de milliyetci zihniyet bazinda, ateist, teist ve Turk/Kurd cekismesinin, sadece karsitlari yaratan bir zihniyetten dogdugunun bilincinde ve farkindadir. Iste buradaki, empati; kutuplarin tanrisal, ya da milliyetci; uclarinda yasayanlarin, neden bu durumda oldugunun algisina sahiptir. Buradaki empatik zihniyet, zaten bilincli ve farkindalikli ise; empatiyi kuran kisinin, hem milliyetcilik, hem de tanrisal zihniyetlerden arindiginin ve, onun sorununun, ateist veya teist degil; Turk veya Kurd milliyetciligi degil; tanrisal ve milliyetci zihniyet oldugunu ve bu sorunu isledigini algilarsiniz. Son bir ornegide, hak icerikli zihniyetten verelim. Eger hak icerikli bir zihniyete sahipseniz, o zaman; bir dusunce ve davranisi, ya hakli, ya da haksiz bulursunuz, ayni baskasinin, ayni hak zihniyetiyle, sizin hakli buldugunuzu, haksiz; haksiz buldugunuzu hakli bulabilecegi gibi. Iste burada da, sorun ve empati hakli/haksiz bulunma degil; hak zihniyetinden yola cikmaktir. Demekki, hem karsitlara, disaridan ve notr algilayabilmek icin, once empatiyi veren zihniyete ulasmak gerekir. Bu, zihniyetin taraflarinin birinde yer almadan olayi ortaya koyabilmek icin gereklidir. Ama, asil onemli olan sorunun kaynaginin bu zihniyet oldugunu algilayabilmek ve taraflarin bu zihniyetten dogdugunu gorebilmektir. Iste bu da bize, taraflari yaratan zihniyetten zihniyet ve iki karsit ucunun toplam uclusunden arinmayi, kurtulmayi getirir. Demekki konu, hem empati de, hem, zihniyet algisinda, hem de zihniyetten kurtulma, arinma bilincinde, bir tarafa sempati/antipati duymak ve sempatik/antipatik dusunmek degil; sempati ve antipatiyi doguran empatiye vakif olmaktir. Bu da dusunce ve davranis degil; o dusunce ve davranisi veren, zihniyettir. Sorun da zihniyetin, karsitlari verdigi, zihniyet sahibinin, karsitlardan birini dusunce ve davranis olarak benimseyip, digerini karsisina alacagini ve ayni zihniyet sahibi, fakat kendisine karsit dusunce ve davranis sunan ile, devamli tartisip, atisip; empatiyi algilayamayacagini gorememektir. Cunku, sempati/antipati, dogruluk, guzellik, haklilik v.s. temelindeki olumlu/olumsuz algilara dayanan karsitlarin karsitlari kendi inandigi teke indirgeme ve kendi tekini digerine kabul ettirme mucadelesidir. Empati ise, bu karsitligin temeli ve dogrular arasi mucadeleyi doguran zihniyetidir. Iste bu yuzden de, emperyalist zihniyet; hem emperyalizmi, hem de antiemperyalizmi icerir. Konunun antiligi, zihniyetin getirdigi dogrularin, biribirine rakip ve karsi cikmasindan kaynaklanir.
-
Gozlem olarak bakildiginda, inanc karsitligi ile inancsizligin ayni duzeyde bir dusunce ve davranis tasimadigini goruyoruz. Peki bu fark nereden kaynaklaniyor? Bir kisinin kendi yasam ve iliskileri baskadir, bir kisinin toplum ile mucadelesi baskadir. Genelde bireysel bilinc sahibi olanlar, toplum icinde kendilerini ifade ederler ve ifade etmenin bilincinde olarak baskalarinin da kendilerini ifade etmesine izin verirler. Bunu inanc temeline oturttugumuz zaman, eger kisi bireysel bilince erismisse; sadece toplum icinde kendi yasam ve iliskisi olarak kendisinin inancsiz oldugunu ifade eder. Bu ayni zamanda hak ve ozgurlukler temelinde baskasinin da eger inancli ise kendisinin inancli oldugunu ifade etmesi anlamina gelir. Aslinda bilinc olarak olmasi gereken; bireysel duzeyde bu iki inancsal yanasim farki gosteren bireyin biribirinin hak ve ozgurlugune mudahele etmemesi ve hatta bu konuyu kisiye ozel bir konu olarak ele alip kisiyi rahatsiz edecegi dusuncesi ile bu konuya hic deginmemesidir. Tabi ki burada olmasi gereken; kimsenin kimseye mudahele etmemesidir. Yani inancli inancli olarak yasar, inancsiz inancsiz olarak yasar ve bu iki kisi yasamda iliski icindedir. Bir yerde her ikiside biribirinin kisilik degerine saygi gostermektedir. Gel gelelim, bireysel bilincin gelismedigi ve olmadigi toplumlarda ise; inanc konusu kisisel bir konu olmaktan cikar ve toplumsal bir biz/oteki mucadelesine donusur. Bu o kadar keskin bir durum alir ki, biri digerine nerde ise yasam hakki tanimak istemez. Basta boyler bir mudaheleci durum, insan haklari ve hak ve ozgurlukler ihlalidir ve bu ihlal hem inanc karsitligi, hem de inancsiz karsitligi olarak kutuplasir. Ortada sadece sanki bir ustunluk mucadelesi vardir ve kisiler biri birine ustunluk kurmak, biribirini ikna etmek ve gerekirse, zorla, baskici bir sekilde mudahele etmek dusuncesinde ve davranisinda olurlar. Buradaki sorun cok acik olarak hem kendi inancliligini ya da inancsizligini korumak hem de karsi tarafi kendi dogrusuna dondurme mucadelesi vermektir. Yani ortada kendini savunu, karsi tarafa da saldiri vardir. Bu acidan konuya yaklasildiginda, ortada ne bir dusunce, ne bir bilgi alis verisi, ne bir anlayis, ne bir hosgoru, ne biribirini anlamaya calisma v.s. kisaca ortak gecim yerine, ayrismak ve hatta dusman olmak soz konusudur. Fakat bu soz konusu olan durum, her iki tarafinda istegi adina hak ve ozgurluklere terstir. Cunku bu iki kutup dusunce ayni cografyayi ve toplumu paylasmakta, ayni yasam ve iliskiyi paylasmakta v.s. kisaca ic ice yasamak durumundadir. Boyle oldugu halde bu fenomenler arasi mucadele surer gider. Eger inanclisi da inancsizi da boyle bir mucadele vermek durumunda kendilerini hissediyorlarsa; bu mucadeleyi fenomen uzerinden degil numen uzerinden vermelidirler. Tabi bunu yapabilmek icin bu kutuplasmis kutuplarin biribiri ile olan yakinligi, saygisi anlayisi v.s. gerekir. Sonucta hic kimse hic kimseyi ona ve degerlerine saygi gostermiyorsa ona karsi bir iletisim yakinligi duyamaz. Boyle olunca da iki taraf agzi ile kus da tutsa; birbirlerine birseyler anlatabilmek durumundan uzakta kalirlar. Cunku beyinler ve bilinc biri digerine kapalidir. Iste bu durumu ortadan kaldiracak olan dusunce ve bilgi paylasiminin kisilere ve degerlerine yonelmeden sadece konu ve kavramin dusunce uzerinden algi ve bilgi temelinde de insanogluna getirdigi her turlu sorunu dile getirerek verme durumu dogar. Iste bu durum, inancli ya da inancsiz kisinin, sadece kendi inancliligi ya da inancsizligi degil; kendince ve dusunce temelinde yani kisiye yonelmeden, kendi tarafinin yararlarini, karsi tarafin zararlarini insanlik adina dile getirmesi ile mumkundur. En azindan boyle bir dusunsel ve bilgisel karsilikli paylasim; iki tarafin biribiri ile distalayici mucadelesinden cok; biribirlerini algilama, degerlendirme, kendini ve karsi tarafi sorgulama, degerlendirmenin onunu acacak; mucadelenin savunu ve saldirisiyle tuikanmis beyinleri ve bilincleri acmaya yarayacaktir. Boylece her iki tarafta biribirlerinden alip verdikleriyle kendisini degerlendirme firsati bulacaktir. Kisaca kisiler, polemikler, karsilikli satasmalar, suclamalar, onyargilar, atismalar v.s. degil; dusunce bilgi, birikim, bilinc paylasimi saglanacaktir. Bu da en azindan insan olmanin verdigi degerlerin hatirlanmasina ve on plana cikmasina yarayacaktir.
-
Kavram kargasasinin hakim surdugu, dunyada ve Turkiye' de; laik-sekuler ikiliside nasibini almaktadir. Bilindigi, gibu; bu iki kavramda, Fransa Ihtilali'nden sonra yayilmis ve toplumlarca, benimsenmis ve kullanilmistir. Iki terimin, kavram icerikli anlamlari farklidir. Laiklik, genelde; din islerinin ve konularinin, devlet isleri ile karistirilmamasini, yani; devletin bir dini gorusu olmamasini ifade eden bir kavramdir. Laik, bir duzeni savunan kisi; pekala, dini inanci olan bir kisi olabilir. Dini inanc ve ibadet ve dini yasam ve iliski acisindan, laiklik, kisiye hic bir kisitlama getirmez. Sekuler ise, tamamen dini temele yonelik bir kavram olup; dunyevi anlamini ifade etmektedir. Genelde, dini mentalitenin kokeni, yasam yerine; olume ve olum (olmek) sonrasina-ruh, cennet, cehennem, azrail, dirilis v.s.-dayandigindan; sekuler tamamen dini distalayan ve dini olmayan ve dini icermeyen bir yasam ifadesi, icerigi tasir. Hatta, gunumuzde, din disilik, dini icermeme, dini olmayan v.s. temelli ifadeleri de, en iyi ifade eden kavram sekulerdir. Ateistler, ancak sekuler olurlarsa ateist olurlar. Turkiye' deki 1923 kurulusunu ve Ataturk'un getirdigi yenilikleri ve devrimleri hatirlarsak; burada; vurgulanan kavram laiklik, yani devlet yapisinin, dini bir taraf veya gorusu olamayacagi, ve dini kurumlarin, devletten ayri yapilanacagi vurgulanmaktadir. Iste "TC, laik bir devlettir" in ifadesi budur. Bu temelde, ordu; laik olabilir, yani; dusunce ve davranis olarak; devletin, dini kuruluslarindan ayri yapilanmasi gerektigini savunabilir. Fakat, bu dusunce ve davranis; orduyu kurum olarak sekuler yapmaz. Bugun, diyanet islerinin oldugu, istiklal marsinda, dini icerikli misralari bulunan ve genelde, %99' u musluman-ki tartisilir-oldugu soylenen toplumun; ve dogustan itibaren, sorulmadan TC vatandasliginin yanina, ve dini hanesi bulunan yerine; islam yazilan bir nufus kagidina sahip olan bir toplumun ve onun her turlu kurum ve kuruluslarinin; tum devlet ve egitim, saglik ve bilimum siyasal ve sosyal yapinin; ve osmanli gibi muslumanligi, her zaman one cikarmis bir imparatorlugunun varisi TC'nin; vatandaslarinin sekuler oldugunu kim soyleyebilir? Sekuler olmak, bir bilinc ve kendi degerlerini sorgulama-nedenleme gerektiren bir icerige sahiptir. Ustelik, sekulerlik; dini icermeyen, din disi ve dini olmayan bir kavram olarak; kisiseldir. Her turlu kurum ve kurulusun icinde, sekuler dunya gorusune sahip, kisiler olabilir. Bu kisiler, ordu yapisinda da bulunabilir. Ama bu orduyu ve ya herhangibir kurum ve kurulusu sekuler yapmaz. Ustelik ordu laikte olamaz. Ancak, ordunun ilkesi olarak laik bir duzenden yana taraf olabilir. Dolayisiyle, bilhassa Turkiye'de bu iki kavram karismaktadir. Kisi ve herhangibir kurum kurulus laik olamaz, ancak dunya gorusu olarak laik bir duzeni/sistemi savunabilir. Sekuler dunya gorusu ise, tamamen kisiseldir ve kisinin her turlu dusunce ve davranis ve de yasam ve iliski olarak dunyevi oldugunu ve dunya otesi, yasam sonrasi v.s. hic bir degeri deger olarak uygulamadigini gosterir. Genelde hemen hemen her din felsefesinde bir dunyevi diosiligi oldugundan, sekulerlik genelde dini uygulamalara ve inanca ters duser. Buna muslumanliktaki imanin sartlari da dahildir. Farklari maddeler halinde ortaya koyabiliriz. Laiklik, dinin devlet islerinden farklilasmis bir sistem/duzen seklidir. Sekulerlik ise; kisinin dunyeviligidir. Bir musluman, seriat duzenini arzu etmedigi surece, laik bir duzende yasayabilir ve hak ve ozgurlugunu koruyabilir. TC'nin 87 yillik tarihi bunun kanitidir. Bir kisi hem sekuler, hem musluman olamaz. Bir sistem hem laik hem seriatci olamaz. Sekuler anlayis, tanrisal yanasim ile direk baglantili degildir. Cunku sekulerlik dunyevilik demektir. Yani bir yerde dini olarak getirilen, dunya otesi degerlere inanmayistir. Mesela, cennet/cehenneme, olum sonrasi yasama, oteki dunyaya v.s. Oyuzden pekala, bir deist panteist, panenteist, ateist, anti ve nonteist ve bilimum tanrisal bakis acilarindaki dinsel teizm disi her ideolojik inancsal, sekuler olabilir. Cunku konu, dunyeviliktir ve beseriliktir. Oyuzden sekulerlik, bir yerde, dini olmayan (non religious), bireysel yasam ve iliski seklidir. Yani sekulerlik, dinilik ile mukayeselidir, tanrisal yanasim ile degil. laicism: control of political and social institutions by secular elements- Goruldugu gibi, laiklik; politik ve sosyal yapilanmalarin sekuler, elemanlar, temel ilkeler/esaslar eliyle/yoluyla kontrolu demektir. Bunun aciklanmasindaki neden, bir sistem ve duzenin laik olabilmesi icin devlet ve hukumetin bireylerinin sekuler zihniyete sahip olmalari gerekmektedir. TC tarihine bakildiginda bunun boyle olmadigi acik gorulur. Cunku TC tarihinde hic bir zaman sekuler bir zihniyet ne iktidar ne de muhalefet olabilmis, ne de devlet ne de gelen iktidarlar sekuler zihniyet temelindeki bir laikligi uygulayabilmislerdir. Dolayisiyle sekuler zihniyet temeline oturmayan bir laiukligin ne kadar laik olup olmadigi da tartisma konusudur.
- 22 yanıt
-
- 7
-
-
Felsefenin varlik konusunu isleyen metafizik dalinin, mustakil var olan varlik ile ilgili ideolojileri materyalizm (madde), idealizm (dusunce) ve pozitivizm (yok) olarak, insanoglu tarihinde yerini almistir. Pozitivizm, temel olarak akilciligin bir urunudur. Cunku akil, pozitivi ortaya koyar ve bu pozitivite, madde ve dusunce temelini red eder. Mustakil var olan varligi da, akilciligin temelinde "yok sayar." Pozitivizmin, inanc felsefesi ve teolojiye bakis acisi, ya insanoglu turu ve biri disindaki akilli tasarimcilik, panteizm (en genis mekan olarak evren) ve hyloteizm (maddenin akilciligi ve tanrisallasmasi) en cok bilinenlerdendir. Eger pozitivizmin akilciligi, kisisel duzeyde ve kisinin sadece kendi, inancsal dogrusu soz konusu ise, bu temelde de bireyci akilciligin; aklinin tanri aramasi temelinde ortaya koyacagi ve aklin inancsal olarak dogrulayacagi bir tanri ve tanrilastirma dusuncesidir. Akilciligin pozitivizmi de ayni temeldedir. Cunku akil, bir seyi algiladiginda, bu alginin var ve yok ifadesi algi temelinde pozitivizmdir. Sadece anlam, ifade ve dibilgisi icerigi olarak negatif, ya da olumsuz ifade edilebilir. Pozitif dusunce uretimi iste bu aklin bireyci, tasarimli, teleolojik ve teolojik uretimidir. Ateizmin akilciliginin materyalist temelde ve tanri algisinda negatif ve olumsuz olmasi da, tanriyi madde temeline oturtamamasindan kaynaklanir. Bu acidan ateizm, tanri konusundaki akilci inancsal dogrusu olarak, ya tanrinin varligini madde temelinde, ya da tanriya inanci, olan din felsefelerinin genel ya da ozel temelindeki icerikte bir tanrilarinin olmadigini one surerek gerceklestirir. Ateizmin, kisisel anlamda pozitif akilciliginin sonucu, aranan bir tanrinin bulunmasi temelli, ya hyloteizm, ya da panteizm, ya da kisisel tatmin ve ikna olma temelinde, monoteizmdir. Mantiksal pozitivizm de, pozitif dusunce de akilciligin bir urunudur. Pozitivizmin, felsefenin metafizik dalinin varlik ile ilgili gercek varlik katagorisindeki ideoloji inancsal dogrusu ise isimciliktir. Akilciligin, isimciligi; gercek varligi nesnel ve oznel olarak yoklar ve gercek varligin pozitif bir isimden olustugunu one surer. Pozitivizm ve akilciligi, bilimsel metoda ve bilimsellige degil; ideolojiye, inancsalliga ve dogruya dayanir. Bu temelde de epistemolojik gercekci degil; akilci dogrucudur. Pozitivizm ve isimcilik; mustakil var olan varligin ve gercek varligin kendi kendisini kendi adina ortaya koyamayacagini, bunlari ancak pozitivizmin ortaya koyabilecegini ideolojik inancsal bir dogru olarak ortaya koyar. yani mustakil var olan varlik pozitiftir ve gercek varlik ta isimdir. Burada her iki ideolojik inancsal dogru temelinde bir mantiksal pozitivizm, yani pozitivizm ve isimciligin aklin bir turevi oldugu gorusu hakimdir. Her ikiside aklin ne olduguna deginmez, sadece akildan yola cikar. Iste bu akil, ya evrenin aklidir, panteizm; ya akilli bir tasarimcidir, teoloji ya maddenin Aklidir, hyloteizm, ya da bireyci akilciliktir. Teleoloji de, seylerde akilcilik temelinde, bir amac, gaye v.s. arar. Bu temelde de dogal zihniyet ve dogal egosunun evrensel ayniliktaki yapilanis ve isleyislerinden; pozitivizm, bir (nicelik) ve nokta (nitelik) ucleminden biridir. Kendinin nedenini pozitivizm olarak aklin inanciyla dogrular.
-
Emprisizmin felsefenin metafizik ve etik konularindaki isleyisi ise, yine somuttan soyuta dogrudur. Yani metafizigin, varlik ideolojilerinin ve her turlu temeli, nesne, madde, insan ve fenomenin ortada oldugu somut tabaninin, bilimsel method olan deney, gozlem, arastirma v.s. ye tabi tutulmasidir. Ayni sey, etigin yaptirim ve yonlendirimlerinin ve d yukumluluklerinin insanoglu turu ve biri uzerindeki dusunsel ve davranissal etkilerinin ve dogurdugu sonuclarinin, biyolojik, psikolojik, sosyolojik, toplumsal, politik, ahlak, kultur, gelenek, tore v.s. temelindeki gozlemine ve bu gozlemin tum resminin ortaya konulmasina dayanir. Ornek verirsek; bilimsel metod, dini, teolojik, ideolojik, inancsal tum dusunce ve davranislarin, insanoglu turu ve birinin somut temelde sistemlestirdigi, kurumlar, uygulamalar v.s. temelli algilarin, gozlemlenmesidir. Yani bir dini, kabullenerek, karsi cikarak akilci bir dogru ile degil; olan butun dinlerin ortada olan etkilerinin her turlu gozlemini dile getirerek ortaya koymaktir. Teolojik bir tanri varliginin, ozel ya da genelde inancsal ve varliksal var/yok, inan/inanma tartismasini degil; olan tum teolojik ideolojik inancsal dogrularin ortada olan yansisini degerlendirmek, gozlemlemek ve ozel ya da genel olarak dile getirmektir. Bilimsel metodun, gozlemi epistemolojik gercekci, notr algili, disaridan bakis acili ve akilciligin inancsal dogrusuna, sabitine, sahipligine, kesinligine, mutlakligina v.s. basvurmadan olani oldugu gibi, dile getirmektir. Akilcilik, ozel, oznel, sabit, dogrulu, inancsal olmanin yaninda, tartismasal, ayrimci, cikarci bir icerik tasir. Deneycilikte ise, sadece gozlem dile gelir. Gozlemcinin, ya da gozleyenin soyutlamasi ve kendine ait yorumu ortada yoktur. Gozlemin oldugu gibi aktariminin, ne gozlemin savunuldugu, ne de karsi cikildigi anlamini icermez. Evrensel-insan gozleminin farki ise, gozlemin insan ve insanligi adina, ne gibi sorunlar icerdigini ortaya koymaktir. Yani, gozlem negatif, sorunu ortaya koyucu olarak dile gelir. Cunku amac, cikarsama, curutme, yanlislama temelindedir. Yanlislanan da, gozlemin epistemolojik gercekliginin insan ve insanligi adina zihinsel ve dusunsel sorun icerdigidir. Bu sorun da daha once belirtildigi gibi, evrensel ayniliktaki dogal zihniyet ve egosunun insanoglu adina, ait, eliyle, icin yapilanis ve isleyisidir. Sorunda soyutlamanin soyut ve somut temellerinin insanoglu turu ve biri kokeni olarak algilanmadiginin ve temelinde soyutlamanin insansal/evrensel/kavramsal/bilissel olmadiginin, neden ve nasillariyla ortaya konmasidir. Iste bu da insanoglu turu ve biri kokenli ve insansal, evrensel, kavramsal temelli gozlemin, olani sorunsal olarak bilimsel method ve icerikte dile getirmesi, yani bilimsel felsefesidir.
-
E. Kant'a kadar, kendi bunyesinde hareket eden, Empirizm, deneycilik ve rationalizm, akilcilik; Hegel ile boyut kazanmis ve Diyalektigi dogurmustur. Tum bu gelismeler gunumuzde, rationalizmi, idealizme ve akilli tasarimciliga, empirizmi de, bilgiye, bilime ve epistemolojiye yaklastirmistir. Gunumuzde artik, bu iki grup biribirini kabullenmeyecek kadar ayrismistir. Cunku, akilciligin temeli, inanca, soyuta; empirizmin temeli de, gozleme, deneye v.s., yani somuta dayanir. Akilcilik, sezgi, duyum olarak gelisirken; empirizm, bilim ve bilimsellige, yanlislanabilme boyutunu katmistir. Akilciligin, tasarimciligi yaninda, bireyciligi de; bencil ve ego olarak sahne almistir. Empirizm ise, insanoglunu epistemolojiye, dile, bilime felsefey v.s., kisaca insanoglunun bugun ortaya attigi ne konu varsa, onlarin on kabullerini, sorgulanmazlarini, mutlaklarini v.s. degisebilir ve degistirilebilir temelinde yanlislamaya yonelmistir. Bugun tasarimci ve bireyci akilcilik, emperyalist zihniyetin hem tanrisinin, hem de guc, iktidar ve otoritesinin sembolu olurken; empirizm, bilimin, bilmenin, bildirmenin, bulusun, deneyin, gozlemin, arastirmanin, sorgulamanin, ve degistirme ve degisimin ayni zamanda da; ispat, delil, ksanitin degil; yanlislamanin, cikarsamanin ve curutmenin semboludur. Madde ve nesneden yola cikan dusunce, eger; akilciliga saparsa, inanci eliyle tanrisini bulmak zorundadir. Cunku, tanriyi (kabul/red; var/yok degil), arayan akil, onu mutlaka bir ozdeslestirme ile bulacaktir. Bu temelde de bilim ve bilimselligin, akilciliga sapisi, inanci bilime katmak anlamini tasir. Bu iki farkli deolojinin birlesimi, diyalektik monizm (mono olarak, materyalizm, ya da idealizm), pozitivizm, pragmatizm ve liberalizmi dogurmustur. Nihilizmin temelide; akilci gozleme dayanir. Tanriyi, gozlem olarak oldurur, fakat akil olarak olduremez. Varolusculuk, fenemenoloji, mantiksal pozitivizm de bu birlikteligin urunudur. Bu birliktelik suresinde; bir cok ideolojik inanc ortaya atilmistir. Daha sonra, Post modernizm, bilhassa dilin, linquistik ve etimolojik temelide, yapisokum akimini (Derrida-deconstruction)ve construction, yapilanim, dallarina gecmistir. Rationalizmin, felsefi olarak sona erdigini kendince aciklayan;soz"objectivity is male subjektivity" , yani "nesnel olmak, erkek oznelligidir" seklinde bir sozdur. Oyuzden gunumuzde, akilcilik ve deneyciligin neler oldugunu ve birbiriyle olan ilskisini farkini cok iyi algilamak gerekir. Cunku akilciligin, bireyciligi; ben ve egoyu one cikarmistir.
-
Karsitlik acisindan, SELF EGONUN KARSITI DEGILDIR. Egonun karsiti TABULU RASA'dir. Yani; yeni dogan bir bebek gibi, 0 zihniyet ile dogmaktir. Iste, egonun kisi adina tarihe gomulusu de, zihniyetindeki tum ego dusunce ve davranislarini olusturan verileri, degerleri, tabulari; ayni yeni dogan bebek gibi sifirlamak, YENIDEN DOGMAKTIR. Iste insanoglunun selfbilinc ve farkindaligi, onun zihniyet ve zihniyete bagli her turlu dusunce ve davranis olarak, yeniden dogumu, yani KENDINDE OLDURDUGU(OLDURRMEK), INSANOGLUNU, INSAN OLARAK YENIDEN DOGURMAKTIR. Iste bu yeni dogan insan, artik her turlu insandisi, insanlikdisi deger, tabu veriden muaf olarak bir evrensel/insansal yasam surer. Onun icin atrik hic bir ayrimcilik, cikar, bencillik vs. veren DOGAL ZIHNIYET ve ona ait EGOSAL DUSUNCE VE DAVRANIS YOKTUR, YESERMEZ. Sadece bilinc ve farkindalik olarak kendi biri ve bu birinin, bir insanoglu turu biri oldugu vardir. Onun icin, turu bunyesindeki her turlu "yaris" bitmistir. Onun yarisi, artik; kendini ve turunu bir butun olarak, bilimin ve bilimselligin, her turlu gelisim, kullanim ve paylasimini saglamak ve icinde bulundugu evrenin kendi turu dahil; her turu olgusal, bulgusal algisini, yasamak ve yasatmaktir. Uzerinde yasadigi dunyasini, her sart ve durumda, insanca yasanir oznel/nesnel hale getirmektir. Artik, sabitleme, sahiplenme, teslim olma v.s. yoktur; bunun yerine, kullanma, paylasma, herkesin her farkinin ozelligini, bir mozaik icinde yasatmak ve bir bir olarak, kendi farki disindaki her turlu insansal/evrensel zihniyetin, dusunce ve davranis farkini kendi kullanim ve paylasimina acmak vardir. Belki boyle bir yasam, cogu okura utopik ve hayal urunu gelebilir. Unutmamak gerekirki, hayallerin gerceklesmesi icin, onlarin uygulanabilirligini yasama gecirimini aglamak gerekir. Imagine, parcasinin sozleri bu icerigi gayet net vermektedir. Ama, once egodaki yasamin farkina ve bilincine varmak, bu yasamin zarar ve rahatsizligini hem kendinde, hem turunde algilamak ve egonun her turlu degerinin sahipligini, sabitligini kaybetmekten korkmak yerine ve bunun bir bosluk yaratacagi dusuncesi yerine, aksine; onlardan kurtulmak ve arinmak icin cabalamak ve her tabulu rasaya dogru yol alirken de, bosalan yerlere selfin insan ve birey faktorunun zihniyetinin dusunce ve davranisini oturtmak gerekir. Aksi egonun, super egonun, alter egonun, subconscious ve unconscious veriminde YASATILMAK demektir. Eger baskalari ve baska seyler tarafindan yasatilmak istemiyorsak, kendi yasamimizi kendi turumuz ve birimiz adina kendimiz yasamak istiyorsak, tek cikar yol; egodan, tabulu rasaya dogru yol almak ve bu yolculukta, bosalan yerlere kendimizi ve turumuzun insansal ozelliklerini evrensel kullanmak ve paylasmak ve de omur yeterse, yolculugun sonunda, bir bebek gibi yeniden ve insanoglunun dogal zihniyeti ile degilde, insanin insansal zihniyeti ile dogmak ve de en azindan bu yasami tadabilecek yasam sansini yakalamak gerekir. Cunku, bunu tadmadan olmek, bir insanoglu turunun biri icin, telaffisi olmayan bir kayip olacaktir.
-
Basta ego terimi, insanoglunun nihilist felsefesi sonucu, psikoloji, psikiyatri, ve toplumsal yasami, dile getiren etigin konusu olmustur. Etigin amaci nedir?, etik; insanoglu turunu bir arada tur biri farkinin da farkinda olarak her bir birin tursel butunlugunu saglamak demektir. Once egoyu inceleyelim. Egonun temeli "KAYBETME KORKUSU" na dayanir. Bu ne demektir. Insanoglu, dogal zihniyetinden dolayi, tum yasami boyunca, sadece ve sadece verilerle, degerlerle, tabularla yasar ve olur (olmek) Peki ego, NEYI KAYBETME KORKUSU dur?, ego; mustakil var olarak dogan insanoglu turunun birinin, tum yasami boyunca kendisine verilen ve SAHIPLENDIGI, SABITLEDIGI, SAVUNDUGU, UGRUNA CANINI VERDIGI, ve dogumdan itibaren aldigi her turlu AYRIMCI, CIKARCI, SAVASTIRAN, MUCADELE ETTIREN ve INSANDISI, INSANLIKDISI OZNEL/NESNEL, SOYUT/SOMUT ve insanoglu turunun yonlendirerek ve yaptirama koyarak sistemlestirdigi ve etik ve metafizik, ideolojik inancsal, dogrusal, tanrisal , OLGUSAL, KURGUSAL,duzen haline getirdigi olumlu, ya da olumsuz degerleri, verileri, tabulari kaybetme korkusudur. Nihilizmin, bilhassa tum bu insanoglu faktoru disindaki hderseyi hiclemesiyle, insanogu turu buyuk bir bosluga dusmustur. Iste bu ego,nun kaybetme korkusu, insanoglu BIRINI BIREYCI AKILCI YAPMIS ve tum egonun bu insandisi ve insanlikdisi degerlerini, verilerini, tabularini BIREYE, BIREYCI AKILCI CIKARI ICIN KULLANIM KOZU OLARAK vermistir. Iste bu temelde, ego, ayni dogal zihniyetin, iki farki dusuncesine, acilmistir. Birisi "ben, bana verilen degerler, tabular, veriler adina ve baskasi adina yasarim ve yasamimi harcarim" , digeri de "ben, baskalarini ve herseyi, kendi adima yasatirim, kullanirim, harcarim" temelli dusuncedir. Iste dunya; ikinci dusuncenin otoritesi, gucu ve iktidari altindadir, bu gucu, otoriteyi, iktidarida ona, ilk dusunce de olanlar saglar. Cunku burada bir uyum vardir. "kaybetme korkusu" ile yasayanlara, ikinci dusunce "kaybetme, benim cikarim icin kullan" emrini vermistir. Su an insanoglunun geldigi duzey, tur butulugundeki IKINCI EGOSUNUN, BIRINCI EGOYU KULLANMA, HARCAMA, HER TURLU INSANDISI, INSANLIKDISI DUSUNCE VE DAVRANISA MUBAH KILMASIDIR. Iste bu BENCIL EGO ILE, ONUN KULLANDIGI KAYBETME KORKULU EGO, bugun insanoglunu ve dunyasini icinde bulundugumuz duruma getirmis ve ikinci ego, bunu kalicilastirmak icin de, elindeki bilim ve bilimsellik dahil, her turlu kozu ve bilhassa DOGALLIK MASALI KOZUNU cok iyi kullanmaya gayret etmektedir. Self ise, insanoglu turu birinin kendisinin insan oldugunu algilamasi, bilincine cikarmasi ve farkina varmasiyla baslar. Bu farkindaligi ve bilinci tur birlik, beraberlik ve butunlugune tasimakla devam eder. Yani, egonun; her turlu insandisi, insanlikdisi veri, deger ve tabularinin, kendi olmadigi, kendini yok ettigi ve bunu da tur bunyesindeki savaslarla sagladiginin bilinci ve farkindaligidir. Hic bir degerin, verinin, tabunun; insanoglu yasamindan daha degerli olmadiginin farkina ve bilincine varmaktir. Kendi icin olan yasamin, tur butunlugu icin oldugunun bilincine ve farkina varmaktir. Kendine verecegi herhangibir rahatsizlik ve zararin, tur butunlugune verileceginin bilincine ve farkina varmaktir. Kendi biri ile, tur butunlugunun iliskisinin, kendi birinin, tur butunlugun bir parcasi oldugunun farkina ve bilincine varmaktir. Kaybetmekten korktugu ve sahiplenip, sabitledigi her turlu somut/soyut, oznel/nesnel degerin, kendisini ve turunu insanlasmaktan alikoydugunun bilincine ve farkina varmaktir. Onlari kaybetmekten korkmak yerine, kaybetmek onlardan arinmak ve kurtulmak icin, sorgulamasi gerektiginin farkina ve bilincine varmaktir. Bu liste uzargider. Ozetle, egosunun, ne kendi turu, ne de kendi biri olmadiginin, kendi biri ve turunu, yok saydiginin, kendi turunu bunyesinde birler eliyle birbiriyle savastirdiginin, EGOSUNUN KENDISINI ZIHNIYET OLARAK INSANLASTIRAMAYACAGININ farkina ve bilincine varmaktir. Iste egonun her turlu bilincine ve farkina varmak, selfin baslangici ve egonun her turlu degerinden kurtulma mucadelesi ise, selfin yasama gecisidir. Her insanoglu turunun biri; kendi biri bunyesindeki selfini ortaya cikararak, egosu ile mucadeleye cagirmalidir. Tabi, egosundan rahatsiz ve zarar gorme bilinci ve farkindaligina erismisse. Self mi/ego mu?, karar, secim; her insanoglu turu birinin.
-
- 1
-
-
Evrensel-insan'in, epistemolojik gercekliginin notr algisi ve disaridan bakis acisi ile, inancsal bakis acisi ve zihniyet yanasiminin Inancsal temellerini ve biribirinden farklarini ortaya koyacagim. Evrensel-insan'in zihniyet olarak olaylara bakis acisinin bu temeldeki konumu, bilisseldir, yani FARKINDALIK. Farkindalik temelinde de, de bilimsellik one cikar. Daha once de belirtildigi gibi, bilimselligin, insanoglu soyutlamasi, somuttan, soyuta dogru hareket eder. Yani basligimizin konusu olan inancsalligin, soyuttan, somuta dogru hareket edisine karsidir. Buradaki bilimsellikte, deney, gozlem, bulus, arastirma, incelemeden yola cikmaktir. Iste bu temelde, "TAM" INANC; hem uzerinde, deney, gozlem, bulus v.s. yapilabilecek, somut bir olgunun olmamasini, hem de, INANILANIN, kendisinin deney, gozlem, bulus v.s. yapamamasi olmasidir. Iste bu inanc cesidi, olan "tam" inanc, IMAMDIR. Imanin koken ve temelini de, hangi imanin yonlendiren ve yaptirimi olan ve yasam da uygulanmasi istenen sartlari belirler. "YARI" INANC, ise; uzerinde deney, gozlem, bulus v.s. yapilabilen bir olgu olan (madde, nesne ve herturlusu/biri), fakat; kendisi, bu deney, bulus, gozlemi yapamayan olandir. Iste bilim ve bilimsellik dahil; bu "yari" inanc; temel olarak metafizigin varlik ideolojileri ve etigin yonlendirim ve yaptirim sistemlerinin DOGRULUGUNA dayanir. Bilimsel olarak aciklanan, epistemoloji ustu, teoriler, tezler, hipotezler, spekulasyonlar ve sorgulanmayan, axiomlar, belgitler, maximler, postulatlar da, bu yari inanca dahildirler. Her iki inancsaldaki ortak nokta; kesinlik, sabitlik, sahiplik, mutlaklik, dogruluk, degismezlik v.s. temelli NOKTALAMA, SONLAMA ve DUSUNCE UFKUNU SINIRLAYARAK INANILAN NE ISE (IDEOLOJI, TEORI V.S.) ONA TESLIM OLMA dir. Iste, kim olarak insanoglu turu ve birini, bir ne olarak; insanoglu duzeyine, zihniyet ve ego olarak her turlu dogallik kisvesiyle, insandisi ve insanlikdisi fakat insanoglunun ortaya koydugu, soyutlamanin soyut/somutuna teslim ve mahkum etmek, her iki inanc farkinin da ortak temelidir. Bu ortak temel, ya var kokenli nesneye; ya da ol kokenli ozneye dayanir. "Tam" inanc, inancsal olarak bir monizm (yani temel faktor, soyut bir herturlu/herbir yaraticidir) temelli, kaynagini bir nesnelden (Kuran, Incil v.s.) alan ve bu nesnenin sartlariyla imana uzanan, bir inanctir. En genisi panteizmdir. Yine bu "tam" inancin, dualizm temeli; soyut herturlu/herbir yaratici ile bir nesnenin ozdesligi, ya da ic iceligidir. Bunun da en gelismisi, panenteizmdir. "Yari" inanc, ise; Inanci veren ogenin, ne olduguna baglidir. Genelde metafizigin varlik ideolojilerini iceren bu inancta (madde/dusunce), en genis anlamda ve asirlardir suren tartismalariyla, materyalizm ve idealizm; ideolojik inancsal dogrularidir. Bunlardan, MATERYALIZM; NE DEN YOLA CIKARAK KIMI; IDEALIZM DE, KIMDEN YOLA CIKARAK NEYI REDEDER, KABUL ETMEZ, YOK SAYAR. "Tam" inanclar, genelde, "iman sartlari" temelli bir inancsal teizm olurken; "yari" inanclar, "inanc dogrulu" bir ideolojik teizmdir. Burada tartisan kutuplar, imanin inancsal dogrulari ile, inancin, ideolojik dogrularidir. Iste bu temelde, imani veya ideolojisi ne olursa olsun; metafizigin varligi ve etigin yonlendirimi ile inanilarak, uygulanan ve sistemlesen, tum izmler, inancsal katagoriye girer. Bu temelde de, "TRUTH/RIGHT", yani soyut gercek ve haklar, dogrulananlar temeline dayanan felsefe, BIR INANCSALLAR SISTEMIDIR. Iste epistemoloji, hem bu inancsallar sistemini her turlu, izmiyle birlikte ortaya koyar, hem de bilimin ve bilimsel gercekligin, tartisilmaz bilgisinin, bilissellik bilincini ortaya koyar. Sonucta insanoglunu, zihniyet olarak insanlastirmayan, hem inancin her turlu dogallik kisvesi altinda (zihniyet, ego, nesnenin yasalari, kurallari v.s., yani kurgusu), yerlesmis, otomatiklesmis, alisilagelmis ve bilinc altinin bilinci yonlendirmesiyle nesillerden nesillere aktarilan bu SORGULANMAZLAR, TESLIMIYETLER, KESINLIKLER, MUTLAKLARDIR. Cunku dogalliginin zihniyetini, insansal duzeye cikaracak olan birey, turunun selfligi ile, her turlu soyutlamasinda, inancsalliga ihtiyac duymayacaktir ve zihninin ufku da sinirli, teslimiyetci degil; acik ve ozgur olacaktir. Sonucta, tum kurallari, nesne adina da, ozne adina da, kendi turu ve biri adina da ortaya koyan kim; insanoglu turu ve biridir. Bunu da, yani nesneyi kendisinin kendi nesnesi dedahil, ortaya koyanin kendi turu ve biri oldugunu ancak, kendi turu ve biri disinda bir guc aramadigi ve kendi tur ve birinin bilicine ve farkina vardigi zaman, algilayacaktir. Iste o zaman ne bir soyut herturlu/herbir yaraticiya, ne de nesneyi oznellestirerek, akilli tasarimci veya tanri yapmaya, zihniyet olarak gerek duymayacaktir. Cunku her turlu inanc, zihniyeti ortadan kalkmadan, yani bertaraf olmadan, dusunce yaratmaya ve davranista bu dusunceyi, yonlendirip, uygulamaya ve sistemlestirmeye devam edecektir.
-
- 1
-
-
Insanoglu tarihi, 15. yuzyila kadar, her turlu sistem ve duzeni, yetistirim ve egitimi ile, dogumdan itibaren cesitli yonlendirim ve yaptirim verileri, degerleri, tabulariyla; hem dusuncesinde yarattigi imani, somutlastirmis, hem de bu imana toplumlari inandirarak, dusunceyi teslim almistir. Aslinda ilginctir, bunu ilk sorgulayan ve yikan din adamlaridir ve onlar insanlik tarihine dusunce ve ifade ozgurlugunu 15. yuzyildan baslayarak tanitmislar ve o gunden bugune de insanlik, imana bir yandan inanciyla teslim olurken, diger yandan da dusuncesini, algiladigi seyleri, deneye, gozleme, arastirmaya v.s. yonelterek, Ronesansa imza atmistir. 15. Yuzyil oncesi, insanoglu yasam ve iliskilerinde, sadece "verileni uygulama/yerine getirme" algisi hakimdir ve buna oyle veya boyle karsi cikanlar, "asi/baskaldiran/basbelasi v.s." ilan edilmisler ve her turlu insanlikdisi muamelelere maruz kalmislardir. Dunyanin her cografya ve toplumu bunun ornekleriyle doludur. Simdi imanin inancla dusunceyi nasil teslim almayi basarabildigini ve bunu gunumuzde de hala surdurebildigini ortaya koyalim. Konuya girmeden once, buradaki imanin ve onun inancinin, sadece dini icerikte olmadigini ve her turlu metafizik ve etik ogretilerin, yonlendirim ve yaptirimlarin ideolojik inancsal dogrusu oldugunu hatirlatalim. Insanoglu turunun biri, dunyanin hangi cografyasinda ve hangi toplumunun icinde dogarsa dogsun, soyutlama yetisi ve 0 dusunce ve soyut ile dogar. Dogdugu an teslim alinmaya baslar. Bu teslimiyet, soyut olarak verilir, somut olarak ta verilenden talep edilir. Bu somutluk, hem o kisinin vucut butunlugudur, hem de ona verilen soyutun, sistemlestirdigi somutlardir. Teslimiyetin sebebi de, dogana verilen veri, deger, tabularin; monolog olarak verilmesi ve alinmama temelinin olmamasidir. Bu once cinsiyet ile baslar, sonra vucut goruntusunun estetik verisi gelir, dogdugu toplumun tarihsel nesilden nesile aktarilagelen, alisilagelmis otomatiklesmis v.s. degerleri gelir. Bunlar, varsa etnik koken ve etnik dil, vatandaslik, irk, milliyet, ve ailesel ve de toplumsal etik degerler ve tabular. Iste bunlar icinde kisinin imana inancla sarilmasi, kendisinden istenen; dini degerler, somut uygulamalari, buna bagli ahlaki, toresel, ananevi degerler ve de milliyeti, milli degerler ve buna bagli olarak etik degerlerdir. Butun bu etik kokenli degerler, hele hele kisi bunlarin mucadelesini veriyorsa, iman olarak sadece uygulanir. Cunku bu konudaki dusunce sorgulama v.s. hem yetistirim, hem de egitim olarak yoktur. Hele hele doganin icinde bulundugu toplum, birey bilincine ve hak ve de ozgurluklere sadece imaninin inanci temelinde ve toplumsal kisilik olarak bakiyorsa. Kisinin imana inanci ve dusundurtulmemesi ve dusunmemesi, sirf bununla da kalmaz. Kisi, butun bu iman temelli inanclari uygularken, bunlara karsi cikan, duzene karsi cikan ve baska bir iman olacak olan, metafizik ve etigin izm temelli ideolojik inancsal dogrulariyla tanisir. Bu sefer, bunlara kendi algisiyla inanarak, iman etme duzeyinde, bunlarin bir neferi olur ve bu inandigi imani dogruya sadece kendisi kendisini adamakla kalmaz, iliskilerinde de baskalarini bu imana cekmek icin her turlu yeti ve becerisini kullanir. Bu temeldeki; ideolojik, inancsal ve dogrusal ogretiler; bir kisinin, baska kisilerin, ideolojik inancsal dogrulari ile savasmasini, mucadelesini, ikna olma/etme savasimini, yerine gore de baskiyi, zorlamayi, mudaheleyi, her turlu insanlikdisi dusunce ve davranisi getirir. Soyle hem icinde bulundugunuz topluma, hem dunyaya, hem de kendinize bir baktiginizda, bu imana inancin ne oldugunu ve yasam ve benliginizi nasil elinizden aldigini eger farkina varabilir ve bilince cikarabilirseniz, algilayacaksiniz. Peki butun bu etigin, dini, milli, toresel, politik, ahlaki v.s. ve metafizigin, ideolojik, inancsal, ozlemsel v.s. bir ilkeler dizini haline gelmis ogretilerini, birinin imani onderliginde, digerlerine karsi verdigi mucadeleyi algilamak ve bunun dusuncenin onune nasil bir set gerdigini gormek, nasil olacak? Bunun en guzel cevabini, dusuncenin; ideolojik inancsal, dogrusal ogretisinin disinda, dusuncenin; deneysel, gozlemsel, arastirmaci, sorgulayici v.s. yonunun birbiri ile olan iliskisini, celiskisini v.s. algilamak gerekir. Neyin imana bagli inanc oldugunu algilamak icin, en guzel yol; kisinin gunluk yasam ve iliski surecinde, kendisine soracagi sorudur. "ben yasam ve iliskilerimde ne yapiyorum ve neden bu yaptigimi yapiyorum, bana bu yaptiklarimi yaptiran nedir, neden bu yaptiklarimi yapmak zorundayim, ya da geregi duyuyorum?" temelli bir sorgulama, kisiye en azindan DUSUNME FIRSATI SAGLAYACAKTIR. Cunku dusunce ve onun dusunebilmesinin olabilmesi icin, kisiin yasam ve iliskisinde neler yaptigini, kendi adina ve kendi kendine degerlendirmesi gerekir. Cunku, imanin inanci ile dondurulan, dusundurtmeyen ve dusunce uretmeyen dusunce, sadece SOYUT OLARAK DEGIL; SOMUT OLARAK TESLIM ALIR. Iste bu temelde, herkes oturup, dusunsun. "Benim dusuncem, ne kadar ve nelerden ozgur" diye. Cunku, imanin inanci ile dusunmeyen dusunce, algiya da, baska dusuncelere de, yeniliklere de, caga da, imanin inancin verdigi ideolojik inancsal dogru disi, bilgiye de ogretiye de, ogreniye de yonelime de v.s. kapalidir. Buradaki en buyuk sorun, kisinin hem iman temelli inanci dusunce ve davranis olarak uygularken, bundan rahatsiz olmadigi, bunun zararini gormedigi ve bilinc alti olarak ve otomatiklesmis bir aliilagelmislikle, bir kurulu robot gibi, bunu yasam ve iliskilerinde uygulamasidir. Iste her seyden once, bunun bir farkindaligi, ve yapilanin bilincaltiliginin alisilagelmisligi oldugunun bilinci gerekir. Bu da ancak, kisinin kendisini simdiye kadar hangi konuda kapatmissa, o konuda tekrar alici olarak acmasi ile paraleldir. Kisinin aliciligi, ancak dusuncenin teslimiyetten, sinirlardan, kaliplardan, etiketlerden, her turlu verilen tabulardan, degerlerden kurtulmak ve arinmak istemesi ile paraleldir. Cunku, kendisini imanin inanci ile, teslim etmis bir zihin; hic bir zaman ne o konuda, ne de baska konuda alici olamaz. Kisilerin, aliciliginin kapanmisliginin ornegini, yasam da iliskilerde, sitemizde her turlu gunluk soz alisverisinde, karsilikli mesajlasmalarda, gormek ve algilamak; disaridan bakan bir goz ve notr algilayan bir beyin acisindan hic te zor degildir. Oyuzden, herkesin "ben ne kadar, herhangibir ideolojiden, inanctan, dogrudan ozgur dusunuyor ve davraniyorum?" sorusunu kendine sormasi ve dusuncesinin , dolayiisiyle vucudunun neye teslim olarak hizmet ettigini ve bu hizmet edilen, ideolojinin, inancin, dogrunun ne ve neden o oldugunu sorgulamasi, kendi gelisimi ve bilinclenmesi adina, kendi icindir. Tum bunlar, once kisinin teslim olmus ufkunu acmak ve bu ufku devamli acik birakmak bilinc ve farkindaligidir. Cunku, insanoglu dusuncesi, sinirsiz, ozgur, onu acik ve de uygulanabilir olmalidir. Bu yugulanabilme, toplumsal olmasa bile, kisisel olabilmelidir. Cunku unutmamak gerekir ki, imanli inanc 1/sonsuz ama; sabit, sinirli, degismez, sahipli, dogrulu, mutlak, kesin, ideolojili v.s. iken; ozgur ve deneye, gozleme, sorgulamaya v.s. dayali dusunce, acik, sinirsiz, yanlislanabilir, degisebilir, degistirilebilir, ilerleyen, gelisen, cagi yakalayan v.s. dir. Iste imanli inancin teslim olan dusuncesi ile, deneyli, gozlemli, sorgulamali dusunmenin, onu acik, ozgur, sinirsiz dusuncesi farki da budur.
- 2 yanıt
-
- 1
-
-
Din, inanc ve tanri konulari dile gelirken, gozlem sonucu ve "uzulerek" ifade edebilecegim, bir TEKDUZELIK VARDIR. Bu tek duzelige gecmeden once, felsefe de bilinen farkli duzeyleri ortaya koymak gerekir. Tanri, din ve inanc konusu, felsefe de iki ana fark altinda degerlendirilir. Bunlardan birincisi "Dinin felsefesi (Philosophy of Religion)", digeri ise "dini felsefe (Religious Philosophy)"dir. Iste olan tek duzelik, dinin felsefesi uzerinedir. Yani gozlemlerim sonucu, dini felsefe icerikli bir dile getirim olamamaktadir. Once tek duzeligi ele alalim. Dinin felsefesi, INANCIN AKILCILIGI TEMELINDE, Tanrinin varligini tartisan ve BUNA DAYANARAK DININ FELSEFESI UZERINDEKI AKILCILIKTIR. Bu akilciligin, temeli THEOLOGY basligi altindadir. Theologyde de birbirine zit iki farklilik gozukur. ya TEIZM, ya da ATEIZM. Genelde konu din ve inanctan ziyade, tanrinin varliginin vari/yoku agirliklidir. Ozetlersek; Theology, tanri ve tanrilari ve onlarin dogal/tabi tanrisal KONUMLARINI konu alir. Ya tek bir tanri (monoteizm), ya cok tanri (politeizm), tanri veya tanrilarin bilinebilir/bilinemezligi (agnostisizm), tanri ve/veya tanrilarin dunyaya direk mudahele edip, etmedigi (teizm), ya da tanrinin ilk nedeninin evren oldugu (deizm), tanri ve/veya tanrilarin ve de dunyanin farkli seyler oldugu (panenteizm ve dualizm), ya da ayni, ozdes oldugu (panteizm), son olarak ta yukaridaki iceriklere uyan bir tanrinin ve tanrisal konumun olmadigi/yoklugu (ateizm), DININ FELSEFESIDIR. Akilcilik, HEM BILIMIN KONUSU DEGILDIR, HEM DE BILIMSEL DEGILDIR. Cunku yukaridaki aciklanan konumdaki tanri, tanrisallik; ne bir gozleme, deneye, dayanir; ne de GERCEKCIDIR. Sadece, metafizigin tanri ve onun konumu hakkinda ortaya atilan akilci, ideolojik inancsal dogrulardir. Iste dile gelim, bunun ile sinirlidir. Dolayisiyle, dini sistem ve inanislarin INANCI DEGIL; YA AKILCI SAVUNUSU, YA DA AKILCI ELESTIRISI SOZ KONUSUDUR. Dile gelmeyen konu ise, DINI FELSEFE konusudur. Yani, dunyada mevcut olan her turlu dini uygulanis ve zihniyetin, yerlesmis ve islerlikte olan sistem ve duzenin, her dini olusumun yasama gecmis yonlendirim ve yaptirimlarinin AKILCILIK ILE DEGILDE, BILIMSEL METHOD, YANI DENEY, GOZLEM, v.s. ile GERCEGININ NE oldugunun ortaya konumudur. Iste burad da, inanc, ya bu dini gerceklige, cografi, toplumsal, etik temelde INANMAK, ya da bu dini gercekligi, TUM DINI FELSEFENIN TEMELI, ISLEYISI VE YAPILANISI TEMELINDE GOZLEMLEYEREK; DINI FELSEFE INANCI TASIMAMAK, BESLEMEMEKTIR. Bunun adi, SERBEST DUSUNURLUK VE INANC TASIMAMA/BESLEMEMEDIR. Dolayisiyle, dini felsefe konusunda ve tum bilinen ve ortada olan dinlerin bunyesinde serbest dusunurluk, ve inanc beslememe/tasimama ayni zamanda, yukarida izah edilen, dinin felsefesini de icerir. Cunku burada AKILCILIGA GEREK YOKTUR. Dinin felsefesindeki tum farkliliklar ne olursa olsun, dini felsefenin ortaya attigi tanri, ve tanrisal konumu icerir. Dolayisiyle, serbest dusunurluk, inancin epistemolojik gercekligi olarak hic bir dini felsefeye, inanc beslemediginden ve herhangibirinin inancini tasimadigindan, onlarin ortaya attigi tanri ve varliginin var/yoklugunun tartismasi ve bu konuda bir fikir belirtmek, mantiksizlasir. Bir ornek verirsek, ben bir serbest dusunur olarak, islam dini iman ve inancina yonelik bir inanc beslemiyor ve tasimiyorsam, otomatik olarak Islam imaninin ortaya attigi Allah'i ve onun varliginin vari/yogunu tartismamin bir anlami kalmaz. Iste, Akilci olmayan, epstemolojik gercekligin gozlemie dayanan, bu gozlem temelinde de herhangibir dini felsefeye yonelik inanc tasimayan ve beslemeyen biri olarak, bu dini felsefe hangisi olursa olsun (islam, hristiyanlik,musevilik, budizm, hindizm, tasavvuf, mistisizm v.s.) onun din felsefesinin ortaya attigi tanrisi ve tanrisal konumu otomatikman tartisma disi kalir. Ustelik, bu epistemolojik gerceklik, bu temelde sadece neden dini felsefeye inanc tasimadigini degil; onlarin herbirinin tanrilarini ve tanrisal konumlarini da tanri, tanrisal olumlu/olumsuz dusunce ve tanrisal zihniyetin temeli ve kokeni olarakta hic birinin ozeline inmeden genelde sorunsal tum resmini ortaya koyar. Iste dini felsefe ve din felsefesinin, akilcilik ile gozlem, dogruluk ile gerceklik inancsalligin olumlu/olumsuzu ile inanc tasimama/beslememe, tanrinin varliginin var/yoku ile tanri, tanrisal dusunce ve tanrisal zihniyet, inanc ile epistemoloji farki budur. Umarim, sadece din felsefesi uzerine degil, dini felsefe uzerine de ve bu konudaki zihniyetleini dusunce olarak dile getirirler. Cunku, bu akilcilik degil; bir gozlem ve tercih konusudur. Ustelik akilciligin soyutlugunu degil, gozlemin somutlugunu, bunun dile gelisindeki bilinc ve farkindaligi ortaya koyar. Yani, INANC TASIMAMAK/BESLEMEMEK, BIR BILINC VE FARKINDALIK ISIDIR. Fakat, inanci ve tanrinin varligini tartismak ise, bilinc altinin yonlendirdigi, akilciliktir.
-
- 2
-
-
E. Kant'tan sonra felsefe hem bilimsel, hem inancsal; hem gozlem, hem akilcilik temelinde bir zihinsel devrim yasamistir. E.Kant'in dusuncesinin farklilastigi ana nokta; Ya, sunum objeyi mumkun kilar; Ya da obje sunumu mumkun kilar. Farklilasmasiydi. Burada hem idealist, hem de materyalist bir fark vardi. Yalniz, bu fark disindaki baska bir fark, gozlem veya akil farkiydi. Once akil farkina bakalim; Eger obje sunumu mumkun kilarsa (materyalizm), burada objeye bir akil yuklenmis olur. Eger sunum objeyi mumkun kilarsa, burada da sunuma bir akil yuklenmis olur. Demekki, yukarda fark gibi gorunen, materyalizm ve idealizm AKILCILIKTA BIRLESMEKTEDIR. Iste bu birliktelik, yuzyillardir, suregelen madde/dusunce tartismasini akilcilik temelinde sona erdirmistir. Ozaman geriye, dusuncenin; bilimsel mi, inancsal mi farkini ortaya konmasi kalir. Bu temelde de Kant, bir cesit ontolojik tabani GOZLEM TEMELINE INDIRGEYEREK, BILIMIN VE BILIMSELLGIN ALANINI FARKLI KILMISTIR. Iste bundan sonra, bilimin alani gozlem olarak saptanmistir. Yani gozlemlenenin ne oldugu konusu, bilim ve bilimsellik adina onemi yitirmis, bilim, bilimsellikte yeni bir cag acilmistir. Gerci, fenomenin ne oldugunu kesin olarak ortaya koyma tartismasi, felsefenin metafiziginin ontolojisinde devam edegelmistir. Iste epistemoloji de, ontolojiden tam burda farklilasir ve felsefe BILIMSEL ve INANCSAL olarak iki farkli dala ayrilir. Ontolojik tabanda, obje ve sunum bir cesit, diyalektik materyalizm ile birlestirilmis; sunum ise idealizme kalmistir ve bilindigi gibi idealizme gore objeyi sunan tanridir, yaraticidir. Iste Kant, bu temelde numeni gelistirememis ve numeni yaraticiya bahsetmistir. Halbuki daha sonra bilhassa bilimin gozlem gelismesi ve konusu, numeni ZIHIN FELSEFESI'ne tasimis ve dusunce ve kavram zihin felsefesinin urunu halini almistir. Peki, bu temelde bilime verilen fenomen tabani ile, yaraticiya verilen numen tabani nasil bir iliski icinde degerlendirilecektir. Metafizigin, ontolojisini ve teolojisini bir tarafa birakip, sorumuza epistemolojik bir cevap ararsak; fenomen numen bagini da cok acik olarak algilamis oluruz. Gozlem bilimin temelidir ve gozlemlenen fenomendir, peki bu gozlemin ortaya cikardigi, soyutlama, yani teori, tez v.s. nedir? Iste burada numen devreye girer. Yani bilimin soyutu. Burada da bilindigi gibi en son bilimin soyutu olan yasalari, kanunlari Hawking, Tanriya baglamistir. Yani Kant'in obje sunumunun yaraticisini bulmustur. Halbuki taban ister ontolojik, ister teolojik, ister epistemolojik alinsin; eger insanoglu olarak alinirsa, hem yaratici varligini kaybeder, hem fenomen gozlemleyen ve gozlemlenen olarak farklilasir, hem de numenin bir insanoglu zihin urunu oldugu ortaya cikar. Yani fenomen gozlem verendir ve neomen gozlemi olmayandir, yani tum zihin felsefesinin kapsamina giren ogelerdir. Bunlarin basinda, dusunce, algi, bilinc, farkindalik ve buna paralel olarak kavramsal ogeler (dil, felsefe, bilimin tum soyutlari, etik kurgular, inanclar, hayal gucu, idealler v.s.) ortaya cikar. Iste eger her turlu taban insanoglu olarak algilanirsa, hem fenomen (insanin kendisi ve algiladigi hersey), hem gozlem, hem de numen temelli bilimin her turlu soyutu (teori v.s.) ortaya cikar. Zaten sonucta, felsefeyi de, metafizigi de, onun dallari ontoloji, teolojiyi de, etigi de, epistemolojiyi de, felsefenin diger dallarini da, bilimi ve dallarini da, inancsallari da, bilimselleri de, dili de ve akla gelen her seyi de ortaya koyan insanogludur. Insanoglu da, diger hersey gibi fenomen olarak gozlem verir. Buradaki fark; insanoglunun sadece gozlem veren fenomen degil; ayni zamanda soyutlamayi veren numen de olmasidir. Iste o yuzden farklardan olusan insanoglu soyutlamasi(numen) ile hem kendini fenomen olarak gozleme tabi tutar,hem de algiladigi diger her turlu fenomeni. Iste akilciligin birlestirdigi ontoloji, epistemolojinin gozleminde tam da insandisina cikar. Cunku akil, gozlemi dusunceye tasimak yerine, aklin inandigi dogrusunu dusunceye tasir ve bunu da sistem ve duzen haline getirmeye ve somutlamaya yonelir. Bu da hem metafizik, hem de etik olarak insanoglu turunun kendi bunyesindeki ayrismasi, tartismasi ve bir biriyle dogruluk mucadelesi demektir. Iste bilimsellik, aklin bu ayrimciligini; gozlemi test edilebilir ve yine gozlem ile yanlislanabilirlige tasiyarak, hem aklin tartismasini onler, hem surekli suregelen gozlem sureci temelinde bilimselligin ufkunu ve onunu, aklin yaptigi gibi, kapatmaz, sabitlemez. Iste bu temelde, fenomenin ne oldugunun da bir onemi kalmamaktadir. Onemli olan numenin, soyutlamanin bilimsel mi, inancsal mi; akilci mi, gozlemci mi oldugu farkidir. Eger bu fark yeteri kadar algilanmazsa, epistemolojinin bilim ve bilimselligi inancla bezenmis olur. Eger bilim, bilimsellik ve bilimsel metoddan yana isek; o zaman epistemolojik olarak neyin bilimsel, neyin inancsal oldugunu iyi algilamak ve bu konuda bilinclenmek ve farkina varmak gerekir. Yoksa, epistemoloji de yuzyillardir metafizigin ve etigin inancsalligina mahkumiyeti gibi, bilimsellige degil de; inancsalliga mahkum olur. Cunku akil genelde bencildir ve her zaman merakli ve tatmin olmak pesindedir. Bu da ister istemez inancsalligin ve aklin bir dogruya kendini inandirmasinin bir kapisidir. Oyuzden aklimizi, dusuncemizi, tum soyutlamamizi, numenal olarak insanlastirmak ve evrensellestirmek istiyorsak; bilim, bilimsellik ve bilimsel metodun disinda bir soyutlama yapmayalim. Yapilirsa bile, bunun askida olacagini ya gozlem ile olgulasacagini, ya da yanlislanabilecegini ve olgulasmadan da, bilimsel olamiyacagini bilincli olarak algilayalim. Yoksa inancsallik her an kapimizi calar. Boyle bir inancsalligin tuzagina dussek bile, bunu bir an evvel bilimin gozlemine tasiyalim ve dogruluguna inandigimiz hipotezin, teori olarak test edimini gerceklestirelim. Yine bilelim ki bu teori yanlislanabilir. Aksi, BILIMIN SABITLENMESIDIR VE INANCA MAHKUMIYETIDIR.
-
Konuya aciklik getirmeden once, kullanilan kavramlarin konu ile ilgili aciklamasini yapmak gerekir. Fenomen, goruntu veren bir yapiya sahiptir. Numen, goruntu vermeyen (zihinsel) bir yapiya sahiptir. Insanoglu disinda kalan ve insanogluna goruntu veren baska hic bir numenal yapiya sahip olan bir fenomenal yapi yoktur. Ali ile masayi ele alalim. Masa Aliye, fenomenal bir goruntu verir ve Ali, masayi fenomenonumenal yapisi ile algilar. Ali masaya bir goruntu vermez, cunku masanin yapisi sadece fenomenal bir yapidir ve masanin numenal bir yapisi yoktur. Simdi, masa yerine Veli'yi ele alalim. Ali, veli'ye fenomenal bir goruntu verir, veli'yi numenal olarak algilar. Ayni sey, veli icin de gecerlidir. Simdi Ali ile veli arasindaki fenomenal ve numenal iliskiyi (celiski yi?) ortaya koyalim. Ali, kendi numenal yapisi ile, velinin fenomenal yapisini gozlemler. Veli de, kendi numenal yapisi ile Ali'nin fenomenal yapisini gozlemler. Ylniz buradaonemli bir ayrinti mevcuttur. Bu ayrinti da, Ali ile Veli'nin numenal yapilarinin AYNI DEGIL; FARKLI OLUSUDUR. Ali aslinda, kendi gozlem vermeyen, numenal yapisi ile, Veli'nin fenomenal yapisini gozlemlerken, Veli'nin fenomenal yapisini mi, yoksa numenal yapisini mi degerlendirmektedir? Eger numenal yapisini degerlendiriyorsa, goruntu vermeyen bu yapiyi degerlendirmesi nasil mumkun olabilir? Eger fenomenal yapisini degerlendiriyorsa, bu degerlendirme Veli'nin numenal yapisi (dile getirdikleri, davranislari) degil midir? Peki aslinda ortada nasil bir iliski (celiski?) vardir. Burada gozden kacan durum sudur. Ali, kendi gozlem vermeyen numenal yapisi ile, Veli'yi degerlendirirken, bu degerlendirmeyi veli'nin numenal yapisi uzerine yapmakta, ama; veli'nin fenomenal yapisina iletmektedir. Yani Ali, hem kendisinin, hem de veli'nin goruntu vermeyen numenal yapilardan hareket etmekte, ama; bunu goruntu veren fenomene yoneltmektedir. Yani Ali, goruntu vermeyen numenal yapisini, goruntu veren fenomenal yapisi ile birlikte, Veli'den aldigi goruntu vermeyen numenal yapiyi, velinin goruntu veren fenomenal yapisina yonlendirmektedir. Iste aslinda, goruntu vermeyen, numenal yapilar iletisim icindeyken, goruntu veren fenomenal yapilar iliskiyi almaktadir. Ustelik bu fenomenal iliski gibi gorunen, numenal iliski de, ne Ali kendi gozlem vermeyen numenal yapisini, ne de Veli'den aldigi numenal yapinin fenomele yonelik goruntusu ortada yoktur. Ayni sorun ve isleyis, Veli icin de gecerlidir. Yani her ikisi de, aslinda goruntu vermeyen numenal yapilarin iliskide oldugunu ALGILAYAMAMAKTA, sadece goruntu veren fenomenal yapilari algilayabilmektedirler. Cunku, her ikiside fenomenonumenal yapiyi, gozlem verirken, fenomenal yapiya ve gozlem alirken de fenomenal yapiya INDIRGEDIKLERININ FARKINDA DEGILDIRLER. Cunku goruntu vermeyen numenal yapi, goruntu veren fenomenal yapi ile ozdeslestirilmis ve tek kilinmistir. Bu hem Ali'nin, hem Veli'nin kendileri acisindan, hem de birbirileri ile olan iliski acisindan boyledir, ama farkinda olunmamaktadir. Iste o yuzden Ali'nin fenomenonumenal ve numenal goruntu vermeyen numeni yerine goruntu veren fenomenal muhatabi, Veli'nin goruntu vermeyen numenalligina yonelmis olsa bile, onun fenomenal goruntu veren kismidir. Iste, fenomen ile numen arasindaki bu kendinden icicelik iliskisi algilanmazsa ve de goruntu vermeyen numenal yapi muhatap oldugu halde, gale alinmazsa; ortada sadece fenomenal bir goruntu kalir. Iste goruntu vermeyen ve fenomenal yapi ile ic ice ayrilmaz bir butun olan numenal yapi, gale alinmadigi gibi, ayri bir katagoriymis gibi, fenomenal yapinin karsisina konur. Kisaca goruntu veren, fenomenal yapi olsa bile, alinan goruntu numenaldir. Numenal goruntu vermedigi icin de, alinan goruntu fenomenal olarak indirgenmistir. Soyle ozetlersek; insanoglu turu birlerinin birbirleri ile olan iletisimlerinde, fenomenal yapi, numenal bir algi, fenomenal bir goruntu verir. Oyuzden, GORUNTU FENOMENAL, ALGI NUMENALDIR. Goruntu ve algi, birbirinden ayrilmaz bir butun oldugundan da, ortada yalnizca, ne fenomenal bir goruntu, ne de numenal bir algi vardir. Ortada olan FENOMENONUMENAL BIRLIKTELIKTIR. Yani oz ve gorunus, icicedir. gorunusu veren goruntu, gorunusu alan ozdur. Diger bir deyimle, gorunusu veren, fenomen; gorunusu alan numendir. Ustelik burada, numen de fenomende insanoglu birlerinin iletisimi acisindan ikilidir. Yani insanoglu turu birinin ikiligi (fenomenonumenal yapi ve isleyisi)dir. Iste bu ikili birlik, birer birler olarak, iletisimdedir.
-
Konuya girmeden once, N. Hoca'nin bilinen bir fikrasini anlatmak istiyorum. Nasrettin Hoca bir gun esseklerini saymaya karar vermis. Kendi esseginin uzerine binerek, baslamis essekleri saymaya. Saymis tam dokuz essek cikmis. Sonra da "benim 10 tane essegim olacakti", diye kendi kendine soylenmis ve bu arada essekten inmis oldugu vaziyette, esseklerini tekrar saymis ve 10 tane cinca da, "derin bir nefes" almis. Simdi yukaridaki fikrada, bakildiginda, N. Hoca'nin neden ilk basta, 9 ve daha sonra 10 essek saydigi anlasilmayabilir. Aslinda durum cok basittir. N. Hoca, ilk saydiginda KENDI ESSEGINI, UZERINDE OLDUGU ICIN saymamistir. Ikinci saydiginda da, KENDI ESSEGINI, UZERINDE OLMADIGI ICIN, sayabilmistir. Yani ikinci sayimda, esseklerin toplamina DISARIDAN BAKABILMISTIR. Ilkinde ise, essegin birinin ustunde oldugundan, esseklere DISARIDAN DEGIL; ICERIDEN BAKMISTIR. Simdi Ali ve veli adinda iki kisiyi ele alalim. Ali, Veliye goruntu verir ve Velinin goruntusunu alir. Ayni sey, Veli icinde gecerlidir. Yani Aliye goruntu verir ve Ali'nin goruntusunu alir. Peki Ali ve/veya Veli acisindan bu goruntu verip/alma da; KENDILERI KENDILERI ICIN devrede midir?, yoksa, yukaridaki fikra gibi, bu goruntu alis verisinin icinde mi yer almaktadirlar? Ali, veliye goruntu verir ve Velinin goruntusunu alirken, KENDINE GORUNTU VERMEKTE VE KENDI GORUNTUSUNU ALMAKTA MIDIR? Ya da ayni soru, Veli icinde gecerlidir? Iste insanoglunun aklinin inandigi dogru siniri, maalesef buna musade etmez. Yani, dusunce olarak Ali ve Veli, KENDILERINE KENDILERININ VERDIKLERI GORUNTUYU VERMEMEKTE VE ALMAMAKTADIR. Bunun en mantiksal cevabi neden olarak, Ali ve Velinin kendi goruntulerini kendilerinin gormemesidir, dolayisiyle, kendi goruntuleri kendilerine GOZLEM VERMEMEKTEDIR. Bir kisi, kendisinine zaman gorur/gozlemler?, ancak aynaya baktiginda yani KENDI GORUNTUSUNU GORDUGUNDE VE GOZLEMLEDIGINDE. Cunku, normal algida, kisinin kendi goruntusu, gozlem olarak kendisine yansimaz. Bu gorevi ayna gorur. Yalniz burada aynanin gordugu gorev, bir yerde kisinin "goruntusune ceki-duzen vermesi" adinadir. Yani FENOMENALDIR. Dolayisi ile, Ali veliyi, Veli aliyi gozlemlerken, numenal tarafini KENDI ICIN DEGIL, GOZLEMLEDIGI ICIN KULLANIR. Yani, Ali Veli icin, Veli'de Ali icin, dusunce ve davranis uygular, belirtir. Peki Ali, kendi icin, ya da Veli kendi icin, dusunce ve davranis uygular mi? Bu genelde, ayna temelli fenomenal bir uygulamadir. Yani, gorunusune ceki duzen verme, ya da otomatiklesmis kendi organlarini kendi icin kullanim adinadir. Yemek yeme, su icme, ihtiyac giderme, yikanma, tabi bu arada, kisinin kendi iradesi disinda kalan harekete deginmedim, yani kalp atisi, kan dolasimi, nabz atisi v.s. Simdi bu temelde bakalim. Ali veye Velinin, KENDILERINE GOZLEM VERDIGI VE ALDIGI ALGISI ni saglayacak olan nedir? Yani Ali'nin "Ben veli'yi gozlemledigim ve ona gozlem verdigim kadar, kendimi de gozlemleyebilir ve kendime de gozlem verebilirim" Iste Ali, ya da Veli; ancak yukaridaki cumleyi kurabilirse, KENDISINI, KENDISINCE KENDSISININ NE OLDUGUNU algilayabilir, sorgulayabilir, nedensellige tasiyabilir, degerlendirebilir v.s. kisaca, kendisini kendi algisiyla gorebilir ve gosterebilir. Iste birey bilinc ve farkindaligi denilen sey; bireyin kendisini disaridan gozlemleyebilmesi ve bu gozlem temelinde, kendi kendi ile kendini degerlendirebilmesi, sorgulayabilmesi v.s. dir. Iste bir bireyin bu bilincinin insansal yonu de ancak boyle baslar. Cunku, gozlemledigi ve kendisine gozlem veren Veli yerine, onu sorgulamasi, degerlendirmesi v.s. yerine; gozlemledigi ve kendisine gozlem veren KENDISINI sorgulamasi, degerlendirmesi ve insanlik adina, Veliye verdigi ogutleri, onerileri v.s. kendine vermesi; hem Veli'yi kendinde gormesini saglayacak, hem kendini Veli de gormesini saglayacak hem de tum degerlendirmesi, sorgulamasi ne sadece kendi adina, ne de sadece Veli adina degil; kendi ve veli birlikteligi olan insanoglu adina tursel bir bilinc ve farkindaliga yukselecektir. Oyuzden unutmamak gerekirki; Birincisi insanoglu da her fenomen gibi gozlem veren bir fenomendir. Ikincisi, bu gozlemi alan ve degerlendiren tek bir fenomen vardir, o da insanoglu turudur. Ucuncusu, insanoglu turu biri, sadece diger bire gozlem verip, diger birin gozlemini almaz; ayni zamanda, KENDI BIRININ GOZLEMINI KENDISINE VEREBILIR. KENDISINE VERDIGI GOZLEMI, YINE KENDISI ALABILIR. Cunku, insanoglunun kendisi dahil; gozlem veren her turlu fenomenin gozlemini alan, in sanoglunun fenomenal yonu degil; numenal, yani zihinsel yonudur. Iste insanoglu bu numenal yonunu, kendi turunun kendi disindaki birine ve her turlu fenomene yoneltirken; yonelten insanoglu turu biri olarak, bu numenal yonunu KENDI BIRINE DE YONELTMELIDIR. Iste ancak o zaman, disaridan bakis acisi ve notr algi ile, sadece goruntu vereni degil; kendisine goruntu vermeyen kendisini de gozleme kendi adina tasiyabilir. Bu da bize otomatikman, fenomenal goruntunun, goruntu vermeyen numenal bir yeti ile algilanabildigini gosterir. Ama, burada onemli olan bu goruntu vermeyen numenal yetinin, kendi disina degil; ayni zamanda kendine de yonlendirilebilmesidir. Yani, kendi goruntu veren fenomenal yapiyi, kendi goruntu vermeyen numenal yapi ile insanoglu turu birinin, kendi biri adina gozlemlemesi. Insanoglu turunun biri eger, bu kendini kendi adina bir bir olarak gozlemi disaridan bakis acisi ve notr algi ile gozlemleme bilincx ve farkindaligina erdigi zaman; celiski gibi gorunen, cevapsiz kalan, netlik kazanmayan v.s. bir suru konu aciga kavusacaktir. O yuzden,insanoglu turunun biri olarak, herf turlu konuyu, once kendi kendisini degerlendirerek kendi biri adina gozlemlemelidir. Yoksa, baskasinin verdigi goruntuyu gozlemlemek, zaten klasik, ctetolojik, alisilagelmis ve yerlesmis dogal zihniyetin bir her turlu insandisi ve insanlikdisi KENDIDISI sinirlamasidir. Cunku, kendinin bir disi, bir de kendisi vardir. Iste kendinin, disini degil de; kendisini gozlemleyebilmesi, numenal olarak insanoglundan, insanliga bir gecis kapisidir.
-
- 1
-
-
Tanri kavrami algi olarak dort turlu noncognitivizm gosterir Teist noncognitivizm-tanrinin ne oldugunu akil algilayamaz, bilemez, ortaya koyamaz" v.s. Teolojik noncognitivizm-Tanri kavrami anlamsiz, luzumsuz, gereksizdir. Ustunde akil yurutmeye degmez. Felsefi noncognitivizm- non effebblity, yani tanri "aciklanamaz/soylenemez/anlatilamaz" Bilissel/bilimsel noncognitivizm-Tanri kavrami bilimsel bir icerik tasimaz. O yuzden bilimin konusu degildir. Aklin olumlu/olumsuz tanrilastirma eylemidir. Gozlem vermez. Yukaridaki noncognitivizmin cesitlerinin hic birinde ortak bir tanri tanimi yok. Cunku tanri kavrami bir olgu degildir ve gozlem vermez. O yuzden her beynin ya da teolojik ideolojik inancsal dogrulamanin kendi dogrulamasini gerceklestirdigi temelde verdigi anlam ve icerik ve de bu anlam ve icerik temelinde kisinin kurdugu olumlu/olumsuz bag/iliskidir. Bu temelde bir genelleme yaparsak: Ilkinde bilisselsizlikten gelen erisemezlik ulasilamazlik var. Ikincide ortaya konamayan bir tanri kavrami uzerinde varliksal/inancsal bir olumlu/olumsuz gorus belirtmenin gereksizligi, anlamsizligi var. Ucuncude, yine ortaya konamayan bir tanri kavramindan yollacikilip, o zaman bunun aciklanamaz, soylenemez v.s. olmasi var. Sonuncunda ise tamamen bilimsel bir bakis acisinin getirdigi tanri kavraminin bilimsel olmadigi gorusu var. Yani kavramin felsefi, metafizik, varliksal/inancsal indirgemeci bir tartisma oldugu var. Ilki-teizm Ikincisi-ignostisizm Ucuncusu-agnostisizm Dorduncusu-noncognitivist bilinc ve farkindaligi-serbest dusunurluk agirlikli. Buraen uclardaki birince ve dorduncu arasindaki fark bilissellik farkidir. Ilkinin bilisselsizligi "mekandan./zamandan muaflik, erisiulmezlik, algilanamamazlik v.s. temelinde insanoglu yetisi disinda tutulurken; dorduncusunun, aksine boyle bir kavrama luzum, onem, ilgi, gerekce, anlam v.s. yuklemenin insanogluna hic bir yarar saglamayacagi gibi, zihni mesgul edecegi bunun da ancak bilissellik ile algilanabilecegi oldugudur.
-
Evrensel-insan zihniyeti ve davranisi temelinde vicdan kavraminin anlami; "hem kendine hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemektir." Ben, bireysel olarak; Tabulu rasayi savunuyorum. Tabulu rasa bir bebegin kavramsiz/zihniyetsiz ama numenal yeti ile dogmasi demektir. Yani, insanoglu herseyi, yasam ve iliskilerinde, yine insanoglundan ogrenir. O yuzden, ahlak, kultur, anane, gelenek, tore v.s. ve tum kisinin kisilik ve kimligini olusturan verileri, degerleri ve tabulari; asirlar boyu, degiserek suregelmistir. Vicdan konusu ise; benim izahimla, akil ile, zihin ile baglidir. Benim, izahimda vicdan akli yonlendirir, akil vicdani degil; cunku akil vicdani yonlendirirse; bati gibi insansal iliskiler, mantiksal temelde cok dusuk bir degere,mulk meta mal olarak ve ideolojik bireyci akilciliga dogu gibi de insansal degerler duygusal temelde toplumsal /inancsal cikara kulluga kolelige teslimiyete tasinir. Oyuzden, aklin vicdani yonlendirmesi, fenomenal insanoglunun; vicdanin akli yonlendirmesi denumenal bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Aklin yonlendirdigi vicdan, DUYGUSAL DUZEYDE OLDUGU KADAR, MANTIKSAL DUZEYDE DE hem kendine; hem de baskasina, hem fiziksel, hem de dusunsel her turlu zarari verir, buna intihar da, baskasinin canini almak da dahildir. Iste bu, Toplumsal/kisisel ve ayrimci, degerleri/verileri/tabulari olan insanogludur. Halbuki, vicdanin yonlendirdigi akil; duygusal temelde kendine zarar verse bile; mantiksal temelde, ne kendine, ne de baskasina zarar veremez. Iste, bu da evrensel/bireysel insandir. mantıksal temelde nasıl zarar veremez? Aklinduygunun vicdani yonlendirmesi insanoglunun, vicdanin akli/duyguyu yonlendirmesi de bilissel insanin dusunce ve davranisidir. Insanoglu akil yonlendirmesiyle, ya mantiksal dusunur/davranir ve vicdani sifirlar, ya da akil yonlendirmesiyle, duygusal dusunur ve davranir, ve akil/vicdan arasinda tikanir kalir ve devamli bir celiski yasar. Eger vicdan akli yonlendirirse; ve duygusal dusunur ve davranirsa insanoglu olarak, akilci olamamasinin celiskisini yasar. Ama, insanlik ve insan olma bilinci iste bu celiskiyi cozer. Cunku vicdanin yonlendirdigi akil; mantiksal olarak akilci degil; insan ozunun vicdani ile dusunur ve davranir. Iste ancak o zaman, aklini kendisine ve baskasina zarar vermemek icin, yonlendirebilir. Bu da sorunun cozumudur. Genel bir vicdan kavramından bahsedebilirmiyiz? Su anda var olan epistemolojik gercekci bir vicdandan mi, yani insanoglu vicdanindan mi, yoksa; olmasi gereken, insan vicdanindan mi bahsediyoruz? Evrensel-insan dusuncesine gore dusunce ve davranista, insan olan ve insanlik sunan a gore; vicdan zaten belirtilmistir. Hem kendine, hem de baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek. Eger, epistemolojik gerceklikten bahsediyorsak; o zaman, vicdanin soyut bir kavram oldugunu evrensel bir ifadesi bulunmadigini dolayisiyle; her algilayanin algisina gore ifade edilecegini, genelde dini bir temelle olan bagintisini ve bireysel temeldeki "rahatlama" icerigini, mesela; vicdani red, Yeryuzundeki, cografi/tarihi toplumsal yapilanmanin getirdigi genel anlayisin bir tezahuru olacagini ama her halukarde INSANCIL, HUMANIST bir icerikte algilandigini ve maalesef; duym oldugundan dolayi da; vicdan somurusunu ve vicdan'in siyasetin iktidar amacina yonelik arac olarak kullanildigini, mesela; magdurluk, genelde soyleyebiliriz. Ama; sonucta vicdan, bati da kalmamistir. Cunku bireyci akilciligin fendi, vicdani yenmistir. Doguda ise, din milliyet ve siyaset elinde, bir vicdan somurusu ve su istismari vardir. Yukaridaki bakis acisi gayet insani ve iyimser gelebilir. Ozaman insanın karanlık taraflarından dolayı belkide geneli kapsayan iyimser bir vicdandan bahsedemeyecegimiz sorunu ortaya cikar. Bunun nedeni, dogal dusuncenin temelinin akil kokenli olmasidir. O yuzden de, dogal dusunce sorundur ve insanoglunun hayvani tabiatini ustelik; soyut degerler kavgasi yuzunden daha vahsi yaparak temsil eder. Oyuzden de; insanoglu vicdani sadece bir arac olarak kullanir, AMAC EDINMEZ. Dogal dusuncenin;evrensel yapilanisi, isleyisi ve islevi tum insansal duygular gibi, sevgi, saygi v.s. ancak istismar eder ve akil amacina, arac eder. Konu vicdanin; iyimserligi/kotumserligi degildir; Dogal dusuncenin, vicdana bakis acisi arac bakisinin disina cikamaz ve iyi/kotu den ziyade; vicdanin bu halini tabi, kalitimsal, irsi, dogumdan once edinilen v.s. kabul eder. Bu kabul edis, dogal dusuncenin; tum insansal/evrensel sorunlari icin de gecerlidir. Yani TESLIMIYET VE IFLAS. Cunku nihilizm; dogal dusunce aklinin,bireyci akilcilik olarak gelebilecegi yerin son duragidir. Oyuzden tekrar, guce-otoriteye donus baslamistir. Hukuk, adalet, v.s. 20. yuzyilda kalmistir. "Gucum-otoritem varsa, herseyi yaparim" akilciligi hakimdir. Buradaki hersey, her turlu vicdani yokeden insan ve insanlik disi dusunce ve davranislardir. Bu bati da ve gelismis ulkelerde cok yaygindir, ama; havuc politikasi ve bireylerin robotlastirilmasiyla saglanmaktadir. Bizim gibi, ulkelere de; dikta/sekterlik/askeri/baskici/zorlama/ temelli toplumsallik ve onun korku felsefesi ve suru psikolojisi kalmaktadir. Evrensel-insan zihniyeti ile epistemolojik gercekcilik arasindaki bagi kurmak acisindan: evrensel-insan zihniyetinin vicdan yonlendirimli mantiksal akil ozu ile; epistemolojik gercekligin, akil yonlendirimli mantiksal vicdan yoklugu ve duygusal vicdan celiskisinin kokensel bag cozumu de sayginin gercekci algilanmasinda yatar. Evrensel-insan zihniyeti, vicdan ozunu, bireysel saygi kokeniyle birlestirerek; insanoglunu epistemolojik temelde algilamakta ve onunla sorunsuz gecinebilmektedir. Cunku saygi; "farklarin farkina varmak, ne bir farki, diger farklara karsi one cikarmak, ne de farklari birbirinden ayirmak, ya da birini digerine ustun kilmak, ya da yok saymaktir." Bu su demektir. Herkes, kendine gore; kendisine kendi kisilik ve kimligini olusturan, soyut/somut degerler vermistir. Bu degerler, kisinin; kendisini baskalarindan farkli kilar. Iste bu farklarin epistemolojik varligi, her farki kendi adina sahiplenen sabitleyen ve savunan icin degisiklik gosterir. Bu farklari yasam ve iliskiye tasimak her kisinin hak ve ozgurlugudur. Bu kisinin farkli degerleri/verileri/tabulari, baska bir kisinin iradesinden ve isteminden bagimsiz olarak vardir. Iste, birey bilinci ve bireysel saygi; her bir kisinin toplum icinde kendi farklariyla birlikte beraberce antiayrimci ve hak ve ozgurluklerin sivil hukuk temelinde yasam ve iliskisini saglar. Iste evrensel-dusuncenin, vicdan ozu; epistemolojikgercekligin fark varligini ve butunlugunu bu bireysel saygi anlayisiyla saglar. Konuya bir acilim daha getirip, konunun daha da ilerlemesini ve derinlesmesini, katilimci arkadaslarin katilimina birakalim. Oda hak ve ozgurluklerdir. Yani, vicdan ve saygi kendi basina evrensel-insan dusuncesi icin yeterli degildir. Hak ve ozgurlukleri de soyle anlatalim. Bir kisinin kisilik ve kimlik soyut/somut degerlerini olusturan veri/tabu/degerler; onun yasam ve iliskisindeki dusunce ve davranisinin temelini olusturur. Bunun DUSUNCESI KISININ HAKKI, BU DUSUNCEYI YASAM VE ILISKISINE TASIMAK TA ONUN OZGURLUGUDUR. Bunu vicdan ve saygi bilinciyle yaptigini varsayarsak; Buradaki her bir kisinin hak ve ozgurlugu nasil saglanir? Iste bu sorunun cevabida; bir kisinin hakkinin siniri, diger kisinin ozgurluguyle; bir kisinin ozgurlugunun siniri da, diger kisinin hakkiyla sinirlidir. Yani; benim, hakkim; baskasinin ozgurlugune mudahele edemez. Benim ozgurlugum de, baskasinin hakkina mudahele edemez. Yani, benim OZGURLUGUM, BASKASININ HAKKINI TANIMAK; BENIM HAKKIM DA BASKASININ OZGURLUGUNU TANIMAKTIR. Vicdan bir yerde insanoglu beyninin ve vucudunun her dusundugu ve yaptigini kendine dogrulamasi/yanlislamasidir. Yani beynin yapilan hareket uzeriundeki bilincalti ya da bilincli muhakemesidir. Evet insanoglu bir yerde dusundugunu ve davrandigini mukayese ettikce ve deneme&yanilma metodu ile hatasini, eksigini, yanlisini algilar ve tecrube kazanir. Iste vicdan bir yerde bu rahatsizligin rahatlatilmasidir. Aslinda beynin qualm olgusu yani rahatsiz olamama olgusu ve kendini rahatlatmasi ayni temeldedir. Yalniz beyin bunu ruya v.s. ile yaparken; insanoglu yaptigini sorgulayarak bilgisini artirarak v.s. yapabilir. Aklin yonlendirilmesi demek;l insanoglunun bilincalti olarak alisilagelmis uygulamasini bilince tasimasi demek. Mesela bir kisi cinayet isleyecektir ve bu onun alisilagelmis ve bilincaltina yerlesmis toresidir. Iste tam da burda onun isleyecegi dusunmesi ve cinayeti islemekten vaz gecmesi onun bilincinin bilincaltini yenmesi anlamina gelir. Vicdan eger bilinc ve farkindalik ile yapilirsa, insanoglunun kendine ve baskasina zarar vermeme algisi ve bunun bilincidir. Vicdan insanoglu fenomenini insanlastiran ozdur. Insanogluna rahatsizlik sorun v.s. olarak yansiyan bir dusunce ve davranista algilanir. Vicdan bir muhakemedir, oz elestiridir, algilanan sorun ve rahatsizligin giderilmesinin isaretidir. Akli yonlendirmesi gereken insanoglunun kendisidir. Halbuki olan aklin insanoglunu yonlendirmesidir. Benim tanimim "kendine ve baskasina fiziksel/dusunsel zarar vermemek" yani verdiginde kisinin vicdanini devreye sokmasi, ya da vicdanini bilincli kullanarak bu zarar vermeye meydan vermemesi. Simdilik, birey bilinci almis bir bireyin, evrensel-insan zihniyetinin; vicdan, saygi, hak ve ozgurluklerden temel olarak olustugunu soyleyip, konuyu noktalayalim.
-
Her zaman oldugu gibi, 1 Mayis kutlamalari ve isci ve de emekci siniflarin kendi taleplerini dile getirme hak ve ozgurlugu ulke ve toplumumuzda BIR BIRLIK VE BERABERLIKTEN ZIYADE yine uce bolunmus durumda. Nedir bu uclu bolunmusluk? Diktator ve otokrasisinin Taksim'e cikarmama baskisi ve oyunlari. Taksim'de kutlama direnci Taksim yerine ikinci adres Kadikoy'un one cikarilmasi. Ucuncu secenek aslinda bir cesit, TAKSIM'DEN KACIS CIKMAZI. Yani, bu cikmazdaki bahaneler bir kac sekilde tezahur ediyor. "Taksim'e cikmayi basaramayan kitlenin istemlerini dile getirememesi" "Taksim' de kutlayacak olanlarin, Isci ve emekci sinifi temsil etmemesi" Ilk ve ikinci bahanenin cikmazi, tam da buradadir. Yani KADIKOY'DE TAKSIM GIBI YASAKLIDIR. Yani yine isci sinifinin istemlerini her turlu devlet ve polis teroru temelindfe dile getirememesi olanagi vardir. Ikincisi ise, kendi gercek yuzunu aciga cikaran, D.Perincek ve yandaslarinin bir secimi ve politik cikar soylemidir. günlerin bugün getirdiği, baskı zulüm ve kandır (2) ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez (2) yepyeni bir hayat gelir, bizde ve her yerde (2) 1 mayıs, 1 mayıs işçinin, emekçinin bayramı (2) devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı (2)-Nakarat yepyeni bir güneş doğar, dağların doruklarından(2) mutlu bir hayat filizlenir, kavganın ufuklarından(2) yurdumun mutlu günleri, mutlak gelen gündedir (2) 1 mayıs, 1 mayıs işçinin emekçinin bayramı devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı ulusların gürleyen sesi, yeri göğü sarsıyor(2) halkların nasırlı yumruğu, balyoz gibi patlıyor(2) devrimin şanlı dalgası, dünyamızı kaplıyor(2) gün gelir, gün gelir zorbalar kalmaz gider (2) devrimin şanlı yolunda kül gibi savrulur gider (2) http://www.youtube.com/watch?v=tnWcszIoYj4&feature=player_detailpage
-
- 2
-
-
Otokratik/Hipokritik/Provakatif Diktatorun 1915 Aciklamasi
evrensel-insan posted a topic in Politika
Bugun diktator, 1915 olaylari ile ilgili bir aciklama yapti. Aciklama Basbakanlik adina ve diktatorun imzasini tasiyor. Bu acidan, aciklamayi "diktatore ait aciklama" olarak degerlendirmerk tutarli olur. Aciklamanin Metni; Alıntı: “Ermeni vatandaşlarımız ve dünyadaki tüm Ermeniler için özel bir anlam taşıyan 24 Nisan, tarihi bir meseleye ilişkin düşüncelerin özgürce paylaşılması için değerli bir fırsat sunmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarının hangi din ve etnik kökenden olursa olsun, Türk, Kürt, Arap, Ermeni ve diğer milyonlarca Osmanlı vatandaşı için acılarla dolu zor bir dönem olduğu yadsınamaz. Metnin baslikari; "ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKAR" "HEPİMİZİN ORTAK ACISI" "TARİH KOMİSYONU KURULMASI ÇAĞRISINDA BULUNDUK" "ARŞİVLERİMİZİ ARAŞTIRMACILARA AÇTIK" "TAZİYELERİMİZİ İLETİYORUZ" AÇIKLAMA BAŞBAKANLIK SİTESİNE ERMENİCE İLE BİRLİKTE KONULDU Aciklamanin tam metni icin; http://www.gercekgundem.com/siyaset/...eni-aciklamasi Burada bir kac konu ortaya cikiyor. Birincisi, boyle bir mesajin ustelik 24 Nisan'a isaret etmesine ragmen; 23 Nisan gununde aciklanmasi. T.C. tarihinde ilk defa bu duzeydeki bir yetkilinin yaptigi ilk aciklama. Aciklamanin genelligi ve olan olaylara yonelik bir sorumlu belirtilmemesi. Tamamen politik cikar ve her turlu emperyalist zihniyetin yonlendirmesini icermesi. Turkiye cografyasinin ve siyasi cumhuriyetinin, girmis oldugu 100 yillik doneme yonelik bir mesaj olmasi. Boyle bir mesajin, mesajin iceriginde bulunan ve dile getirilen her seyin, diktatorun bizzat kerndi soylem ve yaptiklari ile celismesi. Yani hipokritiklik icermesi. Kisaca, tarihte olanlari tam bir politik cikar somurusu ile diktatorun kendi lehine kullanmak istemesi. Her turlu insanliktan, sosyo-etik farklarin varligindan soz eden mesajin, diktatorun soylemleri ve yaptiklari ile tamamen celiskisi. Buna en guzel ornegi bugun, tam da 23 Nisan kutlamalari sirasinda B.Elvan ile ilgili "B.E.lvan olumsuzdur" slogani atan bir cocugumuzun, susturulmasi ve baskiya maruz kalmasi ile izah edebiliriz. Tarih aslinda ilginc bir zamanlama caliskisi tasir. Kisaca Iktidarlar, yonetimdekiler ellerinde gucu ve otoriteyi tutanlar; HER ZAMAN TARIHI KENDI IKTIDAR POLITUIK CIKARLARI TEMELINDE HER TURLU SOMURU VE ISTISMARE TASIRLAR. Aslinda iste tam da bu temelde ustelik mesajdakinin tam tersini bugun soyleyen ve yapan diktator tarafindan bu yayinlanan mesaj; belki de duran saatin gunde iki kere dogruyu isaret etmesi gibi, INSANLIK VICDAN SAYGI HAK VE OZGURLUKLER VE TARIHI SORUMLULUK ADINA bir anlam ve icerige sahip. Daha once de dedigim gibi, insanliktan toplumdan farkli halklarinin ve kesimlerinin hak ve ozgurluklerinden yana olmak; ister istemez bunlari kendi cikari icin kullananlar ile ayni tarafa dusmek olarak gorulebilir. Burada onemli olan BIR TARAFIN AYNILIGI ILE DIGER TARAFININ POLITIK CIKAR TEMELLI SOMURUSUNUN ISTER ISTEMEZ BU AYNI ILE CAKISIYOR OLMASIDIR. Ayni durum, Misir'daki askeri darbeye karsi cikmakta, da oretaya cikmistir. Iste buradaki en buyuk tuzak ta, baskalarinin "hani sen diktatore karsi idin, nasil oldu da bu konuda onun ile ayni dusunuyorsun?" sorusunun cikmazi ve sirf bu soruya maruz kalmama adina, baskalarinin KENDI POLITIK CIKAR SOMURUSU ICIN YAPTIGI CARKTIR. Ayni D.Perincek orneginde oldugu gibi. Cunku onlar kendi cikarlari adina DIKTATORLE BIRLESIR, DIKTATORDEN FARKLI GOZUKURLER. Yalniz toplumdan, insanliktan, evrensel hukuktan, farkli halklarin farkli sosyo-etiklerinden ve farkli kesimlerin ortak haklarindan yana olanlar ise, her zaman bu temelde konuya bakarlar. Bugunde dunde ve yarinda. Ta ki bu temeller saglanana kadar. Oyuzden diktatorun kendi soylem ve yaptiklarina tamamen ters olan bu mesaji iyi algilamali, BOP projesini O.Dogu da donen her turlu emperyalist oyunlari ve cikarlarini da unutmadan ve de T.C. devletinin ulke toplum ve cografi birligi ve butunlugu adina degerlendirmeliyiz.-
- 5
-
-
"Kendiliginden yaratilis" zihniyeti' nin ortaya atilmasindan sonra; http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/65-kendiliginden-yaratilis-zihniyeti/ Emperyalist zihniyet, kendi yonlendirim ver yaptirimini bilim temelinde ve kisvesine oturtmak icin, bilim ile tanri arasindaki bagi kurmakta zorlanmayacaktir. Sonucta metafizik temelde neyin ne oldugunun ortaya konma cabasi ve bu konudaki teslimiyetin islenmesi, illa fenomene bir taban verme adina ya da verilen zit tabanlari da BIRLESTIRME adina, klasik, sozde ve alternatif bilim ve de ilim temelinde INANCA BULANMIS BILIMi ile gurur duyacaktir. Iste zaten metafizigin bilimsel cikmazi da zaten ancak boyle "cozume ulastirilabilirdi." Dunyaya gelen ve kah verilenlerle, kah kendi kendini gelistirim ile, birey duzeyine farkindalik olarak (bilinc degil), erismis bir kisi; dogal zihniyet ve dogal egosundan "arinmis/kurtulmus", ya da bu dogalliginin kendisine verilen bir ogreti oldugunun "farkina/bilincine" varmis degildir. Burada, emperyalist zihniyetin yapilandirdigi ve islerlige koydugu, dogal zihniyetin, tanrisal zihniyetinin iki yonu vardir. Bir bu zihniyetin, kisi dunyanin hangi cografyasinda ve toplumunda dogarsa dogsun, oyle ya da boyle dogumdan itibaren almasi; bir de kisinin kendi kendini tatmin ve rahat hissetmesi icin, bu zihniyete yonelik bir dusunce uretmesi. Kisaca, dunyanin hangi cografyasinda ve toplumunda bir kisi dogar ve yasarsa yasasin, emperyalist zihniyetin yapilandirdigi ve islerlige koydugu dogal zihniyetin bir parcasi olan tanrisal zihniyet uzerinde, hem bir dusunce uretimi gelistirmesi, hem de kendisini egosu olarak tatmin etmesi gerekir. Bir bireyin dogal zihniyetin ve dogal egonun tanrisal zihniyetini tasimasi, onun; olumlu ya da olumsuz bu zihniyete bir dusunce eklemesini ve kendi tanrisal ihtiyac temelinde de, kendi egosunu tatmin edici bir tanrisallik ifade edecegini ortaya koymaktir. Iste bu temelde, taninmis bilim adami Hawking; kendisine ait olan tanrisal zihniyetin, dusuncesini ve ego tatminini yine kendince aciklamistir. Yukaridaki koyulastirdigim, "bilimsel deklerasyon" ile, BILIMSELTEIZM, nihayet insanoglunun literaturune "kazandirilmistir." Bilimin yasalarinin "tanri olarak adlandirilmasi" Bilimin, KURGUSALTEIZMini; Cern deneyinde bulunacak olan "tanri parcacigi", bilimin, BULGUSALTEIZMini Bilimin, bulunan "tanri parcacigi" uzerinde yapilacak olan, deney, gozlem, arastirma, inceleme v.s. de OLGUSALTEIZMini "olusturacak. Boylece insanoglu, "bilimsel olarak" gereken her turlu TANRILASTIRMA islemini "tamamlamis olacak" Insanogluda, bilimsel her turlu calismasini, boylece "Tanri uzerinde gerceklestirecek" ve bilim, surekli suregelen bir surec olarak, TANRISINA ve TANRISINI ALGILAMAYA" "kendini adayacak. Eeee, ne diyelim, bilimi de felsefenin bir parcasi "yapmak isteyenler" de muratlarina "ermis olacak." Emperyalist zihniyetin, bu AKILCI UYANIKLIGINI" dogal zihniyet ve dogal ego, dogallik ve bilimsellik kisvesi altinda "yer/yutar" ama; insansal zihniyet ve insan temelli insanoglu turu ve birinin tursel selfi, bu "oyuna gelmeyecek" Hem bilimi, felsefenin inancsal temelli iceriginden arindiracak ve kurtaracak, hem de felsefenin her turlu etik ve metafizik insandisi ve insanlikdisi ideolojik inancsal dogrularina "prim vermeyecek" onlarin kendi aralarindaki dogru savaslarina, tartismasina katilmayacak, aksine insanoglu turunun birligi, butunlugu ve beraberligi icin, bu bilincteki bireyi; basta kendinden baslamak uzere, ZIHINSEL ve TURSEL DEVRIMINI gerceklestirecek. Hawking'in bu "bilimsel" aciklamasindan sonra, dialog soyle gececektir. Inanir/varlayan; Herseyi yaratici yaratmistir. Inancsiz/yoklayan; Yaraticiyi kim yaratti? Inanir/varlayan; Yaraticinin kendisi, cunku kendiliginden yaratilis ozelligine sahiptir. Inancsiz/yoklayan; olur mu, kendiliginden yaratilis ozelligine sahip, yaratici maddedir ve kendisini yaratmistir. Bu tartismayi kim "kazanacak" dersiniz? Kendi kendini yaratan, yaratici; madde mi/tanri mi? Iste burdan gene basa donus, madde somuttur v.s. Yalniz bu dialogun, bilime degil de, inanca "yarayacagi, kesin." Cunku, YARATICI, HEM YARATAN, HEM DE YARATILAN OLMUSTUR. Boylece, zaman sorununu da (ilk, once v.s.) cozmustur. Sagolasin, Hawking. Bakalim, emperyalist zihniyetin dagarciginda daha neler var? Ben size, "su an emperyalist zihniyetin, kendi zihniyeti olan INSANOGLUNUN TANRILASTIRILMASI ve tanriyi oynamasinin henuz algiya cikmadigini ve "resmi bir aciklama" ya donusmedigini" soyliyeyim. Lutfen bekleyiniz. Yarin bir gun bir bilim adami bunu da aciklar. "insanoglu kendiliginden yaratilmistir" diye. Aslinda bu pek de yeni olmaz. Zaten, nihilizm; insanoglu disi herseyi hiclediginde ve herseyin insanoglunun bir turevi oldugunu ortaya koydugunda, insanoglunun kendisinin tanrilasmasinin yolunu da aciyordu. Yalniz, emperyalist zihniyet; bu tanri olmayi, herbir insanogluna degil de; sadece bu zihniyeti yasamina siar edinmis olanlarini bu "unvani" verecek. Bu zihniyeti siar yapmayanlara da, eskisi gibi kulluk ve kolelik kalacak. Tabi ki dogallik ve doganin yasalari, kanunlari v.s. kisaca KURGULARI kisvesi altinda. Ne diyelim, teslim olmak, mahkum olmak, yasamini baska degerler ugruna harcamak isteyenlere hayirli olsun. Cunku bilim ve bilimsellik algilanmadikca, emperyalist zihniyetin elinde, "inancla bezeme oyuncagi/cikari" olarak kalacaktir.
-
- 1
-
-
Buraya biraz daha aciklik getirmek geregini hissettim. Objektif ve subjektif felsefi olarak UC farkli algida algilanir. Nesnel ve oznel Genel ve Ozel Gorunussel ve Ozsel Bu acidan insanoglunun fiziksel biyolojik evrimsel yani objektiftir, zihinsel, dusunsel, soyutlama yani ise subjektiftir. Dolayisi ile herhangibir seyin TEK OLARAK OBJEKTIFLIGI MUMKUN DEGILDIR, cunku onu ortaya koyan insanoglunun subjektif yonu yani soyutlamasi bu ortaya koyumda dahildir. Bilim kisileri birer insaanoglu olarak HEM KENDI KISESEL SOYUTLAMASINA SAHIPTIR, HEM DE SOYUTLAMAYA SAHIPTIR. Iste bilimsel olarak bir bilim kisisinin KENDI KISISEL USTELIK KENDI DEGERLERINI ICEREN FIKIRLERINI BILIME KATMASI BILIMSEL DEGILDIR. Mesela S.Hawking "bilim yasalari tanri olabilir" diyerek, KENDI SUBJEKTIVIZMINI ORTAYA KOYMUSTUR. Bu ona ait bir cumledir ve bilimsel degildir. Bu temelde bilimsel olan her hangi bir soylem TUM BILIM KISILERINI KAPSAR VE BURADA HIC BIR BILIM ADAMININ KISISEL SUBJEKTIVIZMINI KAPSAMAZ. Bu temelde epistemolojik olarak bilimin geldigi nokta da bilimsel soylemin ne oldugu GECERLIDIR OLGUDUR VE SADECE BILIM KISILERINI DEGIL, HERKESI BAGLAR. Eger objektiflik bunun icin kullaniliyorsa, bilemem. Yani BILIMSEL TEMELDE HER HANGI BIR SOYLEVIN, SOYLEYENIN KENDI DEGER VE OZEL FIKRINI KAPSAMAMASI. Umarim daha bir algilanir olmustur, sorulan soruya verilen yanit.
-
Yapilandirilmistaki her turlu bilginin " bilimselligi ve bilisselligi" ve diger her turlu bilgiden farki; asagidaki linkte acik ve net sekilde anlatilmistir. http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1080-bilginin-bilimselligi-ve-bilisselligi/
-
Peki, oto control gerekli midir ve neden gereklidir? Bunun da iki cesit cevabi vardir. Birincisi; dogal zihniyet ve onun egosunun yapilanis, sekillenis ve isleyis mekanizmasinin temelini olusturur. Sonucta insandisi ve insanlikdisi temelli zihniyet; oto controlu, onceleri turun controlu temelinde, daha sonra da turun kendi kendini controlu temelinde ve en sonuncusu turun bireyci akil ile bilincli ve farkindalikli controlu temelinde gelismistir. Oto control; dunyanin hangi cografyasinda ve toplumunda dogarsda dogsun bir bebegin, yasam ve iliskilerini geldigi dunya ve bu dunyaya insanoglunun verdigi her turlu deger, tabu ve veriye kendini ve canini adamasi ve teslim etmesidir. Toplumsal ve bireysel olarak ta, bu kendini teslim ettigi deger, tabu ve verilere de baskasini teslim almasidir. Insanoglu turu ve biri, yeryuzune geldiginden beri oto controlsuz yasamamistir ve yasayamaz. Ama; insanoglu turu ve birini insansal zihniyete tasiyacak oto control ise, tamamen bilincli ve farkindalikli bir oto control olacaktir. Sonucta insan olmak ve insanlik sunmak; BIREYSEL MUMKUN DEGIULDIR. Insan olmanin ve insanlik sunmanin anlami birarada yasam ve iliski surmek durumunda olan bireylerin birbirleriyle beraber, birarada ve bir butunluk ve birlik icinde yasam ve iliskilerini getirir. Bu da birey bilincli oto controlu gerekli kilar. Cunku bir birey kendi varliginin bilinc ve farkinda oldugu surece, kendi turunun ve kendi disinda kalan ve algiladigi herseyin yasam degerini algilar. Bu da KENDISININ YASAM VE ILISKISI BASKALARININ YASAM VE ILISKISI DEMEKTIR. Yani, yasamak ve yasatmak birey bilinci almis bir kisinin siaridir. Ileride oyle bir dunya duzeni kurulur ve birey kendisini turune her turlu teslim edecek ve ona guvenecek bir duzeye gelir ve turu bir butun olarak her bir bireyini kucaklarsa, belki o zaman da oto controle gerek kalmaz. Cunku OTO CONTROLUN BIREY BILINCLI TEMELI YASAM KORKUSUDUR. Birey bu korkuyu atlatir ve yasamini turune teslim edebilecek bir dunyada yasarsa, bu korkuda kalkar. Ama gunumuzde OTO CONTROL, KISILERIN YASAMLARINI DEGERLERE ve KENDI DISINDAKI SISTEME, BASKASINA TESLIM ETME/ALMA CONTROLUDUR. Buna olum ve sonrasi da dahildir. Bireyler, turleri icinde yasamlarini birbirlerine mudahele etmeden ve kendi oto controlleriyle yasayacak duzen ve duzeye geldigi zaman ne yasam korkusu, ne de oto control gerekliligi kalmayacaktir. Cunku boyle bir duzey ve duzen; bireyin turu ile butunlestigi duzey ve duzendir. Oyuzden oto controlu, hem yasamak hem de yasatmak hem korumak/kollamak hem de baskalarinkine mudahele etmemek icin kullanalim. Ne controlumuzu baskasina/baskaseye v.s. verelim, ne de baskasininkini kendi kontrolumuze alalim.
-
- 1
-
-
Insanoglu kendi yasam ve iliski tarihinden beri, insanlasamamada oto control bilincsizligi ve farkindasizligi yasamaktadir. Oto kontrolun iki yonu vardir. Birincisi mustakil var olarak olan varlik, insanoglu turu biri. Digeri bu varligin turu icindeki yasam ve iliskileridir. Tarih incelendiginde; oto control genelde, toplum icinde belirli bir konuda one cikanin, icinde bulundugu toplumu control altina almasiyla baslar. Burada bireysel bir control yoktur, aksine o bireyin gucunun,bilgisinin, otoritesinin v.s. kisaca bir cesit ustunlugunun kontrolu vardir. Bu control, hayvanlar aleminde de yasanir ve controlu ele almak icin, savaslar, mucadeleler olur. Toplumlarin gelismesiyle bu oto control, hiyerarsik bir dagilimla sahiplenilir ve kurallar, yasalar ve kurum, kuruluslarla sistemlesir ve duzen haline gelir. Ondan sonrada, toplum kendi oto controlunu kendi bunyesinde saglayinca da tikir tikir isler. En kucuk oto control birimi, ailedir. Sonra,akraba, sulale, cevre, toplum, millet olarak genisler. Otocontrolun en onemli ozelligi erkeksel ve hiyerarsik olmasidir. Erkekler arasinda, babadan ogula v.s. aktarilir. Toplum bu oto controlu kaybettigi zaman, ya da baska bir guc otorite bu oto controlu eline almak istedigi zaman; toplumsal bir kaos, karmasa, devrim, karsi devrim v.s. yasanir. Bu savaslarin sebebi, oto controla isyandan ziyade, isyan edenin kendsi aklinin inandigi dogrusunun oto controlu ele gecirme ve yonlendirme, yonetme cabasidir. Oto control da, ben, bencillik, bireycilik v.s. yoktur. Sadece baskasinin controlunu ele gecirmek ve kendi controlunu baskasina vermek; ya da baskasinin controlu altinda, baskalarinin controlunu elinde tutmak vardir. Iste hiyerarsi de budur. Nihilizm ile, dunya insanoglu tarihi yeni bir evreye girer. Bu da OTO CONTROL ISYANIDIR. Ama; burada ilginc olan bu kontrolsuz yukumsuzlugun, aslinda kontrolu guce, otoriteye vermesidir. Sosyal Darwinizm de de bu gorulur. Buradaki oto control farki, eskiye nazaran; oto controlu eline alanin BUNU BASKASI ADINA DEGIL; KENDI ADINA YAPTIGININ BILINCI VE FARKINDALIGIDIR. Iste bu kendinden yonlendirimli oto control, tarihte bireyci akilciligin baslangicidir. Buradaki bananecilik ise, baskasinin oto controlunu almamak olarak yansir. Yalniz baskasinin oto controlunu almayan, kendi oto controlunu baskasina verdiginin bilinc ve farkinda degildir. Bireyci akilciligin, canavarligi ise; kendi controlunu bilerek ve farkinda olarak baskalarinin harcanmasina ve kullanilmasina kullanmak anlamindadir. Iste bu yukumsuz oto control, hem dunyayi, hem de insanligi 19. ve 20. yuzyilda kana boyamistir ve hala da boyamaktadir. Burada onemli olan ise, birey bilinci ve onun tursel self bilincidir. Yani, oto controlun, ne baskasina verilmesi, devredilmesi; ne de baskasinin oto controlunu devralma ve kendi ustune alma. Iste bu hak ve ozgurluk anlayisi, bireyin hem kendi oto controlunu, hem de baskalarinin kendi oto controlunu saglar ve oto control bilinc ve farkindaligini almis bireyler de, birbirlerinin oto controllarina mudahele etmeden beraberce yasarlar. Gunumuzun sorunu, bu bilinci almis bir bireyin evrensel-insan zihniyeti saygi ve vicdan algisidir. Yani en buyuk tehlike, OTO CONTROLU BASKASINA VERME TEHLIKESI ve en kolay HATA DA BASKASININ OTO CONTROLUNU ELINDEN ALMA hatasidir. Cunku, eger bir birey, bireysel bilincini, tursel selfi ile birlestirmis se; self degerleri cok yuksektir ve kolayy hata da bu yuksek self degerlere, baskalarinin kolayca oto control teslimidir. Sonucta, self degerleri yuksek birey; eger oto controlunu baskasina veriyor ve bunun da bilincli rahatsizligini yasiyorsa, ortada sorun var demektir. Burada kendine olan, saygisi, guveni, azmi, kararligi v.s. sinde bir sorun var demektir. Bakasinin oto controlunu aldigi zamanda, bunun farkina vardigi an, ya da oto controlunu veren, bunu ona hissettirdigi an; bu oto controlu birakmasi ve kisinin almasini saglayabilmesidir. Iste nihilizmin bireyci akilciliginin yukumsuz oto controlu ve toplumsal kisiliginin kendiliginden yoksun ve sadece baskalarina yonelik oto controlu; ancak birey bilinci ve farkindaliginin tursel bilinc ve farkindaliga tasinmasi ile onlenir.
-
- 1
-