Jump to content

panteidar

Members
  • İçerik sayısı

    464
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    16

Everything posted by panteidar

  1. Bu kafalar, devrimleri anlayabilmek, algılayabilmekten uzaklar sevgili Hacı. Sanıyorlar ki devrimler, demokrasiye müdahale, halkın inançlarına-değerlerine baskı vs. Devrimler olmasaydı; saltanat ve hilafet devam edecekti. Dolayısıyla anayasada "devletin dini İslam'dır" maddesi devam edecekti. Bu madde din devleti olmamız, şeriat hükümlerine tabi olmamız demektir. Laiklik asla olmayacaktı. Dolayısıyla demokrasi de olamayacaktı. Kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmeyecekti. Çağdaşlık, modernlik, uygarlık olmayacaktı. Bilimde, sanatta ilerleme sağlayamayacaktık. Hala çoğu kararlar ulemaya danışılarak alınıyor olacaktı. Yani, eleştirdiğiniz-kötü gördüğünüz rejim, çok daha kötüsüyle mücadele etmiş ve hiç olmazsa daha iyisini getirmiş olandır. Elbette çok daha iyisini isterdik. Ama siz daha kötüsünü savunuyor, onları haklı göstermeye çabalıyorsunuz. O yüzden yanlış içindesiniz. Eleştirdikleriniz, cumhuriyeti yıkıp monarşiyi, diktayı kurmuş değiller. Laikliği ortadan kaldırıp şeriati getirmiş değiller. Modernliğe, çağdaşlığa tükürüp teokrasiyi dayatmış değiller. Tersine bunu yapmak isteyenler üzerinde devrimin gereği olarak baskı oluşturmuşlar. Bundan karşı devrimciler, gericiler, cumhuriyet ve demokrasi karşıtları rahatsız olabilirler. Size ne oluyor?!
  2. Peki ama ne farkı var? Hatip Dicle mazbatasını almış mıydı? Almıştı. YSK kabul etmedi. YSK mazbatayı geri alabilecek yetkiye sahipse; Sabahat Tuncel'inkini neden geriye almadı. Ha 3 günlük, ha 3 senelik farkeder mi? Yok, bu işte yine terslik var. Yargı, bağımsız ve tutarlı hareket etmiyor.
  3. Pardon ya, doğru. Cezası sonra kesilmişti. Sabahat Tuncel örneği, sadece Balbay, haberal ve Alan'a uyuyor.
  4. Sabahat Tuncel hükümlüydü, seçilince hapisten çıktı. O dönem farklı kanunlar mı vardı?
  5. Evet, bu tarihi bir gerçektir. Tabi böyle olması darbelere, müdahalelere, antidemokratik uygulamalara, faşist yönetim biçimlerine boyun eğmemizi gerektirmez. Ancak bu konuları tartışırken bilhassa liboş takımı sanki Türkiye bu konuda özürlü bir ülkeymiş yaklaşımı içindedir. İlginç olan bu liboş takımı aynı zamanda darbelerin destekçisi olan ABD'nin yaltakçısı-savunucusudur. Halbuki Dünyanın birçok ülkesi, Avrupa ülkeleri de dahil demokrasiye kolay ulaşabilmiş değillerdir. Örneğin demokrasinin beşiği sayılan Yunanistan da bizim gibi cumhuriyete 1923'de geçmiştir. Ama 3 yıl geçmeden cumhuriyet askıya alınmış, diktatörlük başlamıştır. 1935'e kadar süren diktatörlükten sonra yeniden krallık kuruluyor. 1967'de Albaylar cuntası yönetime el koyuyor ve 7 sene sürüyor diktaları. Cunta'nın devrilip yeniden demokrasiye geçilmesi Kıbrıs Müdahalesi sayesinde olabiliyor. Yani, Türkiye ile kıyaslandığında Yunanistan çok geri kalıyor. Bizde hiçbir cunta 2 yıldan fazla yönetimde kalmış değil ve kendileri çekiliyorlar. Bu biraz kendimizi teselli gibi oldu ama doğrusu bu.
  6. Jadı, sen de hiç utanma yok mu? Yüzün hiç kızarmaz mı senin? Sen hep böyle pişkin misin? Kaynak diye verdiğin yazıda şu ifadeler var sadece: Hani burda İsmet İnönü'nün "Asıl ben sizin emrinizdeyim" lafı? Seni yalancı liboş seni!
  7. Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal'ın tahliyelerine mahkeme red kararı vermiş. Neye dayanarak? Guguğa.. Çünkü böyle hukuk olmaz. Bu insanları zaten hiçbir suçu olmadığı halde hapiste tutmaktalar. Haklarında tek bir kanıt ortaya koyabilmiş değiller. Bunlar hükümlü değil, sadece sanıklar. Ve seçilme hakkına sahipler. Milletvekili seçildikleri halde tutuklu kalmaya devam edecekler. Peki millete hapiste mi vekillik edecekler? Yasalara hapiste mi oy kullanacaklar? Böyle bir saçmalık, böyle bir rezalet olabilir mi? Tam bir garabet. Yurtdışına kaçabilirlermiş. Delilleri karartabilirlermiş. Yuhh artık! Şu cemaatin memurlarının hesaba çekildiği günleri görmek isterdim. Ve şu CHP bu durumda meclise girerse ona daha büyük yuhh!
  8. Türkiye'nin garantörlüğüne karşı çıkılmadı. Çarpıtma. İkinci Londra Konferansı sonrasında imzalanan bu genel uzlaşma antlaşması; a- Kuruluş, b- Garanti, c- Askeri İşbirliği, d- Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası gibi dört ayrı antlaşmadan oluşmaktadır. Bu antlaşmalar onaylanmak üzere, 4 Mart 1959 tarihinde T.B.M.M.’ne sunulmuştur. Bu görüşmeler sırasında söz alan ana muhalefet partisi, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, söz konusu antlaşmaların, ABD ve İngiltere’nin baskıları sonucunda imzalandığını ima ederek, bu antlaşmaların “taksim tezinin uygulanmasına imkân bırakmadığını”, ENOSİS’e kapıları kapamadığını ve Türkiye’nin, Kıbrıs Türk toplumuna yeteri kadar yardım yapabilmesine yönelik hükümler taşımadığına işaret ederek, hükümete şiddetli eleştirilerde bulunmuştur. TBMM, yapılan görüşmeler sonrasında, Londra Ant-laşması’nı 2 çekimser, 138 olumsuz oya karşın, 347 olumlu oy ile kabul etmiştir. Böylelikle Kıbrıs Federal Cumhuriyeti Türkiye tarafından onaylanmış oldu. Fahir Armaoğlu, Kıbrıs Meselesi (1954-1959). Türk Hükümeti ve Kamuoyu Davranışları. Ankara. 1963. T.B.M.M.Z.C., Dönem: XI, Cilt: 8.(4 Mart 1959).s.22-24
  9. Jadı, sen bu yalanlarla çok rezil rüsva olursun forumlarda. Birilerinin aleyhinde önemli bir iddiada bulunuyorsan, bunun kanıtını da ortaya koyacaksın. Koyamıyorsan eğer başkasının iddiasını alıntılamış olsan bile yalana-iftiraya ortak olmuş sayılırsın. Sen böyle değildin ama görüyorum ki liboşlaştıkça karaktersizleşmeye başladın.
  10. Jadı, aslı astarı olmayan cemaatçilerin-gericilerin uydurmalarını getirip asıyorsun. Hiç mi merak etmedin, bu iddianın kaynağı nedir diye? Biliyorum, sen "kaynak?" denildiğinde kitleniyorsun. Çünkü işin gücün uydurma. Ama bil ki sallamaların karşısında daima o soruyu göreceksin. Şimdi soruyorum: İnönü'nün "emrinizdeyim" dediğinin kaynağı ne? Bu büyük bir yalandır. İnönü darbeye destek vermemiştir. Bak bu konuda sana Atatürkçülerden de değil, tarihçi ve Taraf gazetesi yazarı Halil Berktay'dan örnek vereyim:
  11. Saçmalama Jadı. 27 Mayıs demek Alpaslan Türkeş demektir, Cemal Gürsel demektir. Linke tıklayınca da onların resmi çıkar elbette. Dersim demek, Seyit Rıza demektir. Dersim'e tıklayınca tabi ki Seyit Rıza çıkacak. Bu konuda sana destek verecek, senin gibi düşünen bir kişi dahi bulamazsın. Çünkü senden salağı olacağını sanmıyorum. Ne kadar anlatsam boş.
  12. Şu araştırmalarının kaynağını lutfetsende biz de öğrensek.
  13. Hadi buyur bakalım.. Ondan sonra salak deyince bozuluyorsun. Bunu böyle anlayan birinin IQ'su çocuklarınkinden bile düşüktür herhalde. Konulara göre en uygun resmi yerleştiriyorum. 12 Eylül'ü anlatsaydım Kenan Evren'i koyardım. Dersim'i anlattığım konuda Seyit Rıza'yı koydum. İsa'yı anlattığım konuda Musa'nın resmini koyacak değildim herhalde. Şimdi ilgili resimleri koyunca Evren'ci, Seyit Rıza'cı, İsa'cı mı oldum. Gerici yobazlardan farksızsın. 27 Mayıs darbesine de en uygun fotoğraf Türkeş'tir. Çünkü darbe onun ağzından duyulmuştur.
  14. Kürtler, asırların zulmünü istikar etmiş civanmert bir millettir. İnsanlık tarihinin safağı ağarırken, onun ilk süleleri Hint denizinden Kafkaslara, kücük Asya’nın doğu yamaçlarından Orta Asyaya kadar uzanan yüksek dağlarda ve güneşli yaylalarda Kürt evladını doğuran büyük ırkın mağrur alnına isabet etmiştir. Kürtlerin tarihi, ardı arası kesilmeyen kahramanlık menkibelerinin tarihidir. Kürt evladı, kırk asırdan beri namuslu ve azade bir varlık için savaşan ve bu gün dahi o savaştan yılmamış olan milletin çocuğudur. Hiç bir millet Kürtler kadar uzun ve sürekli savaşlar yapamamıştır. Uzun tarihi boyunca, hiç bir kuvvet Kürtlere maglubiyet itirafı yaptıramamıştır. Kürt alnı, Kürt yurdunun haşmetli zirveleri gibi, daima yüksek kalmış ve hiç bir fatihin önünde eğilmemiştir. Kürt hayatiyetinin hakikati, bu günde saşmaz hakikatıdır. Çünkü, Kürt ölüm kalım cidalini terketmemiş, mağlubiyet itirafında bulunmamış, dünya milletleri saflarında silinmeye karar vermiş, yaşamak isteyen ve yaşamak için ölmesini bilen bir millettir. vs. vs.
  15. Türk değil, Osmanlı.
  16. Saçmalamışsın yine Jadı. Bilgin olmadan fikir yürütürsen böyle saçmalaman normal tabi. Atatürk ve ekibi değil, asıl sen herşeyi kıçından anlıyor ve uyduruyorsun. Türkiye'nin ilk sanayi atılımı Atatürk döneminde başlamıştır. DP döneminde de sanayi atılımı vardır elbette ama buna "ilk" dediğinde kötü niyetini ortaya koymuş olursun. Şu köy enstitüleri ve toprak reformunun sanayileşmeyi-kentleşmeyi neden ve nasıl yavaşlattığını bir izah etsen de anlasak. Adında köy ve toprak olunca, milleti köylü kalacak sanıyorsun herhalde. Ayrıca içe kapanıklık diye birşey yok. Cumhuriyetin her döneminde dış ekonomik ilişkiler mevcut. Sadece sömürülmeden, bağımlı kalmadan ilişki anlayışı var. Ama DP döneminde bu anlayıştan çıkılmış, iktisadi ve siyasi olarak bağlı bir ülke haline gelmişiz.
  17. ADNAN HOCA İSTİYOR, SİLİVRİ MAHKEMELERİ KAPATIYOR Adnan Hoca olarak tanınan Adnan Oktar’ın Ekşi Sözlük yazarlarının ifadesini aldırtması ilk vukuatı değil. Adnan Hoca’nın internet sitesi yasaklatma kararları yıllardır sansür halini almıştı. Kendisiyle ilgili en ufak bir eleştiri ya da yorumda harekete geçen Adnan Oktar, bugüne dek sanal alemin en popüler sitelerinden Google.Groups, Ekşisözlük, Süperpoligon, Antoloji.com, Gazete Vatan, Richard Dawkins ve yazar Turan Dursun’la ilgili internet sitelerine erişimin engellenmesi kararını aldırtmıştı. Oktar’ın özellikle Silivri Asliye Hukuk mahkemelerinden kolaylıkla ihtiyati tedbir kararı çıkartması ‘Adnan Hoca istiyor Silivri kapatıyor’ başlıklı haberlere konu olmuştu. Oktar bugüne kadar kendisiyle ilgili haber, forum ve okur yorumları nedeniyle sayısı 70’i bulan internet sitesine engelleme kararı çıkarttırdı. Bu kararlardan çoğu Gebze ve Silivri mahkemelerinden çıktı. Birgün.net Marifet polisin değil, motorcunun.
  18. Türkiye'de hukuk değil guguk işliyor. Terör örgütü üyesiymiş, adam milletvekili yahu. Eline silah alıp da teröre mi katılmış.. Milletvekilleri görüş ve düşüncelerinde özgür olamayacaksa artık halk ne yapsın. Bırakın konuşsun. Kimisi alkışlar, kimisi yuhalar. Takdir milletindir, savcıların değil.
  19. Evet, haklısın. Ama bu hükümet ve memurları gücünün yettiğine posta koyuyor. Örneğin BDP'li hükümlü bağımsızların adaylıkları kabul edilmeyince kıyamet koptuğundan sonrasında adaylıkları kabul görmüştü. Ama ÖDP'ye aynı anlayış gösterilmemişti. Şimdi KCK'lılara gösterilip, Ergenekon tutuklularına gösterilmezse şaşmam. Bu durumda PKK destekçileri "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler" de bulunmuş olmayacaklar ama Mustafa Balbay, Mehmet Haberal bulunmuş olacaklar. Bunun adı da ileri demokrasi olacak.
  20. Önceki mesajında sadece devletten bahsediyordun Evrensel-insan. Şimdi çevirdin demokratik devlete. Devletin oturtulamamış olması ayrı bir konu, demokratik olması ayrı konu. Selçuklu da devletti, Osmanlı da. Türkiye Cumhuriyeti de yapısı farklı bir devlet. Laikliği dayatamayan bir devlet, sosyalliği, sivilliği de dayatamaz. Laikliğin sosyallikten değersiz yanı mı var? Laikliğin ya da sekulerliğin olmadığı bir ülkede zaten demokrasi olamaz. Ayrıca demokrasinin ancak çok parti ile uygulanabileceği konusu da tartışılır. Tabi ki çok partili sistem daha uygundur ama tek partili sistem demokratik bir şekilde uygulanırsa, birçok çok partili sistemlerden daha demokratik olabilir. Örneğin delegeler özgürce seçilebilirse, seçilen delegeler hiçbir çıkar gözetmeden ve baskı görmeden özgürce parti yöneticilerini seçerse, milletvekili adayları ön seçimle belirlenirse, bölge halkı adaylar arasından dilediğini özgürce seçerse, seçilenler özgürce fikirlerini-önerilerini ortaya koyabilirse ve dilediği kanunu çıkarabilirse; Böyle bir tek parti yönetimi, bugünkü lider sultasının, büyük paralar gerektiren milletvekili adaylığının, seçim barajının olduğu çok partili sistemden daha demokratik olabilir.
  21. C. (!) savcıları tutukluluğun kaldırılması talebine red görüş bildirmişler. Neye göre? Anayasaya göre mi yoksa zihniyetlerine göre mi? Bakalım, 2 gün içinde hakimler ne karar verecek, göreceğiz. Anayasa'nın 83. maddesine göre; "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisce başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar. Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır." Ağır cezayı gerektiren suçüstü halleri yok. Geriye 14. madde kalıyor. 14. maddeye göre; "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz." 14. madde ile de suçlanamazlar. Ayrıca 14. maddeyi okuyanların aklına Mustafa Balbay'lar, Mehmet Haberal'lar değil, BDP'liler gelir.
  22. 6 ok ilkeleri anayasaya 1937'de dahil edilmiştir. O aşamadan önce 14 sene var. Bu 14 yıllık aşamada çok partili 2 deneyim yaşanmış, ikisinde de başarılı olunamamış. Başarılı olunamamasının sebebi 6 ok değil. Kaldı ki 6 ok varken çok partili sisteme geçilmiş, bırakalım muhalefeti, iktidar olunmuştur. Demokrat parti, Adalet Partisi vs.) Ayrıca muhalefet etmek illa 6 oka muhalefet etmek değildir ki. 1946'dan beri Türkiye'de sürekli muhalefet var. 6 okun herhangi biri değiştirilmek isteniyorsa mecliste karar alınır, değiştirilir. Nitekim devletçilik maddesi özelleştirme yasalarından sonra artık kalkmış sayılır. Devlet neden oturtulamamış? O dönemin ulus devlet anlayışlarına göre devletin şekli, biçimi anayasa ile belirlenmiş, gerekli kurumlar oluşturulmuş. Bu konuda bir sıkıntı görmüyorum. Aksine sağlam temellere oturtulmuştur ve bugün gelinen noktada bile bu sağlamlığı sayesinde pek sarsılmış değildir. Darbelerin sebebinin devletin yapısı ile ilgisi yok. Devletçiliğin ise amacı farklı, devlet olunamama ile ilgisi yok. Devletçilik, bireyin yapamadığı yatırımları-hizmetleri yapmak ve bireysel teşebbüsleri kontrol ve denetim altında tutmaktır. Sermayenin, özel teşebbüsün çok yetersiz olduğu cumhuriyetin ilk dönemlerinde zorunlu bir uygulamaydı ve başarılı oldu.
  23. Bence sebep bu değil. Demokratik düzen demeyelim, o dönemde dünyada gerçek anlamda bir demokrasiden bahsetmek zor, ama çok partili sisteme geçilememesinin ya da denenmesine rağmen yürütülememesinin temel nedeni; Atatürk'ün hem cumhurbaşkanı hem de CHP'nin başkanı olmasıdır. Çok partili sisteme geçilirken öncelikle kanunlarda değişikliğe gidilmeliydi. Cumhurbaşkanının herhangi bir partiye üyeliği devam etmemeliydi. 1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası, Atatürk'ün teşvikiyle kurulmuştu. Ama Atatürk'ün CHP'nin başında olmasından dolayı ayakta kalma şansı yoktu. Örneğin Atatürk, CHP'yi bırakıp SCF'ye geçse açık farkla SCF kazanırdı. Nitekim SCF başkanı "Atatürk bir partinin başında olduğu müddetçe diğer partilerin yaşama şansı yoktur" diyerek partisini feshetmişti. Dolayısıyla bu konuda sorumlu olan Atatürk'tür. Ama "Ben uğraşımı verdim, destekledim ama olmadı" tavrında olmuştur. Olmamasının temel sebebinin kendisi olduğu meselesine girmemiştir. Atatürk bağımsız-tarafsız kalsaydı, bu dediğin doğru olabilirdi. Atatürk, CHP'nin başında olunca alternatifsizlik oluştu. Gerçi güçlü bir muhalefet olunabilirdi ama Meşrutiyet dönemi de dahil partiler muhalefet anlayışında değildi. İlla iktidar olmak önemseniyordu. İktidar olamamak oyunun sonu gibi görülüyordu. Ayrıca muhalefet kültürünün oluşamaması darbeci, tertipçi fikirlerin üremesine neden oluyordu.
  24. Jadı, daha önce de yazdım. Dünya Savaşları emperyalistlerarası paylaşım savaşıdır. Tabi ki Osmanlı savaşı kazansaydı, toprak da kazanacaktı. Kaybettiği için toprakları işgale uğradı. Ama buraya dikkat: Emperyalistlerle Osmanlı mücadele edip savaşmadı. Tersine onlarla işbirliği yaptı. Milli mücadelecileri idama mahkum etti. Onlara karşı halkı isyana teşvik etti. Dolayısıyla Milli Mücadeleciler Osmanlı'ya rağmen bağımsızlık kazandılar ve Osmanlı'yı yıkıp yepyeni bir devlet kurdular. Tamam, doğru. Bunun farkındayım. Ama bozuntuya vermemiş olman, onları doğrulaman demek oldu. Halbuki kısaca "Ben mağdur değilim ama burada da yazmayı düşündüm" demiş olsan daha doğru olurdu. Ayrıca o daha önce mağdur edilmiş dediklerin de mağdur edilmiş değil. Adam sapıklık yapmış, kendi kuyusunu kazmış. Ondan sonra da en adi küfürlerle hakaretlerde bulunmuş. Buna mağdurluk denir mi? Kim olduğunu sen de gayet iyi biliyorsun. Ne kadar haksız olduğunu da.
×
×
  • Create New...