Jump to content

panteidar

Members
  • İçerik sayısı

    464
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    16

Everything posted by panteidar

  1. 27 Nisan, gerçekten 28 Şubat gibi bir müdahale amaçlı bir muhtıra olsaydı; Başta Bülent Arınç olmak üzere AKP'liler süt dökmüş kediye dönerlerdi. Bugün aradan geçen 4 yıldan sonra ve iktidarın en güçlü olduğu sıra başbakan 27 Nisan'ı bir muhtıra olarak görmüyor, Genelkurmay başkanının bir yaklaşımı olarak nitelendiriyor. Bu açıklama çok manidardır. Ama 28 Nisan'da esip kükremişlerdi. Çünkü takke düştü kel göründü. Aralarında en yüksek rütbelilerin, kuvvet komutanlarının bile olduğu 160 civarında subayı darbe planlıyorlardı gerekçesiyle içeri tıkacaksın ama muhtıra vermiş bir subayı ödüllendirecek, altına son model jip vereceksin. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Anlaşılıyor ki 27 Nisan bildirisi bir tertipti. İktidarı ordu karşısında yürekli göstermek isteyen ve mağdur-mazlum durumu yaratarak kamuoyunu kendi yanına çekmek isteyen bir tezgah. Nitekim semeresini aldılar ve amaçlarına ulaştılar. Ardından yapılan Dolmabahçe toplantısında konunun ne olduğu ve neler konuşulduğu halktan saklanmakta ve mezara kadar bu sırrın açıklanmayacağı söylenmektedir. Neyi kimden saklıyorlar? Açıklamaktan çekindikleri ne? Sadece bu bile ne tür bir dolap döndürüldüğünün kanıtıdır. 27 Nisan'ı olumlu görmüş olan yazarların yazıları cımbızlanmayıp tamamı okunduğunda görülecektir ki darbe-müdahale karşıtıdırlar. Bildiriyi yerinde bulmakla birlikte, ordunun müdahalesini hiç kimse tasvip etmemiştir. Varsa bu yönde yazısı olan o örneği görmek isteriz. Ayrıca bildirinin hemen ertesinde yapılan Cumhuriyet mitinginde yüzbinlerin attığı "Ne şeriat ne darbe!" sloganı en iyi mesaj olmuştur. Halbuki darbe heveslisi olsalardı, tankları görmek isteselerdi, bu yönde çağrı yaparlardı. Nitekim "Ordu göreve" diye pankart açan birkaç provakatöre rağbet edilmemiş, kitlesel bir destek bulmamıştır. 28 Nisan'da ne söylendiğine bakarken 13 Mart ve 13 Eylül'ü de unutmayalım. Bugünün sözde demokrasi havarileri nazlı Ilıcak'ların, Mehmet Barlas'ların, Altan'ların cunta dönemlerini de iyi bilmekteyiz.
  2. Basılan fazla oy pusulası kullanılamaz. Bunun için sandıktaki oyların yerine bu boş pusulaların önceden hazırlanması ve ilçe seçim kuruluna götürülürken yolda tutanak da dahil değiştirilmesi gerekir. Bunu yapmak mümkündür ama kaç sandıkta yapılabilir? Sahipsiz ve başkanı düzenbaz olan sandıklarda. Önlemi, sandıklara sahip çıkmaktır, ilçe seçim kuruluna teslim edene kadar refakat etmektir. Bunun önlemi zordur. Daha önce önlemi parmağa boya sürmekti ama kaldırıldı. Dolayısıyla denetimi zorlaştı. Sınırlarda kullanılan oylar da partilerin denetiminde sayılır ve tutanak tutulur. Sayıları az olduğundan kontrolü kolay olup, buralarda hile olanaksızdır. Ülke hükümetsiz kalmaz. Daima yeni hükümet kurulana kadar, eskisi devam eder.
  3. Hilecilerden her zaman hile beklenir. Fırsatları hiç kaçırmazlar. Sistem hileye açık. Sandıklarda olmaz ama bilgisayarlara oyların işlenmesinde hile dönebilir. Ama bu konuda muhalefet hazırlıklı. Sadece CHP'nin onbinlerce görevlisi kontrol yapacak. Her mahallenin-ilçenin -ilin toplamları alınıp sonuçlarla karşılaştırılacak. O yüzden sistemdeki açıklar kaygılandırsa da, tedbirler rahatlatıyor. Bence en büyük tehlike hackerlar. Sisteme saldırılar olabilir.
  4. Ege'misin yoksa sen! Değiştirip durmayın şu nickleri zırt-pırt yahu! Ondan sonra kim bu yılların Devrimcisine Kemalistlik yakıştıran liboş diye düşünüyoruz? Gerçi sana da liboşluk cuk oturur. Az biraz Kürtçülüğün de var. Sosyalistliği de pek konu yapmazsın zaten. Yakışır.
  5. Liboş takımı şimdi de doktrin-ideoloji mi biçmeye başladı sosyalistlere? Bakıyorum da siz de her türlü meslek var. Liboş karakteristiğine uygun durum tabi. O sosyalist sandığın sapkın takımını pek karşımda göremiyorum ama belli ki liboş takımı o kapışmalardan haz alıyor. Tabi alkışı da daima sapkınlara yapıyor. Liboş-sapkın ittifakı gereği. Sen de o şakşakçılardansın belli ki! Neydi senin eski nickin? Yoksa çaylak liboşlardan mısın?
  6. Kemalistlik utanılacak, mahçup olunacak ve itiraf edilecek bir kimlik değildir. Gerçek Kemalistlerin gururla "Ben Kemalistim" demek haklarıdır. Ve ben takdirimi "Kemalizm'e şapka çıkarıyorum" yazımda belirtmiştim. Ne olduğumu doğru anlayabilmen için okumanı tavsiye ederim. Özetle Kemalizm bana dar gelir.
  7. panteidar

    Merhaba

    Bunlar bir de Türkçü geçinirler, gider Yahudi selamı verirler.
  8. Militarizme, ordunun devleti yönetmesine karşı çıkmanın neresi Amerikancılık? Amerikancı olmamak için askeri yönetimleri, darbeleri mi savunmak lazım! Tersine hepsinin ardında ABD var.
  9. Hiç Kemalist olmadım. Ama çoğu kemalistten daha iyi savunmuşumdur Atatürk'ü ve devrimlerini. Kemalist geçinenler ise öveyim derken dövüyorlar.
  10. Yoo, niye kızayım. Ben de geçmişte yazdım o şiiri, hem de tamamını. Yine yazalım: AKŞAM GEZİNTİSİ Hapisten çıkmışın Çıkar çıkmaz da Gebe koymuşun karını Takmışın koluna Geziyorsun akşamüstü mahallede Karnı burnunda hatunun Nazlı nazlı taşıyor mukaddes yükünü Sen saygılı ve kibirlisin Hava serin Üşümüş bebek elleri gibi bir serinlik Avuçlarına alıp onu ısıtasın gelir Mahallenin kedileri kasabın kapısında Ve üst katta kıvırcık karısı Yerleştirmiş pencerenin pervazına memelerini Akşamı seyrediyor Alaca aydınlık tertemiz gökyüzü Duruyor ortada Çobanyıldızı Bir bardak su gibi pırıl pırıl Bu yıl uzunca sürdü pastırma yazı Dut ağaçları sarardıysa da İncirler hâlâ yeşil Mürettip Refik’le Sütçü Yorgi’nin Ortanca kızı çıkmışlar akşam piyasasına Parmakları birbirine dolanmış Bakkal Karabet’in ışıkları yanmış Affetmedi bu Ermeni vatandaş Kürt dağlarında babasının kesilmesini Fakat seviyor seni çünkü sen de Affetmedin Bu karayı sürenleri Türk halkının alnına Mahallenin veremlileri Yataklara düşenler Bakıyor camların arkasından Çamaşırcı Huriye’nin işsiz oğlu Omuzlarında keder kahveye gidiyor Ajans haberlerini okuyor Radyosu Rahmi Beylerin Uzak Asya’da bir memleket Sarı ay yüzlü insanlar Beyaz bir ejderha ile dövüşmekteler Oraya gönderildi seninkilerden Dört bin beş yüz tane Memet Kardeşlerini katletmeye Kızarıyor yüzün öfkeden ve utançtan Ve umumiyetle filan değil sırf sana ait Ve eli kolu bağlı bir hüzün Karını arkadan itip yere Yuvarlamışlar da Düşürmüş gibi çocuğunu Yahut gene hapisteymişin de karakolda Gene dövülüyormuş gibi Köylü jandarmalara köylüler Ansızın bastırdı gece Bitti akşam gezintisi Bir polis jipi saptı sizin sokağa Karın fısıldadı Bizim eve mi? NAZIM HİKMET
  11. VEDA Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın! Sizi canımda canımın içinde, kavgamı kafamda götürüyorum. Hoşça kalın dostlarım benim hoşça kalın... Resimlerdeki kuşlar gibi dizilip üstüne kumsalın, mendil sallamayın bana. İstemez... Ben dostların gözünde kendimi boylu boyumca görüyorum... A dostlar a kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlar a..!!. Tek hecesiz elveda.. Geceler sürecek kapımın sürgüsünü, pencerelerde yıllar örecek örgüsünü. Ve ben bir kavga şarkısı gibi haykıracağım mapusane türküsünü. Yine görüşürüz dostlarım benim yine görüşürüz... Beraber güneşe güler, beraber dövüşürüz... A dostlar a kavga dostu iş kardeşi a yoldaşlar a..!!. ELVEDA..!!....... NAZIM HİKMET
  12. Ben tersini görüyorum. Son 2 yıldır 1 Mayıs'ta Taksim meydanında yaşlıların da bir hayli yoğun olduğunu görüyorum. Benzer şekilde CHP mitingleri de öyle. Gençler henüz sahaya inmiş sayılmaz. Yani, hala apolitik kesim çok fazla. Sonradan dönüş yapanların çoğu düşünsel değil, duygusal($) sebeplerden dönüyor. AKP' nin ise bence Özal'ın ANAP'ı kadar değeri yok. Onun kadar bile iz bırakamayacak. Halbuki mevcut hükümetler içinde imkanları en fazla, eli en serbest hükümetti. Bu olanaklarıyla yaptıklarını kıyasladığımızda çok başarısız sayılır. Her hükümet birşeyler yapmıştır. Kim gelse 2002'deki haliyle kalmayacak, elbette bir takım yenilikler, gelişmeler yaşanacaktı. Farklı, yapılamayacak türde büyük-önemli bir iş yaptı mı? Hayır. Onun sattıklarını önceki hükümetler satmış olsa hiç olmazsa yerine de birşeyler koyarlardı, AKP onu da yapamadı. Ben de tahminimi belirteyim: AKP: %35-38 CHP: %30-33 MHP: %15-18 Bağ: %8-10 (EDÖ+CGB)
  13. SALKIMSÖĞÜT Akıyordu su gösterip aynasında söğüt ağaçlarını. Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını! Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere! Birden bire kuş gibi vurulmuş gibi kanadından yaralı bir atlı yuvarlandı atından! Bağırmadı, gidenleri geri çağırmadı, baktı yalnız dolu gözlerle uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına! Ah ne yazık! Ne yazık ki ona dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! Nal sesleri sönüyor perde perde, atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! Atlılar atlılar kızıl atlılar, atları rüzgâr kanatlılar! Atları rüzgâr kanat... Atları rüzgâr... Atları... At... Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat! Akar suyun sesi dindi. Gölgeler gölgelendi renkler silindi. Siyah örtüler indi mavi gözlerine, sarktı salkımsöğütler sarı saçlarının üzerine! Ağlama salkımsöğüt, ağlama, Kara suyun aynasında el bağlama! el bağlama! ağlama! Nâzım HİKMET
  14. YAŞAMAYA DAİR 1 Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından. 1947 2 Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var. Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz en son ajans haberlerini. Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, diyelim ki, cephedeyiz. Daha orda ilk hücumda, daha o gün yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. Diyelim ki hapisteyiz, yaşımız da elliye yakın, daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla yani, duvarın ardındaki dışarıyla. Yani, nasıl ve nerede olursak olalım hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 1948 3 Bu dünya soğuyacak, yıldızların arasında bir yıldız, hem de en ufacıklarından, mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, yani bu koskocaman dünyamız. Bu dünya soğuyacak günün birinde, hatta bir buz yığını yahut ölü bir bulut gibi de değil, boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. Şimdiden çekilecek acısı bunun, duyulacak mahzunluğu şimdiden. Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için... NAZIM HİKMET
  15. Biz de Facebook anketlerini ciddiye alıyor değiliz. Gençliğin yönelimi hakkında fikir verdiğini belirtmek amacıyla bahsettik. Nitekim son yıllarda Üniversitelerdeki iktidar karşıtı hareketlilik, KPSS ve YGS'deki kopya-şifre olayları ve internet sansürü konularında gençlik AKP karşıtı tavrını net olarak ortaya koydu. ......... Anket kuruluşlarını anlamak mümkün. Onlar da medya gibiler. Korkuyorlar. Bakın bir örnek: İşadamı İnan Kıraç önceki dönemlerde hep AKP'nin tek başına iktidarını savunurdu. Bu seçimler için farklı bir iddiada bulundu: "Güvenilir kaynaklardan bilgi aldım. CHP birinci parti olacak. Sizinle bu konuda bahse bile girerim." dedi. Sen misin bunu söyleyen?! Başbakandan derhal tehditvari bir yanıt geldi: "Hakikaten bu yazılanlar doğruysa, geleceğe yönelik kendisi de bazı riskleri üstlenmiş demektir. Bir işadamının böyle bir şeyin içine girmesi kendisi açısından da ciddi bir risktir." dedi. Odatv Bu sözler normal değil. Tehdit ima ediyor. Ne demek ciddi bir risk? İnan Kıraç'ı da mı bitireceksin yani? Tarafsız olduğunu belirtene bile "Bitaraf olan bertaraf olur" diyerek tahammülsüzlüğünü ortaya koyan RTE'nin biraz taraf olana hiç tahammülü olmadığı açıkça ortadadır ve bu yapı demokrasi açısından tehlikelidir. Şimdi bu tahammülsüzlük karşısında yıllardır AKP belediyelerinin araştırmalarından beslenen bu araştırma kuruluşları nasıl kalkıp da gerçek rakamları sunabilsin? Mecburen AKP lehine sabunlama yapıyorlar. Bu kuruluşların bazıları için geçerli bir örnek vardır: Bunlar 2 kere 2'nin yanıtını 3 ila 5 arasında bir rakam olarak verirler. Partinin biri araştırma kuruluşunun patronunu arayıp seçim araştırmasını yapmak istediklerini belirtmiş. Ama demiş "Önce bir sorum var" 2 kere 2 kaç yapar? Patronun verdiği yanıt şu olmuş: "Siz kaç olmasını istersiniz?!" Bu yanıtla işi kapmış tabi.
  16. Bugün 3 Haziran. Büyük şair Nazım Hikmet'in ölümünün 48. yıldönümü. Yaşam hikayesini kendi ağzından dinleyelim: OTOBİYOGRAFİ 1902'de doğdum doğduğum şehre dönmedim bir daha geriye dönmeyi sevmem üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim on dokuzumda Moskova Komünist Üniversite öğrenciliği kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu ve on dördümden beri şairlik ederim kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir ben ayrılıkların kimi insan ezbere sayar yıldızların adını ben hasretlerin hapislerde de yattım büyük otellerde de açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir otuzumda asılmamı istediler kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini verdiler de otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prag'dan Havana'ya Lenin'i görmedim nöbetini tuttum tabutunun başında 924'te 961'de ziyaret ettim anıtkabri kitaplarıdır partimden koparmağa yeltendiler beni sökmedi yıkılan putların altında da ezilmedim 951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün 52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile aldattım kadınlarımı konuşmadım arkasından dostlarımın içtim ama akşamcı olmadım hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana başkasının hesabına utandım yalan söyledim yalan söyledim başkasını üzmemek için ama durup dururken de yalan söylemedim bindim tirene uçağa otomobile çoğunluk binemiyor operaya gittim çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye ama kahve falına baktırdığım oldu yazılarım otuz kırk dilde basılır Türkiye'mde Türkçemle yasak kansere yakalanmadım daha yakalanmam da şart değil başbakan falan olacağım yok meraklısı da değilim bu işin bir de harbe girmedim sığınaklara da inmedim gece yarıları yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında ama sevdalandım altmışıma yakın sözün kısası yoldaşlar bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da insanca yaşadım diyebilirim ve daha ne kadar yaşarım başımdan neler geçer daha kim bilir... NAZIM HİKMET 11 Eylül 1961 - Doğu Berlin
  17. Seçim anketleri düzenleyen araştırma şirketleri en rezil dönemini yaşıyor. AKP'nin düşüşe geçtiği bariz olarak ortada iken bunu dile getiremedikleri gibi, kendilerini emniyete almak için yöntem değiştirdiler. "%40-45 bandında" şeklindeki ifadeler ilk defa bu seçimde yoğun olarak kullanılıyor. Ne demek bandında? Sen yaptığın anketin net sonucunu bildirmekle yükümlüsün. Ne çıktıysa odur. Ama neredeyse tüm kuruluşlar aynı yöntemle hareket ediyorlar. Onu normal vatandaş da tahmin eder. Önemli olan +2, -2 hata payıyla tam rakam verebilmek. Şimdi bu kuruluşların çelişkisini ortaya koyalım: Kamuoyunda en çok dile getirilenler ve bu kuruluşların da onayladığı saptamalar: - MHP ile ilgili kasetler oy kaybına neden olmadı, tersine MHP'nin oyunu 2-3 puan yükseltti. -Doğu ve Güneydoğu'da sürpriz olabilir. AKP düşerken, CHP oyları yükselişte. -Kılıçdaroğlu'nun yeni CHP'si en az 8-10 puan oylarını arttıracaktır. -AKP, şifre ve kopya nedeniyle gençliğin desteğini büyük ölçüde kaybetti. -AKP'nin yasakçı zihniyete yönelmesi, bunun karşısında CHP'nin daha özgürlükçü bir politika ortaya koyması liberal kesimin AKP'ye desteğini azaltabilir. - CHP'nin kürt sorunu konusundaki yeni yaklaşımı, bilhassa batıda yaşayan Kürtlerin CHP ile barışmasını sağlamıştır. - Şanlıurfa, Trabzon, Kütahya gibi bazı illerde AKP'nin yanlış politikaları oy kaybetmesine neden olabilir. Şimdi tüm bunları dikkate aldığımızda; Madem ki MHP'nin oyları ters tepki nedeniyle artmıştır. Öyleyse MHP'nin oy oranı %15-17 bandında değerlendirilmelidir. (Çünkü 2007'de %14 idi) Madem ki CHP'nin oyları Kılıçdaroğlu faktörü ile 8-10 puan yükselmiştir, öyleyse CHP en az %30-32 bandında düşünülmelidir. (Çünkü 2007'de %21 idi) Peki bu oyları hangi partiden eksiltip alacaklar? Tabi ki AKP'den. Diğer partilerin kaybedecek oyu gözükmüyor. Tersine küçük partilerde de bir yükseliş var. AKP, 2007 seçimlerinden %46,5 oy almış. Bağımsızların, küçük partilerin oy artışını katmasak bile sadece MHP+CHP'nin oy artışı %10-12 civarında olduğuna göre; AKP'nin oyu 10-12 puan düşecek demektir. Bu durumda AKP'nin oy oranı %34-37 bandında olur. Bu oranla da barajı geçemeyen partilerin oylarının tamamına yakınını hanesine yazamaz. CHP ile eşit oranda paylaşır. Dolayısıyla milletvekili sayısı en az 50-100 arasında azalır. Hesap bu kadar açık. Var mı başka bir izahı? Bu tabloyu ancak nereden geldiği belli olmayan 10 milyon seçmen artışındaki şaibe hileye dönüşürse değiştirebilir. Seçmen artışı 18'ini dolduran genç seçmenler sayesinde olur. Ölenler eksilir, seçmen yaşını dolduranlar arttırır. Yıllık nüfus artışı %1,5 alındığında 4 yılda %6 yapar. Bu da ölenleri düşmesek bile 2,5 milyon fark getirir. 7,5 milyon gibi büyük bir rakam açıklanamıyor. O rakam AKP'ye oy olarak yazıldığında AKP %45 de alır, %50 de. Bunu engellemek için sandıklara sahip çıkmak, bilgisayar verilerini de tek tek kontrol etmek gerekiyor.
  18. Şimdi de medyada yer bulamayan, AKP'nin yayınlatmadığı söylenen en büyük çaplı anketten bahsedelim: SEÇİMİN YILDIZI CHP OLACAK RIJA-SAM toplumsal araştırma konsorsiyumunun Türkiye'de 50.000 kişi üzerinde yaptığı dev ankette hem toplumsal çekinceler hem de secim sonuçları hakkında çarpıcı sonuçlara ulaşıldı. Şirketin anket sonuçlarına göre Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’ye oy vereceğini söyleyen yüzde 30’luk bir kesim için bile dürüst ve güvenilir bir siyasetçi. Ankete göre, CHP'nin yeni kadrosu ve genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun topluma dürüst ve güvenilir gelmesi CHP'nin oy oranlarının yüzde 34,78 çıkmış olması için en büyük etken. AKP NİN UMDUĞU GİBİ BİR SEÇİM OLMAYACAK Türkiye de yaşayan 50.048 kişi üzerinde yapılan anketin sonuçlarına göre AKP'nin oy oranı yüzde 32,14 olarak görülüyor. MHP’NİN OY ORANI ÇOK AZ FARK EDİYOR Halkın MHP hakkında görüşleri SAM-ist in önceki Anketlerine göre değişmemiş. MHP’nin oy oranı yüzde 18.79 olarak görülüyor. Ancak MHP hakkında anketten çıkan en önemli sonuç halkın yüzde 75’inin MHP’yi AKP’den daha güvenilir bulması. Yayınlatılmayan Anket
  19. Araştırma kuruluşlarının çoğu AKP'yi %40 ila 50 arasında göstermekte. Bu inanılmaz bir sonuç. Nedenlerini daha sonra açıklayacağım. Önce AKP'nin huzurunu kaçıran sonuçlardan bahsedelim: İnternette yapılan anketler ciddiye alınamaz ama internet kullanıcıları ve gençliğin yönelimi hakkında fikir verebilir. Facebook'ta yapılan ankete yaklaşık 100.000 kişi katılmış: Sonuç: AKP 3. sırada. CHP - %35,5 MHP - %24 AKP - %21,4 http://www.odatv.com...kti--1805111200 Bu ankette CHP'nin açık ara 1. olması, facebook kullanıcılarının eğiliminin CHP'den yana olduğunu gösteriyor.
  20. Hiçbir insan asker doğmaz, bebek doğar. Ne öğrenirse, öğretilirse sonradan öğrenir. Genlerinde cesaret, atılganlık, savaşa-kavgaya meyillilik vs. olabilir. Bu nitelikler neye yönlendirilirse o yönde biçimlenir. "Her Türk asker doğar" ve "Bir Türk dünyaya bedeldir" gibi akıldışı, mantıkdışı sloganlardan artık kurtulmamız gerekir. Bunlarla kendimizi kandırmaktayız. Ordu devlet mantığıyla, militarizmle yönetilmenin devri bitmiştir artık. Silaha, savunmaya, savaşa harcanan paralar insana harcansa dünyada aç-yoksul kalmazdı. "Dünyanın ve insanlığın kurtuluşunda benim de ufak bir katkım olsun" diyerek barışı savunmak ve dünyadaki vicdani red hareketlerini desteklemek gerekir. Bu hareketler güçlenirse savaş teşvikleri azalır, savaş açmak zorlaşır, barışa yelken açılır. Bizde nasıl olsa Her Türk asker doğduğuna göre, gönüllüler yeterli olur, çekinmeye gerek yok.
  21. Astur'a katılıyorum. Ayrıca Merhaba başlığında şunları yazmıştım: Ama görüyorum ki "tenzih" ifadem ciddiye alınmış.
  22. Evrensel-insan ortalığı boğmuş yine. Bilimin felsefi tabanında bilgi değil, sezgi ve kuşku vardır. İnsanoğlu bilmediklerini öğrenmek ister. Sorgular, araştırır, eleştirir. Eğer bu merak deneylere, gözlemlere dönüşüp kanıtlar elde etmeye yönelirse bu felsefenin adı bilim felsefesi olur. Dolayısıyla bilim felsefesi sezgiyle, kuşkuyla, sorgulamayla başlar. "Bilim felsefesinin temelinde bilgi vardır" dersek yanlış olur. Bilgi değil, bilgiye ulaşmanın yolları, yöntemleri vardır. Tabi mevcut olan kanıtlanmamış bilgilerin de sorgulaması yapılıp onlar da kanıtlanmaya, kuramlaştırmaya çalışılır. Ama esas olan bilinmeyenlerin bilinmesidir ki bunlara da bilimsel yöntemlerle ulaşılır. Ulaşılamayan yani deneylenip gözlemlenmesi olanaksız bilinmeyenler için ise yapılan felsefeyi bilimle ilişkilendirebilmek için bilimsel felsefe olması gerekir, yani bilime dayanması, temelinde bilim olması gerekir. Örneğin materyalist olması gibi..
  23. Ne kadar "fark yok, hepimiz eşitiz" dense de başta dil ve yatırım konusu olmak üzere çeşitli konularda ayrımcılık olduğunu biliyoruz. Bu ayrımcılığa son verilmesinden bahsediyorum. Emperyalist zihniyet içermeyen iktisadi ilişkilerle önlenebilir. Bu tür yaklaşım sergileyenlerle ilişkiler mesafeli tutulur. Demokratik devrim, adı üstünde gerçek demokrasiyi tesis etmek ve tam bağımsızlığı sağlamak, yarım kalan demokratik devrimi tamamlamak, feodalitenin tamamen tasfiyesini sağlamak ve toprak reformunu gerçekleştirmek, ulusal sorunları çözmektir. Demokratik devrimin sınıfsal niteliği yoktur. Ama büyük burjuvazi dışındaki sınıflardan oluşacağı bellidir. Çünkü büyük burjuvazi içinde milli burjuvazi yok denecek kadar azdır. Devrimin öncü kitleleri sınıfsallıktan ziyade yurtsever, demokrat, devrimci nitelikler arz eder.
  24. Kararların belgesinden bahsetmiyorum. Örneğin şapka-kıyafet kanunu çıkarılmış. Sadece belge kanun maddesi değildir. Uygulama da var, mahkemeler, cezalar-mahkumiyetler var. Şapkaya direnmiş bir kesim, Kur'an'a mı direnmeyecek? Var mı Kur'an okumaktan dolayı ceza almış, yaptırım uygulanmış olan? Olsa CHP karşıtlarının, DP'lilerin yazılarında geçerdi. Ayrıca 10 yıllık DP iktidarında gizli belge kalmaz, hepsi ellerindeydi. Hadi DP'lileri de bıraktık. DP döneminde rahatlamış-hatta havaya girip şımarmış olan cemaat önderlerinden birinin, örneğin Said Nursi'nin böyle bir iddiası var mı? Kuran okumak yasak değildi, Kuran Kursu yasağını "Kuran okumayı yasakladılar" diye abartmaktalar.
  25. Yok böyle birşey! Ben de çok duydum böyle söylentileri, babam dahil. Ama araştırdım hiçbirşey bulamadım. Kanal 7'nin dini konulardaki programcısı Mustafa Karataş da böyle bir imada bulunmuştu. Mail attım. Hiç tepki vermeden sadece "Bu konuda o dönemden bir belge-kanıt var mı? Bana gerekiyor, verebilirseniz memnun olurum" dedim. Verememesi bir yana, belge-kanıt istememi eleştirir mahiyette bir yanıt verdi. Ben de tepkimi döşendim tabi, geri dönemedi. Şimdi aynı şeyi senden isteyeceğim. Sen de benim gibi ordan*burdan mı duydun, yoksa var mı elinde bir kanıt? Halkın bir kesiminin eski CHP'ye allerjisinin başında ekmeğin karne ile verilmesi ve 2. Dünya savaşı sırasındaki yokluk gelir.
×
×
  • Create New...