Jump to content

ilgi

Members
  • İçerik sayısı

    250
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    8

Everything posted by ilgi

  1. Daha önceki forumda da; bana, "soyut kavramlar da bir fenomendir" dediğini hatırlıyorum. Bunu bana nasıl anlatacaksın bakalım?
  2. Bazı tabularımı atmama yardımcı olduğun, dahası araştırmama neden olduğun bir gerçek. Seni izlemeye ve bende çelişki olan sorularıma devam edeceğim. Umarım sıkıntı vermiyorumdur. Bundan önceki iletimdeki çelişkilerim benim için çok önemli.
  3. Önce bana söylermisin lutfen şu "madde, düşünce ve kavram" üçlüsünden her hangi birisini çıkarttığımızda bilgi oluşur mu? (Yalnız maddeyi varlık, feneomen olarak nitelediğimi göz ardı etmeden.) Bilgi varlık değil, varlık ta bilgi değildir. Ancak, "bilgi nasıl türer" diye bir soruya şöyle cevap verebilirim; Bilgi insan beyni özelliğini almış VARLIKTAN, yine varlığı temel alarak türer/ürer. Buna katılmam mümkün değil. İnsanın numenal yetisi tek başına (varlık olmadan, varlıktaki evriliş olmadan) evrilmeyi gözlemleyebilemez. Evrilen bilgi için, varlık olan madde ve yine bir varlık olan insanın dinamik yapısını gözlemlemesi gerek. İşte asıl bana mantıklı GelMEyen kısım bu. İkisi bir bütün. Birinci paragrafta bunu sordum; varlığı, yani fenomeni çıkar bakalım bilgi oluşur mu? Ha! uydurulur diyorsan, bu zaten bilimsel bilgi olmaz. Kaale de alınmaz. Evet somuta indirgenememiş soyut bilgi de olabilir. Buna da eğer bilgi de olsa fenomen diyorsak, evet bu da gözlem verebilir. Ama ne önemi var, bilimsel değil. Misal; cinler gibi.. Bilim cin fenomeni ile ilgilenir mi? Sadece felsefi olarak tartışılabilir. Bu çelişkiyi aşamadan diğer "başlıklara" geçmek istemiyorum. O zaman her şey karman çorman oluyor. Zaten zor kavrıyorum. Özellikle senin yazıların. Diğer insanların felsefi yazılarını çok daha kolay anlayabiliyorum. Belki yanlışta olabilirler ama anlatım dilleri daha anlaşılır. Benle uğraşın için ne kadar teşekkür etsem az. Takdire değer gerçekten.
  4. Buraya kadar her şey tamam zaten anlaşılmayacak bir tarafı da yok. Bilgi nesnel, öznel ve kavramsal olarak türüyor. Benim/ bizim söylediklerimiz de böyle değil mi? Wiki'den bir alıntı yapıyorum, sen okeylemiyorsun. Aslında örtüşüyor. Ama bilgiye yeni bir tanım getirme çabasındasın. Neden? Benim yada bizim tanımlarımızın yanlış olanlarını direk belirtmiyorsun. Her şey karışıyor. Yukardaki wiki'nin tanımıyla senin tanımının örtüşmeyen yeri neresi? "Bilgi varlığa ilişkindir. Bu nedenle bilgi, ait olduğu alan, elde edilişi, özne nesne ilişkisi ve bilgi aktı açısından çeşitli türlere ayrılır. -Wiki-" Burada da özne, nesne, ve bilgi(kavramsal) olarak tanımlanmış. Yanlış olan neresi? Nesneyi varlık olarak tanımlamış Bilgiyi de ön kavram olarak. Daha sonra çeşitli türlere ayrıldığını söylüyor. Eve bu da örtüşüyor. Benim itirazım, senin "bilgi bilimsel olarak evrilmez" ve "varlık bilginin belirleyicisi değil" anlamındaki sözlerine. Bu üçlü (özne, nesne, kavram) içerisindeki varlıkı(fenomen) çıkarırsak bilgi olabilir mi? Varlığın dinamik değişimi bilginin değişimine yol açmaz mı? Bu kadar basite indirgedik artık. İtirazın, yanlış olan hangisi? Wikinin veya klasik bilgi tanımın üzerinden gidelim. Zira kabullerim henüz böyle. Seni haklı görürsem devam ederiz. Bu basit çelişkiyi aşamad(ım)ık ki diğer yazılarına geçelim.
  5. Evet maalesef öyle. Daha bilginin net tanımını yapamazsak her şey karman çorman oluyor. Aşağıdaki bilgi tanımı bana çok somut geliyor. Bilgi varlığa ilişkindir. Bu nedenle bilgi, ait olduğu alan, elde edilişi, özne nesne ilişkisi ve bilgi aktı açısından çeşitli türlere ayrılır. -Wiki-
  6. Dostum şu yukardaki iki son iletinde de, tarih bilgisi olsun, gündelik bilgi olsun, sanki tamamen bilgiyi doğadan soyut olarak bir numenal olgu olarak göstermeye çalışıyorsun. Buna evet demem mümkün değil. Bana varlık dışı tek bir bilgi bile söyleyemezsin. İçinde mutlaka varlıkla ilgili bir öge olacaktır. Varlığın dinamik yapısı da bilginin evrilmesine yol açacaktır. Varlık hakkındaki bilgi ne olursa olsun bilimsel bilgidir. Zira zamansal olarak ilkel de olsa, gözlemle oluşmaktadır. Teknoloji geliştikçe yanlışlanarak doğru bilgi elde edilir. Bu konuda beni ikna edemiyorsun. İnandırıcı olamıyorsun. Hiç böyle bir şey olamaz. Bilgi gökten insanoğluna vahiy olarak inmiyor ki. İnsanoğlunun yaşamı ve varlık gözleminden üretiliyor. Varlık olmadan numen olmaz. Ama numen olmadan varlık olur. İnsan ve onun nemenal yetisi(bilgisi, tanımı) olmazsa evren yoktur diyebilir miyiz? Fenomenal değişiklik olmadan bilgi nasıl değişir?
  7. Benim bildiğim tüm tarih boyunca insanlık, tüm teorilerini, doğayı, olgu ve olayları gözlemleyerek üretir. Olgu ve olaylardan üretilmeyen bilgi zaten kaale alınmaz. Bilimsel olmaz. Demokrasi de doğadaki insan yaşamının ihtiyaçlarından üretilmiştir. Nihai değildir. Bilimsel olarak evrilerek başka şekle dönüşebilir.
  8. Belge ve bulgu ..e göre temelli değil mi? ..e göre diyince sadece insan mı anlaşılacak? Mesela köleciliği anlatan tarihin, kölecilikle ilgili yaşamı, köle isyanlarını anlatan belgele ve bulgular yok mu? Tarihi sadece insanlar mı anlatıyor? İnsanlar anlatıyorsa zaten adı bilim olamaz. Tarih bilimi savaşları anlatıyorsa şu taraf veya bu taraf haklı demiyor ki. Savaşların tarihini, coğrafyasını ve kayıp sayısını vs. anlatıyor. İnsanoğlu ise bu bilimsel bilgilerden savaşın insan yararına olmadığı bilgisini üretiyor. Keza köleciliğin, dikta rejimin vs. insan yararına olmadığı bilgisi de böylelikle çıkıyor. İnsan subjektivizmi(yorumu) katılan bilgi bilimsel bilgi değildir. Belge ve bulguya dayanmadığı sürece dikkate alınmaz. Eğer belge ve bulguya da insan subjektizmi diyorsan, bilimde bir kaç belge ve bulguların örtüştürülmesi de söz konusu. Bilim yöntemleri böyle.. Neyse bu konudaki anlattıkların bana mantıklı gelmiyor. Sosyal bilimleri bana subjektif olarak göstermeye çalışıyorsun. Bunu kabul edemem.
  9. Ben demokrasi gözlem, deney, belge ve bulgu ile yanlışlanabilir demiyorum. Bu doğa bilimlerinin özelliği. Sosyal bilimler ise kişi veya toplumların yaşam ve davranış şekillerini inceler. Mesela "şu toplumlar şu tarihler arası dikta rejimlerle yönetilmiştir. Şunlar ise, demokrasiyle yönetilmiştir. Bu rejimlerin topluma sosyal, kültürel ve ekonomik olarak etkileri şöyle şöyle olmuştur." gibi belge ve bulgu temelli tarafsız objektif açıklamalar, bilgiler kor. Benim bildiğim sosyal bilimler budur. Sosyal bilimler de doğa bilimleri gibi belgeye, bulguya, gözleme dayalıdır. Sadece deney yok tabiki. Bu tür bilgiler ..e göreye değil biliyorsun. Eğer sosyal bilimler böyle olmasa, ..e göreye(insana) göre olacak ve bilim olmayacaktı. Benim ise anlamak istediğim şu; İnsan düşüncesine ait doğrularla(etik, ideoloji vs.) sosyal bilimlerin ilişkisi nedir? İnsan düşüncesine ait sosyal bilgiler, sosyal bilimlerden nasıl etkilenir? Demokrasi denilen insan düşüncesi, sosyal bilimlerin(tarih, sosyoloji vs.) tespitleri ile mi düşünülmüş? Mesela şöyle; insanlar demokrsiyi, demokratik yaşamın daha mutlu bir yaşam olduğunu sosyal bilimlerin tespitlerinden anlayarak mı üretmişler? Lütfen burası yanlış anlşılmasın. Yani sosyal bilimler insan yaşamını tarafsız olarak aktarıyor, insanlar da sosyal blimlerin bu tarafsız bakışından(belge, bulgu, gözlem) istifade ederek yeni bilgiler üretiyor. Tıpkı doğa bilimleri gibi. Mesela doğa bilimlerinde de, teker icadının taşıma kolaylığı gözlemleniyor, daha az sürtünmeli tekerler üzerinde düşünülüyor gibi. Benim anlatmak ve sormak istediğim bu. Bir türlü anlatamıyorum(bu bendendir mutlaka ).
  10. Dostum hem yazılarını anlamak zor oluyor, hem de sorduğum soruma cevap alamıyorum. Geçmişte söylediğim gibi, algı yetersizliği ve/veya hatası olabilir. Neyse bu konuyu halletmem gerek. Zira konuların aydınlanması benim için çok önemli. Çelişkiler içinde kalmak istemiyorum. Bu benim yapım. Önce bu başlıktaki yazılarından anladıklarımı yazayım. Davranışlar mutlaka düşüncenin fiziksel ifadeye yansımasıdır. Bu bilinçli veya bilinçsiz olabilir. Farklı kişilerin farklı bilinçleri, buna bağlı olarak ta farklı ifadeleri veya farklı algıları olabilir. Sanırım burası da doğru. Şimdi benim anlamak istediğimi sorayım; Bireyler düşüncelerini fikir olarak ortaya koyarlar. Bu fikirler gözlem, deney, belge ve bulgu ile doğrulanmışsa bilimseldir. Doğa bilimleri gözlemsel düşünceleri teste tabi tutarak doğrularlar. Bilimsel bilgi oluşur. Bu da doğru mu? Gelelim sosyal bilimlerin bilgilerine. Sosyal bilimler de bilim olduğu için bu bilgilerin de çelişkisiz olması gerekmez mi? Nitekim sosyal bilimler, insan davranışlarını(hadi düşünce de olsun) belge ve bulguya dayanarak ortaya koyan bilim dallarıdır. Olgularla örtüşen düşüncelere zaten bilimsel dedik. Burası da doğru mu? Ben, bilimsel olan sosyal bilgilerle, senin sosyal bilgi olarak gördüğün toplumsal bilgileri ayırıyorum. Bunu doğru mu yapıyorum bilemiyorum. Bu konuda aydınlanmam gerek. Mesela toplumların kültürlerinin(din, dil, etik sanat vs) nasıl ve ne şekilde geliştiğini, bu güne kadar ne şekilde geldiğini, nasıl evrildiğini belge ve bulgu ile objektif ortaya konulması sosyal bilimlerin işidir diyorum. Ancak, bu kültürlerin inasan yararına olup olmadığını sosyal bilimler orataya koymaz. Koymaması gerek. Zira bu fikirler(düşünceler) bireylere ait toplumsallaşmış fikirler/düşüncelerdir. Bilim birey veya toplum değer, düşünce ve fikrine taraf olamaz. Bu da doğru mu? Humanizmin veya başka bir izm'lerin insan yararına olup olmadığına sosyal bilimler karar vermeyecekse eğer(Bu benim kararım. Doğru mu bilemiyorum.), ne olacak? Davranışlarımızı belirleyen düşüncelerimizin(sen buna sosyal bilgi diyorsun) insan yararına olup olmadığını nasıl belirleyeceğiz? Eğer insan yararına olup olmadığını belirleyen bir disiplin yoksa, o halde bireysel/toplumsal fikirler, düşünceler, değerler, bilimle değerlendirilemiyor ve hiç bir önemi kalmıyor. Yani sosyal bilimlerle, birey ve toplumsal sosyal bilgilerin bağı/ilişkisi nedir, nasıldır, nasıl olmalıdır? Sosyal bilimler, insan yararına sosyal bilgi üretir mi? Çelişkimi ancak bu kadar açıklayıp, sorabildim. Umarım anlatabilmişimdir.
  11. Dostum, henüz sosyal bilimlerin ne ile ilgilendiğini net olarak tespit edip aşamadık ki, verdiğin başlıkları okuyayım. Tek taraflı bilgilenmek istemiyorum. Bilgileri mantıklı görmem gerek. "Sosyal bilginin temeli ilşki ve diyalogtur" diyorsun. Tamam bunu kabul ediyorum. İlişki ve diyalog gözlem veren olgular. Burası tamam. Ama hemen arkasına da ekliyorsun; "DUSUNCE VE DAVRANISI goz onune alinir" davranışa da tamam. Ama insanoğlu fenomeninin düşüncesini BİLİM nasıl ve ne şekilde inceleyip sonuçlandırıyor? Düşüncenin içerisine binlerce her türlü etik ve ahlak giriyor. Mesela hümanizm bir insan düşüncesi. Sosyal bilimeler hümanizmi nasıl ve ne şekilde inceleyip bir sonuca varıyor? Veya hümanizm sosyal bilimlerin ilgi alanında mı? Burasını anlayamıyorum.
  12. Yukardaki tanım vikipedi'den. "Sosyal bilimler dünyanın ve yaşamın insanî ve toplumsal yönlerini inceleyen bir akademik disiplinler grubuna verilen addır." derken insan ve toplum fenomen değil mi? Ayrıca bilimsel metodların kullanıldığını da belirtiyor.
  13. Bilimsel sonuç alma ilkelerinden birisi de yanlışlama metodu değil midir? Yanlışlama metodu ile sonuçta doğru/yanlış sonuçlara ulaşılmıyormu? Zihinsel olarak farkın fakına varmak için böyle bir bilimsel sonuçlandırmaya ihtiyaç var. Öyle değil mi?
  14. Birey bilinci kazanarak evrensel insan olma yolunda sempatizanım. Bu fikirden etkilendim. Evrensel insan zihniyeti gereği gibi samimi olarak okunup irdelenirse, benimseMEmek mümkün değil gibi. Evrensel insan olmanın bilişelliği ve sergilediği duruş için bir alıntı yapacağım. Daha geniş bilgi için; http://forum.dusuncedunyasi.net/index.php?/topic/1012-evrensel-insan-zihniyetinin-bireysel-bilisselligi/?p=8726 Muğlak olanı ve karşı olduğun tarafları belirtirmisin?
  15. O halde bilgiyi, yanlış bilgi, doğru bilgi diye ayırmak gerekiyor. Sosyal bilginin de bilimsel olarak ayrılması yani doğru/yanlış şekilde ayrılması mı gerekiyor? Öyle ya sosyal bilimlerin bilgileri de gözleme, belge ve bulguya dayanmıyor mu? Yoksa etiksel bilgileri sosyal bilgilerden ayırmak mı gerekiyor? Etiksel bilgiler sosyal bilgiler midir?
  16. Evrensel insan olmanın bir gereği de serbest düşünürlüğü, totaliter olmakla nasıl bağdaştırıyorsunuz? Anlamadım.
  17. Serbest düşünür, evrensel insan, insanlaşma bilincine varmanın, örnek te olsa, sonuçta "böcek olmayı isteme"ye kadar gide(bile)ceğini mi düşünüyorsunuz? Bumu evrensel insanlaşma bilincinin kazanılmasından anladığınız? "Evrensel insan olmak"tan benim anladığım kısaca, toplumsal yaşamdaki olumsuzuklara asıl neden olan tabusal, toplumsal değerlerden, birey bilinci kazanarak arınmak.
  18. Bu başlıkta, bana göre daha bilinçli gördüğüm evrensel-insan'a, gerek kendi savunduğu fikirlere ait, gerekse de diğer çözemediğim felsefi fikirleri soracağım. Vereceği cevaplar için şimdiden kendisine teşekkür ediyorum. İlk sorum: Bir başka forumda "bilgi" konusundaki tartışmamızda, "inançlar bilgi değildir" görüşüme, "her soyut fikir bilgidir" şeklinde karşı çıkmıştın. Aklımda böyle kalmış. Şimdi yine aynı yerde bir şiirine rastladım. Bu şiirdeki bilgi tanımın ne anlama geliyor?
  19. Değişik ideolojilerdeki insanlar bile, yukardaki her satırın doğruluğuna nasıl itiraz edebilir? Mesela ne diyebilirler?
  20. Bu kadar uzun açıklama çok az bile. Zira tüm tarihsel katliamlar, farklı değerler temelli davranışlardır. Bu farklılıklar milyonların katledilmesine yol açmış, halen de kutsal addedilmektedir. Ne kadar yazılsa az bence. Evrensel insanın da söylediği gibi bu farklılkların mutlaka olacağı, evrendeki farklıklar gibi kaçınılmaz ve aslında bütün olduğu, olumsuz farklılıkların üstesinden ise birey bilinci ve bilişsellikle gelinebileceği.
  21. Doğruları, bilimsel ve etiksel/metafiziksel doğrular olarak ayırmışsın. Bilimsel doğrular yanlışlanabilrilik yapılarıyla güncel doğruluklarını koruyabiliyorlar. Tamam. Ya etiksel/metafiziksel doğrular? Bunların yanlışlanabilirliği ne şekilde olacak, pek açık yazılmamış. Sadece farklı kabullerin farkına varmak yeterli mi? Bunlardan, yazıda söylendiği gibi arınmak için de doğruluğunun belirlenmesi gerekir. Mesela hukuk, etik, ahlak, sosyal davranışlar, siyaset, politika değerlerinin doğruluğu nasıl belirlenecek? Veya bunlardan arınmak(mutlak gerekli mi) nasıl mümkün olabilecek?
  22. Haklı olabilirsin. Daha kolay algılayan, algılayan, algılayamayan sıfatları algılayanlar içinse, daha kolay anlaşılan, anlaşılan, zor anlaşılan, anlaşılmayan da anlatan için birer sıfattır. Anlatanın tecrübesi, becerisi ve yeteneği de hiç yabana atılmayacak özelliklerdendir. Aynı konuyu anlatan yazarların yayın organları farkları tercih sebebidir. Kimisi açık, basit, detaylı ama kolay anlaşılır, örnekli, resimli, grafikli, deneyli, akışkan, eğlenceli ve dil bilgisine uygun şekilde olabilir. İşte bu özelliklerin her biri, algılayan için çok önemlidir. Sonuçta her iki tarafında tecrübesi, bilgisi, eğilimi önemlidir.
  23. Geçmişten beri söylüyorum. Evrensel-insan'ın yazıları çok değerli olmasına rağmen zor anlaşılır. Belki de söylediği gibi, algı zayıflığı, konuyu kavrayamadığımdan, değişik dünya görüşü vs. olabilir. Bunu sadece kendim için söylüyorum. Kimseye sözüm yok. Evrensel-İnsandan zor da olsa epey şeyler öğrendim. Toplumsal bilinç yerine birey bilinci edinmenin gereğini öğrendim. Bu bile yeter. Diğer bilgileri öğrenmeye devam ediyorum. Yazılarındaki tutarlılığı, bilimselliği farketmemek mümkün değil. Bazan yazılarında bana göre hatalar görüyorum ama, bunu önce kendimin kavrayamamasına yoruyorum. Kavradığımda daha da üzerine gidip, tartışıp, sorgulayacağım.
  24. -Üniversite FELSEFE ders kitaplarından bir alıntı- İnsanı diğer canlı türlerinden veya hayvandan ayıran önemli bir özellik, onun sadece hayatta kalmaya çalışan ve türünü devam ettiren salt bir doğal varlık olmayıp, içinde yaşadığı dünyayı veya çevresini anlamlı kılmaya ve açıklamaya kalkmasıdır. Söz gelimi hayvan bir diğerine sadece doğal yapısının ve ihtiyacının doğal bir sonucu olarak yönelip onu kendisiyle çiftleşmeye zorlar. Oysa insan karşı cinse olan bu yönelimini, doğal bir boyuttan çıkartarak manevi bir boyuta taşımakla, onu sevgiyle bezemekle kalmaz, bütünüyle anlamlı hale getirir. Yine bir köpek ya da at kendisine sunulanları veya çevresinde bulduklarını doğal bir biçimde tüketerek beslenme işlevini yerine getirip yaşamını sürdürür. Bunu elbette, insan da yapar. Ama insan bunu yapmakla yetinmeyip beslenme ve sindirim fonksiyonların canlılarda nasıl gerçekleştiğini sorgular, söz konusu fonksiyonlara ilişkin olarak anlamlı açıklamalar geliştirir. Hayvanlar da yakınlarındaki veya çevrelerindeki diğer canlıların ölümüne tanık olurlar. Fakat onlar buna hiçbir şekilde anlam veremezler. Oysa insan, ölüme tanıklık etmekle kalmaz, sonlu ve sınırlı varlığının bilincine varan yegâne varlık olarak kendisine kaygı veren bu durumu zihninde tasarlayıp ölümün anlamını sorgular. Hatta sadece ölüme değil fakat ölüm olgusu üzerinden, hayatına da bir anlam yükleme durumuna gelir. Buna göre insan karşılaştığı tikel olguları anlamlı kılan, onlara bir açıklama getirebilen bir varlıktır. O, bunu çoğu zaman tek tek olguların gerisindeki tümellere, algısal görünüşlerin ötesindeki gerçekliğe nüfuz etmek suretiyle yapar. İsanın bunu yapabilmesini, sadece kendisine özgü olan bu başarıyı hayata geçirebilmesini mümkün kılan şey ise onun hayvan gibi, salt maddi bir varlık yapısıylayla sınırlanmayıp aynı zamanda manevi bir varlık olması olgusudur. İnsanın söz konusu ruhsal boyutu, farklı şekillerde tezahür eder. O, bu ruhsal boyutu sayesinde aklıyla olduğu kadar duyguları, imgelemiyle de kendisini gerçekleştirir. Bu durum, onun varlığa tek ve monolitik bir biçimde değil de, farklı şekillerde anlam yükleyebilmesini, dünyayı farklı perspektiflerden açıklayabilmesini mümkün kılar. Baflka bir deyişle, dünyanın açıklanması ve anlamlı kılınması, insanın çok boyutlu yapısı veya farklı katmanlara ayrılmış manevi gerçekliği sayesinde, dört eksen üzerinden gerçekleşir: Bilim, felsefe ve sanat.
  25. Felsefe sadece düşünme değil, aynı zamanda eleştiri, sorgulama, karşılıklı tartışmadır da.. Sokrates'in böyle tanımladığını okumuştum. Marx'a göre ise, bunlara ilaveten dünyayı değiştirmek..
×
×
  • Create New...