-
İçerik sayısı
250 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
8
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by ilgi
-
evrensel-insan, on 17 Oct 2013 - 08:15, said: Ayrıca yukardaki cümlende Soyut olan bir şey nasıl somut yansıyor? Kısaca örnek vererek.. Mesela cinlere ait soyut bir bilginin yansıması nasıl somut oluyor? Neden soyut, somut yansıyor da, somut, soyut yansıyor? (aşağıdaki):
-
evrensel-insan, on 17 Oct 2013 - 08:15, said: Kullandığın dil zaten zor anlaşılır. Kusura bakma bu benim için olabilir. Bir de eğer yanlışlık varsa tüm kafa karışıyor. Okumaktan vaz geçebiliyorum. Şöyle çelişen iki cümlen var: Bakkal Mustafa (somut), yansima (soyut), algi (soyut) SOMUT(Bakkal Mustafa), SOYUT YANSIR, SOMUT ALGILANIR, SOYUT YANSITILIR. Altı çizili çelişki değil mi?
-
Yukarda somut Bakkal Mustafa'nın yansıması da, algısı da soyut olarak gösterilmekte iken; Aşağıdaki büyük harflerle yazılanın şu şekilde olması gerekirdi: SOMUT, SOYUT YANSIR, SOYUT ALGILANIR, SOYUT YANSITILIR. SOYUT, SOYUT YANSIR, SOYUT ALGILANIR, SOYUT YANSITILIR. Çünkü soyut olgu da, somut olgu da bir özne tarafından algılanıp yansıtılr. Kişiye hastır. İkinci veya diğer kişilerin algılamasından yansıtmasında farklı olabilir. Yani sonuçta hepsi kişiye ait bilgi şeklindedir. Ancak Somuttan bilgiye çevrilen bilgi somutla örtüşür. Yani somuta indirgenmiş soyut bilgidir. Soyuttan algınan bilgi ise sürekli soyut olarak kalır.
-
Evet humanizm(insan sevgisi), yukarda tanımlandığı gibi, sosyal yaşam temelli somuta indirgenen sosyal bilgidir. Yoksa, @haci'nin söylediği gibi emperyalizmin işine yarayan, kullandığı bir tuzak değildir. Bir anarşist te, sosyalist te, birey bilincine sahip birisi de insanı sevebilir. İnsan sevgisi, kendi türdeşine olan sevgidir. İnsanlığa zulmeden egemenleri sevmek değildir.
-
Mimiklerle kendini belli eden(gözlem veren) sevgi, somut olarak gözlemleniyor demek ki.. Eğer mimiklerde farklı algı var ise, bu her somut olan yansı algısında da vardır. Gözyaşı dökerek ağlamak nasıl bir üzüntüyü gösteriyorsa, somut bir yansı ise, sevgi mimikleri yansısı da somuttur. İnsan türüne ait yansı veren bir somutluktur. İnsan türüne has doğa olgusudur. Coğrafyaya, bilgiye, kültüre, kişiye göre farklı algı da olabilir. Bazıları sevgi gösterir bazıları ise nefret eder. Ama bu farklılık gözlemi de tepkisel olarak somuttur. Bu tepkiler içgüdüsel değildir. Mesela bir müslüman domuza karşı sevgi(mimiksel) göstermez. Ama başka dinden olan birisi, domuz yansımasını sevgi mimikleri ile belli edebilir. Bir somut yansımayı birisinin sevmesi, diğerinin sevMEmesi onun somut bir doğa olgusu olmadığını göstermez. Farklı algı, algılayıcının bilgisi ve kültürü ile ilgili olması gerekir. Buraya humanizmin, insan sevgisinin gereksiz, aldatıcı yada soyut/somut olup olmadığından geldik. Bence gereksiz ve de aldatıcı değil doğaldır. Humanizm bir toplumsal ideoloji değil, birey bilincine ait türe ait yansımanın somutlaştırdığı numenal bir olgudur.
-
Buraya kadar tamam Somut olgu bir hareket ise eğer, sevilen bir varlığa karşı insan yüzündeki sevgi değişimi(mimik) izlenmiyor mu? Düşünce ve davranışı sen de bütünleştirmişsin. Zaten ayırmak ta mümkün değil. Ayrıca gözlem de var demişsin. Daha açıklayıcı yazmalısın. Gözlemin insan fenomenine ise insanı, diğer varlıklara ise diiğerlerine olan bir sevgi gözlemlenebilir. Gözlemlenilen ise somuttur. Ben sevimli bir çocuk gzlemliyorsam onun yapısı sevgi şeklinde yüzümde belirir. Bu bir somut olgudur.
-
@haci, İnsan sevgisinin hem iç güdüsel olduğunu söylüyorsun, hem de bazı insanların sevilip, bazılarının sevilmediğini söylüyorsun. Bu ayırım, mantık veya birikimle olmuyor mu? İnsan sevgisinin gözlem ve yansı verip vermediğini, bilimsel olup olmadığını bir de @evrensel-insan dan dinleyelim.
-
Etimolojik olarak humanizm "insani, insan sevgisi" anlamındadır. İnsan sevgisinin neresi bilimsel değil? İnsan sevgisi gözlem ve yansı veren bir olgu değil mi? Salt insan sevgisinin neresi etik ve pragmatist bir yaklaşım anlamadım. Hiç bir toplumsal değerin etkisinde olmadan, türdeş olarak insan sevmek mümkün değil mi?
-
İnsanın kavramsal bilgi ile doğmadığınına ben de inanıyorum. Ancak, doğa insana üstün yetenek(yeti) vermiyor mu? Bu doğaya teslimiyet değil mi? En basiti, doğa doğum ve ölümle insanın kaderini tayin etmiyor mu? İstemediğim bir zamanda oluşturarak, yok ederek.. Dostum buna cevabını merak ediyorum.
-
Vurgu aşağıdaki idi(ben de katılmııştım). Galiba anlaşılmadı.
-
Evrensel-İnsanın görüşlerine, anladıklarıma mantıksal olarak katılıyorum. Ancak anlaşılması, dili zor olduğundan yukardaki yazılanlara ben de katılıyorum.
-
Haydi hatır için bir cevap daha yazayım. İyi-kötü, güzel-çirkin, uygar-barbar göreceli olgular. Ama "aynı anda" insana yararlı bir insanın, zarar veren bir insan olabilmesi yine bilinçten geçmektedir. Zira insanda eylem-fikir(bilinç) bütünlüğü vardır. Bilinçli olmayan bir insan zaten bilinç dışı davranıyor demektir. Bu durumda bilinç dışı yapılanma veya bilinç altı ile birey bilinci oranı/farklılığı söz konusu. Buna değinilmiş zaten. Not: Birey bilinci kazanmak ile Üniversite Rektör bilgisi kazanmak farklı olgular.
-
İyi de, evrensel-insan zaten bunları 59. ileti de anlatıyor. Birey bilincini kazanamamış, toplumsal değer yargılarını bilinç altından atamamış bir insanın, devrimci olamayacağını, hatta kendi bilinç altını yarattığında bile olumsuz duruşunu devam ettireceğini önemle belirtmiş. Neyse ben tartışmaya girmeden sizleri takibe devam edeceğim. Yeteri kadar bilinç kazandığımda tekrar görüşlerimi yazarım. Kolay gelsin.
-
Arkadaşlar bu başlıktaki tartışmalarınızı, pazar tatilinden istifade ederek baştan sona kadar okudum. Sandığınız gibi yazılanlar okunmuyor değil. Hatta okuyanlar için, ben de dahil bilinç te kazandırıyor. Kişisel sataşmalar dışında çok yararlı yazılar. Çoğu yerde de birleşiyorsunuz aslında. Aşağıda alıntı yaptığım görüşleriniz aynı anlam taşıyorlar. Bu anlamda belirtmeden geçemeyeceğim Evrensel-İnsanın 59. iletisini, baştan sona yaşamımda ilke edinmeliyim. Keza Haci da 61. iletisinde farklı şeyler söylemiyor. Dünyayı başkalarının gözünden görmek makbul bir şey değildir. -Haci- Iste bu duzeye gelmis bir kisi, verilenlerin, karsitini dusunmek ve uygulamak yerine, verilenlerin ne oldugunu, neden uygulanmasi gerektigini, bunlarin kendisine ne saglayacagini v.s. sorgulamaya baslar. -Evrensel-İnsan-
-
Haci "aptal ve akılsızmı" derken, "yapı taşları olan atom ve moleküllerde bilinç var mı" sorusunu soruyor. Sıfat yakıştırmıyor. Ama beyin, farklı atomların farklı moleküllerinden oluşsa da, nitelik olarak diğer maddesel yapılardan farklı gözüküyor. Bilinç yetisini önce beyinin yapısında aramak gerekmez mi? Bu, mıknatısın akı özelliğini, bileşiğinde değil de atomlarında aramaya benziyor.
-
Din hükümlerinin toplumsal davranışları dizayn etmek için üretildiklerini biliyorum. Ama sen buna algı kişiseldir diyorsun. Evet ama şeri hükümler tüm o toplumun uyması gereken hüküm olarak üretilmiş. Sonuçta algı bireye ait te olsa, çoğunluğun algısı da söz konusu. Bunu anlayamıyorum.
-
İslam dininin hükümlerinin toplumsal olmadığından emin misin?
-
O halde eksikliğin ne olduğunu da açıklaman gerek. Merak ettik şimdi.
-
Bilinçli olmayı, nasıl bilinç altı şartlandırılmışlığa bağlamanı anlamadım.
-
Anladım. Bilinç te diğer akıl, zeka, mantık, bellek gibi "numenal yeti" ye içkin. Peki bilinç altı ve id de numenal yetiden sayılabilir mi? Sayılamaz diyeceğini sanıyorum. Zira birey bilinç kazanmak için bir sorugulama yapmıyor. Birincisi toplumdan kopyalanıp yapıştırılan. Sen buna "şartlandırılmışlık" diyorsun. İkincisi ise(id) doğa yapılandırması. "Bilinç" ve "bilinç altı"nın farkını da kavradım sayılır. Bilinç bireysel gözlem ve sorgulamayla kazanılan bilgi, bilinç altı da, toplumsal değerlerin şartlandırılmışlığı. "Bilinç altı" tanımı için, "Kopyala yapıştır" deyimim de haksız mıyım? Yalnız burada benim sürekli takıldığım, eğitim kurumlarındaki algıların içinde, bilimsel eğitimin dışında, toplumsal değerlerle şartlandırılmışlık eğitimi de veriliyor. Düşünme yeteneğini kazanamamış çocuk, şartlandırılmışlığın farkına da varamıyor. Devletin göya bu bilimsel eğitimine ne gözle bakıyorsun? Bu konuda ne yapılmalı. İşte ben bunu kastediyorum. İmkansız gibi. Toplum öyle, anne, baba dersen birey bilinci alamamış, çocuk düşünme yeteneği çağda değil. Nasıl evrimci/devrimci sorgulama yapacak? Tüm kapılar kapalı. Kişi bir sorun, zorluk algılamadan konuyu irdelemiyor. Kaldı ki bunu, birey bilinci kazanım öncesinde din ve diğer değerlere ayrıca otoriteye sığınarak aşmaya çalışıyor. Toplum, anne, baba, eğitim, kendi alt yapısı, bilinç altı hep bunlar karşı direnç oluşturuyor. Birey bilincini yakalaması çok çok zayıf olasılık. Bana göre toplum içinde birey bilincini yakalama şansı mucize gibi. Her insan benim gibi seni nerede yakalayacak. Bak işte ben örneği; sen olmasa idin halen tolumsal değerlerimle yuvarlanıp gidiyordum. Huzursuzluk mu gerekiyor?
-
Sn. Evrensel-İnsan, Merak ettiğim sorularımı cevaplarsan sevinirim. Bilinç=Numenal yeti olduğunu, şuurun ise yaşamın yani bilincin(beyinin) biyolojik faaliyeti olduğu anlaşılıyor. Yanlışım var mı? Numenal yeti olan bilince aynı zamanda akıl, bellek, zeka, mantık, diyebilir miyiz? Burada "bilinc"e bir de "bilinçaltı" eklenmiş. Şartlanmışlık ta var. Hem farkındalık hem şartlanmışlık. Nasıl oluyor? Bilinç altı tam da "birey bilinci" ile elde ettiklerimizin dışında algıladıklarımız mıdır? Yani yaşam sürecindeki irdelem dışı bize verilenler bilincimiz midir. Bilinçle birey bilincini ayırmak gerekir mi? Evet burada yukardaki bilinçaltı soruma cevap verilmiş gibi.. Yalnız burada: "Sadece olan dusunce yerine gelir ya da getirilir." cümlesindeki düşünce yerine bilgi kelimesi daha doğru olmaz mı. Düşünceyi ben irdelem gibi algılıyorum. Bilinç kapalılığına sebep nedir? Biyolojik mi yoksa bilinçaltı şartlanmışlık mı? Nasıl aşılır? İki şeklini de aşmak imkansız gibi. Kişisel yetilerle mi yoksa dışardan müdahale mi gerekir? Bilinç açıklığının işi çok zor. Hem bilinçaltının hem de sanırım id'nin direnci var. Bu direnci aşabilmenin büyük oranda dış müdahale ile(eğitim) mümkün olabileceğini düşünüyorum. Yanılıyor muyum? İşte buradaki bilinç açıklığının ne ile mümkün olduğu çok önemli. Bilinci açık bir birey yada toplum olabilmenin özellikleri/şartları nelerdir. Bu en büyük sorunumuz. "Bilinç açıklığı özgür düşünmekle, sorgulamakla mümkün" demekle görlüyor ki olmuyor. İnsanlar her taraftan bunu yapamamak için kuşatılmış. İşte burada da birey bilinci edineMEme sanki dış etkene bağlanmış gibi, yani eğitime. Buradaki "çeşitli nedenler" nedir? İnsanlığı tüm problemi bu sanırım.. Kişisel mi, toplumsal mı, biyolojik mi?