Jump to content

kavak

Members
  • İçerik sayısı

    2.730
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    137

Everything posted by kavak

  1. Uzun zamandan beri kitap okumuyorum ancak beni bir hayli etkileyenlerden birisi Umberto Eco´nun "Gülün Adı" isimli eseridir. Bir kaç kez okumuşumdur. Keza sinema filmi de iyidir.
  2. kavak

    Astral seyahat

    Bunlar boş hikayeler.
  3. kavak

    Deliler nesli

    Yukarıda kısa bir özetle Evrim´in nasıl işlediĝini vurgulamıştım. Evrim´in amacı mamacı veya yönü mönü yoktur. Bunun en güzel örneklerinden birisini balinalardır mesela. Bu memeliler karayı terkedip denize dönmüşlerdir. Denizi çok sevdikleri için bunu yapmamışlardır elbette.
  4. kavak

    Astral seyahat

    Neye karar verdim? @pigeon´dan henüz bir e-mail gelmedi. Kararı verecek olan o. Yurt dışına uçmak zor mu geldi; ne güzel işte, vizesiz mizesiz Evropa´ya kaçarsın.
  5. kavak

    Astral seyahat

    Bunlar senin hüsnü kuruntuların.
  6. kavak

    Deliler nesli

    İlginç bir bakış açısı. Bir deyim var; bir deli kuyuya bir taş atar, 40 âlim onu çıkaramaz. Bu durumda kuyu tamamen taşla dolar. 4000 âlim de gelse işe yaramaz. Şaka bir yana... Tüm mesele çevreye uyum saĝlamak ve neslini devam ettirmek ise ve deliler toplumu da bunu bir şekilde başarabilirse, böyle bir neslin oluşmaması için bir neden göremiyorum.
  7. kavak

    Astral seyahat

    Peki, NASA ne buyuruyor bu mevzuda?
  8. kavak

    Astral seyahat

    Aynı sayfada (en alt kısımda) ölülerle konuşmanın püf noktaları anlatılıyor.
  9. kavak

    Astral seyahat

    En uygun vakit 5-7 arası imiş. Sen o saatte kalkabilecek misin? Bir de korku filmi izledikten sonra yapmak pek caiz deĝilmiş..miş.
  10. kavak

    Astral seyahat

    Bana e-mail ile gönder, ben iliştireyim.
  11. kavak

    Astral seyahat

    Vize şartı olan bir yere iliştir o yazıyı.
  12. Astralcana Arabanızın benzini mi bitti? Yürümeyi sevmiyor musunuz? Heeeç sıkıntı yok! Ommmm pozisyonuna geçiyorsunuz, azıcık gevşiyorsunuz, sıcak hayaller düşlüyorsunuuuuz. Derken.... Bir bakmışsınız, gitmek istediĝiniz yere şaaaak diye ışınlanmışsınııııızzzz. Denemesi bedava; yan etkilerinden sorumlu deĝiliz, ışınlanamıyorsanız, geri gelemiyorsanız, sizin sorununuz.
  13. Benim çok daha farklı bir yöntemim olduĝu söylenemez ancak görünen köy kılavuz istemez. Dinler, kitapları ve tanrıları insan ürünüdür, çünkü her aşamada parmakları var. Benim açımdan bu böyle.
  14. Kıvıran elbette sensin, çünkü o lafın bana ait olmadıĝı iddia etmedim zaten. Bir daha bana "yalancı" ve benzeri bir şekilde hakaret edeyim deme!
  15. Lafı kıvırma. Resmen benim yalancı olduĝumu söyledin!
  16. Bak yine kabadayılık yapıyorsun ve başkalarına "yalancı" diyerek hakaret ediyorsun. Sonra "Aman da nazik olun" minvalinde bir şeyler mırıldanıyorsun. Sen sordun; biz de insanlık yaparak yanıtladık. Onları beĝenmiyorsan, senin sorunun. Hasılı bana "yalancı" diyerek hakaret edemezsin ve bir daha yaparsan seni raporlayacaĝım.
  17. Yalancı sensin!
  18. Hayır. Mis gibi yaşıyoruz. Ölüm korkusu yok. Hiçbir sıkıntı yok. Hayatı olduĝu gibi kabullenmek gerekli ve insan kendi kendisi ile barışık olmalı. Elbette. Bunun için kafasını ütüleyeceĝim dostlarım, fikrini alacaĝım eşim ve bana hayat veren oĝlum var. Dinsiz imansızlar hakkında bir hayli önyargılısın. Benim çevremde gavurların sayısı kadar müslüman da var. Onların benden bu güne kadar bir şikayeti olmadı. Her konuda tartışan ve fikrini söyleyen birisiyim. Dostlarım bunu bilir.
  19. Sen inanmayabilirsin ancak dinsel içerikli kitapların bana bir faydası olmadı. Orada ileri sürülen telkinlere ihtiyacım yok, çünkü kendi vicdanım ve aklım yeterli eĝriyi doĝruyu ayırmak için. Diĝer yandan sözünü ettiĝim yazarların kitaplarını okurken hem keyif aldım hem de ufkum genişledi. Bu durumda bilhassa Jules Verne´yi öne çıkarmak mümkün. En azından benim için bu böyle. İncil doĝruysa diye yola çıkılmaz, azizim. Bak görüyorsun yine geldik inanca. Dediĝım gibi bu yaşa kadar yeterince okudum. Onların deli olması gerekmez hatta çok zeki bile olabilirler. Mevzu bu deĝil; mevzu tüm eserlerin insanların elinden çıkması. İşte tam bu nokta inancın yumuşak karnı diyebilirim. Benim açıdan durum gayet net. Yazanlar kim? İnsanlar. Bu insanlar kim? Bir şeylere (tanrı, din, peygamber, elçi, melek, çin, şeytan vs.) inananlar. İşte bunların kitabını okuyorsun, okuyoruz. Yani birinci derece bir kaynak yok elimizde. Bu durumda sen gerçek dersin, ben uydurma derim.
  20. Bu yaşıma geldim; dinsel kitapların içeriĝinden ziyade, mesela Jules Verne, Mark Twain vs. gibi yazarların eserleri bana daha çok katkı saĝlamıştır. Ayrıca dinsel kitapları yazanlar/yazdıranlar da bizim gibi insanlar ve onların(!) inancını içeriyor. Yani bizlerden baĝımsız ne bir sözlü ne de yazılı bir eser var ortada. Hepsi bu.
  21. Bir şey olmak zorunda mı? Ben, farkındalıĝımızın farkına vardıĝımızı ifade eden bir tanımdır. Yani kendi benliĝimizi ve tüm duyularımız sayesinde çevremizde olan bitenleri kavrama yetisi de diyebiliriz. Tüm bunlar beynimizdeki milyarlarca gri hücrelerden oluşan kompleks bir aĝ sayesinde gerçekleşiyor. Bunun da farkındayız ancak beynimizin tam olarak nasıl çalıştıĝını henüz 100% bilmiyoruz. Bu mevzuda henüz emekleme seviyesindeyiz.
  22. Hindistan´dan bir yaratılıș miti: En bașında yeryüzü su ile kaplıydı. Bundan bașka hiçbir șey yoktu; sadece bu uçsuz bucaksız deniz vardı. Yeryüzünün çok üstünde, gökyüzü diyarında, Güneș Baba tanrı olarak hüküm sürüyordu. Yanında, kendisinden bir makam așağıda diğer tanrılar da vardı. Pek bir meșguliyetleri yoktu ve bu yüzden canları çok sıkılıyordu. Gökyüzündeki bir pencereyi açıp așağıya baktıklarında, sadece kocaman denizi görüyorlardı. Fırtına olduğunda, bazen tepeleri köpüklü yüksek dalgaları görüyorlardı, ama bazen de sadece denizin üstünü örten bulutları görüyorlardı. Bir gün tanrılardan biri, Güneș tanrısının karșısına çıktı. Önünde eğilip "Ben bugün, kendilerine insan diyen ve yeryüzünde yașayan garip varlıkların rüyasını gördüm. Neden onları yaratmıyoruz? Baba, bunun için bize izin ver." dedi. En yüce tanrı, bu fikir üzerinde uzunca düșündü. Birkaç gün sonra dedi ki: "Bana yașlı Malin´i getirin. Siz onu denizin altındaki bir mağarada bulursunuz." Yașlı Malin hizmetkar ruhlardan biriydi. Çok becerikli elleri vardı. Bu yüzden insanları biçimlendirme görevi ona verildi. Çalımlı bir șekilde "Ben bu varlıkları denizin köpüklerinden yapacağım." dedi ve Güneș tanrısı da onu tasdikledi. "İșin bitince senin yaratıklarına yașam nefesini üfleyeceğim." diye ciddiyetle beyan etti. Yașlı Malin, bütün bir gün boyunca insanı biçimlendirmek için çalıștı. Büyük bir çaba sarfediyordu. Bir erkek ve bir kadın figürunu akșama doğru biçimlendirmiști. Kurumaları için güneșin yakıcı ıșınlarına bırakmıștı. O arada oraya susuzluğunu gidermek isteyen bir at uğramıștı ve bu güzelim figürleri ezmiști. Malin öfkeli bir șekilde Güneș tanrısına koștu. "Senin atın beni kıskanıyor. İnsanların benim elimden yaratılmasını istemiyor." diyerek ona yakındı. Ancak yüce tanrı onu sakinleștirdi ve "İșini tekrar yap, bir daha kesinlikle yıkılıp bozulmayacaklar" dedi. Böyle de oldu. At ertesi akșam figürlerin etrafından dolanıp geçti. Tanrılar onun eseri beğenmișlerdi. Ama en önemlisi ise henüz eksikti. Bu yüzden Güneș tanrısı Malin´e seslendi: "Şimdi vakti geldi. Bize iki insan hayatı getir. Ben onları evimin çatısının altındaki bir kirișe koymuștum." Ama Malin küçüktü, kendisi sadece evin kapısının üst tarafına kadar yetișebiliyordu. Orada ise iki kuș hayatı bulunuyordu. Onları Güneș tanrısına getirdi. Güneș tanrısı, Malin´in yaratıklarına yașam nefesini üfler üflemez, bunlar ördeklere dönüștüler ve uçup gittiler. Tüyleri deniz köpüğü gibi parlıyordu. Ördekler bir sene sonra neșeli bir șekilde geri geldiler ve anlattılar: "Deniz bize hem masa hem de yatak oldu, ama șimdi bir yuva yapmak istiyoruz. Çocuklarımızı büyütmek için nerede bir yer var?" Güneș tanrısı buna bir cevap bulamadı ve diğer tanrılara sordu. Onlar da çaresizdi. Nihayet Prens Yengeç öne çıktı ve "Ben bunu bașarırım. Bir ada yapmaya yetecek kadar toprağı makaslarımla denizin dibinden getiririm. " diye söz verdi. Ancak Prens denizin müthiș gücünü küçümsemiști. Ne zaman yukarı çıksa, o zaman kocaman bir dalga makaslarındaki toprağı alıp denizin dibine götürüyordu. Daha sonra Prens Solucan hizmetini sunmak istedi. Hiç kimsenin yapamadığı bir șekilde denizin dibine indi, toprağı yiyerek karnını doldurdu ve suyun üzerinde hepsini tekrar kustu. Ama doyumsuz deniz hepsini yutup tekrar așağıya götürüyordu. Tanrılar, "Bir parça yere ihtiyacımız var. Bir parça yer." diye bağırıyorlardı. Sadece Prens Kırkayak bu sızlanmalara katılmıyordu. Onun bir fikri vardı: "Denizde yașayan büyük, yașlı ve sırtı güçlü kaplumbağayı hepiniz tanıyorsunuz. Denizin dibinde onun ayaklarını dünyanın dört bir yanına bağlasak, nasıl olurdu? Sonra onun sırtında toprağı toplayıp biriktirirdik." Bu fikir büyük bir alkıș aldı. Prens Kırkayak hemen kaplumbağayı bağlayıp zincire vurmalıydı. Onun da hiç umrunda değildi ve bütün yükü hiç yakınmadan tașıdı. Bu șekilde hakikaten sonsuz denizde bir ada oluștu ve büyüdükçe büyüdü. Güneș tanrısı adadaki ilk ağacı ekti ve kıyılarında kamıșların büyümesine olanak sağladı. Ördekler burada güvenli bir șekilde yuvalarını yapabilirdi. Kısa bir süre sonra da iki yumurta yuvada duruyordu. İște yaratılıș mucizesi bu olsa gerek! Yumurtalar kırılınca, içinden bir erkek ve bir kadın yeryüzünün ıșığına çıktılar. Bunlar kaplumbağanın sırtında doğan ilk insanlardı.
  23. Orta Afrika: Ewe kabilesinin yaratılış miti Yüce varlık, ayın yardımıyla içini reçine ve kanla doldurduğu Baatsi adlı bir erkek yaptı. Bir kadın da yaptı, erkeğe onunla çocuklar yapmasını emretti. Onlara dedi ki: "Şu kurala uyun; Tahu ağacından yemeyin!" Dendiği gibi oldu; Baatsi´nin çocukları oldu ve onun çocuklarının da daha fazla çoçukları oldu. Hepsi de o kurala uyuyorlardı. Yaşlı ve yorgun olduklarında, mutlu mesut gökyüzüne gidiyorlardı. Ta hamile bir kadının canı Tahu meyvesini çekinceye ve kocasını ondan koparmaya ikna edinceye kadar, her şey yolunda gidiyordu. Ay, adamın karanlıkta Tahu meyvelerini kopardığını gördü ve yaradana anlattı. Zamanında o adamın ve karısının yaptıkları yüzünden, şimdi hepimiz ölümlü olmanın acısını çekiyoruz.
  24. Orta Afrika: Bushongo kabilesine göre yaratılıș miti Bașlangıçta neredeyse hiçbir șey yoktu. Sadece karanlık, su ve büyük tanrı Bumba vardı. Bunun bir ara karnı sancımaya bașladı ve güneși kustu. Onun sayesinde suyun bir bölümü buharlaștı ve yeryüzü ortaya çıktı. Tanrının durumu hâlâ pek iyiye gitmiyordu ve kusmaya devam etti. Ay, yıldızlar ve dokuz tane de hayvan dıșarıya çıktı. Nihayet insanları da kustu. O dokuz tane hayvan, geriye kalan hayvanların tümünü yarattılar. Bumba´nın üç oğlu yeryüzünü tamamlamaya karar verdiler ve su șekilde diğerlerinin arasında bitkileri de yarattılar. Bumba, yeryüzünün tamamlanmasının ardından her șeyi insanlara devretti ve kendisi geriye çekildi.
  25. Yunanlı Pelasgi´lerin yaradılıș miti: Kuzey yeli ve yılan Kaostan Euyronme(evrensel) isimli bir varlık oluștu. Gökyüzünü ve suyu birbirinden ayırdı ve güneye doğru, kuzey yelini hissedene kadar, denizin üzerinde dans etti. Rüzgarı ellerinde oğușturmaya bașladı ve hava yoğunlașarak yılanı olușturdu. İki yaratık çiftleștiler ve döllenmiș yumurtadan günes, ay, yeryüzü ve diğer canlılar oluștu.
×
×
  • Create New...