Liderler Sıralaması
Popular Content
Showing content with the highest reputation since 21-12-2024 in all areas
-
Paranoya geçiriyorum. Benim paranoyaklığım da böyle oluyor. Devlet, polis kapıma dayanacakmış gibi hissediyorum. Sanki çok önemli biriymişim gibi hissediyorum. Anlayışın için teşekkür ederim. Üyeliğim dursun. @Índio do Buraco gibiyim bende.3 points
-
T harfini çıkarıp ondan iki harf önce gelen S harfini eklersek ne demek olduğunu öğreniyoruz.3 points
-
Din, eskilerin masallarından ibarettir ve uyduruktan teyyaredir. Bizlerin icadıdır, ki bazılarının yaşarken ve uyurken korkusunu giderdiği gibi, insanları gütmek/kontrol etmek için biçilmiş bir kaftandır. Gücü elinde bulunduranlar bunu her fırsatta kendi emellerine kullanmışlar/kullanırlar; seçim meydanlarında kutsal kitaplarla dolaşırlar ve kutsal mabetlerde insanları ha bire korkuturlar. Bilişim çağında olmamıza rağmen dünyanın %70´i dindar olduğuna göre, demek ki bir hayli etkilidir.3 points
-
@Valery Legasov, @Emre_1974tr ile baş edemezsin. Nuh der, peygamber demez. Sadece işine gelen mesajlara yanıt verir ve ego manyağı olduğu için, ha bire kendi bloğuna yönlerdirmeye çalışır. Demedi, deme. Böyle bir tip kendisi.2 points
-
@Emre_1974tr Benim söylediklerim eğer uydurma ise, o zaman Kur'an'daki Fil Suresi'nde hangi olaydan bahsediliyor? Fil Suresini de mi ben uydurdum? İslam öncesi Kabe dediğimiz yapı puthane olarak kullanılmıyor muydu? Eğer kullanılmıyordu diyorsanız, o zaman Muhammed hangi putları kırıyordu? Hadi diyelim ki benim söylediklerim yalan, Ebrehe de yalan, o dönemde Kabe'ye saldıranların Hristiyan olduğu da yalan olsun. Allah, Fil Suresi'nde ne diyor? "Rabbin, Fil sahiplerinin üzerine kuşlar gönderdi ve taşlarla onları delip geçti." Bak, her şeyi bir kenara bırak, Güney ve Orta Arabistan’ın sıcak çöl ortamında bir ya da birden fazla fil nasıl hayatta kalacak, hiç düşündün mü? Fil dediğimiz hayvanın günlük olarak 149-169 kg arasında besin tüketmesi gerekir. Ayrıca, bir filin günde 68,4 ile 98,8 litre arasında su içmesi gerekir. Filler, çöl arazisine uygun olmayan oldukça zayıf ayaklara sahiptir. Ayrıca, çoğu kılsız memeliye kıyasla güneşe karşı doğal bir korumaları olmadığı için, güneş yanığından korunabilmek amacıyla düzenli olarak çamur içinde banyo yapmaları gerekir. Şimdi söyle bakalım Müslüman. Bu Fil Ordusu, o çölleri nasıl geçip Mekke'ye ulaştı? O çölleri aşarken bu filler ne yedi, ne içti, hiç düşünmedin mi? Bu filler, çöl sıcağında nasıl telef olmadı, hiç aklına gelmedi mi? Bir fil, günlük 160 kg besin tüketiyor. 10 fil varsa, bu 1600 kg besin eder. Bir fil, günde 80 litre su içiyor. 10 fil olduğunda, bu 800 litre su yapar günlük. Şimdi, bu fil ordusunun Yemen'den kalkıp Mekke'ye kadar yürüdüğünü düşünürsek, toplamda 1200 kilometre yol yürümeleri gerekiyor. Daha bu fillerin çamur banyolarından ya da Fil Suresi'nin bazı tefsirlerinde 10 bin kişilik bir ordudan bahsedildiğine göre, bu fil ordusuyla birlikte hareket eden askerlerin yediğinden, içtiğinden hiç bahsetmiyorum bile! Düşünsene, öyle bir ordu ki, hem filleri doyuruyor hem de sayıları 10 binlerle ifade edilen askerlerini! Bütün bunları nasıl açıklayacaksın? Bu saçmalıkları senin aklın alıyor mu?2 points
-
İnternet çöplüğünde detaylı açıklamalar varmış. Zamanınız varsa veyahut canınız sıkılıyorsa, deneyin.... 1. Başlamadan önce cep telefonu, televizyon veya başka kişiler tarafından rahatsız edilmediğinizden emin olmalısınız. Daha sonra kendinizi günlük stresten kurtarın. Bunun için odanın karartılması gerekir. Kendinizi sakin, rahat bir duruma getirin. 2. Tercihen kanepede yatma pozisyonuna geçin. Şimdi gözlerinizi kapatın. Burnunuzdan karnınıza doğru derin nefes alın ve açık ağzınızdan nefes verin. Nefes alırken üçe kadar sayın, nefes verirken altıya kadar sayın. Bunu arka arkaya üç kez yapın. 3. Daha sonra bilinçli olarak bedeninize dikkat edin. Kollarınıza, bacaklarınıza, ayaklarınıza, karnınıza ve sırtınıza dikkat edin. Yattığınız yüzeyi hissedin. Ayrıca göz kapaklarınızın arkasındaki alana odaklanmaya çalışın. Ortaya çıkan görüntüleri bilinçli olarak takip edin. 4. Meditasyon yaptıkça vücudunuz giderek daha ağır hissedecektir. Bu noktada bilinçli olarak uyanık kalmak ve hareket etmemek önemlidir. Vücut, Astral seyahat için gerekli olan ve uyku felci olarak adlandırılan duruma düşer. Bu durumda yüksek sesler duyabilirsiniz. Vücudunuz aynı zamanda karıncalanacak ve titreyecektir. Ancak başınıza hiçbir şey gelemez. Sakin olun ve bu akustik ve fiziksel reaksiyonların durmasını bekleyin. 5. Şimdi bilincinizin bedeninizden ayrıldığını hayal edin. Bunu, bedeninizi zihinsel olarak kanepeye bastırarak ve bilincinizi kanepeden serbest bırakarak yapın. Diğer bir strateji ise tavandan sarkan bir ipi kullanarak kendinizi yukarı çekmektir. 6. Yukarıdaki yöntemlerin gerçekleştirilmesi zorsa, görüntüleri kullanarak odayı hareket ettirmeyi de deneyebilirsiniz. Astral bedeninizin ayrılabileceği bir konuma yerleştirin. Nesnelere ilgi duymak da mümkündür.2 points
-
36:36 Toprağın verdiği her türlü ürünü, insanların bizzat kendilerini ve hakkında (henüz) bilgi sahibi olmadıkları şeyleri çift çift yaratan Allah ne yücedir! 51: 49 Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık. 92:3 Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun. 75:39 Ve ondan erkek ve dişi olmak üzere iki çift yarattı. Ey Müslümanlar! Allah'ınız diyor ki ben her şeyi çift çift, erkekli dişili yarattım! Kuzey Amerika'da yaşayan Kamçı Kuyruklu Kertenkele (Aspidoscelis uniparens) tamamen dişilerden oluşur, yani erkek bireyleri yoktur! Bu türe ait dişi kertenkeleler, partenogenezi adı verilen bir üreme şekliyle çoğalır. Bu, dişi bireylerin genetik materyalini kendi başlarına kopyalayarak yeni bireyler üretmeleri anlamına gelir. Yani, üremek için bir erkek kertenkeleye gerek yoktur! Her şeyi çift çift, erkekli dişili yaratan Allah, neden bu kertenkele türünün erkeğini yaratmamış? Allah'ınız ya yalan söylüyor ya da bu kertenkele türünün erkeğini yaratmayı unutmuş! Ya da bundan 1400 yıl önce yaşamış Araplar, eşeysiz üremenin ne olduğunu bilmedikleri için Kuran'da bununla alakalı bir bilgi yok!2 points
-
Din Bilim Değildir ve Dinciler Bilgi Üretemez , Doğruyu Bulamaz Dinin şartı iman etmektir. Bu durum sorgulamadan peşin olarak dayatılan kuralları kabul etmeyi gerektirir. Örneğin kuranda namaz yoktur diyen yada oruç zararlıdır diyen tanrıya inansa bile kafir ilan edilir ve şahitliği kabul edilmez. Çünkü sorgulamıştır ve düşünmüştür , dinin dışında bir bilgi üretmiştir. Bu yüzden kafirdir ve öldürülmelidir. Bu anlayışın aynısı kapitalizm , yahudilik ve hristiyanlıkta da vardır. Diğer alt küme dinlerinden budizm de aynı durumdadır. Bilim tarafsızca yapılmalıdır. Herhangi bir taassup altında kalmadan doğruya doğru yanlışa yanlış diyebilmelidir. Dinci biri bilimsel olarak dinin dayattığı bir ibadetin zararlarını kabul etmez. Deve sidiği içmeyi , ramazanda 30 gün aç ve susuz kalmayı , beş kere namaz ve abdestin zararlarını görse bile bunu kabul etmez. İleride teknoloji geliştikçe bu zararların aslında faydalı olduğu ortaya çıkacaktır düşüncesi ile bu gerçekleri saklar. Mertçe elindeki doğruyu paylaşmaz hatta bunun için yalan bile söyler. Bu yüzden insanlar dine yaklaştıkça bilgi konusunda gerilerler. Bunun başlıca sebebi peygamber düşüncesidir. Peygamberden daha iyi bilemezsin ve ondan daha iyi yaşayamazsın. Peygamber herşeyi en doğru söylemiştir ve onun üzerine yorum yapmak imanı yok eder. Senin vazifen ona iman ve biat etmektir. Kapitalist düşüncede de bir prof.dan daha iyi bilemezsin , TV den daha doğru konuşamazsın. Kapitlizm sidik içmeyi söylese onu da yapacak milyonlarla ahmak vardır. Diğeri ise dinlerin insanları mucize beklentisine sokmasıdır. Bu durum toplumu pasifleştirir. İçine düştüğü bataklıktan çıkmanın yolunu ancak peygamber yada doğaüstü güçler yardımıyla olanaklı görür. Kendine olan güveni yoktur ve herşeyin tanrı tarafından düzenlenerek gerçekleştiğini kabul eder. Buna isyan etmenin tanrıya da isyan olacağını düşündüğü için sıradaki tuzağa çekilir , işte sıradaki tuzak; Şükretmektir , haline sabretmektir. Ne zaman işler kötüye gitse şükür ederek bundan kurtulacağını sanar. Hergün daha da kötüleşen şartlara sabrederek sevap kazandığını düşünür ve dünya nimetlerini kendine yasak yapar. Aslında onun durumu kedinin uzanamadığı ciğere pis demesi gibidir. Ancak bunun farkına varamaz sadece vardır bir hayır diyerek kendini teselli eder. Çünkü şartlar tanrı tarafından düzenlenmiştir ve bunlara itiraz etmek kafirliğin sebebidir. işler iyiye gittiği zaman tanrının lutfudur. Asla bunun için bir sebep aramaz tamamen şansa kalmış bir hayat yaşar. Arkasını sormaz , sorgulamaz. Tanrı isterse verir istemezse alır. Bir canım var o da tarıya borcumdur diyerek içindek bataklığı içselleştirir ve yaşamaya devam eder. Ancak tanrı boş durmaz canını da ister. Peki ya herşeyini alıp seni köleleştiren sonra da kalan son şeyin olan hayatı da senden isteyen tanrı kimdir , hiç düşündünüz mü? [Not : Aynı durum günümüz kapitalist düşüncede de vardır. Para için bilim yapan bilimciler piyasa menfaatlerine göre hergün fikir değiştirir. Vitaminli saç boyası , zararlı katkı maddeleri , işe yaramaz ilaçları halka yalan söyleyerek pahalıya satarlar. Ancak kapitalist düşünce yeri gelirse para için bilimi de destekler. Bu yüzden kapitalizme tam olarak din diyemeyiz. Menfaati için din ile aynı araçları kullanır. ]1 point
-
1 point
-
Böyle bir hadis olduğunu bilmiyordum. Gerçekten çok şaşırdım. Bu kadar da olmaz be. Ne biçim bir dindir bu?1 point
-
Elon Musk'ın yapay zekası Grok çok üstün bir çalışma olmuş. Yeni deneme fırsatı buldum. Umarım buna aşırı sağcı fikirler yüklemezler.1 point
-
Bilim; deney ve gözlem sonucu doğanın döngüsünün nasıl işlediğini amaçlayan bilgi birikimidir ve dini bir kavram değildir. Bilim; evrenseldir, ilim ile aynı şey değildir ve insanı bilinçlendirir. İlim; deney ve gözlem sonucu olmadan şartsız bir şekilde inanılan dogmalardır yani ilim, dini bir kavramdır. İlim, aslında insanı cahilleştirir. Örneğin İlim Yayma Cemiyeti.. Dincilerin en sık yaptığı manipülasyonlardan birisi de bilim ile ilimin aynı şey olduğudur halbuki bu ikisi, yukarıda yazdığım üzere birbirleriyle çok zıt kavramlardır.1 point
-
Din, eskilerin palavralarından başka bir şey değildir ve aynı zamanda birtakım sahtekarın uyanıklık yaparak kerizleri kontırol etme aracıdır. Din, insanın kendi kafasında kurguladığı şeyleri mitomanik bir şekilde gerçek diye inanıp başkalarına kakalamasıdır ve uygarlık tarihi boyunca icat ettiği en zararlı düşüncedir. Ahlaklı bir insan olmak için dinlere ihtiyaç yoktur. Şüphesiz ki dinler, ahlakı çalıp kendi çıkarlarına göre yozlaştırmıştır. Tanrı, bir sanrıdır yani senin gerçekte var olduğunu sandığın şeydir.1 point
-
Bilim, kısaca özetlersek, doğayı anlamayı ve nasıl işlediğini öğrenmeyi amaçlayan bir bilgi yumağıdır. Kulaktan dolma bilgiye kimler daha meyilli? Elbette dindarlar, çünkü iddialarını somut ve bilimsel kanıtlarla destekleme gibi bir dertleri yoktur. Bilim böyle yürümüyor; kanıtsız bilim olmaz ki temeli gözlemleme, deney, mantık, ölçme, doğrulama ve yanlışlamaya dayanır.1 point
-
Başlık bilim, konuştuğun şey bilgi. Hangi bilgi? Bilginin nereden kimden geldiği de çok önemli. Bilgi konusunda din adamlarından çok bilim adamlarına güvenmek doğru tercihdir. Kulaktan duyma bilginin doğruluğunu test edebilirsin, en azından bazılarını. Dünya dönüyor dediklerinde bunu sarkaç ile deneyimleyebiliyor insan. Yolunu yordamını sen bul. Evren genişliyor dediklerinde ise eğer o uğraşın içinde bir bilim insanı bir astrofizikçi astronom değilsen yapabileceğin sınırlı. Bunu deneyimlemen için ömür de yetersiz. O insanlarla bunu konuşman, araştırmalarını okuman, iyi matematik fizik öğrenmen gerekebilir. O arkadaşın gibi sıradan biri Tarsus da yapılan kazıda boyut kapısı bulmuşlar diyebilir , bunu bilim insanlarından duyamazsın. Güvenilir bilgiyi bilim dünyasında bulabilirsin.1 point
-
Görmek önemli tabi. Bir tanesi 150 milyon kilometre uzakta. İsli cam ile çok güzel görünüyor, eğer güneş lensi takıp bakabilecegin bir teleskobun yoksa böyle de bakabilir, görebilirsin. Gerçi gece çıplak göz gördüklerin arasında iki bilemedin üç gezegen ve iki bilemedin üç galaksi de var, hepsi yıldız değil fakat önemli olan bir şeyden bir tane varsa daha fazlasininda olacağını bilmek. İki göz ve biraz da mantık oldumu böyle üç yaşında bebe sorusu sormaz bazı arkadaşlar. Kundakta uzaylılar tarafından kaçırılıp kapalı bir yerde hayvan gibi tutulup orta yaşlarında aniden dünyaya bırakılmış gibi. Kemal Sunal'ın hanzo filmindeki gibi " bu ne, bu?" Meee me.1 point
-
1 point
-
Din, hastalıktır. Takıntıdır. Bağımlılıktır. Öldükten sonra bir şeylerin olacağına inanmak insan psikolojisini bozar. Bu inanç sürekli devam ederse, kendine bağımlı hale getirir. Var olmayan, bir etkisi olmayan, gözlemlenemeyen, kanıtlanamayan şizofrenik bir inançtır. Gerçek olmadığını anlayabilmek için sağlıklı bir beyin gerekir.1 point
-
Evet. Ama birebir aynısını istemiyorum. Tekrar günlerini günlük tekrar sayılarını filan kişiler kendilerine göre ayarlamalılar. Algoritmayı daha hazırlayamadım. Başlangıçta iyi ama kart çoğaldıkça günlük tekrar sayısı aşırı artıyor. Ona çözüm bulamıyorum 1,2,4,8,16,32,64,128,256 diye uzuyo tekrarlama günleri . ama aynısı geçmişe doğruda var. Günlük tekrar kart sayısı aşırı artıyor. 30 kartı geçmemeli.1 point
-
Hayır, yazdıklarımın içinde hem tanrı hem yöntem hem de zeka mevzusu var. Yani teller aynı, ben sadece durum tespiti yaparım. Senin gibi kafa ütülemeden anlamam. Positif düşünmeyi veya zeka sorunu olanlara bunu aşılamayı ve tanrıya tapmayı beceremiyorsan senin sorunun. Ha evet; deist olduğunu iddia söylemiştin, dii mi? Gerçi ben teist kokusu alıyorum senden, ama olsun. Eeee, tanrıyla karşılıklı çay falan içtin mi, adı sanı neymiş ve onun da kafasını ütülemeyi ihmal etme sakın. Bakarsın sana torpli geçer ve ilgilendiğin insanları zeka küpüne çevirir.1 point
-
Ayetlerde cennet tasvirleri yapılırken, özellikle dört cennet nehrinden bahsedilir. Bu nehirler, sadece coğrafi unsurlar olarak değil, aynı zamanda nimetlerin ve rızkın farklı alanlarını temsil eden anlatım olarak da yorumlanabilir. Bu makalede, söz konusu dört nehrin bire bir gerçek olmalarının yanı sıra, aynı zamanda tabiatta hazır bulunan nimetlerden, hayvanlar ve böcekler aracılığıyla elde edilen ürünlere, hatta insan emeğiyle üretilenlere kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan ilahi lütufların birer metaforu da olduğu düşüncemi de paylaşmaktayım. Öncelikle hatırlatalım; Kuran apaçık bir kitaptır ve ayetlerin önce açık birincil anlamlarına iman edeceğiz. Ondan sonra varsa aynı ayetin ikincil veya üçüncül anlamlarına, temsil ettikleri şeylere kafa yoracağız. Zihin jimnastiği yapacağız. Cennet ve Cehennemle ilgili tasvirlerin tümü de aynı şekilde birebir gerçeklerdir. Mecazi veya sembolik bir anlatım değil, doğrudan gerçek sahneler aynen anlatılmaktadır Kuran'da. Bununla birlikte, ahiretle ilgili anlatımlarda bütünün küçük bir parçası, yani örnekler verilerek genel tablo hakkında ipucu verilmektedir. Bu teknik Kuran'ın bir çok ayetinde karşımıza çıkmakta. Örneğin düşmanı caydırmak için savaş atlarının hazır bulundurulması ifadesi hem bire bir atları, hem de diğer tüm savaş teknolojilerini (tanklar, savaş uçakları, nükleer silahlar, robotlar vb...) anlatmakta. Cennet nehirleri de öncelikli olarak anlatıldığı gibi nehirleri belirtmekte ama aynı zamanda başka şeyleri de temsil etmektedir. Örneğin cennetteki göletler, okyanuslar gibi diğer su kütlelerini de anlatmaktadır. Ayrıca, bu nehirlerin döküldüğü ve birleştiği göller ve denizler gibi daha büyük su kaynaklarının olabileceğini düşündürtmesi de daha geniş bir tabloya/bakış açısına ulaşmamıza hizmet eder yine. 1. Su Nehri: Tabiattaki Hazır Nimetler Cennetteki ilk nehir olan "su nehri", tabiatın parçası olarak karşımıza çıkan temel ve hazır nimetlerin örneğidir. Su, hayatın kaynağıdır ve tüm canlıların varlığını sürdürebilmesi için vazgeçilmezdir. Bu bağlamda su nehri, içilebilir temiz su kaynaklarını, yağmuru, nehirleri, gölleri ve denizleri temsil eder. Aynı zamanda, suyun hayat verdiği bitki örtüsünü, ormanları, tarlaları ve bahçeleri, meyve ve sebzeleri ve de tabiattaki tüm besinleri de kapsar. Bu nehir, Allah'ın canlılara sunduğu ve tüm varlıkların hiçbir emek harcamadan doğrudan faydalanabildiği doğal kaynakların ve ekosistemin bir metaforudur aynı zamanda. Su nehri, ayrıca temizliği, arınmayı ve dinginliği de anlatır aynı zamanda. 2. Süt Nehri: Hayvanlar Aracılığıyla Elde Edilen Nimetler Diğer nehir olan "süt nehri", yine bire bir gerçekten süt nehri olmasının yanısıra hayvanların insanlara sunumuna vesile olduğu nimetlerin bir temsilidir aynı zamanda. Süt, besleyici değeri yüksek, temel bir gıda maddesidir ve özellikle yavruların sağlıklı gelişimi için hayati öneme sahiptir. Süt nehri, sadece sütü değil, aynı zamanda hayvanlardan elde edilen diğer ürünleri de temsil eder: et, yumurta, yün, deri gibi. Bu nehir, Allah'ın hayvanları insanların hizmetine vermesi ve onlardan çeşitli şekillerde faydalanabilme imkanı sunmasının bir ifadesidir. 3. Bal Nehri: Böceklerin Sunumuna vesile olduğu Nimetler Üçüncü nehir olan "bal nehri", böceklerin özellikle de arıların insanlara sunulmasına vesile olduğu nimetlerin bir anlatımıdır aynı zamanda. Bal, lezzetli ve şifalı bir gıda maddesi olmasının yanı sıra, arıların bitkilerden topladığı nektarı özenle işleyerek ürettiği değerli bir üründür. Bal nehri, sadece balı değil, propolis, polen ve arı sütü veya ipek gibi böcekler vasıtasıyla bize ulaştırılan tüm güzellikleri anlatır. 4. Şarap Nehri: İnsan Emeğiyle veya zekasıyla Üretilen Nimetler Dördüncü nehir olan "şarap nehri", yine gerçekten cennette var olan şarap nehri olmasının yanısıra, insan emeği ve zekasıyla üretilen nimetlerin bir temsilidir. Şarap, yiyeceklerin toplanıp işlenmesiyle elde edilen bir içecektir ve bu süreçte insan bilgi birikimi, becerisi ve çabası önemli bir rol oynar. Ancak şarap burada sadece alkollü bir içecek olarak değil, daha geniş bir anlamda, insanın doğayı işleyerek, ham maddeleri dönüştürerek ve yeni ürünler ortaya koyarak elde ettiği her türlü değeri temsil eder. Bu nehir, tarım ürünlerinden sanayi ürünlerine, el sanatlarından teknolojik gelişmelere, kültürel ürünlere kadar insanlığın medeniyet yolculuğunda ortaya koyduğu tüm maddi ve manevi kazanımların bir metaforudur aynı zamanda. Ve, yaratıcılığın, yenilikçiliğin ve estetik değerlerin de bir temsilidir. Kutsal Kuran 47:15 Sakınanlara vaat olunan cennetin durumu şöyledir: Orada, bozulmayan sudan ırmaklar, tadı bozulmayan sütten nehirler, içenlere lezzet sunan bir şaraptan nehirler, süzme bir baldan oluşan nehirler var. Ve orada kendileri için her türlü meyvanın yanında, Rablerinden bir de bağışlanma var. Bu nimetler içindekiyle, sürekli ateşte olup da içirildiği sıcak su tarafından bağırsakları parçalanan kimse aynı olur mu? 3:15 De ki: "Bu sayılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi? Sakınıp korunanlar için, Rableri katında altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan bir hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi bir biçimde görmektedir." "Orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet aldığı her şey var.ve siz orada süresiz kalacaksınız."(Zuhruf Suresi 71.) 7:32 De ki: "Allah'ın, kulları için çıkardığı süsü, güzel ve tatlı rızıkları kim haram etmiş?" De ki: "İnananlar için, dünya hayatında da var onlar. Kıyamet gününde ise yalnız inananlar içindirler." Bilen bir topluluk için biz, ayetleri böyle detaylandırırız. Cennet Nehirlerinin Göl ve Denizlere Kavuşması: Nimetlerin Sonsuzluğu Dört cennet nehrinin birebir gerçekliğinin yanı sıra ikincil anlam olarak temsil ettikleri şeyler hakkında zihin jimnastiği yaptık. Ancak bu nehirlerin yolculuğu burada bitmez. Nehirler, doğaları gereği, daha büyük su kütlelerine, göllere ve denizlere doğru akarlar. Bu akış, cennetteki nimetlerin sadece belirli unsurlarla sınırlı olmadığını, aksine çok daha geniş ve kapsamlı bir bolluğun ve bereketin hüküm sürdüğünü gösterir. Nehirlerin cennette de muhtemelen göl ve denizlere dökülüyor olması, hediyelerin sonsuzluğuna ve çeşitliliğine işaret eden güçlü bir metafor da olmalıdır. Göller: İç Huzurun ve Dinginliğin Mekânları Nehirlerin döküldüğü göller, cennetteki iç huzurun, dinginliğin ve tefekkürün mekânları olarak düşünülebilir. Göller, genellikle sakin ve durgun sularıyla bilinirler. Bu sükûnet, cennet ehlinin ulaşacağı huzuru ve tatmini sağlar . Göllerin etrafındaki yemyeşil bitki örtüsü, çeşitli kuş türleri ve berrak sular, cennetin estetik güzelliğini ve doğal zenginliğini yansıtır. Göller, aynı zamanda, cennet ehlinin bir araya gelip sohbet edebileceği, birlikte vakit geçirebileceği, yüzebileceği ve güzellikleri tefekkür edebileceği sosyal alanlar olarak da tasavvur edilebilir. Denizler ve Okyanuslar: Sonsuzluğun ve Keşfin Simgesi Nehirlerin ulaştığı daha büyük su kütleleri olan denizler ve okyanuslar ise , aynı zamanda cennetteki nimetlerin sonsuzluğunu, sınırsızlığını ve keşfedilmeyi bekleyen daha nice güzelliklerin varlığını müjdeler. Denizler ve okyanuslar, enginlikleri, derinlikleri ve barındırdıkları sayısız canlı türü ile hayranlık uyandırır. Bu enginlik, cennetteki nimetlerin hiçbir zaman tükenmeyeceğini, aksine sürekli olarak yenileneceğini ve artacağını gösterir. Ayrıca, cennetteki su kütleleri, farklı canlı türlerine ev sahipliği yaparak biyolojik çeşitliliğin ve zenginliğin bir göstergesi olacaktır. Sonuç olarak, cennet nehirlerinin göl ve denizlere kavuşması, ilahi nimetlerin sonsuzluğunu, çeşitliliğini ve kapsamlılığını vurgulayan güçlü bir düşüncedir. Bu, cennetin aynı zamanda sonsuz bir yaşam ve mutluluk olduğunu tekrar hatırlatır. Bu yolculukta, göller ve denizler, okyanuslar iç huzurun limanları, aynı zamanda sonsuzluğa ve keşfe açılan kapılar olacaktır. Ayrıca şarap nehrinin dünyada insan eliyle gerçekleştirilen teknolojik nimetleri de anlattığını düşünecek olursak, Ahiret Evrenindeki (Rabbin Katı) gezegenler arası yolculuk ve araştırmaları sağlayan hava taşıtları ve diğer araçları da kapsamaktadır. İnci ve Mercanların Göz Kamaştırıcı Dünyası Cennet okyanuslarının dibinde, dünyevi okyanuslarda da hayranlıkla izlediğimiz inci ve mercanlar, çok daha göz kamaştırıcı ve eşsiz formlarda bulunabilir. İnci, saflığın, temizliğin ve zarafetin sembolü olarak, cennet ehlinin takıları ve süs eşyaları olarak kullanılır. Cennet incileri, sadece beyaz değil, evrenlerin tüm renklerinde parıldayan, her biri eşsiz güzellikte ve büyüklükte olabilir. Mercanlar ise, cennet okyanuslarının tabanında rengarenk ve göz alıcı resifler oluşturur. Bu resifler, sadece estetik bir güzellik sunmakla kalmaz, aynı zamanda cennettekilerin keşfedebileceği ve hayranlıkla izleyebileceği sayısız canlı türüne de ev sahipliği yapar. Mercanların arasında dolaşan rengarenk balıklar, deniz yıldızları, deniz atları ve daha nice su canlısı, cennetin biyolojik çeşitliliğinin ve zenginliğinin bir göstergesidir. Cennet okyanusları, dünyevi okyanuslarda görmediğimiz veya hayal bile edemeyeceğimiz eşsiz deniz canlılarına ev sahipliği yapıyor olabilir. Bu canlılar, sadece güzellikleriyle değil, aynı zamanda olağanüstü yetenekleriyle de dikkat çeker. Örneğin, cennet halkıyla iletişim kurabilen, şarkı söyleyen veya ışık saçan balıklar, cennetin büyülü atmosferini daha da zenginleştirir. Deniz hayvanları, daha zeki, daha dost canlısı ve daha yetenekli formlarda bulunabilir. Su Ürünlerinden Lezzet Şöleni Cennet okyanusları, gölleri ve nehirlerinin varlığı aynı zamanda cennet ehli için eşsiz lezzetler sunan su ürünlerinin de var olduğunu dolaylı bir şekilde anlatır. Dünyevi, yani bizim evrenimizdeki denizlerdeki lezzetli balıkların ve diğer deniz canlılarının çok daha lezzetli ve besleyici türleri, Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evrenindeki cennet sofralarını süsler. Cennettekiler, istediği zaman ve istediği şekilde bu lezzetlere ulaşabilir. Sadece deniz mahsullerini değil, evrendeki tüm yiyecekleri de simgeler bu nehirler. Suyun Şifalı Gücü ve Arındırıcı Etkisi Cennetteki kaynakların suyu, sadece temiz ve berrak olmakla kalmaz, aynı zamanda şifalı ve arındırıcı bir güce de sahiptir. Bu su, cennetteki yaşamın sadece keyifli değil, aynı zamanda sağlıklı ve dengeli olduğunu gösteren sayısız unsurdan sadece biridir. Yaşamı, saflığı ve sağlığı da temsil eder diğer bir deyişle. Deniz Altı Şehirleri ve Kristal Saraylar Zihin jimnastiğine devam edecek olursak; Cennet okyanuslarının derinliklerinde, cennet ehlinin yaşayabileceği veya ziyaret edebileceği deniz altı şehirleri ve kristal saraylar veya farklı yapılar bulunabilir. Bu yapılar, insanüstü bir zeka ve estetik anlayışla inşa edilmiş, göz kamaştırıcı güzellikte ve ihtişamdadır mutlaka. Deniz altı şehirleri, cennet ehlinin farklı bir yaşam tarzını deneyimleyebileceği, deniz dünyasıyla daha yakından ilişki kurabileceği ve okyanusun derinliklerindeki gizemleri keşfedebileceği eşsiz mekânlardır. Bu şehirler , cennetteki yaşamın sadece karada değil, aynı zamanda su altında da devam ettiğini ve cennet ehlinin her yerde güzellikler ve lütuflarla çevrili olduğunu gösterir. Cennet okyanuslarından esen serinletici rüzgârlar, cennetin iklimini daha da güzelleştirir ferahlık verir. Bu rüzgârlar, aynı zamanda, okyanusun derinliklerinden gelen huzur verici melodileri ve sesleri de karaya taşıyabilir. Okyanus Üzerinde Seyahat ve Keşif İmkanı Cennet ehli, okyanus üzerinde özel olarak tasarlanmış gemiler, tekneler veya deniz taşıtlarıyla seyahat edebilir, farklı adaları, kıyıları ve deniz altı mekânlarını keşfedebilir. Bu seyahatler, cennet sakinlerinin hem yeni yerler görmesini hem de farklı deneyimler yaşamasını sağlar. Okyanus üzerindeki seyahatler, aynı zamanda, cennetin enginliğini ve sınırsızlığını daha iyi anlamalarına yardımcı olur. Cennet halkı, bu seyahatler sırasında ilahi kudretin ve yaratıcılığın farklı tezahürlerini gözlemleyebilir, yeni bilgiler öğrenebilir ve ilahi hikmetlere daha derinlemesine vakıf olabilir. Tabii bu nehirler sadece su dünyasındaki yolculukları değil, aynı zamanda Ahiret Evrenindeki gezegenler arası yolculukları da temsil ederler. Tüm bunlar, cennetin aynı zamanda sürekli bir keşif, hayranlık uyandıran deneyimlerle dolu bir yaşam alanı olduğunu gösterir. Cennet okyanusları, bu sonsuz güzelliklerin ve lütufların yine sadece bir kısmını temsil eder ve cennet insanları, bu okyanuslarda geçirdiği her an Allah'ın kullarına olan sevgisini, rahmeti daha derinden hissedecektir. Cennet Okyanuslarında Lüks Keşif ve Keyif Yolculukları: İhtişamlı Ulaşım Araçları ve Sınırsız Seyahat İmkanı Cennet okyanuslarının sunduğu nimetler ve güzellikler saymakla bitmez durumda olmalıdır elbette. Bu engin sularda keşif ve keyif dolu yolculuklar yapmak için cennet ehli, ihtişamlı ve konforlu ulaşım araçlarına sahip olacaktır. Devasa lüks gemiler, son teknoloji denizaltılar ve özel hava taşıtları, cennet ehlinin okyanusların derinliklerine inmelerine, yüzeyinde süzülmelerine ve gökyüzünde dolaşmalarına imkan tanıyarak, onlara benzersiz ve unutulmaz deneyimler yaşatacaktır. Devasa Lüks Gemiler: Yüzen oteller ve Eğlence Merkezleri Cennet okyanuslarında seyahat etmek için tasarlanmış muhtemel devasa gemiler, adeta yüzen otelleri andırır. Bu gemiler, sadece ulaşım aracı olarak değil, aynı zamanda konforlu bir konaklama mekânı, eğlence merkezi ve sosyal alan olarak da hizmet verir. Gemilerin içindeki lüks süitler, her türlü ihtiyaca cevap verecek şekilde donatılmıştır. Geniş balkonlar, cennet ehlinin okyanus manzarasının keyfini çıkarmasına olanak tanır. Gemilerde yer alan gurme restoranlar, Ahiret Evreninin mutfaklarından seçkin lezzetler sunar. Açık ve kapalı yüzme havuzları, spor/oyun salonları, spa merkezleri, sinema salonları, tiyatrolar ve konser alanları, yolcuların eğlenceli ve keyifli vakit geçirmesini sağlar. Gemilerin güvertelerinde yer alan geniş alanları, jakuziler ve özel bahçeler, yolcuların dinlenmesi ve keyfi için ideal ortamlar sunar. Bu lüks gemiler, aynı zamanda, farklı temalara ve konseptlere sahip olabilir. Örneğin, bazı gemiler macera dolu keşif yolculukları için tasarlanırken, bazıları dinlenme ve eğlence odaklı olabilir. Bazı gemiler, belirli bir kültüre veya medeniyete ait unsurları yansıtabilir. Bu sayede kişiler, ilgi alanlarına ve tercihlerine uygun gemileri seçerek, kişiselleştirilmiş bir seyahat deneyimi yaşayabilir. Cennette de yani Ahiret Evreninde de bizim evrenimizdeki gibi doğal, teknolojik ve kültürel nimetler bir arada olmaktadır. Son Teknoloji Denizaltılar: Okyanusun Derinliklerine Gizemli Yolculuklar Cennet okyanuslarının derinliklerindeki gizemleri keşfetmek için insanlar, ileri teknoloji denizaltılarına binebilir. Bu denizaltılar, okyanusun en derin noktalarına konforlu bir şekilde ulaşmalarını sağlar. Geniş panoramik pencereler, cennet ehlinin deniz altı yaşamını ve eşsiz manzaraları yakından görmesine olanak tanır. Denizaltılar, aynı zamanda, bilimsel araştırmalar yapmak, yeni canlı türleri keşfetmek ve okyanusun derinliklerindeki sırları çözmek için gerekli ekipmanlarla donatılmıştır. Denizaltı yolculukları, yolculara sadece görsel bir şölen sunmakla kalmaz, aynı zamanda onlara okyanusun derinliklerindeki yaşam hakkında bilgi edinme ve ilahi yaratılışın farklı örneklerini keşfetme fırsatı da verir. Cennetteki kişiler, denizaltılarla yaptıkları yolculuklar sırasında, daha önce hiç görmedikleri canlı türleriyle karşılaşabilir, ilginç jeolojik oluşumları inceleyebilir ve okyanusun derinliklerindeki gizemli dünyayı keşfederek farklı maceralar yaşayabilir. Lüks Hava Taşıtları: Okyanus Üzerinde ve Gökyüzünde Özgürce Seyahat Cennet ehli, okyanus üzerinde ve gökyüzünde özgürce seyahat etmek için kişiye özel veya devasa toplu taşıma amaçlı hava taşıtlarına sahip olabilir. Bu taşıtlar, hızlı, güvenli ve konforlu bir ulaşım imkanı sunar. Cennet halkı, bu taşıtlarla istedikleri zaman istedikleri yere gidebilir, okyanusun ve cennet adalarının muhteşem manzarasının keyfini çıkarabilir. Hava taşıtları, aynı zamanda, farklı adalara, kıyılara ve diğer cennet mekânlarına ulaşımı kolaylaştırır. Bu taşıtlar, farklı tasarımlara ve özelliklere sahip olabilir. Bazıları, hızlı ve sportif bir uçuş deneyimi sunarken, bazıları daha yavaş ve sakin bir seyir imkanı sağlayabilir. Bazı hava taşıtları, tek kişilik veya birkaç kişilik olabilirken, bazıları daha büyük grupları taşıyabilecek kapasitede uçan oteller, örneğin devasa lüks zeplinler olabilir. Cennettekiler, kişisel tercihlerine ve ihtiyaçlarına uygun hava taşıtlarını seçerek, özgürce seyahat etmenin tadını çıkarabilir. Bu taşıtlar, aynı zamanda, o dünyanın farklı bölgelerini keşfetmek, farklı manzaraları görmek ve ilahi güzellikleri farklı açılardan gözlemlemek için ideal bir araçtır yine. Tabii yine hatırlatmak gerekirse, Ahiret Evrenindeki (Rabbin Katı(İndallah) gezegenler arası yolculuklar da lüks uzay taşıtları ile olacaktır. Kişiselleştirilmiş Seyahat Rotaları ve Tematik Yolculuklar Cennet halkı, bu lüks ulaşım araçlarıyla yapacakları yolculuklar için kişiselleştirilmiş seyahat rotaları oluşturabilir veya tematik yolculuklara katılabilir. Örneğin, macera dolu bir keşif yolculuğu yapmak isteyenler, okyanusun derinliklerine inebilir, yeni adalar keşfedebilir veya egzotik canlı türlerini gözlemleyebilir. Eğlenmek isteyenler, lüks gemilerle keyifli bir yolculuk yapabilir, gemideki çeşitli aktivitelere katılabilir ve cennet adalarında hayatın tadını çıkarabilir. Kültürel mirasa ilgi duyanlar, oradaki farklı şehirleri ziyaret edebilir, farklı medeniyetlerin izlerini takip edebilir ve cennetin kültürel zenginliğini keşfedebilir. Tematik yolculuklar, cennet ehlinin belirli bir konuya odaklanarak daha derinlemesine bilgi edinmesini ve deneyim kazanmasını sağlar. Örneğin, deniz biyolojisi temalı bir yolculukta, okyanuslardaki canlı türleri ve ekosistemler hakkında bilgi edinilebilir, bilimsel araştırmalara katılabilir ve deniz altı yaşamını yakından gözlemleme fırsatı bulunabilir. Astronomi temalı bir yolculukta, Ahiret Evrenindeki (İndallah/Rabbin Katı) gezegenler ve diğer gök cisimleri hakkında bilgi edinilebilir, teleskoplarla veya farklı teknolojilerle gözlemler yapılabilir ve bu Ahiret Evreninin derinliklerindeki gizemler keşfedilebilir. Sanat ve tarih temalı bir yolculukta, cennetin farklı bölgelerindeki sanat eserleri, özel ve ilginç yapılar ve kültürel miraslar ziyaret edilebilir. Yapay Zekâ Destekli Rehberlik ve Kusursuz Hizmet Cennet sakinleri, bu lüks yolculuklar sırasında yapay zekâ destekli rehberlik hizmetlerinden faydalanabilir. Yapay zekâ rehberler ve internet benzeri teknolojiler, cennetin farklı bölgeleri hakkında detaylı bilgi sunabilir, seyahat rotaları önerebilir, rezervasyonlar yapabilir ve cennet ehlinin her türlü ihtiyacına cevap verebilir. Bu rehberler, aynı zamanda, cennet halkının kişisel tercihlerine göre hizmet sunabilir. Bu yolculuklarında, hizmet kalitesi en üst düzeyde olacaktır şüphesiz. Cennet ehli, her adımda kusursuz bir hizmetle karşılaşacak, kendilerini özel ve değerli hissedecektir. Ve tekrar belirtelim, sadece su alanlarındaki yolculuklar değil, aynı zamanda kara, hava ve uzay yolculuklarını da anlatır bu misaller. Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evreni, yani cennet çok geniş ve zengindir. Kutsal Kuran Rabbinizden bir bağışlanmaya ve eni göklerle yer kadar olan cennete doğru yarışır gibi koşuşun. O, takva sahipleri için hazırlanmıştır.(Âl-i İmrân Suresi 133. Ayet) İnşikak 19: Ki, siz, mutlaka tabakadan tabakaya bineceksiniz/geçeceksiniz! Ve yine ayetlerde açıkça belirtildiği üzere tüm evrenlerde gezegenler vardır: Talak 12: Allah O'dur ki, yedi göğü ve yerden de onların benzerini/mislini yaratmıştır. Emir/iş ve oluş onlar arasında sürekli iner ki, Allah'ın her şeye kadir olduğunu ve Allah'ın bilgi bakımından her şeyi kuşattığını bilesiniz. Ve Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evreni de dahil tüm evrenlerde şimdiden yaşayan kimseler vardır: Şura Suresi 29. ayet: -Gökleri ve yeri yaratıp onlarda çeşitli yaratıklar yayması O'nun ayetlerindendir. O, dilediği zaman onları toplayabilir. -Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar. -Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: "Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır." müjdesinde bulunurlar. (Ali imran suresi 169-170) Zuhruf Suresi 12. Ayet: Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi; Casiye Suresi 12. Ayet: Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. Sadece gemileri değil, diğer tüm taşıma araçlarını da aslında Rabbimizin yarattığı şöyle haber verilmekte: Ya-sin Suresi 42 Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. http://emre1974tr.blogspot.com/2016/05/goklerevrenler.html Kısacası; Cennetteki dört nehir birebir anlatıldığı gibi gerçek nimetlerdir, yani nehirlerdir. Zaten Kuran apaçık gerçek bilgiler verir her zaman. Bununla birlikte, bu nehirler aynı zamanda başka şeyleri de temsil eder. Su nehri evrenimizde tabiatta hazır bulanan nimetleri, bal nehri böcekler vasıtasıyla bize sunulan nimetleri, süt nehri hayvanlar aracılığıyla sunulan nimetleri ve şarap nehri de insanlar vasıtasıyla ortaya çıkan nimetleri de anlatır aynı zamanda. Bu nehirlerin buluştuğu göl ve denizlerin, okyanusların olma ihtimali yüksektir. Zaten cennet tasvirlerinde bütünün küçük bir parçası olarak örnekler verilir hep. Bu bağlamda cennette göl, gölet ve denizler/okyanuslar, yeraltı suları ve diğer kaynaklar da vardır. Bir diğer dikkati çeken noktada , cennette tüm nimetlerin tıpkı su gibi tabiatta hazır halde bulunuyor gibi gözükmesidir. Yani örneğin insan vesilesiyle üretilen teknolojik ve kültürel hediyeler cennette zaten hazır halde varlar. Tıpkı nehir gibi... Ve bu nehirler göl ve okyanuslara dökülüyorsa, bu farklı nimet ve ürünlerin de birlikteliği bize sonsuz genişlikte/çeşitlilikte cennet hediyelerini oluşturmaktadır. Başka bir deyişe nehirler daha büyük su/nimet kütlelerini de temsil etmekte ve müjdelemekte aynı zamanda. Emre_1974tr1 point
-
Siz @Emre_1974tr ´yi tanımıyorsunuz. Farketmediniz galiba, halbuki onun hünerlerine ne güzel işaret etmiştim. Baksanıza adam kitabı o kadar hatim indirmiş ki, cümlelerin 3. anlamını çözmüş. Yakında 4. ve 5. anlamlarını da ortaya çıkarınca, ki ben kendisine bu noktada çook güveniyorum, tüm kainatın gizemi çözülecektir. Böyle olunca cennet ve cehenneme gerek kalmayacaktır, çünkü ölümsüzlüğü keşfetmiş olacağız. Hal böyle olunca "Ah ah ne büyük bir hata etmişim" diye bizim Emre dizlerini dövmeye başlayacaktır ve anında tahtalı köyün mangalına ışınlanacaktır. Çünkü sırları açığa çıkan Allah, geveze Emre´ye çok kızmıştır. Kızgın bir tanrı gibisi yoktur, Emre´yi kesin bağırta bağırta kızartır.1 point
-
Mars'ta koloni kurulduğunda "Kur'an da zaten yazıyordu" demesinler Ay'a çıkış Kur'an da yazıyormuş bazı dincilere göre. Oysa Kur'an da dünya bile düzdür.1 point
-
Aslında basit. Tanrı´nın (Allah olmalı, çünkü konu sahibi Allah´ı tanıyor ) olduğuna tüm kalbinle inanmalısın. Onun iyi olduğunu düşünmelisin. Bunu becerirsen, tanrı seni ziyaret edecektir. Ayrıca geri zekalı olduğunu düşünüyorsan, heç tasalanma, hep positif düşün. Göreceksin ki kendini hafif hissedeceksin ve her tarafından zeka fışkıracaktır. Hatta unutkanlığın bile kalmayacaktır.1 point
-
Bende anlamadım. Şimdi ben imkansız beceremez dedikleri veya dediğim içinmi geri zekalı oldum.:)1 point
-
@Saturn Kur'an'ın dizozorlardan haberi yok ki Arab'ın Allah'ı onu kıyamette diriltsin. Emre yine o ayetlerde de bir kıvırma yapar fakat bizim gibi dinin gerçek yüzünü bilenler bunu yemez. Kıvıra kıvıra en ünlü dansözleri geçtin @Emre_1974tr, senin gibi omurgasızlardan midemiz bulanıyor..1 point
-
Bre hınzır, senin kadar yüzsüzünü görmedim. Böyle akla ziyan saçmalıklar yazacağına, git bilim kurgu romanları yaz bari. En azından tutarlı olursun.1 point
-
1 point
-
Boşver benim çocuk veya yetişkin olduğumu. Yöntemi yazar mısın? İstek ve hoşlanma varken neden bıtkınlık olsun? :)1 point
-
Evet, doğrudur çünkü bebeklik, insanın en masum olduğu dönemidir. Yukarıda denildiği üzere her bebek; iyi, yetenekli ve zeki doğar ta ki bilinçsiz büyükleri tarafından bünyesi din gibi kötü ideolojilerle zehirlenene kadar. Üstelik; bu zehirden kurtulmak öyle kolay bir şey değildir, yıllarını alır. Eğer ilgili çocuk, güçlü iradeliyse bünyesinden din zehrini kısa sürede atar. Büyüklerin çocuklara belirli bir yaşın altında dini dogmaları dayatması açıkça çocuk istismarıdır ve çocuk istismarı da modern hukukta suçtur!.. Dünya'nın on sekiz yaşın altındaki çocuklara belirli bir dini dayatmaktan vazgeçtiği gün, insanlığın huzura erdiği gündür!..1 point
-
Emre'nin hesabını ruhçu mason komünistler ele geçirmiş olmasın!?1 point
-
Bunun icadı antik Çin'e dayanmaktadır. Ancak modern üretimde kullanılan otomatik dokuma tezgahını yapan kişi; Joseph Marie Jacquart ( 7 Temmuz 1752 - 7 Ağustos 1834) İnsanlara bu güzel buluşu sunan bu kişiyi saygı ile anıyorum. https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Joseph_Marie_Jacquard Hiçbir işe yaramayan sözde kutsal diye anlatılan Arap sülalesinin böyle bir buluşu olmadı. Bir iğneyi , bir fermuarı bile bulamadılar. Ama hergün kendilerine dua ettirip, kendilerinin büyük gibi anılmasını istiyorlar. Bunun gibi tüm Sahtekarları da lanetliyorum.1 point
-
Kendinden daha büyük birşeye yemin edilir ve eğer yalanım varsa o kefilimdir beni cezalandırsın anlamında kullanılır. Örneğin güneşe yemin olsun ki Ayşe Muhammed'i aldatmıştır dediğim zaman , eğer yalanım varsa güneş beni cezalandırsın demektir. Yada çok sevdiğin birşey üzerine yemin edersin ki yalanım varsa onu kaybedeyim anlamına gelir. Çocuğun üzerine yaşamın üzerine veya servetin üzerine yemin etmek , aslında kumar oynamaktır. Burada özetle yemin iki türlü olmaktadır. Birincisi Kendinden büyük şeylere yemin etmek Ve ikincisi çok sevdiği şeyler üzerine yemin etmek. Bu tür yemin kumar oynamak bahse girmek ile eşdeğerdir. Bu yemin İbrahim denen kişinin allah ile bahse girip oğlu İsmail üzerine yemin etmesiyle bilinir. Yani her iki tür yeminde de tanrılık özelliği kaybolmaktadır. Dolayısı ile tanrı yemin edemez.1 point
-
Benim çevrem doğa belgeseli gibi Şehirde olduğu gibi dört duvar arasında yaşamıyorum. Ama çevrem giderek şehirleşiyor. Yakında oturduğum yeride bende alır devlet. Deden kalma bir yerimiz vardı ufak onada el koydular orman diye. Kendileri ağaçlandırmıyorlar bakımsızlıktan ormana dönüşmüş tapulu arazilere el koyuyorlar kanun yolu ile. Yarında zengin birilerine satarlar.1 point
-
Bu dini kitaplar hep aynı. Uyuşturucu kullanıp hayal gören birileri yazmış gibi. Dünya hayatı ile ilgi hiçbir bilgi yok. Nasıl namaz kılınır kuranda yazmadığı gibi meditasyon nasıl yapılır lotus sutra içinde yok. Meditasyon zaten tembellik boş boş oturup hayal kurmak demek.1 point
-
Söylenmiş bir güzel söz var. Özbek miydi, kimdi hatırlamıyorum. " En güzel masalları araplar uydurur, En güzel farslar anlatır, En kolay Türkler inanır." Çocukluğumda elime küçük ebatlarda bir kitapçık geçmişti. İşte şu sureyi bu kadar okursan bilmem hangi dileğin kabul olur. Falanca sureyi filanca sure ile şu kadar oku rüyanda peygamberi gör. Heryerde satılıyordu bu kitap. Belki içinizde denk gelen olmuştur. Ha denedim mi denedim elbet ama bir bok olmadı. El ilah affetsin.1 point
-
Zekayı arttırmaz. Öğrenmede işe yarar ama işine yaramayan şeyleri bol tekrar ile öğrenirsen kuranın deyimi ile kitap yüklü eşeğe dönersin.1 point
-
İncilden: Psalms 14:1-2 1 The fool says in his heart, "There is no God." They are corrupt, their deeds are vile; there is no one who does good. 2 The LORD looks down from heaven on the sons of men to see if there are any who understand, any who seek God. Mezmurlar 14:1-2 1 Akılsız içinden, “Tanrı yok!” der. İnsanlar bozuldu, iğrençlik aldı yürüdü, iyilik eden yok. 2 RAB göklerden bakar oldu insanlara, akıllı, Tanrı'yı arayan biri var mı diye. Dinler akıllı olanın tanrıyı araması gerektiğini, inanmayanların akılsız olduğunu söyler. Diğer bir deyişle, sorgulamak, doğruyu aramak akılsızlık, hiçbir delil aramadan inanmak ise akıllılık olarak gösterilir. Bunu iddia eden kişiler çoğunlukla diğer her türlü konuda bu tanımın tam tersini, yani asıl tanımı kullanırken, sadece söz konusu din olduğu zaman bu yaklaşımdan vazgeçerler. Özetle, dindar olacaksan, aklını bırakmadan akıllı olamazsın.1 point
-
Dindarların çok da zeki olmadıkları meydanda. Tarikatların dökümanlarını incelersen sürüsüyle bulursun.1 point
-
Karalamayı biz yapmıyoruz ki , kendi sözleri ortada , akıl dışı inançlarını kendi içlerinde yaşadıkları sürece sorun yok. Bana ona şuna bulaşmaya kalktıklarında sorun ortaya çıkıyor. Bak zikir çekerek önceki medeniyetler den ileri gidebileceğinizi söyleyen hadisler bu bağlantıda Kavak sen de denemelisin https://kurantime.com/zikir-ve-dualari-belli-sayilarda-cekmek https://sorularlaislamiyet.com/zihin-acikligi-zeka-ve-hafizanin-gelismesi-ve-unutkanliktan-kurtulmak-icin-okunacak-dualar-var-mi1 point
-
Bu konuya verilebilecek çok örnek var. Ben kurandaki iki ayeti örnek vereceğim. Benzer kıyaslamalar varsa paylaşırsanız ne kadar iki yüzlü olduklarını gözler önüne serelim. Bakalım Kuran dinsizler için ne öngörüyor? Zuhruf suresinde geçen ayet henüz yeterince güçlü olmadıkları zaman inmiş. Tevbe suresindeki ayet ise orduları varken. Zuhruf Suresi, Ayet 88-89 "Allah, peygamberin “Ey rabbim! Bunlar iman etmemekte direnen bir topluluk” dediğini de biliyor. Onları bırak ve “Sizinle kavgam yok” de. Yakında bilecekler!" Tefsir: 89. âyet bütün tebliğciler için geçerli bir ilkeyi ifade etmektedir: Tebliğcinin vazifesi bildirmektir, yapılacak her şey yapıldıktan sonra inkârda direnenler kendi hallerine bırakılır, insanları zorla imana getirmek için savaşılmaz, farklı inanç taşıyanlarla barış içinde yaşanır. Savaşın sebebi karşı tarafın hukuk tanımazlığıdır, insan hak ve hürriyetlerine saldırmasıdır. Bunlar engellenir, hak ve özgürlükler kurtarılır, hür düşünceleri ve iradeleri ile inkârı seçenlerin gerçeği anlamaları ya zamana veya âhirete bırakılır. Kaynak: https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/tefsir-2/zuhruf-suresi-43/ayet-89/kuran-yolu-meali-5 Tevbe Suresi, Ayet 29 "Ehl-i kitap’tan Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah ve resulünün yasakladığını yasak saymayan ve hak dine uymayan kimselerle, yenilmiş olarak ve kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın." Bunun tefsirini buraya yazmayacağım. Çünkü uzun uzun bu ayetin kuranın diğer öğretileriyle nasıl çeliştiğini anlatmışlar. Daha sonra da rivayetlerle aslında neyin kastedilmiş olabileceğini yazmışlar. Merak eden aşağıdaki linkten okuyabilir. https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/tefsir-2/tevbe-suresi-9/ayet-29/kuran-yolu-meali-5 Bir zamanlar kediyken sonradan aslan kesilmişler bana sorarsanız. Bunlara ne kadar yüz verirseniz o kadar yüzsüzleşirler. Ne kadar güçlenirlerse akıl ve ahlaktan o kadar uzaklaşırlar.1 point
-
Burada gördüğümüz olay, çoğu islam bilgininin (?) görüşüne göre, sonradan gelenin öncekinin yerine almasıdır. Buna nesih adını veriyorlar. Neyi kastettiğimi yine bir ayetle anlatayım. Kuranın kendisi bile bazı ayetlerin sonradan değiştirildiğini bakın nasıl da kabul ve izah ediyor. Bakara Suresi, Ayet 106 "Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kādirdir." Tefsir: Sözlükte “iptal etmek, gidermek, yok etmek, nakletmek” gibi anlamlara gelen nesh (nesih), İslâmî bir terim olarak “dinî bir hükmün yürürlükten kaldırılması veya daha sonra gelen bir hükümle değiştirilmesi” anlamında kullanılır. Sadece buyruk ve yasaklarda nesih söz konusu olabilir. Ortadan kaldırılan hükme mensuh, onu ortadan kaldırana da nâsih denir. Prensip olarak neshin aklen mümkün olduğu, ayrıca diğer dinlerde de fiilen meydana geldiği hususunda görüşbirliği vardır. Nitekim Tevrat’ın bazı hükümleri İncil ile yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı şekilde Tevrat ve İncil’deki hükümlerin bir kısmı da Kur’an-ı Kerîm tarafından değiştirilmiş veya kaldırılmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in kabir ziyaretiyle ilgili hadislerinde olduğu gibi İslâm’ın gelişme sürecine bağlı olarak önceki bazı hükümler sonradan değiştirilmiştir. Ancak Kur’an-ı Kerîm’de neshedilmiş âyetler bulunup bulunmadığı konusu tartışmalıdır. İslâm bilginlerinin çoğunluğu bâzı âyetlerin sonradan gelen başka âyetler veya hadislerle neshedildiğini savunurken bazı âlimler de bu görüşü reddetmişlerdir. Bu arada Kur’an’da neshi mümkün görenler de mensuh âyetlerin sayısıyla ilgili olarak 5 ile 200 arasında değişen farklı rakamlar ileri sürmüşlerdir. Daha çok son dönem İslâm bilginlerinin tercih ettiği ve bizce de isabetli olan anlayışa göre bir konuda iki farklı hüküm içeren iki âyetten, sonra gelenin –nihaî bir düzenleme getirme amacının açıkça anlaşıldığı durumlar dışında– öncekinin hükmünü tamamen ortadan kaldırdığını kabul etmek yerine, her iki âyetin de kendi şartlarında geçerli ve yürürlükte olduğunu, hangisinin indiği şartlar mevcutsa onun hükmünün uygulanması gerektiğini, böylece duruma göre birinin veya ötekinin uygulanabileceğini, eğer birinin şartları artık sonsuz olarak tekrar doğmazsa pratikte o hükmü uygulamaya da imkân bulunmayacağını düşünmek daha isabetli görülmektedir (nesih hakkında ek bilgi için ayrıca bk. “Tefsire Giriş” bölümü, “I. Kur’an-ı Kerîm F Nesih” başlığı). “Unutturursak” diye çevirdiğimiz “nünsi(hâ)” fiiliyle ne kastedildiği konusunda farklı yorumlar yapılmıştır. Şevkânî’nin özetlediği bilgilere göre söz konusu fiili “nense (hâ)” şeklinde okuyanlara göre âyette bu fiil, “(neshedilmesini) ertelersek” anlamında kullanılmıştır. Bizim de tercih ettiğimiz “nünsi(hâ)” şeklindeki okunuşa göre bu ifade, “... o âyeti (değiştirmeden, neshetmeden) olduğu gibi bırakırsak” veya “o âyetin yürürlükten kaldırılmasına izin verirsek” şeklinde açıklanmıştır. Şevkânî, son yorumun, “lugat ve nazar ehlinin çoğunluğunun üzerinde birleştiği yorum” olduğunu söyler (Başka yorumlar için bk. Şevkânî, I, 138-139). Buradaki “unutturma” ifadesiyle, geçmiş dinlere ait kitaplarda bulunan ilâhî mesajların unutturulması, yani sonraki kitaplara ve rivayetlere hiç intikal etmemesi de kastedilmiş olabilir. Kaynak: https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/tefsir-2/bakara-suresi-2/ayet-106/kuran-yolu-meali-5 Demek ki neymiş? Kuran zaman, yer ve duruma göre önceki ayetlerini işine geldiği gibi değiştirirmiş. Kuranın tanrının mükemmel ve değişmez kelamı olduğuna inananlara kapak olsun bu da.1 point
-
Okullarda İslam baskısı zorbalıktır. Kimse senin dinini büyüklemek zorunda değildir. İsteyen herkes kendi inancını yada inançsızlığını kendi halinde yaşar. Bir kere yaşı reşit olmayan birine din baskısı yapılması zaten haksızlık ve zorbalıktır. İslam'ın yalanlarını hiçbir çocuk kabul etmek zorunda değildir. Daha fazla din baskıs çı zaten nefret uyandırıyor. Çünkü dünya uzaya koloni kurmuş bunlar hala muhammedin uçan eşşeğe bindiği günü kutsayıp cennet hayali kuruyorlar. Düşünsenize Muhammed'in anne rahmine düştüğü günü kutluyorlar. Ne demek bu? Muhammed'in babasının anasına sarıldığı geceyi kutluyorlar. Meryeme tecavüz eden kutsal ruhu kutluyorlar. Allahla iddiaya girip oğlunu kesmeye götüren ibrahimi kutluyorlar. Saraya yanaşmak için kendi karısını kardeşim diye tanıtıp firavuna nikahlayan ibrahime dua ediyorlar. Bunlar tam bir kepaze , bunlar mayyak..1 point
-
Müslümanlar devletlerin İslam probagandası yapmasına karşı hiç olumsuz tepki vermiyorlar. Hatta bunu müjde olarak görüyorlar. Kâfirlerin onları takdir etmesinden çok mutlu oluyorlar. Ama aynı devletler İsrail yada yahudi probagandası yaparsa "laiklik , adalet , insan hakları" gibi hiç hatırlamadıkları şeyleri birden hatırlayıveriyorlar. Sen kendi ülkende bile ödediğin vergilerinle müslüman besliyorsun. Sonra o müslüman ağzını doldura doldura sana hakaretler ve küfürler ederken çok iyi birşey yaptığını düşünüyor. Sevaba girip cennete gideceğine ve iyi insan olduğına inanıyor. Aynı davranışı başka bir din mensubu kendisine yaptığında müslüman herif birden adalet arayışına başlıyor. Şikayet ediyor davalar açmaya kalkıyor. Bre edepsiz otur oturduğun yerde. Sana mı kaldı ,Senin Allah'ın nerde? Sorsan , en güçlüdür ve o heryerde Bir yararı olmamıştır hiçbir derde Kullandığın ilaçlar bile kafirlerde Sizlere gösterilen hoşgörü çok bile1 point
-
Bunlara zihinsel hastalık demek çok doğru olmaz. Bunlar genellikle beyin hasarıdır. Nörolojik rahatsızlıklardır. Zihinsel hastalık derken beynin yanlış kodlanması ile oluşan ciddi davranış ve düşünce bozukluklarından bahsediyorum. Bir kişinin nöron hasarı sebebiyle elini ayağını yanlış kullanması yürürken yalpalaması, sümüğünü silememesi durumu farklıdır. Bir kişinin sağlıklı nöronlara sahip olduğu halde bile kendi depresyonlu yaşamını kutsayıp , mutlu olmaya çalışan herkese düşmanlık yapması farklıdır. Bu durum mental parazit dediğim din ve ideoloji ile ilgilidir.1 point
-
Konuştuğumuz konu gurup terapisi , yoga veya astroloji değil. Din üzerine konuşuyoruz. Yani öyle iki seans alırım , begenmezsem bırakırım yada başkasını denerim deme lüksünüz yok. Çünkü dinin kurallarını siz belirlemiyorsunız. Din mevzu bahis olduğu zaman içine girdiğinizde sizi vicdanı rahat bir katile, vahşi bir saldırgana dönüştürene kadar durmayacaktır. Engin Noyan apartman komşularından infaz listesi hazırladığını canlı yayında söylerken akşam içi rahat huzurlu bir şekilde uyuyordu. Çünkü kendi vahşi fikirlerinin tanrıya ait olduğuna inanıyor. Ve sonunda zihninizi asla rahata erdirmeyecektir. Sürekli olarak sizi obsesiv bir hayatta bırakacak ve bu sorunlarınızı başkalarının sizin gibi olmamasına yoracaksınız. Sonra kendi sorunlarınızın suçlusu olarak İslam'ı değil başkalarını suçlayıp saldırganlaşacaksınız. Eğer zihninizi rahatlatmak istiyorsanız kurallarını ve sınırlarını sizin belirleyeceği bir yöntem seçin. Eğer cenneti düşinmek istiyorsanız o cennet dincinin cenneti olmasın , kendi cennetiniz olsun. Çünkü dinler birer zihinsel parazit gibidir. Bir kere zihninize girerse sizin zayıfladığınız bir dakikayı bile hemen fırsata çevirmeye kalkar. Onun kontrolünde bir zombi olursunuz. Yinelemekte yarar var, konumuz gurup terapisi yada yoga değil, konumuz dindir din!!! Zihnini rahatlatmak istiyorsan git sex yap, geziye çık , dans et, şarkı söyle.. Aaaa bakın bunların hepsi dinde yasak. Çünkü kendi huzursuzluklarını sizin mutlu olmanıza bağlıyorlar. Ve sizi de mutsuz etmek için yırtınıyorlar. Dinler birer toplumsal parazittir. Fatih camisi imamına saldıran da dinciydi. İşte dincinin zihinsel boşalma yöntemi. Ya saldırganlık , ya depresyon , ya ağlama , ya feryat...içinde mutluluk yok. Sizi melankolik bir zombiye çevirip işte huzur budur diye beyninizi yıkarlar. Tüm dincilerin geçmişine bakın , sonradan müslüman olan tiplerin yakın geçmişine bakın hep travma doludur. Din öyle bir sorundur ki , 90 yaşındaki ihtiyarları bile kavga ettirir. Öyle televizyonda göründüğü gibi değil.1 point
-
Büyücüler de amatör sihirbazlardır sihirbazlar kadar usta değillerdir. Ancak sihirbaz ile büyücü arasındaki tek fark şudur; sihirbaz yaptıklarının göz yanılmasını olduğunu söyler. İnsanları kandırmaz. Ama büyücü yaptıklarının gerçek olduğunu söyler. İnsanları kandırır. Büyücüler çok daha acemi olmalarıma rağmen yaptıklarının gerçek olduğunu iddia etmesi nedeniyle insanları kandırırlar. Örneğin günümüzde bekar bir kızın Kutsal ruhtan hamile kaldığını söylemesi delilik olarak nitelendirken bunu mitolojik olarak anlattığımız da inanan milyarlarca insan çıkar. Yada bir insanın günümüzde gece uzayın dışına çıkıp tanrısıyla görüştüğünü söylemesi delilik olarak nitelendirlir. Kimseyi de inandıramazken bunu mitolojik olarak anlattığında buna inanan milyarlarca insan çıkar. Ama bir sihirbazın daha ustaca numaralarını izlerken onun bir göz ve algı yanılması olduğunu hepimiz biliriz. Çünkü sihirbazlar bunu kendileri söylerler.1 point
-
Bu soruyu sorarken çevreni hiç mi gözlemlemedin ve kıyaslama yapmadın. Yada siz İsviçre'de yaşayanları müslüman mı sanıyorsunuz? İslam travma yaratır. Cehennem fikrini daha çocukken kafana sokar ve sonsuz işkence ile korkutur. Cinselliği yasaklayarak en doğal ihtiyacını gidermeni engeller. Bu da farklı kişilik bozukluklarına sebep olur. Kadınlara cinsel objeden başka bir gözle bakamazsın. Karşı cinse düşman olursun daha sonra. Araplar gibi yaşamayan herkese düşman ve tehdit gözüyle bakarsın. Senin gibi allah putuna tapınmayanları düşman olarak görürsün. Din Toplum arasına düşmanlık saçar. Kendini sürekli suçlu hissetmeni sağlar. Sürekli olarak af dileme gerektiğini düşündürür özgüveni yok eder. Çünkü arapın tanrısı olmasaydı yapamazdın düşüncesi ile senin sevinmeni bile kısıtlar. Bu anlattıklarım doğuştan gelen müslümanlığın zihnimize verdiği zararlardır. Bir de sonradan gelenler var. Örneğin genellikle ölüm korkusunu yenemeyen insanlar dincilerin kapısına giderler. Yada yakınını kaybedenler böyle bir davranış sergileyip kendilerini teselli etme yolunu seçerler. Ancak dinciler sana o gözle bakmaz. İşte yeni bir üye , yeni bir av , potansiyel bir kazanç kapısı diyerek bakarlar. Bu tuzağa düştükten sonra sana saçma sapan emirler vermeye başlarlar. Yapmadığın takdirde ölen yakınını ahirette çok kötü bir son beklediğini ve şuan sana ne söyleniyorsa yapman için yalvardığını söylerler. Hatta yapmadığın takdirde seninde ahirette dışlanacağını ve hor görüleceğini mezarda da kötü zaman geçireceğini söylerler. İşte bunlar benim dilimin dönüğü kadar anlattıklarım. Daha fazlası şeriat ve dincilerin içinde var.1 point
-
Bir ateist herşeyi bilmek zorunda değildir. Ama sorgulamak zorundadır. Sivrisinek nasıl oluştu , bu güneş nasıl oluştu ? Gibi sorularla ateistleri mat ettiklerini düşünenlerin kendi sordukları bu sorulara verdikleri tek bir cevap vardır o da "Allah Yarattı" ,"Allah'ın Hikmeti " cevabıdır. Bunun hiçbir bilimsel mantıklı ve düşündürücü yanı yoktur. Çünkü Allah yarattı demek tamamen sorgu ve gözlem yeteneğini kapatıp beyinin uyku moduna geçmesini sağlar. Allahın hikmeti diyerek hiçbir araştırma yapmama yolunu seçen bir dinci ile araştırarak yol bulmaya çalışan birinin durumu asla aynı değildir. Biri üfürükçü diğeri bilim insanıdır. Bilim insanları da yeri geldiğinde hata yapabilir ama bu hata başkası tarafından sorgulanır düzeltilmeye açıktır. Dinler deki mezhep imamları, peygamberler , dedeler gibi kişilerin kararları asla sorgulamaz.1 point
-
Vakit gece yarısını bulmuş, odama büyük bir sessizlik çökmüştü. Mutfaktan gelen sesle irkildim. Duvara yaslı sopayı kaptığım gibi mutfağa yöneldim. Bir köy okulu lojmanında kalıyordum ve evime bir fare dadanmıştı. Uzun zamandır onu evden atamıyordum. Bu defa çıkışı olmayan bir köşeye saklanmıştı. İsteseydim o anda sıkıştığı köşede elimdeki sopayla vura vura onu öldürebilirdim. Bu düşünce öylesine ürküttü ki beni, hayır dedim, ona bir şans vereceğim ve evimden çıkmasını bekleyeceğim. Bu safça bir düşünceydi. Farenin bir anlaşmaya uyma ihtimali yoktu, bense adil bir karar alma derdindeydim. Onun böyle bir ölümü hak etmediğini düşündüm. Bir yuvası olmalıydı, bir ailesi… Geri dönmediğinde onu merak edecek birileri var mıydı bilmiyorum ama ben öyle düşündüm. Fare, benim bu düşüncelerimden habersiz, uzun tüysüz kuyruğunu yere sabitlemiş, kaçınılmaz sonu bekliyordu. Çaresizlik içinde yüzünü duvara dönmüş, af dileniyordu sanki… Kalbinin ne denli şiddetle attığını duyar gibiydim. Belki de en çok iğrendiğim bu hayvan, her nasılsa gözümde küçüldükçe küçülüyor, zararsız bir canlıya dönüşüyordu. Bir köy okulunda öğretmenliğe başlamak benim için büyük bir şanstı. Şehirde doğmuş büyümüş biri olarak içimdeki köy özlemini doyasıya giderdim. Acemilik günlerimde çocuklarla birlikte öğrendim. Onların hayallerine ortak oldum, kendi çocukluğuma döndüm. Dört mevsim yaprağını dökmeyen ağaçlar arasında iki katlı lojmanın alt katında doğayla iç içe geçirdim bütün zamanımı. Sürprizlere de alışmıştım artık. Çoğu zaman bir plastik bardakla geziyordum evin içinde. Tavandan sarkan örümcekleri bu bardakla kovalıyordum. Yakalayabildiklerimi tekrar doğaya bırakıyordum. Bu defa durum farklıydı. Bir plastik bardak değil, demir bir sopayla bekliyordum. Elimde tuttuğum sopa, fareden çok beni korkutmuştu. Sanki o sopa benim tepeme inecek ve bütün hatalarımın bedeli olarak oracıkta şiddetli bir sonla can verecektim. Farenin bu düşüncelerimden de haberi yoktu. Küçüldükçe küçülüyordu gözümün önünde. Tamam teslim oluyorum, der gibiydi. Yolun sonuna geldiğinin farkındaydı. Ancak bir heykel böyle kıpırtısız durabilirdi. Onu heykelden ayıran şey, şiddetle çarpan kalbiydi. İkimiz de birer kalp taşıyorduk. Bir kalbin başka bir kalbi öldürmesi an meselesiydi. Dünyada en çok yaşanan şeydi bu. Ölümler, bir başka kalbin eseriydi çoğu zaman. Herkesin yaptığını ben de yapacak ve atan bir kalbi durduracaktım. Gerilmiştim. Ellerim titriyordu. Sıkıca kavradığım demir sopa elimden kayıp düştüğünde, derin bir oh çektim. Anladım ki, ben aslında kendimi affetmiştim. Sonraki günler, fare gibi davranmaya başladım. O beni görmezden geliyordu, ben de onu… Çıkıp gitmemişti. Ama sıkıştığı deliğe bir daha girmedi hiç. İkinci bir şans dilenmek istemiyordu benden. Hem artık kuralları o koyuyordu. Roller değişmişti. Ortada yiyecek bırakma diyordu, bırakmıyordum. Sık sık temizlik yap diyordu, sık sık temizlik yapıyordum. Tencerenin ağzını açık bırakma, içeriyi havalandır, çöplerini günlük boşalt… Elbette bütün bunlar benim uydurmam. Bana hiçbir şey söylemedi, köşeye sıkıştığında da benden hiçbir şey dilenmemişti, tutmayacağı bir söz vermemişti bana. Gözlerini duvara dikip tehlikenin geçmesini bekledi sadece. Sesini duyduğum kalp, farenin değil benim kalbimin sesiydi. Bütün bunlar bir iki dakika içinde olmuştu. Gerilen de bendim, elleri titreyen de. Sopa elimden düşünce derin bir oh çeken de... Fare, arkasına bile bakmadan gitti. Bir daha da görmedim zaten. Ama evde olduğunu biliyordum. Ben yokmuşum gibi davranıyordu, ben de o yokmuş gibi... O kendini ev sahibi görüyordu ve ben bunu kabullenmiştim. Kuşkusuz kiracı olan bendim. Benden önceki öğretmenler gibi… Bir zaman sonra hiçbir iz kalmadı ondan geriye. Ev sahipliği iddiasını o da sürdürmek istemedi. Sessiz sedasız kayıplara karıştı. Ama bir fareden öğrendiklerimi unutamıyorum. Aramızda hiçbir konuşmanın geçmediği o gecede öğrendiklerimin her biri ayrı bir ders niteliğindeydi: Bu dünyada hepimiz kiracıyız. Hayat sizi görmezden geldiğinde, üzülmeyin. En karanlık anınızda, yapacaklarınız kalmadıysa yanacak ışığı bekleyin. Güneş doğduğunda roller değişecektir. Kafanıza inmek üzere olan bir sopa yok. Önce elinizdeki sopayı atın. Başkaları sizi affetmeden siz affedin kendinizi. Kimse size kural koymadan siz koyun kurallarınızı. Şansınızı iyi kullanın, tutmayacağınız sözler vermeyin. Ve kalbinizin sesini dinleyin…1 point