 
        Emre_1974tr
Members- 
                İçerik sayısı397
- 
                Kayıt tarihi
- 
                Son ziyareti
- 
                Kazandığı günler4
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by Emre_1974tr
- 
	Bu olağanüstü kanıtlar, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ve korunarak günümüze kadar geldiğini bize tekrar ve tekrar, bir kez daha hatırlatmakta.
- 
	Şöyle demiştim; Burada şuna dikkat edilmelidir; yıldızların üzerindeki bu ateş ve ışınların, içinde bulunduğumuz imtihan dünyasında bile şeytanlara azap edici ve engelleyici olduğu açıklanmaktadır. Yani bazı kimselerin iddia ettiği gibi yıldızlar taşa falan benzetilmiyor veya meteorlardan bahsedilmiyor, yıldızların üzerlerindeki ateşten, sıcaklıktan ve ışıktan bahsedilmektedir. Ayrıca yıldızların üzerindeki bu ateş ortamının Cehennemi andırdığına da vurgu var . Zaten konuyla bağlantılı diğer ayetlerde olay açıklığa kavuşmakta: CİN SURESİ 8. "Biz göğe gerçekten dokunduk da onu titiz ve güçlü bekçilerle ve kayıp giden ışınlarla/alevlerle doldurulmuş bulduk." 9. "Biz eskiden, onun, dinlemek için oturulan yerlerinde otururduk. Ama şu anda kim dinlemeye kalksa kendisini gözetleyen bir alev/ışık bulur." Saffat Suresi 6. Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık. 7. Ve her türlü inatçı-âsi şeytandan koruduk. 8. Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar; 9. Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır. 10.Bir söz kapan olursa, onu, delici bir ışın izler. Görüldüğü üzere atıştan kastedilen ışık/alevdir. http://emre1974tr.blogspot.com/2016/05/goklerevrenler.html
- 
	Tekrar hatırlatalım; http://emre1974tr.blogspot.com/2013/10/george-orwell-ve-roman-1984-hakknda.html
- 
	Pi sayısı 3.1415 Sonsuzluk ve Kuran Ayetleri Pi sayısı sonsuzluk ile özdeşleştirilir genel olarak ve 3.1415 şeklinde gösterilir. Kuran ayetlerinde neye karşılık geldiğine bakayım bu sayıların dedim. Acaba sonsuzluk diyarı cenneti ve sonsuz yaşamı anlatan ifadeler mi çıkacak karşımıza diye. Evet gerçekten de öyle oldu: 3: 14-15 3:14 Kadınları, çocukları, yığınlarla altın ve gümüşü, eğitilmiş atları, davarları ve ekinleri sevmek gibi zevkler insanlara alımlı görünür. Bunlar dünya hayatının nimetleridir. Oysa gidilecek en güzel yer ALLAH katındadır. 3:15 De ki: "Bundan daha iyisini size haber vereyim mi? Erdemliler için Rab'lerinin yanında altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuz kalacakları bahçeler, tertemiz eşler ve ALLAH'ın onayını kazanmaktan dolayı mutluluk vardır." ALLAH kulları görür. Kuran'da ateşli kasırgadan/hortumdan bile bahsediliyor Ayetlerde kar ve doludan bahsedildiğini göstermiştik çeşitli forumlarda. Şimdi ise çok az kimsenin bildiği bir tabiat olayının bile Kuran'da anlatıldığını gösterelim. Ateşli hortumlar/kasırgalar gerçekten de günümüzde bile pek çok kimse tarafından bilinmeyen, çok ender görülen oluşumlardır. Ve ayette şöyle anlatılır: 2:266 Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar, ki düşünesiniz. Ve bu olayı gösteren 2 video örneği paylaşalım: https://www.youtube.com/watch?v=DeLoz1P8coM https://www.youtube.com/watch?v=lsyvOYcWgcg Ve Kuran ayetlerinde obruk örneği de görüyoruz 28:81 Onu eviyle birlikte yerin dibine geçirdik. ALLAH'ın dışında kendisine yardım edecek bir bölüğü yoktu; kazananlardan olmadı.. 28:82 Bir önceki gün onun durumuna imrenenler, "Demek ki ALLAH kullarından dilediğine rızkı bol verir, dilediğine de kısar. ALLAH bize lütfetmeseydi bizi de batırırdı. Demek kafirler başarıya ulaşamazlar" demeye başladılar. Ayette anlatılana benzer bir şekilde obruğun evi yutma anı günümüzde kameralara böyle yakalanmış: https://www.youtube.com/watch?v=ax2tIjPvuO4 Ahiret Evreniyle ilgili 2 yeni notum Ayetlerde cennettekilerin cehennemdekilerden farklı olarak, ilk ölüm dışında ölümü tatmayacakları vurgulanıyor. Cennettekiler sonsuza dek yaşarken, cehennemdekiler ise bir gün cehennemin kendisiyle birlikte yok edilecek olabilirler. Saffat 55. Baktığında, onu cehennemin ortasında bulur. 56. "ALLAH'a andolsun, az kalsın sen beni de mahfedecektin," der. 57. "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de şimde seninle birlikte olurdum." 58-59. Biz ilk ölümümüzden başka ölecek değiliz ve biz azaba uğrayacak da değiliz. Orada, ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar. Allah onları cehennem azabından korumuştur.(Duhan Suresi 56. ayet) *** Saffat Suresi: 54. (Yanındakilere,) "Bakar mısınız?" der. 55. Baktığında, onu cehennemin ortasında bulur. 56. "ALLAH'a andolsun, az kalsın sen beni de mahfedecektin," der. 57. "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de şimde seninle birlikte olurdum." Mutaffifin Suresi 34 İşte bugün, iman sahipleri, küfre batmışlara gülüyorlar. 35 Koltuklar üzerinde seyrediyorlar. Ayetlerden, Cennettekilerin bizim 3 boyutlu internet/televizyon teknolojisine benzer bir imkanla diğer alemleri izleyebildiklerini görüyoruz. Öyleyse şu anda Ahiret Evreninde/Cennette yaşayan bir tanıdığımız arada sırada bizi/dünyayı izliyor olabilir. Ayrıca şu ayet de Peygamberin Cennette/Ahiret Evreninde yaşadığını ve gelişmelerden haberdar olduğunu göstermekte; Furkan 30: Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." Ahiret Evreni demişken hatırlatalım: http://emre1974tr.blogspot.com/2016/05/goklerevrenler.html Sızma zeytinyağı floresan özelliğiyle ışık yayar Evet zeytinyağı en kuvvetli floresan özelliğe sahip gıdadır ve ışık yayar. Tabii bu ışığın görüntülenebilmesi günümüz teknolojisiyle yeni gerçekleşmiştir. Kuran ise bu bilgiyi 1400 yıl önce vermişti: Nur 35. ALLAH göklerin ve yerin ışığıdır. Işığının örneği şuna benzer: içinde lamba bulunan bir oyuk... Lamba bir cam kap içindedir. O cam kap ise, incimsi bir gezegen gibidir. Yakıtı, ne batıya ne de doğuya bağıntısı olmayan, zeytinyağı üreten bereketli bir ağaçtandır. Yağı, neredeyse ateş değmeden aydınlık verir. Işık üzerine ışıktır. ALLAH dileyeni/dilediğini ışığına ulaştırır. İşte ALLAH halka böyle örnekler verir. ALLAH her şeyi bilir. Bu Kuran mucizesi İngilizlerin de dikkatini çekmiş ve konuyla ilgili güzel bir video hazırlamışlar: https://www.youtube.com/watch?v=vqLmqZ-0qDo&fbclid=IwAR0pU1zZJW0xNx0utouCnstqx0C7vB7thNkc86YjXQjsxqgusW-ar1_VBv0 Dişi sivrisineğin üzerindeki canlı Dişi sivrisineklerin üzerinde onlardan kan emen, küçük parazitler keşfedilmiş: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3833289/figure/F1/?report=objectonly Belki bu, Bakara Suresi 26. ayette anlatılan canlı olabilir: "Şu bir gerçek ki Allah, bir dişi sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz." Bu arada keşif 1920'li yıllarda yapılmasına karşın, ilgili videosu çok yeni çekilebilmiş. Bilindiği üzere sivrisineklerin sadece dişileri kan emer. Ve onların da aynı akıbeti yaşaması ve bu duruma ayette dikkat çekilmesi bir yeni mucizeyle karşılaştırıyor bizi(çünkü insanoğlu yeni keşfetti anlatılan örneği) , ama aynı zamanda da bu gerçekleşen olayla bize çeşitli dersler de verilmekte... Selam ve sevgiler
- 
	Ve bugün bilim, birden fazla evrenin olduğu gerçeğini gözler önüne seren yeni kanıtlar bulmakta her geçen gün. Kısacası, kanıtlar yine Kuran'ı doğrulamakta. Selam
- 
	İslam liberal özgürlükleri emreder. Hem de hayatın her alanında. Ve işe köleliği kaldırarak başladı. Zaten kölelik pagan sosyalizmin parçasıdır. kolektif sistemin çalışması için bireyler feda edilir bu panteist sistemde. İslam ise paganizmle mücadele için, yani sosyalizm, kölecilik ile mücadele için geldi.
- 
	EVRENİN YAŞI DÜNYAMIZIN YAŞININ ÜÇ KATI Yemin olsun, biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde/evrede yarattık. Ve bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.(Kaf Suresi 38. ayet) De ki: "Siz, yerküreyi iki günde/evrede yaratana gerçekten nankörlük edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? Âlemlerin Rabbi'dir O."(Fussilet Suresi 9. ayet) Ayetler evrenlerin ve evrenimizin 6 günde/evrede, dünyamızın ise 2 günde/evrede yaratıldığını söylüyor. Yani evrenin yaşı veya yaratılış evresi, dünyamızın yaşından veya yaratılış evresinden 3 kat fazla demektir. Günümüzde bilim de benzer bir bilgi veriyor: evrenimiz 13,5 milyar yaşında iken dünyamız 4,5 milyar yaşında diyor.... Diğer bir deyişle bilim de evrenimizin yaşının dünyamızın yaşının 3 katı olduğunu belirtiyor (4,5 X 3 = 13,5 eder). Bana "ama bu oran sadece günümüzde geçerli" diyerek itiraz edenlere cevabım: Evrenimiz/evrenler 6 günlük evredeyken, dünya 2 günlük evredeymiş, Kuran'ın indiği dönemde evrenin yaşı dünyanınkinin 3 katı. Ve bilimin de aynı şeyi söylemesi yeni bir mucizeyle tanıştırıyor bizi. *** Bu arada, evrenlerin nasıl aynı anda/birlikte yaratıldığını Kuran ışığında anlattığım yazımı da tekrar paylaşayım: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2016/05/goklerevrenler.html Ve bu linkini verdiğim çalışmamda bahsettiğim ayetlerde anlatılan; yıldızların ışıktan/alevden atışlar yapması olayı da artık keşfedilmiş/görüntülenmiş olabilir: http://www.upi.com/Science_News/2016/10/06/Hubble-sees-star-shooting-cannonballs-into-space/9071475783632/ph2/ Kuran'ın mucizeleri/delilleri her geçen gün daha da artan bir etkileyicilikle ortaya çıkmakta ve gözükmekte. Selam ve sevgiler
- 
	Görüldüğü üzere bu kesin kanıtlara kimse cevap veremiyor. islam köleliği yasaklamıştır.
- 
	Köle edinme ve köle olma kesinlikle yasaklanmıştır. Zaten yoruma bile gerek yok, ayetler apaçık bir şekilde bu gerçeği anlatıyor.
- 
	Kuran ayetlerinin mükemmelliği ve tartışmasız bir şekilde köleliği yasaklaması onun korunan bir kutsal kitap olduğu gerçeğini tekrar tekrar göstermekte. Böyle muhteşem bir nimet için Allah'a ne kadar şükretsek azdır.
- 
	Tam İman ve Gerçek/Kalıcı Çıkara Yönelmek Şuara 41. Büyücüler geldiklerinde, Firavun'a dediler ki: "Eğer biz galip gelirsek bize gerçekten ödül var, değil mi?" 42. "Evet, dedi, siz o zaman benim yakınlarımdan olacaksınız." 43. Mûsa onlara dedi ki: "Atacağınız şeyi atın!" 44. Bunun üzerine onlar, iplerini ve değneklerini ortaya attılar ve dediler: "Firavun'un onur ve yüceliği aşkına biz, evet biz galip geleceğiz." 45. Mûsa da asasını attı. Bir de ne görsünler, o onların hüner olarak ortaya getirdikleri şeyleri yalayıp yutuyor. 46. Bunun üzerine büyücüler, secdelere kapandılar. 47. Dediler: "İnandık âlemlerin Rabbi'ne." 48. "Mûsa'nın ve Hârun'un Rabbine." 49. Firavun haykırdı: "Ben size izin vermeden ona inandınız ha! Anlaşıldı, o sizin hepinize sihirbazlığı öğreten büyüğünüz. Yakında bileceksiniz. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlamasına keseceğim ve yemin olsun sizi toptan asacağım." 50. Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz, 51. Ümidimiz odur ku, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk." Tam bir iman ve aynı zamanda gerçek/kalıcı çıkarına yönelme örneği. Burada o güne kadar günahkar durumda olan büyücüler, tanık oldukları delil sayesinde hatalarının farkına vararak birden tüm benlikleriyle Allah'a teslim oluyorlar. Hem makam/şöhret ve diğer alacakları ödüllerden vazgeçiyorlar, hem de hayatlarını bile tehlikeye atarak açıkça gerçeğe yöneliyorlar (ve tabii aynı zamanda geçmişte tüm yaptıkları yanlışlar için tövbe ediyorlar). İlk bakışta fedakarca gibi gözüken bu davranışları aslında tam tersine, bugüne kadar yaptıkları kendilerine zulümden yani kendilerini fedadan kurtulup, hakiki kurtuluşa ve sonsuz başarıya ulaşmanın adımıdır. 50. Dediler: "Zararı yok, biz nasıl olsa Rabbimize döneceğiz, 51. Ümidimiz odur ku, Rabbimiz hatalarımızı bağışlar çünkü biz ilk inananlar olduk." İşte en içten tövbekarlık ve teslim olma örneklerinden... Ve “gerçek/kalıcı çıkarın ne olduğunu anlama ve ona yönelme bilgeliğine ulaşma, iyiliği seçmek.. En ufak kuşku veya belirsizlik sözkonusu bile değil zihinlerinde, gerçeğin farkına tümüyle varmışlar. Zaten herkes doğuştan/yaratılıştan gelen içlerindeki ayetler, ve de daha sonra karşılaştıkları deliller sayesinde bu gerçeğin farkındadır, ama kimileri inatla bu apaçık bilgiye sırtını dönmeye ve dolayısıyla kendini ve etrafındakileri mahvetmeye çalışır ömrü boyunca. Fakat burada görüldüğü gibi, tanık olunan yeni deliller bu inadı birden kırarak secdeye kapanmaya vesile olabilmekte bazen. İyilik ve mantık üzerine olan bir kimse zaten daha fazla direnemez, gerçeği inkar zulmüne son verir. Bir diğer nokta; buradaki büyücüler tövbe edip kurtuluşa ulaşmayı hakettiklerinden, yani toplamda iyi tarafları daha ağır basan kişiler olmalarından dolayı böyle bir deneyim yaşıyorlar. Zaten herkes hakettiğine kavuşturuluyor bu 2 günlük imtihan dünyasında: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html İslam dininin, bizlere gerçek kurtuluş ve çıkarımızın ne olduğunu, ona nasıl ulaşacağımızı öğrettiğini anlatmıştım: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/izdrap-degil-mutluluk-secilmelidir.html Gerçekte kendini ve etrafını mahveden, sonsuz anlamda feda edenler cehennem ehli olan kötülerdir, buna karşılık “gerçek çıkarcılar” ise gerek kendisini, gerekse etrafını kurtuluşa ve mutluluğa yönelten, cennet ehli iyilerdir. http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2013/03/iyiler-mutlaka-kazanr.html Ankebut 6. Kim bizim için çaba gösterirse, kendisi için çaba göstermiş olur. ALLAH hiç kimseye muhtaç değildir. Bu arada 49. ayette geçen, antik Mısır Firavunlarının çaprazlama merakının nedenini şurada açıklamıştık: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html Twitter'da şöyle yazmıştım: -Bazen yenilirsin ama aslında kazanmışsındır, bazen de kazanırsın ama aslında yenilmişsindir, ama en güzeli kazanıp gerçekte de kazanmaktır.- İşte bu olaydaki büyücüler, bahsettiğim yenilirken kazananlardır.Ama en güzeli, kazanırken kazanan Musa Peygamberin yaşadığıdır elbette yine. Adem ve Eşinden Sonra Başka Kimseler de Doğrudan Topraktan Yaratılmış Olabilir Bakara 36. Bunun üzerine şeytan onların ayaklarını kaydırdı da onları içinde bulundukları yerden çıkardı. Biz de şöyle buyurduk: "Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak aşağıya inin. Belli bir süre kadar yeryüzünde sizin için bir bekleme yeri, bir nimet/bir yararlanma imkânı olacaktır." 37. Bunun üzerine Âdem, Rabbinden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar. 38. Hepiniz oradan aşağı inin. dedik. Benden size bir yol gösteriş ulaşır da kim bu yol gösterişime uyarsa artık böylelerine hiçbir korku yoktur. Onlar kederle de yüzyüze gelmeyeceklerdir. 36. ayette ilk insan olan Adem ve eşinin yasak ağaca yaklaşması sonucu aşağıya inmelerinden bahsedilirken, 38. ayetteki ifadeler ise , bu dünya için yaratılan bazı diğer insanların da topluca inmesine işaret ediyor gibi. Çünkü 36. Ayette zaten emir veriliyor, 38 ayette ise tekrardan hem de bu sefer “hepiniz inin” denilmesi ve ayrıca onlara elçiler geleceğinin de söylenmesi bu düşünceyi kuvvetlendiriyor. Yani; 1- Ayetlerdeki ifadeler Adem ve eşinden sonra daha başka insanların da doğrudan topraktan yaratıldığını gösteriyor gibi. Eğer durum öyleyse, insanlığın çoğalmasının nasıl gerçekleştiği konusu da daha bir netliğe kavuşur. 2- İnsanların dünyada imtihan edilmelerinin nedeni Adem ve eşinin işlediği günah değil(sadece Adem ve eşi bu işledikleri günahın ceremesini çeker). Herkes kendinden sorumludur ve zaten en başından evrenimizde imtihan(yani kendimizle yüzleşme) için yaratıldık. Şu yazımda da bu konuya felsefi açıdan ve delilleriyle değinmiştim: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2013/11/kotuluk-problemine-cevap.html Hiç Yaşlanmayan Bir Canlı: Turritopsis Nutricula Casiye 4: Ve sizin yaratılışınızda, her yana yaydığı canlılarda, kesinliği yakalayan bir topluluk için ibretler, işaretler vardır Canlılarda deliller olduğunu söyleyen bu tarz ayetler doğrultusunda, denizanalarındaki sonsuz yenilenme yeteneğini, ahirete delil olarak görebiliriz. Turritopsis Nutricula adıyla bilinen bir denizanası türününün kendini sürekli yenileyerek daima genç kalabildiği ve yaşlanmanın dışında bir etmen olmadığı takdirde ölümsüz olduğu açıklandı. Yani bir hastalık veya kaza/saldırı başına gelmediği takdirde milyarlarca yıl bile (daha doğrusu sonsuza dek) yaşlanmadan yaşayabildiği belirtiliyor. Bu durum da bize ahiret yaşantısındaki sürekli gençliğin, dünyamızda bile canlı örneğinin olduğunu gösteriyor. Tabii buna karşılık, farklı fizik yasalarına sahip Ahiret Evreninde (Rabbin Katı'nda) ise ebedi gençliğin yanında ilave olarak ebedi sağlık ve yaşam da garanti altındadır. Bu arada, ahiret yaşantısında sadece cennette değil, cehennemde de bedenlerin sürekli yenilenmesi ve sürekli sabit formda kalma sözkonusu elbette: Nisa 56: Ayetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe yaslayacağız. Derileri piştikçe, azabı tatsınlar diye, derilerini öncekinden başka derilerle değiştireceğiz. Allah Azîz ve Hakîm'dir. Ayetlerde Beynimizden Bahsediliyor Kutsal Kitabımızda beyin organından bahsedilmediği iddiası dile getirilir, ama gerçekte ise Kuran'da beyin organından açıkça bahsedilmektedir: Alak Suresi 15 İş, sandığı gibi değil! eğer vazgeçmezse yemin olsun, o alnı mutlaka tutup sürteceğiz! 16. Oyalancı, günahkâr alından (perçemden), Ayetlerde "günahkar alın" denilmekte. Yani günahı işleyen/planlayan organın baş kısmında, alın hizasında olduğu vurgulanmakta. Bu yüzden "alın", günahkar ilan edilmiş... Düşünce ve sorumluluğun beyin organında (alın hizasında/kafada) olduğu net bir şekilde anlatılmakta Kuran'da. Bunun yanı sıra; günümüzde biliminsanları, yalan söyleme olayından beynin ön kısmının sorumlu olduğunu belirtiyorlar. Bu bilgi de ayetlerdeki ifadelerin kusursuzluğunu bir kez daha gözler önüne sermekte. İSA PEYGAMBER YAŞIYOR MU? Bu sık sorulan soruya da kısaca tekrar cevap verelim: İsa Peygamber öldü, ama tıpkı diğer peygamber ve şehitler gibi Rabbin Katı'nda (Ahiret Evreninde) tekrar yaratıldı. Başka bir deyişle bedenli olarak cennette yaşamakta şu an. Konuyla ilgili yazılarımı tekrar vereyim: http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/zaman-zamanszlk-ve-rabbin-kat.html http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/ahiret-evrenirabbin-kat-ve-ebedi-yasam.html Kısacası sadece İsa değil, diğer tüm peygamber ve elçiler de cennette yaşamaktalar şu anda... Delillerden/ayetlerden bazılarını buraya aktaralım: Meryem 56. Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi. 57. Onu yüce bir mekâna yükselttik. Ali İmran Suresi 55 Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkar edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım.Ve sana uyanları, inkar edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım.Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim." -Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar. -Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: "Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır. " müjdesinde bulunurlar. (Ali İmran suresi 169-170) ZARİYAT 22. Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. HADİD 21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennete koşun. ALLAH'a ve elçisine inananlar için hazırlanmıştır. Bu, ALLAH'ın dilediğine ve/veya dileyene verdiği lütfudur. ALLAH Büyük Lütuf sahibidir. VİDEOLARIMIZ Bir arkadaşımla birlikte hazırladığımız videoların bazılarının Vimeo adreslerini de verelim (daha önceden belirttiğim üzere bu ve diğer çalışmalarımız Kuran Araştırmaları Grubu'nun videoları bünyesine de dahil edildiler); Dinin Tek Kaynağı Kuran'dır. Peygamberlerin gerçek sünnet ve yaşam öyküleri de yalnızca yine Kutsal Kitabımızdadır: http://vimeo.com/93771884 Ruhçuluğun İçyüzünü anlattığımız videomuz: http://vimeo.com/93763751 Ruhçuluğun Truva Atı olan Tasavvufun içyüzü: http://vimeo.com/93770136 Selam ve sevgiler
- 
	Artık bu ayetler karşısında kimsenin karşı çıkabileceği bir alan kalmadı. Kutsal Kuran köleliği yasaklar, her insan özgürdür ve eşittir. Zaten imtihan dünyasının kendinle yüzleşme amacının gerçekleşebilmesi için de seçimlerinde özgür olmalısın.
- 
	Liberal/bireyci olmadan demokrat olunamaz. Hiç bir insan kolektif yapı uğruna harcanamaz. Buna karşılık totaliter sosyalizm ise paganizmden/ruhçuluktan gelmektedir. Demokrasi ile sosyalizm birbirine taban tabana zıttır.
- 
	Ekonomide de, yönetimde de liberal hedefleri amaçlar İslam. Zaten bireysel özgürlükler olmadan imtihan da olmaz.
- 
	Ve demokrasiyi ister Kutsal Kuran: https://www.kurandakidin.com/2011/10/30-kuran-ve-yonetim-2/
- 
	Allah'ın ayetleri köleliği yasaklarken, inanç hürriyetini de getiriyor. Zaten imtihan dünyasının amacı budur. kendinle yüzleşebilmen ve neden cennetlik veya neden cehennemlik olduğunu fark edebilmen. Ahirette de itiraz hakkının kalmaması... Özgür irade ve seçim serbestliği seni seçiminden sorumlu yapar. İçinde bulunduğumuz imtihan evreninin başlıca amaçlarından biri zaten budur.
- 
	Bu narsist zalimlerden arınmak için çörekotu yağı tüketimi de faydalı olabilmektedir.
- 
	Eğer herkes ayetlerin dediğini yapsaydı nasıl bir dünya olurdu?Emre_1974tr replied to Emre_1974tr's konu in Din Ayrıca bir çok dergi ve forumda da defalarca bu yazım yayınlandı ve paylaşıldı.
- 
	Bu yazımı çok dikkatli şekilde okuyun. Zaten itiraz etme payı bile kalmıyor ayetler karşısında. Kula kulluk haramdır.
- 
	Göklerin ve Yerin Melekutu(İçyüzü/Hükümdarlığı) Enam Suresi 75.Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. 76. Gece onun üstünü örtünce bir gezegen gördü de "İşte Rabbim bu!" dedi. Gezegen battığında ise "Batıp gidenleri sevmem!" diye konuştu. 77. Ay'ı doğar halde görünce, "Rabbim bu!" dedi. O batınca da şöyle konuştu: "Eğer Rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum." 78. Nihayet Güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, "Benim Rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. O da batıp gidince şöyle seslendi: "Ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben." 79. "Ben bir hanîf olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben." İbrahim Peygamber burada tüm evrenin de tıpkı bu tanık olduğu gök cisimleri gibi doğup battığını fark etmişti diye düşünüyorum. Ve bu yüzden de kendisi yaşadığı sürece sabit gibi duran yeryüzünü/tabiatı veya uzayı/evreni de aynı hataya düşerek Rabbi olarak görmeye kalkmadı; dediğim gibi güneş, yıldız ve gezegenler gibi, üzerinde bulunduğu dünyanın da, içinde bulunduğu kainatın da gelip geçici birer kul olduğunu anlamıştı. Hem de bunlar ömrü boyunca ona sabit gibi gözüküceği için çok daha kolaylıkla yapabilirdi bu hatayı. Ama burada ona tüm evrenin de içindekilerle birlikte birgün yokedileceği dolaylı olarak gösterilmekte. Güneş, ay veya gördüğü gezegenin doğuşu ve batışı, evrenin de doğuşu ve batışını (yaratılışını ve yokedilişini) temsil ediyordu/anlatıyordu ona aynı zamanda. Zaten 75. ayette “Böylece biz İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun.” denilerek bu durum anlatılmakta. Yani evrenlerin ve dünyanın bir başlangıca ve sona sahip olduğu... (sonlanma konusunda tek istisna tabii ki “Rabbin Katı” adı verilen Ahiret Evrenidir ki onun da bir başlangıcı olmasına karşın sonsuza dek var olacaktır, yani yok olmayacaktır). http://emre1974tr.blogspot.com.tr/2011/07/zaman-zamanszlk-ve-rabbin-kat.html Ve tabii ki Big Bang ile Big Crunch da (yaratılış ve yok edilişin vücuda geliş şekli) kendisine bu örneklerle anlatılmış olmaktadır. Çünkü gördüğü gezegen, ay ve güneş önce doğuyor yani bir başlangıç noktasında gözüküyor, sonra yükselmeye başlıyor ve zirve noktasına erişiyor, sonra da batmaya yani aşağıya inmeye başlıyor ve en sonunda da tamamen batarak gözden kayboluyorlar. Evrenin Big Bang (ortaya çıkışı ve genişlemesi) ve Big Crunch (içine çökerek yok olması) aşamaları da bu yöndedir gerçekte. “Batıp gidenleri sevmem” sözünü, bu olayın aslında tüm kainatı kapsadığını anlayarak söylemişti. Bu alemdeki herşey bir gün batacak yani yok olacaktı. Kısacası; İbrahim Peygamber bu yaşadığı deneyimle, evrenin ve içindeki tüm diğer varlıkların da aynı döngüleri yaşadığını kavradı ve tüm gördüklerinin (hatta diğer göklerin/evrenlerin bile), birer kul olduğunu farkederek bunları yoktan vareden yüce Allah'a teslim oldu. Ve yine fark etti ki yüce Rabbimiz yönetici ve gözlemci olarak her yerde, ama varlık olarak evrenimizin (ve de diğer evrenlerin) dışındadır. Hiçbir yaratılmışda tanrısallık yoktur. Bu arada evrenimizin ve de diğer evrenlerin (Göklerin), “Rabbin Katı” adı verilen “Ahiret Evreni” hariç, içe çökerek sonlanacağını haber veren ayetleri de paylaşalım: Zümer 67: Allah'ı, kadrine/şanına yaraşır şekilde tanıyamadılar. Oysaki kıyamet günü, yeryüzü tamamen O'nun avucudur/avucundadır; gökler de O'nun sağ elinde/kudretinde dürülmüş haldedir. Şanı yücedir O'nun; arınmıştır onların ortak koştuklarından. Enbiya 104: O gün Evren’i kitabın sayfalarını katlar gibi düreriz. Ve onu yaratılışa ilk başladığımız duruma iade ederiz. Bu, üzerimizdeki bir vaattir. Elbette, gerçekleştireceğiz. Kullar Doğruluk/İyilik Üzerine Yaratıldıklarının Farkındalar Dünyanın dört bir tarafında herkesin, yanlışa veya kötülüğe yönelen kimseler ve yaptıkları şeyleri tanımlamak için kullandığı "sapmış” veya “sapkınlık" gibi ifadeler de insanların özde doğruluk/iyilik üzerine yaratıldığını ve programlandığını gösteriyor aslında. Bu tanımlama kutsal kitaplarda da yine yanlış yolda olan kullara yönelik kullanıldığı gibi, dediğim gibi tüm dünyada insanların dilinde, bilgisinde vardır. İnsanlığın kollektif bilincinde bulunduğu görülen bu sözcükler, başlangıçta kusursuz düşünce ve davranış üzerine yaratıldığımızın kabul edildiğini dolaylı da olsa gözler önüne seriyor. Şöyle bir düşüncek olursak, sapmak, dönmek eylemi her zaman kötü değildir gerçekte. Çünkü bir insan bazen yanlışından dönerek doğruya, güzele de sapabilir. Fakat biz bu ifadeleri sadece yanlışa sapan, yani doğrudan dönen kimseler için veya ilgili yanlış davranışların kendisi için, olumsuz anlamda kullanırız hep. Bilinçaltından da olsa biliriz ki; başlangıçta/doğuştan zaten doğru yol üzerinde olduğundan insanlar, kötülüğe ve yanlışa yönelenler içindeki "doğrudan/vahiyden/ruhdan sapmış, yani uzaklaşmış" demektir. Ve böyle kişilere kısaca "sapmış", ilgili davranışa da “sapma” denir. Gerek inanç konusunda olsun, gerek davranış veya başka bir konuda... Kutsal kitabımızda da; doğruluk ve iyilik üzerine ve de temel vahiyle yoğrulmuş bir şekilde yaratıldığımız gerçeği şöyle anlatılır: 7: 172 Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim? " "Evet, tanıklık ediyoruz, " derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik, " diyemezsiniz. 7: 173 Yahut, "Atalarımız önceden ortak koştu ve biz de onlardan sonra gelen soylarıyız, bizi bidat ve hurafelere dalanlardan dolayı mı yok edeceksin, " diyemezsiniz. - Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez (Rum Suresi 30) Anne karnındayken verdiğimiz sözün yanı sıra, temel önemli ilahi bilgiler (vahiy, yani ruh) genlerimize işlenmiş durumda, ve böylece tıpkı başkalarına iyilik yapmanın doğru olan şey olduğunu "bilmek" gibi, Allah'ın var ve de tek olduğunu da "biliyoruz" aslında. Gerçeği inkar edenler veya hurafelere inananlar, bile bile bu hatalarını yapmakta yani gerçekte. Ve bu yüzden sorumluyuz,(mazeretimiz yok ahirette), bu bilgi(temel vahiy) içimizde olduğu için, ve de Kuran ayetlerini tasdik ettiği için(Kuran'ın gerçekliği delillere dayandığı için)...Şu an içinde yaşadığımız imtihan dünyasında gerçek dine ve bilgilere inanmakla, buna karşılık hurafelerden ise uzak durmakla yükümlüyüz. Hatırlamıyor gibi gözükmemiz yüzeyde, derine inince hepsini hatırlıyor ve de bize işlenen tüm bilgilerin, gerçeğin farkındayız. İşte insanoğlu yüzeyde pek farkında olmasa da, gerçekte bu sebeplerden dolayı, genelde belli bir derecenin üzerinde kötülük veya yanlış şeyler düşünenleri/yapanları, ve de davranışın kendisini tanımlamak için aynı ifadeler kullanılır tüm dünyada. Hatta psikoloji/psikiyatri alanında bile aynı tanımlamalar kullanılmaktadır. Başlangıçta(doğuştan) doğru bilgilere sahip olduğunu kişinin, doğru yol üzerine varedildiğini, ama sonradan içindeki ayetlere sırtını dönerek, yanlışa yöneldiğini, yani yanlış yola "saptığını" söylemiş oluyoruz. Bilinçaltından da olsa bunun farkındayız aslında. Ayetlerde de bu şekilde tanımlanır doğrulardan ve iyilikden uzaklaşan insan veya cinler elbette: İbrahim Süresi 18: Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir günde rüzgârın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir. Nisa Suresi 116: Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. Ve dediğim gibi tüm dünyadaki insanlar da ayetlerin verdiği bu bilgiyi onaylamakta; “aşırı sağlıksız düşünce ve davranış” içinde olanları aynı şekilde adlandırmaktadır (farklı inançlardaki insanların iyilik/kötülük, doğru/yanlış anlayışları birbirinden yüz seksen derece farklılıklar gösterebilmekte birçok konuda, ama yapılan eyleme ve yapan kişiye yönelik kullanılan terim aynıdır).Böylece aslında hem evrensel ve kesin doğruların/iyiliğin varlığını ve hem de insanların baştan doğru yol üzerine yaratıldıklarını kabul ettiklerini göstermekteler. Zümer Suresi 10 ve 53. Ayetlerle İlgili Soruya Cevap… Zümer Suresi 10 ve 53. ayetlerinde “de ki” ifadesinden sonra “kullarım” denmesinin nedenini soranlara verdiğim cevabı burada da paylaşmak istedim. Sadece bu ayetlerde değil, başka örneklerde de görüyoruz benzer durumu. Kuran’daki bu anlatım özelliğinde “aktar/bildir” veya “tarafımdan söyle” anlamında “de ki” ifadesi kullanılmakta. Örneğin: Yine “de ki” ifadesinden sonra “bunu kalbine indiren” denmektedir görüldüğü üzere. Yani burada aslında peygamberin insanlara, konuşurken bire bir söyleyeceği diyalogdan falan bahsedilmiyor. Burada “de ki ” bu cümleyi “birebir söyle” değil, çünkü peygamber sohbet ederken cümleyi “benim kalbime indiren” şeklinde söyleyecektir. Ya da “Allah şöyle dememi /aktarmamı istedi” deyip ayetteki şekliyle cümleyi sunacaktır. Başka bu tarz ayet örnekleri verelim: Yine “de ki” den sonraki cümleyi birebir aktarması istenmiyor burada. Zaten ayet okununca bu bilgi de verilmiş oluyor. Yani ayrıca bir daha söylenmesine de gerek kalmıyor. Ama dediğim gibi bir sohbet sırasında insanlara bu ifadeyi sunmak isterse peygamber, hitabına uygun hale getirecektir. Buradaki anlam “onlara aktar/tarafımdan bildir” şeklindedir. Bu açıdan bakılınca Zümer 10 ve 53. ayetlerdeki “de ki” ifadelerinde de bir aykırılık olmadığı rahatlıkla görülebilir: Bu ayetlerde de peygamberin insanlara “kullarım” şeklinde seslenmesi değil, cümlenin uygun şekilde aktarılması isteniyor. Ayrıca dediğim gibi, zaten buna gerek bile yok, bu ayetler olduğu gibi aktarılınca insanlar bilgiyi de almaktadırlar. Bu bağlamda ayetlerin en doğru çevirisi “söyle” yerine “aktar” veya “tarafımdan söyle” şeklinde başlamak durumundadır ve bu şekilde tercüme edenler var zaten: Selam ve sevgiler
- 
	Kısacası hem bizim evrenimiz hem de Rabbin Katı adı verilen Ahiret Evreni dahil tüm evrenler ve yaratılmışlar da gerçektir.
- 
	Kuran'ın hiç tartışmasız ve net ifadelerle köleliği yasaklaması , ayetlerin korunarak günümüze kadar ulaşmasının ne kadar büyük bir nimet olduğunu tekrar göstermekte.
- 
	Kuran'ın köleliği yasaklaması dünyanın cennetimsi bir hale gelmesine de katkı sağlamaktadır. Evet İslam köle olmayı ve de köle edinmeyi kaldırmıştır. Öyle zamana falan yayarak değil, doğrudan yapmıştır bunu.
