
Emre_1974tr
Members-
İçerik sayısı
380 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
3
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by Emre_1974tr
-
Son günlerde yine, insanlara düşünce gücüyle hayatlarını yönetebilecekleri ve kaderlerinin tanrıları olduğu gibi safsatalar bolca aşılanmaya başladı.İçine girdiğimiz 10 yıllık mistik periyodun da etkisiyle bu tür inançlara eğilim daha da artmaktadır maalesef. Sürekli olarak belirttiğimiz gibi, ruhçu öğretinin temellerinden olan, insanın tanrısal varlık olduğu hurafesi; tıpkı panteizm, ruhbanlık, evrim, reenkarnasyon veya çilecilik gibi binlerce yıldır insanlığa benimsetilmeye çalışılmıştır. Çoğu zaman da bu, din alet edilerek yapılmıştır bazı güçlerce. Hinduizm, Kabala veya Tasavvuf gibi adlar altında hep bu ruhçu öğreti, çeşitli versiyonlarıyla insanlara verilmeye uğraşılmaktadır. Amaç hep aynı, insanları farkına varmadan(ya da vararak) çok tanrıcı yapmak, hatta kendilerine ve tüm evrene tapınmalarını sağlamak... Günümüzde özellikle Spiritualizm veya New Age adıyla bir kez daha zihinlere yerleşme eğilimindedir yine aynı putperestlik. İşte bu Ruhçu öğretinin içyüzünü anlattığımız videomuzun linkini de yeri gelmişken tekrar vereyim: http://www.youtube.com/watch?v=va4L78ls6rc *** Düşünce gücü ile zenginlik ve diğer isteklerimize kavuşabileceğimiz, başımıza gelecek olayları yönlendirebileceğimiz iddiasında olan birçok kitap türemiş durumda tüm dünyada. Ve açıkça veya dolaylı yoldan aslında insanların yaratıcı(tanrı) olduğu zırvalığı tüm dünyaya yayılmaya çalışılmaktadır... Ve ilginçtir, insanların bir kısmı ya bu inancın ne anlama geldiği üzerinde kafa yormadıklarından dolayı, ya da kendilerini kutsal varlıklar olarak görme ve şirk koşma eğiliminde olduklarından dolayı pek bir arzuyla bu tür iddiaların peşinden gidiveriyor. Gerçekte ise, alemleri yoktan var eden Rabbimizin yarattığı hiçbir kulun(kainat da dahil olmak üzere) hiçbir yaratıcılığı ve ortaklığı yoktur: *** Fatır Suresi 3 Ey insanlar, Allah'ın, üzerinizdeki nimetini anın! Allah'tan başka yaratıcı mı var? Sizi gökten ve yerden rızıklandırır. O'ndan başka ilah yoktur. Hal böyle iken nasıl oluyor da yüz geri çevriliyorsunuz? Tur Suresi 35 yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır? Vakıa Suresi 59 siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa yaratıcılar bizler miyiz? *** Başımıza gelen herşeyi, hakettiklerimiz ve imtihanımız doğrultusunda yüce Allah yönlendirir ve yaratır: *** Şura Suresi 30 Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor. Teğabün Suresi 11 Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa allah o'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. ve allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir. *** Sadece, eşsiz Rab kaderin efendisidir . İnsanlar tüm mallarını, teknoloji ve düşüncelerini biraraya da getirseler asla buna ortak dahi olamazlar: *** Nisa Suresi 78. Nerede olursanız olun ölüm sizi yakalayacaktır. Titizlikle korunan muhteşem kulelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik isabet ettiğinde, "Bu, Allah katındandır!" derler. Ama kendilerine bir kötülük dokunduğunda, "Bu senin yüzündendir." derler. De ki: "Hepsi, Allah katındandır." Şu topluluğa ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! 79. İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah'tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter. *** Evrenimizde ve de ahiret evreninde cennetteki tüm nimetleri yaratan ve bizlere sunan sadece O'dur(ve bu evrenleri de yaratan yine sadece Allah'dır). Eğer Rabbimiz sürekli bize ikramda bulunmasa büsbütün mahrum kalırız: *** Vakia Suresi 62. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! 63. Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! 64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? 65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: 66. “Muhakkak biz çok ziyandayız!” 67. “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!” 68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?! 69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? 70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. 71. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! 72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? *** Düşüncelerimizin yoğunlaşmasının, yani beynimizin gücünün olayları şekillendirmede bir rolünün olmadığının iyice bilinmesi gerekiyor. Zaten dediğim gibi eğer bir insan böyle zannediyorsa, yani örneğin olayları zihninin bir rüya gibi yönettiğini düşünüyorsa aslında bilmeden de olsa kendine tapıyor(ya da ortak koşuyor) demektir. *** Nahl Suresi 37 Sen onların iyiye ve doğruya ulaşmalarını tutkuyla istesen de Allah, saptırdığına yol göstermez. Hiçbir yardımcıları da olmaz onların. Sebe Suresi 54. Artık kendileriyle, iştahla arzuladıkları şey arasına engel konmuştur. Tıpkı daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Gerçek şu ki onlar, tutarsızlığa iten bir kuşku içindeydiler. *** Görüldüğü üzere olayların gidişatında önemli olan insanların çok arzulaması, düşünceleri değil, Rabbimizin dilemesidir. Aynı şekilde, belirttiğimiz üzere kainat da bizler gibi yaratılmış olan bir kuldur ve onun da yaratıcılığı, bir tanrısal yanı yoktur. Yani ruhçu öğreti türevlerinde öğretilen "düşüncelerinle isteklerini sipariş ver ve evrene gönder, er geç yerine getirecektir" gibi iddialar da tamamen saptırıcı ve şirki arzulayan hurafedir. İnsanın kendine ve kainata tapmasını hedefleyen tuzağın parçasıdır tüm bunlar. Çok açık bir şekilde insanlar ve evren tanrı yerine koyuluyor (panteizm tuzağının bir uzantısı zaten bu hurafeler de). Nahl 56 Tutuyor, kendilerine verdiğimiz rızıklardan, hiçbir şeyin farkında olmayanlara pay çıkarıyorlar. Allah'a yemin olsun ki, iftira edip durduğunuz şeylerden kesinlikle hesaba çekileceksiniz. İnsanların bir şeyi dileme-isteme olayı bile Allah'ın izniyledir ve planının bir parçasıdır(hangi şıklar karşısında özgür irademizle neyi istiyeceğimizi biliyor Rabbimiz): *** İnsan Suresi 30 Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir. Tekvir Suresi 29 Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz dileyemezsiniz! Fetih Suresi 11 Bedevilerden, geri bırakılmış olanlar sana şöyle diyecekler: "Bizleri, mallarımız ve ailelerimiz oyaladı. O halde bizim için Allah'tan af dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Allah size bir zarar dilerse, yahut bir yarar murat ederse, O'nun sizin için dilediğine kim engel olabilir?" Doğrusu şu ki, Allah, sizin yaptıklarınızdan haberdardır. *** İnsanlar bazen yaşayacakları olayları hissedebiliyor ve bu doğrultuda düşüncelere dalıyorlar.Kaderleri doğrultusunda korku veya arzuları olabiliyor. Sonra çok istedikleri veya korktukları şeyler gerçekleşince bunları zihinlerinin gücüyle kendilerinin yarattıklarını zannedebilmektedirler.Hayır, bunlar zaten gerçekleşecekti Allah tarafından. İnsanların zihin gücüyle hiçbir katkısı ve ortaklığı söz konusu bile değil .Biz kullar sadece dualarmızla O'ndan isteyebiliriz hepsi o kadar. Yani bir olayı, biz ondan korktuğumuzdan veya çok istediğimizden dolayı beyin gücüyle kendimize çekiyor falan değiliz. Herşeyi, yaratıcımız Rab gerçekleştirmekte. Düşünsenize, sizi korkutan veya canınızı sıkan şeyle ilk tanıştığınızda, nasıl birşey olduğunu bile bilmiyordunuz. Ama yine de başınıza gelmişti... Hatta bazı başınıza gelen musibetlerin farkına dahi varmıyorsunuz. Herşeyi vücuda getiren sadece yüce Yaratan olduğuna göre arzularımızı gerçekleştirmesi, gerçek kurtuluşa ulaşmamız için yalnızca O'na yönelmeliyiz: *** Bakara Suresi 45 Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir. Meryem Suresi 48 "Sizden de Allah dışındaki yakardıklarınızdan da ayrılıyorum; Rabbime dua edeceğim. Umarım, Rabbime yakarışımla bahtsızlığa düşmem." Secde Suresi 16 Yanları yataklarından uzaklaşır; korku ve ümitle Rablerine dua ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da dağıtırlar. Mümin Suresi 14 Kâfirler hoşlanmasa da siz, dini yalnız O'na özgüleyerek, Allah'a dua edin! Fatiha Suresi 5 yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. Bakara Suresi 107 Bilmedin mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah'ındır. Sizin için Allah'tan başka ne bir velî vardır ne de bir yardımcı. Nahl 53 Sahip olduğunuz her nimet Allah'tandır. Sonra size bir zorluk/keder dokunduğu zaman yalnız O'na yakarırsınız. *** Rabbimiz hurafeleri-zanları terk edip, delile dayalı gerçek bilgiye-inanca yönelmemizi emretmektedir: *** İsra Suresi 36. Bilmediğin bir şeye inanıp ardına düşme, çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, hepsi ondan sorumludur. Ali İmran Suresi 151 Allah’ın, kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koştukları için, küfre sapanların kalplerine korku salacağız.Barınakları ateştir onların.Ne kötüdür o zalimlerin varacakları yer! *** Ve hep belirttiğim üzere; Allah'ın dışında bir güçten isteklerimizin gerçekleşmesi yolunda dilekte bulunmak demek, o şeye tapmak, ortak koşmak anlamına gelmektedir. Bu ister bir türbe olsun, ister bir canlı veya heykel olsun, isterse de kainat veya zihnimiz olsun fark etmez. Hiçbir kutsallığı ve yaşamla ilgili gücü yoktur bu kulların, yaratılmışların. Ve bu durumun bir istisnası bile söz konusu değildir. Bir de zihnimizin bedenimiz üzerindeki etkisi ile bu zihin gücüyle olayları yaratma konuları birbirine karıştırılabilmekte. Yani zihnimiz örneğin bağışıklık sistemimizin güçlü veya zayıf olmasına, hastalıkların iyileşmesine yardımcı oluyorsa, ya da beynimizin telepati vb. özellikleri varsa, sanki bunlar diğer konulara da delil gibi sunulup, aralarında bir bağlantı varmış gibi gösterilmeye çalışıyor. Zaten ruhçu öğreti bunu her alanda yapmaya çalışıyor. *** İsra 67 Denizde size bir zorluk dokunduğunda, O'nun dışındaki tüm yalvardıklarınız ortadan kaybolur. Fakat O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz çevirirsiniz. İnsan çok nankördür. İsra 68 Peki, kara tarafında sizi yere geçirivermesinden yahut üstünüze çakıl savuran bir kasırga göndermesinden emin misiniz? Sonra kendinize hiçbir vekil bulamazsınız. *** Gerçekten zorda kaldığında insanoğlu aslında çoğu kez Allah'a yönelir ve içten bir duayla yardım ister. Ve bunun sonucunda en zorlu anlarda bile herşeyin çabucak lehine döndüğünü deneyimler birçok kez. Aslında bu sıkıntıyı başa getiren de, gideren de sadece Rabbimizdir. Ama sıkıntı veya tehlike geçince yine eski haline dönüp ortak koşmaya başlar çoğu insan. Herşeyi yaratıp yönetenin kim olduğunu görmezden gelmeye çok hevesli insanoğlu ilginç bir şekilde. Hem de defalarca işin gerçeğini anlatan-gösteren olaylar yaşadığı halde... Kimi zaman kendisini düzlüğe çıkaranın şans olduğunu zanneder, kimi zaman da beyin gücü vs. ile bunu kendisinin gerçekleştirdiğini iddia edecek kadar raydan çıkar. Ya da daha başka ortak koştuklarının yardım ettiğini düşünmeye başlar... *** Zümer Suresi 49. İnsana bir kötülük dokunduğu zaman bizi çağırır; ancak ona bir nimet verdiğimiz zaman ise: "Bu, bana bilgimden dolayı verilmiştir," der. Aslında o bir testtir, ne var ki çokları bilmez. Mülk Suresi 21 Peki, O, rızkını tutarsa kim var sizi rızıklandıracak? Hayır, bir azgınlık ve nefret içinde inat etmekteler. *** Bu arada panteist inanç içerisinde olanların, yani kendilerini ve kainatı Allah'ın parçası olarak görenlerin yanılgısına şu ayetler de güzel cevap vermektedir: *** İhlas Suresi 3 Ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur! *** (Allah ne bir şeyden türemiştir, ne de kendinden birşey türetmiştir.Yarattıklarını tamamen kendisinden ayrı, başka bir deyişle yoktan var etmiştir.) *** 6:101 Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Eşi olmadığı halde nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi o yaratmıştır ve o, her şeyi bilendir. Enam suresi 1 Hamt Allah`adır! o ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar. *** Rabbimiz herşeyi kendisinden ayrı yani yoktan yarattığından dolayı hiçbir ortağı yoktur ve bu yüzden şirk en büyük günahtır. Ve yaşadığımız dünya bir rüya veya hayal alemi değil, tamamiyle gerçektir: *** Teğabün Suresi 3 Gökleri ve yeri gerçek olarak yarattı; sizi biçimlendirdi ve görünüşlerinizi güzel yaptı. Yalnız O'nadır dönüş. İbrahim Suresi 19 Allah'ın gökleri ve yeri hak(gerçek) olarak yarattığını görmedin mi? Dilerse sizi yok eder, yepyeni bir halk getirir. *** Ruhçuluğun insanlara aşılamaya çalıştığı düşüncelerin asılsız ve de uzak durulması gereken şeyler olduğu bilgisi ayetlerde defalarca vurgulanmakta görüldüğü üzere. Başka bir deyişle İslam'ın tam zıddıdır Ruhçuluk. Ayrıca, insanların yanlışlarından biri de başka insanların kendisi hakkında ne düşüneceği, onların gözüne girebilmek ve övgü veya onayını alabilmek için neler yapabileceği üzerinde kafa yorması ve hatta ömrünü bu uğurda geçirmeye çalışmasıdır. Aslında tek övgüsünü ve onayını almamız gereken yine yüce Yaratıcımız'dır. Falanca kişinin hakkımızda ne düşüneceği değil, Rabbimizin hakkımızda ne düşündüğü üzerine kafa yormalı ve bu uğurda güzellikler üretmek için çalışmalıyız. Zaten Allah'ın rızasını kazanmak bu dünyada güzellikler üretmekten ve insanlara iyilik yapmaktan da geçtiğinden, yine bunun sonucunda iyi-güzel insanların hakkımızda olumlu düşünmesini sağlamış olma ihtimali de artacaktır. Başkalarının gözündeki imajınız için çabalamanız tamamen boştur. Hatta göreceksiniz ki sizin için falanca görüşte olan birisi, yıllar sonra kendiliğinden tam tersi görüşe sahip oluvermiş. Hatta bazen bir bakmışsınız öyle yıllar sonra falan da değil, sadece birkaç saniye sonra tamamen değiştirmiş düşüncesini... İnsanlardan değil yalnızca Yaratandan çekinilmeli. Allah'ın sevgisi ve takdirini hakedenlerden olmanın dışında kalıcı bir kazanç yoktur. Ahiret yaşantısını, yani sonsuz serüvenimizi belirleyecek olan da sadece budur. Ama dediğim gibi bunun yolu da aynı zamanda insanlara ve kendine iyilik yapmaktan geçmektedir. *** Zümer Suresi 38 Onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, yemin olsun "Allah!" diyecekler. De onlara: "Peki Allah dışındaki yakardıklarınız hakkında ne diyorsunuz? Allah bana bir zarar vermek istese, O'nun vereceği zararı uzaklaştırabilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilese, O'nun rahmetini tutabilirler mi?" De ki: "Bana Allah yeter! Tevekkül edenler O'na dayanıp güvenirler." Zümer Suresi 52. ALLAH'ın dilediğine rızkı genişletip daralttığını bilmezler mi? İnanan bir toplum için bunda dersler vardır. *** Zaten Allah'ın dışında başka şeylerden medet umanlar daha bu dünyada da sıkıntıları yaşamaya başlıyorlar. Belki hayatlarında belli bir süre işler yolunda gidiyor gibi gözükse de, günün birinde yani daha bu imtihan dünyasında bile işlerin sarpa sardığını görmeye başlıyorlar. *** Tevbe Suresi 118 Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır. Yunus Suresi 107 Allah sana bir zarar dokundurursa, onu kaldıracak olan başkası değil, yine O'dur. O sana bir hayır dilerse, O'nun lütfunu reddedecek yoktur. Kullarından dilediğini lütfuyla nasiplendirir. Gafûr'dur O, Rahîm'dir. *** Allah bize bu dünyada güzellikler-ödüller sunarken veya bazı sıkıntılar tattırırken-cezalandırırken, bilincimizi bu durumla uyumlu frekans içine sokabilir. Başka bir deyişle; yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız doğrultusunda bir zihin haline sahip olabiliriz bazen. Ama yine burada bizim düşüncelerimiz doğrultusunda gerçekleşmiyor olaylar, sadece, olacaklarla uyum içerisinde oluyor bazen düşünsel dünyamız. Ayrıca Allah'tan başka hiçbirşeyden korkmamak gerektiğinden, bunun ihlali, yani başka şeylerden aşırı korkulması, bir ceza olarak da o kişiye Rabbimiz tarafından yaşatılabilir. Ve yine burada o kişinin düşünce gücü vs. söz konusu değildir. Var eden ve yöneten her zaman tektir. Ayrıca dikkat edin, birçok kez, korktuğumuz şeyler başımıza gelmiyor, tam tersine onlardan korunuyoruz. Ya da çok istediğimiz şey birçok kez gerçekleşmeyebiliyor. Zaten düşünce gücü olayı gerçek olsaydı dünyada fakirlerin veya başka sıkıntıları olanların birçoğunun bu durumları hep sürmezdi. Çünkü çoğu içten bir şekilde sıkıntılarını aşmak istiyor.Ama bunu yapabilecek tek bir varlık vardır, o da tüm nimet ve sıkıntıları veren, ahirette de yine herkesi hakettiğine göre cennete veya cehenneme koyacak olan, yönetiminde ortağı bulunmayan Rabbimizdir. Zaten hiçbirşey kendiliğinden olmuyor, iyi veya kötü başa gelen her olayı O yaratmaktadır. Kainatı yoktan var eden ve içindeki tüm iş ve oluşların da yöneticisi, yaratıcısı tektir. Yüce Allah ortak koşmayı affetmediğini yine ayetlerinde şöyle bildirmektedir: *** Nisa Suresi 116 Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. Allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir. *** Bu bağlamda, özellikle yapılmaması gereken şey olan ortak koşmak, Allah'tan başka yaratıcı güç kabul etmek ve ondan medet ummak davranışının bu türevini; yani düşünce gücüyle olayları yönlendirebileceğiniz inancını/hurafesini de tamamen terk etmek gerekmektedir. Zaten putlara tapanlar da o heykellerin kendilerini değil, temsil ettikleri şeyleri yaratıcı güç olarak görüyorlardı ve birçoğu da panteist felsefe içinde bunu yapıyordu. Yani o gücün Allah'ın bir parçası veya yansıması olduğunu sanıyorlardı. Günümüz putperestlerinde de durum yine aynıdır... Yine söyleyelim; Tasavvuf yoluyla bu inanç, İslam dünyasına da benimsetilmeye çalışılmıştı geçmişte. Ve kısmen de etkili oldular. Şimdi ise modern görünümlü maskelerle insanlara kendilerinin tanrı oldukları veya bir parçası/yansıması oldukları görüşü ustaca aşılanıyor. Amaç hep aynı: insanları şirke bulamak... Söz Tasavvufdan açılmışken konuyla ilgili videomuzu da vereyim: http://www.youtube.com/watch?v=CgaphLgwtMo Tasavvuf ruhçuluğun İslam dünyasına sızabilmek için kullandığı truva atıdır. Yani aslında İslam dini ile taban tabana zıttır. Ama ayet cımbızlayarak, ayetlere sembolik anlamlar yükleyerek veya Kuran dışı kaynakları dine ilave ederek sanki Tasavvuf İslami birşeymiş gibi benimsetilmeye çalışıldı. *** ARAF Suresi 16. Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım." 17. "Sonra onlara; önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Bir çoklarını şükreder bulamayacaksın." 18. Allah buyurdu: "Çık oradan, yenik düşmüş ve kovulmuş olarak. Onlardan sana uyan olursa yemin olsun ki, cehennemi tamamen sizden dolduracağım." *** Evet İblis insanların ayaklarını kaydırmak için din yolu üzerine kuruluyor ve şirk tuzağını çeşitli kapanlarla kuruyor. İnsanların çoğu da bu tuzağa yakalanıyorlar. Başlarına gelen güzellikleri kendilerinin yarattığını sanan insanlar, Allah'a şükretmeyecektir. Kendilerine ve/veya kainata pay çıkaracaklardır... Günümüzde Ruhçuluk veya New Age gibi isimlerle de bilinen paganizm bu cinin öğretisidir gerçekte. Bu durumu farkedip kurtuluşa uzanmanın yolu yalnızca Kuran'ı dini kaynak edinerek ona sarılmaktan geçmektedir. Çünkü sadece Kuran korundu ve ruhçuluğun kollarını/vantuzlarını uzatamadığı yeryüzündeki tek sağlam dini kaynak odur. Bu dünya hayatının amacı imtihandır, yani insanın içindeki iyilik veya kötülükle yüzleşmesidir. Bu yaşamın diğer işlevi de daha bu dünyadayken bazı küçük mükafat veya cezaları tatmaya başlamaktır. Bu kendimizle yüzleşmemiz sonucunda da ahirette itiraz hakkımız ortadan kalkmış oluyor. İçindeki kötülüğe defalarca bizzat tanık olan veya içindeki iyiliği deneyimleyen biri artık neden sonsuz cehennem veya cennete gittiğini biliyor olacaktır ahiret evreninde. Yaratılışımızda ve ayrıca sonradan kitap yoluyla bize verilen ayetlere sırtımızı dönmemek, tek tanrıcı ve iyi bir insan olarak imtihanımızı tamamlamaktır bizden istenen. Bu bağlamda; şu 2 günlük dünyada sözde çıkar elde etmek için hurafelerin peşinden gitmek gibi bir hataya düşülmemeli. Zaten şirk yani ortak koşma en büyük günah ve hata olarak, hem dünyamızı hem de ahiretimizi cehenneme çevirmekten başka bir işe yaramayacak. "Olayları ve hatta maddeyi-evreni kulların zihninin yarattığı-yönettiği" gibi safsatalardan tamamen sıyrılarak, herşeyi sadece Allah'ın yarattığını iyice idrak etmeli ve O'ndan başka bir Tanrı ve yöneticinin olmadığı gerçeğini hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. Hiçkimse O'na ortak olamaz. Zaten İslam'ın üstüne basa basa vurguladığı konu bu iken, bunun tam tersi inançlara yani hurafelere yönelmek ahiretteki sonsuz geleceği mahvetmekten başka birşey değildir. *** Bakara Suresi 22 O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için meyvelerden/ürünlerden bir rızık çıkardı. Artık bilip durduğunuz halde Allah"a ortaklar koşmayın. *** Ve yüce Rab özgür iradesiyle dilerse korkularımızı, dilerse arzularımızı karşımıza çıkarır(ceza veya mükafat). O düşüncelerimizle yönlendirilecek bir hizmetçi değil, efendimizdir. Bizim veya başka bir yaratılmışın hiçbir payı yoktur O'nun yönetiminde. Herkesi hakettiğine dünya ve de özellikle ahirette kavuşturacaktır... *** Hac Suresi 18 Görmedin mi göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, Güneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah'a secde ediyor. Birçoğunun da üzerine azap hak olmuştur. Allah'ın hakir kıldığına ikramda bulunan olmaz. Allah, dilediğini yapar. *** Kainata, zihninize veya falanca puta geleceğinizle ilgili siparişler vermeye kalkma, yani onlara tapma hatasına hiçbir zaman düşülmemelidir. *** En'am Suresi 148 Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz.", *** Ahirette sonsuza dek acı ve hüsrana yuvarlanmamak için, işte bu "düşünce gücüyle olayları yaratmak" veya "panteizm" gibi sinsi şirk inançlarından biranönce sıyrılmalı, uzak durmalı kullar. Ruhçuluk ve uzantısı tüm putperest oluşumlara sırt çevrilmeli, safsatalara yaklaşılmamalıdır. Gerçekten de hiçbir yaratılmışta tanrısallık ve efendilik yoktur. Sadece Allah'a yönelmeli ve O'ndan istemeli, ibadetlerimizi de aksatmadan yerine getirmeliyiz. Hiçbirşeyi Rabbimize ortak koşmamalı, tüm yaratılmışların yoktan var edildiği gerçeğinin, yani diğer bir deyişle kulların Allah'tan tamamen ayrı olduğu gerçeğinin her zaman farkında olmalıyız. İyilik ve iman üzere yaşamalı, yüce Rabbin emir ve yasaklarına uymalıyız. Sonsuz ve gerçek kurtuluşun, kalıcı nimetlere ve mutluluğa kavuşmanın tek anahtarı bu. Ayrıca bu sır falan da değil, apaçık Kitabın apaçık ayetleridir. *** Müminun Suresi 59 Onlar ki, Rablerine ortak koşmazlar, Rad Suresi 22 Onlar, Rablerinin yüzünü arzulayarak sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir ölümsüz yurt. *** Namazınızı kılıp zekatınızı veriyor musunuz? İnsanlara iyilik ve hayırda yarışıyor musunuz? Sadece Allah'a yönelerek ve dini yalnızca O'na has kılarak yaşıyor musunuz? Hurafelerden ve haramlardan uzak durup gerçek bilgi, bilim ve güzellik yolunda yürüyor musunuz? Rabbimizin tek korunan ve dolayısıyla tek dini kaynak olan Kitabı Kuran'ı (anlayarak kendi dilinizde) okuyor musunuz? Kısacası Allah'ın emir ve yasaklarına uyuyor musunuz? İşte bu amellerimiz doğrultusunda sadece Rabbimiz belirlemektedir güzellikler içinde mi yoksa sıkıntılar içinde mi yaşayacağımızı... Hem bu dünyada hem de ahirette...Herkesi hakettiğine kavuşturan yalnız O'dur. Selam ve sevgiler
-
Böylece Kutsal Kuran kendisine iftira atmaya çalışan yalancıların suratlarına gerçekleri bir tokat gibi çarpmaya devam ediyor. Kölelik ve şiddet haramdır.
-
Arkadaşımla birlikte hazırladığımız videomuz: http://www.youtube.com/watch?v=_0Y3fAaukiY Selam
-
Ve maide 33'te de bahsedilen nefsi müdafaadır: http://emre1974tr.blogspot.com/2012/12/maide-33te-istenen-nefsi-mudafa-ve.html Evet Kutsal Kuran köleliği ve şiddeti yasaklarken piyasadaki İncilleri bir kez daha düzeltmiş olur.
-
İslam'da canlıların ruhu-hayaleti olmadığını çalışmamda ayetlerle göstermiştim: http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html Şimdi bu konuyla ilgili bana gelen soruyu ve altına verdiğim cevabı da aktarıyorum; Başka bir forumda Shaban nikli katılımcı sordu: QUOTE Hocam, farzedelim dünyada mükemmel bir klonlama ve senin beynindeki hatıralarını vs yi içeren tüm bilgiyi başka bir beyne kopyalama teknolojileri olsun. Senin aynını klonladılar ve beynindeki bilgiyi aynen o klonuna aktardılar. Yani senin madde olarak aynını yarattılar. Sonra sana dedilerki, sen kopyanda zaten yaşamaya devam edeceksin." Kabul eder misin? Yerinde olsam ben etmem, çünkü o klon sen değilsin, tamamen başka biri. Ne onun yediği pirzolanın tadını alırsın, ne de onun etini yakan ateşin acısını hissedersin. İşte ruh kavramı bence burdan geliyor. Eğer Allah beni ödüllendirmek yahut cezalandırmak için tekrar diriltecekse, o ben olmalıyım, beni temsil eden başka bir varlık değil. Aksi durumda ben bugün, ahirette başka bir varlığın mutlu yaşaması için bir anlamda kendimi belli şeylerden mahrum eden bir enayi durumuna düşerim.İşte bu yüzden benim hiç yok olmayan bir parçam olmalı ki, yarın ahiretteki ceza yada ödülün muhatabı olsun. Keza İsra 85'te Allah peygabere "sana ruhtan sorarlar, deki bu konuda bana çok az ilim verilmiştir" diyor. Herhalde peygambere vahyi ya da cebraili sormuyorlar, bildiğimiz ruh olayını soruyorlar. Eğer ruh diye bir şey olmasa Allah, o eskilerin masalıdır der geçer, ama öyle demiyor. Bilmiyorum dediklerim hakkında ne düşünürsün ? vesselam CEVABIM Senin bahsettiğin "canının bedenle bütünleşmesi sonucu ortaya çıkan nefsin". Hayır, ahiretteki yaratılış senin kopyan değil, sen olacaksın. Ama bu nefsin, tek başına var olabilen ve düşünebilen varlık falan değil. Yaşam enerjisinin(ki o da elektrik gibi maddidir) bedenle buluşması sonucu yine sana özgü nefsin ortaya çıkacak. Senin sen olman için, içine bir hortlağın girmesi gerekmiyor. Tam tersine, onun olmaması gerekiyor. Yoktan nasıl yaratıldıysan ve bu "sen" olduysan, yine aynı şekilde olacak Verdiğin ayette vahiy ve ilgili melekten bahsediliyor. Ama yine ortada hortlakla ilgili bir soru falan yok. Fakat hadis veya İncil gibi başka kaynakların etkisi altında kalırsan, ruhları soruyor zannedersin. Kuran'da özel isim olarak Ruh(vahiy meleği) hep tek başına geçer. Hiçbir insana ait falan değildir. O da senin benim gibi bir kuldur ve görevi de vahyi iletmektir. Bir de şu ayetler de konuyla bağlantılı: KAF 2 İş sanıldığı gibi değil! Kendilerine içlerinden bir uyarıcı geldi diye şaştılar da şöyle dediler o küfre batanlar: "Acayip şey bu!" 3 Ölünce mi, biz toprak olunca mı? Çok uzak bir dönüştür bu." 4 Toprağın onlardan neyi eksilttiğini pek iyi bilmişizdir biz. Her şeyi saklayıp koruyan bir Kitap var katımızda. İnkarcılar, öldükten sonra bedenlerinin tamamiyle yok olacaklarını düşünüyorlar. Ama 4. ayette onlara gerekli cevap veriliyor. Parmak uçlarına kadar tüm bilgiler kayıtlıdır ve yeni yaratılışta yine "aynı insanlar" olarak var olacaklardır. ********* Bu dünyadaki bedenin de sürekli yenileniyor. Her 8 yılda bir falan tüm hücrelerin yenilenmiş oluyor. Son araştırmalarda, bugüne kadar yenilenmediği düşünülen beyin hücrelerinin bile yenilendiği iddiaları var. Yani 10 yıl önceki bedeninden hiçbir kırıntı yok şu anda. Seni sen yapan, senden bir parçanın kalması değildir. Seni sen yapan, Allah'ın gözünde senin sen olmandır. Allah'ın sana yüklediği değer ve bireyselliktir. Bir zaman makinasına atlayıp geçmişe gidebilsen kendinin eski haline ulaşacaksın. Ama ortada bir sorun olacak, 2 tane sen olmuş olacaksın. Bir zamanda yolculuk yapan, bir de geçmişe gittiğinde karşılaştığın sen.İki tane Şaban yanyana gelmiş olacak. Ama Allah seni birey olarak yarattığından, sen yine benliğinden birşey kaybetmemiş olacaksın. İkizler, kopyalama olayı başkadır, bu bambaşka... Allah seni birey olarak yaratmış ve seni biliyor. Seni sen yapan parçan-molekülün vs. değil, budur. Selam ve sevgiler.
-
Evet ispatladığım üzere kölelik yasak ve haramdır. Ayrıca savaş da yasaktır, nefsi müdafaa hariç. Savaşı, şiddeti ve köleliği emreden kitaplar ise piyasadaki sahte incillerdir. Kutsal Kuran sadece nefsi müdafaa savaşına izin verir: http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html Ve böylece Kutsal Kuran piyasadaki İncilleri bir kez daha düzeltmiş olur.
-
Tüm ayetler apaçıktır, bazı ayetlerin apaçık birinci anlamı dışında ikincil ve üçüncül anlamı da var diyor: http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuran-bir-semboller-kitab-degildir.html
-
NUR 35 Allah, göklerin ve yerin Nur`udur. Onun nurunun örneği, içinde çerağ bulunan bir kandile benzer. Kandil, bir sırça içerisindedir. Sırça, inciden bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nispeti olmayan bereketli bir zeytin ağacından yakılır. Bu ağacın yağı, neredeyse ateş dokunmasa bile ışık saçar. Nur üzerine nurdur o. Allah, dilediğini kendi nuruna kılavuzlar. Allah, insanlara örnekler verir. Allah herşeyi bilmektedir. Burada açıkça bir benzetme yapılıyor ve bu yapılan benzetmenin ne olduğu da net bir şekilde yine Kuran`da veriliyor. Ama bazı panteistler bu ayeti kendi inançları doğrultusunda yorumlamaya kalkıyorlar. Hem de başka bir ayette bunu yapanların sapmış kişiler olduğu açıkça belirtildiği halde: En`am Suresi 1 Hamt Allah`adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar. Ayette net olarak nurun da yaratılan birşey, evrenin diğer unsurları gibi olduğu özellikle belirtiliyor. Böylelikle bu yaratılmışları Allah`ın bir parçası gibi görmeye kalkan ortak koşucular bir kez daha deşifre edilmiş olunuyor. İşin ilginci tüm bu ayrıntılı açıklamalara rağmen hala birçok insan aynı şeyi yapmak için adeta birbirleriyle yarışıyor. Nuh Suresi 16 "Ve Ay`ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş`i bir kandil haline getirdi. " (Burada da nur fiziksel ışık anlamında kullanılmakta) ------------------------ Şimdi gelelim Nur 35. ayette açıkça yapılan benzetmenin yine Kuran tarafından tefsirine: Tevbe Suresi 32 Allah`ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Allah ise kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemiyor. İbrahim Suresi 1 Elif, Lâm, Râ. Bir kitaptır bu. Ki indirdik sana, çıkarasın diye insanları Rablerinin izniyle karanlıklardan nura; Hamîd, Azîz olanın yoluna... Saff Suresi 8 İstiyorlar ki, ağızlarıyla Allah`ın nurunu söndürsünler. Ama Allah, küfre batanlar hoş görmeseler de nurunu tamamlayacaktır. Teğabün Suresi 8 Artık Allah`a, onun resulüne ve size indirdiğimiz nura inanın. Allah, yapmakta olduklarınızı iyiden iyiye haber almaktadır. Talak Suresi 11 Bir elçi indirmiştir ki, iman edip hayra ve barışa yönelik işler sergileyenleri, karanlıklardan nura çıkarmak için Allah`ın ayetlerini açık-seçik okur. Allah`a inanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları Allah, altlarından ırmaklar akan cennetlere/bahçelere koyacaktır. Onlar orada sonsuza dek kalıcıdır. Allah böylesi için rızkı gerçekten güzelleştirmiştir. Nurun benzetme yapılarak verildiği ayetlerin hepsine birden bakınca; nur kurtuluştur, kurtuluşa(cennete-Allah`ın rızasına) götüren yol ve bilgidir, ve bu bilgi ile yolu sunandır(Zaten günlük hayatta da fiziksel olarak nur yani ışık, gerçekleri görmemizi ve bu sayede yolda yürümemizi sağlar). Bu yolu sunan kullarına, Yaratıcımızdır. Bu sunum da ayetler, Kitap ve dolayısıyla İslam şeklinde gerçekleşmektedir. Evrendeki ayetler, yaratılışımızda bize verilen ayetler, peygamberler aracılığıyla gelen ayetler vs. hep Allah`ın nurudur ve yerde gökte her yerdedir çünkü Allah`ın ayetleri her yerdedir aslında. Bu bağlamda asıl nuru sunan Allah olmaktadır. Çünkü kurtuluşa götüren yolun ve bilgilerin kaynağı da O`dur. Kısacası kurtuluşa ulaştıran aslında Allah`tır. İlk insan ve elçi Adem`den beri hep aynı din, aynı kurtuluş yolu, yani islam(ibadetlerinden inanç sistemine kadar genel hat olarak hep aynıdır) gelmektedir. İnsanlar ısrarla dini dejenere edip, kitapları değiştirdikçe Rabbimiz yine elçileri aracılığı ile İslam`ı, aynı nuru göndermiştir. Son kitap Kuran koruma altında olduğundan artık yeni bir peygamber ve kitap gelme işlemi durmuştur. Kıyamete kadar Kuran insanlara ışık tutacak, iyilerin ve kötülerin kendileriyle yüzleşmesine vesile olacaktır. Zümer Suresi 69 Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar. Şura Suresi 52. İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nur yaptık. Hiç kuşkusuz, sen, dosdoğru bir yola kılavuzluk etmektesin. Yine nur, yol gösterici, ahiretteki sonsuz kurtuluşa götürücü anlamında kullanılmakta. Ve tekrarlayalım, nurun manevi anlamda yol gösterici, kurtuluşa ulaştırıcı ışık anlamında kullanıldığı ayetlere bakarak panteist inançlarına dayanak arayanlara karşı Kuran yine en güzel cevabı veriyor: En`am Suresi 1 Hamt Allah`adır! O ki gökleri ve yeri yaratmış, karanlıklara ve nura vücut vermiştir. Sonra, gerçeği örtenler bunları Rablerine denk tutuyorlar. Görüldüğü üzere evrendeki fiziksel nuru kutsallaştıranlar şirk içindedirler. Işığa veya yaratılmış başka herhangi bir şeye kutsallık yüklemek, ortak koşmak için çabalayanlar yine ayetlerin duvarına çarpıyorlar. Ve gerek panteizm maskesiyle gerekse de başka maskeler kullanarak yaratılmışlara ve kendilerine tapınmak için binbir takla atanlar zaten İslam`ın tam tersi bir öğretinin mensubular. Kuran`a göre yüce Allah tüm yarattıklarını kendisinden ayrı, yani yoktan var etmiştir. Ve bu yüzden şirk yasaktır. Selam ve sevgiler
-
Ahiret evreninde(Rabbin Katı) yaşayan canlılar ölümsüzdür ve sonsuza dek yaşlanmadan(sabit formda) yaşamlarını sürdürürler. İnsanlar kıyametten sonraki yaratılışta bu ahiret evreninde yaşamına başlayacak ama bazı istisna insanlar(şehitler ve peygamberler gibi) şimdiden bedenli-fiziksel olarak cennette yaşamlarını sürdürmektedirler: -Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar. -Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: "Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır." müjdesinde bulunurlar. (Ali imran suresi 169-170) Meryem 56. Kitap'ta İdris'i de an. Çünkü o, özü-sözü tam uyuşan bir kişiydi, bir peygamberdi. 57. Onu yüce bir mekâna yükselttik. Ali İmran Suresi 55 Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkar edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım.Ve sana uyanları, inkar edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım.Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim." Bu istisna insanların dışında kalanlar ise kıyametten sonra ahiret yaşamlarına başlamış olacaklar. Ve Rabbin Katı'nda( yani farklı fizik yasalarına sahip ahiret evreninde) yaşam ebedidir: Nisa Suresi 122 İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. sonsuza değin kalacaklardır orada. Allah'ın şaşmaz vaadidir bu. Söz söyleme bakımından Allah'tan daha doğru ve tutarlı kim olabilir? Rad Suresi 24 "Selam size, sabrettiğiniz için! Ne güzeldir şu sonsuzluk yurdu!" derler. Ahiret yaşantısının sonsuza dek sürmesi bazı kimselerce garip karşılanıyor ve "o zaman o canlılar tanrısal olmuyor mu?" gibilerinden kafa karışıklıklarını belirten ifadeler kullanıyor, sorular soruyorlar. Öncelikle, bizler yani yaratılmışlar bir başlangıca sahibiz, ezeli değiliz. Ayrıca daima zamana ve mekana tabiyiz. Buna karşılık yüce Allah zamansız ve mekansızdır. Ve başlangıcı olup, zaman içerisinde yolculuk etmek durumunda olan biz kullar, her zaman sınırlı varlıklar olarak kalmayı sürdüreceğiz. Ahiret yaşantısına dönecek olursak; orada sonsuza dek yani sürekli yaşantımız sürecek ama yaşımız hiçbir zaman sonsuz olmayacak. Çünkü yaşantımızın bir başlangıcı var ve hergeçen yıl yaşımız bir artacak, sürekli büyüyecek ama daima bir sayıya denk gelecek. 1..........................789.............................. .......1122333........................12233499988779...... Her geçen yıl eski yaşımıza bir ilave olacak ve hiçbir zaman sonsuz büyüklükte olmayacak. Buna karşılık bu olay sonsuza dek durmadan sürecek. Kısaca ahiret yaşantısı ebedidir ama yaşayanların yaşları mutlaka sınırlı kalmaktadır.Çünkü başlangıcı olan birşey geriye doğru sonlu demektir. Fakat ileriye doğru sonsuz yolculuk sürecektir. Cennetteki bir insanın yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin, bantı geriye doğru sardığımızda bir başlangıcın olduğunu göreceğiz. Süre(yıllar-yaş) sürekli artacak ama başlangıcı olmasından dolayı hep bir sayıya denk gelecek. Bu arada matematikte hayali olarak sunulan, bir ucu kapalı bir ucu açık sözde sonsuz uzunluklar falan tamamen yanlıştır. Birşey sonsuz uzunlukta olabilmesi için hem başlangıçsız hem de ebedi olmalıdır. Eğer bir yol geriye doğru da olsa bitiyorsa o yol sonludur. Alınan yolculuk sırasında sürekli rakamlar büyür sadece, ama asla , ne kadar büyürse büyüsün sonsuza ulaşmaz. A........B......C....... A ile varılan nokta arası hep belli bir uzunluk olarak kalmaya mahkumdur. Ahiret yaşamı ileriye doğru sonsuza dek sürecektir ama dediğim gibi bantı geriye sardığımızda yani zamanda geriye yolculuk yaptığımızda başlangıca ulaşırız ve orada(geriye doğru) yol biter. Kısacası ebediyen yaşayacağız ama yaşımız hiçbir zaman sonsuz olmayacak(varlığımızın başlangıcı olduğundan dolayı). Ebedi olacağız ama ezeli olmadığımızdan ve de zaman-mekanın içerisinde yolculuk yapmak durumunda olduğumuzdan yine sınırlı varlıklar olmayı sürdüreceğiz. Sınırsız, zamansız ve mekansız olan bir tek Rabbimizdir. Ayrıca, ahiret evrenindeki canlıların sonsuza dek yaşaması Rabbimizin isteğiyle, yaratmasıyla gerçekleşen bir durumdur. Yüce Yaratan hiçbir şeye muhtaç olmaksızın ebediyen var olurken, kullar ise O'nun sayesinde var olabilirler ancak. Bu durum ayetlerde şöyle belirtilmekte: Hud 107. Gökler ve yer durduğu sürece orada kalıcıdırlar; ancak Rabbin dilerse başka. Rabbin, dilediğini Yapandır 108. Mutluluğu hakkedenler ise, gökler ve yer kaldığı sürece cennette kalıcıdırlar. Rabbinin dilerse başka. Kesintisiz bir ödüldür bu. Yüce Allah, kendisi istediği için sonsuza dek var olacağımızı söylüyor. Ve diyor ki "eğer tersini dilemezsem, oradakileri asla çıkarmayacağım" Ve çıkarmayacağına dair söz de veriyor. Başka bir deyişle "istersem bu hükmümü değiştirebilirim, ama cennettekilerin sonsuza dek orada kalmasını, özgür irademle istediğim için kalacaklar" anlamında bir ifade kullanmakta. Tüm bunları gözönüne aldığımızda, ebediyen yaşayacak olmamızın bizleri kutsallaştırmadığını, tıpkı bu dünya yaşamındaki gibi kullar olmayı her zaman sürdüreceğimizi kolaylıkla görebiliriz. Selam ve sevgiler.
-
Kuran ağır dile sahip roman gibi değil de, sade bir şekilde anlatır bilgileri ve yaşam öykülerini. Hatta çoğu yerde geçişleri sinematik bir havada sunar. Bu yüzden bir çok yerde "de ki", dediler ki" gibi ifadeleri kullanmaz. Tabii aynı zamanda Kuran'ın matematiksel mucizesi de sağlanmış olur bu yolla. YUSUF 80. Yûsuf'tan ümidi kesince bir kenara çekilip tartışmaya başladılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına garanti aldığını, daha önce Yûsuf'a yaptığınız haksızlığı bilmez misiniz? Babam bana izin verinceye, yahut da Allah hakkımda hükmedinceye kadar bu ülkeden ayrılmayacağım. Yargıçların en hayırlısıdır O." 81. Babanıza dönüp şöyle deyin: "Ey babamız, oğlun hırsızlık etti. Biz sadece bildiğimize tanıklık ettik. Biz gaybı bilenler değiliz." 82. "İçinde bulunduğumuz kente, beraberinde döndüğümüz kervana sor. Biz gerçeğin ta kendisini söylüyoruz." 83. Yakub dedi ki: "Hayır, öyle değil, nefisleriniz sizi yine bir işe itmiş. Bana düşen yine güzel bir sabra sarılmak. Bakarsın Allah onların hepsini bana getirir. Çünkü Alîm olan O, Hakîm olan O'dur." Burada Yusuf'un kardeşlerinin büyükleri diğerlerine babalarına dönüp ne söylemeleri gerektiğini 81 ve 82. ayetlerde anlatıyor. Ve dikkat edin 83. ayette birden sahne değişiyor ve bu sözlerin babaları Yakub'a aynen söylendiğini ve hatta onun karşılık verdiğini görüyoruz. Yani arada "kardeşleri gidip babalarına bunları söylediler" diye bir ifade kullanılmıyor. Tıpkı bir film sahnesi gibi direkt o sözlerin Yakub'a iletilmiş olduğunu ve onun da cevap verdiğini görmekteyiz. Başka bir örnek: TAHA 43. "Firavun'a gidin, çünkü o azdı." 44. "Ona yumuşak ve tatlı bir sözle hitap edin; belki öğüt alır, yahut ürperir." 45. Dediler ki: "Rabbimiz, onun aleyhimizde bir taşkınlık yapmasından yahut yine azmasından korkuyoruz." 46. Buyurdu: "Korkmayın! Ben sizinle beraberim; işitiyorum, görüyorum." 47. Hadi gidin ona! deyin ki; "Biz senin Rabbinin iki resulüyüz. İsrailoğullarını bizimle gönder, onlara işkence etme! Rabbinden sana bir mucize getirdik. Selam, hidayete uyanlaradır." 48. "Azabın, yalanlayıp yüz çevirenler üzerine olacağı bize vahyedildi." 49. Firavun dedi: "Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsa?" Burada da Musa ve kardeşi Harun çekincelerini iletiyor. Rabbimiz de karşılık olarak korkmamaları gerektiğini belirtip, Firavun'a söylemeleri gerekenleri bildiriyor. Ve yine dikkat edin 49. ayette birden bu sözleri Firavun'a aynen ilettiklerini ve hatta Firavun'un cevap vermeye başladığını görüyoruz. Yani yine arada "Firavun'a gidip şunları bunları söylediler" gibilerinden bir açıklama yok. Doğrudan sahne geçişi yaşanıyor. Daha böyle bir çok örnekte "dediler", "dedi", "de ki" veya "deyin ki" gibi ifadeler kullanılmadan doğrudan anlatım sağlanmıştır. Bu durum, dediğim gibi, hem anlatıma akıcılık sağladığı gibi hem de Kuran'ın matematiksel mucizesini sağlamaktadır. Mesela Kuran'ın tamamında "de" (kul) ve "dediler" (kalu) 332'şer defa geçmektedir. "De" 332 defa... "Dediler" 332 defa... Selam ve sevgiler.
-
Gösterdiğim delilleri görmezden gelmeye çalışarak yalanlarını sürdürmeye çalışan zalimlere en güzel cevabı yine Kutsal Kuran veriyor. Görüldüğü üzere yüce Allah köleciliği, kula kul olmayı kesin bir ifadeyle yasaklamıştır.
-
Savaş esirlerinin bile köle edinilemeyeceği açıkça belirtilir. "Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. "(47-4) Ve yazımda bir çok ayetle kanıtladığım üzere kölelik kesinlikle haramdır/yasaktır.
-
Kula kulluk/kölelik ve köle edinmek cehennemlik günahlardandır ayetlere göre. Bir kişinin bırakın kendisini, kalemini bile izinsiz alamazsınız.
-
şu çalışmamda da belirtiğim üzere: http://vekilsizmeclis.com/viewtopic.php?f=4&t=5568
-
Ve böylece Kutsal Kuran köleliğin kesinlikle yasak olduğunu bildirerek piyasadaki sahte İncilleri ve sahte Tevrat'ı bir kez daha düzeltmiş olur. Çünkü bilindiği üzere sahte İncillerde kölelik serbesttir ve hatta bazı durumlarda emredilir. Ama Tanrı Kuran ayetlerinde köle edinmenin ve kula köle olmanın yasak/haram olduğunu belirterek işin doğrusunu bize tekrar anlatıyor.
-
Bu esere Yaratılış Oratoryosu demek daha doğru olacaktır. Çünkü senfoni daha çok enstrümantaldir.
-
Bu çok eski yazımda söylediklerime şunu da ilave edeyim; Ayetlerde bahsedilen köle azat etme, daha çok Müslüman olmayanların kölelerini serbest bırakma olayıdır. Yoksa bir Müslüman zaten köle edinemez veya kendisi kula köle olamaz. Gösterdiğim üzere kölelik kesinlikle yasaktır, haramdır. Selam
-
Ayetler ışığında ruhçuluğun durumunu ve içyüzünü anlattığımız videomuz:
-
Bir de kölelik konusu sürekli sorulup duruluyor. Gerçi bazı yazarlar bu konuda gerekli açıklamaları yapmışlar ama ben de değineyim dedim. Kuran köleliği yasaklayıp insanların eşit olduğunu bildirmiştir. Kuran`da belirtildiği üzere peygamberlerin bile köle edinme yetkisi yoktur. Allah`ın dışında, yani yaratılmış bir şeye kulluk-kölelik en büyük günahlardandır: Zümer 29. ALLAH, çelişen ortaklara sahip bir adam ile bir tek kişiye bağlı olan adamın örneğini verir. Bu ikisinin durumu hiç eşit olur mu? Övgü ALLAH`adır. Ancak çokları bilmez. (İnsanın tek bir efendisi vardır o da Rabbimiz. Yüce Yaratan`dan başka bir kimseye kulluk-kölelik şirktir ve bu ayette de yalnız Allah`a kul olan ile, yaratılmışlara da kul olanlar bir örnekle karşılaştırılıyor. Ve bu ikisinin aynı olmadığı belirtiliyor. ) Din bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih`i ALLAH`tan sonra rabler (efendiler) edindiler. Oysa, yalnız tek Tanrı`ya kulluk etmekle emredilmişlerdi. O`ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir. (9: 31) De ki: `Kitaplılar! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir ilkeye geliniz: ALLAH`tan başkasına kulluk etmeyelim ve O`na hiç bir şeyi ortak koşmayalım, birimiz diğerini ALLAH`tan sonra rabler edinmesin. ` Kabul etmezlerse, `şahit olun, biz müslümanlarız! deyin. (3: 64) Ali İmran Suresi 79. Ayet: Allah`ın kendisine kitap, bilgi ve peygamberlik vermiş olduğu hiçbir kişinin kalkıp da insanlara: "Allah`a değil bana kul olun" diyebilme yetkisi yoktur. Ancak: "Kitabı öğretmekte ve ders alıp vermekte olmanız sebebiyle Allah yolunun erleri olunuz!" der. Hud Suresi 2. Ayet: şöyle ki, Allah`tan başkasına kul olmayın! Ben size O`nun tarafından müjdelemek ve uyarmak için gönderilmiş bir peygamberim! Enbiya Suresi 98. Ayet: " Siz ve Allah`ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz. " İslam dininden sonra hiçbir Müslüman köle edinememiştir(Kuran`daki gerçek İslam’ın uygulandığı dönemler). Ama cahiliye döneminden kalma kölelerin bırakılması adım adım olmuştur. Ayetler en ufak bir şeyde eldeki kölelerin serbest bırakılmasını, onlara maddi yardım yapılmasını ve çağı gelmişse-istiyorsa evlendirilmesini emreder. Örneğin: 5 Maide Suresi 89 ALLAH rast gele ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bile bile ettiklerinizden sizi sorumlu tutar. Yemininizi bozarsanız cezası, ailenize genellikle yedirdiğiniz yemeklerden on yoksulu doyurmak veya giydirmek veya bir köleyi salmaktır. Kim bulamazsa üç gün oruç tutmalı. Bu, bile bile ettiğiniz yeminlerinizin cezası. Yeminlerinizi tutun. ALLAH güzel karşılık veresiniz diye ayetlerini böyle açıklıyor. BELED 12. Zor yolun ne olduğunu bilir misin? 13. Köleleri özgürlüklerine kavuşturmaktır; Savaş esirlerinin bile köle edinilemeyeceği açıkça belirtilir. "Sonunda üstün geldiğinizde onları esir alın; onları ya karşılıksız veya fidye karşılığında salın. Savaş durumu kalkıncaya kadar bunu uygulayın. "(47-4) Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler. (Nahl 75) Burada da yine Allah`tan başkasına kulluk eden bir kimse ile, yalnızca Allah`a kulluk eden özgür insan karşılaştırılıyor ve kölelik yeriliyor. Ayrıca zenginliğin de fakirlikten üstün tutulduğunu görüyoruz ayette. Bu ve benzeri ayetler kulluğun sadece Allah`a karşı olması gerektiğini belirtmekte. Ve asıl, hırsızlığın bile yasak olduğu bir dinde, kölelik yani insan özgürlüğünü çalma tamamen kalkmış demektir. Düşünsenize, bir insanın arabasını veya kalemini izinsiz almak bile yasakken, o insanın kendisini çalarak köle edinmek hayli hayli yasaklanmış demektir. Yani bir insanın bir eşyasını bile izinsiz alamıyorsanız, o kişiyi kendinize zorla köle hiç yapamazsınız demektir. Ve yine ayetlerde belirtildiği üzere tüm insanlar dilediği gibi inanmakta ve yaşamakta özgür olduğuna göre imtihan dünyası gereği, yine kölelik yasaklanmış demektir İslam dininde. Selam ve sevgiler.
-
Kuran'da Yaratıcımızın kullarına sorular sorduğunu görmekteyiz. Bundan dolayı bazı insanlar "Allah zaten herşeyi bilmiyor mu, neden soruyor?" şeklinde itirazlar dile getiriyor. Yüce Rabbimiz elbette herşeyi biliyor. Hatta gelecekte olacakları bile... Soru sormasının nedeni öğrenmek değil, kullarına hakettiklerini vermek ve yaşatmaktır. Bir soru illa ki öğrenmek için sorulmaz. 1- O kişiye hakettiği bir deneyimi yaşatmak için de sorulur. 2- İfadeyi güçlendirmek, düşündürmek, mesaj vermek vb. amaçlar için de sorular sorulur. Bu bir yana, Allah zaten bu 2 günlük özet imtihan hayatında bizlere hakettiklerimizi yaşattırıp, bizi kendimizle yüzleştiriyor. Ahiret hayatının kendisi böyle "sonucu Allah tarafından bilinen sorular" üzerine kurulu.Dünya yaşantısı bu doğrultuda zaten. Çünkü zaten yüce Rabbimiz, biz bu dünyada sonsuza dek yaşasaydık ne yapacağımızı gayet iyi biliyor ve bunu özetleyen 2 günlük örnek bir imtihan hayatı yaşatıyor. "Kader ve Özgür İrede" başlıklı çalışmamda bunun çözümlemesini ayetler ışığında yapmıştım. Bakara 260 Hani İbrahim de şöyle yakarmıştı: "Rabbim, göster bana, nasıl diriltiyorsun ölüleri?" "İnanmadın mı?" diye sordu. "İnandım, dedi, ancak kalbimin tatmin olması için ..." Allah dedi ki: "Kuşlardan dört tane al, onları kendine ısındırıp alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir. Tüm bunlar insanları gerçeklerle ve kendileriyle yüzleştirme planına hizmet eden deneyimler. Ve sorular da bunun bir parçası. Bu sayede ahirette itiraz hakkın da kalmıyor. A'raf Suresi 12 Allah buyurdu: "Sana emrettiğimde secde etmeni engelleyen neydi?" İblis dedi: "Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın." Burada yine Rabbimiz yarattığı varlığa hakettiği deneyimi yaşatıyor. İblis'in kötülerden olduğunu biliyordu ve bunun açığa çıkması gerekiyordu. Ne söylenirse yapıyordu bugüne kadar İblis ama Adem'e secde şıkkını karşısına çıkartırsa bunu yapmayacağını bildiğinden Allah, bu imtihanı karşısına çıkarttı. Yani kalbindeki kötülükle yüzleştirilip aleyhinde gerekli delil açığa çıkarılmış oldu. İblis de olayın hemen devamında tuzağa düşürüldüğünü anlıyor ve şöyle diyor: 16. Dedi: "Beni azdırmana yemin ederim ki, onları saptırmak için senin dosdoğru yolun üzerine kurulacağım." İblis "beni azdırmana karşılık" derken işte bu tuzağa düşürülmekten bahsediyor. Çünkü İblis'in özgür iradeyle neyi yapmayacağını ve nerde gerçek yüzünü göstereceğini iyi bildiğinden Allah, bu İblis'in kötülüğünü sergileyeceği imtihanı karşısına çıkartıp zalimliğini sergilemesini sağladı. Kısacası Rabbimiz burada aslında yine sorusunu birşey öğrenmek için değil, tam tersine birşey öğretmek ve deneyimletmek için soruyor. Yani hakettiğine kavuşturuyor... Sebe-40. Hepsini topladığı gün meleklere, 'Şunlar mı size tapıyordu?' der. Sebe-41. Dediler ki, 'Sen yücesin, velimiz (dostumuz) onlar değil, Sensin. Hayır, onlar cinlere tapıyorlardı. Çokları onlara inanıyordu.' İşte yine burada da aslında Allah bilmediği birşeyi sormuyor, zaten en iyi O biliyor. Yine Kullarına hakettikleri deneyimi yaşatıyor. Ayrıca bu ayetlerde cinlerin-şeytanların nasıl melek , ruh vs. kılığında insanları saptırdığını da anlatmakta, insanları bu oyunlara karşı uyarmakta. Maide Suresi 116 Allah şunu da söyledi: "Ey Meryem oğlu İsa! Allah'ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?" İsa dedi: "Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!" Yine aynı şekilde Rabbimiz, burada İsa Peygambere merak amaçlı sormuyor, cevabı bildiği gibi, İsa'nın ne cevap vereceğini de kelimesi kelimesine zaten biliyor. Ayrıca Yaratıcımızın ifadeyi güçlendirmek, kullarını düşündürmek amaçlı sorduğu sorulara örnekler: ENBİYÂ (30) İnkar edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? FATIR SURESİ 27. ALLAH`ın gökten bir su indirdiğini görmedin mi? Onunla çeşitli renklerde ürünler çıkarırız. Hatta dağlarda bile beyaz, kırmızı veya rengarenk katmanlar vardır. Bazı yollar ise siyahtır. 28. Aynı şekilde, insanlar, hayvanlar, çiftlik hayvanları da çeşitli renklerdedir. Bundan dolayıdır ki kulları arasında ALLAH`ı gereği gibi sayanlar bilim adamlarıdır. ALLAH Üstündür, Bağışlayandır TUR SURESİ 35. yoksa onlar hiçbir şeysiz mi yaratıldılar? yoksa bizzat kendileri mi yaratıcıdır? 36. yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Hayır, onlar gerekli bilgiye ulaşamıyorlar! 37. yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? yoksa güç ve egemenlik sahibi onlar mı? *** Dediğim gibi, yüce Rabbimizin bu dünyada bizleri imtihan etmesi de aslında O'nun açısından sonucu bilinen bir "kulları kendileriyle yüzleştirmedir". Bu sayede hem kulların ahirette itiraz hakkı kalmıyor, hem de bazı küçük ceza ve mükafatları daha bu dünyada tatmış oluyorlar. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için ayrıca "kader ve özgür irade" başlıklı çalışmama da göz atabilirsiniz. Selam ve sevgiler
-
Kuran'da sadece ortak koşanlardan bahsedildiği, Allah'a inanmayanlara hiç değinilmediği iddiasında bulunanlar var. Durumun böyle olmadığını göseren ayetlere örnekler: HAKKA 33. Çünkü o, Yüce ALLAH'a inanmıyordu. NİSÂ (38) Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah'a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. TEVBE (45) Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp kendileri de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler senden izin isterler. Yusuf Suresi 37 Yûsuf dedi ki: "Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah'a inanmayan ve âhireti de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim." Şimdi bazıları "ama burada bahsedilen Allah'a inanmayıp başka tanrılara tapanlar, günümüz ateistleri gibi değil" falan diyebilir. Ateistler de Allah'a inanmayan putperestlerdir. Tıpkı bu ayetlerde bahsedildiği gibi... Allah'ın yerine başka ezeli ve ebedi varlık ve güçlere inanıyorlar(kainat, madde,kainatın yasaları...) Ya da hayata egemen yönetici olarak bazı şeylere inanmaktalar. İlla ki bir ritüel yapmak gerekmiyor bir şeyin inanırı olmak için. Aynı durum panteistler için de geçerlidir. Zaten bir panteist putperest ile, ateist putperest arasında da hemen hiçbir fark yoktur. *** Bunun dışında, kainattaki tasarım üzerine düşünülmesini isteyen ayetler de aslında ateistlere yönelik göndermeleri de içermekte. Yoksa yaratıcıya inanan kimseler zaten tasarımı kabul ediyorlar. Bu bağlamda; yaratılmış herşeydeki düzen ve delillere vurgu yapan ayetler de aslında ateizm eleştirisi de yapmaktadır denilebilir. Örneğin: Vakia 68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?! 69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? TÛR (35) Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? RÛM (22) Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır Selam ve sevgiler
-
Yaratıcımız varlık olarak zamansız ve mekansızdır. Bu zaman ve mekanı yoktan yaratmıştır. Ama yönetici-gözlemci olarak(dışarıdan) hem tüm mekan noktalarındadır, hem de tüm zaman noktalarında... geçmiş...................................şimdi.............. ..............................gelecek Biz ise sadece şimdi noktasındayız ve ileri noktalara doğru yolculuk yapıyoruz. Ama Rabbimiz böyle bizim gibi bir noktadan ileriye doğru yolculuk falan yapmıyor. Geçmiş,gelecek,şimdiki zaman gibi kavramlar bize ait. O'nun için böyle bir yolculuk yok. Her zaman noktasını gözlemlemekte ve yönetmektedir. Oraya gitmesine,yolculuk yapmasına gerek yoktur. Çünkü tıpkı geçmişte olduğu gibi aynı anda gelecektedir de, ve yine tıpkı şu andaki noktamızda da olduğu gibi.... İnsanlara "zamansızlık" denilince akıllarına, sanki sadece kol saatinin çalışmasının durduğu ama diğer unsurların aynen devam ettiği bir yaşam şekli falan geliyor. Hayır, zamansızlık yukarıda anlattığım gibi, bizim hayal dahi edemeyeceğimiz bambaşka bir durumdur. Geçmiş, gelecek, şimdiki an diye ayrı ayrı kavramların olmaması demektir. Nasıl ki Rabbimiz mekansız olduğundan, kainatın dışındadır, evrenimizde yolculuk etmez ama dışarıdan yönetici olarak her mekan noktasında ve iş-oluştadır biliyoruz; işte yine aynı şekilde zamansız olan Rabbimiz, yine varlık olarak zamanın dışındadır ama yönetici-gözlemci olarak her zaman noktasında vardır. Eğer bir zaman makinesine binecek olsak, geleceğe ve geçmişe gittiğimizde, yine Allah'ın o zaman dilimini de yönettiğini fark edecektik. Ayrıca zaman makinesinin içindeki zamanı da... Ama yine vurgulayalım; "Varlık" olarak Allah hiçbir şeyin içinde değildir ve tüm yarattıklarından ayrıdır. Zaman ve mekan dışıdır. Zamanın ve mekanın içinde olanlar bizleriz. Zaten bizler için yaratıldı bunlar da... Ve Rabbimiz tüm yarattıklarından ayrı olduğu için, yarattığı hiçbirşey O'nun bir parçası veya yansıması olmadığından ortak koşmak büyük günahtır. 112 - İhlas Suresi 3. Ne doğurmuştur O, ne doğurulmuştur! 4. Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz! Konuyu buradan, Kuran'daki "Rabbin katı" ifadesine getirmek istiyorum. Kuran'da Rabbin katı ifadesi 2 anlamda kullanılmaktadır diye düşünmekteyim. 1- Allah'ın nezdinde-gözünde anlamında... 2- İçinde sonsuzluk yurdunun da bulunduğu ahiret evreni anlamında kullanılmaktadır Kuran'da Rabbin katı ifadesi , bizimkinden farklı fizik yasalarına sahip ahiret evreninin adıdır yani aynı zamanda. Mesela bizim evrenimizden farklı olarak yaşam daimidir orada ve yaşlanma, maddenin bozulması söz konusu değildir. Ve bu Rabbin Katı'nda zaman bizimkine göre farklı akmaktadır: -Gerçekten, senin Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduklarınızdan bin yıl gibidir. (22 Hac Suresi, 47) Rabbimiz zamansız olduğuna göre burada "Allah'ın nezdinde" anlamında değil de, "ahiret evreni" anlamında kullanılmaktadır Rabbin Katı ifadesi. Bizim dünyamızda bin yıl geçerken, Rabbin Katı'nda sadece bir gün geçmektedir. Şüphesiz yüce Allah bu mekanı da yoktan var etmiştir. Ama isim olarak "Rabbin Katı" adını vermiştir yarattığı bu yere. Tıpkı "Allah'ın Arşı", "Allah'ın kulu" veya "Allah'ın elçisi" gibi bir tanımlamadır aslında... Hac Suresi 47 Senden aceleyle azabı istiyorlar: Allah, vaadine asla ters düşmez. Şu da bir gerçek ki Rabbinin katındaki bir gün, sizin saymakta olduğunuzun bin yılı gibidir. Bakara Suresi 112 İş onların sandığı gibi değil!Kim güzel davranışlar sergileyerek yüzünü Allah!a teslim ederse, Rabbi katında ödülü vardır onun.Korku yoktur böyleleri için; tasalanmayacaklardır onlar... Ali İmran Suresi 15 De ki: “Bu sayılanlardan daha iyisini size haber vereyim mi?Sakınıp korunanlar için, Rableri katında, altlarından nehirler akan, içinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah’tan bir hoşnutluk olacaktır. Allah, kulları en iyi biçimde görmektedir.” En'am Suresi 127 Rableri katındaki huzur ve esenlik yurdu onlarındır. İşler oldukları ameller yüzünden O, onların Velî'si oluvermiştir. A'raf Suresi 206 Rabbinin katında olanlar, büyüklük taslayıp O'na kulluktan yüz çevirmezler; O'nu tespih ederler ve yalnız O'na secde ederler. Cennet ve cehennem şimdiden varlar ve bazı istisna insanlar kıyamet beklenmeden orada bedenen yaratılarak ceza veya mükafatlarını yaşamaya başlamışlardır(bilindiği üzere diğer insanlar diriliş ve hesap için kıyameti bekleyecekler) Örnek vermek gerekirse: -Sakın Allah yolunda öldürülenleri ölmüşler sanmayın! Aksine onlar hep hayattadırlar, Rablerinin katında rızıklandırılırlar. -Allah'ın kendilerine lütfundan verdiği mutlulukla sevinç duyarlar ve arkalarından şehit olarak kendilerine katılmamış olan mücahitler hakkında: "Onlara hiçbir korku yok ve onlar üzüntü de duymayacaklardır." müjdesinde bulunurlar. (Ali imran suresi 169-170) Bu ayetlere göre; 1- Diğer vefat etmiş insanlar gerçekten ölü iken(dirilmeyi beklerken), şehitler onlardan farklı olarak canlıdırlar . 2- Rabbin katında(ahiret evreninde) nimetler içinde yaşıyorlar 3- Cennette konuşurlarken hala dünyada olan ve/veya öldükten sonra henüz diriltilmemiş insanlar hakkında müjde veriyorlar (sonra onlar da cennete katılacaklar anlamında sözler söylüyorlar) Yalnız burada dikkat edilmesi gereken nokta, şu an cennette(Rabbin Katı'nda) bulunan insanlar da bizim gibi bedenli, yani maddi olarak canlılar. Zaten Kuran'a göre ruhlar alemi, ruhsal yaşam diye birşey yoktur. Ahiret yaşamı da bedenendir. Hatta melekler ve cinler de dahil olmak üzere tüm yaratılmışlar maddidir zaten(örneğin biz topraktan yaratıldıysak, cinler de ateşten yaratılmışlardır) Bu konuyla ilgili olarak yine benim "İslam'da canlıların ruhu-hayaleti yoktur" başlıklı yazımı okuyabilirsiniz. ZARİYAT 22. Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. HADİD 21. Rabbinizden bir bağışlanmaya ve genişliği gökler ve yer kadar olan bir cennete koşun. ALLAH'a ve elçisine inananlar için hazırlanmıştır. Bu, ALLAH'ın dilediğine ve/veya dileyene verdiği lütfudur. ALLAH Büyük Lütuf sahibidir. Cennetin genişliği gökler ve yer kadar denilmekte. Yani başka bir deyişle bizim kainatımız kadar büyük olduğuna işaret edilmekte cennetin. Bu da sonsuzluk yurdunun, kendi fizik yasalarına sahip başlı başına bir evren olduğunun kanıtlarındandır yine. Yani söz konusu olan yer bir bahçe veya kent büyüklüğünde değil, gezegenleri ve gökleriyle içinde yaşadığımız alem kadar devasa bir boyutta. Kısacası, "Rabbin Katı" yine Allah'ın yoktan var ettiği bir mekanın adıdır. Sonsuzluk yurdu o evrendedir, şimdiden sakinleri vardır ve diğerlerini beklemektedir. Selam ve sevgiler.
-
Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. (42 Şura Suresi, 32-33) Ayette verilmek istenen mesaj açıktır. Eğer bu yaşantımızda birşeyler yapabiliyorsak, ya da birşeyler oluyorsa, bunun bir sebebi var. Eğer bunu sağlayan şey ortadan kaldırılırsa, o iş-oluş da kalakalır. Günümüzde gemiler isterse güneş enerjisiyle hareket etsinler. Yine değişen birşey yok. Bu sefer güneşin ışığı durdurulursa, dünyamıza ulaşmazsa gün ışığı, gemimiz kalakalır. Ya da gemi küreklerle hareket ediyorsa, bu sefer bu yolla hareketi sağlayan fizik yasaları ortadan kalkarsa, gemi hareketsiz kalır. Tabii burada anlatılan şey hayatın her alanı için de geçerlidir. Ya da yaşamın sürmesi için gerekli olan unsurlardan biri ortadan kalkarsa yaşam da kalmaz gezegenimizde. Bir uçağın veya kuşun havada kalmasını sağlayan fizik yasaları ortadan kalkarsa onlar uçamazlar. Nahl Suresi 79 Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan bir topluluk için elbette ki izler-işaretler vardır. Kısacası Şura Suresindeki “yelkenli gemi” hem “yelkenli gemiyi”, hem “diğer tüm teknolojik araçları”, hem de hayatımızdaki “bütün gerçekleştirdiğimiz veya gerçekleşen işleri” anlatmaktadır. Bütünün bir küçük parçası verilerek, o bütün göz önüne getiriliyor. Yasin 42. Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. Kendimizin yaptığını veya kendiliğinden gerçekleştiğini zannettiğimiz herşey, aslında Allah’ın yarattığı düzenle ve/veya yarattığı diğer şeylerle gerçekleşebilmekte. Ya da başka bir deyişle bunları doğrudan Rabbimiz gerçekleştirmektedir, yaratmaktadır. Vakia Suresi: 62. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O halde düşünseniz ya! 63. Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?! 64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? 65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz: 66. “Muhakkak biz çok ziyandayız!” 67. “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!” 68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?! 69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? 70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde şükretseydiniz ya!.. 71. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?! 72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? 73. Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık. 74. O halde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt). 75, 76. Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir- Gemilerin hareketsiz kalakalmasına bir benzer başka örnek de insana yönelik olarak verilmektedir Bakara Suresinde: 20. Şimşek neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek.Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler.Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar.Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü.Çünkü Allah herşeye Kadir'dir. 21. Ey insanlar!Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin ki, korunabilesiniz. 22. O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı.Ve gökten bir su indirdi de onunla si- zin için meyvalardan/ürünlerden bir rızık çıkardı.Artık bilip durduğunuz halde Allah'a ortaklar koşmayın. Bilim ve teknoloji denilen şeyi Allah'ın koyduğu fizik kanunları, bize verdiği akıl ve ilim sayesinde gerçekleştirebiliyoruz. Kısacası gerek doğal, gerekse teknolojik nimetler, hepsi Allah'ın eseridir. Geçmişteki, şu andaki ve gelecekteki... Nahl Suresi 8 Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O... Nahl Suresi 81 Allah, yarattıklarından sizin için gölgeler oluşturdu. Dağlardan sizin için sığınak evler yaptı. Sizin için, sıcaktan koruyacak elbiselerle savaşta koruyacak elbiseler de yaptı. İşte nimetini üzerinizde böyle tamamlıyor ki, O'na teslim olup esenliğe ulaşabilesiniz. Zaten kaderimizde de programlanmıştı insanların neyi ne zaman keşfedip kullanacakları. Aslında yine tüm bunlar, şu 2 günlük imtihan hayatımızda kendimizle yüzleşmemiz, ahirette neyi hakettiğimizi görmemiz ve de bazı ufak mükafat veya cezaları daha bu dünyada tatmamız için: Casiye Suresi 22 Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze getirilsin. Necm Suresi 31 Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir. Allah'ın sürekli olarak birşeyi tekrar tekrar yaratması, insanlar tarafından sanki kendiliğinden oluşan mekanik bir düzen gibi algılanmasına karşın, aslında yine Rabbimizin doğrudan yaratışları söz konusudur: Neml Suresi 64 Yoksa yaratmaya başlayıp sonra tekrar tekrar yaratan ve sizi gözeten ve yerden rızıklandıran mı hayırlı? Allah'ın yanında bir ilah mı var? De ki: "Getirin susturucu kanıtınızı, eğer doğru sözlüler iseniz." Ankebut Suresi 19 Hiç görmediler mi, Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor/yeni baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır. Kamer Suresi 3 Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Ama aynı zamanda Rabbimiz bunların kendiliğinden-değiştirilemez bir düzen falan olmadığını, dilerse farklı şekillerde yaratabileceğini,yani koyduğu yasaları da değiştirebileceğini, hatta bu düzenlerin sonradan var olduklarını da örnekleriyle gösteriyor. Örneğin yaratmak için anne+baba=doğuma yani cinsellik aracılığına ihtiyacı olmadığını delilleriyle sunuyor: Ali İmran Suresi 59 Allah katında İsa’nın durumu, Adem’in durumu gibidir.Onu topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi.Artık o, olur. (İsa da tıpkı Adem gibi cinsellik olmadan yaratılmıştır, birinde baba yoktur, diğerinde ise hem anne hem de baba yoktur, durumları benzerdir) Yine doğrudan(atasız) yaratmaya örnek: Maide Suresi 110 Hani, Allah şöyle demişti: "Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi hatırla. Seni Ruhulkudüs'le desteklemiştim, beşikte iken ve erginlik çağında insanlarla konuşuyordun. Sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat'ı, İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan kuş görünümünde bir şey yaratıyor, içine üflüyordun da o benim iznimle kuş oluyordu. Doğuştan körü, abraşı benim iznimle iyileştiriyordun. Benim iznimle ölüleri çıkarıyordun. İsrailoğullarını senden uzak tutmuştum. Hani, sen onlara açık-seçik ayetleri getirdiğinde, küfre sapanları şöyle deyivermişti: "Açık bir büyüden başka bir şey değil bu." Bunun dışında ahiret evreninde insanların yine doğrudan topraktan yaratıldığını, hatta kainatın yoktan var edildiğini belirten ayetler de bu durumu güzelce tasvir eder. Selam ve sevgiler.