Jump to content

Emre_1974tr

Members
  • İçerik sayısı

    397
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    4

Everything posted by Emre_1974tr

  1. Kuran'ın mükemmelliği her seferinde ortaya çıkmakta.
  2. Sarımsak da koruyucu olarak günlük gıda listesinde olmalı.
  3. Ve ağlak, yapışkan tavırlarıyla her yerde sizi kendi karanlığına çekmeye çalışırlar.
  4. Özetle: 11. ayette eş yok, 12. ayette eş varken, 176. ayette ise vefat edenin yalnızca kardeşleri varken taksimin nasıl yapılacağı anlatılmakta…
  5. Evet bilgiler kanıta dayalı kuvvetli inançlardır. Bu konuyla ilgili olarak bir agnostikle yaptığım tartışma: http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/bir-agnostikle-yaptgm-tartsma-1-ksm.html http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/bir-agnostikle-yaptgm-tartsma-2-ksm.html
  6. Adınızın ne olduğu bile sizin inancınızdır. Yarın bakmışsınız ki gerçek adınız başkaymış. Bu sefer yeni bir inanç oluşturursunuz. Bilgi = kanıta dayalı kuvvetli inanç
  7. Miras ayetleri olan Nisa 11, 12 ve 176'nın her biri, gerçekte ayrı ayrı ayrı durumlar için ayrı formüller sunuyor. Hatta bu ayetlerdeki her cümle de kendi içinde ayrı durum ve formülden bahsetmekte... İnternette araştırırken, bu 3 ayetin kendi içinde ayrı formül verdiğini farkedip söyleyenlerin olduğunu gördüm. Fakat dediğim gibi sadece ayet değil, ayetlerdeki her cümle de ayrıca kendi içinde farklı bir durum ve paylaşımdan bahsetmekte. Her cümle ayrı bir mirasçılar listesi ve alacakları oranları vermekte. Cümlede kimlerden bahsediliyorsa, sadece onlar mirasçı demektir.Yani ya sırf onlar varlar hayatta, ya da başkaları da olsa da yine de sırf onlar miras almaya hak kazanıyor durumdalar. Bundan dolayı da, aslında mezheplerin uyguladığı gibi birbirlerine karşı oran , ortak formül, avliye falan yok. Mesela Nisa 11'de " İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. " ifadesi tek başına ayrı bir formül (sadece kız çocukları varis ise ve ikiden fazla kız iseler bu oran geçerli, yoksa diğer şık ve şartlarda sözkonusu değil). Ve böylece taşlar yerine oturuyor. Her durumda miras yetiyor. Sadece bazı durumlarda artan miras sözkonusu, ama yine ayetler ışığında bu artan miktarın kimlere verileceği de bulunur. (Mesela Nisa 8. ayet...) Şimdi bu bahsettiğimiz miras paylaşımını anlatan Nisa 11, 12 ve 176. ayetleri yazıp sonra da bir tanesi üzerinden çözümleme örneği sunalım: Nisa 11. Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar. İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır. Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir. Babalarınız var, oğullarınız var. Siz bunlardan hangisinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. Allah'tan bir buyruğu önemseyin. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi bilir, tüm hikmetlerin sahibidir. 12. Zevcelerinizin geriye bıraktığının yarısı sizindir, eğer onların çocuğu yoksa. Eğer onların çocuğu varsa, vasiyet ettikleri ve borçları ödendikten sonra geriye bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Eğer sizin çocuğunuz yoksa bıraktığınızın dörtte biri zevcelerinizindir. Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir. Eğer miras bırakan erkek veya kadının ana-babası ve çocuğu yok da erkek kardeşi veya kız kardeşi varsa, bu kardeşlerden herbirine altıda bir düşer. Kardeşler bundan fazla ise bu takdirde onlar, yapılmış bulunan vasiyet ve borç ödendikten sonra üçte bire ortaktırlar. Kimseye zarar verilmemelidir. Allah'tan bir öneridir bu. Allah Alîm'dir, Halîm'dir. 176. Fetva istiyorlar senden. De ki: "Allah size, ana-babasız ve çocuksuz kişi hakkında şöyle fetva veriyor: 'Çocuğu olmayan, bir kız kardeşi bulunan kişi öldüğünde, onun terekesinin yarısı kız kardeşindir. Böyle bir kişi, çocuğu olmayan kız kardeşi öldüğünde, onun terekesinin tamamına mirasçı olur. Eğer ölenin iki kız kardeşi varsa terekenin üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar, kadın-erkek, birçok kardeşlerse bu durumda erkek kardeşe, iki kız kardeşin payı kadar verilir.' Allah size açık-seçik bildiriyor ki sapmayasınız. Allah, her şeyi gereğince bilmektedir. *** Örnek olarak mesela 11. ayetin verdiği bilgileri açalım. Bu ayetlerin her birinin, hatta onu da bırakın içlerindeki her cümlelerinin de ayrı ayrı durumlar içinde ayrı formüller sunduğunu söylemiştim. Çözümlemesini sunalım: Nisa 11. "Allah size çocuklarınızla ilgili olarak şunu öneriyor: Erkek için, iki dişinin payı kadar." Yani eğer mirasçılar sadece çocuklardan oluşuyorsa ve hem dişi hem de erkek çocuklar varsa , erkek çocuklar 2 birim alırken dişi olanlar ise 1 birim alacaklar. Kısaca bir örnekle 300 L. miras varsa ve bir erkekle bir kadın çocukları sözkonusu ise, erkek 200 L. alırken kadın 100 L. alacak. “İkiden fazla kadın iseler ölenin bıraktığının üçte ikisi onlarındır.” Yani eğer mirasçı olarak sadece kız çocukları varsa, ve sayıları da ikiden fazla ise mirasın üçte ikisi onlarınmış. Burada dikkatinizi tekrar çekmek isterim ki; burada istenen, kızların üçte iki alması sadece ve de sadece bu durumda geçerlidir. Yoksa diğer şart ve durumlarda böyle bir pay sözkonusu değil. (Bu arada 176. ayetteki ifadeyi de gözönünde bulundurunca, eğer varisler 2 kız çocuksa da yine üçte ikiye ortaktır bu 2 kişi). Yine 300 L. örneğinden devam edecek olursak, sadece kız çocukları var ve sayıları ikiden fazla ise 200 lirasını aralarında paylaşırlar. “Eğer çocuk sadece bir kadınsa, mirasın yarısı onundur.” Ayetin içindeki bu devam cümlesinde belirtildiği üzere eğer ölen geriye sadece tek bir kız çocuğu bıraktıysa (ya da başkaları olsa da mirasçı durumunda olan sadece o ise ), mirasın yarısını alabiliyormuş. Yine 300 Lira üzerinden gidersek 150 Lirası bu tek kız çocuğunun demektir. “Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığından ana-babanın her biri için altıda bir hisse olacaktır.” Bu ifadeden anlıyoruz ki bu sefer mirasçının çocuklarının yanında anne ve babasını da geride bırakmış ve bu yüzden onlara da pay var ( her biri için altıda bir...). 300 Liranın 50 Lirası annenin, 50 Lirası babanın, geriye kalan ise çocuklarındır. “Ölenin çocuğu yoksa ve kendisine ana-babası mirasçı olmuşsa bu durumda anasına üçte bir düşer.” Nisa 11 ayeti içinde geçen bu cümlede ise “sadece anne ve babanın mirasçı olduğu” durumdan bahsediliyor. Yani bu sefer çocuklar falan yok, sadece vefat edenin anne ve babası mirasçıdır(eğer geride kardeşler falan kaldıysa bile onlar mirasçı durumunda değiller). Bu durumda anne üçte bir alıyormuş. Babadan cümle içinde bahsedildiği halde pay oranı verilmediğine göre geriye kalan yani üçte iki de babanın demektir. Bu vaziyette anne 300 Liranın 100 Lirasını alırken baba ise 200 Lira alır. “Eğer kardeşleri varsa, anasının payı, yapacağı vasiyetten ve borcundan arta kalanın altıda biridir.” Vefat edenin annesi var ama babası yoksa, ayrıca da kardeşleri varsa annenin payı altıda bire iniyor. Geriye kalanı kardeşler paylaşıyor. Ama tekrarlayalım, eğer baba da olsaydı , sadece anne ve baba terekeyi alacak, kardeşlere pay düşmeyecekti...(Ve ayetlerden anlaşıldığı üzere, eğer ölenin çocuğu varsa yine kardeşler pay alamaz). Aynı şekilde 12 ve 176. ayetlerde de cümle cümle ayrı özel durum ve formüllerden bahsedilmekte . Mesela 12. ayette ölen geriye eş bıraktıysa , 176. ayet ise geride sadece kardeş/kardeşler bıraktıysa taksimin nasıl olacağını anlatmakta ve dediğim gibi yine bu ayetlerin içindeki her cümle kendi başına birer mirasçı listesi ve de formül içermekte. Dilerseniz Nisa 176. ayeti de bu bağlamda kısaca inceleyelim: 176 Fetva istiyorlar senden. De ki: "Allah size, ana-babasız ve çocuksuz kişi hakkında şöyle fetva veriyor: 'Çocuğu olmayan, bir kız kardeşi bulunan kişi öldüğünde, onun terekesinin yarısı kız kardeşindir. Böyle bir kişi, çocuğu olmayan kız kardeşi öldüğünde, onun terekesinin tamamına mirasçı olur. Eğer ölenin iki kız kardeşi varsa terekenin üçte ikisi onlarındır. Eğer mirasçılar, kadın-erkek, birçok kardeşlerse bu durumda erkek kardeşe, iki kız kardeşin payı kadar verilir.' Allah size açık-seçik bildiriyor ki sapmayasınız. Allah, her şeyi gereğince bilmektedir. Burada da "sadece kardeşler mirasçı ise" oranların ne olduğu anlatılıyor ve tabii ki yine her cümle ayrı bir liste ve ayrı bir formül sunuyor : Eğer mirasçı sadece 1 kızkardeş ise mirasın yarısını, Eğer mirasçı 1 erkek kardeş ise mirasın hepsini alıyor, Eğer 2 kızkardeş mirasçı ise üçte ikisini almakta, Eğer yine sadece kardeşler mirasçı ise ve bunlar kadınlı erkekli yani her iki cinsiyetten ise terekenin tamamını bire(kadın) iki (erkek) şeklinde paylaşırlar. Bu arada geride kalan sadece birçok erkek kardeş varsa bu kardeşlerin mirasın tamamını alacağını, veya sırf ikiden fazla kız kardeş varsa (11. ayetten de işaret alarak) bu kızkardeşlerin mirasın üçte ikisini alacağını (kendi aralarında eşit bölüşerek) da dolaylı olarak anlamaktayız bu ayetlerden. Zaten Nisa 11 ve 176. ayetleri alt alta okursanız, 11. ayette sırf çocuklar mirasçı olduğunda erkek ve kız çocuklara verilen oranlarla, 176. ayette sırf kardeşler mirasçı olduğunda erkek ve kız kardeşlere verilen oranların birebir aynı olduğunu göreceksiniz. (Yeri gelmişken belirtelim; Nisa 12. ayetin bir cümlesinde bahsedilen kardeşlerle birlikte ölenin eşi de mirasçıdır. Ama bu 176. ayette ise “sadece kardeşler” mirasçıdır.) Özetle: 11. ayette eş yok, 12. ayette eş varken, 176. ayette ise yalnızca kardeşler varken taksimin nasıl yapılacağı anlatılmakta… *** Ve bilindiği üzere, ayetlere göre esas olan vasiyettir ve bu oranlar vasiyet yerine getirildikten ve eğer varsa borçlar ödendikten sonra geriye kalan malın paylaşımı içindir. Görüldüğü üzere mirasın yetmemesi , avliye gibi sorunların hiçbiri yok gerçekte. Ayetler kusursuz bir şekilde miras paylaşımını anlatıyor. Buradaki önemli nokta, her cümlenin ayrı bir mirasçılar listesine göre ayrı bir formül verdiğini görebilmektir. Yani ayetlerin içindeki her bir cümle, özgün bir mirasçı listesi vermekte ve bu durumda mirasçıların ne alacağını anlatmakta. Miras paylaşımıyla ilgili problemler çözülürken, kalan mirasçıların kim olduğuna bakılır ve bu tablonun mirasla ilgili ayetlerin hangi cümlesine denk geldiği belirlenerek miras taksimi yapılır. Bir örnek olarak şu meşhur 3 kız mirasçı içeren soruyu çözelim. “Bir adam ölür ve geride bir anne, bir baba, üç kız evlat ve bir de eş bırakır. Miras nasıl paylaşılacak?”. Burada hem eş hem de çocuklar miraçı olduğuna göre Nisa 12. ayetin dördüncü cümlesi ilgili taksimi anlatmaktadır (zaten bu ayetin her cümlesi, geride kalan eş varsa yapılması gerekenleri anlatmaktadır) : “Eğer sizin çocuğunuz varsa bu durumda, yaptığınız vasiyet ve borcunuz ödendikten sonra geriye kalanın sekizde biri zevcelerinizindir.” Adam geride eşini bırakıyorsa ve de çocukları da varsa sadece bu kişiler mirasçı olabiliyor bu cümleye göre. Eşi terekenin sekizde birini alır ve geriye kalan sekizde yedi de çocukların olur. Vefat edenin anne, babası veya kardeşleri varsa bile bu durumda pay alamaz. *** Dediğim gibi her cümle ayrı bir mirasçı listesi ve formül veriyor, ve her zaman miras yetiyor görüldüğü üzere. Sadece bazı durumlarda artan miras sözkonusu, yine yazımın başlarında belirttiğim üzere bu artan mirasın kimlere verilebileceğini gösteren işaretler içeren ayetler var... Örneğin: Nisa 8: Mirasın paylaştırılmasında hısım-akraba, yetimler, yoksul ve çaresizler de hazır bulunurlarsa, ondan onları da rızıklandırın ve onlara güzel ve hoş bir söz de söyleyin. Selam ve sevgiler
  8. Yazımda aslında buna cevap veriyorum. Ruhlar olsaydı eğer ve bir gün yok edilseydiler, Allah onları bir daha yaratamayacak mıydı? Giden asla geri getirilemeyecek miydi? Ya da zaman yolculuğunda geriye gidip kendine rastlasan bu senden ayrı bir kopya mı olacaktı? Elbette değil, o da sensin. Bir de ayetlerde belirtildiği üzere Rabbin Katı'nda koruma altında bilgilerimiz/unsurlarımız var. Bunu değişmez öz olarak da düşünebilirsin. Yaratılırken hep bu temelden yaratılıyoruz. Ahirette de... Ama dediğim gibi Allah bizi yoktan var edebilir (ki etmiştir de zaten en başında). Bunun için hortlak veya fiziksel ölümsüz bir parçaya ihtiyacı yok.
  9. Hiperküp demişken: https://tr.wikipedia.org/wiki/Tesseract
  10. Naziat Suresi 30 Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı. https://www.mucizeler.com/dunyanin-geoit-sekli/
  11. Öncelikle, Twitter'a yazdığım sözlerimden birkaçını paylaşayım sizlerle. Hemen ardından ise internet dünyasında din ve felsefe alanında yöneltilen sorulardan ve onlara verdiğim cevaplardan bir iki örnek sunmak istiyorum: -Kuran insanların gerçek çıkarlarının ne olduğunu gösterir ve bu çıkarlara ulaşabilmenin, kalıcı kurtuluşu elde edebilmenin yollarını sunar. -Alacağımız kararlar sadece bu dünyayı değil, ahiret dünyamızı da şekillendireceğinden, derin düşünerek davranışlarımızı sergilemeliyiz. -Zorluklardan, başkalarından korkmayın, sadece senaristten korkun. -Elimizdeki sahte İncil veya Tevrat, ya da "rivayetler" adı verilen dedikodular dinin kaynağı değildir. Sadece Kuran Allah'ın dinini sunar. -Kuran aklı kullanmayı, sorgulamayı ve bilimi emreder. Zaten bu yüzden hurafeler ve zannın peşinden gitmek yasaktır. -Allah gözetleyici ve yönetici olarak heryerdedir ama "varlık olarak" evrenimizin dışındadır. -İslam'da bazı fedakarlık gibi gözüken emir ve yasaklar aslında uzun vadede hem bu dünyada hem de ahirette hazzı-çıkarı sağlayan isteklerdir. -Yüce Allah dünya ve ahirette, hayatın her alanında güzellikler içinde olmanızı ister. -Cennet lüksün, görkemin ve mutluluğun zirve noktasıdır ve bu nimet ve ölümsüzlük yurdu en az kainatımız kadar geniştir. -Dinin tek kaynağı olarak Kuran'ı görüp gerçek İslam'a yönelenler reformcu değil, tam tersine, antireformcu muhafazakarlardır din alanında. -Ahiret Evreninde yani Rabbin Katı'nda canlı formları o kadar sabittir ki, yaşlanma bile yoktur... -Devri daim makinaları çoktan yapıldı aslında ve bu düzenekleri gerçekleştirmek için sadece yerçekiminden yararlanmak bile yeterlidir. -Bu dünya hayatı sonsuz yaşamımızı belirleyen imtihan olduğundan, zannedilenden çok daha önemlidir. -Sadece din alanında değil, felsefeden bilime kadar her alanda insanoğlu hurafelere yönelme eğiliminde. -Doğru düşünce ve davranışta sonsuza dek inatla sabit kalmalı, yanlışta ise biran bile durulmamalıdır. -Haberlerde 19 ve 11 sayılarının ne çok geçtiğine dikkat edin... -"Birey açısından" her işte bir hayır yoktur, bazısında hayır ve bazısında ise şer vardır -Ama genele bakıldığında, yani Allah'ın planı açısından herşeyde hayır vardır ve herkes hakettiğine kavuşturulmakta, dünya ve de ahirette. -Her yılın kendine özgü karakteristiği, kollektif bilinci var ama bu periyotlar 1 Ocak'da değil Eylül ortası başlıyor. -Her 17 veya 18 Eylül tarihlerinde yeni yılın tınısının/karakteristiğinin başladığını söylemiştim, yani bugün aslında gerçek yılbaşı. -İnsanlara haklılığınızı kabul ettirmeden rahatlamamanız demek, aslında o insanların düşüncelerine boyun eğiyorsunuz demektir. -Yapacağınız iyilikleri ertelemeyin, zamana yaymaya değil biran önce gerçekleştirmeye çalışın. -Avrupa ve Amerikan yapımı film, dizi ve çizgi filmlerde "Tanrı" yerine "tanrılar" ifadesi iyice yerleşmeye başladı, dikkat... -Müzik dinlemek, satranç oynamak veya film izlemek de, tıpkı yeme-içme ve cinsellik gibi bedensel-zihinsel hazlardır. -İmtihanla ilgili bazı önemli seçimlerimizde bize özgür irade verilmekte, ama bunun dışında bazı alanlar ve anlarda ise yönetiliyoruz. -Çevrenizdeki insanlar, yaşadığınız yer(hatta kaçıncı katta oturduğunuz), yaptığınız egzersizler, yiyip içtikleriniz...Kişiliğinizi etkiler. -Ve içinde bulunduğunuz yıl/dönem bile tınısıyla/karakteristiğiyle sizi etkisi altına alır. -Gerçek bir psikolojik analiz veya çözümleme ancak Kur'an Öğretisi ışığında yapılabilir. -Bazen farkında bile olmadığımız birçok nimet veya tam tersine, musibet gerçekleşmekte yaşantımızda, hatta bazısı iki işlevi birden görmekte. -Çocuk sahibi olmayı arzulayanlar, her iki dünyada da güzellikleri yaşayacak iyi ve cennetlik evlatlar istemeli dualarında. -Yaşadıklarınız size birşey anlatıyor, kulak veriyor musunuz? -Değişimi amaç yapma veya mutlak evrim yanılgısından kurtulup, bazı şeylerin sonsuza dek aynı kalması gerektiğini fark etmeli insanlık. -Başkalarından mı yoksa aslında kendinizden mi çekiniyorsunuz? Ya da kolektif bilinçten mi...? Bunların hiçbiri olmamalı cevabınız. -Aslında mücadele ettiğiniz çoğu sorun, ana/gerçek sorunun semptomları/belirtileri. -Rabbimizin iyileri ödüllendirmesi gibi, kötüleri azabıyla tanıştırması da merhametinin, iyiliğinin ve kusursuzluğunun sonuçlarındandır. Takip etmek isteyenler için Twitter adresim(orada sözlerin aşağıdan yukarıya doğru okunması gerektiğini biliyorsunuz): https://twitter.com/Emre_1974tr Gerek internet forumlarında, gerekse de mail veya chat aracılığıyla çeşitli sorularla karşılaşıyoruz. Bu sorulara verdiğim cevaplardan da birkaç tanesi: Soru: İnsanların haramları helal kılmaya kalkma veya onlara uymama huyları bilinmekte ve ayetlerde eleştirilmekte. Peki bunun tam tersi durum olan, helalleri haram ilan etmeye kalkmaları da ayetlerde anlatılıp eleştiriliyor mu? CEVABIM: Elbette.İmtihan dünyasında kullar, din/hayat alanında rablik taslamaya kalkarak haramları helal ilan etmek kadar kadar, hatta daha da çok, helalleri haram kılmaya kalkma yarışına girmiştir tarih boyunca. Böylece, aslında yeryüzünde de hazzı, maddi/manevi zenginliği ve mutluluğu sağlayacak olan din, tam tersine, ızdırabın ve sefilliğin merkezi haline getirilmeye çalışılmıştır şer güçlerince. Dini yozlaştıranların değişik amaçları olmakla birlikte, en temel hedefleri iki dünyada da insanların kaybetmesini ve nimetlerden uzak kalmasını sağlamaktır. Serbest olan şeyleri yasakmış gibi göstermeye kalkanlar şöyle eleştirilmektedir Kuran'da: Kehf Suresi 26- Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz. Nahl Suresi 116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar. Enam Suresi 138 Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır. 139 Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir. 140 Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar. 143 Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin." 144 Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor. 145 De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir. 148 Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz." 150 Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar. Yunus Suresi 59: De ki: “Size ne oluyor ki Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını haram, bir kısmını helal yapıyorsunuz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?” Maide Suresi 87 Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez. Kalplerinde hastalık bulunanların güzelliklere ve kolaylığa sırt çevirip ızdırabın peşinden gitmeyi sevdiğini şu ayetler de tekrar gözler önüne seriyor: Sebe Suresi 18. Biz onlarla, içini bereketle dolduğumuz kentler arasında, sırt-sırta vermiş kasabalar oluşturduk; Bunlar arasında gidiş-gelişler belirledik. "Geceleri ve güdüzleri, güven içinde gezip dolaşın oralarda." dedik. 19. Ama onlar, tutup şöyle dediler: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır!" Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik; hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden herkes için elbette ibretler vardır. Bir de; aslında böyle helalleri harammış gibi gösterenler tanrılık taslayarak, kendilerini Allah'a ortak koşarak en büyük haramı işlemiş olmaktadırlar. Aslında bunun tam tersini yapanlar bile, yani haramları helalmiş gibi göstermeye kalkanlar bile uzun vadede sefilliğin ve acıların peşinden gidiyor ve yine Rablik taslıyor demektir. İnsanların bilinçaltları-bilinçleri ve de davranışları gerçekten ilginç... SORU 2: Nahl Suresi 8. Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O... Doğada katır diye bir hayvan yoktur, insan müdahalesi ile ortaya çıkmıştır. Öyleyse ayette niye Allah'ın yarattığı hayvanlar arasında sayılmakta? CEVABIM: Bütün canlıları, hatta var olan her nesneyi yaratan Allah'dır. İnsanların müdahalesinin olup olmaması bu durumu değiştirmez. Allah yaratmak için fizik yasalarını , insanı vb.şeyleri vesile edebilir. Ama tasarlayan,onun oluşumu için gerekli yasaları ve malzemeyi yoktan yaratan yaratan yine O'dur. Şans denilen şey bile kaderden başka birşey değildir. Vakia suresi 56:" Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?" 57:"Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?" 58:"Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? " 61: " Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi? 62:"Şimdi bana, ektiğinizi haber verin. 63:Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz? 64:Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız." 67:Ya içtiğiniz suya ne dersiniz? 68:Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz? 69:Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi? 70:Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi, 71:Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz? 72:Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık." 70. ayette tutuşturduğumuz ateşi bile aslında bizim tutuşturmadığımız,Allah'ın onun ortaya çıkması için gerekli oluşumu var ettiğini,bu sayede ondan yararlanabildiğimiz anlatılıyor. Ayrıca yine tüm teknolojiler de Allah'ın koyduğu yasalar sayesinde var edilebilmektedir. Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. (42 Şura Suresi, 32-33) Kamer Suresi 3. Ayet: Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır. Dolayısıyla tüm araç gereçlerin de asıl yaratıcısının elbette yüce Rabbimiz olduğu Kuran'da vurgulanır. İbrahim Suresi 32 Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi. Zuhruf Suresi 12. Ayet: Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;13. Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık." Casiye Suresi 12. Ayet: Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz. Sadece gemileri değil, diğer tüm taşıma araçlarını da aslında Rabbimizin yarattığı şöyle haber verilmekte: Ya-sin Suresi 42 Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık. Kültür ve bilim alanlarındaki birikimler konforumuzu sağlayan nimetleri vücuda getiriyor gibi gözükse de, gerçekte bu nimetleri bize sunan yüce Rabbimizdir: Hadid Suresi 25 Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir. Enbiya Suresi 80 Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz? Kısacası; teknolojik nimetleri bile kendisinin bizler için var ettiğini ve bundan dolayı şükretmemiz gerektiğini söyleyen yüce Efendimiz, elbette tüm canlıların da yaratıcısıdır ve ayetlerinde bunu belirtmektedir. Hatta ayetlerdeki ifadelere dikkat edilirse, bilim ve teknoloji sayesinde gelecekte ortaya çıkacak ürünleri bile O'nun yarattığı/yaratacağı söylenmektedir. SORU 3: Mülk Suresi 16 O göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmaya başlar. Mülk Suresi 17 O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım! Yaratıcımız zaman ve mekan dışıdır. Yani evrenimizin içinde değil dışındadır. O halde bu ayetlerde neden kendisinden "gökteki" diye bahsedilemektedir? CEVABIM: Allah evreni ve zamanı yoktan var etti ve zaten bu yüzden O'na şirk koşmak en büyük günah olmaktadır. Çünkü yaratılmış hiçbirşey kendisinin bir parçası veya ortağı değil. Efendimiz tüm yarattıklarından ayrıdır varlık olarak. Ama gözlemci ve yönetici olarak her noktada ve anda vardır. Rabbimiz "varlık olarak" kainatımızın dışındadır dedik... Peki durum böyle olunca, evrenimizin dışı, "yön olarak" bize göre ne taraftadır? Gökyüzü tarafındadır yine elbette. Çünkü evrenin sınırları gökyüzündedir. Oturduğumuz yerden bir perdenin arkasına doğru bakmak istersek, bunu nasıl yapmaya çabalarız? Perdeye doğru bakarız değil mi? Aslında baktığın perde değil, perdenin ötesidir(her ne kadar göremesen de...) Allah da (varlık olarak) evrenin sınırlarının dışında, yani yarattıklarından ayrıdır. Buna karşın bize göre "yön olarak" gökyüzü tarafında kalmaktadır. Ama gerçekte göğün/evrenin dışındadır tabii. Aynı şekilde "Ahiret Evreni'nde", yani ayetlerdeki adıyla "Rabbin Katı'nda" olan cennet de bizim evrenimizin dışında olmasına karşılık, yön olarak bizim için yine gökyüzü hizasına denk gelmektedir, çünkü evrenimizin sınırları ve dışı o yöndedir. Bu durum Kuran'da şöyle belirtilmekte: Zariyat Suresi 22 Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de. Başka bir deyişle cennet de cehennem de göktedir denmekte. Tabii burada bizim kainatımızdaki uzay boşluğu değil, diğer evrendeki mekan anlatılmakta. Farklı fizik yasalarına sahip Ahiret Evreni'nden (Rabbin Katı) bahsedilmektedir... Bu bağlamda tekrar anlıyoruz ki, evrenimizin ötesinde olanlar için de "gökte" ifadesi kullanılmakta. Çünkü dediğim gibi yön itibarıyla dışarıya yani yukarımıza denk gelmektedir evrenimizin sınırları ve ötesi. Ayrıca, Mülk Süresi 16 ve 17. ayetlerde uzayda bizi bekleyen bir tehlikeden veya varlıktan bahsediliyor da olabilir . Örneğin bir gezegen, karadelik veya bilinç sahibi başka birşey... Selam ve sevgiler
  12. Sad Suresi 41. Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu." 42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik. 43. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık. Cin veya insanlardan şeytanlar, bazı kişilere sıkıntı verebilirler. Zaten cinler de tıpkı insanlar gibi maddi varlıklar(ateşten yaratıldılar) ve dolayısıyla diğer canlılara fiziksel zarar vermeleri gayet olağan. Hicr Suresi 27 Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık. Verdikleri vesveseler, ayrıca telepatik etkileri ve kötü enerjileri ile yaşam enerjinizi olumsuz etkileyebilir hatta uzun vadede bunalıma bile sokabilirler. Onların kötü enerjilerinden korunmada namaz kılmak, (yalnız Allah'a)dua etmek, Kuran okumak, sürekli Allah'ı anıp şükretmek, iyilik ve hayır işlerinde yarışmak gibi güzellikleri gerçekleştirmek önemli yer tutar. Zaten dünya ve ahiret bir bütündür, ibadetler ve güzel ameller sadece ahireti değil bu dünyamızı da güzelleştirmektedir... Nas Suresi Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla... 1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım! 2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine, 3. İnsanların ilahına; 4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden, 5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o; 6. Cinlerden de insanlardan da olur o!" Fussilet Suresi 36. Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O... Araf Suresi 201. Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler. Bunun yanında, Eyyub Peygamberin öyküsünde gördüğümüz üzere, uğradığı sıkıntıyı gidermesi için Rabbimiz kendisine doğal bir ilaç olarak su veriyor ve ondan hem içmesini, hem de yıkanmasını istiyor. Belki de bu özel şifalı bir su ama genel olarak suların bu sorunda fayda verdiği sonucuna ulaşabiliriz. Bu bağlamda, kötü enerji yayan bazı insan ve cinlerin olumsuz etkisinden sıyrılmada bazı başka gıdalar da yardımcı olabilir belki.Özellikle vücudumuzu radyasyondan koruyan besinler, şifalı bitkiler etkili olabilir.Çünkü bedendeki radyasyonu dışarı atan bir gıda aynı zamanda olumsuz enerjiyi de temizleyebilir. Keçiboynuzu ve yoğurt gibi besinler tüketmek kötü enerjilerden korunmada ve vücutta oluşan bazı sorunları gidermede rol oynayabilir. Ayrıca dünyadaki en etkili radyasyon temizleyici bitkilerden kabul edilen Kore Ginsengi de akılda tutulmalıdır. Uzakdoğulu Ginseng zihnimizden cildimize kadar genel olarak sağlık ve denge kazandıran bir gençlik iksiridir aynı zamanda. Direncimizi arttırdığından, dışardan gelen olumsuz etkilere karşı da güçlü kılar. Özellikle de strese karşı... Bu kıssada dikkati çeken noktalardan biri de, Rabbimizin diğer bazı örneklerde olduğu gibi doğrudan sıkıntıyı gidermeyip, bu sefer çözümü(suyu) sunmasıdır. Böylece, bu olayı bizlere aktaran ayetler sayesinde tüm insanlığa konuyla ilgili yol gösterilmiş de olunuyor. Dua etmek, Allah'a sığınmak ile fiziksel olarak tedavi olmak çelişen şeyler değildir. Ya da başka herhangi bir konuda Rabbimizden yardım istemek ile elimizden geldiğince o işi gerçekleştirmek için çalışmak, çözüm üretmek... Herşey (kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere) vesiledir, ilahi planın parçasıdır zaten. Biz her zaman var gücümüzle sorunları çözmek için çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ayrıca her zaman iyilik ve iman yolunda yürürsek, Rabbimiz zaten cennetimsi güzellikleri daha bu dünyada da yaşatmaya başlamaktadır. Selam ve sevgiler
  13. Mezhep-hadis takipçilerinde yaşlanmayla mücadele edilemeyeceği inancı hakim olmuştur. Bu inancın çıkış noktası uydurma rivayetlerdir elbette. Ayrıca yine hadis-mezhep ve tasavvuf öğretilerinde uzun ve sağlıklı ömür için çabalamak, yeryüzündeki sıkıntıları en aza indirgemek için mücadele etmek dünya düşkünlüğü gibi gösterilmeye çalışılmış çoğunlukla ve karşı çıkılmıştır. Ama Kuran, yani İslam öğretisinde durum çok farklıdır. Zaten mezhep ve tasavvuf öğretileri İslam dini ile zıt olduğunu yine burada da çek net bir şekilde gösteriyor. Ve bilindiği üzere hadis adı verilen dedikoduların veya mezhepsel, tasavvufi kabullerin hiçbir geçerliliği yoktur Allah'ın dininde. Rabbimizin söylediği üzere sadece Kuran dinin kaynağıdır. Bilinmeli ki İslam'a göre yeryüzü tekamül veya acı çekme yeri değil, imtihan yeridir ve bu imtihanı başarıyla geçme şartı da kendiniz ve tüm insanlık için güzellikler üretmek, yeryüzünü cennetimsi bir hale getirmeye çalışmaktır(şirkten uzak gerçek iman da bunun baş köşesindedir). Yine bu bağlamda hastalık, sakatlık ve yaşlanmayla mücadele de Kuran'ın hedeflediği amaçlar arasındadır. Kuran'da yaşlanma ve hastalıklar çaresizdir diyen, bunları önlemek için mücadele edilmemelidir diyen bir ayet yoktur. Tam tersini söylemekte ve istemektedir Rabbimiz. Ayetler asırlarca dinç kalan insanlardan bahsetmektedir. Ankebut Suresi: 14: Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. çünkü zalimlerdi onlar. Görüldüğü üzere Nuh peygamber dünyada "en az" 950 yıl yaşamış. Ayrıca Kuran'da anlatılan öyküsünde toplumunda bunu garipseyen kimseyi görmediğimize göre o medeniyette böyle asırlarca yaşamak sıradan bir olay olabilir. Yani ya genetik olarak yaşlanmaya karşı dirençliydiler ya da şifalı bitki ve gıdalarla, egzersizlerle gençlik formülünü biliyorlardı.Bir diğer şık da, çok ileri bir bilim-teknoloji seviyesine sahip olmaları ve bundan yararlanarak kolay kolay yaşlanmamaları (Bu ihtimallerin birden fazlası da birlikte etkili olmuş olabilir). Kaldı ki sadece peygambere özel bir durum bile olsa bu, yine bu dünyada da bir insanın çok uzun yıllar dinç olarak yaşayabileceğini göstermektedir. (Diğer bazı peygamberlerin ve başka kişilerin de çok uzun bir ömür yaşadığını iddia eden kaynaklar var). Bunun dışında mağara ehlinin yaşlanmadan uzun süre yaşamasından da bahseder ayetler(fakat oradaki mucize fizik yasalarının dışında da gerçekleştirilmiş olabilir). Günümüzde de özellikle genetik bilimi uzmanları insan ömrünün uzatılabileceği, asırlarca ve hatta binlerce yıl ihtiyarlıktan ve hastalıklardan uzak bir dünya serüveninin deneyimlenebileceğini belirtmekteler.Hatta kimi bilimadamları "Kutsal kitaplarda yazan uzun ömürlü insanlar yeniden gerçek olmak üzere" şeklinde cümlelerle bu gelişmeyi haber verdiğine göre, bu durumun dinin verdiği bilgilerle uyum içinde olduğu bu açıdan da görülebilir. Bir Müslümanın gayesi tabii ki Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayacak güzel bir hayat yaşamaktır. Yani bu dünyada yaşamın uzunluğu değil, cenneti hakedecek amellerin gerçekleştirilmesi, imtihanı başarmak esas amaçdır. Ama yaşlanmayla mücadele de bu duruma aykırı değil, destekleyici bir durumdur. Bir insan hiç yaşlanmasa bile bu dünyada yine de ölümlü olacak. Sadece yaşadığı süre içinde dinç ve sağlıklı kalmayı başaracaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Bu durum da o bireyin hem daha mutlu olmasını, hem de daha sağlıklı düşünmesini, daha olgun davranışlar sergilemesini sağlayabilir. Hatta sağlıklı ve dinç bir insan başkalarına yönelik güzellikler üretmek için, sağlıksız ve çökmüş bir insana göre daha fazla güç ve imkana sahip demektir. Ayrıca sağlıklı ve uzun yaşayan bir insanın bilgeliğinin artma şansı da doğacaktır. Daha bilgili, tecrübeli, hayat ve ayetler hakkında çok daha uzun süre düşünmüş, ve hep bunu dinç bir beden ve zihinle yapmış bir insanın gerçek dine ve iyiliğe yönelme ihtimali de biraz artabilir. Zaten dediğim gibi; kutsal kitabımıza göre hayat kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi hayırlı bir davranış olduğuna göre yine ömrü uzatmak, yaşlanmanın getirdiği tahribatı engellemek için araştırmalar yapmak da bu kapsamdadır: -Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. (Maide Suresi 32. ayetten alınmadır). Yaşlanmayla mücadeleye karşı çıkan bazı kişiler bunun Allah'ın yarattığını değiştirme, yasasına karşı çıkmak şeklinde algılıyorlar hatalı bir şekilde. Hayır, durum yine tam tersinedir. Bir insanın sürekli veya çok uzunca süre dinç ve sağlıklı kalmasının sağlanması Allah'ın yarattığını değiştirmek değil, korumaktır. Bir organın, örneğin gözün hep keskin bir şekilde görmesi mi yaratılışın korunmasıdır, yoksa dejenere olup işlevini yitirmesi mi? Ya da bir insanın saçlarının dökülmesi mi orjinal şeklinin değişmesidir yoksa hep gür saçlara sahip olması mı? Allah'ın yarattığı bedenin en sağlıklı halinin ve aynı zamanda da şeklinin korunmasıdır daimi gençlik. Zaten cennette de sonsuza dek sabit formu korunacaktır canlıların... Yeter ki Allah'ın yarattığı canlıların orjinal, sabit şekilleri üzerinde oynanmasın, farklı organlar veya canlılar yaratılmaya çalışılmasın bilim yoluyla. Gençliği korumak orjinal formu korumaktır. Yapılacak olan çalışmalar da bu sabitliği sağlamak için olmalıdır, yoksa değiştirmek için değil. Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, Antiaging uygulaması adı altında uzakdoğu öğretilerinin benimsetilmeye çalışılması tuzağına düşülmemesi gerekliliğidir. Uzun yaşamı sağlayıcı egzersizler olarak bazen bazı pagan uygulamalar, panteizm ve reenkarnasyon gibi inançlar yani kısaca ruhçuluk insanlara aşılanmaya çalışılmaktadır bazı kesimlerce. Gerçekte ise bunların sağlıkla bir ilgisi yoktur. Allah'ın yasası sıkıntılarla ve ızdırapla mücadeleyi emreder. Sağlıklı ve genç kalmak için çalışmak, insanlığın mutlu olmasını sağlamak da bunu gerçekleştirmenin bir parçasıdır, sürekli belirttiğimiz üzere. Bu ama genetik bilimiyle olur, ama doğal gıda/şifalı bitki veya egzersizlerle... Bu arada dünyanın en uzun ömürlü insanlarının genelde Müslümanlar arasından çıkması da , gençliği ve sağlığı korumanın Allah'ın istediği bir şekilde yaşamakla nasıl kolkola gittiğinin bir başka sağlamasını sunmaktadır(örneğin bilinen en uzun ömürlü insan Azeri Shirali Mislimov’dur). Zaten namaz kılmak, oruç tutmak, Allah'ın diğer emir ve yasaklarına uymak insanın daha uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır birçok açıdan. Kısacası İslam dini yaşamı uzatma, gençliği sürekli veya daha uzun süreli yaşanır kılma çabasını zaten içermektedir. Ve sadece bu konuda değil, yaşamın her alanında kaliteyi ve mutluluğu arttırmanın, güzellikleri çoğaltıp cennetimsi bir dünya için çalışmanın Kuran ilkelerinden olduğu bilinmelidir. Bu dünyevileşmek falan değildir. Zaten Kuran'da dünya ve ahiret güzelliği bir bütündür.Bu dünyada kendiniz ve tüm insanlık için vücuda getirdiğiniz iyilik ve yardımlar aynı zamanda ahiretiniz için de yatırımdır. İkisi birbirinin destekleyicisidir, sanılanın aksine. Din dışı olan ise kötülük, sefillik ve ızdırabın peşinden gitmektir. Allah'ın dini kalıcı gerçek çıkarlarımızın ne olduğunu bize gösterir ve bu yolda yürümemizi hedefler. Selam ve sevgiler Gönderen Emre_1974tr
  14. Ve tabii ki, köle edinmek yasak olduğundan tüm dünyada her türlü kölelik geri gelmemek üzere ortadan kalkardı. Selam
  15. Nuh Suresi 16 "Ve Ay'ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş'i bir kandil haline getirdi." Bilindiği üzere bu ayette Güneşin ışık üreticisi bir kozmik lamba olduğu ve buna karşılık Ay'ın sadece gelen ışığı yansıttığı gerçeğine vurgu var. Ayrıca yine mucizevi şekilde, gökyüzündeki diğer yıldızların da birer ışık üreticisi devasa lamba olduğu söylenmekte Kuran'da: Mülk Suresi 5 Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık. Saffat Suresi 6 Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık. Fussilet Suresi 12 Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir. Bu ve benzeri ayetlerde, gördüğümüz yıldızların da aslında birer güneş, veya tersine düşünecek olursak, Güneşimizin de bir yıldız olduğu söylenmekte. Ayrıca bu Güneş ve diğer yıldızların üzerinde "alev" olduğu bilgisi de açıkça sunulmakta.Hatta yıldızların üzerindeki ortamın cehennemi andırdığı bilgisine de gönderme var... Çok uzağımızdaki yıldızların da üzerinde alevler barındırdığı, cehennemi bir ateş yapısına sahip olduğu o günlerde insanlar tarafından pek bilinen birşey değildi. Bu arada Kuran'da yıldızlar için "necm", gezegenler için ise "kevkeb" ifadesi kullanılmaktadır. Ayrıca tıpkı bugün bilimadamlarının söylediği gibi kıyamette bu yıldızların ışıklarını yitirecekleri ve sonlanacakları bilgisi de yine Rabbimiz tarafından bize bildirilmişti: Mürselât Suresi 8 Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman Yıldızlarla ilgili bu bilgilerden sonra yine Kuran'ın dünyamızın yapısıyla ilgili olarak verdiği bilgiye tekrar bakalım: Naziat Suresi 30 Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı. Bu ayetten dünyanın tıpkı yumurta gibi geoit şeklinde yaratıldığını anlamakla birlikte, işaret ettiği bununla da sınırlı kalmıyor. Çünkü dünya yumurtaya dış görünüşünün yanı sıra iç yapısıyla da benzemektedir. Evet yumurta ile dünya birbirine benzerdir. Öncelikle dış görünüş açısından ele alacak olursak; Her ikisinin de göbek kısmı yani ekvator bölümü, kutuplara nazaran daha geniştir. Şişkin kısımdan kutuplara doğru gittikçe küçülme görülür yine her ikisinde de . Yani şekil olarak kesinlikle parelellik vardır. Ve dünyanın bu geoid şeklini anlatmak için verilecek en iyi örneklerden biridir yumurta. Bunun dışında YUMURTA DIŞ YAPI KADAR İÇ YAPISI İLE DE DÜNYAMIZI ANIMSATIR. Bir yumurtanın ortasında koyu sarısı vardır. Bu merkez sarının etrafında iyice cıvık beyaz katman(akı) vardır. En dış kısımda ise ince kabuk vardır. Dünyamızın da merkezinde çekirdek vardır(ki yumurtanın sarısına denk gelir görünüm ve yapı olarak) Çekirdeğin etrafında eriyik(cıvık) manto tabakası vardır(bu da yumurtanın akına karşılık gelmektedir kabataslak) Ve en dış kısımda ise ince yerkabuğu vardır(Bu da yumurtanın ince kabuğuna denk gelmektedir) Selam ve sevgiler
  16. Ve diğer yasaklarda bazen doğrudan kelime olarak haram denilmemiştir. Falanca şeyi yapanın cehenneme gideceğini söyleyerek haram olduğunu ifade etmektedir Kuran. Daha bir çok haram böyle ifadelerle anlatılır. Kölelik ise hem dolaylı hem de doğrudan ifadelerle haram kılınmıştır ayetlerde. En büyük günahlardandır. Ve mesela şirkin bu dünyada cezası yokken, köle edinmenin vardır (zorla adam alıkoyma, kaçırma suçudur, hırsızlıktan da büyük ceza içerir) Ve bir kişinin malını bile izinsiz almanın yasak olduğunun belirtilmesi, o kişinin kendisinin alınmasının hayli hayli yasak olduğunu zaten belirtmektedir. Evet, köleliği yasaklayan tek kitaptır Kuran.
  17. Kuran'ın köleliği yasaklaması ve buna karşılık diğer kitaplarda ise böyle birşey olmaması mucizelerden biridir aynı zamanda. Çünkü Kuran'ın farkını ve üstünlüğünü ortaya koyan özel bir gelişmedir. Evet elimizdeki tek gerçek kutsal kitap Kuran'dır ve bu yüzden sadece onda kölelik yasaklanıp haram ilan edilmiştir.
  18. Kuran'ın köleliği yasaklaması dünyanın cennetimsi bir hale gelmesini sağladığı gibi, Allah'ın ayetlerini uygulayarak bu adaletli ortamı sağlayanların ahirette de kazananlardan olmasına vesile olmaktadır.
  19. Ve Kutsal Kuran'ın dışında köleliği yasaklayan başka bir dini kitap yok. Sadece Kuran yasaklamakta kula köle olmayı ve köle edinmeyi. Bu da Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ve korunarak günümüze kadar geldiğini göstermekte yine.
  20. Allah'ın köleliğin yasak olduğunu ayetlerinde bildirmesi, bu dünyanın cennetimsi hale getirilmesini de sağlamakta.
  21. Ve ayetlerin dünyada da istediği/hedeflediği bu cennetimsi hayat, yine Kuran'ın elimizdeki tek gerçek kutsal kitap olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne sermekte.
  22. İşte bu yüzden tek ilahi din İslam'dır. Gerçek bilgiye, adalete ve iyiliğe yönelmeyi emretmektedir. Buna karşılık hurafelerden ve kölelik gibi yanlışlardan uzak durmayı da emretmektedir.
  23. Ve artık hadis-mezhepçiler bile İslam'da köleliğin yasaklandığını kabul etmeye başladı. Çünkü ayetlerle ispatladığımız üzere bu tartışmasız bir bilgidir. Artık kimsenin bu gerçekten kaçma veya inkar etme imkanı kalmamıştır. İnsana köle olma veya köle edinmek dinen yasaktır.
  24. Ve kutsal Kuran'da kölelik yasakken, buna karşılık piyasadaki sahte İncillerin köleliği yasaklamak bir yana dursun köle edinmeyi emretmesi, şu an için elimizdeki tek gerçek kutsal kitabın Kuran olduğu gerçeğini bir başka açıdan daha ispatlamakta.
×
×
  • Create New...