Jump to content

Demokrasi En İyi Yönetim Biçimi Midir?


Charles Dawkins

Recommended Posts

Değildir ancak yine de bence eldekilerin en iyisi durumunda. Değildir, çünkü piyasadaki demokratik sistemle yönetilen ülkelere baktığımızda, bilhassa ekonomik gücü olanların yönetime geldiklerini görüyoruz ve bunlar ilk etapta kendilerini seçen kitlelerden ziyade şahsi çıkarlarının peşinde olduklarını görüyoruz. Çoğunlukla belli başlı lobilerin, büyük şirketlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeye ve siyaset yapmaya meyilliler.  Ne zaman seçimler yaklaşır, işte o zaman halk akıllarına gelir ve onlara yönelik vaatler verilmeye başlanır ki bu vaatlerin önemli bir kısmı sadece vaat olarak kalır. Bunların başında işsizlik sorunu, adaletsiz gelir dağılımı, konut sorunu geliyor mesela. Bunlar ilk aklıma gelenler.

Link to comment
Share on other sites

Demokrasi, doğru çalışmak için uygun koşullara ihtiyaç duyar. Ancak bu da demokrasiyi anlamsız kılar. Bize bozulmaların ve çürümelerin gerçekleştiği bir toplumu bile ayağa kaldırabilecek kadar yeterli bir yönetim biçimi gerekiyor. Yani sistemin uygun koşullara değil, sadece kendine dayanması gerekiyor.

Peki, bu mümkün müdür?

Link to comment
Share on other sites

On 08.08.2021 at 02:39, Charles Dawkins yazdı:

Zihnin üstünlüğüne dayalı bir aristokrasi daha güzel olmaz mı?

Eski, bildiğin aristokrasi de aynı şeyi düşünüyordu zaten. Kendilerinin akıl olarak, kapasite olarak, her açıdan alelade vatandaştan daha üstün olduklarına inanıyorlardı. Çünkü olay sokakta büyümüş biriyle, zengin ve kütürlü ortamda büyümüş birinin karşılaştırılmasına benziyor. O şekilde karşılaştırdığında elbette aristokrasi zihinsel olarak daha üstün görünür.

Bu tür özellikler büyük ölçüde nasıl yetiştiğin, kendini nasıl geliştirdiğin, ve bu süreç içinde sahip olduğun imkanlara bağlı olduğundan, doğru bir karşılaştırma değil. Bu tür bir karşılaştırmanın doğruya en yakın biçimi herkese eşit koşullar verebilmek ve ondan sonra karşılaştırmak. Ama bu bile adil değil, çünkü mesele biraz da insanın hayatını ne yönde geçirmek istediği ve neye adadığına bağlı. Aynı potansiyele sahip ve aynı imkanlar verilmiş iki kişiden biri sanat ile ilgilenmeyi seçebilir, kendini şiir yazmaya adayabilir ömür boyu, ama birbaşkası maddi ve/veya politik güç elde etmeye adayabilir. Sonra bu kişileri 20-30 yıl sonra karşılaştırırsan, yine hatalı bir sonuca ulaşırsın.

Yani o tür bir sistemde temel sorun, kimin kimden üstün olduğuna nasıl karar vereceksin, ve buna kim karar verecek? Zaten, kişinin kişiye üstünlüğü diye birşey tanımlanabilir mi? O bile bir sorun.

Sonuçta, bu kararı vermeye yetkili bir merci de yok aslında düşünecek olursan.

Anlayacağın bu işler öyle kolay bir çözümü ya da cevabı olan işler değil. İnsanlar bula bula temsili demokrasiyi bulmuşlar, adil olmaya en yakın olup, aynı zamanda da pratik açıdan uygulanması mümkün gözüken bir sistem olarak. Ama o bile, istenen sonuca ulaşıyor mu? Ulaşmıyor pek çok durumda.

Ama istenen duruma yaklaştığı da oluyor bazı durumlarda. Mesele halkını iyi eğitebilmiş toplumlarda daha iyi işliyor. Batı Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkeleri gibi. Yani, durum tamamen de umutsuz değil uzun vadede. Odaklanılması gereken, insanlara iyi eğitim verilecek bir sistemi oturtmak. Sadece eğitim de değil tabi, insanca yaşamanın şartı olan temel imkanlar sağlanabilmeli herkese, gerekli sosyal politikalarla. Belki ondan sonra herşeyin adaletsiz işlediği fikri azalmaya başlar toplumda, ve insanlar biraz daha memnun olabilirler durumdan.

Link to comment
Share on other sites

10 saat önce, mantik yazdı:

 kişinin kişiye üstünlüğü diye birşey tanımlanabilir mi? O bile bir sorun.

Sonuçta, bu kararı vermeye yetkili bir merci de yok aslında düşünecek olursan..

Bilimsel olarak doğada eşitlik yok diye biliyorum. Yani insanin insana üstünlüğü zaten insanın doğasında olan bir şey. Bu durumda demokrasi insan doğasına aykırı olmakta.

 

Bu kararı vermeye yetkili merci en sıkıntılı yan ne yazık ki. Bunu veren ilk kişiler çok doğru olmalı ve düzeni sağlam oturtmalı. Yoksa suistimal edilebilecek bir güç.

Link to comment
Share on other sites

Ah ah, Antidogmatik'te bu konuyu uzun uzun tartıştığımız günler aklıma geldi. 

O zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum: demokrasi içine düştüğümüz en sağlam bok çukurlarından birisidir. Çan eğrisine ihanet eden, toplumun zeka seviyesini, eğitim seviyesini gözetmeksizin yönetime katan; yararsız mı yararsız bir sistemdir. 

Link to comment
Share on other sites

On 09.08.2021 at 21:30, mantik yazdı:

Eski, bildiğin aristokrasi de aynı şeyi düşünüyordu zaten. Kendilerinin akıl olarak, kapasite olarak, her açıdan alelade vatandaştan daha üstün olduklarına inanıyorlardı.

Eski aristokrasi benim gözümde oligarşidir. Amacından sapmıştır; ki zaten her yönetim sistemi amacından sapmaya müsaittir. Dolayısıyla ne diyersek diyelim ütopik kalır. Bugün yaşanan her şey, determinizm gereği doğanın bizi getirdiği noktadır. Ama yine de bize uyumlu olduğu anlamını taşımaz. Şahsi fikrim tabii. 

 

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

  • 2 ay sonra...

Merhabalar herkese,

 

Bence demokrasi iyi bir yonetim şekli diyebiliriz ama sorunlar var. Ve en temelinde ise toplumun gelişen dünyaya ayak uyduramamasıdır. Bu yüzden bazı ülkeler oy kullanma hakkını sadece yaş ile sınırlamıyor. Ek olarak eğitim seviyesini , vergi ve sabıka gibi durumları zorunlu kılıyor. Daha ilerisi için vatandaşlık puanı gibi ölçütler de düşünülmekte.

Link to comment
Share on other sites

  • 3 ay sonra...

Demokrasinin, birçok kusuru olsa da, gene de "kötünün iyisi" (ehven-i şer) olduğuna dair bir görüş birliği vardır... Nitekim üstte kavak ve mantik da bu görüşte olduklarını yazmışlar...

Winston Churchill'in de bu doğrultuda şöyle bir sözü olduğu söylenir:

"Demokrasi en kötü yönetim biçimidir. Bugüne kadar denenmiş diğer tüm yönetim biçimleri hariç tutulursa!"


Bu sözün aslını, tam halini araştırdım. Churchill, 11 Kasım 1947'de Avam Kamarası'nda yaptığı konuşmada tam olarak şu ifadeleri kullanmış:

"Bu günah ve keder dünyasında birçok yönetim biçimi denenmiştir ve denenecektir de. Hiç kimse demokrasinin mükemmel ya da çok bilgece olduğu iddiasında değil. Gerçekten de, zaman zaman denenmiş olan diğer tüm yönetim biçimleri hariç, demokrasinin en kötü yönetim biçimi olduğu söylenegelmiştir."

Link to comment
Share on other sites

Winston Churchill'in şöyle ince, veciz bir eleştirisi de vardır:

"Demokrasinin aleyhindeki en güçlü argüman, ortalama bir seçmenle gireceğiniz 5 dakikalık bir diyalogdur."


George Bernard Shaw ise belki de en güzel tanımı yapmıştır:

"Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden sistemdir."


John F. Kennedy, sistemin kusuruna vurgu yapar:

"Demokrasilerde, bir seçmenin cehaleti, bütün halkın güvenliği için tehlikedir."


William Ralph Inge, sistemdeki temel zaafa dikkat çeker:

"Demokrasi, yalnızca, yönetimde girişilen bir deneydir ve oyları tartmak yerine oyları saymak gibi çok belirgin bir zaafı vardır."


Benjamin Franklin, şöyle bir benzetme yaparak eleştirmiş:

"Demokrasi, öğle yemeğinde ne yiyeceklerine karar vermek için oy kullanan 2 kurtla 1 kuzuya benzer. Özgürlük; oylamaya karşı çıkan, iyi donanmış kuzunun ta kendisidir."


Lord Acton, sistemin yozlaşabileceğini söylüyor:

"Demokrasinin kötü olan bir yönü, çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir."


Jean Jacques Rousseau, şu sözünde bence çok haklıdır:

"Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi, hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır."


Mustafa Kemal Atatürk de demokrasilerde halkın "denetleme ve hesap sorma" özelliğinden bahseder:

"Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder. Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine ve meşruiyyetine temas etmektedir. Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Millete karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde milli iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Millet tarafından, millet adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde millete hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler."

  • Thanks 1
Link to comment
Share on other sites

On 17.02.2022 at 02:29, aynar yazdı:

Winston Churchill'in şöyle ince, veciz bir eleştirisi de vardır:

"Demokrasinin aleyhindeki en güçlü argüman, ortalama bir seçmenle gireceğiniz 5 dakikalık bir diyalogdur."


George Bernard Shaw ise belki de en güzel tanımı yapmıştır:

"Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden sistemdir."


John F. Kennedy, sistemin kusuruna vurgu yapar:

"Demokrasilerde, bir seçmenin cehaleti, bütün halkın güvenliği için tehlikedir."


William Ralph Inge, sistemdeki temel zaafa dikkat çeker:

"Demokrasi, yalnızca, yönetimde girişilen bir deneydir ve oyları tartmak yerine oyları saymak gibi çok belirgin bir zaafı vardır."


Benjamin Franklin, şöyle bir benzetme yaparak eleştirmiş:

"Demokrasi, öğle yemeğinde ne yiyeceklerine karar vermek için oy kullanan 2 kurtla 1 kuzuya benzer. Özgürlük; oylamaya karşı çıkan, iyi donanmış kuzunun ta kendisidir."


Lord Acton, sistemin yozlaşabileceğini söylüyor:

"Demokrasinin kötü olan bir yönü, çoğunluğun tiranlığına dönüşmesidir."


Jean Jacques Rousseau, şu sözünde bence çok haklıdır:

"Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir demokrasi, hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır."


Mustafa Kemal Atatürk de demokrasilerde halkın "denetleme ve hesap sorma" özelliğinden bahseder:

"Demokrasi esasına müstenit hükümetlerde, hakimiyet, halka, halkın ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu, başka yerde olmayacağını iltizam eder. Bu suretle, demokrasi prensibi, siyasi kuvvetin, hakimiyetin menşeine ve meşruiyyetine temas etmektedir. Yöneticiler, iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. Millete karşı olan görevlerini kötüye kullandıkları takdirde, şu ya da bu biçimde milli iradenin kendi haklarında vereceği kararla karşılaşırlar. Millet tarafından, millet adına devleti yönetmeye yetkili kılınanlar, gerektiğinde millete hesap vermek zorunda olduklarını bilmelidirler."

Evet işte okullarda bu öğretilmiyor. Vatandaşlık bilgisi kaldırıldı. Osmanlı'nın zaferleri ezberletiliyor.

Halk kendi gücünü bir guruba devretmemelidir. Demokrasinin en büyük handikapı burada yatıyor.  Aslında bu çağda sorunlar daha hızlı da çözülebilir. Bu telefon sayesinde herkes herşeyi tartışıp oylayabilir.

İhaleler şeffaf yapılmalı örneğin. Bir ihale olduğunda herkes teklifleri görmelidir. İhale kapandığı zaman kime ne şartlar ile verildiği herkese açık online ilan edilmelidir. İtirazlar için bir ay beklenmelidir. Buna sadece katılımcı komisyoncu firmalar değil halk da gerekçesiyle itiraz edebilmelidir.

Eskiden açık kapı uygulamaları vardı artık onlara gerek yok. Bence yöneticiler açık platformlar üzerinden değerlendirilebilir.

Bunu yapan maalesef yine kapitalist dediğimiz ABD ve Kanada.  Bazı ihaleler açık olarak ilan ediliyor. Örneğin çöp toplama ihalesi o bölgenin halkından birisine öncelikle verilebiliyor. Kışın kar yağdığı zaman her sokak için belediyenin açık iş pozisyonları var. O sokakta oturmak şartı aranmak suretiyle size kar küreme yol açma işi veriyorlar.

Link to comment
Share on other sites

Demokratik sistemin sağlıklı yürüyebilmesi için, halk tarafından seçilen vekillerin verdikleri her karar hakkında her daim hesap verme zorunlulukları olmalı. Dokunulmazlık diye bir şey olmamalı. Seçilen vekillerin icraatlarına en fazla 2-3 dönem imkan tanınmalı. Ülkenin menfaatlerini yakından ilgilendiren önemli kararlar, halk oylamasıyla bir kere daha tasdik edilmeli.

Bunlar anayasada değiştirilmesi teklif dahi edilmeyecek kanunlar kategorisinde olmalı. Bu sefer siyasete soyunanlarda önemli bir azalma olacağına eminim ancak memlekete harbiden hizmet etmek isteyenler varsa, onları bu gibi kurallar ürkütmez.  

Diğer yandan kazın bacağı hiç de böyle değil maalesef. Siyasetçiler koltuğa oturduktan sonra bir türlü gitmek istemiyorlar.

Mesela Rusya...Putin, gücü daha uzun elinde bulundurmak için anayasayı değiştirti. Şimdi istediği kadar o mevkide kalabilir.

Türkiye...Benzer durum. Cumhurbaşkanlığı yeterli gelmedi, başkanlık sistemine geçildi, yetmedi, partili başkan siyaseti başladı.  Yetmedi yargının bağımsızlığına göz koyuldu. Devletin en önemli kurumları, tek bir kişinin ağzından çıkacak kelimelere odaklanmış vaziyette.

Link to comment
Share on other sites

Ekşi Sözlük'te, "demokrasi" başlığı altında 181 sayfa yorum var.

Ben ancak ilk 20 sayfasını okuyabildim.

Orada (ilk sayfalarda) birçok güzel ve bana göre isabetli tespitlerin yapıldığını gördüm.

Bir kısmını seçip alıntılıyorum:

 

"Demokrasinin sağlığı, rasyonel düşünceye bağlıdır. Rasyonel düşünceyi engelleyen din ve gelenek gibi dogmatik oluşumların hakim olduğu toplumlarda, mahiyetini koruması mümkün değildir."

"Demokrasi, tüm kişilerin kendi haklarının sonuna kadar farkında olduğunu varsayan sistem. Örneğin, kendini geliştirmiş, toplum üzerine kafa yormuş birisiyle, en büyük problemi sezon sonundaki hasat miktarı olan çiftçiye birer oy hakkı tanır."

"Noam Chomsky'e göre iki türü vardır. İlki, gerçek demokrasidir. Diğeri ise alternatif demokrasi. Gerçek demokrasi; sadece seçme-seçilme özgürlüğü değil, halkın kendi sorunlarının ele alınışında, bu sorunların çözümü doğrultusunda katılımcı olduğu, bilgilendirme araçlarının topluma açık olduğu demokrasidir. Alternatif demokrasi ise halkın kendi sorunlarının çözümüne katılımının engellendiği, halkın 'evcilleştirildiği', halka 'rıza göstermenin' öğretildiği demokrasidir. Bu rıza göstermeyi öğreten de pek tabii ki MEDYADIR."

"Genel geçer bir kural olarak, belirli bir topluluk içinde (halk, bir grup öğrenci, bir yarışmaya katılan yarışmacılar vb.) bir kısmının kötü, çoğunun vasat ve yalnız çok az bir kesiminin "çok iyi" olduğu bilinir. Toplum içinde de, bir grup çok kötü insan, oldukça vasat insan ve yalnızca çok az bilgili, aydın kişi vardır. Ve siz bu gruptaki herkese "eşit seçme hakkı" tanırsanız, tabii ki sonuç, çoğunluğu oluşturan vasat grubun seçeceği vasat bir sonuç olacaktır. Demokrasinin getirisi ve gereği budur. Demokrasi, herkesin eşitliğinden ziyade, çoğunluğun üstünlüğüdür."

"Demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin güvencede olduğu, bir çoğunluk yönetimidir şeklinde tanımlanır. Demokrasinin tanımını sadece "çoğunluk yönetimidir" diyerek yapmak çok yanlıştır hatta kötü niyetli bir "çoğunluk diktatörlüğü" dayatmasıdır. Demokraside en önemli kavram, "bireysel hak ve özgürlükler"dir. Bunlar, çoğunluk da istese kısıtlanamaz ve kaldırılamaz. Demokrasi, çoğunluğun bile temel hak ve özgürlüklere karışamadığı yönetim biçimidir."

"İyi eğitim görmemiş ve/veya eğitilse de adam olamayacak bir kısım insanın ve genelde onlarla aynı siyasi görüşleri paylaşan sermaye gruplarının dilediklerini yapmalarını sağlayan ve bu esnada ülkenin beyni konumundaki, olan bitenden haberdar, bilgili, sorgulayan, fikir üreten, iyi para kazanan kesiminin saçını başını yolmasına sebep olan, içinde başlı başına bir masraf kapısı olan seçimi de barındıran sistem."

"Türkiye'de demokrasi pratikte şudur: Küçük bir topluluğun, aldıkları kararları, medyayı kullanarak, geniş yığınlara onaylatması... Veya, devleti kontrol eden mekanizmanın, halkı manipüle ederek, kendi çıkarlarına ve işleyiş tarzına uygun bir yönetim veya hükümet "seçtirmesi".

"Türkiye'de uygulanmaya çalışılan yönetim şekli. Çoğulculuktan çok, çoğunluğu önemser Türkiye'deki demokrasi. Oysa ki, çoğunluğun zaten güçlü olduğu göz önünde bulundurulmaz. Her konuda Türkiye'nin kendine özgü bir durumu olduğu gibi, demokrasi açısından da bu böyledir. Türkiye'ye özgü demokrasi uygulanır burda. Anayasalar delinir, sözler tutulmaz çünkü bilinir ki kendilerini destekleyen çoğunluk asla kendi gücünün farkında değildir. Çoğulculuğun ise önlemini zaten çoktan almışlardır, çok sesliliği keserek. Aslında demokrasiyi sadece bir yönetim biçimi olarak düşünmek de yanlıştır, insanın olduğu her yerde demokrasi olabilir. Demokrasi ilkesi, içerisinde hoşgörüyü ve uzlaşmayı barındırır."

Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Sistemler değişir değişebilir ama bunun için önce var olan sistemi iyi anlamak lazım. Şu anki devletleri bankacılık ile yönetiyorlar. Rejimin adı herne olursa olsun.

Akp den örnek vereyim. Mutayit 2+1daireyi 400 bin liraya mal eder. Ama çıkıp iki milyon ister. Buna kimse ık mık çık demez. Çünkü alıcı kerizler şımarık GAVAT lardır. Bankaya 20 yıl borçlanırlar. Aslında mütayit ve alıcı dahil hepsi banka için çalışmıştır. Normal şartlarda cebindeki parayla çok rahat alabileceği daireyi beş katına kredi ile alır. İşte akp bunu iyi başardığı için hep ABD desteğini arkasında buldu.

Demokrasi ise bu borcun nasıl ödeneceğini belirler.

İşte bu kadar.

Araba , AVM kredi kartı, online alışveriş , bitcoin , foreks falan filan hepsi aynı çarkın dişlileridir. Bankaya çalışır komisyon ödersiniz.

Bu dişliye çomak sokmak için önce bir denenmiş doğru alternatifiniz olmalıdır. Adına siz de demokrasi diyebilirsiniz sorun değil. Ama bu bankacılık sistemi altında kalan her yöntem aynı kapıya çıkacaktır.

Bakınız dünyada ambargo yiyen tüm ülkeler bankacılık sistemi üzerinden ambargo yerler. Yoksa sınır kapıları açıktır mal hizmet alımı devam etmektedir. Bankacılık sistemi ise şuan ABD ile temsil edilir.

Bunu yenmenin en temel yolu insan yetiştirmektir. Bunu tek başınıza yapmaya kalkarsanız ülkenizde savaş çıkma ihtimalini göze almak zorundasınız.

Diğer yol birlik olarak insan yetiştirmektir ki en etkilidir.

Diğeri bir yol ise bankacılık sisteminin el değiştirmesini beklemektir. Buna kader kısmet yöntemi deniyor.

Link to comment
Share on other sites

https://www.ateistforum.org/index.php?/topic/44689-insanlar-için-yeni-toplum-ekonomi-ve-devlet-sistemi-gnostokrasi/

Yıllar önce tasarladığım sistemlerden biri de bu.

Bir tane de arınma gecesi filmi çıkmadan önce arınma sınırları olan bir ütopik ülke yazım vardı.

Neyse ben o zamanlar mükemmel sistem diye bunu bulmuşum. Gnostokrasi.

İsmi de ben uydurmuştum.

 

Quote

İnsanlar İçin Yeni Toplum, Ekonomi ve Devlet Sistemi: Gnostokrasi

 

Quote

İlk önce bu benim tarafımdan oluşturulan bir terim ve sistem olup Ateizm'e ve Ateistlere mal edilmesinde sakınca yoktur.

Adından da anlaşılacağı üzere Bilginin Kanun Koyuculuğu (Hakimiyeti) anlamında oluşturulmuştur.

Burada konuyu uzatıp sizleri sıkmaktansa günümüzdeki belli başlı ana kavramlardaki yaklaşımları sıralıyorum.

Toplum iki kısma ayrılıyor. Bilgi düzeyi yüksek olanlar ve bilgi düzeyi düşük olanlar.

Bu ayrım yapılırken ilkokuldan lisans'a kadar herkesin başarı dereceleri baz alınıyor.

Vatandaşlık haklarında, ödenen vergilerde ve alınan sağlık hizmetlerinde kısaca herşeyde öncelik ve avantajlar bilgi düzeyi yüksek olanlardan yana oluyor.

Devlet yönetiminde gnos diye adlandırılan (bilgi düzeyi yüksek) insanlar hem seçimde hem de seçilme de hak sahibi oluyorlar.

Ancak yönetmek için yapılan başvurularda gnoslar arasında da otomatik bir hiyerarşi oluyor.

Örneğin gnostokrasi sistemindeki bir devletin yönetim kadrosu toplam 1000 kişi ve yönetime talip olan kişi sayısı 10 bin kişi ise, bu 10 bin kişinin sıralamasında bilginin en üstündekiler sıralamada otomatik olarak öne geçer.

Yani 500 lisans mezunu başvurmuş ise, başvuran 500 lisan üstü mezunu onları listeden çıkarır. Aynı şekilde doktora mezunu da lisansüstü mezunlarını listeden çıkarır.

Ekonomi sisteminde kaynakların eşit olarak dağıtılması yatar ancak bilgi düzeyi düşük insanların yaşamdan beklenen randımanı verememeleri (düşük bilgi seviyesi) dolayısıyla sırtlarına tabii ki ek yük olarak biner.

Ekonomide tüm mülkler ne devletin ne de özel şahıslarındır.

Tüm mülkiyet akademik kurumlarındır (yüksek öğretim kurumları) ve ekonomiyi ilgilendiren her türlü konuda tamamen özgürdürler.

İçlerinden yönetimine atadıkları kişilerce yönetilen bir şirket paraya ve ekonomiye özgürce yön verir.

Eğitim sistemi devlet yönetimine seçilenlerin denetimindedir.

Başarı olarak son %20 arasında kalanların 12'inci sınıftan sonra eğitime devam etmelerine izin verilmez.

Eğitim yatılıdır ve çocukların aileleriyle görüşmelerine tatillerde izin verilir. Eğitim kurumları tamamen şeffaftır (dışarıdan heryer ve herşey izlenebilir)

Dinin eğitimi yoktur. Aynı şekilde akademik olarak da dinlerle ilgili fakülteler yoktur. Sadece tarih bölümüne bağlı bir bölüm olarak yer alır.

Hukuk sisteminden akademik kurumlar sorumludur (hukuk bölümleri)

Yönetime seçilenlerin çıkardığı kanunlar akademik kurumların da oluşturduğu bir kurulca incelenir. Reddedilmez ancak yöneticilerle görüşmek suretiyle en uygun haline getirilir.

Mahkemeler bağımsız değildir. Akademik kurumların (hukuk) denetimindedir ve alınan kararlar akademik kurumlarca kontrol edilir.

Hata yapan mahkeme hataya neden olduğu ceza farkını kendisi çeker (mesela haksız yere 20 yıl ceza veren mahkeme için haksız yere verdiği ceza infaz edilir)

Genel hatlar bu şekildedir.

Kısaca bilgi hüküm verir ve hükmeder.

Tercih ve istek (şu andaki sistemlerin özü) hükümsüzleşir.

 

Link to comment
Share on other sites

Bence insanlar yönetilme hakkının başkasına devretmemeli. Tüm sistemlerde sorunun kaynağı buradan çıkıyor. Günümüz teknolojisi artık vekaleten yönetimi değil asaleten yönetime daha uygun.

Herkes her alandaki haklarını bilmeli ve sahip çıkmalıdır. Bunun için vekil tayin etme mecburiyeti olmamalı. Eğer vekil tayin etmek isteyen varsa bu da tercihe bırakılmalı. Dünyada zorlama bir vekil seçme mecburiyeti var.

Seçimlerin de açık yapılması gerektiğine inanıyorum. Oy vermediğim iktidarın hatalarını ben ödemek zorunda değilim. Geçmediğim köprünün parasını kendine oy verenlerden alsınlar örneğin.

Savaş mı yapılacak , inatla savaşmak istiyorsa bir hükümet önce kendi seçmenini savaşa götürsün yada digital ortamda oylama yapılsın.

Türkiye'de ve dünyada %90 yönetim sistemi adı cumhuriyet veya demokrasi de olsa aslen borçlanma ve borç ödeme üzerine kurulmuş.  Diğer haklar pek de demokrasi şemsiyesi altında korunmuş görünmüyor.

Link to comment
Share on other sites

  • 4 ay sonra...

Demokrasi iyi bir yönetimdir ama dünyadaki sistem demokrasi değil post modern oligarşidir. Düşünsenize 500 bin kişiyi bir kişi temsil ediyor ve sonra o kişi rüşvet ve şantajla kafaya alınıyor. Ondan sonra 500 bin kişi o herife hesap soramıyor.

Bu teknoloji çağında telefonu yan mı tuttun düz mü tuttun , günde kaç adım ilerledim onu bile ölçüyorlar da online katılım ile meclisleri bypass ederek doğrudan demokrasiye geçilemiyor.

Bu mümkün mü?

Sadece işlerine gelmiyor. Bu kadar lüksü ve beleşi kaybetmek istemiyorlar.

Link to comment
Share on other sites

  • 1 sene sonra...

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...