Jump to content

Ataturk uzerine


evrensel-insan

Recommended Posts

Kafan almıyor mu senin?

Hilafeti Kürtler için söylüyorum

Araplar zaten daha önce farklı nedenlerden ayrıldı diyorum.

Bir şeyi yutturmaya çalıştığım yok,

anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyorsun.

Hemen nurcu diye de uydurma, nurcu falan değilim.

 

Ayrıca bir yazıya " yalan- yanlış " diyorsan

neresinin yalan- yanlış olduğunu açıklayacaksın.

Neresi yanlışmış anlat bakalım.

 

Kafası almayan sensin!

Hilafetin kaldırılmasının Kürtlerle ilgisi yok. Yobaz Kürtlerle ilgisi var.

Aynı bugün BDP'lilerle ilgisi olmayıp Hizbullahçılarla ilgisi olması gibi.

"Kürtler" diyerek genelleyemezsin. Bütün Kürtler Şeyh Sait'çi değildi.

 

Araplar daha önce ayrılmışsa, ne diye konu yapıyorsun?

Hem kalkıp "Hilafet kaldırıldıysa ben ne diye bu ırka bağlı kalayım" derler diye yazıp "sadece ayrılmayan Kürtler kaldı" diyeceksin, hem de yanlışını belirtince, Arapların 1. Dünya savaşında ayrılışlarından bahsedeceksin, ona da karşı çıkınca "Kürtleri kastettim" diye kıvıracaksın.

Hilafetin kaldırılması sadece bizi ilgilendirmiştir. Ve hiçbir ulus kopmuş deüildir. Kürtlerin de bu yönde bir sorunu yoktur.

 

Nurcu olmayabilirsin. Öyle bir imada bulunmadım. Malum, Kuran kursları Nurcuların değil. :)

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Saygideger Kapital;

 

Ama Türkiye laik bir ülke midir bu tartışılmalı ,bu başka bir konu. -kapital-

 

TC sekuler anlamda laik degildir. Sadece dini one cikarmamis, yerine milliyeti ve milleti one cikarmistir.

 

Cunku sekuler zihniyetteki bir devletin,dini tarafi veya kurum/kuruluslari v.s. olamaz. Osmanlida'ki din tarafliliginin ve ayriminin yerini, milli taraflilik ve ayrim almistir.

 

Cunku sekuler zihniyetli bir kisi, islamin sartlarini uygulayamaz. Ama, TC'nde muslumanlar "laik" sistemde uygulayabilmektedirler.

 

Islam inanci, dunya otevi; sekuler zihniyet dunyevidir.

 

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Kemalizm'in eleştirisi (ki bu -izm çok tartışmalıdır) iki türlü yapılıyor.

Ne ve kim olduklarından ,niyetlerinden bağımsız ,anlayış olarak...

İleriye dönük ,geriye dönük.

 

Geriye doğru yapılan eleştiri ,tarihteki ilerici yönün üstünün örtülüp ,onda sadece baskı ve diktatörlük gören eleştiriler.

Bugün lafızda Atatürkçü ama işbirlikçi olanlarla herkesi aynılaştırarak "statükocu" ilan eden kesimler ve bu liberaller (özellikle bazı Taraf Liberalleri) asker sivil yüksek bürokrasi diye birde sınıf keşfederler!

AKP Hükümeti'nin ve uygulanan politikaların ve bunlardan kaynaklı sorunların büyük kısmı görmezden gelinerek aslında işbirlikçiliğin üzeri örtülür.

 

İleriye dönük yapılanı ise 1920'lerin devrim projelerini sanki bugünün şartlarına çok uygunmuş gibi şablonlaştırarak çağırmaktır.

Ondan sonra yaşanan olumsuzluklar ve yanlış uygulamalar gözden kaçırılarak lafta bir devrimcilik ,uhrevi bir kemalizm aranmaktadır.

Böylelikle de anti-emperyalizm ,bağımsızlık ,yurtseverlik gibi kavramların içi boşaltılmış anlatıldığında sahiplenmeye hazır halk kesimleri AKP'ye yedeklenmekte ,

özellikle iki kavramı bir araya getiremeyen gençlerin kafası karıştırılmaktadır.

 

Ülkenin geçmiş tarihi ve bazı gerici uygulamalarla hesaplaşmayı amaçlayan ,bunları ayrıştırıp belirginleştiren "dürüst çabaların" varlığıda bu iki kesim tarafından silikleştiriliyor.

Böyle anlayışlar etrafında da samimi bir tartışmanın yakalanması olası olmuyor.

 

Katılıyorum Kapital.

 

İlave olarak Kemalizm eleştirisi ve tasfiyesinin nedenlerinden biri, ABD'nin yeni dünya düzeni çerçevesinde Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin Türkiye ayağında, projenin uygulanmasının önünde en büyük engel olarak Kemalistlerin ve daha sonra da antiemperyalist nitelikteki yurtsever sosyalistlerin görülmesidir. Tabi önce Kemalizm'i çökertip daha sonra da yurtsever sol'u ezmeyi düşünmektedirler.

Liberallerin ve liberal sol etkisindeki sosyalistlerin tavrı, mütareke yıllarındaki İtilafçıların, Ali Kemal'lerin tavrıyla aynıdır.

Buna karşı ortaya çıkan direnişin içinde dediğin anlamda yeni bir kurtuluş savaşı ve yeni Kuvayi Milliye anlayışı vardır ki doğru değildir. Eldeki kazanımlar kaybedilmiş değildir ki böyle bir sonuç doğru olsun.

Solun ve devrimcilerin hedefinde teokrasiye ve faşizme direnişle birlikte demokratik devrimin tamamlanması stratejisi olmalıdır.

Sosyalist devrim de, yeniden Kuvayi Milliye anlayışları da yanlıştır, başarı getirmeyecektir.

Link to comment
Share on other sites

Kafası almayan sensin!

Hilafetin kaldırılmasının Kürtlerle ilgisi yok. Yobaz Kürtlerle ilgisi var.

Aynı bugün BDP'lilerle ilgisi olmayıp Hizbullahçılarla ilgisi olması gibi.

"Kürtler" diyerek genelleyemezsin. Bütün Kürtler Şeyh Sait'çi değildi.

 

Araplar daha önce ayrılmışsa, ne diye konu yapıyorsun?

Hem kalkıp "Hilafet kaldırıldıysa ben ne diye bu ırka bağlı kalayım" derler diye yazıp "sadece ayrılmayan Kürtler kaldı" diyeceksin, hem de yanlışını belirtince, Arapların 1. Dünya savaşında ayrılışlarından bahsedeceksin, ona da karşı çıkınca "Kürtleri kastettim" diye kıvıracaksın.

Hilafetin kaldırılması sadece bizi ilgilendirmiştir. Ve hiçbir ulus kopmuş deüildir. Kürtlerin de bu yönde bir sorunu yoktur.

 

Nurcu olmayabilirsin. Öyle bir imada bulunmadım. Malum, Kuran kursları Nurcuların değil. :)

 

Yani senin anlaman için her şeyi

en ince detayına kadar yazmam mı gerekiyor?

Benim " madem hilafet yok o zaman niye bunlarla yaşayım " diye kastettiğim Kürtler

Araplar zaten gitmiş. Bunu ayrıca belirtmeye gerek var mı?

Benim kıvırdığım yok, sen anlamıyorsun, neyi kimi kastettiğim belli.

 

Kürtlerin ayrılma istekleri ilk başta din kaynaklı idi.

Sonra Dünya'daki ideolojik akımlardan etkilenen Kürtler

farklı nedenlerden ayrılmak için yola çıktılar.

Bence amaçlarına ulaşabilirler.

O zaman iki karış toprakta laik sisteminizle mutlu mesut yaşayın.

Tabi o iki karış toprağa da sulanan olmazsa.

 

Işık evleri dediğin için nurcu dediğini düşündüm.

Link to comment
Share on other sites

Bilirsiniz ülkemizde cuma hutbeleri diyanetin tekelindedir.

Kurtuluş Savaşı yıllarında camilerde hutbelerin halk örgütlenmelerinde yararı görülmüştür.

Hatta 70'li yıllarda imamlar sendika bile kurmuş ,kurban derileriyle devrimci gençlik hareketine destek olunmuştur ,bir kısmı..

 

AKP elinde Diyanet ve bu hutbe işi baya ciddiye alınmış ,hutbelerde grevlerin şeytan işi olduğu bile söylenir olmuştur.

Kürtlerin dindarlığı ,din ile yakınlığı tartışılır lakin;

Son dönemde kendi hutbelerini yazıp , AKP'nin imamının peşinde saf tutmamaları RTE ve tayfasını fazlasıyla sinirlendirmiştir!

Link to comment
Share on other sites

Değerli Pante;

 

Sosyalist devrim de, yeniden Kuvayi Milliye anlayışları da yanlıştır, başarı getirmeyecektir.

 

Madem sordunuz ,dürüstlük adına sosyalist olduğumu belirtmeliyim.

Bu anlamıyla bir demokratik devrimi savunuyorum.

Ülkenin birikmiş sorunlarının (Kürt Sorunu ,Laisizm v.b ) çözümü ve gerçek bir halk egemenliği için elzemdir.

Kaldı ki ,tarihin ,kavramların ,olay ve olguların liberal çevrelerin ve milliyetçi çevrelerin elinde evrilip ,çevirip tahrif edilmesinin önünü almak

ama günümüz açısından da bazı yanlışlıklarla hesaplaşılmasını hiç bir şey değilsem sadece dürüst bir demokrat ya da aydın olarak

zaruri de görüyorum.

 

Dostlukla

Link to comment
Share on other sites

Bence Mustafa Kemal Kurtuluş Savaşını kazandıktan sonra

tekrar Hanedanlığa egemenliği verseydi

Cumhuriyetten ziyade Meşrutiyet olsaydı

ve Hilafet makamı devam etseydi bu sorunların hiç biri olmazdı.

Çünkü Kürtlerle Türkleri binlerce yıldır bir arada tutan bağ " İslam " idi.

Bu bağ koptuğu anda ayrılma kaçınılmaz olur.

Meşrutiyet olurdu, padişah şimdi ki Cumhurbaşkanı vazifesinde olurdu.

Yine seçimler yapılırdı, yine mahkemeler olurdu vs...

Keşke böyle devam edilseydi.

 

Tarihi yeniden yazarak ,günümüz temelli kavramlar ile anlam kazandırarak ve yeni kazandırılan anlama tarih monte edilerek tarih anlatılamaz.

Bu spekülatif ,a priori bir tarih anlayışıdır.

Tarihin kendisi nesneldir ,biz hakkında hiç birşey bilmesekte yaşanmıştır.

Fakat bunun yazımı ve ya yorumlanışı görüldüğü gibi nesnel olamıyor.

 

Bir başka örnek Osmanlı'yı ele alalım ,sömürgeci bir imparatorluk.

Buna gelecek en naif itiraz Osmanlı'nın sömürgeci olmadığıdır.

Osmanlı'nın büyük bir coğrafyada hüküm sürdüğü bilgisi nesneldir ama bunu nasıl ve neden yaptığı nesnel değildir.

 

Yazılı tarihin en büyük sorunu anakronizm'dir.

 

Yani ;

 

"Tarihsel olay ve olgular arasında zaman - mekan ilişkisini oturtamamak"

"Mekanları ,karakterleri karıştırmak ve zamanlama hataları yapmak"

"İçinde yaşanılan zaman merkezli bir yaklaşımla olguları değerlendirmek"

 

Başka bir ifade ile "geçmişin" günümüzü yaratmayı amaçladığını savunarak tarihe " teolojik" bir görev biçme sorunudur.

Geçmişin bu anlamıyla bir "bilinci" olduğunu savunmaktır.

 

Belgelerle konuşmanın da bazı handikapları vardır.

Çünkü belgelerin kendi başına bir nesnelliği ,varlıkları dışında ,yoktur.

Onlara özellik kazandıran onu bulup çıkaran ,derleyen yazarın kendisidir.

 

Dolayısıyla biz tartışırken ,belgelerin yazıldığı dönemin koşullarını ,kişilerin beslendikleri felsefe ve ideolojik altyapıyı v.b'de değerlendirmek durumundayız.

Eğer her hangi bir fikre eleştiri getireceksek ,iddialarla neyin kanıtlanmak istendiğini ama bunun ne için olduğunu da belirtmeliyiz.

 

Dostlukla

Link to comment
Share on other sites

  • 4 hafta sonra...

Ataturk bugun yasasa, muhalet partilerine, hatta iktidara bile gelmelerine izin verildigini gorup uzuntuden kafasini taslara vururdu. Sonrada derhal istiklal mahkemelerini kurdurmak isterdi, ama sahsi fikrim, pekte ipleyen olmazdi kendisini

Atatürk varken tam anlamıyla bir demokraitk düzene geçilemezdi elbette ki. Çünkü O varken, herhangi bir demkratik akım ondan daha anlamlı politikalar geliştiremezdi. Tüm isimler onun gölgesinde kalmaya mahkum olurlardı.

İstiklal Mahkemesi kurdurması ise zaten absürd. Eli kanlı gaddar bir cellattan yada Silivri mahkemelerini kurduranlardan bahsetmiyoruz, Atatürk gibi bir centilmenden bahsediyoruz. İstiklal Mahkemelerinin neden ve hangi şartlar altında kurulduğunu daha iyi araştırmanı tavsiye ederim Cadı.

Link to comment
Share on other sites

Off, bu Atatürkçü arkadaşların yaşadıkları hayal dünyası beni cidden benden alıyor. Atatürk Türkiye özeline bakıldığında elbette çok önemli bir lierdir ama 20. yüzyıl tarihi açısından baktığımızda dünyanın en etkili, en önemli lideri olması gibi bir durum kesinlikle söz konusu değildir. İlk 10'a bile giremez bence, ondan önce Lenin, Stalin, Mao, Roosevelt, de Gaulle, Churchill vb. bir sürü önemli lider var.

 

Verilen linkteki sıralama çok da bir şey ifade etmiyor açıkçası, metodoloji çok saçma. Askeri başarı denen şeyin matematiksel olarak nasıl ölçülebileceği meçhul mesela. Kurtuluş Savaşı'nı kazanana kaç puan veriliyor? Peki 2. Dünya Savaşı'nı?! İktidarda uzun süre kalma işinde de diktatörlerin bariz avantajı oluyor. Ama gözden kaçırılan en önemli nokta bence şu; ABD ya da Sovyetler gibi süper güçlerin başında olan bir lider doğal olarak kişilik özelliklerinden vs. bağımsız olarak daha etkili oluyor.

 

Benim Atatürkçü arkadaşlara tavsiyem zamanında güneşin dünyanın etrafında döndüğünü sananlar gibi her şeyi kendinizi ya da ülkenizi merkez alarak yorumlamayın. Mümkün mertebe yabancı basını, yazarları vs. takip edin, dünyanın olayları nasıl gördüğü konusunda daha net bir fikriniz olsun. Yoksa memleketteki kişi kültü tarzı şeylerin etkisinden kurtulamaz, olaylara hiçbir ölçüde tarafsız bakamazsınız.

 

Türkiye'de Atatürk dönemindeki çok partili hayat denemelerine bakınca izin verilmesi hâlinde başarılı olup iktidarı devralabilecek bazı akımlar olduğu da görülüyor. Alternatifsizlik iddiasının altı hiç de dolu değil.

Link to comment
Share on other sites

Kas yapiyim derken goz cikarmissin. Bu listede liderlerin yaratilistan gelen liderlik kabiliyetleri degisik ozellikleri numaralandirilarak siralanmis. Bu liderlerin durtuleri baskin erkek olma ozelligindeymis. Bunun primatlar ve maymun turlerinde de benzerleri varmis. Kitabin kapagi zaten su:

 

http://cache1.bookdepository.co.uk/assets/images/book/large/9780/8131/9780813190686.jpg

 

Liste zaten devaminda soyle gidiyor:

 

Ataturk had 31, Mao 30, FDR 30, Stalin 29, Lenin 28

 

 

diye gidiyor. Yani ulkeleri icin iyi olmalari degil yaratilis ozellikleri degerlendirilmis. Ornegin liderler zalim olanlar, otoriter olanlar, demokrat olanlar, monarsik olanlar diye siralaniyor ve Zalimler listesine Saddam da konuyor. Tepki cekecegi bilinmese bu listede Hitler en ust siralarda olabilirdi. Ayrintili bilgi icin:

 

http://www.booknotes.org/Watch/172600-1/Arnold+Ludwig.aspx

Link to comment
Share on other sites

Atatürk varken tam anlamıyla bir demokraitk düzene geçilemezdi elbette ki. Çünkü O varken, herhangi bir demkratik akım ondan daha anlamlı politikalar geliştiremezdi.

 

Bence sebep bu değil.

Demokratik düzen demeyelim, o dönemde dünyada gerçek anlamda bir demokrasiden bahsetmek zor, ama çok partili sisteme geçilememesinin ya da denenmesine rağmen yürütülememesinin temel nedeni; Atatürk'ün hem cumhurbaşkanı hem de CHP'nin başkanı olmasıdır.

 

Çok partili sisteme geçilirken öncelikle kanunlarda değişikliğe gidilmeliydi.

Cumhurbaşkanının herhangi bir partiye üyeliği devam etmemeliydi.

1930 yılında Serbest Cumhuriyet Fırkası, Atatürk'ün teşvikiyle kurulmuştu.

Ama Atatürk'ün CHP'nin başında olmasından dolayı ayakta kalma şansı yoktu. Örneğin Atatürk, CHP'yi bırakıp SCF'ye geçse açık farkla SCF kazanırdı. Nitekim SCF başkanı "Atatürk bir partinin başında olduğu müddetçe diğer partilerin yaşama şansı yoktur" diyerek partisini feshetmişti.

 

Dolayısıyla bu konuda sorumlu olan Atatürk'tür. Ama "Ben uğraşımı verdim, destekledim ama olmadı" tavrında olmuştur. Olmamasının temel sebebinin kendisi olduğu meselesine girmemiştir.

 

Türkiye'de Atatürk dönemindeki çok partili hayat denemelerine bakınca izin verilmesi hâlinde başarılı olup iktidarı devralabilecek bazı akımlar olduğu da görülüyor. Alternatifsizlik iddiasının altı hiç de dolu değil.

 

Atatürk bağımsız-tarafsız kalsaydı, bu dediğin doğru olabilirdi. Atatürk, CHP'nin başında olunca alternatifsizlik oluştu.

Gerçi güçlü bir muhalefet olunabilirdi ama Meşrutiyet dönemi de dahil partiler muhalefet anlayışında değildi. İlla iktidar olmak önemseniyordu. İktidar olamamak oyunun sonu gibi görülüyordu. Ayrıca muhalefet kültürünün oluşamaması darbeci, tertipçi fikirlerin üremesine neden oluyordu.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Nasil bir muhalefetten bahsediliyor ki, Ataturk'un 6 oku zaten Anayasa'nin da bunyesindeydi. Dolayisiyle, muhalefet derken, neyi kast ediyorsun?

 

6 okun hangisinin muhalefeti olabilirdi?

Oyuzden tek partili bir rejimde zaten demokrasi olamaz, demokrasi secenek demektir.

 

Ataturk'un en buyuk hatasi, devlet yapisini, gelecek hukumetlerden bagimsiz olarak oturtamis olmasidir. Cunku eger devlet, oturtulabilseydi, en azindan tek parti de olsa bir denetim ve kontrol mekanizmasi olusurdu.

 

Iste o oturtulamayan devlet yapi ve isleyisi, ogun bugundur gelen iktidarlarin elinde bir politika amacina yonelik bir arac olarak kalmistir.

 

Yani TC tarihinde hic bir zaman bir devlet olamamistir, her devlet hukumetlerin ve iktidarlarin elinde bir kullanim araci olmustur.

 

Eger devlet ile hukumet farki bir ulkede yoksa, devlet mutlaka politik, yandas ve taraflidir. Sadece iktidara hizmet eder.

 

Nitekim de, bu saglansin diye asker darbeler yapmistir.

 

Devleti, tum vatandaslarini birini digerinden ayirmadan korumadikca,devlet olamaz. Ancak, iktidar ve hukumetlerin elinde oyuncak olur.

 

Devlet, ancak sosyal, sivil, insan haklari ve evrensel hukuka bagli, tarafsiz ve antiayrimci olur ve bunun gelen iktidarlarca nasil bir politika olursa olsun, su istismarini ve politika araci olmayi onlerse, o zaman devlet vardir.

 

Dolayisiyle, TC tarihinde devlet olamamis, belki de bunun bir hatasi; Ataturk'un politik olarak 6 oktan birini devletcilik yapmasi olmustur.

 

Oyuzden de her gelen iktidar devleti kendi gudumu altina almistir ve devletin sivil kurum ve kuruluslari, iktidarlara gore siyasilesmislerdir.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Nasil bir muhalefetten bahsediliyor ki, Ataturk'un 6 oku zaten Anayasa'nin da bunyesindeydi. Dolayisiyle, muhalefet derken, neyi kast ediyorsun?

 

6 okun hangisinin muhalefeti olabilirdi?

Oyuzden tek partili bir rejimde zaten demokrasi olamaz, demokrasi secenek demektir.

 

Ataturk'un en buyuk hatasi, devlet yapisini, gelecek hukumetlerden bagimsiz olarak oturtamis olmasidir. Cunku eger devlet, oturtulabilseydi, en azindan tek parti de olsa bir denetim ve kontrol mekanizmasi olusurdu.

 

Iste o oturtulamayan devlet yapi ve isleyisi, ogun bugundur gelen iktidarlarin elinde bir politika amacina yonelik bir arac olarak kalmistir.

 

6 ok ilkeleri anayasaya 1937'de dahil edilmiştir.

O aşamadan önce 14 sene var.

Bu 14 yıllık aşamada çok partili 2 deneyim yaşanmış, ikisinde de başarılı olunamamış.

Başarılı olunamamasının sebebi 6 ok değil.

Kaldı ki 6 ok varken çok partili sisteme geçilmiş, bırakalım muhalefeti, iktidar olunmuştur. Demokrat parti, Adalet Partisi vs.)

Ayrıca muhalefet etmek illa 6 oka muhalefet etmek değildir ki.

1946'dan beri Türkiye'de sürekli muhalefet var.

6 okun herhangi biri değiştirilmek isteniyorsa mecliste karar alınır, değiştirilir. Nitekim devletçilik maddesi özelleştirme yasalarından sonra artık kalkmış sayılır.

 

Devlet neden oturtulamamış?

O dönemin ulus devlet anlayışlarına göre devletin şekli, biçimi anayasa ile belirlenmiş, gerekli kurumlar oluşturulmuş.

Bu konuda bir sıkıntı görmüyorum. Aksine sağlam temellere oturtulmuştur ve bugün gelinen noktada bile bu sağlamlığı sayesinde pek sarsılmış değildir.

Darbelerin sebebinin devletin yapısı ile ilgisi yok.

Devletçiliğin ise amacı farklı, devlet olunamama ile ilgisi yok.

Devletçilik, bireyin yapamadığı yatırımları-hizmetleri yapmak ve bireysel teşebbüsleri kontrol ve denetim altında tutmaktır.

Sermayenin, özel teşebbüsün çok yetersiz olduğu cumhuriyetin ilk dönemlerinde zorunlu bir uygulamaydı ve başarılı oldu.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Devlet olusumunda, Anayasal cumhuriyet ile, Anayasal Monarsiyi farkli kilan tek fark, devletin basinin (cumhurbaskani) secim ile (parlementer, ya da referandum) secilmesi demektir, yani bir monarkin olmamasi.

 

Peki bu kadar su goturur bir icerikte, monark ile, cumhurbaskanini sadece bu secim mi ayirir?

Ya halk yonlendiriliyorsa, ya parlemento dayatiyorsa.

 

Oyuzden devlet, sosyal ve sivil olmanin disinda baska bir seyi dikte edemez, ederse; bu bir zorlamadir ve baskidir, bu laiklikte olsa, din de olsa turklestirme de olsa, sunnilestirme de olsa fark etmez.

 

Bu bir zihniyettir, eger devlet toplumuna bazi seyleri dayatiyorsa, ve bu dayattigi (diyelim, din ve milliyet) iktidarlara gore el ve onem degistiriyorsa, ne bu devlet bagimsizdir (hele bundan sonra, yurutme, yasama, yargi da tek ele gectikten sonra, eskiden de bu uclu, laiklik agirlikliydi), ne de bu devlet vatandasin devletidir.

 

Nede vatandas serbesttir. Ustelik Anayasa'nin gecerliligi de, hukumetlere birakilmistir. Vatandas bir taraftan alinip, diger tarafa savrultulmaktadir. Nerde kaldi hak ve ozgurlukler?, insan haklari? Dusunce ve ifade ozgurlugu, vicdan ozgurlugu?

 

Her zaman soyledigim gibi, bir toplum birey yetistiremez, birey bilincini alacak egitim ve ogretime olanak bulamazsa, o toplumun vatandaslari iste boyle biz/oteki diye bolunur ve kendi bunyesinde savasarak, emperyalizmin ekmegine yag surer. Hangi butunluk, beraberlik?

 

Uygulama basta buna ters

 

Haa, olur tabi; zorla tek bir milli ya da dini butunlugu, farklari es gecerek saglarsin, ama nereye kadar?

 

Taki ulken, iceriden soros calismasinin mikro ayrimciligiyla, bolunene kadar.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Devlet olusumunda, Anayasal cumhuriyet ile, Anayasal Monarsiyi farkli kilan tek fark, devletin basinin (cumhurbaskani) secim ile (parlementer, ya da referandum) secilmesi demektir, yani bir monarkin olmamasi.

 

Peki bu kadar su goturur bir icerikte, monark ile, cumhurbaskanini sadece bu secim mi ayirir?

Ya halk yonlendiriliyorsa, ya parlemento dayatiyorsa.

 

Oyuzden devlet, sosyal ve sivil olmanin disinda baska bir seyi dikte edemez, ederse; bu bir zorlamadir ve baskidir, bu laiklikte olsa, din de olsa turklestirme de olsa, sunnilestirme de olsa fark etmez.

 

Önceki mesajında sadece devletten bahsediyordun Evrensel-insan.

Şimdi çevirdin demokratik devlete.

Devletin oturtulamamış olması ayrı bir konu, demokratik olması ayrı konu.

Selçuklu da devletti, Osmanlı da. Türkiye Cumhuriyeti de yapısı farklı bir devlet.

Laikliği dayatamayan bir devlet, sosyalliği, sivilliği de dayatamaz.

Laikliğin sosyallikten değersiz yanı mı var? Laikliğin ya da sekulerliğin olmadığı bir ülkede zaten demokrasi olamaz.

 

Ayrıca demokrasinin ancak çok parti ile uygulanabileceği konusu da tartışılır.

Tabi ki çok partili sistem daha uygundur ama tek partili sistem demokratik bir şekilde uygulanırsa, birçok çok partili sistemlerden daha demokratik olabilir.

Örneğin delegeler özgürce seçilebilirse, seçilen delegeler hiçbir çıkar gözetmeden ve baskı görmeden özgürce parti yöneticilerini seçerse, milletvekili adayları ön seçimle belirlenirse, bölge halkı adaylar arasından dilediğini özgürce seçerse, seçilenler özgürce fikirlerini-önerilerini ortaya koyabilirse ve dilediği kanunu çıkarabilirse; Böyle bir tek parti yönetimi, bugünkü lider sultasının, büyük paralar gerektiren milletvekili adaylığının, seçim barajının olduğu çok partili sistemden daha demokratik olabilir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Laikliği dayatamayan bir devlet, sosyalliği, sivilliği de dayatamaz.-pante-

 

Devlet sekuler zihniyete sahip olsa, vatandaslari da birey bilincli olsa, zaten laiklikten bahsetmeye bile gerek yoktur. Cunku devlet zaten antiayrimcidir.

 

Boyle bir devlet te, zaten Anayasa'ya ihtiyac duymaz.

 

Sonucta Anayasa, bir dayatmadir ve neyi dayatiyorsa, o da hak ve ozgurluk kisitlamasidir.

 

Ben demokrasiden bahsetmedim.

 

Sonucta demokrasi veren acisindandir, alan acisindan ise ya havuc,ya da sopadir.

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Ben Atatürk'ün ilkelerini bir cümle ile tanımlayabilirim.

 

Dediklerimi yapın, yaptığımı yapmayın....

 

Bu tümce Atatürk'le ilgili her ilkeyi, bulduğu her çözümü ve uygulamayı mükemmel bir şekilde açıklıyor.

 

Biz Atatürk'ün yaptıklarını yapmaya çalıştığımız için Kemalizm başarılı olamadı.

Bu bağlamda Kemalizm için Atatürk ilkelerinin dogmalaştırılmış şekli bile diyebiliriz.

Link to comment
Share on other sites

Ben Atatürk'ün ilkelerini bir cümle ile tanımlayabilirim.

 

Dediklerimi yapın, yaptığımı yapmayın....

 

Bu tümce Atatürk'le ilgili her ilkeyi, bulduğu her çözümü ve uygulamayı mükemmel bir şekilde açıklıyor.

 

Biz Atatürk'ün yaptıklarını yapmaya çalıştığımız için Kemalizm başarılı olamadı.

Bu bağlamda Kemalizm için Atatürk ilkelerinin dogmalaştırılmış şekli bile diyebiliriz.

 

 

Atatürk gibi söyledin :)

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...