Jump to content

Ataturk uzerine


evrensel-insan

Recommended Posts

Guest DİRİLİŞ

Kemalist kesim bu ülkenin entelijansiyası yargısı, ordusu vs. Bunlar kültürel alanda hangi eserlerin desteklenip desteklenmeyeceğine Kültür Bakanlığı aracılığıyla karar veriyorlar. Din alanında da diyanet aracılığıyla tekel kuruyorlar. Etnik kültürlerin kendisini ifadesini baskılıyorlar.

 

Sen uyuyorsun.

Çok feci kandırmışlar seni.

Bu ülkede ne Kemalist aydın kalmıştır ne de ordu içinde Atatürk İlkelerini korumak için görevini yerine getirecek bir asker.

Bugün, hala Atatürk'ü savunur görünen gazeteci, yazarların sayısı bir elin parmaklarını geçmez!

Bunlar da sürekli siyasi baskı altındadır ve toplumdaki değişimlere yön vermek şöyle dursun evlerinin kirasını güçlükte ödeyebilmektedir.

 

Sen Türkiye'nin Silivri'den yönetildiğini sanıyor olmalısın.

 

Gerçi, Kültür Bakanlığı'nın ve Diyanet'in Kemalistlerin elinde olduğunu iddia eden bir deliye yanıt vermek ne derece doğru...

 

Büyük olasılıkla insanlarla dalga geçmekten zevk alan ve diğer forumlardan tanıdığımız bir trolsündür.

 

Bu kadar zaman harcamakla bile hata ettim...

Link to comment
Share on other sites

Bugün de Kemalist kesim aynı yanılgı içinde. İnsanları kendi kültürel alanlarında özgür bırakıp, sosyal-ekonomik-siyasi reformlara girişmek lazım. Kültürel değişim zaten kendi kendine gelecek.

 

Ben ''altyapı-üstyapı'' desem kıyamet kopar, ''iktisadi/teknolojik indirgemeci'' olurum. Liberaller (?)* yapınca iyi/güzel oluyor ama, oh ne ala memleket! :)

 

*: Liberal misin Poyra? :)

Link to comment
Share on other sites

İnsanları kendi kültürel alanlarında özgür bırakıp, sosyal-ekonomik-siyasi reformlara girişmek lazım. Kültürel değişim zaten kendi kendine gelecek.

 

Bu da aslında birçok açıdan fazlasıyla sorunlu olabilecek bir yaklaşım.

 

Nasıl bir sosyal, ekonomik reformlara gireceksin, bunu kim nasıl yapacak? Bu reformları zorla mı yapacaksın? Sosyal-ekonomik alan zaten kültür ile bağlantılı birçok bakımdan. Yani sen bunu kafana göre zorla değiştirdiğinde aslında kültürü şu veya bu biçimde zorla değiştirdiğin için söylediğin kelime oyunundan başka bir şey değil.

Link to comment
Share on other sites

Buna karşılık Ali Püsküllüoğlu'nun Öztürkçe Sözlük'ünün 1975'te yapılan dördüncü (Türk Dil Kurumu'nun hizmetlerine son verilmesinden önceki son) baskısının içerdiği kelime sayısı 4,600'dür.

 

Sevan Nişanyan fena halde yanılıyor, yanıltıyor.

 

http://tdkterim.gov.tr/bts/

 

600.000'den fazla sözcüğün sadece yaklaşık %15'i yabancı kelime içeriyor.

Ben konuşurken, yazarken hiç sıkıntı çekmiyorum. Gerektiğinde, zaten dil alışkanlığıyle yabancı sözcük de kullanıyorum.

Dil devrimi yabancı kelimeyi yasaklamış değil. Sadece 1-2 sene denenmiş, eksikliği görülünce kullanımına devam edilmiş, sıkıntı kalmamış. Eski Osmanlıca kullanılmıyorsa gerek duyulmamasındandır.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bu da aslında birçok açıdan fazlasıyla sorunlu olabilecek bir yaklaşım.

 

Nasıl bir sosyal, ekonomik reformlara gireceksin, bunu kim nasıl yapacak? Bu reformları zorla mı yapacaksın?

 

Osmanlı aydınları Avrupa'ya gidip onların yaşayışlarını gördü, kadınların başı açık, çok sesli müzik var, opera dinleniyor, latin harfleriyle yazıyorlar, kıyafetleri bizden farklı. Bizimkiler de bu alanlarda reform yaparsak çağdaşlaşırız diye düşündüler. Ama toplum köylüyken bunu yaptılar. Toplumun köylü yapısını dönüştürmediler. Sanayileşmeyi, şehirleşmeyi başlatmadılar. Anlatabildim mi?

 

Bunları devlet yapacak.

Link to comment
Share on other sites

Sevan Nişanyan fena halde yanılıyor, yanıltıyor.

 

http://tdkterim.gov.tr/bts/

 

600.000'den fazla sözcüğün sadece yaklaşık %15'i yabancı kelime içeriyor.

Ben konuşurken, yazarken hiç sıkıntı çekmiyorum. Gerektiğinde, zaten dil alışkanlığıyle yabancı sözcük de kullanıyorum.

Dil devrimi yabancı kelimeyi yasaklamış değil. Sadece 1-2 sene denenmiş, eksikliği görülünce kullanımına devam edilmiş, sıkıntı kalmamış. Eski Osmanlıca kullanılmıyorsa gerek duyulmamasındandır.

 

Bak adam ne yazmış panteidar:

 

Buna karşılık Ali Püsküllüoğlu'nun Öztürkçe Sözlük'ünün 1975'te yapılan dördüncü (Türk Dil Kurumu'nun hizmetlerine son verilmesinden önceki son) baskısının içerdiği kelime sayısı 4,600'dür. Bu sayıya, sabuklama, sağgörü, sağgörülü, sağgörüsüz, sağgörüsüzlük, sağın, sağistem ve benzerleri dahildir. Sözlüğün sunuş yazısında TDK başkanı Prof. Dr. Ömer Asım Aksoy, şu hususları, gerçek bir iftihar uslubuyla okurların dikkatine sunmaktadır: dil devrimin başlatıldığı 1932'den 1970'lere kadar 6500 yeni sözcük yaratılmıştır; bunlardan "tutan" ve Türk diline malolanlar bu sözlükte yer almaktadır. Yeni türetilmiş sözcükler, Prof. Aksoy'a göre, günümüzde Türkçe genel kullanımda bulunan toplam 28,000 sözcüğün sevindirici bir oranını temsil etmektedirler.

 

Cevap yazmadan keşke biraz daha dikkatli okusaydın.

 

Ben arada çeviri falan yaparken eksiklikleri, zayıflıkları fark ediyorum valla.

Link to comment
Share on other sites

Değil, solcu. :)

 

Bu arada alıntıladığın o kısma ben de, bir liberal olarak, kesinlikle katılıyorum.

 

Ben katılmıyorum (başımıza taş yağacak!)

 

Toplumsal formasyona bir yanda iktisadiyatın sert çekirdeği, diğer yanda kültürel olanın uçuculuğuyla bir tür bulamaçmış gibi yaklaşmanın ciddi bir hata olduğu kanısındayım. Marksistler bunu bırakalı yarım asır oldu; liberaller berdevam, utanma arlanma yok adamlarda :P :)

 

Tüm bu alanların farklı zamansallıkları var; zira her birinin kendine özgü dinamikleri, çelişkileri, özneleri ve -dolayısıyla- değişim hızları var. Her bir alan (iktisadi, politik, teknolojik, kültürel vs.) diğerlerince üstbelirleniyor. Özgül bir fenomeni tüm bu alanlardaki etmenlerin karmaşık ve çelişkili eklemlenmesi şeklinde kavramak gerekiyor.

 

Kültürel bağlamın kimi iktisadi politikaların yürürlüğe girmesine engel olması mümkündür. Ne tür iktisadi politikaların -ve tabi teknolojik değişimlerin- yürürlüğe girip yaygınlık kazanacağı; hayata, işe/çalışmaya, boş zamana, uygun bir maişete ilişkin yaygın kanaatlerin neler olduğu ve bunlarla ne ölçüde mücadele edilebildiğiyle sıkı sıkıya ilişkilidir.

 

Misal, 95 yılında Fransa'da gerçekleşen kamu grevlerinin istihdam politikalarında yarattığı etki, 60-70'li yıllarda gerçekleşmiş çok daha küçük ölçekli grevlere nispetle oldukça cılız kalmıştır. Bunda SSCB'nin dağılışı akabinde hakim olan/kılınan kültürel-ideolojik iklimin (soldaki yenilgi ikliminin, parti ve sendika militanlarına hakim psikolojinin) rolü büyüktür. Feodal Avrupa'da derebeylerde bir tür ''girişimci ruhu''nun varolmamasının esas sebeplerinden biri, ''soylular çalışmaz'' kabulüydü (Senin gibi bir Webercinin burada ''Protestan Ethic and Spirit of Capitalism''i hatırlamaması ne gam!) Yunanistan'da neoliberal karşı-reformların hayata geçirilmesi sürecinde karşılaşılan zorlukların, antifaşist direnişten Politeknik mücadeleleri ve halkın cuntacılarını aşağıdan bir mücadeleyle devirmesine kadar siyasi kültüre sinmiş bir dizi vakıanın etkilerini gözlemlemek mümkündür vs vs.

 

O kadar basit değil yani Asturum.

Link to comment
Share on other sites

Osmanlı aydınları Avrupa'ya gidip onların yaşayışlarını gördü, kadınların başı açık, çok sesli müzik var, opera dinleniyor, latin harfleriyle yazıyorlar, kıyafetleri bizden farklı. Bizimkiler de bu alanlarda reform yaparsak çağdaşlaşırız diye düşündüler. Ama toplum köylüyken bunu yaptılar. Toplumun köylü yapısını dönüştürmediler. Sanayileşmeyi, şehirleşmeyi başlatmadılar. Anlatabildim mi?

 

Bunları devlet yapacak.

 

 

Anladım tabii. :lol: O kadar anlıyoruz yani.

 

Bak mesele şu: ben köylüyüm diyelim, köylü kalmak istiyorum; tarlamı sürmek; çiftçilik yapmak istiyorum. Şimdi sen devlet aracılığı ile beni, şehre göç etmeye zorluyorsun. Tarlamı bırakıyorum; işsiz kalıyorum. Beni fabrikaya alıyorsun; orada kurduğun düzeni bana zorla uyguluyorsun. Şehirde yaşamak zorunda kaldığım için yaşantım bütünüyle değişiyor filan. Çocuklarımın yaşantısı da değişiyor zamanla. Öyle bir düzen kuruyorsun ki kadınlar da çalışmak zorunda kalıyor. Çalışmak ve iş bulmak için eğitimli olmak gerekiyor diyelim. Fabrikalar bu çeşit insanları daha çok tercih etsin ve insanları buna zorlasın.

 

Ama sen burada yine şu veya bu biçimde insanları zorluyorsun. Üstelik daha temel ve can alıcı konularda. Çok daha stresli ve zorlayıcı bir yol. Stalin'in çözümleri aklıma geldi birden. Bir de İngiltere'de köylülerin, şehre göç edişini hatırladım.

Link to comment
Share on other sites

Anladım tabii. :lol: O kadar anlıyoruz yani.

 

Bak mesele şu: ben köylüyüm diyelim, köylü kalmak istiyorum; tarlamı sürmek; çiftçilik yapmak istiyorum. Şimdi sen devlet aracılığı ile beni, şehre göç etmeye zorluyorsun. Tarlamı bırakıyorum; işsiz kalıyorum. Beni fabrikaya alıyorsun; orada kurduğun düzeni bana zorla uyguluyorsun. Şehirde yaşamak zorunda kaldığım için yaşantım bütünüyle değişiyor filan. Çocuklarımın yaşantısı da değişiyor zamanla. Öyle bir düzen kuruyorsun ki kadınlar da çalışmak zorunda kalıyor. Çalışmak ve iş bulmak için eğitimli olmak gerekiyor diyelim. Fabrikalar bu çeşit insanları daha çok tercih etsin ve insanları buna zorlasın.

 

Stalin'den önce Avrupa tarihi aklına gelsin bence :)

Link to comment
Share on other sites

Bugün de Kemalist kesim aynı yanılgı içinde. İnsanları kendi kültürel alanlarında özgür bırakıp, sosyal-ekonomik-siyasi reformlara girişmek lazım. Kültürel değişim zaten kendi kendine gelecek.

 

Sosyal, siyasal ve hatta ekonomik gelişim bile kültürel gelişimden izole bir şey midir?

 

Kadına ciddi bir eğitim, seçme ve seçilme hakkı, sosyal yaşama da iş yaşamına da karışma konusu, sadece politik bir konu mudur mesela?

 

Veya laiklik...

 

Demokrasi...

 

Neyi söylediğiniz bilin. Düşünün azıcık.

Sırf ezbersiniz, başka da bir şey değil.

 

Kültür önemlidir. İlkel, gerici ve dogmaların esiri bir gelenekten, bir kültürden gelmiş insanı doğasına bırakıp ona hiçbir zaman kullanamayacağı, kullanmayı akıl bile edemeyeceği bir yığın reformla gitmenin hiçbir getirisi olmaz. Hiçbir şey başaramazsın.

Sen laiklik getirmişsin ama öte yandan yüzlerce yıllık medrese kültürüne, sırf kültür diye dokunmamış, çocukların falakalara falan yatırılmasına göz yummuşsun mesela... Kılık kıyafetin dini temsil ettiğini ve birincil aidiyet simgesi olduğunu görmeyi reddetmiş ve kadının çarşafta dolaşmasına göz yummuşsun mesela, öte yandan pilot olup uçsun demişsin..

Tabii bu arada okuma yazma bilen kadın oranı da %1.

Tövbe tövbe...

 

Sosyal reform başlı başına kültürü de kapsar, kültürel gelişmeye müdahaleyi zorunlu kılar.

 

Ve bu iyi bir şeydir. Bugün gelinen yeri hafife almayın.

 

Türkiye devrimlerden sonraki ilk yüzyılını bile devirmedi daha.

Bunca geriliğe ve başarısızlığa rağmen çok yol katetti. Şimdilerde tehlikeli bir sürecin içinde ancak bunu da atlatacaktır. Bizler bilinçli ve akıllı olursak tabii.

 

Devrimlerin hiçbiri gereksiz ya da yanlış değildir. Bunu tartışmak bile absürddür.

Link to comment
Share on other sites

Ben katılmıyorum (başımıza taş yağacak!)

 

Poyra'nın dediklerinden farklı şeyler anlamışız demek ki. Orada kültürün, yani üst-yapının alt-yapı tarafından belirlendiği şeklindeki tekerlemeden bahsedilmiyor, reformların hangi alanlarda daha yararlı olacağına ilişkin normatif bir önerme var. Mesela derdin çağdaşlıksa (artık o ne demekse) bunu çağdaş addettiğin adamın giysisini dayatmakla yapamazsın, bu teknoloji çağında ülke dışa açık olursa vs. bunlar kendiliğinden gelir diyor. Bu süreçleri kültür etkileyemez/etkilemez tarzı bir iddia yok yani bence. Kültür reformları başarısızlığa mahkum demek kültür bahsedilen diğer alanları etkilemez demek değil.

Link to comment
Share on other sites

Anladım tabii. :lol: O kadar anlıyoruz yani.

 

Bak mesele şu: ben köylüyüm diyelim, köylü kalmak istiyorum; tarlamı sürmek; çiftçilik yapmak istiyorum. Şimdi sen devlet aracılığı ile beni, şehre göç etmeye zorluyorsun. Tarlamı bırakıyorum; işsiz kalıyorum. Beni fabrikaya alıyorsun; orada kurduğun düzeni bana zorla uyguluyorsun. Şehirde yaşamak zorunda kaldığım için yaşantım bütünüyle değişiyor filan. Çocuklarımın yaşantısı da değişiyor zamanla. Öyle bir düzen kuruyorsun ki kadınlar da çalışmak zorunda kalıyor. Çalışmak ve iş bulmak için eğitimli olmak gerekiyor diyelim. Fabrikalar bu çeşit insanları daha çok tercih etsin ve insanları buna zorlasın.

 

 

Bana kalsa herkes köylü kalsın. Hehe :-) Kendi küçük toprağını işlesin, ekmeğini çıkarsın. Primitivistim ben :-) Şaka bir yana da. Bu söylediğin doğru, ama zaten sosyalist veya liberal iki akım da bu güçlüğün bence farkındadır. Ben kemalistlere söyledim bunu. Kemalistler Türkiye'yi Batılı yapacaklar, ama buna uygun ekonomik-sosyal dönüşümü gerçekleştirmediler.Sadece kültürel değişimle yetindiler.

Link to comment
Share on other sites

Bak adam ne yazmış panteidar:

 

 

 

Cevap yazmadan keşke biraz daha dikkatli okusaydın.

 

Ben arada çeviri falan yaparken eksiklikleri, zayıflıkları fark ediyorum valla.

Senin farkettiğin kendi Türkçe kelime dağarcığındaki eksiklikler.

Onu Türkçeye yansıtıyorsun.

Senin Türkçe ve İngilizce kelime haznen zayıf. Sorun onlardan kaynak alıyor.

Bu konuda yorum yapmadan önce onların üzerinde çalış biraz..

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Poyra'nın dediklerinden farklı şeyler anlamışız demek ki. Orada kültürün, yani üst-yapının alt-yapı tarafından belirlendiği şeklindeki tekerlemeden bahsedilmiyor, reformların hangi alanlarda daha yararlı olacağına ilişkin normatif bir önerme var. Mesela derdin çağdaşlıksa (artık o ne demekse) bunu çağdaş addettiğin adamın giysisini dayatmakla yapamazsın, bu teknoloji çağında ülke dışa açık olursa vs. bunlar kendiliğinden gelir diyor. Bu süreçleri kültür etkileyemez/etkilemez tarzı bir iddia yok yani bence. Kültür reformları başarısızlığa mahkum demek kültür bahsedilen diğer alanları etkilemez demek değil.

 

''Sosyal-iktisadi reformların bir şekilde (ne şekilde?)/kendiliğinden (ne demek o?) kültürel yapıyı kendine uyduracağı'' ifadesi tam da en karikatürize haliyle İkinci Enternasyonal Marksizminin altyapı-üstyapı modeline oturuyor esasında. Doğu Asya'daki iktisadi kalkınma, politik-toplumsal özgürlükleri kendiliğinden getirmedi, getirmiyor.

 

Kültürel alanla, iktisadi alan arasındaki ilişkiyi ''dayatmak'' üzerinden tartışmaya lüzum yok -köylülere kullanamayacakları makineleri ''dayatmanın'' da modernleşmeye pozitif bir etkisi olmayacağı aşikar-, mesele şu: X alanında gerçekleşen dönüşümün diğer alanlarda ne tür değişikliklere sebebiyet vereceğini somuta değmeden söylemek, yani toplumlara ilişkin tarihaşırı, genelgeçer a priori bir ilke formüle etmek mümkün değildir.

 

Victoria Çağı İngilteresinden bugünün İngilteresine kendiliğinden mi vardık? Nerede sufrajetlerin, kadın hakları mücadelelerinin, grevlerin ve sendikal haklar için direnişin payı?

 

Kalkınmanın da birden fazla yolu var, modernleşmenin de. Çerçeve değerler -hukukun egemenliği olsun, haklar ve özgürlükler olsun- pakete dahil değil.

 

Sen talep etmelisin onları ;)

Link to comment
Share on other sites

Bak adam ne yazmış panteidar:

 

 

 

Cevap yazmadan keşke biraz daha dikkatli okusaydın.

 

Ben arada çeviri falan yaparken eksiklikleri, zayıflıkları fark ediyorum valla.

 

Okudum, yanlış yazmış.

Yeni yaratılan bir sözcük tutarsa yerleşir, kullanılır.

Örneğin otobüs için "oturgaçlı götürgeç" demek zorunda değiliz ve bu tür uydurma kelimeler tutmaz.

Ama günümüz dili oldukça zengin ve kullanışlı bir dildir.

İşte forumlardaki yazılarımız. Bir aykırılık-eksiklik varsa gösterin, bilelim.

 

Çeviri yaparken bir eksiklik yaşıyorsan o Türkçe'den kaynaklanmıyor. Bunu sen de gayet iyi bilirsin.

İngilizce'deki ya da diğer yabancı dillerdeki bazı sözcükler tam olarak karşılığını vermez.

Türkçedeki bir sözcüğün ya da deyimin de diğer dillerde karşılığını bulmakta zorlanırsın.

Bu Arapçada da böyledir, diğer dillerde de.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Türkce konusup yazdigin icin de kahroluyorsundur.Gel seni Senegal'li bir aileye evlatlik verelim...Bütün dertlerinden komplekslerinden kurtulursun.

 

Türkçe konuştuğum için değil de, senin gibi insanlarla konuşmak durumunda kaldığım için kahroluyorum.

 

Senin farkettiğin kendi Türkçe kelime dağarcığındaki eksiklikler.

Onu Türkçeye yansıtıyorsun.

Senin Türkçe ve İngilizce kelime haznen zayıf. Sorun onlardan kaynak alıyor.

Bu konuda yorum yapmadan önce onların üzerinde çalış biraz..

 

Vay be, 40 yıllık Freud'um, böyle psikanaliz görmedim!

Link to comment
Share on other sites

Bana kalsa herkes köylü kalsın. Hehe :-) Kendi küçük toprağını işlesin, ekmeğini çıkarsın. Primitivistim ben :-) Şaka bir yana da. Bu söylediğin doğru, ama zaten sosyalist veya liberal iki akım da bu güçlüğün bence farkındadır. Ben kemalistlere söyledim bunu. Kemalistler Türkiye'yi Batılı yapacaklar, ama buna uygun ekonomik-sosyal dönüşümü gerçekleştirmediler.Sadece kültürel değişimle yetindiler.

 

 

Kemalistlerin hatası mı??

 

Şunu tekrar söyleyeyim: düşündüğün yolda ilerlemek basit değil. (Sen de kabul ediyorsun zaten; yani bu konuda aynı fikirdeyiz.) Oldukça zor ve zorbalıklarla dolu bir yol; sonunda zaferden ziyade bir ton yan etkiyle birlikte başka sorunlarla boğuşma tehlikesi de var.

 

Aslında bence bu Kemalizm'in zayıf tarafı değil; belki de 'kuvvetli' tarafı. Veya bir çeşit algı yanılgısı sonucu geldiğimiz yer. Hangisi tam bilmiyorum.

Link to comment
Share on other sites

Türkçe konuştuğum için değil de, senin gibi insanlarla konuşmak durumunda kaldığım için kahroluyorum.

 

 

Yok yok Türkce konusup yazdigin icin kahroluyorsun.Biraz simarsan hemen dilin siser ingilizce sakirdamaya baslarsin.Benim buralarda deve cobanligi yaptigimi biliyorsun neden atilip kovuldugun yere durmadan geliyorsun?

Link to comment
Share on other sites

 

 

Düşündüğün yolda ilerlemek sandığın kadar basit değil. Oldukça zor ve zorbalıklarla dolu bir yol; sonunda zaferden ziyade bir ton yan etkiyle birlikte başka sorunlarla boğuşma tehlikesi de var.

 

Ben basit demedim. 1920'lerden beri nasıl otoriter kapalı rejimde yaşıyoruz değil mi? Ne doğru düzgün bir kalkınma oldu ne de toplum serbest bırakıldı.Bir yandan da durmadan çağdaşlık söylemi gırla gitti. Yani, biz düşündüğümüz yola zaten çıktık, ama yarıda tıkandık. Kemalistler "çağdaşlık" diyip arkadan parazit yaparak bu tıkanma halini ağırlaştırıyorlar sadece. Şahsen ekonomik ve siyasal sorunlar altında boğuşan bir ülkenin vatandaşı olarak, bir de Batı Avrupalı gibi davranamadığım için aşağılanmak istemiyorum.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...