Jump to content

Ataturk uzerine


evrensel-insan

Recommended Posts

Bir dile yabancı dillerden sözcükler girmesi salt sosyo-politik ya da kültürel dejenerasyonla ilgili değil.

İktisadi bağımlılıkla da ilgili.

Mesela neden Türkçe kelimeler başka dillerde kullanım alanı bulamıyorlar da yabancı kelimeler bizim dilimizde bulabiliyor ?

Teknolojik ya da bilimsel terimlerde kabullenme daha kolay oluyor.

Kaldı ki sadece bizim dilimiz değil başka dillerde bundan nasibini alıyor.

Örneğin televizyon v.b.

Fakat buradan şu anlaşılmamalı bunun yerine birşey önermiyoruz ya da kendi televizyonumuzu üretsek ismini değiştirebilir miyiz ?

Otobüs örneğinde olduğu gibi toplum ya da dil bunu kabul etmez.

Fakat bilgisayar compüter yerine daha çabuk kabul görmüştür.

Fakat toplumumuz ekonomik ,kültürel ve siyasi anlamda bağımsızlığını sağladıkça dilimizde kendi temellerinde gelişecektir.

 

Birde dostlar ben bu "öz" olayını anlayamıyorum.

Dil tartışmasının içerisine öz kavramı girince bilimsellikten uzaklaşıyor gibi geliyor.

Link to comment
Share on other sites

Evet onlar daha çok zenginler. Benim orada dediğim ülkenin üst ve orta-üst kesimi diğerlerini aşağılıyor. Mesela Mine G. Kırıkkanat nasıl yazılar döşüyordu değil mi bir ara?

 

Bitiyorum böyle tahlillere. :D

Basit bir örnek vereyim:

 

Çevreci gruplar birleştiler ve "Büyük Anadolu Yürüyüşü" etkinliği düzenleyerek Ankara'ya geldiler ama polis tarafından şehre sokulmadılar.

Çankaya Belediyesi bu insanlara seyyar tuvalet, su vb. ihtiyaçları için destek gönderdi ama polis bunu da engelledi.

Halktan gelen desteklere de polis tarafından el konuluyor.

 

http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=246232&kw=%DD%FEte+yeni+yasaklar!

 

Şimdi egemenler kimler, ezilenler kimler?

Doğayı-çevreyi bozanlar kimler, bu çevreciler kimler?

Zenginler bu çevreciler-köylüler mi yoksa onların doğasını yokeden müteşebbisler mi?

Polis egemenlere-zenginlere mi engel oluyor, yoksa halka mı?

Çankaya belediyesi CHP'li. Zenginlerden-egemenlerden yana mı, halktan-çevrecilerden mi?

 

Buna benzer yüzlerce örnek sıralanabilir.

Öyleyse tahlillerimizi neye göre yapmaktayız?

Cumhuriyet mitinglerini zenginlere maletmek nasıl bir tahlilin ürünü?

Sabancılar, Koç'lar, Karamehmet'ler, Eczacıbaşı'lar, Boyner'ler, yeni yetme İslami burjuvazi, Müsiad milyarderleri, Ülker'ler, İhlas'lar iktidarı mı yoksa muhalefeti mi desteklemekteler?

 

Egemenleri ve ezilenleri belirlerken düzen partilerine göre mi belirleyeceğiz?

Benim bildiğim büyük sermaye böyle kayıkçı kavgalarının içine pek girmez. Dalgasız, fırtınasız bir ortam ister. Ortam böyleyken pek suya sabuna dokunmaz ve rahatının devamı için açık açık olmasa da iktidar partisini destekler. Muahlaefeti destekleyip de gereksiz yere kumar oynamaz. Onun için önemli olan ekonomik istikrar ve güvenliktir.

 

Cumhuriyet mitinglerinin zenginlikle-fakirlikle ilgisi yoktur. AKP'nin kendi kadrolarını egemen kılma ve diğerlerini tasfiye etme girişimleri karşısında doğan bir tepkidir o mitingler. O mitingler sürdürülemediği-pasifize olunduğu için bugün Ahmet Şık'lar-Nedim Şener'ler, Baha Okar'lar tutukludur. AKP o engelleri aştığı için Doğu perinçek'ler, Mustafa Balbay'lar, Tuncay Özkan'lar tecritte, zindandadır. O yüzden basılmamış kitaba yasak konabilmiştir, o yüzden KPSS, YGS skandalları vardır, o yüzden internet sansürü gündemdedir, o yüzden hiçbir açıklama yapılmadan siteler kapatılmaktadır. O yüzden kasetlerle partiler çökertilmeye çalışılabilmektedir. Çünkü gözü demokrasi dışı hedeflerde olan siyasi iktidarları ancak halkın tepkisi, duyarlılığı engelleyebilir. Bu tepki bastırılınca, basın baskı altına alınıp konuşanlar susturulunca yasaklar önündeki engeller kalkar, despotluk büyür. Heykelini de yıkarlar, yasal derneğini basıp grup yorum üyelerini de gözaltına alırlar, elele tutuşmana-öpüşmene dahi müdahale ederler.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bilimsel bakış açısına tam olarak sahip bir insan herhalde Güneş Dil Teorisi gibi bir şeyi desteklemezdi?!

 

Bu konuda Atatürk'ün siyasi hareket ettiğini yazdık.

Ama okuyanlar sanmasın ki bu teori Atatürk'e aittir ve onun zorlamasıyla olmuştur.

Güneş Dil teorisi komisyonunda kaç yabancı akademisyen vardı biliyor musunuz:

32 kişilik komisyonun 15'i yabancı profesörler, araştırmacılardı.

 

 

http://tdkkitaplik.org.tr/gdtr/gdtuyeler.pdf

 

Bunlara ilaveten bir kısmı da kendi ülkelerinde çalışmalarını sürdürüyormuş.

 

http://tdkkitaplik.org.tr/gdtr/gdtraporu.pdf

 

Böyle bir ekibin raporlarını ciddiye almış olanları suçlamak da haksızlık olur diye düşünüyorum.

Herhalde bu yabancı profesörler Atatürk çekincesiyle saçma teori peşinde koşmuyordu.

Demek ki o dönem araştırmalarında karşılaştıkları ilginçlikler, örneğin Kızılderililerin dillerindeki benzerlikler onları bu yönde düşünmeye itti ve inanarak bu çalışmalara giriştiler. Sonrasında sonuç alamadılar ve bilimselliğe ulaşamadıklarından terkettiler.

Bazı yazarlar, Atatürk'ten çekindikleri için bu konuya itiraz etmediklerini yazmışlar. Ama bizzat Atatürk'e bu teorinin saçma olduğunu belirtmiş olanlar da var. Yani, ortada bir baskı olduğunu sanmıyorum. Baskıdan ziyade bazılarında saygıdan doğan çekince oluşmuş.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bir dakika, ben ''esas olan kültüreldir'' demiyorum. Aşağıda sanayileşmenin rolüne değinmişsin. Benim buna bir itirazım yok. Ben sadece karşılıklılığa vurgu yapıyorum.

 

Hem, Avrupalılar nereden/kimden görüp de talep etti hak ve özgürlüklerini? ''Dışsal faktörün'' oynadığı olumlu ve olumsuz bir dizi rol var -dönüşümün Doğudaki içsel kaynaklarını hafifsiyor, bu yolla ''Eyvah, Araplaşıyoruz!'' diyenlerle aynı safta konumlanıyorsun-; Doğulu madun kitlelerin kendi taleplerini formüle edip mücadeleye geçtikleri pek çok tarihsel/toplumsal uğrakta Batılı devletlerin yerel despotlarla işbirliği içinde olduğunu da gördük, biliyoruz.

 

E ama karşılıklılığı hiçe sayan yok ki?

 

Avrupalılar bu alanda öncüydüler, kimseden görmeden buralara geldiler elbette de Avrupa bu mesafeleri birdefa kat ettikten sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını da kabul etmek lazım. Şartlar değilse de düşünceler sirkülasyona girdi bir kere.

 

Bu arada Batılı devletlerin kirli işleri başka, Doğu insanının oradaki hak ve özgürlükleri görüp talep etmesi başka. Sahi biz demokrasi taleplerimizden vs. söz ederken AB'yi falan referans almıyor muyuz sık sık?

 

Yukarıda saydığın etmenlerin bir tanesi dahi hukuk hakimiyetini ya da iktisadi gelişmenin devamlılığını garantilemiyor: MTV dünyanın dört bir yanında izleniyor, dünyanın dört bir yanında McDonalds var, moda hemen her yerde takip ediliyor; lakin dünyanın çeşitli ülkelerinde hak ve özgürlüklerin gelişme derecesi oldukça farklı, üstelik geriye gidişler de vaki. Türkiye'de hemen her evde kablolu TV olmasına rağmen, MTV'nin düzenli izleyicilerinin belirli bir demografik niteliği var -mesela ''Beyaz Türkler''in oranı nedir?-. T.C.'nin 80 küsür yıllık eğitim ve kültür politikalarının yarattığı hakim kültürel iklime mündemiç ''oto-oryantalizasyon''un rejimin sürdürülebilirliğine olan katkısından bahsetmek mümkün de, MTV seyircisinin demografisiyle olan ilişkisine değinmek mümkün değil mi? Eğitim düzeyi yüksek kesimde yaygın milliyetçilik, komplo teorilerine yönelik tevessül vs. yalınkat ''önce eğitim oradan da modernizasyon+hukuk hakimiyeti ve siyasi liberalizasyon'' formülasyonunu sorunlu kılıyor.

 

O saydığım etmenler zaten örnek verdiğim insanların giyimi-kuşamı ile ilgili örnekler. Zaten o etmenler kalkınma, hukuk devleti vs. şeyleri oturtur denmiyor orada. Siz 'edebiyatçı' dostlar hep bir metinde olandan fazlasını okuyorsunuz.

 

Ne ölçüde peki? Her iki ülke de, ''kendiliğinden'' bir tekabüliyet tezini berhava edecek ölçüde farklı bir yol izliyor Batı deneyiminden. Çin deneyimi de keza öyle.

 

Batı deneyiminin Batı dışında ve de günümüzde bir yerde tekrarlanması zaten mümkün değil. Ekonomik gelişme ile, güçlü orta sınıfların oluşması tarzı etmenler ile demokratikleşme vs. arasında ilişki yok mu sence?

 

Ha, bu arada, Poyra'nın muhalefet ettiğin mesajında sadece milletin kültürüyle oynamayın, bunlar sonuç vermez, reform yapacaksanız ekonomik, siyasi vs. reformlar yapın, kültür canlı bir şey olarak kendiliğinden de gelişir, değişir tarzı bir şey dediğini de hatırlatalım. Yani zaten ekonomik kalkınmadan, hukuk devletinden vs. söz eden yok ki...

Link to comment
Share on other sites

Tekrar tekrar vermene gerek yok. O zırvayı okudum.

Ama sen benim söylediğimi anlayamamış gözüküyorsun.

Nişanyan öz Türkçeden söz ediyor.

Bugün sadece öz Türkçe yazacak olsam, tercüman ararsın.

Bazı Türkçü arkadaşlar yazıyorlar, hiç anlaşılmıyor.

 

Adam dil devrimi ile dilden kaç sözcük çıkarılmış, yerine kaç sözcük konmuş, kaçı tutmuş onun hesabını yapmış. Anlaşılmayacak bir şey yok.

 

 

 

Ben diyorum ki Türkçeden Osmanlıca sözcükler çıkarılmış değil.

Örneğin TDK'ya yaz mükkerrer sözcüğünü, yaz istiare sözcüğünü bulursun.

Ama birçoğu kullanımdan düşmüş. Nasıl ki 40 yıl öncesi 6000 sözcükten 2000'i tutmayıp kullanıma girememişse, Osmanlıcanın da kullanımdan düşenleri var. Örneğin payidar sözcüğünü kullanmayız, "sonsuza dek" deriz. Ama istersen payidar de, ilelebet de engelleyen yok. Fakat Said-i Nursi'nin diliyle de konuşulduğunda kimse anlayamayacaktır. Çünkü çoğu kullanımdan düşmüş ya da uydurma sözcüklerdir.

 

Hepsi çıkarılmadı elbette. Nişanyan zaten çıkarılanları alıyor sayıma, tüm sözcükleri değil.

 

 

O hesapla işim olmaz. Çünkü 36 sene öncesinin bir kitabından yola çıkıyor.

Neden bugünün TDK'sını yazmıyor.

Eğer TDK'nın sözcüklerini ele alsaydı, sen de "Bu 600 bin sözcük nereden çıktı?" diye sormayacaktın. Tam rakam: 617.767

Linki vermiştim, tekrar vereyim:

 

http://tdkterim.gov.tr/bts/

 

İyi de Pante, orada "söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767" deniyor, yani elmalar ve armutları karşılaştırıyorsun. Benim bahsettiğim sözcük sayısı TDK'ya göre 120 bin civarında.

 

http://www.tdk.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EFB40CE59E171C629F

 

Abartı diyorsak da bir şeye istinaden diyoruz, daha önce bakmadığım rakamlar değil ki bunlar. Oxford sözlüğünde aynı metodolojiyle 300 bin civarı bir rakam zikrediliyor. Söz, deyim, terim, ad vs. işin içine girerse İngilizce zaten milyonları bulur.

Link to comment
Share on other sites

Bu konuda Atatürk'ün siyasi hareket ettiğini yazdık.

Ama okuyanlar sanmasın ki bu teori Atatürk'e aittir ve onun zorlamasıyla olmuştur.

Güneş Dil teorisi komisyonunda kaç yabancı akademisyen vardı biliyor musunuz:

32 kişilik komisyonun 15'i yabancı profesörler, araştırmacılardı.

 

http://www.nisanyan.com/?s=soru-24

 

Bazı yazarlar, Atatürk'ten çekindikleri için bu konuya itiraz etmediklerini yazmışlar. Ama bizzat Atatürk'e bu teorinin saçma olduğunu belirtmiş olanlar da var. Yani, ortada bir baskı olduğunu sanmıyorum. Baskıdan ziyade bazılarında saygıdan doğan çekince oluşmuş.

 

Zeki Velidi Togan vb. insanlar itiraz ettiler, sonucu ne oldu biliyor musun?

Link to comment
Share on other sites

Turkce'nin kelime "kisirligiginin" sebebi dilin bir kok uzerine oturtulma zorunlulugundan gelmektedir. Mesela, goz koku olmadan; gozluk, gozlem, gozleme, gozetim, gozcu, gozlukcu, gozde v.s. turetemezsiniz.

 

Bunun yaninda, fiili (mek/mak) turetimi olarak ta, "kisir"dir. Mesela acmak/kapamak her turlu icerik ve anlamda kullanilir.

 

Bati dillerinden w. germenic kokenli dillerden biri olan ingilizce de, kok yapisi yoktur, ek yapisi vardir. Prefix, on ek, affix, ek ve suffix son ek olarak islem gorur. Ayrica, dil teknik, bilimsel, cagdas gelisime de kelime kokeni degil de, kelimenin ek yapisinin anlam ve icerigi olarak ayak uydurur.

 

Turkce, bilim, teknik ve caga ayak uydurmada fransa kokenli kelimeleri tercih etmistir. Pijama, otobus, tren, istasyon, apartman, tarasa, garson, profosor, sofor, televizyon, radyo, elektrik, telefon, telgraf v.s.

 

Oyuzden, Turkce'de de anlam yukleyerek turetilmek istenen kelimeler, tutmamistir.

 

Butun bunlara ragmen, kelimeye anlam katmak acisindan ise bir zenginliktir. Oyuzden de bazan kimin ne icerikte ne demek istedigini algilamak zorlasir.

 

saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Birde dostlar ben bu "öz" olayını anlayamıyorum.

Dil tartışmasının içerisine öz kavramı girince bilimsellikten uzaklaşıyor gibi geliyor.

 

Aynen kapital. Bence değerli olan bir dilin ifade kabiliyetidir. Yoksa o bizim, bu yabancının ve kötü, yozlaşma vs. dendiğinde zaten hiçbir rasyonel temeli olmayan duygusal itirazlardan bahsedebiliriz ancak. Yoksa aynı kavramı karşılayan biri yerli biri yabancı iki sözcüğü nesnel olarak karşılaştırmak mümkün mü? 1930 model milliyetçi olman lazım ki bu öz geyiğine takılasın.

Link to comment
Share on other sites

Ornegin, felsefe kelimesi; Turkce de tamamen anlam olarak uydurulmus bir kelimedir.

 

Asli olan phil, on ek ve sophy son ekin birlestirilmis hali olan philosophy'dir ortadaki o harfi bir affixtir ve phil ile sophy eklerinin birlestirimi icin kullanilir.

 

Bu temelde, philosophy kelimesinin lingual ve etimolojik kokenleri ortaya konabildigi halde, felsefe kelimesi uydurma oldugu icin boyle bir olanak yoktur.

Ustelik sofu kelimesi Turkce'de dini bilgin olarak ta bir anlam icerir.

 

Oyuzden de felsefe'den turetmelerde uydurmaliktir. Philosophical anlaminda, kimi felsefi, kimi felsefik sifatlarini kullanir. Cunku turkce'de sifatlastirmak, sel/sal i ve ik ekleri ile yapilir. Buradaki ik eki de, ingilizcedeki ic (karakteri) ekinden gelir.

 

Milli, dini olabilirken sosyal,toplumsal, stratejik, politik, ideolojik olur. Mesela ethic kelimesi oldugu gibi alinmis,ama ethical yani etik karakterli olan etiki, etiksel, etikkik v.s. seklinde turetilememistir.

Aslinda sel/sal da yine ingilizcedeki al ekinden gelir.

 

Dolayisiyle, koku olmadan turetilemeyen turkce'deki en buyuk sorun,kelime naklindeki uydurulmusluk ve asil kelime disinda kalan bir anlam ve icerik yukleme sorunudur.

 

saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Yani "devrim yapılmasaydı, sorun olmazdı" diyorsun.

Bu mantıkla 1908 Jöntürk devrimi de yapılmasaydı diye düşünülebilir.

Çünkü 1908'den sonra sorun bitmedi.

Gericilerin dertleri sorun oluyor da, ilericiliğin, çağdaşlığın, uygarlığın gereksinimleri sorun olmuyor mu?

Onlar sorun çıkarmasın diye taviz verilecek ve geri kalmışlık batağında kalmaya devam edilecek öyle mi?

İşte bu devrimcilikle tutuculuk-muhafazakarlık arasındaki farktır.

Liberalliği katmıyorum, çünkü liberal düşünce bile bu denli tutucu değildir, onun da devrimci bir yanı vardır.

 

Jöntürk devriminin başarısızlığı aşikar.

Balkan harbi ile sonuçlanan yıkım.

Bizim tarihimiz bir şeyin çok net göstergesi ki,

Batıyı bir kopyacı gibi kopyalamak hiç bir sorunu halletmediği gibi

beklenmeyen çok farklı sorunların doğmasına da neden oluyor.

Siz hilafeti kaldırırsanız adam der ki; "Ben bu ırkın egemenliğinde niye yaşayacağım?"

Osmanlı İmparatorluğu'nun tebası olup da kendi devletlerini kurmayan bir tek Kürtler kaldı.

Osmanlı gittiğine göre onların Türklerle yaşamasının nedeni de kalmadı.

Hilafetin kalması demek illa ki şeriat olacak demek değil

Laik sisteme geçilir halifelik sembolik olarak devam ederdi.

Bugün İngiltere'de krallık halen var ama Dünya'nın tek gerçek laik ve demokratik ülkelerinden biri.

Hem Türkiye'nin İslam Dünyası üzerindeki etkisi de çok fazla olurdu.

Alfabeyi değiştirdiler de ne oldu?

Bence Osmanlıca değişmese bügün Türkiye çok daha modern bir ülke olurdu.

Ben bundan 300 yıl önce 500 yıl önce yazılan kaynakları okuyabilirdim, herkes okuyabilirdi

Ayrıca nedir o Osmanlıcadaki güzellik öyle.

Ondan sonra da dan dun ediyorlar yok gençler Türkçe'yi düzgün kullanmıyor

Sen insanların dilini yok edersen tabi böyle hilkat garibesi gibi bir dil çıkar.

Velhasıl, Türk toplumunun kökleri ile bağını kesmekle büyük hata yapılmıştır.

Osmanlı'yı öcü gibi göstermeye çalışmakla büyük hata yapılmıştır.

Keşke Mustafa Kemal kafasına buyruk hareket edeceğine biraz etrafına danışsaydı.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger Terzaghi;

 

Konu Batiyi kopyalamak degil; bunu basaramamis olmaktir.

 

Cunku bir seyi kopyalamak demek onu oldugu gibi almak demektir. Bu da sadece almak ile yuzeysel degildir, alinanin da bilinc ve algi olarak ozumsenmesi gerekir.

Bu yeterli bilinc olmadigindan, algilanamadigi ve ozumsenemedigi gibi, bir de uyum saglama adina, anlam ve icerik yuklenmistir.

 

Yani ortaya cikan,ne bati ne de kendidir. Ortaya cikanin ne oldugunu ise her algilayan kendi duzeyince izah ettiginden de, ortada olan tek sey anlam kargasasindan dusunce ve davranis bozuklugundan baska bir sey degildir.

 

Hani bir deyim vardir "agzina, yuzune bulastirmak" diye, iste olan tamda budur.

 

saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Hepsi çıkarılmadı elbette. Nişanyan zaten çıkarılanları alıyor sayıma, tüm sözcükleri değil.

 

 

Develioğlu'nun Osmanlıca Sözlüğünün 60.000 kelimeden oluştuğunu ve tümünün çöpe atıldığını yazıyor.

Yalan!

Elimde 1974 senesine ait Kemal Demiray başkanlığında hazırlanmış TDK Türkçe sözlük mevcut.

Develioğlu'nun sözlüğündeki kullanılabilir tüm sözcükler içinde var.

Bugünkü sözlükten de örnekler verdim. Mükerrer, istiare, muhalif, muktedir, müsait, peygamber vb. birçok Arapça-Farsça sözcük bulunuyor. Bunlar Develiöğlu'nun sözlüğünde yok muydu ki, hepsinin atıldığını iddia edebiliyor.

 

İyi de Pante, orada "söz, deyim, terim ve ad olmak üzere toplam 616.767" deniyor, yani elmalar ve armutları karşılaştırıyorsun. Benim bahsettiğim sözcük sayısı TDK'ya göre 120 bin civarında.

 

Ben kalkıp da Türkçe'de şu kadar sözcük var iddiasıyla vermedim o linki.

Tabi ki türevleriyle, deyimleriyle birliktedir.

Verme amacım öz Türkçe sözlük kıyaslamasıyla yanılgıya düşülmemesi içindir.

121.000 sözcük de saf kök sözcükler değildir.

Örneğin "kafi gelmek" sözcüğüne karşın "yetmek" sözcüğünün zengin türevleri mevcuttur:

yetmek-yeti-yeter-yetenek-yetenekli-yeteneksiz-yetki-yetkin-yetkili-yetkisiz-yeterli-yetersiz-yeterlilik vb..

Ve bunların tümü sözlükte mevcuttur.

Yani, 121.000'de aşağı çekilebilir. 60-70 binlere indirilebilir.

Mesele bu değil.

Mesele sanki Osmanlıca sözcükleri attığımız, ama attığımız kadar yerini dolduramadığımız iddiasıdır ki doğru değildir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Zeki Velidi Togan vb. insanlar itiraz ettiler, sonucu ne oldu biliyor musun?

 

Hiç birşey gelmemiştir.

Türkçüler Turancılar arası tartışmada yalnız kalmış, küsüp yurt dışına çıkmış, sonra yine dönmüştür.

Kendisi de Turancıydı zaten ama kavimler göçü konusunda farklı düşünüyordu.

Sanki başına birşeyler gelmiş, işkenceler görmüş, öldürülmüş vs. gibi ortaya atmayı anlamsız buluyorum.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Ben basit demedim. 1920'lerden beri nasıl otoriter kapalı rejimde yaşıyoruz değil mi? Ne doğru düzgün bir kalkınma oldu ne de toplum serbest bırakıldı.Bir yandan da durmadan çağdaşlık söylemi gırla gitti. Yani, biz düşündüğümüz yola zaten çıktık, ama yarıda tıkandık. Kemalistler "çağdaşlık" diyip arkadan parazit yaparak bu tıkanma halini ağırlaştırıyorlar sadece. Şahsen ekonomik ve siyasal sorunlar altında boğuşan bir ülkenin vatandaşı olarak, bir de Batı Avrupalı gibi davranamadığım için aşağılanmak istemiyorum.

 

 

Marquez:

 

"Kim tarafından aşağılanmak istemiyorsun? Avrupa tarafından mı? ABD tarafından mı? Yoksa her ikisi mi?"

 

 

Ve Poyra:

 

"Bu ülkenin zengin kesimi tarafından tabii ki. Hani şu cumhuriyet mitingcileri tarafındna yani :)"

 

---------------------------------------

 

Çok üzüldüm, içim acıdı.

Her ne kadar Cumhuriyet Mitingleri'ne katılmamış olsam da kalbim onlarlaydı, destekledim.

O yüzden seni okuyunca Atatürk aşığı biri olarak suçluluk duydum, kendimden utandım..

 

Bu Kemalistler hem elit hem de epeyi zengin oldukları için zaten "tuzu kuru laikler" deniyordu, Poyra haklıymış..

Tuzu kuru olmayanın laiklik, eğitim vs neyine....

Bunlar şımarıklıktan başka bir şey değil. Bu şımarıklar da Poyra gibileri hep aşağılamış, ezmiş. Zaten Atatürk'ten beri ülke bu Kemalist CHP'nin elinde, her daim onlar yönetti ülkeyi.

Atatürkçüleri de zengin etti, diğerlerinin eğitim hakkını baltalatıp sadece kendinden olanları okuttu.

 

Valla çok üzüldüm Poyra.

 

İçimden çok geldi, lütfen kabul et...

 

http://www.youtube.com/watch?v=6Fd0DHDrZbA

Link to comment
Share on other sites

Dil sorununu sadece günümüz Türkiyesi'ne ve Cumhuriyet tarihine sıkıştırarak anlamlandıramayız..

Öncesi vardır.

Pante'nin Güneş Dil Teorisi'ni bilimsellikten öte politik bir olgu olarak görmesine bende katılıyorum.

Ümmet yerine bir ulus bilinci ve bunun en önemli unsurunun "dil" olduğu fikri 1908'e giden yolda Tanzimat aydınlarının da gündemindeydi.

Bu tartışmalar genç Cumhuriyet'e oradan miras kalmıştır.

Daha doğrusu ideolojik temelleri daha o dönemde atılmış ,kimi 30'lu yıllara kadar savunulmuş ,kimi daha sonraları reddedilmiştir.

Namık Kemal ,Ziya Gölalp ,Ziya Paşa ,Ahmed Mithad Efendi ,Şemseddin Sadi ,Ali Suavi gibi aydınlar Tanzimat ile birlikte "milli bir dil" olgusunu

tartışmaya başlamışlardı.

Hatta bir grammer geliştirme işi ve "Türkçe"nin bilimsel! olarak geliştirilmesi fikri bu döneme aittir.

İlk Meşrutiyet ile birlikte devletin "resmi dili" ve eğitimde kullanılacak dil Türkçe olarak belirlenmiştir.

Dilin Türk Milliyetçiliği üzerinden şekillenişi Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp gibi yazarların çabalarıyla! olmuştur.

Güneş Dil Teorisi böyle bir politik atmosfer içerisinde ortaya atıldı.

Fiilen olmasa da resmiyette bunun artık politik bir çaba olarak rafa kaldırıldığı görülebilir.

Bu anlatımda anakronik bir yanlışlık yok.

 

Hadi bunları anlayabiliriz ;belli uluslaşma sürecindeki bir ulusun dil alanındaki politikaları.

 

Ama ;

 

"Vatandaş Türkçe Konuş" kampanyasını nasıl anlayacağız?

Soyadı Kanunu'nun isimlerde Türkçe dışında kelimelerin kullanılmasını nasıl yorumlayacagız ?

Rumca ve Ermenice sokak isimlerinin değiştirilmesini peki ?

 

Bunlar günümüz sorunlarının çözümü açısından tarihimizdeki yanlış uygulamalarla hesaplaşmamız gerektiğini gösterir bence.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger kapital;

 

Konu bir dili konusmak degildir, papagan da konusur. Onemli olan ne konustugunu bilmek ve ne istedigini anlatabilmektir. Bu da dili sadece ogrenmekle ve konusmakla yeterli degildir.

 

Onemli olan dilin vasfina varmak ve ogretileni bilmeye tasiyabilmis olmaktir.

 

 

Saygilarimla;

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Siz hilafeti kaldırırsanız adam der ki; "Ben bu ırkın egemenliğinde niye yaşayacağım?"

Osmanlı İmparatorluğu'nun tebası olup da kendi devletlerini kurmayan bir tek Kürtler kaldı.

Osmanlı gittiğine göre onların Türklerle yaşamasının nedeni de kalmadı.

Hilafetin kalması demek illa ki şeriat olacak demek değil

Laik sisteme geçilir halifelik sembolik olarak devam ederdi.

Bugün İngiltere'de krallık halen var ama Dünya'nın tek gerçek laik ve demokratik ülkelerinden biri.

Hem Türkiye'nin İslam Dünyası üzerindeki etkisi de çok fazla olurdu.

 

Hilafetin kaldırıldığı tarih: 1924

Ve o tarihten önce zaten terketmek isteyenler bizi terketmişti.

Ayrılık sebepleri Hilafet değildi yani.

Demek ki Hilafet hakkında öne sürdüğün düşünce yanlış.

Saltanat ise 1923'de kalktı. Yine saltanatın kaldırılmasından önce giden gitmişti.

O halde saltanat iddian da yanlış.

 

Alfabeyi değiştirdiler de ne oldu?

Bence Osmanlıca değişmese bügün Türkiye çok daha modern bir ülke olurdu.

Ben bundan 300 yıl önce 500 yıl önce yazılan kaynakları okuyabilirdim, herkes okuyabilirdi

Ayrıca nedir o Osmanlıcadaki güzellik öyle.

Ondan sonra da dan dun ediyorlar yok gençler Türkçe'yi düzgün kullanmıyor

Sen insanların dilini yok edersen tabi böyle hilkat garibesi gibi bir dil çıkar.

Velhasıl, Türk toplumunun kökleri ile bağını kesmekle büyük hata yapılmıştır.

Osmanlı'yı öcü gibi göstermeye çalışmakla büyük hata yapılmıştır.

Keşke Mustafa Kemal kafasına buyruk hareket edeceğine biraz etrafına danışsaydı.

 

Alfabe değişti, okuma yazma oranı ve ilkokul, orta-lise ve yüksek okul mezunları 10 kat arttı.

Cehalet 10 kat azaldı. Daha bilinçli, daha aydın, daha modern toplum olabildik.

"Osmanlı değişmese daha modern olurduk" sözü karikatür gibi. 600 yılda olamayan, ne sebeple daha modern olacaktı?

 

Sen ya da bir kısım insan 300-500 sene öncesi yazılanları okuyacak diye, bütün toplum cahil mi kalsaydı?

Çok isteyen öğrenir, okur. Ben zorlansam da okuyabiliyorum. Sen de çalış, öğren.

Hilkat garibesi olan da Türkçe değil, Osmanlıca'dır.

Sadece sarayda ve elit çevrede konuşulan ama halkın bilmediği-kullanmadığı bir dildi.

Atatürk başına buyruk hareket etmiş değil, ülkedeki ilerici-devrimci aydın potansiyelin devrimidir bu.

 

Bunlar gerici, yeni Osmanlıcılı düşüncelerdir ve aslında kökeninde batı düşmanlığı-çağdaşlık-modernlik karşıtlığı yatar.

Liberaller de Kemalizm karşıtlığına aldanarak bu batı düşmanlığıyla, çağdaşlık karşıtlığıyla ittifak ederek kendi kuyularını kazarlar.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Aynen kapital. Bence değerli olan bir dilin ifade kabiliyetidir. Yoksa o bizim, bu yabancının ve kötü, yozlaşma vs. dendiğinde zaten hiçbir rasyonel temeli olmayan duygusal itirazlardan bahsedebiliriz ancak. Yoksa aynı kavramı karşılayan biri yerli biri yabancı iki sözcüğü nesnel olarak karşılaştırmak mümkün mü? 1930 model milliyetçi olman lazım ki bu öz geyiğine takılasın.

 

Ben öz lafına takılanı görmedim bugüne kadar, Sevan Nişanyan haricinde.

Ve en başta da ben karşı çıktım bu öz Türkçe olayına ama görmekteyim ki sanki birileri öz Türkçe istermiş gibi ve 1930'lara dönmeye çalışırmış gibi gösterilerek karalanmaya çalışılıyor.

Öz Türkçe üzerinde 1930'larda dahi diretilmemiş ki şimdi istenmiş olsun.

 

Ama vatandaş Türkçe konuş!" gibi Türkçeyi özendirici ve yabancı dillerden arındırıcı kampanyalara gidilmiş, bunun neticesinde de yanlış uygulamalarla Kürtçe ve azınlık dilleri üzerinde baskı oluşmuştur. Yanlış olan, eleştirilmesi gereken budur. Önemli olan bu tür yanlışlıklardan kurtulunmuş olmasıdır. Kimse de aynı yanlışların tekrarlanması talebinde değildir. İnsanların bile düşünce çizgilerinde, dünya görüşlerinde zaman zaman değişimler olur. Geçmişte yanlış çizgidedir, sonra düzeltir. Ülkeler de aynıdır. Dünya ülkelerinin çoğunun geçmişlerinde bir yığın yanlışlar vardır. Geçmişteki yanlışı kaşıyarak nemalanmaya çalışmak ahlaksızlıktır. Nitekim bunu AKP yapıyor. RTE çıkıp 1939'ların, 44'lerin, 50'lerin konularından bugünün CHP'sini vurmaya çalışıyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Sen kendi dönemine bak!

Anasının karnında bile olmadığı zamanlardan kendine pay çıkarmaya çalışan, tertiplerden, kasetlerden oy sağlamaya çalışan bir zihniyet ancak Türkiye'de taraftar bulabilir. Açık oturumu reddedip televizyonda tartışmaya çıkamayan, buna karşın bindirme kıtalarla çevre şehirlerden yüzlerce otobüsle taşınan partililerle görkemli mitingler düzenleyip prompterlerden konuşarak, her tarafı bayrak kirliliğine boğarak ve millete erzak-para-promosyon dağıtarak ancak bizim ülkemizde iktidar olunabilir. Batıda böyle bir partiyi, böyle bir lideri tutmazlar, alaya alırlar. Ama AB-ABD düşkünleri, batı hayranları ve sözde liberallerimiz ellerinden gelen desteği vermekteler.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! ABD böyle istediği için mi acaba?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Murat Belge'nin bu dil hususunda çok güzel bir makalesi var bakın: http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/24.php

 

Canlı bir şey olan, toplumla birlikte değişen-gelişen bir şey olan dil ile oyuncak gibi oynamanın yararlı sonuçlar getirebileceğini düşünenler bir okusun derim. Olmamış zaten, başarısızlığı Atatürk tarafından dahi itiraf edilmiş, terk edilmiş bir şey. 2000'lere kadar toparlanma olacak tabii, dil devrimi sayesinde dil yüzde bilmemkaç kat zenginleşti demek komik artık.

 

Bu arada kimse öldürüldü vs. demedim zaten Pante, ama dil devrimine vs. eleştiri getirenlere baskı yoktu, bilim çok özgür biçimde gelişti demek de olmaz. Hüseyin Cahit Yalçın dil çalışmalarına itiraz edince işten kovmadılar mı adamı? O dönemin politik kaygıları ile bir şeyler yapılmış işte. Siz sanıyorsunuz ki benim işim gücüm yok bunları eşeliyorum, alakası yok, başlığı açan, konuyu açan sizsiniz, bir düzeltme yapınca da hemen yok AKP yok bilmemne, yav onu mu konuşuyoruz burada?

 

Bıktırıyor bu tarz tartışmalar.

Link to comment
Share on other sites

Hilafetin kaldırıldığı tarih: 1924

Ve o tarihten önce zaten terketmek isteyenler bizi terketmişti.

Ayrılık sebepleri Hilafet değildi yani.

Demek ki Hilafet hakkında öne sürdüğün düşünce yanlış.

Saltanat ise 1923'de kalktı. Yine saltanatın kaldırılmasından önce giden gitmişti.

O halde saltanat iddian da yanlış.

 

Hilafete bağlı olanlar malumunuz müslüman teba

Yani Türkler, Kürtler, Araplar vs...

Daha önce ayrılan gayrimüslim tebanın halifelikle ilgisi yok.

Araplar ise ağırlıklı 1. Cihan Harbi'nin kaybedilmesinden sonra işgal ediliyor.

Çok zeki(!) İttihatçı paşalar Arap dünyasında sürekli idamlar yaparak,

Araplar'ın Osmanlı ile bağlarını koparmayı başarıyorlar.

Sonunda Osmanlı'dan nefret Araplar karşı tarafa geçiyor.

Zaten bizim bugün bu halde olmamızın yegane sebebi İttihatçılardır da neyse o ayrı mevzu.

Kürtlerin durumu farklı. Zaten ilk Kürt ayaklanmaları hilafetin kaldırılması üzerine başlıyor.

 

Bugün Avrupa'da papalık hala var.

Kimse çıkıp ben bunu kaldıracağım demiyor, dememiş.

Binlerce yılda oluşan gelenek var,

bunu bir kalemde silip atamazsın,

atarsan da farklı şekilde geri teper.

 

Alfabe değişti, okuma yazma oranı ve ilkokul, orta-lise ve yüksek okul mezunları 10 kat arttı.

Cehalet 10 kat azaldı. Daha bilinçli, daha aydın, daha modern toplum olabildik.

"Osmanlı değişmese daha modern olurduk" sözü karikatür gibi. 600 yılda olamayan, ne sebeple daha modern olacaktı?

 

Balkan harbi, 1. Cihan Harbi, Kurtuluş Savaşında

ülkenin okumuş kesimi neredeyse tamamen yok oldu.

Dolayısıyla bu durumda çıkıp Osmanlı'da okur-yazar oranı düşüktü demek

en hafif tabirle bilgisizliktir.

İnsanlar vatan için şehir oldu.

1. Cihan Harbi'nin neticesinde Osmanlı toprakları işgal edildi.

Osmanlı'nın 600 yılda yaptığı ne var ne yok hepsini yıkıp yok ettiler.

Tüm bilgili insanları öldürdüler.

Sizin o çok özendiğiniz batı bunları yaptı.

Dolayısıyla o tarihte okur yazar oranının düşük olmasının nedeni bu savaşlar.

Yine modern okullar açılırdı ve Osmanlıca öğretilirdi.

Yine bilgili, kökleriyle bağlantısı kesilmemiş bir nesil yetişirdi.

 

Sen ya da bir kısım insan 300-500 sene öncesi yazılanları okuyacak diye, bütün toplum cahil mi kalsaydı?

Çok isteyen öğrenir, okur. Ben zorlansam da okuyabiliyorum. Sen de çalış, öğren.

Hilkat garibesi olan da Türkçe değil, Osmanlıca'dır.

Sadece sarayda ve elit çevrede konuşulan ama halkın bilmediği-kullanmadığı bir dildi.

Atatürk başına buyruk hareket etmiş değil, ülkedeki ilerici-devrimci aydın potansiyelin devrimidir bu.

 

Önemli olan benim veya birilerinin eski yazıları okuması değil.

Bir ağacın kökünü kesersen o ağaç ölür.

Çürüyen, böceklenen ağaç ilaçlanabilir, dalları budanabilir vs.. rehabilitasyon yapılabilir

Ama tutup kökünden kesersen yaşamaz.

Cumhuriyet devrimiyle özellikle dil devrimiyle bu ağacın kökü kesildi.

Halbuki istenen devletin rehabilite edilmesiydi.

Bundan dolayı bilgisiz, cahil, ne istediğini bilmeyen aptal nesiller yetişti bu ülkede.

Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti hala 3. dünya ülkesi

Bunu anlamıyorsunuz.

Halk ingilizce mi konuşuyordu?

 

Bunlar gerici, yeni Osmanlıcılı düşüncelerdir ve aslında kökeninde batı düşmanlığı-çağdaşlık-modernlik karşıtlığı yatar.

Liberaller de Kemalizm karşıtlığına aldanarak bu batı düşmanlığıyla, çağdaşlık karşıtlığıyla ittifak ederek kendi kuyularını kazarlar.

 

Çok doğru, yeni Osmanlı'yı istiyoruz.

Ve yine çok doğru ben batı karşıtıyım.

Batının ta....

Batının vahşeti meydanda.

Hem ekonomik vahşet, hem fiziki vahşet.

Siz de utanmadan hala batı diyorsunuz.

Adamlar kendi ekonomik sistemlerini tüm Dünyaya dayatmışlar,

bu sistemde Dünya'nın %5'i Dünya kaynaklarının %70'ine sahip

geri kalan %95'de açlıktan gebermemek için her gün kırk takla atıyor.

Hatta bunu beceremeyip açlıktan ölenlerin haddi hesabı yok.

Silah teknolojileri sayesinde Dünya'da terör estiriyorlar.

Nerede gariban, güçsüz bir ülke buldular,

yeraltı kaynaklarına çökmek için türlü bahaneler uydurup işgal ediyorlar.

Siz de hala utanmadan bu adamları övüyorsunuz.

Bunları tekrar Osmanlı'nın kılıcı pakler.

Link to comment
Share on other sites

Murat Belge'nin bu dil hususunda çok güzel bir makalesi var bakın: http://turkoloji.cu....tr/GENEL/24.php

 

Murat Belge, Nişanyan'ın tersi eleştirilerde bulunuyor.

Biri dilden yabancı kelimelerin atılmış olmasını eleştirirken, diğeri hala dilimizde çok sayıda yabancı sözcük olduğunu ve yeterince arındırılamadığını eleştiriyor. Yani, eleştir de, nasıl eleştirirsen eleştir. :)

 

Bu arada kimse öldürüldü vs. demedim zaten Pante, ama dil devrimine vs. eleştiri getirenlere baskı yoktu, bilim çok özgür biçimde gelişti demek de olmaz. Hüseyin Cahit Yalçın dil çalışmalarına itiraz edince işten kovmadılar mı adamı? O dönemin politik kaygıları ile bir şeyler yapılmış işte. Siz sanıyorsunuz ki benim işim gücüm yok bunları eşeliyorum, alakası yok, başlığı açan, konuyu açan sizsiniz, bir düzeltme yapınca da hemen yok AKP yok bilmemne, yav onu mu konuşuyoruz burada?

 

Bıktırıyor bu tarz tartışmalar.

 

Yahu bugünün çok daha bariz örnekleri var.

Yüzlerce insan görevinden alınmış, idare mahkemelerinde hakkını alıyor ama buna rağmen yine göreve getirilmiyor. Ordan oraya sürülüyor. Günümüzde yaşananlar zulüm değil de, 80 yıl önce işten atılmış olan mı bize örnek olacak?

Özgürlük ve demokrasi konusunda ilerleyeceğimize geriye mi gideceğiz hep?

150 sene öncesini nasıl 80 sene öncesiyle kıyaslarken hakkaniyetli olacaksak, bugünü de 80 sene öncesiyle kıyaslarken tartımızı doğru tutmalıyız.

 

Hüseyin Cahit dil devrimcilerindendir. İyi araştırmalısın. Dedikodu haberlerden değil, doğru kaynaklardan.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Hilafete bağlı olanlar malumunuz müslüman teba

Yani Türkler, Kürtler, Araplar vs...

Daha önce ayrılan gayrimüslim tebanın halifelikle ilgisi yok.

Araplar ise ağırlıklı 1. Cihan Harbi'nin kaybedilmesinden sonra işgal ediliyor.

Çok zeki(!) İttihatçı paşalar Arap dünyasında sürekli idamlar yaparak,

Araplar'ın Osmanlı ile bağlarını koparmayı başarıyorlar.

Sonunda Osmanlı'dan nefret Araplar karşı tarafa geçiyor.

Zaten bizim bugün bu halde olmamızın yegane sebebi İttihatçılardır da neyse o ayrı mevzu.

Kürtlerin durumu farklı. Zaten ilk Kürt ayaklanmaları hilafetin kaldırılması üzerine başlıyor.

 

Bugün Avrupa'da papalık hala var.

Kimse çıkıp ben bunu kaldıracağım demiyor, dememiş.

Binlerce yılda oluşan gelenek var,

bunu bir kalemde silip atamazsın,

atarsan da farklı şekilde geri teper.

 

1. Dünya Savaşında ayrılmış olmalarının, saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı 5-6 yıl sonrasıyla ilgisi yok değil mi?

Yani, Atatürk'le, devrimlerle ilgisi yok.

Ama sen hala "pardon" demek yerine ilişkilendirmeye çalışıyorsun.

Kime neyi yutturacaksın.

karşında Işık evi ya da Kuran Kursu talebeleri yok.

Biraz ölçü lütfen.

 

Gerisine yanıt vermeye gerek duymuyorum.

Objektif olmasını bilip öyle tartışacağız. Yalan-yanlış bilgileri kabul ettirmeye çalışmadan.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

1. Dünya Savaşında ayrılmış olmalarının, saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı 5-6 yıl sonrasıyla ilgisi yok değil mi?

Yani, Atatürk'le, devrimlerle ilgisi yok.

Ama sen hala "pardon" demek yerine ilişkilendirmeye çalışıyorsun.

Kime neyi yutturacaksın.

karşında Işık evi ya da Kuran Kursu talebeleri yok.

Biraz ölçü lütfen.

 

Gerisine yanıt vermeye gerek duymuyorum.

Objektif olmasını bilip öyle tartışacağız. Yalan-yanlış bilgileri kabul ettirmeye çalışmadan.

 

Kafan almıyor mu senin?

Hilafeti Kürtler için söylüyorum

Araplar zaten daha önce farklı nedenlerden ayrıldı diyorum.

Bir şeyi yutturmaya çalıştığım yok,

anlatmaya çalışıyorum ama anlamıyorsun.

Hemen nurcu diye de uydurma, nurcu falan değilim.

 

Ayrıca bir yazıya " yalan- yanlış " diyorsan

neresinin yalan- yanlış olduğunu açıklayacaksın.

Neresi yanlışmış anlat bakalım.

Link to comment
Share on other sites

Değerli Pante ;

 

Yaşadığım coğrafya da özellikle Fettullah okullarında bunun benzeri fakat tersten bir okumayla bu propaganda ediliyor.

Örneğin ,Kazaklar kendi dillerinin "öz" olduğunu ,Türkiye'de konuşulan dilin bozulmuş olduğunu öğrenirler.

Bizim onları sattığımızı ,anayurdun Kazakistan olduğunu vurgularlar.

Ve bizim Türkiye'de ırkçı politikaların bunun gibi benzerleri tersten okutuluyor.

Tatarca'nın ise Türkiye'de konuştuğumuz dille pek alakası yoktur.

Özbekler ama özellikle Azeri dilleri çok benzerdir.

Özbekler ve Kazaklar aynı propaganda ile düsmandırlar.

Vesaire ve neyse...

 

"Öz" lafını saydığım endişelerle ve belirttiğim üzere bilimsel bulmadığım için eleştiriyorum.

Samimi bulursunuz ,bulmazsınız orası sizin bileceğiniz iş.

Kantçı değilim ki niyet okumalarla tahlil yapayım.

 

Kemalizm'in eleştirisi (ki bu -izm çok tartışmalıdır) iki türlü yapılıyor.

Ne ve kim olduklarından ,niyetlerinden bağımsız ,anlayış olarak...

İleriye dönük ,geriye dönük.

 

Geriye doğru yapılan eleştiri ,tarihteki ilerici yönün üstünün örtülüp ,onda sadece baskı ve diktatörlük gören eleştiriler.

Bugün lafızda Atatürkçü ama işbirlikçi olanlarla herkesi aynılaştırarak "statükocu" ilan eden kesimler ve bu liberaller (özellikle bazı Taraf Liberalleri) asker sivil yüksek bürokrasi diye birde sınıf keşfederler!

AKP Hükümeti'nin ve uygulanan politikaların ve bunlardan kaynaklı sorunların büyük kısmı görmezden gelinerek aslında işbirlikçiliğin üzeri örtülür.

 

İleriye dönük yapılanı ise 1920'lerin devrim projelerini sanki bugünün şartlarına çok uygunmuş gibi şablonlaştırarak çağırmaktır.

Ondan sonra yaşanan olumsuzluklar ve yanlış uygulamalar gözden kaçırılarak lafta bir devrimcilik ,uhrevi bir kemalizm aranmaktadır.

Böylelikle de anti-emperyalizm ,bağımsızlık ,yurtseverlik gibi kavramların içi boşaltılmış anlatıldığında sahiplenmeye hazır halk kesimleri AKP'ye yedeklenmekte ,

özellikle iki kavramı bir araya getiremeyen gençlerin kafası karıştırılmaktadır.

 

Ülkenin geçmiş tarihi ve bazı gerici uygulamalarla hesaplaşmayı amaçlayan ,bunları ayrıştırıp belirginleştiren "dürüst çabaların" varlığıda bu iki kesim tarafından silikleştiriliyor.

Böyle anlayışlar etrafında da samimi bir tartışmanın yakalanması olası olmuyor.

 

Dostlukla

Link to comment
Share on other sites

Cumhuriyet ,Halifelik ve Şeyhülislamlığın kaldırılmasıyla ,Avrupa Medeni hukunun kabulü noktasında ,Osmanlı'daki öncüllerinden çok ileridedir.

Halifeliğin kaldırılması büyük bir adımdır.

O dönemde Arap feodalitesi üzerinden plan yapan Batılı emperyal güçlerin böyle bir kurumun yok edilmesiyle önü alınmıştır.

Ama Türkiye laik bir ülke midir bu tartışılmalı ,bu başka bir konu.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...