Jump to content

mantik

Members
  • İçerik sayısı

    1.008
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    36

Everything posted by mantik

  1. Biraz önce bu konuda ÖM gönderdim. BA'AL ismi ile giriş yapabilmen lazım şu anda. BA'AL ismi ile üyelik girişi yapabildiğini gördüğümüz anda Baal isimli üyeliğini sileceğim.
  2. Bu ve diğer başlığa yapmak istediğim katkılar var. Özellikle komplo teorileri ve 11 Eylül'ün Amerikan komplosu olup olmadığı ile ilgili olarak. Fırsat bulduğumda yazacağım.
  3. ABD'nin temel dış politikası, ABD'ye ileride meydan okuyabilecek herhangi bir bölgesel gücün ortaya çıkmasını engellemektir. Çünkü ülkeler önce bölgesel güç olurlar, sonra küresel güç olurlar. Eğer bölgesel güçlerin ortaya çıkmasını engellersen, yılanın başını küçükken ezmiş olursun. Bu yüzden önce İran-İran savaşında Saddam'ı destekleyip, sonra Saddam kontrolden çıkınca onu karşısına almıştır. Ya da Sovyetler karşısında Taliban'ı destekleyip, sonra Taliban kontrolden çıkınca onu da karşısına almıştır. ABD'nin bir dost ve dost olmaya ülkeler ayrımı var. ABD çıkarlarına aykırı davranmayan, ABD'nin sözünden çıkmayanlar dost ülke oluyor. Kendi çıkarları için veya herhangi bir sebeple ABD ile çıkar çatışması yaşayanlar, "axis of evil" falan oluyor. Bunlar bildiğimiz şeyler. Ülkeler arası politikada iyiler ve kötüler yok. Sadece çıkarlar ve kamplaşmalar var. Savaşlarda gerçekler ve dış dünyanın algılanışı her türlü propaganda malzemesi kullanılarak mümkün olduğunca deforme edilmeye ve istenilen şekle uydurulmaya çalışılır. İnsanların olayı yönetimin görmelerini istediği şekilde görmeleri çok önemlidir çünkü. Bu yüzden de propaganda artık uzmanlık gerektiren bir alan haline gelmiştir ve tüm ülkeler ellerindeki imkanlar dahilinde bu gücü kullanmaya çalışırlar.
  4. evrensel-insan, O ülkelerde olan bitenlerde ABD'nin parmağı olduğu elbette açık. Zaten ABD de bunu reddetmek için fazla çaba harcamıyor. Hatta üstü kapalı itiraf ediyor. Ama o ülkelerin kendi halkı o diktatörlerden falan zaten bıkmış olmasa, sadece ABD'nin çabasıyla olacak şeyler miydi bunlar? ABD'nin başarılı olduğu birşey varsa o da rakipleri birbirine kırdırabilmesi ve bu yolla düşmanlarını zayıflatmasıdır. Zaten ABD'nin tüm dış politikası bu esas üzerine kurulmuştur denebilir.
  5. 9/11 gibi bir olay, bir komplo olsa kaç kişinin bu işin içinde olması gerekeceğini hiç düşündünüz mü? Bir sır, iki kişi arasında bile kalmazken, yüzlerce, binlerce insanın tutması gereken bir sır nasıl sır olarak kalır? Zaten daha yapılmadan konuşurdu birileri. "Benim vicdanım kendi binlerce masum vatandaşımızın ölümüne yol açacak böyle bir planda yer almama imkan vermiyor" diyen çok kişi çıkardı. Bu Amerika'yı iyice canavar yaptınız yahu. Tamam adamlar pek çok kalpsiz ve acımasız politikayı uygulamaya koyuyorlar ama binlerce masum vatandaşlarını öldürecek bir komployu hazırlayabileceklerini beklemek, işte o kadarı biraz fazla oluyor. "İstatistiksel olarak olası ama çok çok düşük olasılıklara işaret eder komplo teorileri" dediğim oydu yukarıda. Daha mantıklı ve olası açıklamalar yerine, çok daha az olası olanlara sarılmak neden? Bu ABD düşmanlığının insanların gözlerini köreltmesinden başka birşey değil benim gözümde. Tamam, ABD'nin pek çok yaptığını ben de beğenmiyorum ama her suçlamanın da bir sınırı var.
  6. Evrensel insan, Doğru, belki hiçbir yangın çelik bir binanın çökmesine sebep olmadı daha önce ama o yangınların hiçbiri uçak yakıtının, hele de koca Boeing uçaklarının sebep olduğu bir yangın değildi. O koca araçları uçurmaya yetecek enerjiye sahip uçak yakıtları, elbette çok yüksek sıcaklıkları oluşturabilecek ve çeliği zayıflatacaktır. Ben bir mühendisim. Alanım makine veya inşaat mühendisliği değil ama temel mühendislik dersleri aldım üniversitede. Çelik olsun, başka materyal olsun, esneklik hesapları var, ne kadar güce hangi durumlarda dayanacaklarına dair formüller falan var. Bu tür şeylerin bağlı olduğu parametrelerden biri de sıcaklık. Yani sıcaklığın artması, hele de 1500 fahrenheit gibi değerlere çıkması, belki çeliği eritmeyecek ama "structural integrity"sini elbette ciddi şekilde azaltacaktır.
  7. Ludwig, Peki neden yokluktan varlığa geçiş bazında düşünüyoruz sürekli? Yani neden yokluk ana durum, temel durum olsun? Neden ille de varlık yokluktan çıkmak zorunda olsun? Varlık durumunun da yokluk kadar, hatta ondan daha temel bir durum olmadığını düşünmek için elimizde bir sebep var mı? Gerçi sen de mutlak bir boşluk yerine, bir varlığın zorunlu olabileceğini söylemişsin sonra. Tabi bu varlık Tanrı olmak zorunda değil falan demişsin. Doğru. Daha çok fiziksel olarak ölü birşey olabilir demişsin, ki katılıyorum. Ama bir zihin de olabilir demişsin, işte ona katılmıyorum. Zihin, bilinç ve her türlü üst beyin fonksiyonu için, adı üstünde bir beyin lazım, yani sadece fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda son derece de kompleksleşmiş bir fiziksel yapı lazım. Maddeden bağımsız bir zihin sadece hayallerimizde var olan birşey. Böyle birşeyin gerçek dünyada mümkün olduğuna dair hiçbir gösterge yok.
  8. Komplo teorilerine olan yaklaşımı konusunda Astur'a katılıyorum. Fırsat bulduğumda, komplo teorilerini üreten mantığın yanlışlarını çeşitli komplo teorisi örnekleri üzerinde inceleyen bir yazı asacağım. Komplo teorileri, occam'ın bıçağı prensibi kullanılarak kolayca reddedilebilecek türde yaklaşımlar ve bakış açıları içerir genellikle. Ayrıca, kulağını tersten göstermeye benzerler. En kolay, en mantıklı, tüm delillerin gösterdiği en olası açıklama yerine, öküz altında buzağı arayan, istatistiksel olarak mümkün ama pek olası olmayan ihtimallere odaklanıp onları doğru gibi algılamaya ve göstermeye yönelik girişimlerdir bunlar genellikle. Olayların komplo teorilerinde iddia edilen versiyonları çoğu kez mümkündür mümkün olmasına, ama pek olası değildir. (Bazen mümkün bile değillerdir hatta). Ama toplumun istatistiksel konuları kavrayışı genellikle zayıftır. İnsanlar çoğu konuda rasyonel değil, duygusal düşünürler. İnançların, aklın ve somut göstergelerin ötesine geçebilmesi de bu yüzdendir.
  9. Agop, Evet, doğa kanunları neden vardır ve bunlar evrenin altında akıllı bir tasarımın olduğunun bir göstergesi midir? Bunu anlamak için önce “doğa kanunu” teriminin kaynağındaki önyargıyı anlamamız gerekiyor. Newton mekanik ve yerçekimini geliştirdiğinde “Tanrı tarafından doğaya yerleştirilmiş kanun” fikri Newton’un tüm düşünce biçimine yerleşmişti (içinde yetiştiği kültür tarafından empoze edilmişti). Bugün bile medyada, popüler kültürde ve hatta bazı bilim adamlarının zihninde bilim bir bakıma “Tanrı’nın düşüncelerini anlamak” biçiminde yorumlanmaktadır. Dolayısıyla “kanun” sözcüğünün içinde barındırdığı “bilinçli biri tarafından icat edilen kural” kavramı, bilimi ve doğa kanunlarını algılayışımızda insanların zihnine yerleşmiştir. Halbuki doğa kanunlarının koyulan kurallarla ilgisi yoktur. Doğa kanunları dediğimiz şeyler duyularımız ve cihazlarımızla yaptığımız gözlemleri basit ve ekonomik olarak tasvir etme girişimimizden başka bir şey değildir. Fakat dikkat ediniz, bu dünyanın nasıl işlediğini biz belirliyoruz anlamına gelmediği gibi, doğada hiçbir düzen yoktur anlamına da gelmez. Fakat bu düzen ve doğa kanunu adını verdiğimiz kuralların pek çoğunun aslında doğada gözlediğimiz ve normalde sözünü dahi etmediğimiz basitlik ve homojenlikleri ifade ettiğini bugün yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz. Örneğin, enerji, momentum ve açısal momentumun korunumu yasalarının aslında uzay ve zamanın homojenliğinin birer ifadesi olduğu anlaşılmıştır. Termodinamiğin birinci yasası (enerji korunumu), zamanda kendine has ve diğerlerinden farklı bir özel anın bulunmadığının ifadesinden başka bir şey değildir. Momentum korunumu, uzayda diğerlerine tercih edilen özel bir noktanın veya mekanın bulunmadığının bir ifadesidir. Diğer korunum kanunlarının her biri de basitlik ve homojenliğin ifadeleridir. Homojen bir evren, ki akla gelebilecek evrenlerin en basitidir, kaza sonucu oluşması en muhtemel türde bir evrendir. Ki bu tür bir evrende pek çok “korunum” yasaları otomatik olarak oluşacaktır. Diğer daha karmaşık ve evrenselliği daha az olan doğa yasaları ise rasgele bozulmuş simetrilerden kaynaklanmaktadır. Evrende korunmayan bir nicelik gözlediğimizde, işin içine uzaysal simetriyi bozan bir “kuvvet” kavramı girmektedir. Bu yolla, doğadaki kuvvetlere ilişkin olan ve evrene yapı ve şekil kazandıran kanunlar, evrende big bang’dan sonraki ilk zamanlarında, kendiliğinden, rasgele ve rastlantısal olarak bozulan simetrilerin ürünüdür. Bunu su buharından kar taneciklerinin oluşumuna, ya da curie sıcaklığından daha soğuk bir değere kadar soğutulan bir demir parçasının manyetize oluşuna benzetmek mümkündür. Kısacası doğa kanunları fikrine yakından bir bakış da evren için “akıllı tasarım” iddialarını destekleyecek bir argüman ortaya koyamıyor. Hatta eğer bir şeye işaret ediyorsa, daha çok evrendeki homojenlik, basitlik, kendiliğindenlik ve rastlantısallığa vurgu yapıyor. “Akıllı tasarım” gibi bir ihtimalin gerçek olmasının olası oluşu yeterli değildir. Eğer böyle bir tezde ısrar edilecekse, durumun bu olduğuna dair somut göstergeler de gerekmektedir ve sunulan iddiaların hiçbiri bunu göstermeye yetmemektedir. Bu yönde yorumlanan verilerin fikirsel şartlanmalar ve önyargılı yorumlardan kaynaklandığı göze çarpmaktadır. Hatta bu verilerin ayrıntılı analizi daha çok ters yönde sonuçlar ima etmektedir. Felsefedeki Occam’s razor (occam’ın bıçağı) prensibi gereği, gereksiz ve fazlalık faktörler açıklamalardan çıkarılır. Akıllı tasarım gibi bir fikri dünya görüşümüze katmanın evrenin açıklanabilirliğine bir katkısı yoktur. Bu durumda böyle bir iddia fazlalıktır ve bilimsel bir açıklamada yeri yoktur.
  10. Nitekim elektromanyetik kuvvet ile ilgili, kuvvetler arasındaki ilişki ile ilgili, kütle çekimiyle elektromanyetik kuvvet arasındaki oran ile ilgili, vs verdiğin o bilgiler, durum böyle olsun diye o ayarların öyle yapıldığına değil, o değerler öyle olduğu için, ortaya onlarla uyumlu böyle bir gerçekliğin ortaya çıktığı anlamına gelir, ve başka türlü olsaydı hiçbir tür gerçeklik ortaya çıkmayacakmış gibi bir imada bulunarak, insanları yanıltmaya ve bu işin altında bir bilinç olduğunu düşündürmeye yönelik olarak sunulan manipulasyon örnekleridirler bunlar. Nitekim, bu tür iddialara cevap veren bazı fizikçiler, örneğin Victor Stenger, evrendeki çeşitli sabitleri belli değer aralıklarında değiştirerek ortaya çıkabilecek olası evren modellerini ve yapılarını incelemiş ve geniş bir değerler aralığında ortaya bizimkine benzer olmasa bile "bir çeşit" kompleks yapı ve canlılığa izin verebilecek türde yapıların ve yasaların olduğu bir durumun ortaya çıkabileceğini tespit etmiştir. Senin bahsettiğin o hesaplar, her şeyin aynen, tıpa tıp şu anki gibi olma ihtimaline dayalı hesaplardır. Farklı bile olsa, herhangi bir tür canlılığın veya kompleks yapıların ortaya çıkıp çıkmayacağı sorusunu cevaplamaya yeltenmezler bile.
  11. Bir de bol bol ince ayar muhabbeti yapmışsın. Bunların geçersiz bilgilere ve önyargılara, batılı yaratılışçı kaynaklardan alınma çarpıtılmış ve sahte bilim örneklerine dayandığını bilmem ne kadar biliyorsun. İnce ayar safsatası, insan gözünün gözlük takmak için yaratılmış olduğunu söylemeye benzeyen bir düşünce yanlışıdır. Sonuca bakıp, sebebin bu sonucu üretmek için özel olarak seçildiğini farzetmeye dayanır. Dünyada hayat olsun diye mi, dünya güneşin etrafında tam da suyun sıvı kalabileceği bir sıcaklığa sahip olunacak bir bölgeye yerleştirilmiştir, yoksa dünya böyle bir bölgede yer alan bir gezegen olduğu için mi yüzeyinde sıvı su bulunması mümkün olmuş ve üzerinde canlılık yeşerebilmiştir? (Nitekim güneş sisteminde başka gezegenler de var ve onlarda hayat yok). Gerçeklik böyle olsun diye mi planck sabiti o değerdedir, yoksa planck sabiti o değerde olduğu için mi onunla uyumlu bir gerçeklik oluşmuştur? Yağmur yağdığı için mi yollar ıslanır, yoksa yollar ıslansın diye mi yağmur yağar? Yaratılışçıların ve akıllı tasarımcıların bu tür ince ayar mantıkları, yağmurun yollar ıslansın diye yağdığını, insan burnunun ise gözlük taksın diye yaratıldığını söylemeye benzer.
  12. Agop, Big Bang, elimizdeki en popüler model evrenin kökeni ile ilgili olarak. Evrenin Big Bang ile başlamış olduğu bilgisi %100 kesin olmadığı gibi, bu model problemsiz bir model de değil. Eldeki teori zaten Big Bang'den sonrası ile ilgili daha çok. Onun sebebi ile ilgili de fikirler var elbette ama bağlayıcı bir sonuç yok ortada. Benim bahsettiğim bu tür fikirlerden bilim adamları tarafından en çok paylaşılan, en fazla kabul göreni. Bu demek değil ki bu kesin bir bilgi ve kanıtlanmış bir bilgi. Big Bang'in varsa eğer sebebini hiç kimse bilmiyor. Bilim adamları bilmediği gibi, bilim dışı alanların mensupları da bilmiyor. Bilimin birşeyi açıklayamadığını ya da iyi açıklayamadığını düşündüğünüz zaman neden hoşunuza gidiyor ki? Ben bunu hiç anlamıyorum. Ne yani, öyle olunca falanca dinin ya da inanç sisteminin ya da felsefi akımın falanca açıklaması mı kanıtlanmış oluyor? Ben insanların bu dar görüşlülüğünü anlayamıyorum. Tamam bilim ideal olmayabilir. Açıklamaları her konuda tam ve kesin olmayabilir. Ama açıklama bile olmayan, hepsi spekülasyona dayalı atmasyon fikirlerin neresi bilime göre üstündür, anlayamıyorum. Çocukluktan beynimize yerleştirilmiş olmaları dışında ne özelliği var o fikirlerin?
  13. Tasarım argümanı neden geçersizdir? Tanrı'nın varlığı konusunda delil olarak getirilen en popüler argümanlardan biri olan 'Tasarım' argümanı, bir illüzyonun ürünüdür. Genellikle yaşamın varolması ve dünyada gözlenen kompleksliğin başka türlü açıklanmasında güçlük çekilmesi yüzünden insanlara ikna edici gelen bir gerekçedir. Fakat elbette ki çürüktür, çünkü en temelinde 'argument from ignorance' (cehaletten argüman) denen düşünce hatasından kaynaklanır. Bir şeyin nasıl olduğu anlaşılmıyorsa, ya da o kişi anlayamıyorsa, o şeyin olamayacağı fikrine ulaşmaktan kaynaklanan bir düşünce yanlışıdır bu. İnsanların önce anlayamayıp, sonra yeterince inceleme sonucu çözdüğü sayısız olay vardır bilim tarihinde. Hatta bilimin tüm tarihi bundan ibarettir denebilir. Bu yüzden birşey şu anda anlaşılmıyorsa ya da sözkonusu kişi anlayamıyorsa, bu o şeyin bir açıklaması yoktur anlamına gelmez. Ayrıca, evren ile ilgili daha yakından ve daha dikkatli gözlemler, daha çok herşeyin rastgele olduğu ve altında bilinçli bir tasarım olmadığı fikrine ulaştırır insanı. Çünkü bizim şu anki bilincimizle bile çok daha iyisini geliştirebileceğimiz pek çok çarpıklık mevcuttur doğada. Bu yüzden aslında doğada bir bilinçli tasarım sonucu değil, tam tersi kör işleyen süreçler sonucu oluştuğu izlenimi veren çok daha fazla oluşum mevcuttur. Ve bilinçli tasarım sonucu oluştuğu düşünülen şeylerin tümünü bilinçli olmayan süreçlerle de açıklamanın mümkün olduğunu bilim bulmuştur. Bu yüzden aslında evrenin tasarlandığını düşünmek için bir sebep yoktur. Hatta evrene bakıldığında, tasarlanmadığını düşünmek gözlemlerle daha uyumlu, daha mantıklı bir açıklamadır. Ayrıca, tasarım argümanı zaten çok temel birbaşka problemden muzdariptir, o da tasarlayıcının kökeni konusudur. Eğer evren, tasarlandığını düşünmemizi gerektirecek kadar kompleks, düzenli ve amaç dolu ise, o zaman onu tasarladığı söylenen faktörün daha da kompleks, düzenli ve amaç dolu olması gerekir ve dolayısıyla, aynı düşünce çizgisi gereği, o tasarımcının da tasarlanmış olduğunu düşünmek gerekir. Evrene tasarlanmıştır deyip, evrenin tasarımcısına tasarlanmamıştır demek, çok açık bir tutarsızlıktır. Eğer evrenin tasarımcısı denen faktörün tasarlanmadığını hayal edebilmek mümkünse, aynı mantık gereği evrenin de tasarlanmamış olabileceğini düşünmeleri gerekir. Yok eğer evren ille de tasarlanmış olmak durumunda ise, o zaman böyle bir evreni tasarlayan şeyin neden tasarlanmamış olduğu açıklanmalıdır. Görüldüğü gibi, ortada çok açık bir tutarsızlık ve düşünce yanlışı vardır ve dolayısıyla tasarım argümanı insanı hiçbir yere götürmez.
  14. Tanrı geçerli bir açıklama değildir, çünkü aslında problemi çözmez. Bilinmeyen birşeyin sebebine Tanrı demek, problemi çözmek değil, sadece üstünü örtmektir. İnançlılar bilimin iyi açıklayamadığını düşündükleri birşeyler buldukları zaman çok sevinirler, sanki bu kendi inançlarını doğruluyormuş gibi. Örneğin 'bilim daha insanların neden her gün bilmemkaç saat uyuduğunu bile açıklayamıyor' gibi bir ifade okuduğumu hatırlıyorum geçenlerde forumda. Buna benzer çok şey de söylenebilir zaten. Bu sadece bir örnek. Fakat bu tür şeyler söyleyenlerin gözardı ettiği gerçek, bilim birşeyi açıklıyor olsun ya da olmasın, kendi açıklamalarının açıklama olup olmadığıdır. Bir şey için 'Tanrı yaptı' demek ne derece tatminkar bir açıklamadır? Ya da zaten açıklama mıdır? 'Ol dedi, oldu' ifadesi olsa olsa 'bilmiyorum' ifadesinin gizlenmiş şeklidir. İnançlılar nasıl bunun bir açıklama olduğunu düşünebiliyorlar ve bilim karşısında bunun bir zafer olduğunu iddia edebiliyorlar, anlaşılır gibi değil. Bu durum inançlıların ne derece büyük bir şartlanma içinde olduklarının birbaşka göstergesidir. Ayrıca, Tanrı yaptı demenin bir açıklama olmaması bir yana, durum aslında bundan daha da vahimdir. Çünkü aslında Tanrı ismini verdikleri kavramın ne olduğu belli değildir. Tanrı derken ne kastettiklerini inançlıların kendileri bile bilmez. Tanrı ile ilgili tek söyleyebildikleri her şeye kadir, her şeyi bilen ve ezelden beri varolan bir gücün her şeyi yarattığıdır. Ama bu Tanrı dedikleri şeyin ne olduğu, neden ezelden beri varolduğu, neye benzediği, nasıl olup da ol demesiyle her şeyi yarattığı meçhuldur. Bu soruların tümünün cevabı 'bizim buna aklımız ermez'dir. İyi de, bu cevabı bilinmeyen soruları, içi boş ve ne olduğu meçhul bir kavramın içine hapsetmek ve görmemezlikten gelmek değil midir? Tanrı nedir ki bilinmeyen soruların cevabı olsun? Daha Tanrı'dan ne kastettikleri belli değildir, hatta Tanrı'yı doğru dürüst tanımlayamazlar, ama sorulara cevap olduğunu iddia ederler. Cevabı aranan konu ile, 'bilmiyorum' cevabının arasına 'Tanrı' diye tampon bir kavram eklerler, sanki bunu ekleyerek cevabı bilmediklerini gizleyebileceklermiş gibi. Halbuki buradaki bu 'Tanrı' sözü, içi boş bir kavramdır. Toplamadaki sıfır gibi bir etkisiz elemandır. Bu kavramı geçip, doğrudan 'bilmiyorum'a ulaşmak daha tutarlıdır. Çünkü zaten Tanrı derken yapılan odur. 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'Tanrı' ise ve 'Tanrı nedir?'in cevabı 'bilmiyorum' ise, demek ki aslında 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'bilmiyorum'dur. Burada araya Tanrı diye içi boş bir kavram sokmak bir cevap değildir. Tanrı'yı tanımlamaya kalktığınızda ortaya çıkan sayısız mantıksal problem ve paradoks da işin başka bir yönü. Yani bu Tanrı kavramı aslında insan aklına, zihnine sığan bir kavram da değil. Yani tanımlı bir kavram değil, ne olduğu meçhul aslında. Akla uygun olmak bir yana, tam tersi akıl dışı, absürd bir kavram. Tabi bizim akıl dışı dediğimize onlar 'akıl ve mantık üstü' diyerek daha gizemli bir hava katarlar. Ama birşeye 'akıl ve mantık üstü' demenin aslında 'akıl dışı ve absürd' demekten farkı yoktur. Sadece kelimeleri farklı seçerek, bahsettikleri kavramın ne kadar saçma ve akıl dışı olduğunun üstünü örtmeye çalışırlar. Yani tüm bunlarla anlatmaya çalıştığım, Tanrı fikrinin bu problemlere veya herhangi bir bilinmeyene cevap olamayacağıdır.
  15. mantik

    Merhaba

    Sayın elektro, Hoşgeldiniz. Facebook, twitter, MSN, vs gibi ortamların sağladığı o birkaç kelimelik ve birkaç cümlelik haberleşme imkanları, ancak boş boş sohbetlere ve dedikodu yapmaya yarayacaktır. Onlar telefonun falan yerini alıyorlar bence daha çok. Doğru, insanlar ondan daha çok hoşlanıyor ama kendini geliştirmek isteyen, düşüncelerini ifade etmek isteyen, birşeyler öğrenmek ve öğretmek isteyen insan, bunu o ortamların birer ikişer cümlelik iletişim formatında yapamaz. İnsanlara, düşüncelerin derli toplu ve organize bir şekilde ifade edilebildiği bu tür ortamlar gerek bu tür amaçlar için. Bunu ne kadar kişi farkediyor bilmiyorum ama maksadı bu olan kişiler varoldukça, bu tür forumlara olan ihtiyaç devam edecektir. Herkes beyni yıkanmış boş robotlara dönüşmediği sürece tabi.
  16. Başlık yazısında da belirtildiği gibi, medeniyet ürünü bazı şeyler, ilginç bir şekilde insanlığımızı, medeniyetimizi köreltti. Dünyanın öbür ucunda acı çekenleri, aç kalanları, ağlayanları, film izler gibi izler hale geldik. Video oyunları ve hollywood filmlerinin kurduğu sanal ve yapay gerçekliklerle, televizyonda haberlerde izlediğimiz gerçeklerin arasındaki farkları göremez hale geldik. Hepsini aynı kefeye koyar olduk. Haber bülteni bitip, biz olayları artık görmemeye başlayınca, o olayların devamı da kesiliyor, ortadan kalkıyor zannettik. İnsanlar eskiden birbirine karşı daha duyarlıydı. Çünkü çekilen acıları olsun, başka şeyleri olsun, kendi gözleriyle görüyorlar, bizzat tecrübe ediyorlardı. Fiziksel olarak yakınında bulunmadıkları şeylerden ise haberleri olmuyordu elbette ama en azından diğerlerini daha doğru, daha gerçekçi değerlendirebiliyorlardı. Şimdi herşeye karşı duyarsızlaştık. Uzakları bize gösteren teknoloji, bizi oralara yakınlaştıracağına, bizi yakınımızda olanlardan uzaklaştırdı. Bugünün medeni insanı, geçmişin insanına ve günümüzde o ilkel dediğimiz insanlara göre ne derece medenidir, tartışılır.
  17. Sayın evrensel-insan, Güçlü olan her zaman kazanıyordu ama son dönemde artık teknolojinin de nimetlerini kullanarak beyin yıkama becerilerini kat kat arttırdılar. Bugün medyaya sahip olan herşeyi istediği gibi kontrol ediyor. Gizlemek istediği şeyleri gizliyor, gündemde tutmak istediği konuları gündemde tutuyor. Halkın kafasını meşgul eden konuları, gündem maddelerini tespit ediyor ve kontrol ediyor. Medeniyet bizi bir yandan eski insanlara göre daha bilgili yaparken, bir yandan da beyinlerimizi uyuşturdu, bazı bakımlardan bizi daha cahil yaptı. Popüler kültürün ve medyanın köleleri haline geldik.
  18. Proje, yapılabilir birşey muhtemelen. Yani o anlamda çılgın değil. Ama gereksiz olduğu, daha doğrusu öyle bir para harcanacaksa, bu paranın harcanabileceği daha öncelikli konular olduğu noktasına katılıyorum.
  19. mantik

    tabula rasa...

    İki yaklaşım da tam haklı değil, iki yaklaşım da tam haksız değil. Günümüz bilimi açısından boş levha gibi görenler gerçeğe biraz daha yakınlar. Çünkü o dönemde diğer tür görenlerin bilgi anlayışı, bilgilerin fizik dünyadan ayrı bir yerlerde tinsel birer varlık olarak mevcut olduğu ve bizlerin de bunların bir kısmına bir şekilde erişim halinde olarak doğduğumuz falan tarzında, yani naturalist bir bakış açısından oldukça kopuk yaklaşımlardı. Ampristlerin olayın algı bilgisine ne derece bağlı olduğunu göstermeleri açısından bu boş levha iddaları önemlidir ve faydalıdır. Batı'da bilimin ve teknolojinin gelişmesinde bu tür ampirist yaklaşımın önemli payı vardır. Tabi bugün baktığımızda, insan genetiğini, doğuştan gelen yeteneklerimizi, vs çok daha iyi analiz edebiliyoruz ve o derece boş levha olarak doğmadığımızı öğreniyoruz. Ama bu o dönemin tartışmasından farklı bir konu. Sonuçta, bu dönemde artık boş levha değiliz desek de, o bilgilerinin kökenini doğaüstü bazı yerlerde ya da faktörlerde aramıyoruz. Somutlaştırarak (genler, vs) fiziksel dünyaya indiriyoruz.
  20. Terzaghi Uzun süredir CIA çok meşgul. Belki farkediyorsundur. Geçenlerde David Letterman'ın bir talk show programına Donald Rumsfeld katılmıştı. Bilindiği gibi ABD'nin bir önceki hükümetinde çok önemli bir pozisyondaydı kendisi. (Savunma bakanıydı galiba). Yani ABD'nin neler yapmakta olduğu, ne haltlar karıştırmakta olduğunu iyi bilen birisi. David Letterman kendisine sordu, Libya, Tunus, Mısır, vs oralar karıştı iyice, bunların altında bizim (Amerika'nın) bir parmağı var mı diye sordu. Donald Rumsfeld, şöyle bir durakladı, adamın yüzüne baktı, birkaç saniye sessiz kaldı (tabi o arada seyircilerden bir kahkaha koptu) sonra da kısa bir "No" ile cevap verdi. David Letterman ise cevap olarak "Çok salak bir soruydu değil mi?" dedi. Yani adam "Tabi ki parmağımız var, ne zannediyordun ki? Ama burada itiraf edecek durumda değilim" demiş oldu bu yaptıklarıyla. Demek istediğim, bütün bunlar ülkeler arasında dönen üst düzey politik manevraların falan uzantısı olan şeyler. ABD, Türk ordusunun ve kemalist zihniyetin Türkiye'deki gücünden memnun değildi. En basiti, Irak'a girmelerinden önce Türkiye üzerinden oraya girmelerine bizden izin çıkmaması hiç hoşlarına gitmedi. Ayrıca Türkiye'deki korumacı ekonomi, globalizasyona olan direnç, vs de hep kemalizmin eseri olarak algılandığından (ki öyledir denebilir aslında) ABD zaten Türkiye'de ordunun etkisinin azaltılmasına ve bunu yapmaya niyetli olan bir eğilime destek vermeye hazırdı. AKP ise zaten Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri CHP ve kemalist çizginin rakibi olmuş eğilimin günümüzdeki uzantısı olan bir grup olduğundan, ABD'nin desteklemesi için biçilmiş kaftandılar kendileri. Bütün bunlar bir rastlantı gibi mi görünüyor sana? CIA başka ülkelerde başka şeyler yapıyor. Bizim ülkemizde ise bunları yapıyor. Ordunun prestijinin azaltılması konusunda Fethullah Gülen ve AKP ile işbirliği yapıyor. Yoksa, onların desteği olmadan, Türkiye'deki 80 küsur yıllık dengelerin bir anda alt üst olabileceğine ihtimal veriyor musun?
  21. Aragon, Hoşgeldin. Seni burada görmek güzel. Katkılarını bekleriz.
  22. Yani dediğini bir paragraf ile özetlemek istersek, bizler aramızdaki farkların farkında olalım, farklılıklarımıza dayalı olarak yapılmak istenebilecek ayrımcılık ve bölme çabalarına karşı bağışıklık geliştirelim mi demek istiyorsun?
  23. Type 4 (dördüncü) tip bildiğim kadarıyla tanımlı değil. Tanımlanırsa o da muhtemelen bütün evrene hükmedecek birşey olarak tanımlanırdı ve bizim bugün Tanrı dediğimiz türde birşey olurdu bu herhalde. (Üç büyük dinin Tanrı'sı değilse de, prensip olarak, bize kıyasla neredeyse o derece gelişmiş bir varlık anlamında).
  24. Uzmanlar, hayal edebildikleri türde gelişmiş uygarlıkları 3'e ayırıyorlar: Type 1 (birinci tip) uygarlık Yaşadıkları gezegenin tüm enerji toplamını kullanabilecek düzeyde gelişmiş bir uygarlık. Type 2 (ikinci tip) uygarlık Yaşadıkları güneş sistemine hükmedebilecek, kendi yıldızlarının enerjisini veya o düzeydeki bir enerji miktarını kullanıp kontrol edebilecek düzeyde gelişmiş bir uygarlık Type 3 (üçüncü tip) uygarlık Yaşadıkları galaksinin tüm enerjisine (veya o düzeyde enerjiye) hükmedebilecek derecede gelişmiş bir uygarlık. Yani bilim adamları varlığı olası başka uygarlıkları, kullanmaya muktedir oldukları enerji miktarı bakımından değerlendiriyor ve ona göre sınıflandırıyor. Biz henüz 1. tip uygarlık bile değiliz. Birkaç yüzyıl ya da bin yıl içinde belki birinci tip uygarlık olmaya adayız. Yıldızlararası yolculuk için ise en az 2. tip uygarlık düzeyinde teknoloji gerekeceği düşünülüyor. O durumda ise dikkat ederseniz, olayın çehresi değişiyor. Meseleyi bizim şu an gördüğümüz şekilde görme gereği ortadan kalkıyor. Yani o derece bir enerjiyi kullanmaya muktedir bir uygarlığın, bizim dünyamızdaki doğal kaynaklara muhtaç olması ihtimali azalıyor. Dolayısıyla da bizlerin korktuğu o istila falan imkanı azalıyor benim gözümde. Buraya gelebilecek kadar gelişmiş bir uygarlığın gözünde bizler, bizim gözümüzde maymunlar ne ise o olacaktır. Biz ise durup dururken, gereksiz yere maymunları ya da diğer hayvanları yaşadıkları yerden edecek, onları öldürecek ya da onlara zarar verecek eylemlere girişmemeye çalışıyoruz bilindiği gibi. Gerçi yaşayabildikleri habitatları azaltarak kendilerine dolaylı zararda bulunuyoruz, burası doğru, ama o uygarlıklar ölçeğine çıktığınız zaman, durumun ne derece benzer olacağı tartışılır. O derece gelişmiş uygarlıkların etten kemikten yaratıklar olması ihtimali bile meçhul benim gözümde. Evrende zeka evrim geçirdikçe biçim değiştiriyor çünkü. Daha şimdiden ömür uzatmak, klonlama teknolojisi, genetik mühendisliği, vs birçok beceri var elimizde. Ayrıca, yapay zeka teknolojisi de büyük bir hızla gelişiyor ve insan makina arayüzleri de gittikçe gelişmiş hale geliyor. İlerinin gelişmiş uygarlıklarının tüm beyinlerinin içeriğini makinalara ya da yapay ortamlara aktarmış, bu yolla ölümsüzlüğü yakalamış yaratıklar olması mümkün. Yani belki de dünya dışı uygarlıklarla karşılaştığımızda, organik yaratıklarla falan değil, yapay zeka ile karşılaşacağız.
  25. mantik

    Merhaba

    evrensel-insan kardeşimiz duyduğuma göre TD forumunda oldukça aktif biriymiş (önceden). Ben o forumu takip etmediğim için kendisini fazla tanımıyorum. Ateistforum'da yazıyor idiyse, hangi isimle yazdığını bilmediğim için, kendisini ne kadar tanıdığımdan emin değilim. Ama bu forumda şimdilik oldukça aktif gözüküyor. Katkıları için teşekkür ederiz.
×
×
  • Create New...