
mantik
Members-
İçerik sayısı
1.008 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
36
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by mantik
-
Günümüzdeki tabular, ve islamın bizim realitemizde nasıl gericiliğe sebep olduğu ile, öbür tarafta bunun nasıl aşıldığı üzerine bolca içerik olacak. Yani nasıl olabilirdi ama nasıl oldu ve neden böyle oldu konusunda dersler olacak romanda. Yani en azından plan bu. Bakalım nasıl olacak.
-
Son yazılım güncellemesinden sonra, misafirlere mesaj yazma hakkı geri gelmiş. Onun için yazabiliyordun demekki. Şimdi yine kaldırdım bu hakkı. Bundan sonra misafirler sadece okuyabilecek, mesaj yazamayacak. Bu durumda, bana özel mesajdan ulaşıp email adresi bildiremeyeceğin için biraz önce üyeliğini elden onayladım. Ama giriş yapar yapmaz geçerli bir email adresi ile değiştirmen gerekiyor profilindeki email adresini. Yoksa bir süre sonra üyeliğin düşecek.
-
Şimdi baktım, bu üyenin elden onaylanması gerekiyor diye yazıyor senin için. Girdiğin email adresi geçerli değildi muhtemelen. Geçerli bir email adresini özelden bildirirsen, üyeliğini onaylar veya onaylanmasını sağlarım. Bu arada, misafirlerin mesaj yazma özelliğini iptal ettiğimi zannediyordum. Sen nasıl yazabiliyorsun öyle? Bir bakmam lazım o konuya.
-
Burada üyelik onayı otomatik. Verdiğiniz email adresine link geliyor, ve ona tıkayıp kendi kendinizi onaylıyorsunuz. Sadece geçerli bir email adresi şart koşuyoruz. Ateistforum'daki gibi yöneticiler elden onaylamıyor.
-
Bir roman denemem var. Henüz daha yeni başladım. Hikayeyi, ana karakterleri ve genel akışı tespit ettim ama henüz sadece tek bir bölüm yazdım. O bölüm ise henüz paylaşılmaya hazır değil. Üzerinden geçmem lazım biraz daha. Amerika'da Alternatif Tarih diye bir janr var romanlarda. Tarihteki belli bir noktada, eğer olaylar öyle değil de böyle olmuş olsaydı ne olurdu diye düşünerek ortaya çıkartılan hikayelere deniyor. Mesela ikinci dünya savaşını Naziler kazansaydı ne olurdu, Rusların bolşevik devrimi döneminde diğer Avrupa ülkeleri de sosyalizme geçseydi ne olurdu, vs gibi. Bu tür "Ya öyle olsaydı" düşüncesinden yola çıkarak çok hoş ve ilginç hikayeler, romanlar yazılabiliyor. Benim romanımın sorusu ise "Keşifler çağında Amerika'yı Avrupalılar değil de Osmanlı keşfetmiş olsaydı ne olurdu?". Romanımın ana karakterleri ve ana konusu şöyle: Kaan: Osmanlı'nın ana güç olduğu alternatif evrenden bizim evrenimize seyahat etmiş bir tarih uzmanı ve araştırmacı Eda: Kaan'ın eşi ve uzman fizikçi. Alternatif realiteler arasında seyahat konusun uzmanı. Mark Connor: Bizim evrenimizde, Amerika'da bir bir üniversitede Orta Doğu ve İslam tarihi uzmanı bir profesör ve araştırmacı Bilge: Profesör Connor'ın Türk kökenli doktora öğrencisi Hikayenin ana konusu: Kaan ve Eda, Eda'nın tasarlamış olduğu bir "uzay gemisi / alternatif evrenler arası seyahat makinası" ile dünya yörüngesinden çok uzak olmayan bir yerde, bir yapay tekilliğin (singülarite) etrafında yükse hızla seyahat etmeye dayalı bir teknoloji kullanarak bizim evrenimize gelirler. Kaan neden bu evrende olayların kendilerininkinden farklı geliştiğini incelemekle görevli bir araştırmacı ve bilim adamıdır. Dünyaya iniş yapmadan önce uzun süre yörüngede kalarak uzaktan gözlem yaparlar, televizyon yayınlarını izlerler, ellerindeki yapay zeka cihazını kullanarak televizyon yayınlarını analiz ettirir ve dominant dil olduğunu tespit ettikleri ingilizceyi kendi evrenlerinde geliştirilmiş "hızlı öğrenme / bilginin beyne transferi" teknolojisini kullanarak kendilerine yetecek düzeyde öğrenirler. Araştırmaları sonucu para edeceğini öğrendikleri değerli taş ve metallerden bir miktar yanlarına alarak, Amerika'da, kırsal kesimde, insanların olmadığı ücra bir bölgeye iniş yaparlar. Araçlarını kamufle edip, yakın kasabaya doğru yola koyulurlar. Önce yakın kasabaya gidip bir süre kalırlar, sonra ise Orta Doğu tarihi konusunda uzman olduğunu öğrendikleri Profesör Conner'ın ofisine gider, kendisiyle tanışmak isterler. Bu arada, Amerikan hava kuvvetleri Atmosfere giriş yapmış, fakat hızlanmak yerine yavaşlayarak inmiş ilginç bir meteor tespit etmiş ve onu araştırmak için meteorun düştüğünü tespit ettikleri bölgeye bir ekip göndermiştir. Bu ekip Kaan ve Eda'nın cıhazını bulur, fakat içine giremez. Bundan sonra ise başka ipuçları ve bu araçtan uzaklaştığı tespit edilmiş ayak izlerini takip ederek araştırmaya başlarlar. Kaan ve Eda ise vardıkları ilk andan itibaren kendi geldikleri dünya ile burası arasındaki kontrastların farkına varıp tek tek not alarak ve aralarında tartışarak sonuçlar çıkarmaya çalışır ve aynı zamanda da görevlerine devam ederler. Bu ilk birkaç bölümün ana konusu. Fakat yazdığım bölümün asıl ayrıntılı ve orijinal şeklini henüz asıp ilan edemiyorum. Yine de bu kadarını yazmak istedim. Belki ilgilenenler çıkar ve asacağım bölümleri merak edip takip etmek isterler.
- 20 yanıt
-
- 1
-
-
Ateistforum'u biraz önce yazmaya kapadık. Bundan böyle yeni adres burası. Bunun neden yapıldığını Ateistforum'daki şu başlık altında anlatmıştık: Ateistforum kuruluşunun 20. yıldönümünde yazı yazmaya daimi olarak kapatılacaktır Bu siteyi geçenlerde açarken, henüz daha bu konuda kesinleşmiş bir karar yoktu aslında, ama bu yöne bir gidiş vardı. Düşünce Dünyasını bunca yıl kapalı kaldıktan sonra tekrar açmamın altında yatan sebeplerden biri, orasını canlandırmak için akla gelen bazı fikirleri önce burada denemekti. Fakat sonradan yukarı linki verilmiş başlıkta da anlatılan tüm faktörler göz önüne alındığında, o konuyu Ateistforum açısından zorlamanın bir anlamı olmayacağına karar verdiğimiz için, bu sitenin (Düşünce Dünyası) ikincil işlevi de daha göz önüne çıkmış oldu o noktada, ki o da hala forum ortamlarını seven ve yazışmalara devam etmek isteyenler için Ateistforum'a pek çok açıdan benzer (mesela aynı yazılımı kullanan) bu tür bir ortam sağlamak idi. Düşünce Dünyası Ateistforum'un yerine geçsin diye kurulmuş bir ortam değildir elbette. Ateistforum'un yeri başkadır. Ama burası da insanların iletişim ihtiyacını karşılayacaktır diye umuyorum.
-
Bu sitenin politik bir kimliği yoktur. Herhangi bir siyasi veya felsefi fikrin temsilcisi değildir. Sadece bilimsel ve eleştirel düşünceyi baz alan, dogmatizmden uzak bir çizgi izleme maksadında bir sanal ortamdır burası. Öbür siteyle ilgili ultra kemalist ithamınıza da ne kadar katılırım bilmiyorum. O sitede 20 yıl boyunca pek çok siyasi eğilime mensup yönetici gelip geçmiştir. Ama en eski ve en aktif yöneticilerden birkaçının Atatürkçü yönü göze batmış olabilir bazı kişilere, orasını bilemiyorum. Fakat Atatürk'ün ülke için yaptıklarına elbet saygı duyan bir yerdir. Bunda bir gariplik görülmemeli. Bu demek değildir ki orası sizin tabirinizle "ultra kemalist"dir. Hem bu ultra kamalizm ne demektir, onu da tam anladığımı söyleyemeyeceğim. Atatürk'ü sevmeyen, hatta Atatürk düşmanı kesim var memlekette, orası malum. Bunların çoğu dinci/muhafazakar çerçeveden olsa da, liberal eğilimli ve/veya solcu, ya da kürt milliyetçisi kesimden de Atatürk'ü sevmeyenler çıkabiliyor. (Mesela diktatör olduğunu düşünenler falan). Bu tür fikirler saygı çerçevesinde orada da burada da tartışılabilir elbette. Ama nefrete bürünmüş bir şekilde, düşmanca ve hakarete varan bir üslupla ülkenin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanına saldırılırsa, yöneticilerin bunda artniyet görmesi ve bu tür bir eylemi ortalığı galeyana getirip, siteyi baltalamak olarak algılamaları elbette mümkündür, ve çok da haksız olmayacaktır o durumda. Ama şunu söyleyebilirim ki, burasının moderatör kadrosu ile orasınınki tamamen farklıdır. Burada daha genç ve farklı bir ekip moderasyon yapmaktadır.
-
Bu sorunun cevabı çok basit değil. Bu soru, düşünürlerin materyalizm dışında bir de natüralizm diye birşey tanımlamalarına, ve hatta sonra da natüralizmi ikiye ayırmalarına yol açan soru. Burada sorun soyut kavramlar değil, öncelikle ona dikkat çekmek isterim. Soyut kavramlar (arkadaşlık, zihin, sevgi, vs) maddeye ve maddesel olanın birbiriyle olan ilişkilerine indirgenebilir. Orası sorun değil çoğu filozof açısından. Onun ötesinde, mesela kuvvetler, uzayın eğriliği, maddelerin örgütlülüğü, vs konuları da var. Bunlar da aslında hep madde kaynaklı şeyler. Ama Batılı filozofların bir kısmı, herşeyi maddeye bağlama fikrinden rahatsız olduklarından (çünkü kanıtlanabilir birşey değil), natüralizm diye bir kavram icat edip, hatta onun da medololojik natüralizm denen şeklini tanımlayıp, cevaplamak zorunda oldukları soruyu değiştiriyorlar bir bakıma. Bu sayede herşey maddeye mi dayanır sorusunu cevaplamak yerine, cevabı nispeten kanıtlanabilir ve bilimsel düşünceye o sebeple daha uygun kabul edilebilecek "herşey doğal süreçlerle açıklanabilir mi" sorusunu sorup cevaplıyorlar. Çünkü, bir kere maddesel olmayan da mümkündür der, o kapıyı aralarsanız, ondan sonra binbir türlü idealist ve metafizik fikrin bombardımanına uğramanız ve yine hayaletlerle, ruhlarla, görünmez tanrılarla falan uğraşmak zorunda kalmanız kaçınılmaz olur. Filozoflar haliyle onu da istemiyor. Dolayısıyla, pek çok filozof "ben metodololojik natüralistim" deyip işin içinden çıkıyor. Ben şahsen materyalizm sözünden gocunmuyorum. Aynı zamanda natüralistim de elbette, ama zaten bunlar farklı sorulara cevap veriyor.
- 4 yanıt
-
- 1
-
-
Eski, bildiğin aristokrasi de aynı şeyi düşünüyordu zaten. Kendilerinin akıl olarak, kapasite olarak, her açıdan alelade vatandaştan daha üstün olduklarına inanıyorlardı. Çünkü olay sokakta büyümüş biriyle, zengin ve kütürlü ortamda büyümüş birinin karşılaştırılmasına benziyor. O şekilde karşılaştırdığında elbette aristokrasi zihinsel olarak daha üstün görünür. Bu tür özellikler büyük ölçüde nasıl yetiştiğin, kendini nasıl geliştirdiğin, ve bu süreç içinde sahip olduğun imkanlara bağlı olduğundan, doğru bir karşılaştırma değil. Bu tür bir karşılaştırmanın doğruya en yakın biçimi herkese eşit koşullar verebilmek ve ondan sonra karşılaştırmak. Ama bu bile adil değil, çünkü mesele biraz da insanın hayatını ne yönde geçirmek istediği ve neye adadığına bağlı. Aynı potansiyele sahip ve aynı imkanlar verilmiş iki kişiden biri sanat ile ilgilenmeyi seçebilir, kendini şiir yazmaya adayabilir ömür boyu, ama birbaşkası maddi ve/veya politik güç elde etmeye adayabilir. Sonra bu kişileri 20-30 yıl sonra karşılaştırırsan, yine hatalı bir sonuca ulaşırsın. Yani o tür bir sistemde temel sorun, kimin kimden üstün olduğuna nasıl karar vereceksin, ve buna kim karar verecek? Zaten, kişinin kişiye üstünlüğü diye birşey tanımlanabilir mi? O bile bir sorun. Sonuçta, bu kararı vermeye yetkili bir merci de yok aslında düşünecek olursan. Anlayacağın bu işler öyle kolay bir çözümü ya da cevabı olan işler değil. İnsanlar bula bula temsili demokrasiyi bulmuşlar, adil olmaya en yakın olup, aynı zamanda da pratik açıdan uygulanması mümkün gözüken bir sistem olarak. Ama o bile, istenen sonuca ulaşıyor mu? Ulaşmıyor pek çok durumda. Ama istenen duruma yaklaştığı da oluyor bazı durumlarda. Mesele halkını iyi eğitebilmiş toplumlarda daha iyi işliyor. Batı Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkeleri gibi. Yani, durum tamamen de umutsuz değil uzun vadede. Odaklanılması gereken, insanlara iyi eğitim verilecek bir sistemi oturtmak. Sadece eğitim de değil tabi, insanca yaşamanın şartı olan temel imkanlar sağlanabilmeli herkese, gerekli sosyal politikalarla. Belki ondan sonra herşeyin adaletsiz işlediği fikri azalmaya başlar toplumda, ve insanlar biraz daha memnun olabilirler durumdan.
-
Daha mantıklı anlamında değil, ama konusunun uzmanı kişilerin hazırladığı kaliteli içerikler takip edildiği sürece o videolardan bile çok şey öğrenilebiliyor diyorum. Astrum’um dediği o oyunlaştırma işlevi de video formatında daha mümkün ve daha kolay zaten. Ama uygun içeriği arayıp bulmak lazım.
-
Ben bulabildiğim her şeyi okudum o konularda zamanında. Çoğu kitap ve dergiydi o zamanlar, çünkü internet öncesi devirden bahsediyoruz. Okuduğum felsefe kitaplarından en çok faydalandığım ilk kitaplardan biri Macit Gökberk'in Felsefe Tarihi kitabıydı. Ondan sonra, Takiyyettin Mengüşoğlu'nun, Cemal Yıldırım'ın bazı kitaplarını okudum o yıllarda. Ondan sonra ise Kant, Hegel, Marx, Engels, okudum. Neitzche, Sartre gibi filozofları okudum. Sonra Popper, Kuhn, Wittgenstein gibi 20. yüzyıl filozoflarından okudum. ABD'ye geldikten sonra buradaki felsefe dergilerini takip ettim. İnternet çağından sonra ise internette ne bulabildiysem onlarla devam ettim. Bilim konusunda ise, Türkiye'de olduğum yıllarda (internet öncesi) bulabildiğim tüm popüler bilim kitaplarını okudum. Özellikle Carl Sagan ve Isaac Asimov'dan çok etkilenmiştim o dönemde. (Asimov'un bilim kurgu dışında bilim kitapları da var bir sürü). Bu internet öncesi dönemler tabi yine. Bir de bilim dergilerini çok takip ederdim. Türkiye'de Tübitak'ın Bilim ve Teknik dergisi vardı, onu okurdum. Cumhuriyet gazetesinin ise hafta sonları bir bilim eki olurdu, onun her sayısını baştan sona kelime kelime okumuşumdur, Türkiye'de yaşadığım yıllarda. Amerika'ya geldikten sonra Scientific American ve Discover dergilerini takip ettim uzun yıllar. Skeptic dergisi çıktıktan sonra onu da takip ettim yıllarca. İnternet devrinde ise, zaten o konuda da içerik çok arttı internette, ve seçenek çoğaldı. Şimdi artık bilim olsun, felsefe olsun, bu konuları youtube'daki kısa videolardan bile öğrenmek mümkün. Türkçe video ne kadar vardır bu konularda bilmiyorum, ama ingilizce video çok var. Gençler artık öyle öğreniyor her konuyu.
- 5 yanıt
-
- 1
-
-
Dünyanın en iyisi olmasını bırak, iyi bir yönetim biçimi bile değil demokrasi. Ama diğer seçenekler (diktatörlükler, krallıklar, vs) daha bile beter olduğu için, elde diğerlerine kıyasla kullanılmaya en uygun olanı demokrasi kalıyor malesef.
-
Bu konu benim eskiden yazdığım Natüralizm ve Materyalizm makalemde işlediğim bazı sorularla ilgili. Bilim ve Din sayfamda var bu makale: https://www.bilimvedin.net/2018/01/21/naturalizm-ve-materyalizm/ Bu makalenin ana konusu aslında farklı tabi, ama bu başlıkta sorulan soru ile ilgili de içerik taşıyor makale.
-
Günümüzde bilimin alanı olan pek çok konu zamanında felsefenin parçasıydı. Pek çok bilgi alanı zamanla felsefeden tek tek koparak kendine özgü, kendi bilim alanları olarak bilim dünyasında yerlerini aldılar. Fizik, kimya gibi doğa bilimleri ile başladı bu, en son sosyal bilimlerin bazı alanları da felsefeden koparak kendi bilim alanları haline geldiler, sosyoloji gibi. Eski filozoflar bir bakıma kendi zamanlarının bilim adamları gibiydiler. Kelime kökeni olarak felsefe zaten bilgi sevgisi anlamına gelir. Bilim diye birşeyin henüz olmadığı dönemlerde ortaya çıkmış olduğundan, aşağı yukarı aynı şey kabul edilebilir eski zamanlar açısından düşününce. Ama günümüzde ve hatta son birkaç yüzyılda öyle değil tabi. Bilim kendine özgü bir alan, ve felsefe kendine özgü bir alan artık. Ama güvenilir bilgiye ulaşmak istiyorsan, o alan belli bir bilimin parçası olduğu sürece bilimin verilerine güvenmelisin, ve o konunun uzmanı bilim adamlarına kulak vermelisin. Felsefe günümüzde sadece bilimin girmemiş ya da girememiş olduğu alanlarda önemli olan ve ancak o alanlarda hüküm sürebilen bir uğraş. Mesela ontoloji gibi, epistemoloji gibi, ahlak gibi, estetik gibi alanlar. Bunlara belki siyaset felsefesi ve bilim felsefesi gibi şeyler de eklenebilir. Hatta bana kalırsa ontoloji gibi konularla bile felsefi açıdan uğraşmaktansa, teorik fizikçilerin ve kozmologların çalışmalarını inceleyip ontolojinin sorularına o açılardan yaklaşmak daha mantıklı. Yani felsefe yerine yine mümkün olduğunca bilime dayanmaya çalışmak. Ama bilime dayanamayacağın, çünkü herhangi bir bilimin konusu olamayacak sorularda hala felsefeye dayanmak gerekebiliyor. Çünkü mesela, bilim en uygunu tamam, ama bilimi nasıl yapacağını incelerken ister istemez bilim felsefesi yapıyorsun. Veya epistemolojinin (bilgi bilimi) sorularıyla uğraşmadan, veya en azından bunları anlamadan güvenilir bir şekilde bilim yapabilmek de mümkün değil. Yani felsefe hala ölmüş değil. Bilimin sınırlarında, veya altyapısında yer alan konularda ve sorularda hala felsefeye dayanmak zorundayız. Ayrıca, etik gibi (ahlak), estetik gibi konular var, ki bunlar bilimin araştırma konusu yapılamayacak, veya yapılması çok zor konular. Hatta bilimin ilgi alanının dışında bazı konular olduğu bile düşünülebilir belki bunların. Gerçi bilimsel bulguların söz söyleyemeyeceği, en azından kısmen de olsa tartışmaya katılamayacağı pek bir alan kalmadı artık günümüzde. Mesela ahlak gibi, hatta estetik gibi konularda bile bilim adamlarının bazı bulguları kullanılabilir ve bazı felsefi soruları cevaplamada bunlardan faydalanılabilir. Ama bunlar bilimin o felsefi sorularla ilgilenip çözmeye çalışmış olmasından değil, ortaya iki alanın kesiştiği noktalar çıkması yüzünden karşımıza çıkan bir durum.
-
Liberalizmde sınırsız özgürlük fikri yok evet. Liberteryanlarda daha fazla vurgu var özgürlüğe, ve devletin işlere karışmasının minimize edilmesine. Ama sosyalist düşüncelere kıyasla, liberalizmde de devletin ekonomiden elini eteğini mümkün olduğunca çekmesine vurgu var. Popper'ı ben de beğenirim ve pek çok fikrine katılırım. Ama siyaset felsefesi kolay bir konu değil, ve tek bir doğrudan bahsetmenin zor olduğu bir alan. Bilimde ve özellikle doğa bilimlerinde tek ve gerçek doğrulara ulaşılabilir, ama siyaset gibi konular biraz daha sübjektif, çünkü amacın ne olduğu konusunda bile farklı yaklaşımlar veya tercihler ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla, amacın belli olduğu durumlarda bile o amaca ulaşmanın en uygun yolu nedir sorusu siyasette çetrefilli olabilirken, hele de amacın ne olduğu konusunda bile tam anlaşamıyorsa insanlar, o zaman bir ortak yol bulmak ve işin en doğrusuna ulaşmak daha da zorlaşıyor. Benim kendimi sosyalist olarak gördüğüm dönemler oldu hayatımda. Liberal olarak gördüğüm dönemler de oldu. Ama kendimi sosyal demokrat olarak tanımladığım düşünce biçimine sürekli döndüğümü farkettim zamanla. Ekonomi politikası açısından, günümüzde pratik olan, en uygulanabilir olan, sol ve sağ politikaların ikisinin de olumsuz yönlerini en aza indirmiş düşünce şekli bana göre sosyal politikalara ağırlık veren bir kapitalist ekonomi uygulaması. Yani sosyal demokrasiye benzeyen bir durum. İleride insanlık için koşullar ve teknolojik imkanlar değiştikçe, bu konularda en uygun seçimler de değişecektir. Tabi bu kişinin neye daha fazla önem verdiğine de bağlı olacaktır hep.
-
Liberalizm kısaca bireyin özgür olmasını ve ekonomik güçler arasında özgür yarışmayı, devletin bireyler, sınıflar ve uluslar arasındaki ekonomik ilişkilere karışmamasını isteyen siyasal ve ekonomik bir öğretidir. Prensip olarak liberalizmin savunduğu fikirler iyi ve desteklenir türde fikirler olsa da, özellikle ekonomik alanda bunu uyguladığınızda karşınıza kapitalizm denen canavar çıkıyor. Kapitalizmde ise ekonomik anlamda herkesin herşeyi yapmakta özgür olduğu iddia edilemez. Kaçınılmaz olarak ortaya çıkan eşitsizlikler yüzünden. Bu yüzden ekonomik anlamda ben sosyal demokrasiyi destekliyorum. Sınırsız özgürlüğün, hiçbir zaman, hiçbir konuda pratik bir seçenek olmayacağını düşünüyorum. Sınırsız özgürlük genel olarak çok az kişi için özgürlük, çoğu kişi için ise normalden bile az özgürlük anlamına gelir. Yani o anlama gelecek bir ortama yol açar pek çok durumda. Özellikle de ekonomi gibi konularda. Bu yüzden, çoğunluğun yeterli bir özgürlüğe kavuşmasını istiyorsanız (yani "sınırsız" değil, ama "yeterli"), özgürlükleri kısıtlamak zorundasınız bence. Belli sınırlar konursa, herkes, ya da çoğu kişi belli bir düzeyde özgürlüğün tadına varabilecektir. Ama herkese özgürlük demeye kalkarsanız, ortaya orman kanununa benzer bir durum çıkar ve çoğu kişinin özgürlüğünü yaşayamadığı bir durum ortaya çıkar.
-
Yazılımın admin panel'inde şöyle bir not var, video paylaşımları için: Certain content can be automatically embedded. For example, if a user posts a link to a video on YouTube or Vimeo the video can be embedded into the post. Links from the following sites are supported: College Humor, Coub, Dailymotion, Facebook, Flickr, Funny Or Die, Gfycat, Google Maps, Hulu, Instagram, ReverbNation, Screencast.com, SmugMug, SoundCloud, Spotify, TED, Twitter, Ustream, Vimeo, Vine, Wistia, YouTube, and internal links to content within the community. Saydığı linkler arasında tumblr yok. Demek ki sadece bu listedeki sitelerden yapılan paylaşımları otomatik ekleyebiliyor yazılım.
-
Kaynak kodu butonu sadece yönetici yetkisi olanlarda çıkıyor olabilir. Demin "testuye" diye açtığım bir normal üye olarak giriş yapınca editor'de kaynak kodunu gösteren butonu görmedim. Bunu herkes için editöre ekleyen bir ayar olabilir yazılımın admin panel'inde. Ona bir bakacağım bir ara.
-
Tenten, Sitenin video paylaşım forumunda demin deneme yaptım ve bir youtube'dan, bir de vimeo'dan videolar paylaştım. İkisini de sadece videonun linkini girmek suretiyle paylaşabildim. İkisinde de mesajda video gözüktü, ve mesajda, olduğu yerde oynatılabiliyor. Aynı şeyin neden yukarıda senin paylaştığın videoda olmadığını anlamaya çalıştım, ve sebebinden tam emin değilim hala. Fakat, youtube ve vimeo'dan paylaşılan videolarda mesela, yazılım video linkinin etrafına şu kaynak kodlarını koyuyor otomatikman, göründüğü kadarıyla: <div class="ipsEmbeddedVideo" contenteditable="false"> <div> <iframe allow="autoplay; fullscreen; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="270" src="Video URL linki buraya" title="Videonun başlığı" width="480"></iframe> </div> </div> Yukarıda aynı kodu elden senin video linkinin etrafına koyunca o da normal video olarak göründü. Editördeki "Kaynak" kısmına basınca, mesajdaki kaynak kodu görünüyor. O görüntüye geçip öyle ekledim kodu video linkinin etrafına. Normal olarak otomatik bir şekilde yazılımın yapması gereken bu işlemi niye elden yapmak zorunda kaldım, emin değilim. Belki tumblr'daki linklerde otomatik olmuyordur diyorum, aklıma sadece o geliyor.
-
Haberim yoktu, üzüldüm. Yakınlarının başı sağolsun.