
Kahin
Üyeliği silinmiş kullanıcı-
İçerik sayısı
304 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
5
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by Kahin
-
@hades Çok komiksin ve saçmalıyorsun: Ama senin gribin(ölümcül) bana bulaşır. Dolayısı ile senin özgürlük dediğin şey bana zarar verebilme olasılığınla kısıtlanabilir. Bu bir zorunlulktur. Bir kavram (örn. grip) ne zamandan beri bulaşıcıdır? İddianı bilimsel olarak doğrulayabilir misin? İddianı bilimsel olarak kanıtlayabilirsen, bu foruma 1.000 dolar bağışlayacağım. Ama kanıtlayamazsan, sen 100 dolar bağışlayacaksın! Var mısın? Eğer evet dersen, lütfen burada devam edelim: Grip - İnfluenza Nedir?
-
FDA itiraf ediyor: "maymun çiçeği virüsü" ya da bulaşıcılığına dair hiçbir bilimsel kanıt yok... herhangi bir yerde, herhangi biri tarafından bulunmuş bir "genom" bile yok Tıpkı hayali "kuş gribi virüsü" ve "SARS-COV-2" gibi. CHRISTINE MASSEY FOIS AUG 20, 2024 ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) Bilgi Edinme Özgürlüğü Bölümü Direktörü olarak görev yapan Sarah B. Kotler ("J.D."), FDA'yı yöneten kişilerin hiçbir yerde, hiç kimse tarafından yazılmış hiçbir kayda sahip olmadığını resmen itiraf etti: 1. iddia edilen herhangi bir "maymun çiçeği virüsünün" varlığını bilimsel olarak kanıtlayan/kanıt sunan veya 2. "maymun çiçeği virüsü" olduğu iddia edilen partiküllerin doğrudan sözde "konakçıların" vücut sıvısından/dokusundan/ekstresinden saflaştırılmasını bile tanımlayan veya 3. Sözde "maymun çiçeği virüsünün" sözde "genomunun" sözde bir "konağın" vücut sıvısında/dokusunda/ekstresinde bozulmadan bulunduğunu tanımlayan (in silico, yani bir bilgisayar modelinde üretilmiş olanın aksine) veya 4. Sözde "maymun çiçeği virüslerinin" neden olduğu iddia edilen hastalığın / semptomların bulaşıcılığını bilimsel olarak gösteren. "...elimizde cevap verebilecek bir kayıt yok." Ne yazık ki mantık hala Sarah'nın ilgi alanına girmiyor gibi görünüyor, çünkü itiraf e-postasında (ilk kez değil) yazmış: "FDA virüsleri düzenlemez ya da tedavi etmez. FDA, insan ve veteriner ilaçlarının, biyolojik ürünlerin ve tıbbi cihazların güvenliğini, etkinliğini ve emniyetini sağlayarak ve ulusumuzun gıda tedarikinin, kozmetik ürünlerinin ve radyasyon yayan ürünlerin güvenliğini sağlayarak halk sağlığını korumaktan sorumludur. Bu nedenle, yanıt verebilecek kayıtlarımız bulunmamaktadır." (vurgu eklenmiştir) Bu, FDA'daki "uzmanların" "maymun çiçeği hastalığını önlemek" için bir şarlatan ilacını onaylamasına, "maymun çiçeği ile ilgili... in vitro teşhislerin" "Acil Kullanım İzinlerinde" suç ortağı olmalarına ve "Maymun Çiçeği Testi Geliştiricileri için Bilgi" sağlamalarına rağmen, vb. Ama hey, Xavier Becerra'nın "koşulların var olduğuna" dair bir beyanı çok daha ikna edici ve meşruyken ve herkes bunu kabul edebiliyorken kimin bilimsel kanıta ihtiyacı var ki? (Sarah'dan yanıtını imzalı bir mektup haline getirmesini ve "kuş gribi" ile ilgili alakasız referansları çıkarmasını istedim). [Güncelleme, 21 Ağustos 2024: Sarah şimdi imzalı bir mektup sunmuştur ve bu mektup daha önceki e-posta itirafıyla birlikte pdf'ye eklenmiştir]. (Not: Bu bilgi Kanada, Man Adası, İngiltere ve ABD'de "devlet", ana akım medya vb. için çalışan ~200 kişiye gönderilmiştir, böylece daha sonra bilmediklerini iddia edemezler). CHRISTINE MASSEY christine massey fois
-
Eğer din yaşı 18+ olarak belirlense eminim ki yüzde 95 İslam'ı seçmeyecek. Tacikistan'da bu düşüncen uzun süredir uygulanmaktadır: 2009 yılından bu yana yeni bir kısıtlayıcı dini yasa yürürlüktedir. Bu "Vicdan Özgürlüğü ve Dini Dernekler Kanunu "na göre, devlet kaydı olmayan her türlü dini faaliyet yasaklanmıştır. Mevcut tüm dini topluluklar yeni kayıt için başvurmak zorunda kalmıştır. Kayıt olmadığı için çok sayıda caminin, ülkenin tek sinagogunun ve Baptistler gibi bazı Protestan grupların faaliyetleri şu anda yasaklanmış durumdadır; ibadet yerlerine devlet tarafından el konulmuştur. 2011 yılında, 18 yaşından küçüklerin dini törenlere, dini etkinliklere ve kayıtlı olmayan dini topluluklar tarafından düzenlenen dini eğitimlere katılmalarını yasaklayan yeni bir yasa kabul edilmiştir. Çocuklarına dini değerleri ve inançları öğretmeye çalışan ebeveynler birkaç yıl hapis cezası ile tehdit edilmektedir. Kaynak: Tadschikistan Tacikistan'da 2024 yılında türban ve dini bayramların yasaklanması: "Batıl inanç ve bağnazlığı önlemek için" [...] Cumhurbaşkanı, Tacikistan'da türban takılmasını ve İslami dini bayramların kutlanmasını yasaklayan bir yasa imzaladı. Çocuklara dini bayram kıyafetlerinin satışı da yasaklandı. [...] Cumhurbaşkanlığının basın ofisinin açıklamasına göre, onaylanan yasalar ülkenin sosyo-ekonomik kalkınmasını sağlamayı, insanların yaşam düzeyini ve kalitesini yükseltmeyi, toplumun istikrarını, kanun ve düzeni güçlendirmeyi amaçlıyor. Açıklamada, kutlama ve törenlerin düzenlenmesi ve çocuk eğitimi sorumluluğu hakkındaki yasaların “ulusal kültürün orijinal değerlerini korumak, hurafeleri ve bağnazlığı, kutlama ve törenlerde israfı ve savurganlığı önlemek, halkın maneviyatını ve sosyo-ekonomik düzeyini artırmak” amacıyla düzenlendiği kaydedildi. Açıklamada, Tacikistan’ın, çocuk hak ve özgürlüklerinin korunmasının yanı sıra, eğitim ve öğrenim, çocuğun psikolojik gelişimi, vatanseverlik gururu, ulusal ve evrensel değerlere saygı hedeflediği belirtildi. [...] KAZAKİSTAN’DA SÜLEYMANCILAR’IN ‘HAYIR KURUMLARI’ VE YURTLAR KAPATILMIŞTI Kazakistan’da Süleymancılar’ın derneğinin “hayır kurumları” ve yurtları, aşırılıkçı faaliyetler başta olmak üzere birçok ihlal üzerine kapatılmıştı. Tamamını okumak için: BugünKıbrıs Gazetesi
-
@Maddeci Yapay Genel Zeka (Süperzeka) ne zaman ortaya çıkabilir? Hiç bir zaman. Makine zekası diye bir şey yoktur! Ve gelecekte de olmayacak! Sadece bir "yaratıcı"ya inanan insanlar böyle bir saçmalığa inanabilir! Yapay "zeka" hakkında konuşmak bir saçmalıktır. Zeka kelimesinin kullanımı yalnızca canlı varlıklar için anlamlıdır! Çok miktarda metinden sadece gramer açısından doğru cümleleri bir araya getirebilen, ancak sonucun mantıklı olup olmadığını bilmeyen geveze bir otomatın zeka ile hiçbir ilgisi yoktur! Yapay "zeka" basit zeka sorularını bile yanıtlayabilecek kapasitede değildir. Bunu test edebilirsin. ChatGPT'ye aşağıdaki soruları sor: Fatma'nın dört kız ve iki erkek kardeşi var. Bir erkek kardeşin kaç kız kardeşi vardır? ya da: Ahmet'in üç erkek ve iki kız kardeşi var. Bir kız kardeşin kaç erkek kardeşi vardır? Cevapı lütfen burada paylaş!
-
@somebody Bu virüslerin olmadığı anlamına gelmiyor. Bunu tercüme edeyim: "Bu, allahların olmadığı anlamına gelmiyor." Bu ifade yıkıcı bir mantık kırılması içermektedir!!! Ne zamandan beri bir nesne bir kavramdan (düşünceden) ortaya çıkabiliyor? Bana insanlık tarihinde bir kavramdan bir nesnenin ortaya çıktığı tek bir örnek göster? Bir obje yalnızca algılanabilir, asla düşünceden ortaya çıkmaz!!! @Mantılı HIV denen şey de yalan mı? Evet, o da bir yalan! "HIV" (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü) yalanı ilk kez 80'li yıllarda Avustralya'dan "The Perth Group" tarafından ortaya çıkarıldı. 1990'ların sonunda bir bilim adamı, Alman Sağlık Bakanı'ndan "HIV" in bilimsel kanıtını istedi. Bakanlık, ileri geri bir sürü yazılar yazıldıktan sonra entelektüel çıkmaza girdi (bilimsel kanıt yok!). Bu entelektüel çıkmazdan çıkmak için şöyle cevap verdiler: "Selbstverständlich gilt das Humane Immundefizienz-Virus (HIV) - im internationalen wissenschaftlichen Konsens - als wissenschaftlich nachgewiesen." ("Elbette enternasyonal bilimsel konsensüste, İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV'in) bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu kabul edilmektedir.") Ulla Schmidt, Almanya Sağlık Bakanı Bir konsensüs (fikir birliği) ne kanıtlanabilir, ne izole edilebilir, ne de EM mikroskobu ile fotoğraflanabilir! "HIV"i çürütmek aslında oldukça basittir: hiç kimse bugüne kadar bir canlının organizmasında bir "bağışıklık sistemi" keşfetmemiştir! Kimse "bağışıklık sisteminin" ne olduğunu bilmiyor. Bu mantıklı, çünkü böyle bir şey yok! Bu dünyada herhangi biri "bağışıklık sisteminin" kimyasal bileşimini gösterebilir mi?
-
FDA itiraf ediyor: "kuş gribi virüsü" ya da bulaşıcılığına dair hiçbir bilimsel kanıt yok... herhangi bir yerde, herhangi biri tarafından bulunmuş bir "genom" bile yok Bilgisayar modelleri ve çakma bilim "uzman" tavsiyelerinin temelini oluşturuyor CHRISTINE MASSEY FOIS JUL 30, 2024 29 Temmuz 2024: Sarah B. Kotler ("J.D."), Bilgi Edinme Özgürlüğü Bölümü Direktörü sıfatıyla, ABD Gıda ve İlaç İdaresi'nin (FDA) herhangi bir yerde, herhangi biri tarafından yazılmış kayıtları tutmadığını itiraf etmiştir: İddia edilen herhangi bir "kuş gribi virüsünün" varlığını bilimsel olarak kanıtlayan/kanıt sunan, "kuş gribi virüsü" olduğu iddia edilen partiküllerin doğrudan sözde "konakçıların" vücut sıvısından/dokusundan/ekstresinden saflaştırılmasını tanımlayan, İddia edilen herhangi bir "kuş gribi virüsünün" sözde "genomunun" bir "konağın" vücut sıvısında/dokusunda/ekstresinde bozulmamış olarak bulunduğu (in silico, yani bir bilgisayar modelinde üretilmiş olanın aksine) veya Sözde "kuş gribi virüslerinin" neden olduğu iddia edilen hastalıkların / semptomların bulaşıcılığını bilimsel olarak gösteren... we have not responsive records (cevap verebileceğimiz bir kayıt yok) ... FDA'daki "uzmanlara" rağmen: "Yüksek Patojenik Avian İnfluenza Hakkında Güncellemeler" "Türünün ilk örneği olan bir çalışmanın sonuçları açıklanıyor... Bu çalışmanın amacı, pastörizasyonun, pastörize sütten yapılan sıvı süt ve diğer süt ürünlerinde Yüksek Patojenik H5N1 Avian İnfluenza (H5N1 HPAI) virüsünü inaktive etmede etkili olduğunu daha da doğrulamaktı" "birden fazla eyalette süt ineklerini etkileyen yüksek patojenik kuş gribi (HPAI) virüsü salgınını araştırmaya devam ettiğini" iddia ederek "H5N1 HPAI" "Test Sonuçları" gönderme https://www.fda.gov/food/alerts-advisories-safety-information/updates-highly-pathogenic-avian-influenza-hpai#background ve Hayali "Yüksek Patojenik Kuş Gribi" testleri konusunda bir otorite olarak poz vermek https://www.fda.gov/medical-devices/in-vitro-diagnostics/influenza-diagnostic-tests Görünüşe göre mantık Sarah'nın işi değil, çünkü şöyle yazmış: "FDA virüsleri düzenlemez ya da tedavi etmez. FDA, insan ve veteriner ilaçlarının, biyolojik ürünlerin ve tıbbi cihazların güvenliğini, etkinliğini ve emniyetini sağlayarak ve ulusumuzun gıda tedarikinin, kozmetik ürünlerinin ve radyasyon yayan ürünlerin güvenliğini sağlayarak halk sağlığını korumaktan sorumludur. Bu nedenle, cevap verebileceğimiz bir kayıt yok." Sahte "kuş gribi virüsü" iddialarına ilişkin daha birçok başarısız FOI (bilgi edinme başvuru) yanıtı daha önceki haber bültenlerimden birinde yer almıştı: Hikayenin tamamını okuyun: "Kuş gribi virüsü" aldatmacasına kanmayın! (Not: Bu bilgi Kanada, Man Adası, İngiltere ve ABD'de "devlet", ana akım medya vb. için çalışan ~200 kişiye gönderilmiştir, böylece daha sonra bilmediklerini iddia edemezler). Kaynak: https://christinemasseyfois.substack.com/p/fda-confesses-zero-scientific-evidence https://substackcdn.com/image/fetch/f_auto,q_auto:good,fl_progressive:steep/https%3A%2F%2Fsubstack-post-media.s3.amazonaws.com%2Fpublic%2Fimages%2F14d19c34-4b83-44b3-ba38-96cdd5bc9521_506x600.jpeg
-
@Mempish En küçükleri Ahmet yaşasaydı 59 yaşında olacaktı Mehmet 63 Ömer 69 Meryem 64 Sedat 22 Ömer O konuşmadan 1,5 ay sonra Kanser oldu. Konuşmadan 3 ay sonra öldü. Doktorlar ailesine Çok geç kaldığını söylemişler. Mehmet Akciğer kanseri ve şeker Meryem şeker Kocasını çok seviyordu. Ağabeyimin Adı Aglatma önce zehirlendi, sonra bıçaklandı, katil öldüğünden emin olmak için tüfekle göğsünden vurmuştu. Sedat O ana kadar bilmiyordum. Kendini uyardığım mekanda aşırı oranda enerji vardı. Mesleği kabadayılıktı açıkcası. Yanıt için Mersi! O kadar çok ki Artık MR Çektirmekten utanıyorum. 2 Beyin lobu arasında bir şey var normalden daha fazla açıklık var. Doktorlar bunun olağandışı olmasıyla birlikte bir sorun olmayacağını söylediler. Hekimlerin beyin tomografisinde gördükleri beyin lobları arasındaki açık alanlar ödemden kaynaklanmaktadır. Beyindeki ödem her zaman anlamlı bir biyolojik programın aktif olduğu anlamına gelir! Bir gün bedenimde bir fazlalık hissettim. doktorlara sol böbreğin MR ını çekmelerini istedim. Sol böbrekte 1,5 cm tümör çıktı. 18 mm oldu ,Sol böbreğin alınacağını söylediler. Şimdi o tümör yok. Benim için çok büyük bir uğraştı. 28 gün sürdü. Şimdi böbreğim bana kaldı. Bunlar üniversite kayıtlarında var. Sol böbrek toplama tüpün (kanalın) etkilenmiştir. Biyolojik olarak "mülteci, varoluş, yalnız bırakılma çatışması" ("rahat hissetmemek, önemsendiğini hissetmemek, bakıldığını hissetmemek") yaşamışsın. Bu biyolojik çatışmayı gelişimsel tarih açısından, beyin sapı tarafından kontrol edilen eski bir arkaik çatışma olarak ele alırsak, çatışma-aktif aşamasında su tutulması acil durum freni (= özel biyolojik program) anlamına gelir: Aktivite sırasında organizma çok az su salgılar ve mümkün olduğunca çok su emer. Bu süre zarfında az idrar çıkarmış olmalısın! Bu arkaik çatışma aynı zamanda evrimsel tarihimizde hala suda yaşadığımız ve bir dalga tarafından kıyıya vurduğumuz, büyük bir dalga bizi suya geri getirene kadar "mülteci" olduğumuz zamanlardan kaynaklanmaktadır. Yani bir canlı su birikintisinde yatıyorsa, hayatta kalma şansını artırmak için mümkün olduğunca çok su emer. İşte bu yüzden "Doğa Anamız" değerli suyu organizmamızda depolar. Bu amaçla, toplama tüplerinde kompakt bir tümör oluşur, böylece "boşaltım eleği" organizmadaki suyu tutmak için neredeyse bloke edilmiş veya sıkıştırılmıştır. Bu böbrek toplama tüpü karsinomunun biyolojik amacıdır! Bununla birlikte, mülteci çatışması aynı zamanda varoluşsal bir çatışmadır. Evrimsel "atalarımız" için söz konusu olan bir iş, bir ev ya da çiftlik değil, çıplak fiziksel varlıklarıydı. Çölde susuzluktan ölme tehlikesiyle karşı karşıya olan insanlar ya da hayvanlar için su her tropikal bölgede hayati önem taşır. Bu gereklilik kara canlıları için mutlak önceliğe sahip gibi görünüyor, çünkü su olmadan metabolizma artık çalışmıyor. Sadece bir böbrek etkilenmişse, hala 1.000 ml/gün idrar çıkarılır. Bununla birlikte, bu genellikle anüri noktasına kadar çok azalır, yani hala 200 ml / gün (üre hala ortadan kaldırılabilir). Her iki böbrek de su tutma açısından etkilenmişse, ancak günde 1.000 ml'den daha az su atılıyorsa, kişiler konsternatif konstelasyon bir durumdadır, yani zihinsel olarak ciddi şekilde değişmişlerdir, zamansal olarak yönlerini şaşırmışlardır, artık yönlerini bulamazlar. Örneğin, bir kişi yılda iki kez (ailesiyle ya da ailesiz) çalıştığı şirketten ülkenin başka bir bölgesine transfer edilirse, (arkaik olarak) iki kez "çöle" gönderilmiş olur. Eşi ve çocukları da iki kez gönderilir ve aile üyelerinden bazıları şişmanlar (organizma su toplar) çünkü tüm arkadaşlarını kaybetmişlerdir ve yabancı bir bölgede yalnız kaldıklarını hissederler. Tüberküloz iyileşme fazı için (mikobakteriler mevcutsa), iyileşme fazının zirvesinde böbrek toplama tüpü karsinomunda genellikle herhangi bir komplikasyon beklenmez. Hastanın iştahı iyidir, geceleri çok terler ve albüminürisi vardır, yani çok fazla protein kaybeder. İyileşmenin sonunda böbrek toplama tüpleri normal şekilde çalışmaya devam eder!
-
@Mempish 10 Yıl öncesi ekim ayında Koa Hastası olan babam la sohbetimizde konu ölmekten açılmıştı. Durumu stabil değildi. Anneme Bu seyirde babamın 6-8 ay daha yaşayabileceğini söyledim. 7.Ayında öldü. Eğer babanın KOAH hastası olduğunu ve ruhsal durumunu önceden biliyorsan, onun yakında öleceğini tahmin etmek için enerji almana gerek yok! Babamın cenazesinde Kuzenlerim ile sohbet ediyorduk. sohbette 6 kuzenim vardı. Yaşıtım olan kuzenim Gırtlak kanseriydi. Konuşamıyordu. Herkes ona ölecek gözüyle bakıyordu. Diğer kuzenler hepsi de sigara Tiryakisi . Sohbet esnasında Hasta Ahmet dışarı çıktı. hassasiyetimi bildikleri için durumunu sordular. Duman altı olmuş adeta sigara içen onlar değil ben idim. hissettiğim enerji ile "Ahmet bu seneyi çıkartacak ama abisi mehmet bu seneyi göremeyecek dedim. Benle Ti geçen Ömer ise birde benim durumuma bak dedi. Sonunu öğrenmeyi bu kadar çok mu istiyorsun dedim. Hele söyle dedi. Sen Mehmetin öldüğünü göremeyeceksin dedim. Ancak beni asıl üzen şeker hastası Amca kızıdı. Mehmetin karısıydı. Ondan aldığım enerji beni sarstı. Anneme Meryem iyi görmüyorum. dedim. Ömer bana şaka ile karışık hadi bir liste yap. Kimler gidici kimler kalıcı dedi. sohbette 10 dan fazlaydık. 6 kuzen vardı. Bunu bilmeyi kimse istemez dedim. 2 Mehmet 3 Meyrem 4 Ahmet dedim. Bana 1 kim dediler Ömere dönüm Abi sen bi doktora görün dedim. Güldü niye bana noolmuş dedi. Güldük. İşi şakaya vurduk. Ömer ben ahmetin bu seneyi çıkartacağını sanmıyorum dedi. Aynı yılın Haziranında akciğer kanserden Ömer öldü. Kasım ayında Mehmet öldü. Mehmet den 3 gün sonra Şeker komasından Meryem öldü. Asıl ölmesi gereken Ahmet ise maske ile yaşadı, o da bir sonraki yıl öldü. Abim çok zengin bir insandı . büyük lüks hayat planları yapıyordu. Aylardan Ekim 7 iydi abimin ensesinden masadaki bir tapu belgesine bakıyorduk. Bir anda abimin aurasından kötü bir enerji hissettim. ağlamaya başladım. gözyaşlarım. masaya düştü. abim nooldu dedi Bir şey demedim. Israr edince Beni çok seviyor musun abi dedim. neden sordun dedi. Her şeyini sat benimle gel şehir değiştir dedim. Bir yaz akşamı seni göremiyorum dedim. Güldü yok ya dedi bana bir şey olmaz dedi. O akşam içtik abime doya doya baktım. sonraki gün anneme her şeyi anlattım. Abimi yaz akşamı göremiyorum dedim. Aylardan 8 ekimdi. Abim sonraki temmuzda öldü. Aradan 2 yıl geçti. yanımda hanım kayınbiraderimi arabayla bir yere bırakmamız gerekiyordu. Gençti sağlıklıydı. O an onun enerjisi bana geçti. Araçtan inerken kendisine bu semte gelme burada sana bir şey olacak dedim. Bir sabah küçük kardeşi bizi aradı Sedatı vurdular dedi. Ölmüştü Gömdük. Hanım bana Sedatın ölümüyle ilgili ne biliyordun dedi. Anlattım ona ikimiz birden ağladık. Hasta Ahmet için de bunu tahmin etmek zor olmazdı. Eminim kemoterapi almıştır? Diğer kişiler hakkında aşağıdaki sorularım var: Tüm bu insanlar ölmeden önce kaç yaşındaydılar? Lütfen isimlerini ve yaşlarını yaz! Ömer senin tavsiyen üzerine bir hekime göründü mü? Üç tür akciğer kanseri vardır, Ömer hangisinden öldü? Mehmet hangi hastalıktan öldü? Meryem kocasını çok seviyor muydu? Ağabeyinin adı neydi ve hangi hastalıktan öldü? Sedat'ın düşmanları var mıydı? Vurulmadan önce bunu biliyor muydun? Hasan Dostum du kardeşim kadar severdim. Yanıma oturduğunda aldığım enerji ile öleceğini anladım. Hasan kendini nasıl hissediyorsun dedim. İyi abi dedi. check up yaptırmasını önerdim. Çünkü hasanı 2 yıl sonrasında görmüyordum. Hasan check up yaptırdı. temiz çıktı. Aradan 45 gün geçti. özel hastanede rektum sorunu çıktı. Rektal sorun bir muayenenin (check up'ın) sonucu muydu? Kız kardeşimle konuşmuyoruz. Ben hatırlamıyorum. Bana öleceğimi söyledin dedi. Ben hatırlamıyorum dedim. Tartıştık. Ona öleceğini söylediğimi tam hatırlamıyorum.Kardeşim kalmadı Kimsenin ölümünü görmek istemiyorum. Burada bir belirsizlik var. Kız kardeşin hala hayatta mı? Eğer yukarıda yanlış saymadıysam 1 Mehmet, 1 Meryem ve 3 Ahmet eksik. Babanı ve kardeşini Mehmet veya Ahmet olarak sayarsam, hala iki kişi eksik! 110 kiloydum. Eşime bir sabah kalktım ve Ben 64 yaşında ölüyorum galiba dedim. Ölürken 46 kilo olarak öleceğim. Beni taşıyanlar incinmeyecek dedim. şimdi 72 kiloyum. Hiçbir şey yapmadan kilo vermek iyi bir şey değildir! Kişisel bir soru: Geceleri rüyanda süzüldüğünü veya uçtuğunu görüyor musun?
-
"Histamin intoleransı" terimi laktoz intoleransı teriminden ödünç alınmıştır; bu intoleransların nedenlerinin histamine mi bağlı olduğu yoksa diğer klinik tabloların mı sorumlu olduğu tartışmalıdır! Şüphelenilen patomekanizma Biyojenik bir amin olarak, endojen olarak salınan histamin, çok sayıda organ sisteminin (gastrointestinal sistem, genital sistem, merkezi sinir sistemi, kardiyovasküler sistem, deri, solunum yolu) fizyolojik olarak önemli birçok işlevinde önemli bir rol oynar. Histamin parçalanma yolu, diamin oksidaz (DAO) enzimi tarafından hücre dışında ve histamin N-metiltransferaz (HNMT) tarafından hücre içinde başlatılır. Bu nedenle, belirsiz semptomları olan hastalarda, oral yolla alınan histaminin semptomlar için DAO yoluyla yeterince katabolize edilip edilmediği, yani sadece kısmen parçalanıp parçalanmadığı tartışılmıştır. Bununla birlikte, intolerans şüphesi olan kişilerde DAO'nun ne net bir enzim ne de aktivite eksikliği bugüne kadar kanıtlanmamıştır! Kısacası, "histamin intoleransı" "geleneksel tıbbın" 5.000 hipotezinden (= kanıtlanmamış varsayımlarından!) sadece biridir; bilimle hiçbir ilgisi yoktur!
-
@Deadanddark Uzaydaki tek teleskop HST değil. Bu uzay teleskoplarından hangisi evrenin fotoğrafını çekiyor? Uzayda göreve başladığında odaklama kusuru olduğu anlaşıldı, sonra düzeltmek için ekip gönderildi. Sende buna inandın, değil mi? NASA'ya göre, "Hubble aktif" olduğu süre boyunca Dünya'dan yaklaşık 350 mil uzaklıktaki bir yörüngede turladı. Onarımı orada mı gerçekleşmiş? Bu büyük bir yalan! İnsanların Dünya'dan 350 mil uzağa gitmesi kesinlikle imkansız. Çünkü CIZ-BIZ!!! UUİ neden Dünya'dan 250 mil uzaklıkta yörüngede tur atıyor? Neden 300, 400, 500, hatta 1.000 mil mesafede değil? Burada tam olarak ne demek istiyorsun? Hubble'ı mı görmemiş yoksa hubble'ın çektiği fotoğrafları mı görmemiş? Hubble'ın uzayda canlı görüntüsünü görmediğini söylüyor. Verdiğin bağlantıda "Hubble "ın bir fotoğrafı var (ilk görüntü). Hubble'ın uzaydaki fotoğrafını kim, ne zaman, hangi mesafede, ve neyle çekti? Bu arada aşağıdaki soruları hala cevaplamadın: Hubble'dan ne kadar daha hızlı? Ve ne dönüyor ve nereye dönüyor? Sadece nezaketen bile olsa bu sorulara cevap vermelisin!
-
@Maddeci Paylaştığın şu kanal bile düz dünyacı kanalı. Düz dünyacı bir kanalı paylaşmadım, video içeriğini paylaştım. Bunun bir düz dünyacının kanalı olduğunu bilmiyordum, daha doğrusu kontrol etmedim! Kanalın videonun içeriği ile kesinlikle hiçbir ilgisi yok! Videonun içeriğine konsantre ol!
-
@Maddeci Hubble yok diyorsun. Dünya da yüzden fazla uzayla ilgilenen devlet kurumu ve özel şirketler var. Bunlar kör mü? Bunlar salak mı? NASA'da 25 yıl boyunca "Hubble" operasyonları yöneticiliği yapan Mike Myslinski, Hubble'dan hiç canlı görüntü görmediğini söylüyor: (Dakika 12:00'de başla) Mike kör mü? Mike salak mı? Sen düz dünyacısın ... Bununla kendini benimle bilimsel tartışmadan diskalifiye ettin!!!
- 76 yanıt
-
- 1
-
-
@Maddeci Hubble gerçek değil demiş olman çok daha komik bence. Komik olan benim söylediklerim değil, NASA'nın Hubble'ın var olduğunu ve çalıştığını kanıtlamadan iddia etmesi! NASA tarafından Hubble'dan geldiği söylenerek bize sunulan fotoğraflar açıkça SOPHIA teleskobundan gelen fotoğraflardır! NASA'dan daha fazla bilgiye sahipsen, göster, göreyim!!!
-
@Maddeci Bunları yazdın, dünya düz diyenlerden farkın kaldı mı? Büyük ihtimal dünyanın düz olduğuna da inanan birisin ama söylemiyorsun. Ben şaka yapmam. Ana akım Bilimin kendisi komiktir!
-
@Maddeci Her konuda bilgin olduğunu sanıyorsun. Bilgin olduğumu sanmıyorum. Bilgin olduğumu Biliyorum! Bu ilaçlar bulunmadan önce şizofrenler hayata karışamıyorlardı. Ben bunu sormadım, şunu sormuştum: Hangi ilaçlar "hastalıkların" ilerlemesini engelliyor? @Deadanddark Epilepsi, sık epileptik nöbetlerde olduğu gibi kendi başına sürekli bir "hastalık" değil, kronik olarak tekrarlayan bir "iyileşme süreci konstelasyonu "dur. Epileptik nöbet, vagotoninin en düşük noktasında - bir motorik çatışmadan sonraki pcl fazında - bir tonik-klonik nöbet anlamına gelir. Böyle bir çatışmadan önce her zaman DHS (Dirk Hamer Sendromu = çatışma şoku) olarak adlandırılan şiddetli bir çatışma deneyimi yaşanır. Tüm motorik felçlerde, tıpkı duyusal felçlerde olduğu gibi, etkilenen kişilerin sol ve sağ elini kullanıp kullanmadığı da önemlidir: Sağ elini kullanan kişilerde, sağ taraftaki tüm kaslar partnerleriyle, sol taraftaki tüm kaslar ise çocuklarıyla veya kendi anneleriyle ilgilidir. Solaklarda ise bunun tam tersi söz konusudur. İki taraflı felç durumunda, her iki grup da en azından düşünce olarak her zaman DHS'ye dahil olmuştur. Bunun tek istisnası, belirli bir kasın tesadüfen, örneğin bir kazada, lokal olarak etkilendiği durumlardır. Elbette bunun kişinin kendi çocukları, eşleri ya da annesiyle hiçbir ilgisi yoktur. Çatışmanın spesifik içeriği, kaçamamak veya birlikte gelememek (bacaklar), tutunamamak veya savuşturamamak (kollar, eller) kaçamamak (omuz ve sırt kasları) veya artık "ne yapacağını bilememek" (bacaklarda felç). Örnek: Küçük bir çocuk aşılama sırasında bir havluya sarılıp "bağlandığında" motorik bir çatışma yaşamıştır. Her kasın ve her kas grubunun da kendi çatışma anlamı vardır. Örneğin, sağ elini kullanan kişi partnerini bacağının uzatılmış tarafıyla iter ve bükülmüş tarafıyla ona sarılır. DHS ile başlayan çatışma-aktif evresinde, çatışmanın yoğunluğuna bağlı olarak motorik felç artar. Serebrumun motorik kortikal merkezinden çizgili kaslar için daha az impuls gelir veya hiç gelmez. Tek tek kaslar, tüm kas grupları veya tüm uzuvlar etkilenebilir. Felç ağrılı değildir. Ancak daha uzun sürerse, ikinci bir çatışma ve dolayısıyla şizofrenik bir konstelasyon riski yüksektir. Örneğin, multipl skleroz teşhisi konulan hastalarda, teşhis şokunun bir sonucu olarak genellikle ikinci bir motorik çatışması - özellikle bacaklarda - yaşayan hastalarda da büyük bir tehlike vardır, çünkü onlara hayatlarının geri kalanında tekerlekli sandalyeye mahkum olabilecekleri söylenir. İyileşme evresinde, çatışma çözüldükten sonra, vagotoninin en düşük noktasında epileptik nöbet meydana gelir. Bu, kol, bacak veya yüz gibi tek tek kas gruplarını etkileyebilir (fokal nöbetler) veya dil ısırma ve ağızda köpürme ile birlikte jeneralize nöbet olarak adlandırılabilir. Tüm ara aşamalar da mümkündür. Beyindeki "disk halkaları" (Hamer odakları) artık ödemli hale gelmiştir. Sonuç olarak, motorik fonksiyon geçici olarak kötüleşir. Bu epileptik tonik-klonik nöbet, iyileşme evresinin ortasında doğa tarafından kurulan çatışmanın yarı-fizyolojik ve zorunlu bir tekrarıdır, yarı hayali. Bu krizde hasta, çatışma-aktif evresinin tüm biyolojik çatışmasını hızlı hareket halinde yeniden yaşar. Bu şekilde organizma, ödemin dışarı atılmasını ve diürez fazı (işeme fazı olarak adlandırılır) ile yeniden normalleşmenin tetiklenmesini sağlar. O andan itibaren organizma normale dönmeye çalışır, yani bu epileptik krizden sonra kas innervasyonu yavaşça geri döner. Eğer bir hastanın iki beyin yarım küresinin her birinde iki motorik çatışması varsa, o zaman sadece şizofrenik bir konstelasyonda değil, aynı zamanda bir motorik sanrısı da vardır. Pcl evresinde - ya da geçici çözümleme evresinde - sıklıkla bir tiki olur, yani her zaman belirli bir hareket yapar ya da belirli bir durumda yine çatışmayla ilgili olan, yani her iki çatışmayı da bilirsek anlayabileceğimiz, görünüşte anlamsız olan belirli bir motor eylemi gerçekleştirir. Bu epileptik nöbetler sırasında beyin hücrelerinin yok olduğuna dair eski fikir yanlıştı. Gerçek şu ki, beyinde etkilenen Hamer odağı giderek daha fazla yara izi alıyor ve bu durum sık sık tekrarlayan diğer tüm anlamlı özel biyolojik programlarda da geçerli. Geçmişte, sözde geleneksel tıp "ayırıcı tanı" yöntemini kullanıyordu, yani çeşitli semptomlardan, laboratuvar ve röntgen bulgularından "hastalığın" doğasını bulmaya çalışılıyordu. Şüphelenilen "hastalığın" kökeni hakkında hiçbir şey bilinmese de, en azından semptomatik olarak, yani "ayırıcı tanı" ile daraltıldığına veya belirlendiğine inanılırdı. Ancak, ülkenin dört bir yanında insanların "epileptik odakları" ameliyat etmeye çalışması ve bunun genellikle etkilenen kas gruplarında onarılamaz felçlere ve ayrıca sikatrisyel epilepsiye yol açması, beyin cerrahlarımızın bu fakültatif bilgi konusunda ne kadar ilgisiz ve basit fikirli olduklarını göstermektedir. Epileptikler tek seferlik bir motor DHS veya bir çatışmanın tekrarından sonra iyileşme aşamasında her zaman nöbet geçirir, çünkü epileptiklerde sınır kronik olarak tekrarlayan bir tekrardan gerçek bir asılı çatışmaya kadar değişkendir. Her zaman bir çözüm olmasına rağmen, çatışma "masadan kalkmaz" - "askıda kalır" (örneğin Parkinson hastalığı). Dolayısıyla, bir epileptik nöbet birden fazla kez meydana gelirse, bunun nedeni her zaman bir nükstür. Burada bir insan ve bir hayvandan örnek vermek istiyorum. Muhammad Ali'nin Parkinson "hastalığı": Muhammad Ali, Mart 1971'de Joe Frazier'a karşı yaptığı dövüşü düzenli olarak rüyasında gördüğünü belirtmiştir. Bu dövüşte kariyerinin ilk ve muhtemelen en acı yenilgisini aldı. Bu boks maçı sırasında/sonrasında aşağıdaki biyolojik (motorik) çatışmalar tetiklenmiştir: Kendini elleriyle örtememek = eller titrer. Korku = konuşma bozuklukları. Boks ringinden kaçamama = yürüme bozuklukları. Titreme felci (Parkinson) iyileşme aşamasını, daha doğrusu asla sona ermeyen epi-krizi temsil eder (= askıda kalan iyileşme!). Bir antilopta motorik çatışma: Vahşi doğadan alınan bu örnek (aşağıdaki video), diğer tüm biyolojik çatışmalar gibi biz insanların da tıpkı hayvanlar gibi yaşayabileceği bir motorik çatışmanın semptomlarını göstermektedir - ancak vahşi doğadaki hayvanlar genellikle çatışmalarını çok hızlı bir şekilde çözer ve yıllar hatta ömür boyu süren felçlerden (veya ca-fazlardan) muzdarip olmazlar. Aynı zamanda bu örnek bize biyolojik duyunun SBS'nin hangi aşamasında, yani ca (conflict aktiv = çatışma aktif) aşamasında gerçekleştiğini göstermektedir. Motorik çatışmanın biyolojik anlamı, bu özel durumda, "kaçamama çatışması", "ölü adamın refleksi "dir. Bu nedenle av hayvanı artık avcının ilgisini çekmez; durur, etrafına bakar. Bu da antilobun çatışmayı çözmesine neden olur (CL: conflictolyse = çatışma çözümü). Tehlikenin artık mevcut olmadığını fark eder; artık kaçabilir. Ne yazık ki kayıt kesilmiştir ve epi-kriz başlamadan önce antilobun nasıl tekrar hareket etmeye başladığını göremiyoruz. Bu da pcl faz A'nın bir kısmının (eksüdatif faz) ve muhtemelen epi-kriz başlangıcının kesildiği anlamına gelir. Pcl faz A'yı, motorik çatışmalar durumunda epileptik kriz olarak adlandırılan epi-kriz takip eder. Kontrolsüz konvülsiyonlar meydana gelir ve epileptik nöbete yol açar. Bu kriz biter bitmez hayvan ayağa kalkar ve kaçar. "Geleneksel tıpta" bu semptomatoloji bir hastalık olarak ya da birkaç ayrı sözde hastalık olarak "teşhis edilir". Multipl skleroz, Parkinson hastalığı, epilepsi gibi. Bu videoyu hazırlayan kişi ya da kişiler 5 biyolojik doğa yasasını bilmiyor!
-
@Maddeci Max Stirner canlı kanıtı. İlaçlarını bırakıp durduğu için hastalığı ilerlemiş. Saldırgan düşünceler oluşmuş. "Max Stirner" bir "hastalıktan" muzdarip değildir. Bu nedenle, Antipsikotik ya da nöroleptik ilaçlar sözde ilerleyici bir hastalığı durduramaz. İlacın kesilmesi yoksunluk belirtilerine neden olur. Bu ilaçlar narkotik gibidir ve her zaman yoksunluk belirtilerine neden olur ve yoksunluk belirtileri agresif düşüncelere yol açabilir! "Max" aslında hekiminin gözetimi altında nöroleptik ilaç(lar)ını yavaş yavaş kesmek istiyordu. Ancak anladığım kadarıyla hekimi bunu kabul etmemiş. "Max Stirner'in" biyolojik programı (çatışması) büyük olasılıkla çocukluğunda harekete geçirilmiştir. Forumda bir yerlerde bir keresinde şöyle yazmıştı: "Ben istenmeyen bir çocuktum." Biyolojik çatışması ebeveynleri tarafından tetiklenmiş olabilir!
-
Bitkilerde "genetik mühendisliği" talep edildiğinde şunlar gerçekleşir: Farklı bitki hatları aşırı derecede melezleştirilir ve daha sonra çaprazlanır, yani döllenir. Bu, mümkün olduğunca çabuk eşeyli üreme sağlamak ve akraba evliliğinin neden olduğu yoksullaşmayı önlemek için bitkilere bir büyüme hamlesi verir. Genellikle sadece bir nesilde bu akraba evliliği etkisini gösteren ve sonra ölen bu bitkilerden, "genetiği değiştirilecek" etkileri gösterenler seçilir. Ardından, genetik mühendisliği yapıldığını iddia etmek ve hepsinden önemlisi patent koruması elde etmek için bitkilere istenen özellikte rol oynadığı varsayılan "aktifleştirilmiş DNA" eklenir. Bu durum çalışmalarda aktif olarak örtbas edilmektedir. "Aktif DNA" eklenmesi tüm organizmaları daha dengesiz hale getirmektedir, bu nedenle "genetiği değiştirilmiş" organizmalar giderek daha hassas hale gelmekte ve daha fazla masrafla yetiştirilmek zorunda kalmaktadır. Tohum şirketlerine bağımlı çiftçiler Genetiği değiştirilmiş bitkilerin yetiştirilmesi, çiftçilerin lisans ücreti ödemek zorunda oldukları birkaç tohum şirketine bağımlılığını artırmaktadır: https://www.bund.net/themen/landwirtschaft/gentechnik/risiken/baeuerliche-abhaengigkeit/ Ayçiçek üreticisine hastalıklı tohum satıldı verim yüzde 40 düştü: https://www.evrensel.net/haber/379565/aycicek-ureticisine-hastalikli-tohum-satildi-verim-yuzde-40-dustu Edirne'de geliştirilen ayçiçeği çeşitleri hastalıklardan daha az etkilendi: https://www.aa.com.tr/tr/yasam/edirnede-gelistirilen-aycicegi-cesitleri-hastaliklardan-daha-az-etkilendi/2988205
-
@somebody Bilimsel bir kanıt yok derken bile bilimi referans alıyorsun. Bil(im) teriminden ne anlıyorsun? Bil(im) bir organizasyon mudur? Bilim, bir üniversitenin ya da bir kuruluşun malı değildir. Bilgi profesörlerden gelmez; bilgi doğadan gelir! Bilgi herkes tarafından edinilebilir. Alman ve Türk hukukuna göre bilim özgürdür. Araştırma özgürlüğü, bilim özgürlüğü ve öğretme özgürlüğü temel bir yurttaşlık hakkıdır: Türk Anayasanın 27. maddesinin II. fıkrası: Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. Alman Anayasa'nın 5 (III) maddesi: Sanat ve bilim, araştırma ve öğretim özgürdür.
-
@somebody Entelektüel gevezelik yapma. Bilimsel bir kanıt yok, değil mi? Eğer olsaydı, kanıtı çoktan yüzüme vurmuş olurdunuz! Tüm tıp fakültelerini ve onların çakma profesörlerini (acil tıp hariç) foruma getirseniz, %0,00000000000001 şansınız bile olmaz!!!
-
@Maddeci Onlarda hastalıkları çözemiyor evet ama belirti baskılayan ilaçlar var. Bu ilaçlar hastalıkların ilerlemesini engelliyor. Hangi ilaçlar "hastalıkların" ilerlemesini engelliyor? Öyle çörek otuyla koca karı ilaçlarıyla çözülecek gibi değil. Burada haklısın! Şunu da eklemek isterim: Hiçbir ilaç ya da 'sağlıklı gıda' bir "hastalığı" önleyemez ya da çözemez. Bu kesinlikle imkansızdır! Çünkü çakma tıbbın bize satmaya çalıştığı hastalık diye bir şey yoktur! Bir organizma sadece yararlı biyolojik programlar ("hastalık"!) açabilir, yaralanabilir ve zehirlenebilir. Nokta! Bunun aksini iddia eden, bir "hastalığı" bilimsel olarak açıklasın!!!
-
@MrBean Tıbbınla neyi tedavi ettin şimdiye kadar? Birini tedavi edebileceğini söyleyen herkes şarlatandır!!! Sadece organizmanın kendisi kendini tedavi edebilir!!! Bunu anlamadığını zaten birkaç kez kanıtladın!
-
Tıp Arapça bir kelime olup Süryanice ṭbbā "bilgi, bilim" anlamına gelmektedir. "Genel tıp" da tek bir hastalığı açıklayamadığı için alternatif tıp kategorisine girmektedir. Tıbbın (= Bilimin) dışında kalan, güvenlik ve etkililik kaygıları taşıyan alternatif tedaviler şarlatanlık olarak adlandırılmaktadır. "Genel tıp" da şarlatanlıktan başka bir şey değildir!
-
Genetik teste tabi tutuldu: Romeo ile yapılan açıklayıcı deney Genetikte doğruluk yanılsaması Uzun zamandır bilimsel hassasiyetin timsali olarak kabul edilen genetik dünyasında gerçekler giderek daha ciddi bir hal alıyor. "NEXT LEVEL - Rethinking Knowledge" adlı çalışmamız genetiğin temel varsayımlarının çoktan eskidiğini ve DNA testlerinin şüpheli yorumlara dayandığını göstermiştir. Bu bilgi, DNA analizlerinin gerçek güvenilirliğini ortaya koymak için Romeo köpeği ile açıklayıcı bir deney yapılmasına yol açtı. Genetiği anlamanın ve çürütmenin üç basit yolu vardır: Orijinal yayınların incelenmesi: Genetikçilerin orijinal makalelerinin kapsamlı bir analizi, yöntemlerinde ve sonuçlarında bilimsel titizlik ve güvenilirlik eksikliği olduğunu ortaya koymaktadır. Makalelerimizi okumak: Dergilerimiz, yayınlarımız ve videolarımız, kapsamlı araştırmalara ve eleştirel analizlere dayalı olarak genetiğin derinlemesine incelenmesini sağlar. Kör kontroller gerçekleştirmek: DNA örneklerinin farklı laboratuvarlarda anonim olarak analiz edilmesini sağlayarak, genetik analiz yöntemlerinin tutarsızlıkları ve güvenilmezliği doğrudan ve pratik olarak ortaya çıkarılabilir. Her üç yöntem de hem deneysel hem de mantıksal açıdan tutarlı bir bulguya yol açmaktadır. Abonelerimizden biri, genetik konusundaki makalelerimizden esinlenerek, DNA analizlerinin güvenilirliğini test etmek için bir deney yapmaya karar verdi. Köpeği Romeo'dan aldığı bir DNA örneğini iki farklı genetik laboratuvarına gönderdi: Vetevo ve ForGen. Amaç, DNA testlerini kullanarak ırk tanımlamasının tutarlılığını ve güvenilirliğini kontrol etmekti. İki laboratuvar, iki yöntem, fikir birliği yok İki laboratuvarın, Vetevo ve ForGen'in prosedürleri büyük ölçüde farklıydı. Vetevo laboratuvarının şartı köpeğin çip kimliğini belirtmekle sınırlıyken, ForGen köpeğin boyutu, ağırlığı ve fotoğrafı gibi ek bilgiler talep etmiştir. Bu farklı yaklaşımlar, DNA testlerinin genetik gerçeklerden ziyade dış etkiler ve öznel yorumlarla karakterize olduğunu göstermektedir. İbraz için kör bir DNA örneği hariç tutuldu! Bir köpeğin çipli kimliğinden teorik olarak hangi bilgilerin çıkarılabileceğinin farkında olmayanlar için, işte olası verilerin bir listesi: Mal sahibi iletişim bilgileri İsim, cins, cinsiyet, yaş, özel özellikler ve varsa tıbbi bilgiler veya özel ihtiyaçlar dahil olmak üzere köpek hakkında ayrıntılı bilgiler Mevcut aşılama durumu Kayıt tarihi Görevli veteriner hakkında bilgi vs. Sonuçlar: Çelişkilerden oluşan bir kaleydoskop İki laboratuvarın sonuçları sadece farklı değil, aynı zamanda birbiriyle doğrudan çelişkiliydi. Vetevo geniş bir yelpazede olası ırkları listelerken, ForGen daha dar bir seçim yapmış ve bu seçim ek bilgilerden (boy, kilo, fotoğraf) etkilenmiş gibi görünmüştür. İlginç bir şekilde, Romeo'nun basit bir Google görsel analizi, ForGen tarafından belirtilen bazı ırkları doğrulamıştır; bu da bilimde objektif, kör yöntemlerin önemini vurgulamaktadır. Şimdi de laboratuar sonuçlarına gelelim: Sadece çip kimliğine sahip olan Vetevo şirketi, Romeo'nun soyunda olduğu düşünülen çeşitli ırkları listeledi: Kritikos Lagonikos (%100) Karışık Irk Taigan (%88) Karışık ırk Anadolu Çoban Köpeği (%71) Hollanda çoban köpeği oranı (%46) Karışık Podenco Ibicenco (%40) Karma ırk yüzdesi Pumi (%29) Kafkas Ovcharka (%100) Buna karşılık ForGen, Romeo'nun bir fotoğrafı da dahil olmak üzere daha kapsamlı bilgilere erişebilmiştir. Bu da onların analizinin Romeo'nun gerçek ırksal yapısına daha yakın olduğunu gösterebilir. Bununla birlikte, bir görüntünün kullanılması, kör analize izin vermediği için prosedürün nesnelliğini ve bilimsel titizliğini ciddi şekilde sınırlamaktadır. Romeo'nun basit bir Google görsel analizinin ForGen ile benzer sonuçlar vermesi, DNA testi olmaksızın tek başına görsel analizinin benzer sonuçlara yol açtığını göstermektedir. ForGen, Romeo'nun DNA'sında aşağıdaki ırkları tespit etmiştir: Flat Coated Retriever (%52) Küçük Münsterländer (%34) Mudi (%24) Sonuçların eleştirel incelemesi Irk verilerinde tam bir tutarsızlık: Laboratuvarlar arasında tutarlılık olmaması, sonuçların keyfi niteliğini vurgulamaktadır. Baskın ırkların göz ardı edilmesi: ForGen'in sonuçlarında öne çıkan Flat Coated Retriever gibi yaygın ırklar bile Vetevo tarafından göz ardı edilmiştir. Gerçekle örtüşmemesi: Sonuçların hiçbiri Romeo'nun gerçek özelliklerini yansıtmamaktadır. Ek bilgilere rağmen yetersiz kesinlik: Kapsamlı verilere rağmen ForGen doğru bir sonuç sağlayamamıştır. Örnek gönderme sınırlamaları: Anonimleştirilmiş örneklerin gönderilememesi, testlerin objektifliği konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. DNA analizi sistematik bir yanılgıdır Bu sonuçlar, genetik ve DNA analizinin kesinliğine inanan meslekten olmayan kişiler için şüphesiz bir şok niteliğindedir. Ancak bu deney, genetik ve DNA analizine yönelik uzun süredir devam eden eleştirilerimizi doğrulamaktadır. DNA testlerinin çoğu zaman olduğu gibi yanılmaz araçlar olmadığını açıkça göstermektedir. Aksine, büyük ölçüde eldeki verilere ve öznel etkilere bağlı olan yorumların bir ürünüdürler. Bir zamanlar tartışılmaz bir bilim olarak kutlanan genetik, giderek belirsizlikler ve spekülasyonlarla dolu bir alana dönüşüyor. Dolayısıyla Romeo'nun vakası bir anekdottan çok daha fazlasıdır; genetiğin temelden yeniden değerlendirilmesi gerektiğinin kanıtıdır. DNA analizinde inanılan gerçek kavramından uzaklaşmanın ve bu karmaşık ve yanlışlanabilir alana daha eleştirel ve gerçekçi bir gözle bakmanın zamanı gelmiştir. Abonemizin köpeği Romeo ile yaptığı deney münferit bir vaka değildir ve herhangi bir zamanda herhangi biri tarafından yeniden üretilebilir. Bu, önceden kararlaştırıldığı takdirde, farklı laboratuvarlar tarafından analiz edilmek üzere kör numuneler göndererek mümkündür. DNA analizine ve bir bütün olarak genetiğe yönelik eleştiriler hiçbir şekilde yeni bir gelişme değildir, ancak genellikle göz ardı edilmekte veya halının altına süpürülmektedir. Bu alandaki sorunların özellikle çarpıcı bir örneği, köpeklerinin DNA'sı yerine kendi DNA'larını laboratuarlara gönderen bazı köpek sahiplerinin eylemidir. Yanlışlıkla köpek genetik materyali olarak beyan edilen bu örnekler aslında analiz edilmiş ve farklı köpek ırklarına atanmıştır. Bu sonuçlar, eleştirmenlerin endişelerini neredeyse ironik bir şekilde doğrulamaktadır: Görünüşe göre yakında bazılarımızın bir dachshund veya Labrador ile çarpıcı bir genetik benzerlik taşıdığını öğrenebiliriz. DNA testleri başarısız olduğunda: aslında neyi ölçüyorlar Test özünde, DNA harf dizileri içindeki zorunlu korelasyonların aranması ve yorumlanması prensibine dayanmaktadır. Bu korelasyonlar, genetik veri tabanlarında bulunan verilerden türetilen olasılıklara ve varsayımlara dayanmaktadır Somut olarak bu, bilim insanlarının bir DNA dizisini analiz ettiklerinde, belirli özellikler veya soy ile ilişkilendirdikleri belirli kalıplar veya belirteçler aradıkları anlamına gelir. Ancak bu ilişkilendirmeler genellikle DNA'da kodlanmış sabit, değişmeyen bir "plan" olduğu varsayımına dayanmaktadır. Ancak gerçekte bu kalıplar değişken olabilir ve yoruma tabi tutulabilir. Bu da temel bir soruna yol açmaktadır: genetik veri tabanlarındaki veriler değişirse, bunlara dayanan korelasyonlar da değişmektedir. Bu da, bugün belli bir ırka ya da özelliğe atanan bir DNA dizisinin yarın tamamen farklı bir özelliğe atanabileceği anlamına gelmektedir DNA örneğinin kaynağının bilinmediği kör kontrollerde bu sorun özellikle belirgin hale gelmektedir. Örnek hakkında önceden bilgi sahibi olmadan yapılan tüm analizler güvenilmezdir çünkü yorumlar gerçekle örtüşmeyen varsayımlara dayanmaktadır. Yorumlar bir anlamda "kendi kendini icat eder", gerçekte varsayılan biçimde var olmayan bir genetik plan ve model fikrine dayanır Kısacası, DNA testi yapıldığı şekliyle kesin bir teşhis aracı olmaktan ziyade, büyük ölçüde altta yatan verilere ve varsayımlara bağlı olan yorumlayıcı bir araçtır. Bu, çözümü her yeni bilgi parçasıyla değişen, sürekli değişen bir bulmacayı çözmeye çalışmak gibidir. Yani DNA testi dünyasında hiçbir şeyin değişim kadar sabit olmadığını söyleyebiliriz - genetik kesinlik arayışında olan bir alan için ironik bir durum. Bunu açıklamak için bir örnek İçinde gizli bir mesaj olup olmadığını bilmediğiniz bir kitapta saklı gizli bir mesajı çözmeye çalıştığınızı hayal edin (blueprint). Bu kitaptaki belirli harf kombinasyonlarının özel anlamları olduğuna dair bir teoriniz var. Başlangıçta, kitabın sadece birkaç sayfasına erişiminiz var ve harf dizilerindeki kalıpları tanımaya başlıyorsunuz. Bu kalıpları belirli bir anlamı olan kelimeler veya cümleler olarak yorumluyorsunuz İlk birkaç sayfada sıklıkla "HTG" harf kombinasyonuna rastladığınızı varsayalım. Buradan "HTG "nin her zaman "Hütte" (kulübe) kelimesi anlamına geldiği sonucuna varıyorsunuz. Bu yorum, elinizdeki sınırlı miktardaki veriye dayanmaktadır - elinizdeki birkaç sayfa Şimdi kitabın daha fazla sayfasına erişebildiğinizi hayal edin. Birdenbire "HTG" kombinasyonunu bir kulübe ile hiçbir ilgisi olmayan tamamen farklı bağlamlarda buluyorsunuz. Belki de "HTG" yeni bir bağlamda "tutum" veya "ısı" anlamına geliyordur. "HTG "nin her zaman "kulübe" anlamına geldiğine dair orijinal yorumunuz yeni bilgilerle iptal edilmiştir. "HTG" harf kombinasyonunun anlamı sabit değildir, ancak okuduğunuz her yeni sayfada değişir Bu örnek, zorunlu yorumların DNA analizinde nasıl işlediğini göstermektedir. Bilim insanları belirli DNA dizilerini, zamanın belirli bir noktasında sahip oldukları verilere dayanarak yorumlarlar. Ancak bu yorumlar değişmez değildir. Yeni genetik veriler elde edildikçe, bu dizilerin anlamları ve korelasyonları değişebilir, hatta tamamen ortadan kalkabilir. Tıpkı örneğimizde "HTG "nin anlamının daha fazla bilgi ile değişken hale gelmesi gibi, DNA dizilerinin yorumları da daha kapsamlı veriler elde edildikçe değişir Kısacası genetik, DNA'nın bir harf dizisi şeklinde belirli bir plan içerdiği ve anlamının sadece çözülmesi gerektiği fikrine dayanmaktadır. O zamandan beri çürütülmüş olan bu varsayım, çok sayıda istisna kuralıyla desteklenmesi gereken sınırlı bir veri tabanına dayalı varsayılan korelasyonlar üzerine inşa edilen çok sayıda yoruma yol açmaktadır. Ancak, yeni veriler elde edilir edilmez bu yorumlar sürekli olarak çözülmektedir. Sonuçta, tüm analizler hayali temel varsayımlara dayanan olasılıklara dayanmaktadır. https://www.wissen-neu-gedacht.de/DNA-analyse-romeo
- 5 yanıt
-
- 1
-
-
@Maddeci Paylaştığın bu sayfadaki köpek deneyi ilgi çekiciymiş. Almanca bilmiyorum, şu köpek deneyini anlatsana. Bu konuya tıkla: Genetik mühendisliği çöp denilebilir mi? Kalbini kırdıysam kusura bakma. Kalbimi kıramazsın. Bilim konularında biraz daha ciddi olmanı(zı) bekliyorum!
-
Allah Vebası ve Allahsızlık. Allah Fikrinin Eleştirisi İlk basım: The God Pestilence, New York 1887. Allah fikrine yönelik yayınlanmış en radikal eleştirilerden biri olan bu eserde Most, Katolik olarak vaftiz edilmesine rağmen erken yaşta ateist olduğunu itiraf etmiştir. Neden kiliseden ayrılmadığına dair sık sık yapılan itirazlara cevaben, kiliseye hiç katılmadığını kendince itiraf etmiştir. Most, Allah'ı inkâr eden görüşlerini ilk olarak "Kritik der Gottes Idee: Die Gottlosigkeit" (Allah Fikrinin Eleştirisi: Allahsızlık) adlı kitabında yayınlamış, daha sonra bir Allah düşmanına dönüştüğü "Die Gottespest" (Allah Vebası) adlı kitabını yayınlamıştır. Yazar portresi Johann Most eğitimli bir Kitap Ciltçisiydi ve işçi hareketine katıldı. Önce sosyal demokrat olarak Reichstag üyeliği yaptı, sonra komünist, daha sonra da anarşist oldu. Sosyalist yazılar ve dergilerin yanı sıra anarşist yazılar da yayınladı. Johann Most - Allah Vebası "İnsanın karanlık içgüdüleriyle" kafatasına sistematik olarak aşıladığı tüm zihinsel hastalıklar arasında Allah vebası en iğrenç olanıdır. Her şeyin bir tarihi olduğu gibi, bu veba da tarihsiz değildir; genel olarak tarihselcilikten sık sık çıkarıldığı gibi, saçmalıktan akla doğru gelişimin bu tür bir tarihle bu kadar çok ilgisi olması üzücüdür. Yaşlı Zeus ve ikizi Jüpiter'in -gün ışığında bakıldığında vahşet ve zalimlik açısından Fitzliputzli ile kolayca yarışabilecek olan allahların soy ağacındaki en genç üçüzlerle karşılaştırıldığında- hala oldukça iyi, dürüst ve aydın insanlar olduklarını söylemek isteriz. Bu arada, emekli olmuş ya da görevden alınmış allahlarla hiç uğraşmak istemiyoruz, çünkü artık herhangi bir zarar vermiyorlar. Ama hala hüküm süren bulut değiştiricileri ve cennetin cehennem teröristlerini daha da saygısızca eleştirmek, utandırmak ve ortadan kaldırmak istiyoruz. Hıristiyanların üç yüzlü bir Allah'ı vardır; ataları olan Yahudiler ise basit fikirli bir Allah ile yetinmişlerdir. Bunun dışında her iki tür de oldukça neşeli bir topluluktur. Onlara göre "Eski ve Yeni Ahit" tüm bilgeliğin kaynaklarıdır; bu nedenle, eğer bir kişi onları görmeyi ve onlarla alay etmeyi öğrenmek istiyorsa, iyi ya da kötü bu "kutsal yazıları" okumalıdır. Bu allahların sadece "tarihini" seçersek, bu aslında bütünü karakterize etmek için yeterlidir. Özetle, hikaye şudur: "Başlangıçta Allah cenneti ve dünyayı yarattı." Dolayısıyla başlangıçta Allah olarak sıkılmak için yeterince ayık göründüğü genel hiçlikteydi. Ve bir allahın, bir hokkabazın kolundan tavuk yumurtası ya da gümüş paralar çıkarması gibi, yokluktan dünyalar yaratması küçük bir mesele olduğundan, "cenneti ve dünyayı" "yarattı". Daha sonra "güneşi, ayı ve yıldızları" şekle dönüştürdü. Astronomlar olarak adlandırılan bazı sapkınlar, uzun zamandan beri dünyanın evrenin merkezi olmadığını, hiçbir zaman olamayacağını ve etrafında döndüğü güneş orada olmadan önce var olmasının mümkün olmadığını ortaya koymuşlardır. Bu insanlar, "güneş, ay ve yıldızlar" ve onların yanında yer alan dünyadan, sanki ikincisi birincisine kıyasla oldukça özel ve fazla kilolu bir şeymiş gibi bahsetmenin tamamen saçmalık olduğunu kanıtlamışlardır. Güneşin sadece bir yıldız, dünyanın ise güneşin bir uydusu, ayın ise tabiri caizse dünyanın bir alt uydusu olduğunu, dünyanın bir bütün olarak dünya ile kıyaslandığında, olağanüstü bir rol oynamak şöyle dursun, aksine neredeyse bir güneş zerresi gibi göründüğünü uzun zamandan beri her okul çocuğuna ezberletmişlerdir. Bir allah'ın astronomiyle ne ilgisi olabilir ki? O ne isterse onu yapar, bilim ve mantık umurunda bile değildir. Bu nedenle dünyayı yarattıktan sonra önce ışığı, sonra da güneşi yaratmıştır. Bugün bir "Hottentot" bile güneş olmadan dünyada ışık olamayacağını anlayabilir; ama Allah - hm! o bir "Hottentot" değil. Ama daha fazlasını duyalım! "Yaratılış" şimdiye kadar oldukça başarılıydı, ancak hala gerçek bir "in yaşamı" yoktu. Yaratıcı eğlenmek istedi. Bu yüzden sonunda insanları yarattı. Garip bir şekilde, önceki uygulamasından tamamen saptı. Bu "yaratmayı" basit bir "Olsun!" ile gerçekleştirmek yerine, "yaratmak" için büyük bir zahmete girdi. Çok basit bir kil parçasını aldı, ondan "kendi suretinde" bir erkek figürü şekillendirdi ve "ona bir ruh üfledi". Ancak Allah her şeyi bilen, nazik, adil, kısacası iyiliğin ta kendisi olduğu için, yarattığı bu Adem'in tek başına son derece sıkıcı olacağını fark etti. (Belki de bu ona boşluktaki önceki sıkıcı varlığını hatırlattı). Ve böylece çok hoş, büyüleyici bir Havva yarattı. Ancak burada, deneyimler ona kil bloklarla çalışmanın bir allah için çok kirli bir iş olduğunu öğretmişti, bu yüzden yeni bir üretim yöntemi kullandı. Adem'in kaburgalarından birini koparmış ve onu -hız büyücülük değildir, hele ki bir allah için- sevimli bir dişiye dönüştürmüştür. Şarkıcının nezaketi, Adem'in çıkarılan kaburgasının daha sonra değiştirilip değiştirilmediği veya Adem'in ameliyattan sonra tek taraflı bir erkek olarak dolaşmak zorunda kalıp kalmadığı konusunda sessizdir. Doğa bilimi, hayvanların ve bitkilerin milyonlarca yıl boyunca çok çeşitli dallardaki basit ilkel mukoza oluşumlarından bugünkü biçimlerine doğru geliştiğini ortaya koymuştur. Aynı zamanda insanın bu gelişimin bir ürününden başka bir şey olmadığını ve binlerce yıl önce yalnızca kelimenin dar anlamıyla hayvani bir görünüme sahip olmakla ve dili olmamakla kalmayıp, aynı zamanda - başka herhangi bir varsayım apaçık ortadadır - daha düşük hayvan türlerinden ortaya çıkmış olması gerektiğini de ortaya koymuştur. Böylece doğa bilimi, kendi kendine insan yarattığını iddia eden Allahı çok aptalca bir böbürlenme olarak gösterir. Ama bütün bunlar ne işe yarar ki! Allah hafife alınacak biri değildir. Anlattığı hikayeler ister bilimsel olsun, ister saçma sapan olsun, bunlara inanmanızı emreder, aksi takdirde şeytanın (rakibinin) sizi ele geçirmesine izin verir ki bunun çok tatsız bir şey olması beklenir. Cehennemde sadece sürekli ağlamak ve diş gıcırdatmak yoktur, aynı zamanda sonsuz bir ateş yanar, yorulmak bilmeyen bir solucan kemirir ve korkunç bir zift ve sülfür kokusu vardır. Bedeni olmayan bir insan tüm bunlara maruz kalacaktır. Yanında olmayan eti pişer; çoktan dökülmüş dişleriyle tıkırdar; boğazı ve ciğerleri olmadan ulur; solucan toza dönüşmüş kemiklerini kemirir; burnu olmadan kokar - ve tüm bunlar sonsuza dek sürer. Şeytani bir hikaye! Allah genellikle, kendi yazdığı tarih olan İncil'de bize açıkça ve bilgili bir şekilde bildirdiği gibi, son derece kaprisli ve intikamcıdır - neredeyse örnek bir despottur. Adem ve Havva yaratılır yaratılmaz, bu sürünün yönetilmesi gerektiği onun için aşikardı; bu yüzden bir ceza kanunu çıkardı. Kategorikti: Bilgi ağacından yemeyeceksin! O zamandan beri, bu emri insanlara fırlatmayan taçlı ya da taçsız bir tiran hiçbir yerde olmamıştır. Adem ve Havva bu yasağa uymadılar. Bunun karşılığında kovuldular ve ömür boyu ağır işlerde çalışmaya mahkum edildiler ve bu ceza tüm zamanlar boyunca onların soyundan gelenlere aktarılacaktı. Havva da Adem'in hizmetçisi ilan edilerek "medeni onur haklarından" mahrum bırakıldı ve ona itaat etmek zorunda kaldı. Onlar zaten ilahi polis gözetimi altındaydılar. Gerçekten de, Fatzke ('Gösterişli, kibirli, küstah kişi') bile insanların kapılarını mühürleme çabalarında henüz bu kadar ileri gitmemiştir. Ancak, Allah'ın insanlara karşı sertliği hiçbir işe yaramadı; aksine, ne kadar çoğalırlarsa, onu o kadar utanç verici bir şekilde kızdırdılar. Ve bu çoğalmanın nasıl gerçekleştiği Kayin ve Habil'in öyküsünde zaten görülebilir. Sonuncusu kardeşi tarafından öldürüldüğünde, Kayin "yabancı bir ülkeye" gitti ve bir eş aldı. "Yabancı diyarın" ve orada bulunan kadınların aniden nereden geldiğini, iyi Rab elbette not etmedi, ki o zamanki çalışma şekli göz önüne alındığında bu şaşırtıcı değildir. Sonunda ölçü doldu. Allah tüm insanlığı suyla yok etmeye karar verdi. Bunu tekrar denemek için sadece birkaç kişiyi dışarı çıkardı; ne yazık ki, tüm bilgeliğine rağmen, başka bir hata yapmıştı, çünkü kurtarılanların şefi Nuh, kısa süre sonra oğullarının allotria oynadığı büyük bir kaşık haline geldi. Böyle çürümüş bir aileden ne hayır gelebilirdi ki? İnsanlık bir kez daha yayıldı; bir kez daha, ünlü Mecklenburg ilahisinin hakkında çok fazla kötülük bildirdiği "kuzgunlar" ve "günahkârlar" haline geldi. Allah ilahi bir öfkeyle patlayabilirdi, özellikle de tüm kasabaların zift ve kükürtle yok edilmesi gibi tüm örnek yerel cezalandırmaları "boşuna" olduğu için. Bu yüzden, çok tuhaf bir olay ruh halini yumuşattığında, tüm ayaktakımını kütük ve sapla yok etmeye karar verdi. Aksi takdirde, insanlık çoktan yok olmuş olacaktı. Bir gün, belli bir "kutsal ruh" ortaya çıktı. "Yabancı bir ülkeden gelen kız" ile aynıydı - kimse nereden geldiğini bilmiyordu. Kutsal Kitap yazarı (yani Allah) sadece kendisinin Kutsal Ruh olduğunu söyler. Yani şimdilik iki parçalı bir allah la karşı karşıyayız. Bu "kutsal ruh" bir güvercin şeklinde Meryem adında bir kadınla tanışma fikrine sahipti. Yüreğinin seçtiği kişiyi tatlı bir saatte "gölgeledi" ve bir de ne görsün, kadın bir çocuk doğurdu, Allah'ın Kutsal Kitap'ta açıkça vurguladığı gibi, bu onun bekaretini bozmadı. Daha önce bahsedilen Allah şimdi kendisini Baba Allah olarak adlandırıyor, ama aynı zamanda sadece "Kutsal Ruh" ile değil, aynı zamanda Allah'ın Oğlu ile de tamamen özdeş olduğunu bize temin ediyordu. Bir düşünün! Baba kendi Oğlu, Oğul kendi Babası, her ikisi birlikte aynı zamanda "Kutsal Ruh" idi. İşte "kutsal üçleme" bu şekilde oluşmuştur. Ve şimdi, zavallı insan beyni, yerinizde kalın, çünkü bundan sonra olacaklar bir atı öldürebilir! Baba Allah'ın insan sürüsünü dondurmaya karar verdiğini biliyoruz. Allah'ın Oğlu bu konuda çok üzgündü. O (Baba Allah olarak da bilinir) insanların tüm suçunu üzerine aldı ve öfkeli Babasını (Oğul Allah olarak da bilinir) yatıştırmak için, ayaktakımı tarafından dövülerek öldürülmesine izin verdi - tabii ki sonrasında cennete taze ve mutlu bir şekilde geri dönmeden önce. (Baba ile bir olan) Oğul'un bu fedakârlığı (Oğul ile bir olan) Baba için o kadar eğlenceliydi ki, hemen bir kısmı bugün hâlâ yürürlükte olan genel bir af çıkardı. Bu, "kutsal kitap "ın "tarihsel kısmı "dır. Gördüğünüz gibi, saçmalıklar, bunları sindirebilecek kadar aptallaştırılmış olanları bir tür deliliğe yatkın hale getirecek kadar kalın bir şekilde yerleştirilmiştir. Bu, her şeyden önce insanın sözde "ahirette" ödüllendirilmesi ve cezalandırılması doktrinini içermektedir. Bedenden bağımsız bir ruh yaşamı olmadığı, din dolandırıcılarının "ruh" dedikleri şeyin, canlı duyu organları aracılığıyla izlenimler alan ve bunlara dayanarak hareket eden düşünce organından (beyin) başka bir şey olmadığı ve bu nedenle fiziksel ölüm anında bu dürtünün de sona ermesi gerektiği uzun zamandır bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Peki insan aklının ölümcül düşmanları bilimsel araştırmaların sonuçlarını neden önemsiyor? İnsanlara ulaşmalarını engellemek için ne kadar gerekiyorsa o kadar. Bu yüzden insan "ruhunun" "ebedi yaşamını" vaaz ediyorlar. "Bu tarafta" içine yerleştirildiği beden "Allah'ın" ceza yasalarına dakik bir şekilde saygı göstermezse "ahirette" vay haline! Çünkü bu insanların bizi temin ettiği gibi, onların "her şeyi iyi yapan, her şeyi adil yapan, her şeyi esirgeyen, merhametli vs. vs. Allah", her birimiz için endişelenen ve bir insanın attığı her "yanlış adımı" tüm dünyadaki dosyalarına giren ultra burnunu sokan bir allahdır. O çok tuhaf bir tuhaflıktır. Yeni doğan çocukların soğuk algınlığı riskini göze alarak onuruna soğuk suyla ıslatılmasını (vaftiz edilmesini) isterken; kilise ahırlarındaki sayısız inançlı koyun ona litani gibi melediğinde ya da müritlerinin en gayretlileri ona durmadan dindar kedi müziği sunduğunda ve mümkün ve imkansız her şey için ona yalvardığında (dua ettiğinde) çok eğlenirken; Kanlı savaşlara karışır ve "savaş allahı" olarak galipler tarafından trompet çalınmasına ve övülmesine izin verirken, Katolik ise, Cuma günleri et yiyorsa veya kulaktan günah çıkarma yoluyla "günahlarını" özenle temizlemiyorsa, varlığından şüphe duyan biri olduğunda öfkelenir; Eğer Protestan ise, Katoliklere tavsiye edilen azizlerin kemiklerini, Meryem Ana paçavralarını ve imgelerini küçümsemiyorsa ya da dünyada geyik derisi bir yüzle, bükülmüş gözlerle, eğilmiş sırtla ve kıvrılmış ellerle dolaşmıyorsa. Böyle bir kişi "inatçı" bir halde ölürse, o zaman "sevgili allah" tarafından kendisine bir ceza dikte edilir; bu cezaya karşı tüm darbeler, sopalar ve dokuz kuyruklu kediler, tüm cezaevi işkenceleri ve sürgün acıları, darağacındaki lanetlilerin tüm hisleri, dünyevi bir zorbanın şimdiye kadar tasarlamış olabileceği tüm işkenceler ve eziyetler sadece hoş bir gıdıklamadır. Bu "allah", yeryüzünde olabilecek her şeyi hayvani bir acımasızlıkla aşmaktadır. Cezaevinin adı zaten bildiğimiz cehennemdir, celladı şeytandır, cezaları sonsuza dek sürer. En fazla, söz konusu suçlunun Katolik olarak ölmüş olması koşuluyla, küçük vakalar için daha uzun bir süre sonra af çıkarır. Böyle bir kişi için, belirli koşullar altında, Prusya'daki bir hapishanenin bir ceza infaz kurumundan farklı olduğu gibi "cehennemden" farklı olan "arafı" öngörmüştür; sadece nispeten kısa süreli mahkumlar için kurulmuştur ve biraz daha hafif bir disipline sahiptir. Bununla birlikte, arafta bile oldukça "allahsal" bir şekilde yanar. Ancak "ölümcül günahlar" olarak adlandırılan günahlar asla arafla cezalandırılmaz, sadece cehennemle cezalandırılır. Örneğin söz, yazı ve düşünce yoluyla işlenen "küfür" buna dahildir. Bu bağlamda, allah sadece ifade ya da konuşma özgürlüğünü hoş görmemekle kalmaz, aynı zamanda söylenmemiş düşünceleri de cezalandırır. Bu bakımdan, Allah ne ifade özgürlüğüne ne de konuşma özgürlüğüne müsamaha göstermekle kalmaz, aynı zamanda dile getirilmeyen düşünceleri bile cezalandırır. Böylece, kabalık bakımından tüm ülkelerin ve zamanların en kaba despotlarını bile geride bırakıyorsa, cezalarının niteliği ve süresi bakımından bunu daha da fazla yapar. Dolayısıyla bu allah hayal edilebilecek en korkunç canavardır. Tüm dünyanın ve özellikle de insanlığın tüm yaptıklarının kendi "ilahi takdiri" tarafından düzenlendiğini iddia ettiği için davranışları daha da rezil bir hal almaktadır. Bu yüzden, kendisinin de yazarı olduğu eylemler nedeniyle insanlara kötü davranıyor! Bu canavarla kıyaslandığında, geçmiş ve şimdiki zamanların yeryüzü tiranları ne kadar da sevimli! Ama eğer Allah bir insanın kendi koşullarına göre yaşamasına ve ölmesine izin vermekten hoşnutsa, ona daha da kötü davranır. Çünkü vaat edilen "cennet", yakından bakarsanız, cehennemden çok daha umutsuz bir yerdir. İnsanın orada hiçbir ihtiyacı yoktur, ama her zaman tatmin olur ve bu tatminden önce hiçbir şey için arzu duymaz. Ancak arzu ve kazanım olmadan hiçbir zevk düşünülemeyeceğinden, cennetteki varoluş tamamen zevksizdir. Orada kişi ebediyen Allah'ın tefekkürüne dalmıştır; aynı melodi her zaman aynı arplarla çalınır; kişi sürekli olarak "yeni şarkıyı, güzel şarkıyı" söyler, eğer "sarhoş çivi ustasının" değilse, o zaman bundan daha uyarıcı bir şey yoktur. Bu, can sıkıntısının en yüksek derecesidir. Bir tecrit hücresinde kalmak kesinlikle buna tercih edilir. Yeryüzünde cennetin tadını çıkaracak kadar zengin ve güçlü olanların kendi aralarında gülerek Heine ile birlikte şöyle haykırmalarına şaşmamalı: "Cenneti meleklere ve serçelere bırakıyoruz." Yine de Allah saçmalığını ve dini aptallığı besleyip büyütenler tam da zenginler ve güçlülerdir. Bu kesinlikle onların işinin bir parçasıdır. Gerçekten de, egemen ve sömürücü sınıflar için insanların dini açıdan şımartılıp şımartılmaması neredeyse bir ölüm kalım meselesidir. İktidarları dinsel çılgınlıkla ayakta durur ve düşer. İnsanlar dine ne kadar çok bağlanırsa o kadar çok inanır. Ne kadar çok inanırsa, o kadar az bilir. Ne kadar az bilirse, o kadar aptal olur. Ne kadar aptalsa, o kadar kolay yönetilebilir! - Bu düşünce tarzı tüm ülkelerin ve zamanların tiranlarına tanıdık geliyordu, bu yüzden rahiplerle işbirliği içindeydiler. Bu iki tür insan düşmanı arasında zaman zaman yaşanan anlaşmazlıklar, deyim yerindeyse, üstün güç için yapılan iç çekişmelerden ibaretti. Her 'rahip', 'üstteki on bin' artık onu desteklemediği anda oyunun bittiğini bilir. İnsanın köleleştirilip sömürülebileceği, her zengin ve güçlü kişi için, ancak bir kilisenin siyah sanatçıları kitlelerin kalbine yeterli bir kölelik duygusu yerleştirmeyi, yeryüzünü onlara bir "gözyaşı vadisi" olarak göstermeyi, onlara "ilahi" buyruğu aşılamayı başarırsa bir sır değildir: "Yetkililere tabi olun!" ve ölümden sonra bilinmeyen Wolkenkukuksheim'da (kesinlikle gerçekçi olmayan bir fantezi dünyası) kızartılacak olan sözde ekstra bir sosisle onları geçiştirmek. Baş Cizvit Windhorst bir keresinde Alman Reichstag'ında, savaşın kızıştığı bir anda, dünyanın dolandırıcılarının ve sahtekarlarının bu konuda ne hissettiklerini yeterince açık bir şekilde ifade etmişti. "İnsanlar arasında inanç yok edildiğinde" - demişti - "artık sefalete dayanamazlar ve isyan ederler!" - Bu çok açıktı ve her işçiyi düşündürmeliydi, bu kadar çok kişinin normal kulaklarla duyamayacak ve basit şeyleri anlayamayacak kadar dindar olup olmadığını - evet, olup olmadığını - merak ettirmeliydi. Rahiplerin, yani despotizmin kara jandarmalarının, iyi bir ücret karşılığında vaaz ettikleri saçmalıklara kendilerinin de kahkahalarla güldükleri bilinmesine rağmen, dini varlığın çöküşünü durdurmak için her zaman bu kadar büyük çaba sarf etmeleri boşuna değildir. Binlerce yıl boyunca, beyinleri yıkanmış bu insanlar basitçe bir terör saltanatı sürmüşlerdir; bu saltanat olmasaydı dinsel çılgınlık çoktan sona ermiş olurdu. Darağaçları ve kılıçlar, zindanlar ve zincirler, zehir ve hançerler, suikast ve adli cinayetler - bunlar insanlık tarihinde ebedi bir leke olarak kalacak olan bu çılgınlığı sürdürmek için kullandıkları araçlardı. Yüz binlerce insan, İncil'deki saçmalıkları iğrenç buldukları için "Allah adına" yavaş yavaş kazığa oturtularak kızartıldı. Milyonlarca insan sırf dini canlı tutmak için uzun süren savaşlar sırasında birbirlerinin kafalarını ezmeye, tüm ülkeleri harap etmeye ve cinayet ve yangınlardan sonra veba salgını yaratmaya zorlandı. En sofistike işkenceler rahipler ve onların suç ortakları tarafından, artık Allah korkusu kalmamış olanları dünyevi şeytanlar aracılığıyla korkutarak dindarlığa geri döndürmek gerektiğinde icat edildi. Başkalarının ellerini ve ayaklarını kesen bir adama suçlu denir. Beyni yok eden ve bunu başaramazlarsa, seçkin bir zulümle tüm vücudu santim santim yok edenlere ne demeliyiz? Küfür davaları ve benzerleri hala devam etse de, bu alçakların bugün artık ilahi haydutluklarını geleneksel şekilde sürdüremedikleri doğrudur; ancak bunun yerine kendilerini daha çok aile dolandırıcılığına, kadınları etkilemeye, çocukları yakalamaya ve okulu suiistimal etmeye attılar. İkiyüzlülükleri azalmak yerine artmıştır. Artık matbaayı ortadan kaldıracak durumda olmadıklarını anladıklarından beri basını bile çok yüksek derecede ele geçirdiler. "Bir rahibin ayak bastığı yerde on yıl boyunca ot bitmez" der eski bir söz. Başka bir deyişle, rahiplerin pençesine düşmüş bir kişi entelektüel olarak verimli olmaktan çıkmıştır. Beyin mekanizması durur; onun yerine kafatasının içinde dini kurtçuklar ve ilahi solucanlar gezinir. Çürüme hastalığına yakalanmış bir koyunu andırır. Bu talihsizler hayattaki amaçları konusunda aldatılmışlardır ve daha da kötüsü, bilim ve aydınlanma, devrim ve özgürlük karşıtlarının peşindeki büyük birliği oluştururlar. İnsanlık için yeni zincirlerin oluşturulması gereken her yerde, sanki kör bir cehaletin pençesine düşmüş gibi, bu zincirleri kırmaya hazırdırlar. Eğer şeylerin ilerici gelişiminin önüne engeller çıkarılacaksa - bu talihsizler gerekirse kendilerini tüm kitleleriyle zamanın akıntısına karşı atacaklardır. Bu nedenle, bu akıl hastalığını tedavi etmek için yola çıkan kişi, yalnızca ilgili kişilere karşı iyi bir iş yapmış olmakla kalmaz, aynı zamanda tüm ulusun muzdarip olduğu ve dünyanın, şimdiye kadar olduğu gibi, bizimle oyun oynayan allahlar ve şeytanlar için bir oyun alanı olmak yerine nihayetinde insanlar için bir yer haline gelmesi için tamamen ortadan kaldırılması gereken bir kanseri de yakmak üzeredir. O halde dini kafamızdan çıkarın ve rahipleri de aşağı indirin! Sonuncular, amacın aracı haklı çıkardığını söyleme alışkanlığındalar. Artık yeter! Sonunda bu ilkeyi onlara karşı uygulayalım! Amacımız insanlığı tüm köleliklerden, sosyal esaretin boyunduruğundan, siyasi zorbalığın prangalarından, daha az değil, hatta hepsinden önemlisi, dini karanlığın büyüsünden kurtarmaktır. Bu yüksek hedefe ulaşmak için her yol, tüm gerçek hayırseverler tarafından doğru olarak kabul edilmeli ve mevcut her fırsatta uygulanmalıdır. Dini olmayan her insan, dini zayıflatmak için elinden gelen her şeyi her gün ve her saat yapmazsa görevini ihmal etmiş olur. Allah inancından kurtulmuş olan ve nerede, ne zaman ve nasıl fırsat bulursa bulsun ruhban sınıfıyla savaşmayan herkes davasına ihanet etmiş demektir. Öyleyse kara ayaktakımına karşı savaş - bıçağa kadar uzlaşmaz savaş! Baştan çıkaranlara karşı kışkırtma, baştan çıkarılanlar için aydınlatma! Her türlü savaş aracını hizmetimize alalım: Alay rehinesi, bilimin meşalesi gibi; eğer bu yeterli değilse - daha somut ve elle tutulur argümanlar! Her şeyden önce, işçi hareketinin Allah ve dini saçmalıklar hakkındaki sözlerini sessizce dinlemekten sakının. Toplumsal devrim kampında monarşist ajitasyona ya da özel mülkiyetin aklanmasına ne kadar az yer varsa -ki bunun dışında kalan her şey gericidir- ilahi saçmalıklara da o kadar az yer vardır. Ve şunu da belirtmek gerekir: dinin lanetli sacını emekçi özlemleriyle karıştırmak isteyenler ne kadar "iyi" görünürlerse; itibarları ne kadar "iyiyse", o kadar iyidirler. Allah aldatmacasını herhangi bir biçimde vaaz eden herkes ancak bir aptal ya da alçak olabilir. Her iki tip de, ancak bilimsel bilgiyle tamamen uyumlu olduğu ve savunucularının dürüstlüğünden hoşlandığı takdirde amacına ulaşabilecek bir davayı desteklemek için iyi değildir. Oportünist siyaset sadece kötü değil, aynı zamanda bir suçtur. İşçiler herhangi bir rahibin işlerine karışmasına izin verirlerse, sadece yalan söylenmiş ve aldatılmış değil, aynı zamanda ihanete uğramış ve satılmış olurlar. Proletaryanın temel mücadelesinin kapitalizme karşı olması gerektiği ve bu nedenle de onun iktidar mekanizması olan devletin yıkılmasını hedeflemesi gerektiği ne kadar açıksa, kilise de bu mücadelede göz ardı edilmemelidir. Eğer insanlar onsuz özgürlüğe ulaşamayacakları bir anlayışa sahip olacaklarsa, din sistematik bir şekilde insanlar arasında zayıflatılmalıdır. Aptallar ya da aptallaştırılmışlar için, hala gelişebilecek gibi göründükleri ölçüde, diğerlerinin yanı sıra aşağıdaki soruları sorun: Eğer Allah onu tanımamızı, sevmemizi ve ondan korkmamızı istiyorsa, neden kendini göstermiyor? Rahiplerin söylediği kadar iyi mi, ondan korkmamız için ne sebep var? Her şeyi biliyor mu, neden insanlar özel işleri ve dualarıyla onu rahatsız ediyor? O her yerde hazır ve nazır mı, neden onun için kiliseler inşa ediliyor? O adil mi, neden insanlar onun zayıflıklarla dolu olarak yarattığı insanları cezalandıracağını düşünüyor? Eğer insanlar sadece Allah'ın lütfuyla iyi şeyler yapıyorsa, onları ödüllendirmek için ne gibi bir nedeni olabilir? Eğer her şeye gücü yetiyorsa, kendisine küfretmemize nasıl izin verebilir? Ama eğer anlaşılmazsa, neden kendimizi onunla ilgilendiriyoruz? Allah hakkında bilgi gerekli midir, neden karanlıkta dolaşmaktadır? Ve daha niceleri. İnanan kişi bu tür sorular karşısında dağın önündeki öküz gibi durur. Ancak, bu konuda düşünen herkes, bir Allah'ın varlığına dair tek bir kanıt bile sunulmadığını kabul etmelidir. Dahası, bir Allah'ın varlığı için en ufak bir gereklilik de yoktur. Doğanın özelliklerini ve kurallarını zaten bildiğimiz için, onun içinde ya da dışında bir allah neredeyse anlamsızdır, tamamen gereksizdir ve bu nedenle kendi başına geçersizdir. "Ahlaki" amacı ise daha da beyhudedir. Bir hükümdarın hüküm sürdüğü büyük bir imparatorluk vardır ve bu hükümdarın icraatları tebaasının zihnini allak bullak eder. Bilinmek, sevilmek ve onurlandırılmak ister ve her şey onun hakkında oluşturulabilecek kavramları karıştırmaya çalışır. Onun gücüne tabi olan uluslar, görünmez hükümdarlarının karakteri ve yasaları hakkında yalnızca bakanları tarafından kendilerine iletilen fikirlere sahiptirler; öte yandan bunlar, efendileri hakkında kendilerinin hiçbir kavram oluşturamadıklarını, onun iradesinin anlaşılmaz, görüşlerinin ve niteliklerinin anlaşılmaz olduğunu kabul ederler; Bakanları, kendilerinin organları olarak adlandırdıkları efendilerinden çıktığını iddia ettikleri emirler konusunda kendi aralarında asla anlaşamazlar; efendileri bunları krallığının her eyaletinde farklı şekilde ilan eder; birbirlerine hakaret ederler ve biri diğerini hile ve sahtekarlıkla suçlar. İlan ettiklerini iddia ettikleri fermanlar ve emirler muğlaktır; eğitim için verildikleri varsayılan tebaa tarafından anlaşılamayan ya da tahmin edilemeyen bilmecelerdir. Gizli monarşların yasaları açıklama gerektirir, ancak onları açıklayanlar kendi aralarında asla oybirliği içinde değildir; gizli prensleri hakkında söyledikleri her şey bir çelişkiler kaosudur; ne de yerinde yalan olduğu kanıtlanamayacak bir söz söylerler. Ona olağanüstü iyi diyorlar; yine de kararlarından şikayet etmeyen tek bir kişi bile yok. Ona sonsuz bilge derler, ama onun yönetiminde her şey akla ve sağduyuya aykırı görünür. Adaleti övülür ve tebaasının en iyileri genellikle en az kayırılanlardır. Her şeyi gördüğü söylenir ve her yerde bulunuşu hiçbir şeyi iyileştirmez. Düzenin dostu olduğu söylenir ve onun devletinde her şey karışıklık ve düzensizlik içindedir. Her şeyi kendi isteğiyle yapar, ancak olaylar nadiren onun planlarıyla örtüşür. Her şeyi önceden görür ama ne olacağını bilemez. Kendisine hakaret edilmesine izin vermez ve yine de herkesin hakaretine tahammül eder. İnsanlar onun bilgisine, eserlerinin mükemmelliğine hayranlık duyarlar, ancak eserleri kusurlu ve kısa ömürlüdür. Yaptıklarından asla tatmin olmadan yaratır, yok eder ve yaptıklarını geliştirir. Tüm çabalarında yalnızca kendi ününe bakar, ancak evrensel olarak övülme amacına ulaşamaz. O sadece tebaasının refahı için çalışır ama onlar en temel ihtiyaçlardan yoksundur. En çok kayırır göründüğü kişiler genellikle kendi kaderlerinden en az memnun olanlardır; neredeyse hepsi her zaman büyüklüğüne hayran oldukları, bilgeliğini övdükleri, iyiliğine saygı duydukları, adaletinden korktukları ve emirlerini kutsadıkları ama asla itaat etmedikleri bir efendiye karşı isyan ederken görülürler. - Bu krallık dünyadır; bu hükümdar Allah'dır; hizmetkârları rahipler, tebaası halktır - güzel bir bölge! Gördüğümüz gibi, özellikle Hıristiyanların Allahı, vaatlerini yerine getirmemek için vaatlerde bulunan; insanları iyileştirmek için onlara salgın ve hastalıkların gelmesine izin veren bir Allah'dır. İnsanları kendi suretinde yaratan ve yine de kötülüğün yazarı olmayan; işlerinin çok iyi olduğunu gören ve yine de kısa süre sonra kötü olduklarını öğrenen; insanların yasak meyveden yiyeceğini bilen ve yine de bunun için tüm insan ırkını mahkum eden bir Allah. Şeytan tarafından alt edilebilecek kadar zayıf, yeryüzündeki hiçbir zorbanın kendisiyle kıyaslanamayacağı kadar zalim bir Allah, işte Yahudi kutsal kitabının allahlar doktrininin Allahı budur. İnsanları mükemmel yaratan ama onları mükemmel tutamayan, şeytanı yaratan ama onu kontrol edemeyen, birkaç kişinin hatası yüzünden milyonlarca masum insanı mahkum eden bir yüce, tam bir beceriksizdir; Günah tufanıyla birkaçı dışında tüm insanları yok eden ve eskisinden daha iyi olmayan yeni bir nesil ortaya çıkaran; İncillere inanan akılsızlar için bir cennet, onları reddeden akıllılar içinse bir cehennem yaratan. - Kendisini Kutsal Ruh'un yarattığı, kendisiyle başkaları arasında bir arabulucu olarak gönderen, düşmanları tarafından hor görülen ve alay edilen, bir yarasanın ahır kapısına çivilenmesi gibi çarmıha çivilenen, gömülmesine izin veren, ölümden dirilen, cehennemi ziyaret eden, canlı olarak cennete yükselen ve şimdi yaşayanları ve ölüleri yargılamak için bin dokuz yüz yıldır sağında oturan ilahi bir şarlatandır. O, tarihi kanla yazılması gereken korkunç bir zalimdir çünkü bu bir terör dinidir. Hıristiyan allahlar doktrini defolsun; her şeyi açıkladıkları önemli H i ç l i k l e r i olmadan, artık bolluk içinde eğlenmeyen, artık alçakgönüllülüğü vaaz etmeyen ve kendileri ihtişam içinde yaşamayan; artık uysallığı vaaz etmeyen ve kibri uygulayan, ancak Aydınlanma tarafından unutuluşun uçurumuna fırlatılan kanlı inanç rahipleri tarafından icat edilen bir Allah defolsun. O halde zalim Üçlü Birlik - cani Baba, doğaya aykırı Oğul, şehvet düşkünü Ruh - defolsun! Adına insanların sefil kölelere indirgendiği ve yalanların her şeye kadir gücüyle yeryüzünün sıkıntılarından cennetin sevinçlerine indirgendiği tüm onursuz fanteziler defolsun. Kutsallaştırılmış yanılsamalarıyla özgürlüğün ve mutluluğun laneti olan bu kişiler defolsun! Allah, kurnaz dolandırıcıların icat ettiği bir hayaletten başka bir şey değildir; bu hayalet aracılığıyla insanlar şimdiye kadar korku içinde tutulmuş ve zulüm görmüştür. Ancak bu yanılsama, ayık bir gözle bakıldığında hemen eriyip gider; ve kandırılmış kitleler bu tür bir papazlığa daha fazla dikkat etmek istemezler; bunun yerine şairin sözlerini din adamlarının dikkatine sunarlar: "Dua ettiğimiz puta bir lanet Kışın soğuk ve kıtlıkta. Boşuna umut ettik ve bekledik; Bizimle alay etti, alay etti ve alay etti." Bu kısa, öz ve tek uygulanabilir süreç elbette sadece yaklaşmakta olan toplumsal devrimin fırtınasında, yani papazlığın suç ortaklarının, prenslerin, hurdacıların, bürokratların ve kapitalistlerin de "tabula rasa" olduğu anda gerçekleşecek, ancak kilise gibi devlet ve toplum da demir bir süpürgeyle tamamen temizlenecektir. Metnin kaynağı: https://www.anarchismus.at/anarchistische-klassiker/johann-most/28-johann-most-die-gottespest
-
- 1
-