Werther Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Bu sure ile ilgili şöyle garip bir durumda var. Allah yıkmak istediği hristiyanlığın zafer kazanmasını neden ister? Müminler bunun nesine sevineceklerdi? Link to comment Share on other sites More sharing options...
Röpteşambırlı Uzaylı Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 bir mucize filan göremiyorum.tek gördüğüm kararsiz bir tanri.3 ila 9 demek kararsizliktir.3 olmadi 9 o da olmadi 50 yıl sonra.böyle mucize mi olur!.. savasi bilmese baska ayet gelir ört bas edilirdi.sanki kutsal kitaplarda olmayan şeyler.tanri bilmeyince hemen o ayetin hükmünü kaldirdik filan gibi yeni ayetler yolluyor.bunlari bilmeyende mucize var deyip duruyor.ne mucizesi, neyin mucizes(i!) Link to comment Share on other sites More sharing options...
Röpteşambırlı Uzaylı Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 kutsal yazitlardan ne mucize, ne bilim, ne ilim çikar.hiç bir şey çikmaz.ama insanlar ha bire mucize çikarip duruyor. yok sudan canlilar olmuş Yok yer gök bitişikmiş araştirinca hepsi fiyasko çikiyor. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Werther Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 1 dakika önce, Röpteşambırlı Uzaylı yazdı: kutsal yazitlardan ne mucize, ne bilim, ne ilim çikar.hiç bir şey çikmaz.ama insanlar ha bire mucize çikarip duruyor. yok sudan canlilar olmuş Yok yer gök bitişikmiş araştirinca hepsi fiyasko çikiyor. Kuran’da bildiğimiz sudan canlıların oluştuğuna dair bilgi yoktur. Kuran’da su erkeğin menisine ithafen söylenir. İlk canlı topraktan diğerleri bir atımlık sudan yani meniden yaratılmıştır. Kuranı dikkatli okuyan herkes bunu görecektir. Yer gök bitişikti ve ayrıldı miti tamamen Sümer masallarından alıntıdır. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Röpteşambırlı Uzaylı Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 8 dakika önce, Werther yazdı: İlk canlı topraktan topraktan deyince neyi anlatmiş oluyor? Boş. nükleotitler, lipitler, proteinler ve karbonhidratlar gibi hayat moleküllerinden, hücreden bahsetmiyorsa gerisi boş. tanri neden ilaç yapimini anlatmaz, transistör yapimini anlatmaz da boş işleri anlatir? Link to comment Share on other sites More sharing options...
Röpteşambırlı Uzaylı Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 Report Paylaş Mesaj tarihi: Temmuz 29, 2023 14 dakika önce, Werther yazdı: tamamen Sümer masallarından alıntıdır. nereden alinti olduğunun önemi yok.zaten yanliş bilgiler. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 11 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 11 Ocak Rum Suresi'ndeki sözde mucize ile ilgili olarak öncelikle ayetin tefsirlerini ve Bizans-Sasani Savaşları'nı incelememiz lazım. 1) Elif, Lâm, Mîm. 2) Rum (orduları) yenilgiye uğradı. 3) Yakın bir bölgede. Ancak onlar, yenilgilerinin ardından zafer kazanacaklardır. 4) Birkaç yıl içinde. Bundan önce de, sonra da iş (emir) Allah’ındır. O gün müminler sevineceklerdir. Rum Suresi'ndeki sözde mucize olarak belirtilen ayetlerde Sasanilerin ismi geçmez. Ayrıca, ayetlerde Rumların (Bizans'ın) hangi tarihte ve hangi savaşta yenildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Rumların Sasanilere karşı yenildiği bilgisi ise yalnızca ayetin tefsirlerinden çıkarılabilir. Sorularla İslamiyet sitesinde Rum Suresi özet olarak şöyle anlatılır; Muhammed, peygamber olarak görevlendirildiğinde, Doğu Roma İmparatorluğu ve İran, dünyanın en büyük iki devleti olarak hüküm sürüyordu. 613 yılında, bu iki devlet arasında büyük bir savaş başladı. İran tahtında Hüsrev II, Rum İmparatorluğu'nda ise Herakliüs bulunuyordu. İran orduları, Rum kuvvetlerini Suriye'ye kadar kovalamış ve 614 yılında Filistin ile Kudüs'ü fethetmişti. Bu istilâ sırasında, tüm kiliseler ve dini yapılar tahrip edilmiş, binlerce Hıristiyan ve Yahudi öldürülmüştü. İran Kisra'sının sarayı, 30.000 kafatasıyla süslenmişti. Bu istilâ tufanı burada da durmamıştı. Mısır'ı da basmış, Mîladın 616 senesinde İranlılar bir taraftan Nil vadisini işgal ederek İskenderiye'ye ulaşmışlar, diğer taraftan bütün Anadolu'yu istilâ ederek İstanbul'un Boğaziçi sahillerine kadar gelmişler. Doğu Roma İmparatorluğunun başşehri olan Kostantiniye (İstanbul) şehri karşısında görünmüşlerdi. Böylece Irak, Suriye, Filistin, Mısır ve Anadolu'yu saltanatları altına almışlardı. Bu tarihlere dikkat edelim. Bizans-Sasani Savaşları incelendiğinde, 613 yılında Antakya Savaşı'nın yaşandığını ve bu savaşta Bizans'ın (Rumların) yenildiğini görürüz. Ardından, 614 yılında Bizans ile Sasani İmparatorluğu arasında Kudüs Kuşatması gerçekleşmiş ve Sasaniler Kudüs'ü ele geçirmiştir. Romalıların mağlubiyet haberi Mekke'ye ulaşınca, müşrikler sevindiler ve şımardılar. Müslümanlar ise üzüldü. Müşrikler, bu durumu fırsat bilerek Müslümanları rahatsız etmeye başladılar. Onlar, "Siz ve Hristiyanlar Ehl-i Kitap’sınız. Biz ve İranlılar ise ümmiyiz. İranlılar, sizin Rum kardeşlerinize galip geldiler. Biz de sizinle savaşa girersek, sizi mağlup ederiz." şeklinde şamataya başladılar. Bu olay üzerine, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz’in bir mucizesi olarak, Cenâb-ı Hak, Rum Sûresi'ni indirerek müminlerin üzüntüsünü giderdi. Bu âyetlerde, "Rumlar size yakın bir mevkide mağlup oldular, ancak birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. O gün müminler, Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir." (Rum, 30/1-6) buyruluyordu. O dönemde Rum İmparatorluğu oldukça perişandı. İç isyanlar, dağılmış ordu ve boşalmış hazine ile imparator Herakliüs, Kartaca'ya kaçmayı bile düşünmüştü. İranlı komutanlar ise zafer sarhoşluğu içinde, Herakliüs’ten her türlü ağır şartı kabul etmeyi teklif etmişlerdi. Bu şartlar arasında, altın, gümüş, ipek ve diğer değerli eşyalara ek olarak bin kadın da teslim edilmesi istenmişti. Rum İmparatorluğu bu şartları kabul ederek anlaşmayı imzaladı ve murahhaslarını gönderdi. Ancak, İran Kisrası Hüsrev, bununla yetinmeyip, "İmparator Herakliüs, zincirler içinde gelip, ilâhına bedel, ateş ve güneşe tapmalıdır." diyerek hakaretlerde bulunmuştu. Böyle bir hezimetten sonra, Romalıların birkaç yıl içinde tekrar galip gelmesi ihtimali dahi akıllara gelmezken, Cenâb-ı Hak, yukarıdaki âyetlerle Resûl-ü Kibriyâ'ya Rumların kısa bir süre içinde galip geleceğini mucizevi bir şekilde bildirdi. Hz. Ebû Bekir, bu âyetleri Resûl-i Kibriya’dan (a.s.m.) işitir işitmez, Mekke'de yüksek sesle okudu ve sevinen müşriklere, "Rumlar birkaç yıl içinde İranlılara galip gelecekler." dedi. Müşrikler şaşkınlıkla, büyük bir hezimete uğramış bir imparatorluğun nasıl yeniden galip geleceğini anlamadılar. İçlerinden Übey bin Halef, "Yalan söylüyorsun, haydi bahse girelim." dedi. Hz. Ebû Bekir kabul etti ve üç yıl süreyle 10 deve üzerinden bahis yaptılar. Ancak Hz. Ebû Bekir, durumu Peygamber Efendimiz’e bildirdi. Resûl-i Kibriyâ, "Âyetteki 'birkaç yıl' ifadesi, üçten dokuza kadar olan yılları kapsar. Develerin sayısını arttırın ve müddeti uzatın." buyurdu. Bunun üzerine, Hz. Ebû Bekir, Übey'e tekrar rastladı ve "Hayır, pişman olmadım. Gel, bahsi arttıralım ve müddeti de uzatalım." dedi. Übey, "Haydi yapalım." diyerek kabul etti ve bahsi 9 yıl süresince 100 deveye çıkardılar. Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/hz-ebu-bekirin-ubey-bin-halef-ile-bahse-girmesi Ebu Bekir, Rumların 3 yıl içerisinde tekrar galip geleceği konusunda Übey bin Halef ile 10 deve üzerinden bir iddiaya girer, yani kumar oynar. Ardından Ebu Bekir, Muhammed'in yanına gider ve durum anlatır. Muhammed'de Rum Suresi'nin 4. ayetinde geçen "birkaç yıl" ifadesinin 3 ila 9 yıl arasındaki bir süreyi kapsadığını açıklar ve Hz. Ebu Bekir'e, “Git, bahsi artır ve süreyi uzat” der. Hz. Ebu Bekir, Übey bin Halef’in yanına giderek, “Gel, bahsi artırıp süreyi uzatalım. Haydi, dokuz seneye kadar yüz deve yapalım” der. Böylece bahsi artırır ve süreyi uzatır. Eğer bahis 613 yılında, yani Bizans'ın Antakya'da Sasaniler tarafından bozguna uğratıldığı tarihte yapıldıysa, 613+9, yani 622'ye kadar Rumların, Sasanileri ağır bir yenilgiye uğratması, yani tarumar etmesi gerekiyor. Rum Suresi'ne tekrar dönecek olursak, 3. ayette Rumların yakın bir bölgede yenildikleri söyleniyor. Bu ayette geçen "yakın" ifadesi, Arapçada "أَدْنَى" (ednâ) kelimesiyle kullanılmıştır. Bu kelimeyi Türkçeye çevirdiğimiz zaman ise "en aşağı, en düşük" yani "yeryüzüne en yakın yer" anlamı çıkıyor. Peki, neresi bu "en aşağı, en düşük" yani "yeryüzüne en yakın yer" anlamına gelen yer? Arap Yarımadası'nda bu tanıma uyan tek yer Ölü Deniz yani Lut Gölü'dür. Ancak burada ana problem, Bizans ile Sasaniler arasında Ölü Deniz yakınlarında, yani Ürdün Rift Vadisi'nde herhangi bir savaşın olmamış olmasıdır! 614 yılında Sasanilerin kuşatarak ele geçirdikleri Kudüs ise, deniz seviyesinin oldukça üzerinde bir yerdir! Şimdi, bazı Müslüman arkadaşlar diyebilir ki: "Hayır, o ayetteki 'yakınlık' ifadesi 'derinlik' anlamına değil, bir noktanın başka bir noktaya olan uzaklığı anlamında kullanılmıştır." Hadi diyelim öyle olsun... Rum Suresi, Mekke'de inmiştir. Eğer Ebu Bekir ile Übey bin Halef, 613 yılında bahse girdiyse, bu durum 613'teki Antakya Savaşına işaret etmektedir. Peki, Mekke ile Antakya arasındaki mesafe nedir? Yaklaşık 1600 kilometre! Peki, siz 1600 kilometre uzaklıkta olmuş bir savaş için "Rumlar, yakın bir yerde yenildi" der misiniz? 1600 kilometre, yakın bir mesafe midir? Eğer Ebu Bekir ile Übey bin Halef, 614 yılında bahse girdiyse, bu durumda 614'teki Kudüs kuşatmasına işaret ediyor. Kudüs ile Mekke arasındaki mesafe ise yaklaşık olarak 1200 kilometredir! Yani, Rum Suresi 3. ayetteki "yakın" ifadesine ister derinlik olarak, isterse bir yere olan mesafe olarak bakalım, her iki durumda da bir sonuca varamıyoruz! Bizans-Sasani Savaşlarına tekrar dönecek olursak, 626 yılına kadar Bizans tarafının anlamlı bir zaferi yoktur! 613-614 yıllarında Bizans'ın, Sasaniler karşısında büyük bir yenilgiye uğramasıyla başlayan süreç, 626 yılına kadar devam etmiştir. Bizans'ın başkenti Constantinople, doğudan Sasaniler yani Persler, batıdan ise Avarlar tarafından kuşatma altına alınmıştır. Bakın dostlar, yıl oldu 626, ama ortada Bizans'ın anlamlı bir zaferi yok! Aşağıdaki haritada, 626 yılında Bizans ile Sasaniler arasındaki durum gözükmektedir. Bizans, Anadolu'yu Sasanilere kaybetmiş, Constantinople ise Sasaniler ve Avarlar tarafından kuşatma altına alınmıştır! 626 yılında, Bizans’ın Avarlar ile iş birliği yaparak, Sasanilere karşı başarılı bir savunma yapması sonucunda, Sasanilerin kuşatma girişimleri başarısız olmuştur. Bu kuşatma için çok fazla kaynak ve asker harcayan Sasaniler, ciddi şekilde zayıflamışlardır. Bu durumu fırsat bilen Bizans İmparatoru Herakleios, Sasanilere karşı büyük bir karşı saldırı başlatmış ve 627 yılında Ninova'ya kadar ilerleyerek burada büyük bir zafer elde etmiştir. Bu zafer, Bizans’a kaybettiği bütün toprakları geri kazandırmış ve Sasani İmparatorluğu’nu büyük bir darbe ile karşı karşıya bırakmıştır. Sasanilerin yenilmesinin ardından, Pers ordularında büyük bir isyan patlak vermiş ve 628 yılında II. Hüsrev öldürülmüştür. Bu olay, Sasani İmparatorluğu’nun çöküşünü hızlandırmış ve imparatorluğun sonunu getiren önemli bir dönüm noktası olmuştur. Bakın dostlar, yıl 627 oldu ve Bizans, Sasanileri ancak o yenebildi! Ebu Bekir iddiaya girmişti değil mi? 613 ya da 614 yılında, hadi diyelim ki 614. O zaman 614 + 9 ne yaptı? 623 yaptı, değil mi? Peki, Bizans Sasanileri ne zaman yendi? 627'de, Ninova'da değil mi? 627 nere, 623 nere? İşte alın size Rum Mucizesi! 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 11 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 11 Ocak İlk cümle olan "Elif, Lam, Mim" kesinlikle bir mucize, çünkü bugüne kadar bunun %100 ne anlama geldiğini bilen birisi ortaya çıkmadı. Tamamen muğlak bir şey ki, mâlum kitabın apaçık olduğu iddiasını yerle bir eden bir noktadır. İslam tarihi, Kur´an dahil olmak üzere geriye doğru kurgulanmıştır, çünkü ilk 150-200 senesi bir hayli karanlıktadır. Önceki iletimlerimde bunun kanıtlarını yazmıştım. 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 11 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 11 Ocak İbn Kesir'in "Tefsir" adlı eserinde Ebu Bekir'in bahsi kaybettiği ile ilgili hadis; Ebu îsâ et-Tirmizî der ki: Bize Muhammed İbn İsmail'in... Niyâr İbn Mükram el-Eslemf den rivayetine göre o, şöyle anlatmış: «Elif, Lam, Mîm. Rumlar yenildiler. Yakm bir yerde... Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlib geleceklerdir. Birkaç yıl içinde.» âyetleri nazil olduğunda İran'lılar Rumlara gâlib idiler. Müslümanlar Rumların onları yenmelerini arzu ediyorlardı. Çünkü kendileri de onlar da kitâb ehli idiler. «O gün mü'minler de sevinecekler. Allah'ın yardımı ile... O, dilediğine yardım eder ve Azîz'dir, Rahîm'dir.» âyeti bunun hakkındadır. Kureyş ise İran'lıların gâlib gelmesini istiyordu. Çünkü onlar ve İran'lılar kitâb ehli olmadıkları gibi yeniden diriltilmeye de inanmıyorlardı. Allah Teâlâ bu âyeti indirdiği zaman Ebubekir çıkıp Mekke'nin muhtelif yerlerinde yüksek sesle: «Elif, Lâm, Mîm. Rumlar yenildiler. Yakın bir yerde... Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlib geleceklerdir. Birkaç yıl içinde...» âyetlerini okudu. Kureyş'ten bazı kimseler Ebubekir'e: Bu bizimle senin arandadır. Arkadaşın Rumların birkaç yıl içinde İran'lılan yeneceğini sanıyor. Bunun üzerine bahse tutuşmaya var mısın? dediler. Ebubekir: Evet, tutuşalım, dedi. Bu bahse girmenin haram kılınmasından önceydi. Ebubekir ve müşrikler bahse tutuşup bahse konu şeyleri karşılıklı olarak (bir yed-i emîne) bıraktılar. Ve Ebubekir'e: Bu birkaç yılı kaç sene yapalım; (birkaç yıl ta'bîri bizim aramızda) üç yıldan dokuz yıla kadardır. Bizimle aranda orta bir mikdâr söyle de onda karâr kılalım, dediler. Aralarında altı yıllık bir süre tesbît ettiler. Altı yıl geçtiği halde Rumlar gâlib gelemediler. Müşrikler bahsi kazandılar. Yedinci sene girince Rumlar İran'lılara gâlib geldiler. Müslümanlar altı sene süre koymasından dolayı Ebubekir'i ayıpladılar. Ebubekir: (Altı sene koymuştum) Çünkü Allah Teâlâ: «Birkaç yıl içinde...» buyurmuştu, dedi. İşte o zaman birçok kişi müslüman oldu. Tirmizî, hadîsi bu ifâdelerle zikrettikten sonra şöyle der: Bu hasen, sahîh bir hadîstir. Sâdece Abdurrahmân İbn Ebu Zinâd kanalından rivâyetiyle biliyoruz. Hadîsin bir benzeri mürsel olarak İkrime, Şa'bî, Mücâhid, Ka-tâde, Süddî, Zührî ve başkaları tarafından rivayet edildiği gibi tabiîn'den bir cemaattan da rivayet edilmiştir. III. (IX.) yüzyılda hasen terimi, özellikle Tirmizi tarafından farklı terimlerle birlikte kullanılmıştır. Ancak bu dönemde, hasen teriminin anlamı hakkında net bir açıklama yapılmadığı için, zamanla farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu terimler arasında hasen-sahih, hasen-ceyyid, hasen-garîb, hasen-sahih-garîb ve sahih-garîb gibi kategoriler bulunmaktadır. Hasen-sahih terimi, dört farklı şekilde kullanılmıştır: 1) Hasen, kelime anlamı olarak iyi ve sahih anlamında kullanılmıştır. 2) Bir hadis iki farklı rivayetle gelmiş ve biri sahih, diğeri hasen olarak kabul edilmiştir. 3) Rivayetçi gruplarından bazıları hasen, bazıları ise sahih olarak kabul edilmiştir. 4) Hadisin hasen veya sahih olup olmadığı konusunda kesin bir görüş birliği sağlanamamıştır. En isabetli kullanım, "Hadis iki tarikten rivayet edilmiştir, birine göre sahih, diğerine göre hasen" ifadesidir. Tirmizi, bir hadisin birden fazla rivayetinin olduğunu ve hasen hadisin sahih seviyesine ulaşmadığını belirtmiştir. Dolayısıyla, "hasen-sahih" denildiğinde, hadisin sahih seviyesine yakın olduğu ve birden fazla tarikinin bulunduğu ifade edilmektedir. Atâ el-Horasânî der ki: Bana Yahya İbn Ya’mûr’un rivayetine göre Kayser Rûm ordusu ile Katame denilen bir adamı, Kisrâ da Şehrîrâz’ı göndermişti. Ezruât ve Busrâ’da karşılaştılar. Orası Şam’ın size en yakın olan yeridir. Rumlarla karşılaştıklarında İranlılar gâlip geldiler. Kureyş kâfirleri buna sevinirken müslümanlar üzüldüler. İkrime der ki: Müşrikler Hz. Peygamber (s.a.)in ashabı ile karşılaştılar ve: Siz kitap ehlisiniz. Hıristiyanlar da kitap ehlidir. Biz ise ümmîleriz. Bizim İranlı kardeşlerimiz sizin kitap ehli kardeşlerinize üstün geldiler. Şayet siz de bizimle savaşacak olursanız şüphesiz biz size galip geleceğiz, dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ: «Elif, Lam, Mîm. Rumlar yenildiler. Yakın bir yerde… Onlar bu yenilgilerinden sonra gâlib geleceklerdir. Birkaç yıl içinde… Eninde sonunda buyruk Allah’ındır. O gün mü’minler de sevinecekler. Allah’ın yardımı ile… O, dilediğine yardım eder ve Azîz’dir, Rahîm’dir» âyetlerini indirdi. Ebubekir es-Sıddîk, kâfirlere karşı çıkıp: Kardeşlerinizin bizim kardeşlerimize galip gelmesine mi sevindiniz? Hiç sevinmeyin. Allah’a yemin ederim ki, şüphesiz Allah, Rumları İranlılara galip getirecektir. Bize bunu peygamberimiz (s.a.) haber verdi, dedi. Übeyy b. Halef, Hz. Ebubekir’in karşısına dikilip: Ey Ebu Fudayl, yalan söyledin, dedi. Ebubekir de ona: Ey Allah’ın düşmanı, sen daha çok yalancısın, dedi. Übeyy b. Halef: Benden on genç deve, senden de on genç deve, haydi bahse girelim. Üç seneye kadar eğer Rumlar İranlıları yenerse ben kaybedeceğim, İranlılar üstün gelirse sen kaybedeceksin, dedi. Sonra Ebubekir Hz. Peygamber (s.a.)e gelip bunu haber verdi. Allah Rasûlü: Bu, senin söylediğin gibi değildir. (Bizim dilimizdeki) birkaç yıl, üç ilâ dokuz sene arasıdır. Bahse konu olan şeyleri artır, süreyi de uzat, buyurdu. Ebubekir çıkıp Übeyy’e rastladı. Übeyy: Herhalde pişman olmuşsundur, dedi. Ebubekir: Hayır dedi, gel bahsi artıralım ve süreyi uzatalım. Dokuz seneye kadar olmak üzere yüz genç deve benden, yüz genç deve senden, bahse girelim, dedi. Übeyy de: Pekiyi kabul, dedi. Bu süreden önce Rumlar İranlıları yendiler ve müslümanlar müşriklere (bahiste) üstün geldiler. Değerli dostlar, ilk paylaştığım hadis Tirmizi'ye aittir. Tirmizi, bu hadiste Ebu Bekir'in iddiayı kaybettiğini ve Müslümanlar tarafından ayıplandığını aktarır. Tirmizi, bu hadis için "hasen-sahih bir hadis" demiştir. Hasen-sahih ifadesi ise, hadisin sahih seviyesine yakın olduğunu, yani güvenilirliğinin yüksek olduğunu ifade eder. İkinci paylaştığım hadis ise Atâ bin Meysere el-Horasânî'ye aittir. Bu hadise görede Ebu Bekir iddiayı kazanmıştır ama bu hadiste şöyle ilginç bir durum vardır; "Kayser, Rûm ordusu ile Katame denilen bir adamı, Kisra da Şehriraz’a göndermişti" ifadesi geçmektedir. Kisra da Şehriraz, Sasani kral isimlerinden Hüsrev’in Süryânîce’deki Kesrô (Kôsrô) şeklinden Arapçalaştırılmış halidir. Bu hadise göre, Rûm orduları ve Kisrâ da Şehrîrâz yani II. Hüsrev (ve onun Pers orduları), Ezruât ve Busra'da karşılaşmışlardır. Bu karşılaşma için ise "Orası Şam’ın size en yakın olan yeridir." ifadesi kullanılmıştır. Sonrasında ise "Rumlarla karşılaştıklarında İranlılar gâlip geldiler." şeklinde bir ifade yer almaktadır. İşte tam olarak bu kısımda, Rum Suresi'ndeki "Rumlar yenildiler. Yakın bir yerde…" ifadesine gönderme yapılmıştır! Peki, Ezruât ve Busra tam olarak nerede? Ezruât'ın nerede olduğuna dair net bir bilgi yok. Bazı kaynaklar, sadece Suriye'nin güneyi ve Şam'a yakın bir konumda olduğunu belirtmiştir. Busra ise, Suriye'nin güneydoğusunda, Dera ili sınırlarında yer alan tarihi bir şehir olup, günümüzde Busra ash-Sham ismiyle anılmaktadır. Bizans-Sasani Savaşlarını incelediğimizde, ne Şam'da ne de Busra'da Bizans ile Sasani İmparatorlukları arasında bir savaşın gerçekleştiğine dair herhangi bir kanıt yoktur! Hadi bunu geçtim. Mekke'de yaşayan bir topluluk için neden "Orası Şam’ın size en yakın olan yeridir." ifadesi kullanılır? Busra ash-Sham ile Mekke arası neredeyse 1300 kilometre! Değerli dostlar! Rum Mucizesi(!) denilen olaya ayet ekseninde, hadis ekseninde ve tarihsel bakış açısıyla da baksak, bu sözde mucize her seferinde elimizde kalıyor! Tirmizi ve Atâ el-Horasânî'nin Rum Suresi ile ilgili olan hadislerine dair kaynaklar: https://www.islamiokul.com/kutuphane/kuran/tefsirler/ibnikesir/030.htm https://www.kuranincelemeleri.com/?pnum=367&pt=84Rum+Suresi+1-7 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 13 saat önce Report Paylaş Mesaj tarihi: 13 saat önce Rum Suresi ile ilgili olarak Müslümanların savunduğu bir diğer görüş, Rum Suresi 4. ayette geçen "birkaç yıl" ifadesinin, Arapçada genellikle 3 ila 9 yıl arasındaki bir süreyi ifade ettiği yönündedir. Aynı şekilde, Yusuf Suresi 42. ayette de geçen "bıd" kelimesi "birkaç" anlamına gelmektedir. Bu kelime her iki ayette de kullanılmıştır. Yusuf Suresi 42. ayet: O zaman hayatta kalacağını bildiği kişiye dedi ki: “Efendinin huzurunda beni an.” Fakat Şeytan, o kişiye Yusuf’u efendisine hatırlatmayı unutturdu, bu yüzden Yusuf, birkaç yıl daha hapiste kaldı. Peki, Yusuf kaç yıl hapiste kaldı? İslam kaynaklarında bu konuda farklı görüşler bulunmaktadır: Yedi yıl görüşü: İbn Cureyc, Katade ve Vehb b. Münebbih gibi alimler bu görüşü savunmuşlardır. Vehb b. Münebbih’e göre, Eyyub'un belası (hastalığı) yedi yıl devam etti, Yusuf da yedi yıl hapiste kaldı. On iki yıl süresi: Bu görüş, İbn Abbas’a aittir. İbn Abbas, Yusuf’un hapiste on iki yıl kaldığını ifade etmiştir. On dört yıl görüşü: Bu görüş de ed-Dahhak’a aittir. Ona göre, Yusuf hapiste on dört yıl kalmıştır. Abdullah b. Raşid el-Basri, Said b. Ebi Arube'den şöyle bir nakil yapmaktadır: Bıd' kelimesi, beş ila on iki arasındaki sayıyı ifade eder. Kaynak: https://www.islamiokul.com/kitap/files/KURTUB/AYT/012/042.htm Rum Suresi 4. ayette geçen "bıd" ifadesi için 3 ila 9 yıl diyen Müslümanlar, Yusuf Suresi 42. ayette geçen "bıd" ifadesi için ise 7, 12, 15 veya 5 ila 12 yıl gibi farklı görüşler sunmuşlardır. Yani, Rum Suresi’ne gelince farklı bir yorum yapılırken, Yusuf Suresi’ne gelince farklı bir yorum yapılmaktadır. Halbuki her iki ayette de geçen kelime aynıdır! Müfessirler bile bu konuda nasıl yorum yapacaklarını şaşırmış durumda! Peki, İncil bu konu hakkında ne söylüyor? İncil’e göre, Yusuf yaklaşık iki yıl hapiste kaldı. Yaratılış 40. bölümde, Firavun’un rüyasını gördüğü zaman dilimiyle bağlantılı bir süre belirtilmiştir. Yusuf, zindanda iken Firavun'un şarapçısı ve ekmekçisinin rüyalarını yorumladıktan sonra, şarapçı Yusuf’a hapisten çıkınca onu hatırlayacağına söz verir. Ancak şarapçı unutmuş ve iki yıl boyunca Yusuf hapiste kalmıştır. Yaratılış 41:1'de şöyle denir: "İki yıl sonra Firavun bir rüya gördü." Bu ifade, Yusuf’un hapiste geçirdiği iki yıl sonrasında Firavun'un rüyasını gördüğünü gösterir. Firavun, rüyasını çözemeyince Yusuf çağrılır, rüyayı doğru yorumlar ve bu yorum, Yusuf'un Mısır'da yüksek bir mevkiye gelmesini sağlar. Sonuç olarak, İncil'e göre Yusuf, hapiste yaklaşık iki yıl kaldı ve bu süre, şarapçının onu hatırlamaması nedeniyle uzadı. Ey Müslümanlar! Rum Suresi 4. ayette geçen "bıd" kelimesi için 3 ila 9 yıl ifadesini kullanırken, Yusuf Suresi 42. ayette geçen "bıd" için neden kesin bir yorumda bulunamıyorsunuz da her kafadan bir ses çıkıyor? Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now