Yalçın BAHADIR Konu tarihi: 13 Haziran Report Paylaş Konu tarihi: 13 Haziran Evrende Yalnız mıyız? Eğer yaşam; fizik yasalarının yönlendirmesi ile kendiliğinden oluşabiliyorsa bizim gibi karbon temelli yaşamın oluşması için Güneş Sistemi / Dünya benzerliğinde milyonlarca hatta milyarlarca gezegen var. Sadece Samanyolu galaksisinde 400 milyar yıldız olduğunu, bunlardan sadece %1 inin bir gezegen sistemi olduğunu ve bunların da sadece %1 inin yaşama uygun şartlar sağladığını düşünürsek; galaksimizde 40 milyon olası yaşam barındıran gezegen var demektir. Yani 200 bin ışık yılı çapında bir alanda olası 40 milyon canlılık faaliyeti. Bunu bir de evren boyutuna vurduğunuz zaman sayı artık anlamsızlaşıyor ve bilmediğim sayıları söylemem gereken noktalara kadar gidiyor. Bu konu hakkında bugün bilimle az çok ilgilenen herkesin bildiği Fermi Paradoxu meşhurdur. Ünlü fizikçi Fermi bu konuyu arakadaşları ile bir öğle yemeğinde tartışırken benzer hesabı yapıp; "Madem evrenin her yerinden hayat fışkırma ihtimali var ise o halde herkes nerede?" diye soruyor ve bu soru tarihe bu kadar yüksek olasılığa rağmen bu yönde hiç bir işaretin olmaması nedeni ile Fermi Paradoksu olarak geçiyor. Paradoksun çözümü için bir çok çözüm öneriliyor bunlardan en çok bilinen üç tanesi şöyle; 1- Nadir Dünya teorisi : Bu görüşe göre dünyanın konumu çok daha özeldir... Sadece bir yıldız ve goldilock bölgesinde bir gezegen ile bitmiyor iş. Sistemde Jupiter ve Saturn gibi büyük gaz devleri olmalı, o gezegenin Ay gibi uydusu olup gezegenin eksenin stabil tutmalı, yıldızın yer aldığı galaksinin eliptik değil sarmal olması gerektiği gibi bir çok özel şartların yerine gelmesi gerektiğini iddia ederi. Yaşamın oluşması için bunlar şart değilse de gelişmesi ve sürdrülebilri olması açısından önemli kabul ediliyor. Fakat bunlarda formülde yerine konduğunda yine sadece galaksimizde 400.000 adet olası yaşam oluşturabilecek gezegen çıkıyor. Oldukça sorunlu bir hipotez gibi geldi bana. 2- Büyük Filtre Teorisi : Basitçe bu teoriye göre; evrenin her yerinden hayat fışkırması gerekirken aksine az sayıda (Bilinen sadece dünya) akıllı türe indirgeyen büyük bir filtre olaylarının yaşanmış olması olarak gösterilmektedir. Bu filtre ne olabilir? Kozmik felaketler (Süpernova, Asteroid çarpması vs), evrim ve akıllı canlının kendini yok etme eğilimi olarak sayılabilir. Ancak bu teori de sorunu tam olarak çözmüyor bence. Zira biz varız ve yaklaşık 150 yıldır evrene radyo dalgaları gönderebiliyoruz. Eğer biz o filtreye henüz gelmediysek bizden çok daha önce evrimleşmiş ve radyo dalgalarını bizden çok daha önce keşfetmiş başka akıllı yaşam örnekleri olmalı ve bizim radyo dalgalarımız onları göremedi ise de biz onlarınkini görebilmeliydik. 3- Karanlık orman teorisi : Ünlü 3 Cisim Problemi serisinin ikinci kitabının da adı olan teori. Kısaca evrende birçok akıllı yaşam medeniyetinin olduğu, ancak bunların kendilerinden başkalarının da olabileceğini düşündüklerini, gerçekten başkaları varsa kendilerinden daha gelişmiş teknolojiye sahip olabileceklerini, düşmanca davranma olasılıklarının olduğu ve dolayısıyla yok edilme tehlikesi olduğundan dolayı sessiz kalmayı tercih ettiklerini varsayan bir teori... Bana en makul geleni Karanlık Orman Teorisi... Ama biz dünyalılar; Arap yağı bol bulunca kıçına sürermiş hesabı bol keseden dağıtıyoruz sinyalleri. Radyo dalgaları yetmiyor bir de üzerine evrendeki yerimizi gösteren yıldız haritasını koyup Voyager denen uyduyu evrene salıyoruz. Mal mıyız neyiz? Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 13 Haziran Report Paylaş Mesaj tarihi: 13 Haziran Mal falan değiliz, bu kesin. Yalnız olduğumuzu da zannetmiyorum, çünkü galaksi ve gezegen sayısı milyarların ötesinde. Ben ortada paradoks falan göremiyorum. Çok sabırsız bir huyumuz var; elimizdeki teknolojinin geçmişi 70 senelik. Yanılmıyorsam billgisayar devrimine yol açan transistor 1959 yılında icat edildi. Yani devede kulak diyebiliriz. Bir kere elimizdeki mevcut teknoloji ile kendi güneş sistemimizi bile tamamen incelemiş/araştırmış değiliz. Işık hızının da bir sınırı elbette. Ayrıca bizim gezegen gibi güneş sistemimizin dışındaki dünya benzeri gezegenleri tespit eden teleskoplara/teknolojiye henüz sahip değiliz. Şimdiye kadar tespit ettiklerimizin çoğunluğu dünyadan kat kat büyük ve güneşe yakın Jüpiter benzeri gezegenlerden oluşuyor. Kainatın her köşesine ve kıyısına da bakmış değiliz. Uzun lafın kısası; bu sorunun yanıtı için 50-100 sene daha beklemek gerek. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Yalçın BAHADIR Mesaj tarihi: 13 Haziran Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 13 Haziran 1 saat önce, kavak yazdı: Mal falan değiliz, bu kesin. Yalnız olduğumuzu da zannetmiyorum, çünkü galaksi ve gezegen sayısı milyarların ötesinde. Ben ortada paradoks falan göremiyorum. Çok sabırsız bir huyumuz var; elimizdeki teknolojinin geçmişi 70 senelik. Yanılmıyorsam billgisayar devrimine yol açan transistor 1959 yılında icat edildi. Yani devede kulak diyebiliriz. Bir kere elimizdeki mevcut teknoloji ile kendi güneş sistemimizi bile tamamen incelemiş/araştırmış değiliz. Işık hızının da bir sınırı elbette. Ayrıca bizim gezegen gibi güneş sistemimizin dışındaki dünya benzeri gezegenleri tespit eden teleskoplara/teknolojiye henüz sahip değiliz. Şimdiye kadar tespit ettiklerimizin çoğunluğu dünyadan kat kat büyük ve güneşe yakın Jüpiter benzeri gezegenlerden oluşuyor. Kainatın her köşesine ve kıyısına da bakmış değiliz. Uzun lafın kısası; bu sorunun yanıtı için 50-100 sene daha beklemek gerek. Bazı yanlışlarınızı düzeltmem gerek; Akıllı yaşamın izleri için bilmem kaç X yakınlaştırma yapan teleskoba gerek yok. Işık hızını geçmeye de gerek yok. Ayrıca bize yüzlerce ışık yılı mesafede sadece gaz devlerini görmüyoruz. Zatem gördüğümüz bir şey de yok. Bugüne kadar 5500-6000 civarında gezegen keşfettik ve bunların çoğu dünya boyutlarında. Bu gezegenleri keşfederken mikroskoptan bakar gibi bir şey görmüyoruz dediğim gibi. Bu gezegenler yıldızlarının önünden geçerken ışığın spektrumunda yaptığı değişimlerden anlayabiliyoruz. Öte yandan ışık hızına ulaştık zaten. Radyo dalgaları ışık hızında ilerler. 1887 den beri de radyo dalgası üretebiliyoruz. Filmlerde gördüğünüz, ya da film kurgu romanlarından aşina olduğunuz SETI projesi neyin izini sürüyor sizce? Contact filminde Judie Foster ve ekibi kulağında kulaklık ile neyin peşinde idiler? Neden radyo dalgası kovalıyoruz? Zira X, Gama ve bir başka radyasyon dalgası gibi radyo dalgaları kendilğinen oluşmaz kabulümüz var. 100 sene önce saldığımız radyo sinyali yeterince güçlü olsa bile en fazla 100 ışık yılı yarıçapında bir alanı taramış olur. Bu kadarcık bir alan evrenin çapı düşünüldüğünde neyi değiştirir ki itirazı yapabilirsin. Cevabı da şöyle olur; Biz 100 yıldır bu yeteneğe sahibiz ama bizden yüzlerce hatta binlerce belki de milyonlarca yıl önce bu seviyeye ulaşmış medeniyetler olmalı her yerden hayat fışkırıyor ise. Onlar bizden çok çok daha önce bu gelişmiş radyo dalgalarını evrene salmış olmalı, evrenin her yerinde akıllı bir yaşam belirtisi olarak sinyal yağmalıydı bize diyor Fermi... Paradoxa çözüm olarak üretilen ilk iki teori bu itiraza cevap veremiyor. Sadece karanlık orman teorisi sağlam bir cevap verebiliyor. Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 13 Haziran Report Paylaş Mesaj tarihi: 13 Haziran 16 dakika önce, Yalçın BAHADIR yazdı: Bazı yanlışlarınızı düzeltmem gerek; Elimizdeki teknoloji imkanlarını fazla büyütüyorsun. Ben beklemekten yanayım. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 14 Haziran Report Paylaş Mesaj tarihi: 14 Haziran 1977 yılında uzaya gönderilen ve insan yapımı en hızlı nesne olan Voyager 1 uzay sondası, saatte yaklaşık 61.000 kilometre hızla uzayda yolculuk ediyor. Ancak bu yüksek hızına rağmen, Güneş Sistemi’ni ancak 35 yıl sonra, 2012 yılında terk edebildi. Dünya dışındaki yaşanabilir olma ihtimali bulunan en yakın ötegezegen olan Proxima Centauri b, Dünya’ya yaklaşık 4.24 ışık yılı, yani yaklaşık 40 trilyon kilometre uzaklıktadır. Voyager 1 hızında bir uzay sondası gönderilse, bu gezegene ulaşması yaklaşık 75.000 yıl sürer. İşte teknolojimizin yetersiz kaldığı nokta tam olarak burasıdır. Ya ışık hızı kadar hızlı olmasak da, ışık hızının yarısı hızında seyahat edebilecek uzay gemileri inşa edeceğiz, ya da bir şekilde solucan delikleri yaratmayı öğrenip mesafeleri kısaltacağız. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 14 Haziran Report Paylaş Mesaj tarihi: 14 Haziran 39 dakika önce, Valery Legasov yazdı: 1977 yılında uzaya gönderilen ve insan yapımı en hızlı nesne olan Voyager 1 uzay sondası, saatte yaklaşık 61.000 kilometre hızla uzayda yolculuk ediyor. Ancak bu yüksek hızına rağmen, Güneş Sistemi’ni ancak 35 yıl sonra, 2012 yılında terk edebildi. Dünya dışındaki yaşanabilir olma ihtimali bulunan en yakın ötegezegen olan Proxima Centauri b, Dünya’ya yaklaşık 4.24 ışık yılı, yani yaklaşık 40 trilyon kilometre uzaklıktadır. Voyager 1 hızında bir uzay sondası gönderilse, bu gezegene ulaşması yaklaşık 75.000 yıl sürer. İşte teknolojimizin yetersiz kaldığı nokta tam olarak burasıdır. Ya ışık hızı kadar hızlı olmasak da, ışık hızının yarısı hızında seyahat edebilecek uzay gemileri inşa edeceğiz, ya da bir şekilde solucan delikleri yaratmayı öğrenip mesafeleri kısaltacağız. Düzeltme yapayım; Parker Solar Probe, yaklaşık 700.000 kilometre/saat hıza ulaşabiliyormuş. Bu da onu şimdiye kadar yapılmış en hızlı insan yapımı uzay aracı yapıyor. Voyager 1'in hızı ise 61.000 kilometre/saat. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Yalçın BAHADIR Mesaj tarihi: 14 Haziran Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 14 Haziran 5 saat önce, Valery Legasov yazdı: 1977 yılında uzaya gönderilen ve insan yapımı en hızlı nesne olan Voyager 1 uzay sondası, saatte yaklaşık 61.000 kilometre hızla uzayda yolculuk ediyor. Ancak bu yüksek hızına rağmen, Güneş Sistemi’ni ancak 35 yıl sonra, 2012 yılında terk edebildi. Dünya dışındaki yaşanabilir olma ihtimali bulunan en yakın ötegezegen olan Proxima Centauri b, Dünya’ya yaklaşık 4.24 ışık yılı, yani yaklaşık 40 trilyon kilometre uzaklıktadır. Voyager 1 hızında bir uzay sondası gönderilse, bu gezegene ulaşması yaklaşık 75.000 yıl sürer. İşte teknolojimizin yetersiz kaldığı nokta tam olarak burasıdır. Ya ışık hızı kadar hızlı olmasak da, ışık hızının yarısı hızında seyahat edebilecek uzay gemileri inşa edeceğiz, ya da bir şekilde solucan delikleri yaratmayı öğrenip mesafeleri kısaltacağız. Konu ile söylediğinizin ilgisi yok ki. Evet ışık hızında seyahat edemiyoruz henüz ama bizden başka akıllı yaşam örneklerini tespit etmek için buna ihtiyacımız da yok. İzlerini görmemiz lazımdı diyoruz. Nasıl biz radyo dalgaları yayımlıyorsak onlar da yapmalı ve biz de bunları ölçebilmeliyiz diyoruz. Ya radyo dalgalarını keşfeden bir başka akıllı yaşam yok, ya da o kadar uzaktalar ki henüz bize bu dalgalar ulaşamadı. Öte yandan bir canlılık faaliyetini keşfetmek için akıllı olması da gerekmiyor. Mesela onların yıldızlarından gelen ışığı analiz ederek oralarda yaşam var mı yok mu anlamak mümkün. Mesela bize 124 ışık yılı mesafede bulunan K2-18b gezegeninin atmosferinde sadece canlılar tarafından sentezlenebilen bir gaz keşfedildi. Tabii bu kesin bir bilgi değil ama bilim adamları tüm dikkatlerini bu gezegene verdiler bile. Muhtemelen o gezegen yıldınızın önünden her tekrar geçişinde bütün dünya teleskopları oraya kilitlenecek ve tekrar tekrar ölçümler yapılacak... Bakacağız... Velhasılı kelam ulaştığımız hızın konumuz açısından neredeyse hiç bir önemi yok. Tabii ki o hızlara ulaşabilsek gelen ışığın spektrumuna bakmaktansa gider yerinde incelerdik ve daha kesin sonuç alırdık ama şart değil sonuçta. Kaldıki ışık hızına eriştik diyelim. Gemiyi de yaptık. 124 ışık yılı mesafedeki gezegene kimi göreve göndereceksin? Işık hızında seyehat eden biri için o süre 124 yıl deği 3-4 yıl olarak gerçekleşecek ama geri döndüğünde torununun torununu kucağına alacak. Keşke ışık hızına ulaşmak ile tüm sorunlar çözülse. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 15 Haziran Report Paylaş Mesaj tarihi: 15 Haziran @Yalçın BAHADIR Bizim kullandığımız radyo dalgaları başka medeniyetler tarafından kullanılmıyor olabilir ya da zeki yaşam formları çok nadir olduğundan henüz iletişim kurabileceğimiz bir medeniyetle karşılaşmamış olabiliriz. Uzaya radyo dalgaları göndermek pek etkili bir yöntem olmayabilir, ancak şu anki teknolojiyle elimizdeki tek seçenek bu. Dediğim gibi, eğer en azından ışık hızının yarısı kadar hızlarda seyahat edebilen uzay araçları geliştirebilirsek, Proxima Centauri b gibi nispeten daha yakın gezegenlere seyahatler yapabilir ve onları daha yakından inceleyebiliriz. Böyle görevlere kimi göndereceğimiz konusuna gelince; ışık hızında seyahat edebilen uzay araçları üretmeyi başardığımızda, muhtemelen Alien filmindeki sentetikler gibi insan görünümlü android robotlara da sahip oluruz diye düşünüyorum. Bu tür görevlerde insanlar yerine robotlar veya insansız uzay araçları kullanılabilir. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Yalçın BAHADIR Mesaj tarihi: 15 Haziran Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 15 Haziran 20 dakika önce, Valery Legasov yazdı: @Yalçın BAHADIR Bizim kullandığımız radyo dalgaları başka medeniyetler tarafından kullanılmıyor olabilir ya da zeki yaşam formları çok nadir olduğundan henüz iletişim kurabileceğimiz bir medeniyetle karşılaşmamış olabiliriz. Uzaya radyo dalgaları göndermek pek etkili bir yöntem olmayabilir, ancak şu anki teknolojiyle elimizdeki tek seçenek bu. Dediğim gibi, eğer en azından ışık hızının yarısı kadar hızlarda seyahat edebilen uzay araçları geliştirebilirsek, Proxima Centauri b gibi nispeten daha yakın gezegenlere seyahatler yapabilir ve onları daha yakından inceleyebiliriz. Böyle görevlere kimi göndereceğimiz konusuna gelince; ışık hızında seyahat edebilen uzay araçları üretmeyi başardığımızda, muhtemelen Alien filmindeki sentetikler gibi insan görünümlü android robotlara da sahip oluruz diye düşünüyorum. Bu tür görevlerde insanlar yerine robotlar veya insansız uzay araçları kullanılabilir. Evet. Bizden daha gelişkin bir türün olmaması veya olsa da radyo dalgaları ile hiç muhatap olmamış olmaları mümkün. Bunu ben de belirttim zaten. Örneğin iletişim için telepatik bir yöntem kullanıyorlardır belki de. Konuşmaya veya başka bir yönteme gerek duymuyorlardır. Öte yandan buna da ihtiyacımız yok... K2-18B gezegeni örneğini ondan verdim. Işık hızına ulaşacak gemiyi de yapsak, yerimize gidecek mekanik robotlar da yapsak sorunlar bitmiyor. Maddenin de dayanabileceği bir ivme var. Eğitimli insanlar uzun süreler boyunca ancak bir kaç G ivmeye dayanabiliyor. Kısa süreli 10G falan. Hatta rekor 0,66 saniye boyunca maruz kalınan 173G sanırım. Ama adamın bir sürü kemiği kırıldı. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now