Valery Legasov Konu tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Konu tarihi: 27 Ocak Müslümanların çok iyi bildiği gibi, Kuran, Muhammed zamanında bir kitap haline getirilmemiştir. O dönemde, ceylan derilerine, hurma ağacı yapraklarına veya kürek kemiklerine yazılarak birbirinden ayrı parçalar halinde kaydedilmiştir. Muhammed zamanında yazıya geçirilen ayetlerde, gönderildikleri sırayı belirten herhangi bir numara ya da işaret bulunmamaktaydı. Yani, hangi ayetin önce, hangisinin sonra geldiği bilinmiyordu. Kuran’ın kitap haline getirilmesi için Ebu Bekir, Zeyd bin Sabit’i görevlendirmiştir. Zeyd bin Sabit, ilk başta bu görevi kabul etmekte direnmiş, “Muhammed zamanında bile kitap haline getirilmemiş olan Kuran’ı ben niye kitap haline getireyim?” diye tepki göstermiştir. Ancak, tıpkı günümüzde bir takım işlerin zorla yaptırılması gibi, Zeyd bin Sabit de bu görevi kabul etmek zorunda kalmıştır. Zeyd bin Sabit, Kuran’ı kitap haline getirmek için bir komisyon kurmuş ve her bir ayet için iki delil ve iki şahit istemiştir. Ancak, anlaşılan o ki, bu kriterler bile yeterli olmamıştır; zira Zeyd bin Sabit, Kuran’ı kitap haline getirirken birçok hata yapmıştır. Şimdi, bu hataları teker teker inceleyelim. Ahzab 4 "Allah, bir adam için içinde iki kalp yapmamıştır. Kendilerinden zihar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır. O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor." Bu ayet iki pasajdan oluşmaktadır. İlk pasajda "zihar"dan bahsedilir. Zihar, bir erkeğin karısına "Sen, benim annemin sırtı gibisin" demesiyle gerçekleşir. İkinci pasajda ise Muhammed’in evlatlığı Zeyd’in yaşadığı bir olay anlatılır. Şimdi, ilk pasajın sonuna Mücadele 3’ü ekleyelim: "Allah bir adam için içinde iki kalp yapmamıştır. Kendilerinden zihar yaptığınız eşlerinizi analarınız kılmamıştır. Kadınlardan zıhâr ile ayrılmak isteyip de sonra söylediklerinden dönenlerin, karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi hürriyete kavuşturmaları gerekir. Size öğütlenen budur. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır." Görüldüğü gibi, Ahzab 4’ün ilk pasajının sonuna Mücadele 3’ü eklediğimizde, bir anlam bozukluğu olması gerekirken, her iki ayet birbirine uyum sağlamaktadır. Şimdi de Ahzab 4’ün ikinci pasajına Ahzab 37’yi ekleyelim: "Evlatlıklarınızı da oğullarınız kılmamıştır. O sizin ağzınızdaki lafınızdır. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor. Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye: 'Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork' diyordun da nefsinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun. Halbuki Allah kendisini saymana daha lâyıktı. Sonra Zeyd o kadından ilişiğini kestiği zaman, biz onu sana eş yaptık ki, oğulluklarının ilişkilerini kestikleri hanımlarını nikâhlamada müminlere bir darlık olmasın. Allah'ın emri de yerine getirilmiştir." Burada da, tıpkı ilk örnekte olduğu gibi, anlam bozukluğu olması gerekirken, her iki ayet de birbiriyle uyum içinde görünmektedir. Peki, bu neden oluyor? Ahzab ve Mücadele süreleri arasında 25 tane başka sure bulunmasına rağmen, her iki ayet de birbirine sanki tek bir ayetmiş gibi uyum sağlıyor. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Kuran'ı kitap haline getiren Zeyd bin Sabit, belli ki bu işi eline yüzüne bulaştırmış. Bu örnekleri gidin herhangi bir İslam alimine gösterin, aradaki farkı anlamazlar bile, sanki tek bir ayetmiş gibi kabul ederler. Allah tarafından korunduğu iddia edilen kitap, aslında Zeyd bin Sabit’in yaptığı hatalar nedeniyle uzun zaman önce bozulmuş olabilir. Bak sen şu işe! Bu durumu daha iyi anlatabilmek için bir örnek daha verelim. Bakara 189 "Sana hilâlleri soruyorlar. De ki: 'Onlar insanlar ve hac için vakit ölçüleridir. Erdemlilik asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir; fakat erdemlilik kişinin Allah'a saygılı olmasıdır. Evlere kapılarından gelin; Allah'a saygılı olun ki kurtuluşa eresiniz.'" İlk pasajda hilalin bir çeşit zaman ölçüsü olduğu belirtiliyor, ikinci pasajda ise evlere hangi kapıdan girilmesi gerektiği ile ilgili bir öğüt veriliyor. Burada bir anlatım bozukluğu var. Eğer ayetler bir bütün olmalıysa, neden bu ayette böyle bir anlatım hatası var? Arapça bilmeyen birinin, bu ayeti anlaması mümkün müdür? “Ben tefsir olmadan, sadece Arapçasını okuyarak anlarım” diyen birisi var mı? Muhtemelen yoktur. Peki, Nahl 89 ne diyor? "Biz Kuran’ı sana her şeyin apaçık bir beyanı olarak indirdik." Öyleyse, Allah’ın “apaçık” olarak nitelendirdiği Kitap, herkes tarafından anlaşılmalıdır. Yani, herkes, bu Kitap’ı doğrudan anlayabilmelidir. Ancak, Müslümanlar, Bakara 189 gibi ayetleri anlamak için tefsir kitaplarına başvuruyor. Peki, Allah’ın “apaçık” olarak nitelendirdiği bir kitabı anlamak için niye tefsircilere ihtiyaç duyuyoruz? Allah, bu ayetleri biraz daha anlaşılır şekilde yazamaz mıydı? Ya da altında kendi tefsirini ekleseydi? Bozulmadığını iddia ettiğiniz Kuran, kim bilir son 1400 yıl içinde kaç defa bozuldu, kaç defa güncellendi. Örnekleriyle birlikte bunu ortaya koydum; Kuran’ın bozulduğu "apaçık" ortadadır. 2 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150722_en_eski_kuran_1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak 3 saat önce, Yarbay İbrahim yazdı: https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/07/150722_en_eski_kuran_1 Yani? Bilhassa Müslüman dünyası bu mevzunun detaylarını anlatmaz. Kuran diye ortalığı yıkarlar, halbuki tüm Kuran diye bir şey yok. Birmingam´da ortaya çıkan nüshalar sadece 18, 19 ve 20. sureleri kapsıyor. Peki, Kuran kaç sureden oluşuyor? 114 sure, yani bulunanlar devede kulak ve ilk orijinal kitap hâlâ ortada yok. 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak 11 dakika önce, kavak yazdı: Yani? Bilhassa Müslüman dünyası bu mevzunun detaylarını anlatmaz. Kuran diye ortalığı yıkarlar, halbuki tüm Kuran diye bir şey yok. Birmingam´da ortaya çıkan nüshalar sadece 18, 19 ve 20. sureleri kapsıyor. Peki, Kuran kaç sureden oluşuyor? 114 sure, yani bulunanlar devede kulak ve ilk orijinal kitap hâlâ ortada yok. Allahın varlığını idrak etmek için bana da bu 3 süre yetiyor Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak 4 dakika önce, Yarbay İbrahim yazdı: Allahın varlığını idrak etmek için bana da bu 3 süre yetiyor Bunun Allah´la ne alakası varmış? Her halükârda insan yazması işte. Değişen bir şey yok, ki kitabın tümünü okuduğunu da zannetmiyorum. Okusan böyle konuşmazsın. 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak 3 dakika önce, kavak yazdı: Bunun Allah´la ne alakası varmış? Her halükârda insan yazması işte. Değişen bir şey yok, ki kitabın tümünü okuduğunu da zannetmiyorum. Okusan böyle konuşmazsın. Hayalleri mi yıkmayın ihtiyacım var benim Allaha Bir Allah olduğu düşüncesi bana huzur veriyor Ateizm ne vaat ediyor Peki Sizin kampanya daha iyi ise size geçerim Link to comment Share on other sites More sharing options...
kavak Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Valery Legasov, bu kitabın birden fazla yazarı (30-50 civarında) olduğu su götürmez bir gerçek ve zaman içerisinde değişikliğe uğramıştır. Şunu okumanı tavsiye ederim: http://www.imprimatur-trier.de/2019/Imprimatur-2019-03-26.pdf Kaynak: Jean-Jacques Walter, Le Coran révelé par la Théorie des Codes 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 27 Ocak Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Yarbay İbrahim Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle demiştir: “Andolsun ki, recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki, bu ayetler karyolamın altında bir yaprakta (yazılı) idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat edip biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen koyun veya keçi girip o yaprağı yedi.” İbni Mace 1944, Ahmed bin Hanbel Müsned 5/131, 132, 183 Kaynak: https://sahihhadisler.com/konu/detay/Keci-recm-ayetini-yedi Keçi gelip Kuran ayetlerini yiyor, ardından ise Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu iddia ediyorsunuz. Hz. Aişe’nin, 'Ahzab Sûresi, Rasulullah zamanında iki yüz ayet olarak okunduğu, ancak Osman Mushafları yazdırırken mevcut olandan başkasını bulamadığı' şeklinde söylediği (Suyuti, Age. 2/65). Übey b. Ka'b'ın, Zirr'e 'Ahzab Sûresi, Bakara Sûresi'nden veya ondan daha uzun olduğu'nu söylediği (el-Hûî, Age. 204, Muntehabu Kenzi’l-Ummal, İbni Hanbel, Müsned’i hamişinde, 2/43’ten naklen). Ayşe ananız, recm ayeti ve on kez süt emme ayetinin keçiler tarafından yendiğini, ayrıca Ahzab Suresi'nin en az Bakara Suresi kadar uzun olduğunu ve Muhammed zamanında Ahzab Suresi'ni 200 ayet olarak okuduklarını söylüyor. Ondan sonra gelip, Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu iddia ediyorsunuz. Senin inandığın Allah, Kuran ayetlerinin keçiler tarafından yenilmesine engel olamamış. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak 1 dakika önce, Valery Legasov yazdı: @Yarbay İbrahim Aişe (Radiyallahu Anha) şöyle demiştir: “Andolsun ki, recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile nikahlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki, bu ayetler karyolamın altında bir yaprakta (yazılı) idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat edip biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ölümü ile meşgul olunca, evde beslenen koyun veya keçi girip o yaprağı yedi.” İbni Mace 1944, Ahmed bin Hanbel Müsned 5/131, 132, 183 Kaynak: https://sahihhadisler.com/konu/detay/Keci-recm-ayetini-yedi Keçi gelip Kuran ayetlerini yiyor, ardından ise Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu iddia ediyorsunuz. Hz. Aişe’nin, 'Ahzab Sûresi, Rasulullah zamanında iki yüz ayet olarak okunduğu, ancak Osman Mushafları yazdırırken mevcut olandan başkasını bulamadığı' şeklinde söylediği (Suyuti, Age. 2/65). Übey b. Ka'b'ın, Zirr'e 'Ahzab Sûresi, Bakara Sûresi'nden veya ondan daha uzun olduğu'nu söylediği (el-Hûî, Age. 204, Muntehabu Kenzi’l-Ummal, İbni Hanbel, Müsned’i hamişinde, 2/43’ten naklen). Ayşe ananız, recm ayeti ve on kez süt emme ayetinin keçiler tarafından yendiğini, ayrıca Ahzab Suresi'nin en az Bakara Suresi kadar uzun olduğunu ve Muhammed zamanında Ahzab Suresi'ni 200 ayet olarak okuduklarını söylüyor. Ondan sonra gelip, Kuran’ın Allah tarafından korunduğunu iddia ediyorsunuz. Senin inandığın Allah, Kuran ayetlerinin keçiler tarafından yenilmesine engel olamamış. Tam pes ediyordum kendi ayağına sıktın Bu rivayet Allah Resûlüne ait bir hadis değildir. Bu Aişe (Radıyallahu Anha) annemize nispet edilen bir rivayettir. Bu rivayetin râvisi ve senedinde illet vardır. Bu rivayetin râvisi Tarık Muhammed ibn İshâk hadis alimleri tarafından zayıf kabul edilmiştir.Bu hadis Ahmed ibn Hanbel’in rivayet ettiği hadislerdendir. Ancak Müsned tümüyle sahih hadisleri içermemektedir. Müsnedin muhakkiki şöyle der: ” Bu hadis zayıftır, isnadında Muhammed ibn İshâk tek kalmıştır. ve metininde münkerlik bulunmaktadır.Yani bu râvi adalet ve zabt yönünden zayır bir râviden geldiği için ve sika râviye aykırı olarak rivayet edildiği ve rivayet tek kaldığı için kabul edilmemektedir. İmam Ahmed ve Darakunti İbn İshâk’ın müdellis olduğunu söylemişlerdir.Yani bu hadisini râvisi Muhammed İbn İshâk, rivayetin kusurunu gizlemek ve bu kusurun bulunmadığını vahmettirecek şekilde rivayet etmekle itham edilmektedir. İmam Ahmed İbn Hanbel bu rivayeti sadece ilmî kriterlere göre değerlendirmek için kitabına almış ve kabul edilmediğini bildirmiştir. Oysa hadis cahilleri ve ilimden yoksul cahil insanlar, sadece müsned de geçiyor diye, hadis hakkında yapılan değerlendirmelere bakmaksızın hadisi alay konusu etmek için kaynak göstermektedirler. Aslında bütün hadis inkârcıları hadis ilminden habersiz, inkârcı, art niyetli ve yoldan sapmış insanlar olduklarını, hiç bir kriter kabul etmeyen sadece akıllarını ilah edinmiş insanlar olduklarını yaptıkları değerlendirmelerle ortaya koymaktadırlar. Bu rivayet ” Kur’an’ı Biz indirdik. Onun koruyucusu da elbette biziz. “ Ayetine ters düşmektedir. Rabbimiz tarafından muhafaza edileceği bildirilen Kur’an’ı, Resûlullah ﷺ Cibril ile defalarca müzakere etmiştir. Dolayısıyla, Böyle bir şeyin olması ayet ile ters bir durumdur. Aişe (Radıyallahu Anha) vahiy kâtiplerinden değildir. Bu ayet keçi tarafından yenmiş olsaydı ya da başına bir iş gelseydi, vahiy kâtipleri ezberlerinde bulunan ayeti yazmakta sıkıntı çekmezdi. Çünkü ayetlerin bir tek Aişe annemiz tarafından muhafaza ediliyor olması kabul edilebilir bir durum değildir. Resûlullah ﷺ vahiy kâtiplerine her süreyi ve ayeti nereye yazılması gerekiyorsa öylece emrederek yazdırmış, onlarda ayetleri tek tek muhafaza etmiştir. O halde bu rivayetin aslı yoktur, uydurmadır, dinde de yeri yoktur. Hiç bir akl-ı selim Müslüman, Aişe’nin (Radıyallahu Anha) Kur’an ayetinin yazılı olduğu bir yaprağı, yatağının altına koyacağını kabul etmez. Çünkü Kur’an ayetine karşı hürmetsizliktir. Ayrıca bir keçinin evin içine kadar girip, yatağı kaldırıp altına varıncaya kadar karıştırması aklen ve mantıken de kabul edilmesi zor bir ihtimaldir. Bu hadis yüzünden İmam Buhârî eleştirilmektedir. Oysa keçinin ayetleri yediği rivayet Buhârî de değil, İbni Mace ve Müsned de tenkid edilerek geçmektedir. Bu rivayete Buhârî’nin karıştırılmaya çalışılması da, İnkârcıların art niyetini ortaya koymaktadır. “Aişe (Radiyallahu Anha) evindeydi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra odaya giren aç bir keçi içerisinde recm ayetleri bulunan sayfayı yemiştir. ( İbni Mace 1944, Abmed bin Hanbel 5/131, 132, 183 ve 6/269 ) İnternette büyük bir bilgi kirliliği bulunmaktadır. Birisinin verdiği yanlış bilgi kaynağı, bir çok insan tarafından, Sorgulamaksızın kopyala yapıştır yapılarak dağıtılmaktadır. Bu insanların niyeti islah etmek olsaydı, iyice bilgi sahibi olmadan ve araştırmadan bu rivayetleri tenkid etmez ve böylesine bir iftiraya ön ayak olmazlardı. Ateistler, İslâm düşmanları ve Hadis inkârcıları; Hadis âlimleri tarafından da kabul görmeyen bir rivayete sarılıp, içlerindeki art niyet ile hadislerle alay etmektedirler. Zaten bu insanların genelde saldırdıkları ve alay ettikleri, Bütün hadisler böyledir.. Ya tam anlamıyorlar ya hadisin ilmî değerlendirmelerini bilmiyorlar ya da akıllarını tek kıstas kabul edip, hadisleri inkâr yoluna gidiyorlar. Profesör olmuş ama ilimden nasibini almamış bir kısım insanlar, televizyona çıkıp bu rivayetler yüzünden, hadis âlimlerimizle alay ettiler. Bu insanların konuşmalarını dinlediğimizde ne kadar akıllarıyla hareket etiklerini ve kibirli olduklarını anlayabiliriz. Yazıklar olsun bu insanlara ki, büyük bir hadis cahili olmalarına rağmen binlerce Müslümanı yanlış yola sevk etmektedirler. Bu insanların akademik etiketleri maalesef insanlarımız için büyük bir tabu haline gelmiştir. Ama ne yazık ki; Bu tabu onların sapmalarına neden olmaktadır. Her ne kadar İslam düşmanlarının, Ateistlerin ve Hadis inkârcılarının, ” Bu aslı olmayan hadis üzerinden “, Dine zarar verme çabaları olsa da, Allah’ın izniyle Ehl-i Sünnet âlimler gerçekleri bunlara karşı ortaya koyarak, İftiralarını çürütmüştür. elhamdülillah Benim kaynak da şu site http://www.cennetdiyari.com/kecinin-recm-ayetlerini-yeme-meselesi/ Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 27 Ocak Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak Birmingham Kuranı'nın Muhammed zamanında gelip gelmediği bile meçhul. Yapılan testlerde, %95 ihtimalle 568-645 yılları arasına tarihlendirilmiştir. Bir de Taşkent veya Semerkand Kuranı olarak bilinen bir Kuran var. Bu Kuran, oradan buradan buldukları sayfaları bir araya getirerek oluşturulmuş, ancak bunu da tam olarak başaramamışlar. Bakara (2) suresinin 7. ayetiyle başlıyor ve Zuhruf (43) suresinin 11. ayetiyle sona eriyor. Sayfalardan biri 775 ile 955 yılları arasına, bir diğeri ise 595 ile 855 yılları arasına tarihlendirilmektedir. Kuran metninin %100'e yakınını içeren iki Kuran mevcuttur. Birincisi Topkapı Sarayı'nda, diğeri ise yanlış bilmiyorsam Kahire'de bulunmaktadır. Bu Kuran’lara ait el yazmaları, kesin bir şekilde Emevi dönemine (hicri takvime göre 1. yüzyılın sonları / 2. yüzyılın başları) ait yazı, süslemeler ve harf işaretlemelerini içermektedir. Yani, bu Kuran’lar da Emevi dönemine aittir. Bu arada verdiğiniz linki inceleyeceğim. @kavak 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 27 Ocak Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Yarbay İbrahim Bunları bana değil, o hadis için sahih diyen İslamcı yol arkadaşlarına söyleyeceksin. İbni Mace'nin hadisleri, Kütüb-i Sitte içerisinde bile yer almaktadır. Eğer İbni Mace'nin hadislerine bile çürük hadis diyorsan, o zaman komple tüm Kütüb-i Sitte'yi çöpe atman gerekir. Eğer o hadise çürük diyorsan, o halde Kuran'dan recm ve on kez süt emme ile ilgili olan ayetleri önümüze getirmen lazım. 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak Recm ayeti var mıydı, Hz. Peygamber kimleri recm ettirdi? Soran : fati829 Tarih: 28.08.2006 - 16:09 | Güncelleme: 18.12.2021 - 14:34 Soru detayı - "İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin." anlamında bir söz var mıdır? Soru 1: 1561 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teâla Hazretleri Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm âyeti de vardı! Biz bu âyeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: 'Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz.' (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir. Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübut bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: 'Ömer Allah Teâla'nın kitabına ilâvede bulundu.' demeyecek olsalar, recm âyetini (Kitabullah'a) yazardım." [Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzi 21, İ'tisâm 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, ( 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418).] Soru 2: Hz. Peygamberin (asm), zina yapanlara zina cezasını uygulamasını İslam'ın rahmet dini; Hz. Peygamber (asm)'in de rahmet ve merhamet peygamberi olmasıyla bağdaştıramayan düşüncelere sahip olan kişilere, nasıl bir cevap verilmelidir? Cevap Değerli kardeşimiz, Cevap 1: Kur’an-ı Kerim'in hiçbir kelimesi ya da harfi bile değişikliğe uğramadan bize kadar geldiği konusunda İslam âlimleri arasında görüş birliği vardır. Hatta Kur’an’ın sûre ve ayetlerinin sayısı ve tertibi dahi, tıpkı elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi vahiy ile tespit edilmiştir. Âlimlerin çoğu, değişik hadis rivayetlerini de göz önünde bulundurarak bu görüşü benimsemiş ve son çalışmalar da bunu desteklemiştir. ayetlerin Kur’an’daki mevcut tertibindeki sıralamanın, vahiy ile tespit edildiğine dair Âlimler arasında herhangi bir görüş ayrılığının bulunmadığı da söylenmiştir. (bk. Suyutî, İtkan, I/76-83) Denilebilir ki, Kur’an ayetlerinin, elimizdeki Mushaflarda olduğu gibi, var olan tertibi/sıralanışı, vahiy ile tespit edildiğine dair, bütün ümmetin ittifakı vardır. Bilindiği gibi, Hz. Peygamber (asm), her sene Ramazan ayında, o güne kadar inmiş olan Kur’an’ı Hz. Cebrail ile karşılıklı olarak okurdu. Son Ramazanda, bu karşılıklı okuma, iki defa gerçekleşmiştir. Bakıllanî, İbn Enbârî gibi bir kısım alimler, Hz. Peygamber (asm)’in bu okuması, şu anda elimizdeki mevcut tertibe göre olup, ona temel teşkil ettiğini söylemişlerdir. (bk. İbn Hacer, Fethu’l-Barî, IX/42.) “Şüphesiz ki, Kur’an’ı biz indirdik ve onu koruyana da biz olacağız.” (Hicr, 15/9) mealindeki ayette ifade edildiği üzere, Kur’an’ın korunması doğrudan Allah’ın hıfz ve inayetiyle sağlanmıştır. Bu gerçeğe rağmen, eski kaynaklarda, bazı ayetlerin Kur’an’a konulmadığını ima eden bir kısım garip rivayetler söz konusu edilmiştir. Bunlardan biri sözde Recim ayetiyle ilgili olanıdır. Bu konuda iki rivayet şekli vardır: “İçinizden kimse, Kur'an'ın tümünü elinde tutuğunu söylemesin. Bunu diyen bilir mi Kur'an'ın tümü ne kadardı, nasıldı? Kesin olan o ki, Kur'an'ın çoğu yok olup gitmişti (doğrusu: Kur'an'dan hayli kısmı gitmiştir)" şeklindeki ifade hakkında şunları söylemek mümkündür: - Rivayete göre, Hz. Aişe anlatıyor: “Recim ayeti ve büyüklerin on defa süt emmeleri konusunda ayet inmişti. Bu ayet, karyolamın altında bir sahifede yazılıydı. Resulullah (a.s.m) vefat edince biz onunla meşgul olduk, o sıralarda bir hayvan (keçi) gelip onu yedi.” (İbn Mace, Nikah, 36). Şimdi bu rivayeti değerlendirelim: Evvela, Hz. Aişe’nin ve İbn Ömer'in bunu söyleyip söylemediğini kesin olarak bilemiyoruz. İkincisi, bu konu, nesih meselesinde söz konusudur. Dolayısıyla, Hz. Aişe ve Hz. İbn Ömer -şayet söylemişler ise- bununla Kur'an'dan bazı ayetlerin nesh olduğuna işaret etmek istemişlerdir. Yoksa, Kur’an’ın toplanması halinde bunların alınmadığını söylemek, onların akıllarından bile geçmemiştir. Çünkü, herkesin, bildiği, ezberine aldığı, sayfasına yazdığı ayetleri getirmeleri istenmiştir. Bu görevi yerine getirmek, İslam inancına göre, hem Allah’a, hem Resulüne hem de halifeye karşı bir sorumluluğun gereğidir. Durum böyle olunca, Hz. Aişe ve Hz. İbn Ömer veya herhangi bir sahabî böyle bir olayı bildiği halde, ezberinde bazı ayetler bulunduğu halde bunu ibraz etmemeleri düşünülemez. Kaldı ki, Kur’an’ı bir araya getirenler, birer hafızdırlar. Özellikle heyet başkanı Hz. Zeyd, Hz. Peygamber (a.s.m)’in vahiy katibi, Kur’an hafızı, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in güvenini kazanmış büyük bir insandır. Böyle bir olay olsaydı, en az birkaç kişinin daha bilmesi ve bunu heyete bildirmesi kaçınılmazdı. Hz. Zeyd b. Sabit de herkesten önce bunu bilmesi gerekirdi. Bütün sahabî hafızların ve yazılı mushaf sahiplerinin de içinde bulunduğu bütün sahabe cemaati tarafından ittifakla kabul edilen Mushaf’ın eksik veya fazla olmasını düşünmek elbette makul değildir. “Muhakkak ki Kur’anı biz indirdik ve hiç şüphesiz onun koruyucusu da biziz.” (Hicr, 15/9) mealindeki ayete iman eden bir kimsenin başka düşünme şansı da yoktur. Sahih olan hadis kaynaklarında yer almayan, Kütüb-ü Sitte'den –yalnızca en zayıf ve hataları en çok olan- İbn Mace’de bulunması ayrıca manidardır. Hz. Peygamber (a.s.m)’e inen bütün ayetler vahiy katipleri tarafından yazıyla kaydedildiği gerçeği tartışılmazdır. Buna rağmen, Hz. Aişe’den başka kimsenin bilmediği bir ayetin varlığından söz edilebilir mi? Oysa Hz. Aişe vahiy kâtipleri arasında yer almamıştır. Hz. Aişe, Kur’an’ın Hz. Peygamber (a.s.m)’e indiği gibi sağlam bir şekilde korunduğunu anlatmak için şunları söylemiştir: “Eğer Hz. Peygamber (a.s.m), Kur’an’dan bir şey gizleseydi 'Ey Muhammed! Hani bir zaman Allah’ın nimetlendirdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin (hürriyete kavuşturduğun) kimseye: "Eşini yanında tut, Allah’tan kork." diyordun. Fakat Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan da çekinerek içinde saklıyordun.' (Ahzab, 33/37) ayetini gizlerdi.” (bk. Ahmed b. Hanbel, VI/266). Şimdi Hz. Aişe, bu konuda açıkça düşüncesini ortaya koyduğu halde, kalkıp tam tersini gösteren bir ifade kullanması düşünülemez. Kur’an’ın üç dönemde yapılan cemi esnasında Hz. Aişe’den bu konularda bir ses çıkmamıştır. Herkesin bildiği kadarıyla, Kur’an ayetlerini getirip ilgili jüriye teslim ettiği halde, Hz. Aişe gibi herkesin saygı gösterdiği, Kur’an’ın senasına mahzar alan pervasız bir insanın kaybolduğu söylenen ayetler hakkında bilgi vermemesi düşünülebilir mi? Halbuki onun bu konuda bir şey dediğine dair hiçbir tarihî kayıt yoktur. Abdurrahman el-Cezerî’nin de ifade ettiği gibi, bütün ümmetin ittifakıyla, mutevatir/en sağlam bir yolla bize kadar gelen Kur’an’ın ayetleri, böyle ahad/mutevatir olmayan rivayetlerle ispat edilemez, Kur’an olarak kabul edilemez (bk. Cezerî, el-Fıkhu ala’l-Mezahibi’l-Arbaa, IV/257). Hem vahiy kâtipleri hem de hafız olanların içinde bulunduğu Kur’an’ı toplama heyetinde hiç kimsenin böyle bir noksanlığı fark etmemesi mümkün değildir. Böyle bir şey aklın alamayacağı husustur. İkinci Misal: Müslim’in İbn Abbas’tan yaptığı rivayete göre Hz. Ömer şöyle demiştir: “Allah, Muhammed’i hak ile gönderdi. Ve ona Kitabı vahiy etti. Ona vahiy edilen şeylerden biri de recim ayetidir. Biz bu ayeti okuduk, anladık. Aklımıza koyduk. Hz. Peygamber recmetti. Ondan sonra biz de recmettik. Korkarım ki, uzun bir zaman geçtikten sonra, birileri kalkıp da biz Allah’ın kitabında recim ayetini görmüyoruz, diyecek ve böylece Allah’ın vahiy ettiği bir farizayı / yapılması gereken bir görevi ihmal ederek dalalete düşecekler. Halbuki, zina eden evli her erkek ve kadının recm edilmesi hususu Allah’ın kitabında vardır. Yeter ki bu fiil, şahitlerle veya gebelikle yahut da suçu itiraf etmekle sabit olsun.” (Müslim, Hudud, 4). Evvela, bu hadiste, Kur’an’dan herhangi bir şeyin kaybolduğunu gösteren bir ifade yoktur. Bilakis, vurgulanan şey, recim konusunda da önceleri okunan bir ayetin bulunduğu, ancak daha sonra lafzının nesh edildiği, fakat hükmünün baki kaldığı hususudur. Hz. Ömer’in endişesi, ileride lafzı nesh edilmiş bu ayetin hükmünün de kalktığını veya böyle bir ayetin olmadığını söyleyip recmi uygulamamalarıdır. Rivayetlerde gelen Recim ayetinin metni farklılık göstermektedir. Bu ise, bu metnin ayet olma ihtimalini zayıflatıyor. Arapçayı bilen bir kimse, bu metinlerin -bizzat Kur’an’da geçen “Allah Alîmdir Hakîmdir” gibi iafdelerin dışında- Kur’an’ın ayetlerine hiç benzemediğini görecektir. Hadis rivayetinin metni için (bk.Ahmed b. Hanbel, V/132,183; İbn Mace, Hudud, 9; Hakim, el-Müstedrek, IV/359). Bu rivayetin metninde geçen “şeyh / şeyhet” kelimeleri yaşlı erkek ve yaşlı kadın demektir. Bu kelimelerin anlamına göre, evli olsun, olmasın, kırk yaşını geçenler/yani yaşlı olanlar zina ettikleri takdirde recim cezasını görürler. Yaşları kırkın altında olanlar -yaşlı sayılmadıklarından- yine evli olsun olmasın yalnız yüz değnekle cezalandırılır. Bu ise, recim cezasını yaşlı olsun, genç olsun, evli olan herkes için geçerli olduğunu ifade eden pek çok sahih hadislerin ve cumhur-u ulemanın kabul ettiği görüşlerine tamamen ters düşmektedir(bk. Cezerî, a.g.e, IV/258-259). Nitekim rivayete göre, Hz. Amr b. As ve Hz. Zeyd b. Sabit, Kur’an ‘ı Mushaf halinde yazarken, aralarında şöyle bir konuşma geçmiştir: Zeyd ded ki: “Ben böyle bir ayeti Hz. Peygamber’den duymuştum.” Amr b. As şöyle cevap verdi: “Böyle şey olur mu? Görmüyor musun / hep bildiğimiz, öğrendiğimiz şu değil mi ki; bekâr olduğu takdirde -yaşlı da olsa- değnek cezasını, evli olduğu takdirde -genç de olsa- recim cezasın hakkediyor." (bk. Ahmed b. Hanbel, V/183; Hakim, IV/360). Bu ve buna benzer sebeplerden dolayıdır ki, ünlü fıkıh âlimi, el-Cezerî gibi bazı alimler “bu tür rivayetlerin doğru olmadığından asla şüphe etmediklerini” belirterek görüşlerini açıkça ortaya koymuşlardır. (bk. Cezerî, a.g.y). Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki; gerek Hz. Aişe’den, gerekse Hz. Ömer’den gelen rivayetlerden Kur’an’dan bazı ayetlerin eksik olduğu sonucunu çıkarmak doğru olmadığı gibi, bunu iyi niyetle bağdaştırmak da mümkün değildir. Olsa olsa bu rivayetler, lafzı mensuh hükmü baki olan bazı ayetlerin söz konusu olduğuna işaret etmektedir, denilebilir. Şunu da belirtelim ki, evli olanların zina suçu sabit olduğu takdirde cezalarının recim olduğuna dair pek çok sahih hadis söz konusudur. Cumhur ulemanın görüşü de bu merkezdedir. Bu hadislere dayanarak hüküm veren -Şia dahil- bütün mezhepler bu konuda görüş birliğindedir. NOT: Şu açıklamaları da okumanızı tavsiye ederiz: İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'i hutbe verirken dinledim. Şöyle demişti: "Allah Teâla Hazretleri Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i hak (din ile) gönderdi ve O'na Kitab'ı indirdi. Bu indirilenler arasında recm ayeti de vardı! Biz bu ayeti okuduk ve ezberledik. Ayrıca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapana recm cezasını tatbik etti, ondan sonra da biz tatbik ettik. Ben şu endişeyi taşıyorum: Aradan uzun zaman geçince, bazıları çıkıp: 'Biz Kitabullah'da recm cezasını görmüyoruz.' (deyip inkâra sapabilecek ve) Allah'ın kitabında indirdiği bir farzı terkederek dalâlete düşebilecektir." "Bilesiniz, recm, kadın ve erkekten muhsan olanların zinâları, -delil veya hamilelik veya itiraf yoluyla- sübût bulduğu takdirde, onlara tatbik edilmesi gereken Kitabullah'da mevcut bir haktır. Allah'a kasemle söylüyorum, eğer insanlar: 'Ömer Allah Teâla'nın kitabına ilâvede bulundu.' demeyecek olsalar, recm ayetini (Kitabullah'a) yazardım." [Buhârî, Hudud 31, 30, Mezâlim 19, Menâkibu'l-Ensar 46, Megâzî 21, İ'tisâm 16; Müslim, Hudud 15, (1691); Muvatta, Hudud 8, 10, (, 823, 824); Tirmizî, Hudud 7, (1431); Ebu Dâvud, Hudud 23, (4418)]. AÇIKLAMA: 1. Bu hadis, hadis kaynaklarında farklı vecihlerle rivayet edilmiştir. Muvatta'nın bir rivayeti daha açıktır: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) haccdan çıkınca Medine'ye geldi. (Orada halka hitaben şunları söyledi: "Ey insanlar! Sizlere bir kısım sünnetler ve farzlar teşrî edildi. Size çok açık bir din bırakıldı. Recm ayeti hususunda kendinizi sakın tehlikeye atmayın. İçinizden biri: "Biz Allah'ın kitabında iki haddi (İki hadden maksad celde ve recmdir. Kur'ân'da celde zikredilir, recm zikredilmez. Celde, evlenmemiş zânilere tatbik edilen dayak cezasıdır) bulamıyoruz" diyebilir. Şurası muhakkak ki Resûlullah da, biz de (zinâ edenlere) recm uyguladık. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, insanlar "Ömer Kitabullah'a (onda olmayan şeyi) ilavede bulundu" demiyecek olsalar, (Kur'ân'ın sonuna) şu ayeti elimle yazardım: اَلشَّيخُ وَالشَّيْخَةُ إِذَا زَنَيَا فَارْجُمُو هُمَا اَلْبَتَّةَ "Yaşlı bir erkek ve yaşlı bir kadın zinâ edecek olurlarsa, onları mutlaka recmedin." İmam Mâlik, burada geçen yaşlı erkek ve yaşlı kadın tâbirlerini "dul erkek", "dul kadın" diye açıklar. Parantez içindeki ziyadeler başka rivayetlerden alınarak dercedilmiştir. Nesâî'de Übey İbnu Ka'b'dan kaydedilen rivayette recm ayetinin Ahzâb sûresinde gelmiş olduğu belirtilir. 2. Neshle ilgili konulardan biri de tilâveti mensuh, hükmü bâki ayetlerin varlığıdır. İşte Recm ayeti bunlardandır. 3. İbnu Hacer: "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in korktuğu husus vukua gelmiştir. Zîra Haricîlerin büyük çoğunluğu ile bir kısım Mutezile, recmi inkar ettiler" der. 4. Recm cezası Hz. Peygamber tarafından erkek olan Mâîz İbnu Mâlik el-Eslemî (radıyallahu anh)'ye tatbik edilmiştir. Mâiz, bizzat gelerek, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e zinâ yaptığını itiraf etmiştir. Resûlullah, onu üç sefer reddeder. Mâiz dördüncü sefer müracaat ederek zinâ yaptığını beyan edince, yakınlarına: "Bunun aklında bir eksiklik var mıydı?" diye sorar. "Yoktu!" cevabını alınca recmedilmesini emreder ve recmedilir. Kadın olarak da Gâmidiyye (radıyallahu anhâ) recmedilmiştir. Bu da kendisi gelip Hz. Peygamber'e "Ey Allah'ın Resûlü, beni temizle!" diye itirafta bulunmuş, Resûlullah onu: "Git!" diye geri çevirmiş, ancak o, ertesi günü tekrar gelip hâmile olduğunu da belirtmiştir. Resûlullah çocuğunu doğurmasını söylemiş, doğumdan sonra gelince "sütten kesilinceye kadar" mühlet vermiş, çocuk sütten kesilince tekrar gelen kadının recmedilmesini emretmiştir. Gâmidiyye ile ilgili rivayette Hâlid İbnu Velid'in attığı taşın kadında açtığı yaradan yüzüne kan sıçrayınca, Halid (radıyallahu anh) kadına küfreder. Ancak Hz. Peygamber müdahele ederek: "Yapma! Ruhumu kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, o öyle bir tövbede bulundu ki, öylesini alışveriş sahtekârları yapsaydı affa uğrarlardı." buyurur. Kadının cenaze namazını kıldırır ve defnedilir. Keza, Yahudilerin mürâcaatı üzerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) zinâ yapan bir Yahudi çiftine de recm tatbik eder. 5. Şarihler, "Hz. Ömer (radıyallahu anh)'in: "İnsanlar, 'Ömer Allah'ın Kitabına ilavede bulundu.' demeyecek olsalar, recm ayetini Kur'ân' ın sonuna yazardım." demesini, mübalağaya ve recmi tatbik etmeye teşvike hamlederler. "Zîra, derler, ayetin lafzı neshedilse de mânası bakidir. Hz. Ömer gibi, fıkhı, ilmi yüce bir şahsiyetin lafzı neshedilen bir ayeti, Kur'ân-ı Kerim'e yazmaya kalkması düşünülemez." Kur'ân-ı Kerim, ashab'ın huzurunda, bugünkü haliyle ihtilafsız olarak cem'edilmiştir. Recm ayetinin Kur'ân-ı Kerim'e lafzen girmeyeceği hususunda icma vardır. Resûlullah'a gelen vahiylerden bir kısmının lafzen, bir kısmının hükmen, bir kısmının hem lafzen ve hem de hükmen neshedildiği Ashab'ca bilinen bir husustur. Bu durumu açıklayan rivayetler gelmiş, ulema bunların değerlendirmesini yapmıştır. Daha önceki bahislerde, Resûlullah'ın her Ramazan ayında, o zamana kadar inmiş olan ayetleri önce Cebrâil (aleyhisselam)'e, sonra da halka okuyarak "arza" yaptığını, Cebrâil'e okuyarak hatası, yanlışı varsa tashih ettirdiğini, halka okumakla da onların hatalarını düzelttiğini, işte bu arzalarda, lafzı neshedilen vahiylerin de Kur'ân-ı Kerim'den çıkarıldığını belirtmiştik. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ömrünün son Ramazan'ında arzayı iki sefer yapmıştır. Buna arza-i âhire denir. 6. Zinâ eden kadın ve erkek muhsan olduğu takdirde recm edilirler. Zinâ, itiraf veya beyyine ile sâbit olur. İtiraf: Kişinin zinâ yaptığını kadıya gelip beyan etmesidir. Beyyine: Şehâdeti makbul dört erkeğin veya sekiz kadının zinâya şahidlik yapmasıdır. Şahidlerin sayısı bu rakamdan aşağı düşerse zinâ suçu sübût bulmaz. Âlimler bu hususlarda ittifak ederler. Ancak itirafın sayısı ve şahidlerin sıfatları gibi bazı teferruatta ihtilâf vaki olmuştur. Söz gelimi Hanefîlerle Hanbelîler itirafın dört ayrı mecliste vaki olmasını şart koşarlar. İmam Mâlik ve Şâfiî'ye göre, kişinin zinâ yaptığını bir kere ikrar etmesi kâfidir, suç sübût bulur. 7. Gebelik zinâya delil olur mu? Bu husus ihtilaflıdır. Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e göre, gebelik zinâya delildir, recme sebep olur. İmam Mâlik ve ashâbı da aynı kanaattedirler: "Kocası veya efendisi bilinmeyen bir kadın gebe olur ve zinâya icbar edildiği de bilinmezse, recmi gerekir. Ancak yabancı ise ve çocuğun kocasından veya efendisinden olduğunu söylerse beyanına itibar edilir" demişlerdir. İmam Âzam, Şâfiî ve ulemânın cumhuruna göre, gebelik mutlak surette zinâya delil olmaz. Bu hususta, kadının kocası veya efendisi olmuş olmamış, kadın yerli veya yabancı olmuş, zinâya mecbur edildiğini söylemiş, söylememiş hüküm aynıdır. Beyyine olmadıkça veya itirafta bulunmadıkça recmedilemez. Zîra şer'î hadler şüphe ile ortadan kalkar ve sâkıt olur. Cevap 2: Şefkat ve merhamet gibi hasletlerin güzel olabilmesi için, onların Allah ve Resulünün şefkat ve merhametinden farklı bir yola sapmamaları gerekir. Aksi takdirde, bu güzel vasıflar, çirkin bir şekil almış olurlar. Çünkü Allah’ın merhametinden daha fazla merhamet göstermek, asıl karakterini kaybetmiş yolsuz bir merhametin tuzağına girmek demektir. Örneğin, yüz tane koyunu boğazlamış bir kurdun öldürülmesinden rahatsız olan bir havan severin bu tavrının, ne kadar yersiz olduğu ortadadır. Onlarca adam öldürmüş, insan suretindeki bir canavarın hak ettiği idam / kısas cezasını uygun görmeyen bir hümanistin bu tutumunun, insanlık adına ne kadar zalimce bir merhametsizlik olduğu gerçeği izaha ihtiyaç duymayacak kadar açıktır. Yıllarca, çalışıp alın teriyle kazandığı bir kuyumcunun dükkanını zorla gasp ederek, bütün servetini alıp kaçan hırsızların, cezasının hafifletilmesi yönünde çaba harcayan bir insanın doğru bir şefkat gösterdiğini söyleye bilir miyiz? Ve daha onlarca misal… Bütün bunlar gösteriyor ki, sonsuz ilim, hikmet, adalet, şefkat ve merhamet sahibi yüce Allah’ın ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (a.s.m)’in gösterdiği çizginin dışına çıkan her ölçü gibi, merhamet ve şefkat vasfı da bu çizginin dışına çıkmakla, yolunu şaşırmış kör bir bağnazlık olarak ortaya çıkmış olur. Allah’ın isimlerinin sonsuz tecellilerini yalanlayan, yüzden fazla ilahî kitap ve sahifeleri düzmece kabul eden, 124.000 peygamberi yalancılıkla itham eden, binlerce sinyalle Allah’ın varlığı ve birliğini, ahiretin varlığını aklın gözüne sokan kâinatın bütün bu işaretlerini vurdum duymazlıkla göz ardı eden ve bu tavrıyla belki de milyonlarca hak ve hukuku ayaklar altına alan zalim bir inkârcının cehenneme girmesini şefkat adına içine sindiremeyen bir kimsenin, bu duygusal yaklaşımının doğru olduğunu söyleyebilir miyiz? Allah, insanların şefkatlerini yanlış kullanabileceklerini bildiği için, Kur’an’da özellikle o konuya dikkat çekmiştir: “Zina eden kadın ve erkeğin her birisine yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahirete iman ediyorsanız, Allah’ın hükmünü uygulama işinde sakın acıma hissi sizi etkisi altına alıp da uygulamayı engellemesin.” (Nur, 24/2). Bize düşen, bu ayeti defalarca okuyup Allah’ın ve Resulünün adalet, hikmet, merhamet ve şefkatine teslim olmaktır. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak Sözlükte “ortadan kaldırmak; nakletmek, beyan etmek” mânalarına gelen nesh kelimesi terim olarak şer‘î bir hükmün daha sonra gelen şer‘î bir delille kaldırılmasını ifade eder. Neshin söz konusu olduğu durumlarda önceki hüküm mensûh, onu yürürlükten kaldıran yeni hüküm veya delil nâsih diye anılır. Özellikle fıkıh usulü literatüründe gerçek anlamda neshedenin Allah olduğuna dikkat çekilerek delil veya hüküm için nâsih kelimesinin kullanımının mecazi olduğu belirtilir. Öte yandan muhkemi “neshedilmemiş” anlamında yorumlayanlar tarafından nâsih de dahil olmak üzere hükmü neshedilmeyen âyetler muhkem diye nitelendirilir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra gerçekleşmemesi, nâsih ve mensuhun şer‘î (Kur’an ve Sünnet’te bulunan) amelî hükümler olması, mensuh hükmün bir süre yürürlükte kalmış bulunması, iki hüküm arasında her biriyle ayrı ayrı amel etmeye imkân vermeyecek derecede uzlaşmazlık tesbit edilmesi, nâsih hükmün delilinin mensuhunki ile aynı güçte veya ondan daha güçlü olması neshin genel şartları arasında yer alır. Kur’an davetinin kıyamete kadar bütün insanlara yönelik olduğu ilk inen âyetlerden itibaren vurgulanmış (meselâ bk. el-A‘râf 7/158; el-Enbiyâ 21/107; el-Furkān 25/1; Sebe’ 34/28; et-Tekvîr 81/27), Hz. Muhammed’in peygamberlerin sonuncusu (el-Ahzâb 33/40) ve Allah katında hak dinin İslâm olduğu (Âl-i İmrân 3/19), İslâm’dan başka bir din arayan kimseden bunun kabul edilmeyeceği (Âl-i İmrân 3/85) ifade edilmiştir. İslâm âlimleri de İslâm’ın daha önceki şeriatları tamamen veya kısmen yürürlükten kaldırdığında hemfikirdir. Peygamberler vasıtasıyla insanlara ulaştırılan dinler inanç, ahlâk ve ibadetin esaslarında müşterek olup farklılık amelî hükümlerin bir kısmında gerçekleşmiştir. Yahudi fırkaları içinde, Allah’ın ilminde değişiklik meydana gelebileceği (bedâ) anlayışına götüreceği gibi gerekçelerle neshi inkâr edenler çıkmış, son zamanlarda hıristiyanlar da bu yönde görüş belirtmeye başlamıştır. Ancak insanlığın tarihî gelişimi dikkate alındığında ilâhî hükümlerin amelî boyutunda insanların içinde bulunduğu şartlar gözetilerek bazı değişikliklerin yapılması tabiidir; bunu Allah’ın ilminde değişiklik olduğu anlamında kabul etmek yanlıştır. Hz. Âdem’in kız ve erkek çocukları birbirleriyle evlenirken bunun Tevrat’ta haram kılınması (Levililer, 18/9, 20/17; Tesniye, 27/22), Hz. Nûh’un kavmine kanlı et dışında her canlının helâl kılındığı ifade edilmişken (Tekvîn, 9/2-4) Hz. Mûsâ’nın şeriatında bazı hayvan türlerinin haram sayılması (Levililer, 11; Tesniye, 14/3-8; krş. el-En‘âm 6/146), Yahudilik’te kişinin karısını boşaması mubah iken (Tesniye, 24/1-3) Hıristiyanlık’ta kadının zina suçu işlemesi dışında bunun haram kılınması (Matta, 5/31-32) neshin İslâmiyet öncesi ilâhî dinlerdeki örneklerini teşkil eder. Nesih kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/106) ve hadislerde (Wensinck, el-Muʿcem, “nsḫ” md.) geçmekle birlikte mezhep imamları dönemine kadar bu terimin çerçevesinin belirlenmesine yönelik teorik tartışmalara rastlanmaz. Neshi kabul eden âlimlerin tamamı Kur’an’ın Kur’an’ı ve sünnetin sünneti neshedebileceğini kabul ederken Kur’an’ın sünneti veya sünnetin Kur’an’ı neshetmesinde görüş ayrılığı bulunmaktadır. Kur’an’ın açıklanmasını sünnetin en temel işlevi olarak gören İmam Şâfiî başta olmak üzere bazı âlimler bu tür neshe karşı çıkarken çoğunluğu teşkil edenler, Kur’an’ın sünneti neshetmesi yanında mütevâtir sünnetin de Kur’an’ı neshedebileceğini söylemişlerdir. Kur’an’ın sünneti neshetmesine kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Kâbe yönüne çevrilmesi (el-Bakara 2/144; Buhârî, “Tefsîr”, 2/12, 14; Müslim, “Mesâcid”, 11-15) ve âşûrâ orucu yükümlülüğünün ramazan orucu ile kaldırılması (el-Bakara 2/185; Buhârî, “Ṣavm”, 69, “Tefsîr”, 2/24; Müslim, “Ṣıyâm”, 125) örnek gösterilir. Aksi görüşü savunanlar ise bu iki örneği Kur’an’ın Yahudiliğe ait hükümleri kaldırması kapsamında değerlendirmiştir. İslâm’ın ilk asırlarında Kur’an’da neshin mevcudiyeti neredeyse herkes tarafından kabul edilirken IV. (X.) yüzyılın ilk çeyreğinde vefat eden Mu‘tezile âlimi Ebû Müslim el-İsfahânî’nin buna karşı çıkmasının ardından konu tartışılır olmuştur. Neshi kabul edenlere göre nesih ilâhî şeriatlar arasında olduğu gibi aynı şeriat içinde de gerçekleşebilir. İnsanların öteden beri sahip oldukları inanç, örf ve âdetleri bir anda terkedip yeni dinin hükümlerini benimsemeleri kolay değildir. Kişinin dinin ruhunu, hüküm ve ilkelerinin yüceliğini tanıyıp kabullendikten sonra amelî hükümlerini kabul etmesi daha kolay olmuş, bu hükümler de toptan değil tedrîcî şekilde gelmiştir. Vahiy sürecinde Kur’an’ın uygulamaya yönelik az sayıdaki hükmünde değişikliğe gidilmesi tabiidir. Kur’an’da neshi kabul edenler görüşlerini desteklemek üzere aklî izahların yanında üç âyeti (nüzûl sırasına göre en-Nahl 16/101; er-Ra‘d 13/39; el-Bakara 2/106) delil göstermişlerdir. Ebû Müslim el-İsfahânî ise Kur’an’a bâtılın ne önünden ne ardından yol bulabileceğini ifade eden âyete (Fussılet 41/42) dayanarak neshi kabul etmenin Kur’an’ın hükmünün iptal edilmesi anlamına geleceğini söylemiş, neshin mevcudiyetine delil getirilen âyetlerde Kur’an’ın daha önceki şeriatların veya kıblenin Kudüs’ten Mescid-i Harâm yönüne değiştirilmesinde olduğu gibi o şeriatlardaki bazı hükümlerin neshedildiğini öne sürmüştür. Ebû Müslim’in bu görüşü tenkit edilmiş olmakla beraber son zamanlarda bu doğrultuda görüş belirtenlerin sayısında bir artış görülmektedir. Bu eğilimdekiler, nâsih ve mensuh olduğu belirtilen âyetlerde gerçekte neshin bulunmadığını ortaya koyabilmek için tahsis vb. yollarla âyetleri uzlaştırma yoluna gitmişlerdir. Ancak birçok yerde mâkul yaklaşımlar ortaya koymalarına rağmen zorlama te’villere başvurdukları da olmuştur. Klasik kaynaklara göre mensuh üç kısma ayrılır. 1. Hem nazmı hem hükmü neshedilenler. Selef’ten nakledilen rivayetlerde bazı âyetlerin veya sûrelerin daha sonra kaldırıldığı ya da unutturulduğu ileri sürülmüştür (meselâ bk. Buhârî, “Riḳāḳ”, 10; Müslim, “Zekât”, 116-119; Hâkim, II, 224, 415; IV, 359). Hz. Âişe’den gelen bir rivayete göre sütkardeşliğine ve evlenme engeli oluşmasına sebep olan on emzirme hakkındaki âyet daha sonra beş emzirme hükmü ile neshedilmiştir (Müslim “Raḍâʿ”, 24; İbn Mâce, “Nikâḥ”, 35; Ebû Dâvûd, “Nikâḥ”, 10; Tirmizî, “Raḍâʿ”, 3; Nesâî, “Nikâḥ”, 51). Mushafta on emzirmeye dair âyetin nazmı bulunmadığı gibi hükmü de yürürlükten kalkmıştır. 2. Nazmı neshedilip hükmü bâki kalanlar. Bazı âlimler bu tür neshi kabul etmemişler, gerekçe olarak da konuyla ilgili rivayetlerin haber-i vâhid türünde olmasını ve Kur’an’da nesih gibi önemli bir konunun bu yolla sabit olamayacağını öne sürmüşlerdir (Zerkeşî, II, 36). Nazmı neshedildiği halde hükmünün bâki kalabileceğini savunanlar ise nazmı ayrı, ondan elde edileni ise ayrı bir hüküm telakki etmişlerdir (Gazzâlî, II, 96). Neshin bu türüne “recm âyeti” diye meşhur olan, “Yaşlı (evli) erkek ve kadın zina ettiği zaman onları recmedin ...” anlamındaki rivayet (Buhârî, “Ḥudûd”, 30, 31, “İʿtiṣâm”, 16; Müslim, “Ḥudûd”, 15) örnek gösterilir. Übey b. Kâ‘b’ın bildirdiğine göre bu âyet lafzı neshedilmeden önce Ahzâb sûresi içerisinde yer almaktaydı (Hâkim, II, 415; IV, 359). 3. Hükmü neshedilip nazmı bâki kalanlar. Kur’an’da neshi kabul eden âlimler tarafından benimsenen neshin bu türü ilgili eserlerin esas konusunu teşkil etmiştir. Selef’ten gelen rivayetlerde ve buna bağlı olarak ilk dönemlerde yazılan eserlerde lafzı kalıp hükmü neshedilen âyetlerin sayısı 300 civarında gösterilmektedir (Mustafa Zeyd, I, 407-408). Bunda, ilk dönem âlimlerinin nesih kelimesine daha sonraki dönem usulcülerinin yüklediklerinden daha geniş bir anlam yüklemelerinin yanı sıra bazı âlimlerin nesihte ifrata düşmelerinin etkisi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda dikkat çekici bir örnek olarak Mekkî sûreler içinde yer alan ve müşriklerin eziyetlerine sabretmeyi, onlara aldırmamayı ve ilişmemeyi emreden âyetlerin müşriklerle savaşmayı emreden âyetle (et-Tevbe 9/5) mensuh sayılması gösterilebilir. Bu âyetle 114 veya 124 âyetin hükmünün neshedildiği söylenir. Ancak usul ve tefsir âlimleri, genelde bu âyet ve onunla mensuh sayılan âyetlerin farklı durumlarla ilgili olduğu görüşündedir. İmam Şâfiî ve Muhammed b. Cerîr et-Taberî gibi âlimlerin öncülüğünde neshin tahsis, takyid, mübhemi beyan, mücmeli tafsil gibi terimlerden farkı ortaya konulmaya ve nesih alanına girmeyen diğer nesih iddiaları ayıklanmaya başlandıktan sonra mensuh kabul edilen âyetlerin sayısı azalmıştır. Süyûtî, kendi dönemine kadar yazılmış eserlerdeki bilgileri değerlendirip mensuh âyetlerin sayısını yirmi olarak tesbit etmiş (el-İtḳān, III, 65-68), Şah Veliyyullah ed-Dihlevî bu âyetlerden sadece beşinin mensuh olduğunu belirtmiştir. İslâm âlimleri, âyetler arasında neshin vâki olup olmadığının tesbiti konusu üzerinde de durmuşlar ve bu konuda bazı şartlar ortaya koymuşlardır. Hz. Peygamber’den veya sahâbeden bir âyetin neshedildiğine dair sağlam bilginin gelmiş olması, Enfâl (8/66) ve Mücâdile (58/13) sûrelerinin ilgili âyetlerinde olduğu gibi nâsih konumundaki âyette önceki hükmün kaldırıldığına delâlet eden lafzın yer alması, çelişkili gibi görünen iki âyetten birinin diğerinden sonra indiğinin kesin olarak bilinmesi gibi durumlarda neshin vâki olabileceğini söylemişlerdir Link to comment Share on other sites More sharing options...
Jonny Kim Mesaj tarihi: 27 Ocak Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Emre_1974tr tek yakaladılar beni destek çık bana Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 27 Ocak Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Yarbay İbrahim Ben sana doğrudan kaynağından ayet ve hadis sunuyorum. Sen ise bana, Sorularla İslamiyet gibi sitelerden hacı hoca ne cevap verdiyse, onu kopyala-yapıştır yapıyorsun. Yukarıda, Ayşe'nin recm ayeti ve on kez süt emme ayetinin keçiler tarafından yendiğiyle ilgili İbni Mece'den bir hadis getirdim. Bu hadislerin çürük olduğunu söyledin ve kıvırdın. Ayşe annen yalan söylüyorsa o halde Kuran'dan bana recm ve on kez süt emme ile ilgili olan ayetleri getir dedim onu da yapmadın. İbni Mace'yi beğenmedin diye şimdi de Kurtubi Tefsiri'nden Ahzab Suresi'ne yaptığı tefsiri buldum. Kurtubi bile bu konuya ayrı bir şekilde değinmiş. İmam el-Kurtubi, Surah el-Ahzab tefsirine şu şekilde başlamaktadır: سورة الأحزاب Surah el-Ahzab, Bu sure, tamamına göre Medeni bir suredir(Medine döneminde nazil olan). Münafıkların, Allah Resulü'ne zarar vermek, onu eleştirmek ve onun evlilikleri gibi çeşitli konularda hakaretlerde bulunmaları üzerine indirilmiştir. 73 ayetten oluşmaktadır. Ancak, bu sure zamanında, Surah el-Bakara kadar uzun kabul ediliyordu ve içinde Recm ayeti de bulunuyordu. Bu ayet şu şekildeydi: الشيخ والشيخة إذا زنيا فارجموهما البتة نكالا من الله والله عزيز حكيم Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ettiklerinde, onları tamamen taşlayın. Bu, Allah'tan bir ceza olup, Allah aziz ve hikmet sahibidir. Ebu Bekir el-Envâri, bu bilgiyi Ubay bin Ka'b'tan rivayet etmiştir. Alimler, bu ayeti şöyle açıklamaktadırlar: Allah, el-Ahzab suresindeki mevcut ayetlerden fazlasını kendisine yükseltmiştir ve Recm ayetinin lafzı artık Kuran'da yer almamaktadır. Ahmet bin el-Heytem bin Halid, bize şöyle nakletmiştir: "Ebu Ubeyd el-Kâsım bin Selâm, İbnü'l-Mübarek'ten, o da İbnü'l-Lehîa'dan, o da Ebu'l-Esved'den, o da İkrime'den, o da Aişe'den şöyle dedi: 'Allah Resulü zamanında, el-Ahzab suresi 200 ayet olarak sayılırdı. Ancak Mushaf yazıldığında, sadece şu anki mevcut ayetler kayda geçti.' Ebu Bekir el-Envâri, Aişe'nin bu sözünden şunu anlamamız gerektiğini ifade etmiştir: 'Allah Teâlâ, el-Ahzab suresinin bizim elimizde bulunan kısmından fazlasını kendisine yükseltmiştir.'" Ben derim ki: Bu, Kuran'daki naskh (yok etme) türlerinden birisidir ve daha önce Bakara suresinde bu konu detaylı olarak ele alınmıştı, elhamdülillah. Zürr, İbnü Ka'b'a şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Siz el-Ahzab suresini kaç ayet sayıyorsunuz?" Ben de "73 ayet" dedim. O ise şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, bu sure, Bakara suresiyle eşdeğer veya daha uzun olabilirdi. Biz, bu sureden Recm ayetini de okurduk: الشيخ والشيخة إذا زنيا فارجموهما البتة نكالا من الله والله عزيز حكيم Yaşlı erkek ve kadın zina ettiklerinde, onları tamamen taşlayın. Bu, Allah'tan bir cezadır ve Allah aziz ve hikmet sahibidir." İbnü Ka'b burada, bu ayetin Kuran'dan nesh edilmiş bir kısım olduğunu kastetmiştir. (Tefsir el-Kurtubi 14/106-107) Kaynak: https://tulayhah.wordpress.com/2020/12/14/the-length-of-surah-al-ahzab-tafsir-al-qurtubi/ 2 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Valery Legasov Mesaj tarihi: 27 Ocak Yazar Report Paylaş Mesaj tarihi: 27 Ocak @Yarbay İbrahim Ayşe'nin recm ayeti ve on kez süt emme ayetinin keçiler tarafından yendiğini söylemesiyle alakalı ilk başta "Ayşe anamız böyle konuşmaz, bu hadis çürüktür" demiştin. Şimdi ise son attığın mesajı inceledim, orada da "Recm ayeti indi ama sonradan nesh oldu yani ortadan kaldırıldı" demişsin, ya da demiş o cevabı veren hacı hoca kimse. Neyse, şimdi bu durumda şu soruları sormam gerekiyor: İlgili hadislerde Muhammed zamanında biz Ahzab suresini 200 ayet olarak okurduk, içerisinde recm ayeti de vardı deniliyor. Peki, Muhammed zamanında bu şekilde olan Ahzab suresini sonradan kim 73 ayete indirdi? Geriye kalan 120 küsür ayet kim çöpe attı? Recm ayetini kim nesh etti, kimden emir aldı? Kuran'ı kim iki kapak arasına aldı, yani kitap haline getirdi? Osman. Peki, recm ayetinin nesh edilmesiyle alakalı Osman kimden emir aldı? Osman'ın peygamberlik unvanı mı var da biz mi bilmiyoruz? Osman yapmaz öyle şey diyorsan, o zaman Ebu Bekir veya Ali mi Ahzab suresinden 120 küsür ayeti ortadan kaldırdı? Recm ayetini bunlar mı nesh etti? Hem Muhammed zamanında recm ayeti var diyeceksin ama şimdi nerede diye sorduğumuzda "nesh edildi" diyeceksin. Ulan arkadaş, kim nesh ediyor bu ayeti? Muhammed öldükten sonra Allah ile iletişim kesiliyor. Muhammed zamanında okunan recm ayeti, Muhammed öldükten sonra nesh ediliyor, bak sen şu işe! Kim nesh ediyor? Osman mı? Osman kimden emir almış? Osman ve Zeyd bin Sabit bayağı kafasına göre iş yapmış! Al sana Kuran'ın bozulduğu ile alakalı bir başka örnek! 1 Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now