Jump to content

mantik

Members
  • İçerik sayısı

    1.008
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    36

mantik last won the day on 20 Şubat 2024

mantik had the most liked content!

Sitemizdeki itibarı

54 Excellent

1 Takipçi

Contact Methods

  • Website URL
    http://www.dusuncedunyasi.net

Profile Information

  • Gender
    Not Telling

Son profil ziyaretçileri

5.317 profil görütülenme
  1. mantik

    14 Mayıs 2023

    Hoş, bir sonraki seçimde yasal olarak aday da olamaz ama, bir dikatörü durduracak engeller değil bunlar.
  2. mantik

    14 Mayıs 2023

    Bizim millet tek adamcıdır. Parti ve onun organizasyonuyla gelecek ekibi seçme mantığını anlamaz, padişah beğenir gibi tek adam, veya milli şef seçer, bir adamı öbürüyle kıyaslar sadece, başka faktörlere pek bakmaz. Orası doğru. Dolayısıyla, o açıdan bakınca, aday gösterilen kişinin kim olduğu elbette herşeyden önemli oluyor, ama olay o kadar basit de değil. Bizim millet tek adam seçer seçmesine, ve mesela İmamoğlu aday olsa muhtelemelen seçimin sonucu farklı olurdu bence de, ama bizim millet aynı zamanda da takım tutar gibi parti tuttuğundan, ve %65 muhafazakarlardan oluştuğundan, sol bir partinin, bu sol sadece adında da olsa destek bulması zor. Parti CHP oldu mu, tepesindeki lider mevcut adayların en karizmatiği de olsa, partinin geleneksel oy miktarını %5-%10’dan fazla arttıraması zor. 1970’lerde Ecevitin aldığı oy miktarını CHP hiç görmedi bir daha. CHP’nin doğal oy miktarı, %20-%30 arası kalıyor hep. Seçmeni o kadar. Başında Deniz Baykal gibi iyi konuşan, karizmatik bir lider bile olsa, sonuç çok fazla değişmiyor. İmamoğlu olsa da sonuç belki en fazla %5-%7 farklı olurdu, ama rakamların bu kadar yakın olduğu böyle bir seçimde belki o durum bir fark yapardı, ve Erdoğan kıl payı da olsa kaybedebilirdi o durumda belki. Zaten o yüzden işi şansa bırakmadı, avucunun içinde tuttuğu yargı sistemi ve medya yoluyla bir cerrahi operasyon düzenleyip sorunu ortadan kaldırdı. Bu adam bir diktatör artık. Uzun süredir öyle zaten. Bu yüzden diktatörlükle gelen güçlere ve avantajlara da sahip. Netflix’de “how to be a dictator” (nasıl diktatör olunur) diye bir belgesel var, ve yakın tarihin bazı ünlü diktatörlerini konu ederek, her birinin nasıl benzer taktikler ve stratejiler kullanarak önce gücü ellerine geçirip, sonra da ellerinde tuttuklarını anlatıyor. “Dictator’s playbook” (“diktatörün el kitabı” diye çevrilebilir belki) diye birşeyden bahsediyor, yani yazılı bir kitap anlamında değil tabi, ama kullandıkları yöntemlerin tarifi açısından, ve iktidarlarının hangi döneminde oldukları, ve mevcut problemlerinin ne olduğuna bağlı olarak kullandıkları yöntemleri anlatıyor. Erdoğan’ın siyasi geçmişinde yaptığı pek çok şey de buna uyuyor. Ben hatta bu seçimden önce adamın telaşa düşüp, “dictator’s playbook”daki daha radikal bazı önlemlere yelteneceğimi düşünüyordum. Mesela savaş çıkarıp, sıkı yönetim ilan ederek seçimleri iptal etmek veya ertelemek gibi. Bu tür birşeyler yapmamış olması bana tuhaf geliyordu. Demek ki bir bildiği var diyordum. Kendi desteğinin miktarını, ve Kılıçdaroğluna karşı hemen her zaman kazanacağını gayet iyi biliyordu adam. Muhtemelen o yüzden telaşa düşmedi, ve ekstrem önlemler almasına gerek kalmadı. İmamoğluna düzenlenen basit bir adli operasyon yeterli oldu bu seçimde. Ama bundan sonrası daha iyiye gitmeyecek. Ekonomi enkaz durumunda. Düzeltmesi de pek mümkün gözükmüyor. Bir sonraki seçimde daha radikal önlemlere başvurması gerekebilir. Kaybetmeyi göze alamaz çünkü.
  3. mantik

    Satranç soruları

    Doğru, evet. Ve6xg4 mat ediyor.
  4. mantik

    Satranç soruları

    Peki ilk hamlede Şh2h3’e cevap olarak siyah Fh5g4+ oynarsa ne olacak? Şah çekiyor o zaman. Bir sonraki hamlede mat yok o durumda?
  5. Paelone, Ateistforum’u açma kararını da kapama kararını da ben tek başıma veremem. Benim o forumun günlük işleyişi ve yönetimiyle 10-15 yıldır ilgim yoktu zaten doğru dürüst. Başkaları yapıyordu. Benim kendimin bu forum işleriyle ilgilenecek vaktim yok zaten. Burasıyla da ilgilenemiyorum, moderatör(ler) ilgileniyor. Bunun böyle olacağını baştan da duyurdum zaten. Burasını tekrar açmamın sebebi öbür taraf yazmaya kapandıktan sonra hala iletişimde kalmak ve yazışmak isteyenlere daha az dikkat çekecek, daha rahat yazabilecekleri bir ortam, ve bir alternatif sunmaktı. Ayrıca başka pek çok konu da konuşulabilir burada. İnsanların isterlerse kendi kimlikleriyle, güvenle yazabilecekleri bir ortam burası. Burasının fazla popüler olmamasıyla öbür tarafın ve hatta tüm benzer ortamların da son yıllarda popülerliğini yitirmesinin sebepleri aynı. Orası tekrar açılsa da çok şey değişmez. Ayrıca, açılmasını isteyenlerin orayı son 10-15 yıldır yönetenleri bulup onları ikna etmesi gerekir, beni değil. Eğer kendilerine ulaşabiliyorsanız onlara sorun.
  6. Bir de bunlara ek olarak mülteci olarak gelme seçeneği var. Onu da eklemek lazım. Savaştan kaçan, veya ülkesinde etnik köken, ırk, din, dil, vs gibi sebeplerden dolayı ayrımcılığa uğrayanlar, eğer bu durumu kanıtlayabiliyor ve belgeleyebiliyorsa, bir ihtimal sığınmacı olarak göçmen vizesi alabilir Amerika’dan.
  7. Benim Amerika’da yaşadığımı bilenler sık sık Amerika’ya gelip yaşamakla ilgili sorular soruyorlar bana. Geçenlerde 20’li yaşlarda bir gencin bana sorduğu benzer bir soruyu yazılı olarak cevapladım. Sonra da farkettim ki kendisine yazdığım cevap bu forumun pek çok katılımcısının ilgisini çekecek bilgiler içeriyor. Bu sebeple, aynı açıklamaları buraya da kopyalayayım dedim. Gelen soru aşağı yukarı şu tür bir soruydu: “Ben 20’li yaşlarda, maddi durumu pek iyi olmayan bir Türk genciyim. Amerika’ya gidip yaşamak istiyorum. Bunun yolları nelerdir, ve benim için mümkün müdür?” Kendisine verdiğim cevap ise şöyle: Çalışma izni olan bir vize ile buraya gelmen pek kolay değil. Ama turist vizesi alman bile yaşın ve maddi durumun yüzünden zor gözüküyor. Buraya gelip, vizesi bittikten sonra dönmeme ihtimali olanlara, yani gençlere, özellikle de maddi durumu iyi olmayan ve kendisini yaşadığı ülkeye ve topluma bağlayan fazla bir faktör olmayanlara kolay vize vermiyor Amerika. Bir kere bir vize alıp gelebilirsen, sonra en kötü ihtimal kaçak olarak kalmayı deneyebilirsin. Öyle yapan çok kişi var. Ama kolay bir hayat değil, söyleyeyim sana. Pek çoğu bulaşıkçılık, vs gibi çok düşük ücretli işlerde gece gündüz köle gibi çalışıyor ve bulundukları kısır döngüden kolay kolay çıkamıyor. Bazıları uygun birileriyle tanışıp, daha iyi işler yapıp durumunu düzeltebiliyor. Ya da bir Amerikan vatandaşıyla evlenip green kart alabiliyor. Ama kolay şeyler değil bunlar. Hem tuttuğunu koparan, becerikli biri olacaksın, hem şansın yaver gidecek. En güzeli eğitimli ve kalifiye bir eleman olarak buraya gelmek. Mesela dediğin gibi yazılımcı olarak gelebilirsen, şirketler H-1B vizesi için sana sponsorluk yaparak işe alabilir bir ihtimal. Çalışma izni olan bir vize bu ama sadece sana vizeyi almış şirkete çalışmana izin veriyor. Başka şirkete geçersen, o şirketin de senin için H-1B sponsorluğu yapması gerekiyor. H-1B belli bir yıla kadar uzatılıyor (eskiden 6 yıldı, şimdi ne kadar bilmiyorum), dolayısıyla o süre içinde çalıştığın şirketin sana green kart için de sponsor olması gerekiyor. Yoksa kalmaya devam edemezsin. Bir kere green kart aldığın takdirde ise, istediğin şirkete geçebilirsin.Vatandaşlığa çok yakın bir durum green kartlı olmak. H-1B için üniversite mezunu olman gerek, ve Amerika’daki şirketlerin zor eleman bulduğu bir sektörde, bu ülkede çok kolay bulunmayan becerilere sahip biri olman lazım. Yazılımcılık eskiden öylebirşeydi, ama şimdi ortalıkta çok yazılımcı olduğu için hala öyle midir bilmiyorum. Bir ihtimal alelade bir yazılımcı değil, iyi bir yazılımcı olman gerekiyor olabilir artık. Buraya gelişte senin için en olası yol, para biriktirip, dil eğitimi için öğrenci olarak gelmek olur. O zamanöğrenci vizesi (F-1) verirler rahatça. Sonra da gelip kaçak kalmayı deneyebilirsin belki. Ama dediğim gibi, yasal olmayan göçmenlerin işi çok zor. Sürünürsün yıllarca öyle yaparsan. O bataktan çıkamayabilirsin de sonra bir daha. Ki buraya öğrenci olarak gelmek de ucuz birşey değil. İyi para biriktirmen lazım o iş için. Bir de green card lottery’yi deneyebilirsin. Amerika her yıl belli sayıda kişiye kura ile green kart veriyor. Türkiye’den de katılabiliyorsun ona. (Web sayfasından falan katılabiliyor insanlar o çekilişe). Çıkarsa yasal bir şekilde göçmen vizesiyle gelebilirsin o zaman. Çalışma izniyle geleceğin için de iş bulman kolay olur. Ama adı üstünde piyango o. Çıkıp çıkmaması şansa kalmış. Zengin biri olsan başka yollar da var. Buraya belli bir miktar yatırım yapan iş adamlarına da doğrudan green kart veriyor Amerika. Ya da olağan dışı düzeyde yeteneği, becerisi olan biriysen de kolay green kart veriyor Amerika. Bir olimpik sporcu, dünya çapında şarkıcı, alanında uzman doktoralı bir bilim adamı, vs isen mesela. Bunlar dışında, bir de çok iyi bir öğrenciysen, burslu olarak gelebilirsin. Türkiye’den devlet veya özel sektör bursu, veya Amerika’dan burs alarak falan. Ben zamanında (90’lı yıllarda) öyle geldim buraya mesela. Sonra H-1B vizeli iş buldum, sonra da şirket sponsorluğu yoluyla green kart aldım.
  8. evrenselbirey, Bu konularda tartışmak istediğiniz noktalarla ilgili buyrun siz bir başlık açın forumun uygun bir bölümünde, ben de fırsat buldukça cevap vermeye, ve fikir beyan etmeye çalışırım. Ben eskisi gibi forum tartışmaları yapmıyorum pek artık. Ama bahsettiğiniz konuda vaktim el verdiği sürece birkaç laf etmeye çalışırım.
  9. Uzaylılar ve İsa Uzaylılar dünyaya gelir, ve dünyanın hem devlet liderleriyle, hem de dini liderleriyle görüşme yapmak isterler. Görüşme sırasında sıra Papa’ya gelir, ve Papa uzaylılara “Siz Tanrı’nın oğlu ve kurtarıcımız kutsal İsa’yı tanıyor musunuz?” diye sorar. Uzaylıların temsilcisi, “İsa mı, elbette tanıyoruz”der. “Her yıl bizi ziyaret eder, ve halimizi, hatırımızı sorar” diye devam eder. Papa buna şaşırır, ve “Nasıl olur” der, “bize en son 2000 yıl önce uğradı, ve o zamandan beri de ikinci dönüşünü bekliyoruz” der. Uzaylı bu sefer kendisini kötü hisseder, ve durumu yumuşatmak maksadıyla bir açıklamaya getirmeye çalışır. “Belki de bizim verdiğimiz çukulataları daha çok sevmiştir” der. Papa, “Çukulata mı, nasıl yani?” diye sorar. Uzaylı ise şöyle cevap verir: “Biz dünyamıza ilk geldiğinde kendisine bir kutu çukulata vermiştik. Siz ne yapmıştınız ki?”.
  10. Evet, bir ara oldukça hareketlenmişti ateizm Türkiye'de. Ateistforum'un da en yoğun olduğu yıllardı onlar. 2008 ile 2015 arası diyebiliriz muhtemelen. Bu platfomlara ilgi çoktu, pek çok forum ve tartışma ortamı vardı, bu konularda facebook sayfaları açılıyordu, hatta 2014'te ateizm üzerine dernek bile kurduk Türkiye'de ateistler olarak. Dernek hala devam ediyor bilgiğim kadarıyla. Arada bir aldıkları tehditler, sayfalarının kapatılması ve aylarca kapalı kalması, bazı üyelerin yaşadığı yasal problemler, vs oldukça problem yaşadılar ve muhtemelen yaşıyorlar da hala. Ama hala devam ediyorlar. Çeşitli etkinlikler düzenliyorlar, youtube'da aktifler, ve ana akım bir kurum haline gelmiş durumdalar gibi duruyor. Ama aynı zamanda ilgisizlikten ve maddi sorunlardan dolayı kapanma noktasına geldiği haberlerini de görmüştük geçtiğimiz yıllarda. Özellikle ülkedeki politik durumun kötüleşmesi sebebiyle insanlar biraz korkudan, biraz da önceliklerinin değişmesinden dolayı bu konuya daha az ilgi göstermeye başladılar gibi duruyor. Bunu Ateistforum'un popülaritesinin azalmasında da gördük. Son yıllarda gittikçe daha az takip edilir oldu. İnsanların ateizm konusuna ilgisi azaldı. Ama asıl soru da burada aslında. Tam olarak nedir olan biten? Ateizme ilgi mi azaldı gerçekten? O dönemde henüz yeni birşey olduğu için popülaritede önce tepe yapıp sonra inişe mi geçti? Ya da insanlar o döneme göre daha fazla mı korkmaya başladılar ateizmle ilgilenmekten? Veya hükümet bu dernekle veya ateizmle ilgilenen tüm aktivistleri davalar ve yasal takiplerle bezdirip, korkutup, sindirdi mi? Bu yüzden mi ilgilenen kalmadı? Ya da, popüler olduğu ve büyüdüğü dönemde henüz ülke için umut vardı ve bu yüzden laik ve din muhalifi kesim canla başla mücadele ediyordu da, sonradan, özellikle de AKP ve Tayyip Erdoğan tüm politik rakiplerini sindirip, yasama, yürütme ve yargının hepsini kontrol altına alıp ülkeyi bir nevi diktatörlük haline getirdiği ve ülkedeki demokrasiyi yıprattığı için mi insanlar umutlarını ve motivasyonlarını yitirdiler? "Demokrasi bile elden gitmişken, ateizmle mi uğraşacağım" diye mi düşünmeye başladılar? Ülkede ateizmden çok daha önemli sorunların olduğunu görüp, "Ateizm gibi bir konunun bu ülkeye tanıtılması bizim için lüks, biz önce laikliği ve demokrasiyi kurtaralım" diye mi düşünmeye başladılar? Bence en önemli faktör sonuncusu. Yani yukarıdaki son birkaç soru ile gündeme getirdiğim problem. İnsanlar, ateizm gibi bir konuyla uğraşmanın, bu memlekette lüks olduğuna, demokrasinin bile tehlikeye girdiği bir ortamda bu konu ile uğraşmanın boş olduğuna kanaat getirdiler. Bir yandan da kendilerini yenilmiş hissettiler, ve yıldılar. Biraz da korkup sindiler. Bekleyiş moduna geçtiler. Çünkü, ateizm konusunda görünür aktivite azaldı belki ama aslında perde arkasından hala devam etti. Sadece geri plana düştü biraz. Mesela, Ateistforum'da yazanlar azaldı, ama okuyucu olarak takip edip eski sayfalarını, arşivlerini karıştıranların sayısında bir azalma olmadı. Sonra mesela benim Ateizmi Anlamak kitabım yüzlerce web sayfasına ücretsiz indirilebilir olarak yüklenmiş durumda ve kitaba olan ilgi hala devam ediyor. Şu ana kadarki indirilme miktarının yüzbinleri geçmiş olması lazım. (Kitapla ilgili maddi kaygımız olmadığı için yayıncı da ben de ücretsiz indilmesi konusunun üzerine düşmedik). Aynı zamanda da, ülkede özellikle gençliğin ateizme yönelişinde bir azalma olmadı, tam tersi artış oldu. Hatta bunu dinci kesim de görüp itiraf etti, hatta bu konuda defalarca alarm zillerini çaldılar. Sürekli gündeme getirip konuştular, hala da konuşuyorlar. Bu konuyla ilgili sayısız haber ve makale var. Gençliğin dinden uzaklaşması ve ateizme yaklaşması muhafazakar kesimi çok endişelendiriyor. Yani anlayacağınız, görünür aktivite azalmasına azaldı, ama eski çabaların ve aktivitelerin meyvesi toplanıyor. Bu sadece bir geri çekiliş belki de. Hani hep öyle olur, mesela borsa endeksi tepe yaptıktan sonra bir düşüş yapar, yeni bir tepeye çıkmadan önce. Belki de o düşüşteyiz şu anda. Sadece şu anki politik durumun geçmesini bekliyoruz belki de. Elbette AKP bir gün iktidarı kaybedecek, ya da Tayyip Erdoğan eninde sonunda gidecek, en azından ömrünün sonuna geldiği için gidecek, başka türlü gitmese bile. Yani belki de beklenen o durumdur, o ortamdır. Bu geri çekilişten sonra daha yüksek bir tepe gelecek belki de. En azından ben bu şekilde iyimser düşünmeyi tercih ediyorum.
  11. Ateistforum’un kurucularından olduğum ve Ateizm konusunda kitap yazdığım için eskiden beri arada bir benimle bağlantı kurulup sorular sorulmuştur, Türkiye’de ateizmin durumuyla ilgili. Yerli ve yabancı kaynaklara çok sayıda röportaj verdim geçmişte. BBC’nin hazırladığı bir belgeselin Harun Yahya ve İslami Yaratlışçılık bölümüyle ilgili kendilerine danışmanlık falan da yapmıştım zamanında. Bu tür konular olduğu zaman, Amerika’da yaşayan bir Türk Ateisti olarak (ve bu konularda en azından geçmişte aktif olmuş biri olarak) özellikle Batılı araştırmacılar bilgi aradığı zaman dönüp dolaşıp beni buluyorlar sıkça, bu konulardaki sorularını cevaplayabilecek bir kişi olarak. Şimdi de yine böyle bir durum ortaya çıktı. Kanada’nın göçmenlik ve mülteci bürosu, Türkiye’de ateizm ve ateistlerin durumuyla ilgili bir araştırma yapıyor, ve bilgi topladıkları çeşitli kaynaklardan biri olarak benimle de bağlantı kurmuş durumdalar. Türkiye’de ateistlerin yaşadığı sorunlarla ilgili genel bilginin yanı sıra, özellikle de aşağıdaki sorular çerçevesinde bilgi istiyorlar: 1. Türkiye’de, fakat özellikle İstanbul’da, devlet kurumları ve otoriteler ateistlere nasıl davranmaktadır? 2. Türkiye’de, fakat özellikle İstanbul’da, halk ateistlere nasıl davranmaktadır? 3. Türkiye’de, vatandaşların dinsel etkinliklerini devlete bildiren yerel milisler (silahlı sivil gruplar) var mıdır? Bu soruları cevaplayan ve genel bilgi veren bir yazılı rapor hazırlayacağım kendileri için bu konuda. Bu soruların cevaplarında bana yardımcı olur musunuz? Ateistforum ve Düşünce Dünyası’nın siz takipçilerinin bu konularda neler bildiğini ve neler düşündüğünü merak ediyorum. Ateistlerin devlet ve halk tarafından rahatsız edildiği spesifik örnekler, ve ateistleri devlete gammazlayan silahlı gruplar türü basında çıkmış haberler falan varsa, onlara verebileceğiniz linkler de makbule geçecektir. Bu raporu kendilerine en son 25 Ekim’de ulaştırmam gerekiyor. Her türlü verebileceğiniz bilgi ve yardım makbulümdür. Teşekkürler.
  12. Benim kitabımı oku, yine ateist olursun: http://www.bilimvedin.net/ateizmi-anlamak-kitabini-edinme-secenekleri/ Ciddi söylüyorum. Kitap satıp para kazanayım diye demiyorum. Bir sürü ücretsiz indirilebilir kopyalarını da koymuşlar okurlar benim kitabımın sağa sola. Yayıncıyla zamanında konuştuk, bunları kaldırtmak için uğraşsak mı falan diye. Sonra da, zaten kar kaygısıyla yazılmış bir kitap olmadığından, bırakalım dursun dedik. Ücretli alırsanız tercihimiz tabi. Bağnazlıkla yapılan savaşa ufak bir katkı olur. Pek çok okur söylüyor, kitabı okumadan önce de dindar değildim ama agnostik, panteist, vs idim, kitabı okuduktan sonra kendime ateist demeye başladım diyen çok kişi var.
  13. Ortalama bir vatandaşa bilim ve bilimsel prensipleri yeterince öğretmek istiyorsak nasıl bir yol izlemeliyiz? Bu konuda şimdiye kadar harcanan çabaların çoğundaki temel sorunlardan biri bilimin zor olduğu ve sadece uzmanların bileceği birşey olduğu fikri ile savaşılmaması. Yani halk böyle düşünürken, bilimi halka indirmeyi görev edinmiş popüler bilim yazarları ve benzerleri de bu önyargıyla çarpışmak için birşey yapmıyor, tam tersi içten içe hoşlarına bile gidiyor bilimin o tür bir elit uğraş olarak görülmesi, ve dolayısıyla kendilerinin de o saygın ve elit dünyadan sayılmaları. Halbuki, bu konu aşılması gereken temel psikolojik engel bana göre. Elbette bilimde gerçek uzmanlık çok uzun yıllar sürecek bir eğitimi ve büyük bir özveriyi gerektiriyor. Bundan kimsenin şüphesi yok. Ama temel bilimsel prensipleri bahsettiğimiz düzeyde anlamak hiç de o derece uzun sürecek bir iş değil, ve o derece zor bir iş değil. İnsanlar bunun zor olacağını farzettikleri için hiç ilgilenmiyorlar bile. Aynı zamanda bu karar konusunda kendilerini iyi hissedebilmek için, bilime ve bilimle uğraşanlara karşı başka önyargılar da geliştiriyorlar. Filmler, diziler ve popüler medya da bu önyargıları pekiştiriyor sürekli. Bu önyargılardan kastettiğim, bilimle ve bilimsel konularla uğraşanların, bu konulardan anlayanların, inek, sosyal açıdan tuhaf, topluma ayak uyduramayan, bu konuda iyi olup günlük hayatla ilgili diğer her konuda kötü olan kişiler olarak lanse edilmeleri. Filmlerdeki tipik yakıştırmalardan bahsediyorum. İngilizce tabiri ile "nerd"ler ile, "popüler" gençler arasındaki o ayrım mesela. Bu konu, eskiye göre daha iyi aslında günümüzde. Yani son dönemleri filmlerinde ve dizilerinde "nerd"ler eski zamanlara göre daha saygın kişiler. Hatta pek çok durumda artık hikayenin asıl kahramanları falan durumundalar. Ama bunun yine de farklı ve ayrıcalıklı bir durum olduğu ve diğerlerinin bilim konusunda benzer anlayış düzeyine ulaşamayacağı hala temel bir kabul ve hala zihinlere işlenen bir önyargı. Bu konu böyle algılandığı sürece, çoğu kişinin de bilimi ve bilimsel konuları öğrenme ve anlama konusunda yeterli motivasyonu olmayacaktır. Dolayısıyla, popüler bilim yazarları ve bilimi halka indirmeyi prensip edinmiş kişilerin dikkat etmesi ve savaşması gereken konulardan biri bu. Hatta, bilimsel prensipleri anlatmaya ayrıcakları vakit kadar, belki daha fazlasını bu önargıları kırmak için ayrımaları gerek bana göre. Bilimle ilgilenmeyen, bu işi ineklere ait görüp kendisini bu konuda hem yetersiz gören, hem de bu konuda uğraşmayı tercih edilmez bir aktivite olarak gören gençlerin nasıl olup da bu konuları kolayca öğrenip herkesi şaşırttığını, ve popülaritelerinden de birşey kaybetmediklerini gösteren, bu tür hikayeleri ve temaları işleyen yeni diziler, filmler, youtube videoları, vs yapılmalı. Bilimle ve bilimsel konularla ilgilenmek, ingilizce tabiriyle "cool" hale getirilmeli. Gençlerin gözünde iyi ve popüler bir uğraş olmalı yani. Başlangıç noktası bu olmalı. Daha gerisi de var. Onları da ayrıca, başka zaman yazacağım.
  14. Evet ama bir insan kendisini yoğurup ortaya çıkaran tüm faktörlerin bir ürünü. Sadece genetik yapısı ve fiziksel bünyesinin değil. Bebekken ormanda kaybolan ve anne babası öldüğü için hayvanlar tarafından büyütülen iki kardeş bulmuşlardı bir tarihte. Bunun başka örnekleri de var. Bu şekilde insan toplumundan kopuk büyüyenler, bırakın konuşmayı, doğru dürüst yürümeyi bile öğrenemiyor. Dört ayak üstüne koşmaya çalışıyor. Hele de ahlaki kaygılar ve prensipler gibi tamemen soyut ve insan toplumunun bünyesinde öğrenilip benimsenecek şeylerden elbette tamamen kopuk olacaktır bu kişiler mesela. Ama insanlığı incelerken, tipik bir insanın temsilcisi olarak bunları alıp ona göre sonuç çıkarmak doğru olmayacağına göre, insanı insan yapan bir ölçüde de toplum içinde öğrendikleridir. Buna o tür sosyal şartlanmalar da dahil olacaktır. Dolayısıyla, bence nasıl bakarsak bakalım, insanın güç sahibi olursa mutlaka acımasız ve bencil olacağını söyleyemeyiz bence. Bunun o tür örnekleri de çok olacaktır elbette, ama tam tersi örnekleri de olacaktır. Yüzde olarak nasıl olur durum bilemiyorum. İlginç bir araştırma konusu olabilir bu. Ama araştırılması pek mümkün veya pratik olan bir konu değil.
  15. Nietzsche'nin düşünce tarzını yansıtan fikirler bunlar. Ben katılmıyorum. Çünkü, çoğumuz diğer insanlar karşısında mutlak güçlü değilsek de, bazıları karşısında yeterince güçlüyüz. Hepimizin kendimizi çevremizdeki herkesten daha güçlü hissettiği yerler, ortamlar var. En azından çocukların bulunduğu bir ortamı düşünün. O ortamda bir yetiştin olarak çevrenizdeki herkesten çok daha güçlüsünüzdür. Burada fiziksel güçten bahsetmiyorum sadece. Her türlü güç. Kendilerine zarar verip, bir karşılık görmeyeceğimizden emin olacağımız türde bir güç. Ama buna rağmen çoğumuz yine de olmadık yerde başkalarına zarar vermemeyi seçeriz. İnsanlar olarak milyonlarca yıllık bir evrim sürecinin içimize işlediği bir içgüdü bu. Toplum olarak başkalarının desteğiyle yaşamanın diğer alternatiflere göre daha avantajlı olması sebebiyle yaşam tarzımıza işlemiş bir eğilim başkaları ile geçinmeye çalışmak. Başkalarıyla geçinebilmek için ise en önemli gereksinim gereksiz yere başkalarına zarar vermemek elbette. Bu sebeple insanlığın ahlaki prensiplerinin temeli bu konu. Tabi insanlar kompleks varlıklar. Aynı zamanda bencil yönleri de var. Bu yüzden de eline güç geçtiğinde ahlaki prensipleri terkedecek insanlar da çok. Ama bunu genel bir kural, veya çoğu kişinin sahip olduğu bir eğilim olarak görmek ne kadar doğrudur emin değilim.
×
×
  • Create New...