Jump to content

İnternet Sansür Yasası


mantik

Recommended Posts

Türkiye'de AKP ve Tayyip Erdoğan'ın kurmak istediği teokratik islam devleti projesi neredeyse sonuçlandırılmış, geriye kalan son rötuşlar da 22 Haziran 2011'de yürürlüğe girecek internet sansürü yasasıyla tamamlanmıştır.

 

Çocukları koruma yasası kılığında insanlara sunulan yasa, Türkiye'deki internet özgürlüğünü bu konudaki en geri İran, Çin gibi ülkelerin düzeyine indirmektedir.

 

Bu yasa ile mahkeme kararı bile gerekmeksizin istedikleri yasaklamayı daha merkez noktada yapabilecekler ve internette istedikleri siteye olan erişimi vana kapatıp açar gibi kontrol edebileceklerdir.

 

Özgür düşünceyi ve basını susturma gayesi, diktatörlüklerin ve diktatörlüğe özenen rejimlerin ortak noktasıdır. Çünkü serbest düşünce ve fikirlerin özgürce ifadesi, baskıcı diktatörlüklerin önündeki en büyük tehlikedir.

 

Baskıcı, teokratik bir islam devletini de elbette basın, yayın ve günümüzün bu alandaki en büyük nimeti olan interneti kontrol etmeden sağlam bir şekilde sağlayamazsınız. Bu yüzden bu çabanın kendileri için anlamını ve önemini görebiliyoruz.

 

Göremediğimiz şey, Türk insanının buna nasıl izin verdiğidir. İnsanımızın bu kadar koyun olduğuna inanmak istemiyorum.

 

Eldeki özgürlüklerin değerini bu derece bilememek, bu özgürlüklerin hak edilmediğinin bir göstergesidir belki de.

 

Kazanılmadan tepeden indirilerek verilmiş bu özgürlükleri Türk halkı tam olarak bir türlü benimseyememiştir. Batı'nın bu konuda yaşadığı kavgaları, mücadeleleri biz yaşamak zorunda kalmadık. Atatürk gibi ileri görüşlü liderler ve onların takipçileri sayesinde bu ayrıcalıklara hazır konduk.

 

Ne yazık ki son yıllarda bu özgürlüğün değerinin bilincinde olmayanların seçtiği, eski padişahçı zihniyetin günümüzdeki temsilcisi olan bir kesim, emperyalist ülkelerin de desteğiyle güç kazanmaktadır.

 

Bu kesim, ülkeyi neredeyse ele geçirmiştir. Atatürkçülüğün koruyucusu Türk ordusunu ve pek çok gazeteci ve aydını zan altında bırakan pek çok bel altı taktik ve çirkin politika ile, aynı zamanda da emperyalist dış sermayenin desteği ile, zamanında vatan haini padişahçıların yaptığının benzerlerini günümüzün AKP hükümeti yapmaktadır.

 

Halkımız ise malesef bu kişilere destek vermeye ve yaptıklarının altındaki gerçeği görmemeye devam etmektedir.

 

Tüm laik ve Atatürkçü kesim susturulduğu gibi, tüm yargı sistemi ele geçirilmiş, kuvvetler ayrılığı prensibi çiğnenmiş, baskı ve sansür uygulamaları ile tüm politik rakipler susturulmuştur.

 

Şimdi sansür uygulaması ile bu ulaştıkları noktayı daha da sağlamlaştırmaya ve herhangi bir yumumaşamanın ve geri dönüşün mümkün olmasını da engellemeye çalışmaktadırlar.

 

22 Haziran'dan sonra bu sitede yazılanları okuyamayabilirsiniz.

 

Sadece bu site değil, hükümetin işine gelmeyen içeriğe sahip pek çok site, vana kapatır gibi merkezden, sadece bir telefon direktifi ile kapatılabilecek. Mahkeme kararına bile gerek olmadan.

 

Bu adım ile artık son noktayı da koymuşlar ve teokratik islam devletini kurmuşlardır.

 

Başımıza ise Padişah 1. Tayyip geçmiştir.

 

Umarız halk bu yapılanların yanlışlığını gördüğünde çok geç olmaz ve hasarlar geri dönülemez boyuta ulaşmaz.

  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

Asil aci gercek nedir, biliyor musunuz?, birey bilincinden gectim, AKP ve AKP'lilesmenin ne oldugunu bugun algilayamamak ve bu bilincte olmamak demek, 1430 ronesans oncesi devrin ortacag karanlik devrinin, zihniyetini tasimak demek.

 

Yani oyle bir bilinc duzeyi ile karsikarsiyayizki, cagimizdan tam 600 yil geride.

 

Turkiye gibi bir ulkede boyle bir bilinci koruyabilmek ve korukleyebilmek, toplumun ve farkli halklarinin hic bir zaman kendin bir seyler ortaya koymadigini gosteriyor.

 

Aslinda da yalan degil. Bugun tv deki gosterimlerde bile, bilhassa kadinlar "kime oy atacaksin?" sorusuna "bey bilir" diyebiliyorlar.

 

Aslinda bence en onemli konu, toplumun ve farkli halklarinin korku felsefesi ve suru psikolojisi ile yetistirilmesinin disinda, KADER/RIZK ZIHNIYETI tasimasi.

 

Yani ac, yoksul, issiz v.s. bir yerde kadere boyun egmis durumda.

 

Cunku, Turkiye hic bir zaman bilincli bir kitlesel gosteriye sahip olmus, ve bu kitlesel gosterisini surdurebilmis degil. Her zaman birileri bir yerde topluma ve farkli halklarina onculuk etmistir.

 

Oyuzden belki aci bir gercek ama; bugun toplumun ve farkli halklarinin ustune, bir monarsik/padisahlik teokratik bir sistem ile gelse, buna bile boyun egecekler.

 

Turkiye toplumu ve farkli halklari Anadolu tarihi boyu, din ve milliyet politikalarina alet edilmistir.

 

Eger halk demokrasisi bu ise ve toplumu ve farkli halklarini korku felsefesi, suru psikolojisi, kader/risk temelli caglar geriligine mahkum etmek ise, boyle demokrasiye lanet olsun.

 

Insan haklari, evrensel hukuk ve hak ve ozgurluklerden zaten bahsetmeye gerek yok. Cunku tum bunlar birey bilinci gerektiren istemler.

 

Zaten orta dogudaki gosteriler ile Turkiyedeki gosteriler farki da bu. Orta dogudaki kitlesel korku, Turkiye'de yok. Cunku RTE bu konuda patronlarindan egitimli. Bu hareketlerin sadece bir oncu cikis oldugunun ve devami gelmeyeceginin farkinda, ustelik Kasimpasa efeligi ile, yanitlar verebilecek ve kiskirtabilecek kadar da ileri gidiyor ve "hodri meydan" okuyor. O yuzden Turkiye'de bu kitlesel eylemlere taninan demokratik haklar, Turkiye tarihinde daha once taninmamisti.

 

Ama ne oldu, alalim OSYM'yi sonuclar aciklandi, ikinci imtihanin gunu uzatildi ve kayitlar devam ediyor, gencler neyi basarmis oldular?

 

Hatirlanirsa, bir atasozu vardir "yurunmekle yollar asinmaz" diye.

 

Sonucta, birey bilinci bu topluma ve farkli halklarina gelmeden, ulke ve toplumu amerikan idealizminin, emperyalist zihniyetinin soros ideolojisinin ve evengalist orgutlenmesinin, Turkiye'ye bicilen cemaat toplumuna dogru ilerlemektedir, henuz bu gidisati durduracak, degil toplum; kendine ilerici, devrimci, aydin, elit bir kesim bile yoktur. Olanlarda ya milli, ya politik, yas ideolojik ya da inancsal yandaslardir.

 

Toplum ve farkli halklarini her turlu toparlayacak bir oncu TC tarihinde hic olmamistir ve olamadan da bu gidisle is isten gececektir.

 

Neyse simdilik, burada noktaliyorum.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

AKP ikinci döneminde gerçekten de oldukça otoriterleşti. Ama teokratik islam devleti ya da padişahlık gibi bir durum da yok, bizim Atatürkçü kesim son derece yerinde eleştirileri dahi öyle bir jargonla dile getiriyor ki ciddiye almak zor oluyor.
Link to comment
Share on other sites

AKP ikinci döneminde gerçekten de oldukça otoriterleşti. Ama teokratik islam devleti ya da padişahlık gibi bir durum da yok, bizim Atatürkçü kesim son derece yerinde eleştirileri dahi öyle bir jargonla dile getiriyor ki ciddiye almak zor oluyor.

 

Söylediklerimde biraz abartı olduğu açık elbette. Ama yapılanların ne tür şeyler olduğunu ve bu tür politikalarla ne tür istikametlere gidilmekte olduğunu insanlara göstermek açısından bu gerekli. İngilizce tabiriyle "making a point" yaptığımız şeyin adı.

Link to comment
Share on other sites

Söylediklerimde biraz abartı olduğu açık elbette. Ama yapılanların ne tür şeyler olduğunu ve bu tür politikalarla ne tür istikametlere gidilmekte olduğunu insanlara göstermek açısından bu gerekli. İngilizce tabiriyle "making a point" yaptığımız şeyin adı.

 

Bu olay biraz 'yalancı yalancı' hikayesi gibi. Ortada kurt yokken kurt var diye insanları endişelendirirsen kurt hakikaten geldiğinde sana kimse inanmaz. Teokratik yönetim dediğin şeyin siyaset bilimi literatüründe spesifik birkaç karşılığı var, çeşitli kriterleri var vs. bu tarz terimleri bence kafamıza göre kullanıp kavramların içini boşaltmamalıyız. Çok yakında genel seçim var, halkın bu konularda ne düşündüğü de o zaman net bir biçimde görülecektir. Tayyip istediği kadar otoriter davransın, günün sonunda gücü elinde tutması için demokratik mekanizmalara muhtaç.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger Astur;

 

Bana, laiklik ile teokratiklik farkinin ne oldugunu soyler misin?

 

Burada bahsettigim laiklik, sekuler zihniyetin degil; dini devlet eliyle"koruyan" bir zihniyetin laikligidir. Yani diyanet baskanli, bu icerikteki istiklal marsli bir laiklik.

 

Birde seriat ile teokrasi arasindaki farki ortaya koyar misin?

 

Ondan sonrada teokratik, laik farkindaki demokratik haklarin taninmasini degerlendirebiliriz.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Teokrasi dediğimizde bir çeşit ruhban sınıfının yönetiminde olan bir devletten bahsediyor olabiliriz. Bir ikinci olasılık ise ideolojik dayanak olarak dini kullanan bir devletten bahsediyor olduğumuzdur. Hukuk kurallarının din esaslarına dayandığı bir devlet de bazılarınca teokratik olarak adlandırılır. Laikliğin de birden fazla çeşidi var. Anglo-Sakson anlayışı (dine karşı tarafsızlık, ve de müdahalenin yokluğu) ya da biraz bizdekini andıran Fransız usulü laiklik.
Link to comment
Share on other sites

Saygideger Astur;

 

Peki RTE eliyle AKP nin tum insan haklarini ve evrensel hukuku cigneyerek ozel yetkili yargisini topluma dayatmasini evrensel hukuk yerine, kendi kanunlarini uygulamasini nasil yorumluyorsun?

 

Bak ne demokrasi, ne de hak ve ozgurluklerden bahsetmiyorum. Bahsettigim evrensel hukuk taki masumiyet (bir kisi suclulugu ispat edilene kadar masumdur ve hic bir ceza alamaz) hakki ve bir kisinin yargi onune cikarilirken gereken hukuki yol ve yontemler.

 

Sivil diktatorluk ne demektir?

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

İnanılmaz bir şey! Bu çağda bu kafa. Suudi Arabistan'ı aratmaz oldular. Oldular demek de fazla. İnsan bazen "Bunlar yoksa Suudi Arabistanla işbirliği yaparak mı burayı Arabistan'a çevirmeye çalışıyorlar" demeden edemiyor. Olur mu sizce? Ne gerek var demeyin. Bir işbirliği şart çünkü bu bizimkiler henüz acemi despot. Neyi ne şekilde yasaklayıp, ne sonuç alacaklarını pek iyi bilemezler. Ama yine de bu kadarı da olmaz artık diyeceklere bir müjdem var. Buyrun:

 

Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu Başkanı Dr. Tayfun Acarer başkanlığında, Kurul üyesi Galip Zerey ile Uluslararası İlişkiler ve AB ile Koordinasyon Dairesi Başkanı Dr. Ahmet E. Çavuşoğlu’ndan oluşan bir heyet, 25-28 Nisan tarihleri arasında Suudi Arabistan’a resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret esnasında, Suudi Arabistan İletişim ve Bilgi Teknolojileri Komisyonu (CITC) Governörü Dr. Abdulrahman Al-Jafary ile Governör Yardımcıları Suleyman Mirdad, Abdullah Al-Darrab ve Habib Al-Shankiki ile görüşmeler yapıldı, BTK ile CTIC arasında muhtemel işbirliği alanları konusunda görüş alışverişinde bulunuldu. BTK heyeti, Suudi Arabistan İletişim ve Bilgi Teknolojileri Bakan Danışmanı Dr. Abdulrahman Al-Oranity, e-Hükümet Programı Genel Müdür Yardımcısı Ahmed Al-Khiary ve Dijital Sertifika Ulusal Merkezi Başkanı Fahd Al-Hoymany ile de ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde görüşmeler yaptı. Heyet, ayrıca Suudi Arabistan’da faaliyet gösteren telekom operatörlerden Mobily’nin CEO’su Khalid Al-Kaf ve Saudi Telecom Company yetkilileri Dhafer Al-Qahhani ile Ghassan Hasbini’yi ziyaret ederek kendilerinden bilgi aldı.

 

 

Zaytung filan değil hee!! Gerçek. Kaynak BTK'nin kendi sitesi:

http://www.btk.gov.tr/Etkinlikler/Uluslararasi_Etkinlikler/2011/ziyaretler/sarabistan.htm

 

İşbirliği yapılan ülkeye de bak! Suudi Arabistan gibi bir ülkeyle bilgi teknolojisi konusunda değil, ancak şeriat ve despotizm teknolojileri bakımından işbirliği yapılabilir.

 

Saygılar, sevgiler.

Link to comment
Share on other sites

Astur,

 

Seninle anlaştığımız konular var, anlaşamadığımız konular var biliyorsun.

 

Sizlerin bu AKP destekçiliği anlaşamadığımız konular arasında.

 

Bu adamların o kadar yamukluğu ortaya konuluyor bu forumlarda, ama hepsi için zorla arayıp bulup, adamları savunacak birşeyler ortaya çıkarmaya çalışıyorsunuz.

 

Sırf ekonomide liberalizmi getirdiler diye mi?

 

Ekonomi ile herşey bitmiyor. Sen diktatörlük kur, ondan sonra gayri safi milli hasılanı 10 kat arttır, kime ne yararı var? Çin gibi bir durum ortaya çıkar.

 

Hem sadece gayri safi milli hasılaya dayalı ekonomik büyüme de aldatıcı. O zenginlik çok küçük bir azınlığın elinde toplanıyor çünkü. O liberal ekonomi politikalarının yaptığı şey küçük bir zengin azınlığı daha da zenginleşip toplumdaki gelir dağılımı uçurumunu daha da büyütmek olur. Ki öyle oluyor ABD'de, Türkiye'de, ekonomikdeki kontrolcü ve sosyal unsurlar minimuma indirilip, sadece zenginlerin işine gelen politikalar uygulandığı sürece.

 

Asıl refah, zenginliğin doğru dürüst paylaşımı ile yakından alakalıdır ve bu yüzden sosyal demokrasinin yaygın olduğu kuzey Avrupa ülkeleri mesela, her yıl, aşağı yukarı bu konuda yapılan her çalışmada, insanların en mutlu, en refah, vs olduğu ülkeler arasında sayılır. ABD gibi kapitalizmin kalesi olan ülkede bile, sosyal politikalar daha popülerleşmeye başladı son dönemde (Obama ile), siz hala zenginleri daha da zenginleştiren politikaları savunun.

 

Fakir kesimin de eskiye göre yaşam standardı artmaktadır ama toplam zenginlik arttığı için. Yoksa, toplam zenginlikten aldıkları pay azalmaktadır onların, bu tip politikalarda ısrar edildiği sürece. Zaten teknolojinin, bilimin, uygarlığın gelişmesinin doğal sonucudur bu, yani fakirler de dahil herkesin yaşam standardının artması.

 

Sonuna kadar liberal uygulamalar, sadece ülkenin zenginlerini daha da kalkındırır ve ülkenin toplam ekonomik gücünü arttırmış göründüğü için siyasal arenada önemini de arttırabilir. Çünkü uluslararası politikada ülkenin toplam gücü önemli, bunun ülke içinde insanlara ne kadar adil dağıtıldığı değil.

 

Ama Türkiye gibi ülkeler söz konusu olduğunda örneğin, dış sermayenin desteği ile kalkındırılan o muhafazakar sermayenin gücünün artması, ülkenin gücünün artması anlamına da gelmez. Çünkü kendilerini zenginleştiren, ekonomik ve politik güç veren o dış sermayenin sözünden çıkamazlar, onlar ile ülke çıkarları arasında ikilem ortaya çıktığında, kendi ülke çıkarlarını savunamazlar.

 

İşte zamanın Padişahçı zihniyeti ile o zamanki Atatürk ve CHP çizgisi arasındaki fark da o olmuştur ve olay taraf tutmaya geldiğinde, padişahçılar batılı emperyalistlerin tarafını tutmuştur, tutmak zorunda kalmıştır.

 

Aynı şey AKP'lilerin de başında var. Bugünün AKP'si, zaten o zamanın padişahçılarının günümüzdeki devamıdır.

 

Mesele tekrar padişahlığa dönülüp dönülmeyeceği veya şeriatın eski şekliyle uygulanıp uygulanmayacağı meselesi değil, uygulanan politikaların ne anlama geldiği ve uzun vadede ülke için yararlı olup olmadığıdır.

 

Atatürk'ün ülkeyi gerçek anlamda bağımsızlaştırmak için başardıkları, bugün bir çırpıda yerle bir edilmiştir, hem de 10 yıl içinde. Üstüne üstlük, kontrolü kaybetmemek için, ülkeyi Çin ve İran'dakine benzer totaliter ve baskıcı bir yapıya dönüştürmeye uğraşıyorlar.

 

Bunların nesini savunabiliyorsunuz, anlaşılır gibi değil.

 

Bunu gençliğinize, ve bu olayların geçmişini ve tarihini yeterince iyi tahlil edememenize bağlıyorum.

 

Çünkü o zamanın Vahdettin'i, sonrasının Menderes'i, vs neyse, bugünün AKP'si de odur.

 

Türkiye'de Osmanlı devrinden beri politikada rol oynayan iki ana eğilimin biri o padişahçılar, Menderesçiler, AKP'ciler tarafı, biri de İttihat Terakki, Atatürk, CHP, vs çizgisidir.

 

Birisi gericiliği, islamcılığı, şeriatı ve Batı kuklası olmayı, diğeri bağımsızlığı, ilericiliği, modernliği ve milliyetçiliği temsil eder.

 

Tuttuğun tarafı iyi seçmelisin.

Link to comment
Share on other sites

Yahu mantık sen akıllı, kültürlü bir insansın, onun dışında da genel olarak sağduyulu bir insansın; senden böyle bir mesaj gelmesine hem şaşırdım, hem de üzüldüm...

 

Bu AKP vb. konular tartışıldığında habire ben ve benim gibi düşünen arkadaşlara AKP destekçiliği vb. yaftalar yapıştırılıyor, hiç hoşlanmıyorum. Yazdıklarımda ne AKP destekçiliği var şimdi burada? Sizin de benim de beğenmediğim bir politik parti var ortada, ben tabii sizin gibi AKP'yi bir "root of all evil" olarak görmeyip daha tarafsız analizler yapmaya çalışıyorum, dolayısıyla bazen bazı iddialarınızı da makul bulmuyorum ve eleştiriyorum. İnternet sansürüne yönelik eleştirilerine sonuna kadar katılıyorum ama ortada bir teokratik bir diktatörlük olduğu gibi uçuk iddialar görünce de eleştiriyorum. Siyaset bilimi ile az çok haşır neşir olan hemen herkes de sanıyorum bu tarz terim ve kavramların bu bağlamda yersiz olduğu konusunda bana katılacaktır. Sen siyasi olarak beğenmediğin ya da tehlikeli gördüğün bir partiye atış serbest deyip eleştirme adına her türlü suçlamanın yapılmasını olağan karşılayabilirsin, ama ben hem entelektüel dürüstlük hem de kredibilite vb. sebeplerden ötürü eleştirilerin de daha büyük ciddiyetle, daha isabetli bir şekilde yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bir de şunu görüyorum; tamam AKP kötü fena ama bizim Atatürkçü kesim de komplo teorisi bağımlısı, çağdaş demokratik değerleri kesinlikle benimseyememiş vs. bir kesim; ve bazı kalıplaşmış Kemalist ezberlerin senin gibi normalde analitik düşünmeyi alışkanlık edinmiş insanlara dahi nüfuz ettiği açık.

 

Bir dönem bu konuları senle Ateistforum'da da konuşmuştuk, orada da şeriat geliyor, belki de çoktan gelmiş bile denebilir vs. laflar ediyordun. Şimdi bu tarz iddialar içeriğinden bile bağımsız olarak yanlışlanabilir olmamaları açısından sorunlu iddialar, şeriat kavramı öyle flu kullanılmış ki şeriatın ne olduğu belirli değil, gelip gelmediği belli değil falan...Sen bir de Popper, yanlışlanabilirlik vs. bilen eden adamsın, sen bile böyle yaklaşımlar getirip bunların eleştirilmesini de AKP destekçiliği sayıyorsan biz bırakalım tartışmayalım zaten.

 

Daha önce TD forumunda da aynı konu konuşulduğundan orada kullandığımız bir örneği vereyim. Diyelim biri Adolf Hitler'in bebeklere tecavüz ettiğini, insan eti yediğini falan söylüyor. Bu doğru değil dediğimizde Hitler'i savunmuş, Hitler destekçiliği mi yapmış oluyoruz?! Senin de böyle bir düşünce şeklinin sağlıklı olmadığını görebileceğini umuyorum.

 

Bu arada gelir dağılımı vb. konularda dediklerin tamamen boş değil de zaten bunları ölçen Gini index vs. şeyler var, ben de bu verileri senelerdir takip ediyorum. Ben şimdi onları paylaşsam yine "yandaşlık" olarak göreceksiniz, o nedenle sana tavsiyem birkaç kaynaktan Gini verilerine falan bak, son 10-20 senenin değerlerini karşılaştır.

 

Bağımsızlık denen şeyin günümüzde çok anlamlı bir sevda olduğunu da düşünmüyorum. AB gibi siyasi projelerin parçası olmayı seçmek demek bağımsızlıktan feragat etmek demek mesela. AB'ye mi karşı çıkmak lazım? Ya da AİHM'nin kararlarının bizim mahkemelere göre bazı durumlarda öncelikli olması gibi şeyleri düşün. Onu geçtim, BM kararları vb. şeyleri düşün. Bizim ulusalcıların istediği şekilde tam bağımsızlık gibi ideallere bağlanan çok az ülke kaldı dünyada, bunlar da K. Kore tarzı korkunç ülkeler.

 

Bağımsızlık, milliyetçilik vs. günümüz şartlarında ilericilik değil, bildiğimiz gericiliktir onu da ekleyeyim.

 

Şimdi konu çok dağılsın istemiyorum ama bizim Atatürkçü kesimin Menderes takıntısı anlaşılabilecek bir şey değil, bence 10 yıllık DP dönemi çok yanlış değerlendiriliyor, yok karşı-devrim yok bilmemne deniyor, aslında alakası yok. Buradaki ortam müsaade eder gibi olursa bir ara bunları da tartışmak isterim, ama habire eski forumdaki gibi yok siz gizli dincisiniz, AKP yandaşısınız, liboşsunuz, hainsiniz vs. suçlamalar gelecekse boşver.

Link to comment
Share on other sites

Bu AKP vb. konular tartışıldığında habire ben ve benim gibi düşünen arkadaşlara AKP destekçiliği vb. yaftalar yapıştırılıyor, hiç hoşlanmıyorum. Yazdıklarımda ne AKP destekçiliği var şimdi burada? Sizin de benim de beğenmediğim bir politik parti var ortada, ben tabii sizin gibi AKP'yi bir "root of all evil" olarak görmeyip daha tarafsız analizler yapmaya çalışıyorum, dolayısıyla bazen bazı iddialarınızı da makul bulmuyorum ve eleştiriyorum. İnternet sansürüne yönelik eleştirilerine sonuna kadar katılıyorum ama ortada bir teokratik bir diktatörlük olduğu gibi uçuk iddialar görünce de eleştiriyorum.

 

"Root of all evil" belki değiller ama Türkiye'nin mevcut koşullar altında başına gelebilecek en zararlı şey bu ve bu tür partilerin önlerinin alınamaması ve yapabilecekleri her şeyi yapma imkanı bulabilmeleridir.

 

Tamam şu anki haliyle teokratik bir diktatörlüğün kurulmuş olduğu biraz abartı olabilir, ki bunun abartı olduğu zaten her okuyan kişi için açık olması lazım, yani bunda bir yanıltma yok, fakat şunu da gözardı etmemek lazım ki, fırsat verilse, bu adamlar işi oraya kadar götürmekte tereddüt etmeyecek kişiler.

 

Bizim yaptığımız bir erken uyarı sistemi sadece.

 

Bunlar demokrasinin ne olduğunu benimseyememiş ve sadece kendileri gibi düşünenlere demokrat davranabilen kişiler.

 

Türkiye'nin kemalist kesiminde yok mu böyle bir anlayış denirse, onlar arasında da var demokrasiyi özümseyememiş kişiler. Ama her şeye rağmen, o kesimin demokrasi anlayışı bana göre dincilerinkinden çok daha gelişmiş.

 

Sonuçta bu ülke kurulduğundan beri Atatürkçü çizgide ilerliyordu (son dönem hariç). Kimin dinine, ibadetine, vs ne zaman karışıldı ki?

 

CHP ve Atatürkçü çizgi insanların din, vicdan ve her türlü özgürlüğüne gerekli saygıyı göstermiştir her zaman.

 

Ama diğerlerinin alternatif fikirleri duymaya bile tahammülleri yok.

 

Ellerinden gelse, bütün laik ve Atatürkçüleri hapsedecekler, ki ediyorlar da zaten.

 

Bunların ne derece tehlikeli insanlar olduğunu göremiyor musun?

Link to comment
Share on other sites

Siyasal İslamın hedefi İslam düzeni ve İslam birliğidir.

Teokrasi İslam düzeninin karşılığı olan yönetim şeklidir.

Teokrasiyi "ruhbanların yönetimi" diye tanımlamak eksik ve hatalıdır.

Bu durumda "İslamda ruhban sınıfı yoktur" zihniyetiyle "Öyleyse teokrasi de olmaz" sonucuna varılır.

Teokrasi dine dayalı yönetim biçimidir. Din adamlarının, dini otoritelerin egemenliğidir.

İlla din adamlarının yönetimde olması gerekmez. Nasıl ki burjuva egemenliği denince yönetimde direk patronlar olmuyorsa, proleterya egemenliği denince direk işçiler olmuyorsa, teokraside de direk ruhbanların, din adamlarının olması gerekmez.

Çağdaş anlayışların, modern yasaların yerini ilkel anlayışlar ve dine-din kitabına yakın yasalar aldıkça teokrasi yerleşiyor demektir.

Örneğin "Ulemaya soralım" gibi tekliflerde bulunan ya da "Statükonun Allah'ı Ankara'da" ifadesini Allah'a hakaret olarak yansıtan politikacıların sadece oy avcılığı yaptığını düşünmek biraz saflık olur. Bu söylemler, teokrasiye geçişin zeminini hazırlar.

 

İnternete sansürde pornonun baş konu olmasında AKP samimidir.

Asıl amaç pornodur.

Ama elbette porno sansürünün yanında rahatsızlık duydukları dini ve siyasi konulara da el atacakları kesindir.

Başlangıçta olmasa bile zaman içinde bunu yapacaklardır.

Çünkü İslamcılarda rahatsızlıkların sonu gelmez. Öncelikli konulardan başlayıp sırasıyla diğerlerini ele alırlar.

Diğerlerinin başında İslam karşıtı gördükleri yayınlar, AKP ve cemaat karşıtı görülen siteler gelecektir.

 

Siyasal İslam'ın yeşerdiği ilk yıllardan itibaren İslamcıların temel politikalarından biri "Önce Ahlak" olmuştur.

Gül, Erdoğan ve Arınç'lar bu politikalarla yoğrularak bugüne gelmişlerdir ve bugün bu yöndeki taleplere duyarsız kalamazlar.

Siyasal İslamcılar için ahlakta son hedef haremlik-selamlık ve tam tesettürdür.

Bu son hedefe ulaşmada toplumda ahlaksızlık olarak nitelenen, halkın tasvip edebileceği en uç konu olan pornodan başlanır, sokakta-parkta sarmaş dolaş öpüşmekten, tv film ve dizilerindeki açık sahnelerle devam edilir.

Bu konularda halktan destek bulur, mutaasıp ve muhafazakar olmayan kesim bile bu uygulamalara tepki vermez.

Çünkü ahlak bir tabu gibidir ve gösterilen tepkinin ahlaksızlıktan yana olması olarak görüleceği düşüncesi tepkileri frenler.

Bu durum siyasal İslamcıların elini güçlendirir ve giderek müdahale dozlarını arttırırlar.

Artık filmlerde masum bir öpüşme sahnesi, sokaklarda elele tutuşmak bile olanaksız olduğunda haremlik-selamlığa ve açıklık yasaklarına dur diyebilecek olan güç yetersiz hale gelmiş olacaktır.

 

Cinsel yaşam doğanın kanunu ve yaşamın bir parçasıdır.

Toplumlar huzurları açısından cinsel konuları aile-akraba, komşu çevresi içinde açık-serbest konuşulan konu olmaktan çıkarmış, bu konuları mahrem kabul ederek kamufle etmişlerdir.

Açık hale gelen bir cinsel konu ile karşılaşıldığında bu durum sıradan insanlar tarafından gülünç-komik karşılanır ya da ayıplanır. Ama dindarlar tepkiyle karşılarlar ve tahammül etmezler.

Diğer yandan bu konulara ihtiyaç duyan ve tercih edenler sex filmlerinin olduğu sinemalara gider, sex kitapları okur, porno sitelere girer, porno filmleri izlerler. Gençler ve eşler aralarında konuşur, fıkralar anlatır, sohbetini yaparlar.

Tercih etmeyen gitmez, izlemez, konuşmaz. Önemli olan bunların ortalıkta, herkesin gözü önünde olmamasıdır. Çocukların görebileceği ortam ve saatlerde yer almamasıdır.

Link to comment
Share on other sites

Tamam şu anki haliyle teokratik bir diktatörlüğün kurulmuş olduğu biraz abartı olabilir, ki bunun abartı olduğu zaten her okuyan kişi için açık olması lazım, yani bunda bir yanıltma yok, fakat şunu da gözardı etmemek lazım ki, fırsat verilse, bu adamlar işi oraya kadar götürmekte tereddüt etmeyecek kişiler.

 

O konuda da emin değilim bak, o tarz bir şey her şeyden önce onların işine gelmez.

 

Sonuçta bu ülke kurulduğundan beri Atatürkçü çizgide ilerliyordu (son dönem hariç).

 

Henüz bir önceki mesajında Menderes dönemi için falan ne diyordun?

 

Kimin dinine, ibadetine, vs ne zaman karışıldı ki?

 

Tekkeler, tarikatlar vs. kapatıldı. Kıyafet devrimi yapıldı. Tüm sünni İslam Diyanet'in kontrolü altındaydı (bu anlamda Osmanlı'dan fark yok). Ezan bir süre sadece Türkçe okunabildi. Bunları geçtim türban yasağı, 28 Şubat dönemindeki olaylar vs. Bilmiyorum sen karışmaktan ne anlıyorsun...

 

CHP ve Atatürkçü çizgi insanların din, vicdan ve her türlü özgürlüğüne gerekli saygıyı göstermiştir her zaman.

 

Yanlış anlama da, buna "no comment" diyorum...

 

Bunların ne derece tehlikeli insanlar olduğunu göremiyor musun?

 

Görüyorum. Ama sizlerin de senin iddia ettiğin gibi sütten çıkmış ak kaşık olduğunuzu da düşünmüyorum.

Link to comment
Share on other sites

Henüz bir önceki mesajında Menderes dönemi için falan ne diyordun?

Onlar kısa sürdü. Darbeyle, vs de olsa durum hemen düzeltilebildi.

 

Tekkeler, tarikatlar vs. kapatıldı. Kıyafet devrimi yapıldı. Tüm sünni İslam Diyanet'in kontrolü altındaydı (bu anlamda Osmanlı'dan fark yok). Ezan bir süre sadece Türkçe okunabildi. Bunları geçtim türban yasağı, 28 Şubat dönemindeki olaylar vs. Bilmiyorum sen karışmaktan ne anlıyorsun...

Kılık kıyafet devrimi zorlanmadı. Özendirildi sadece. İnsanlar isteyerek takip ettiler. Şapka kanunu olması belki bir zorlama gibi görünebilir ama ondan dolayı içeri atılan insan olduğunu sanmıyorum. Hem o tür eski ve saçma kanunlar her ülkede var. Cambridge üniversitesinde hala törenlere ve yemeklere kılıç ile katılmak zorunluluğu var mesela. Ama kim takıyor?

 

Ezan'ın türkçe okunması iyi bir uygulamaydı bence. Ama arapların dini tarafından beyni yıkanmış topluma kabul ettirilemedi, tekrar geri dönüldü, o başka. Ki bu insanların ibadetini falan etkileyen birşey değil. Madem o bir namaza çağrıdır, hangi dilde olduğunun ne önemi var? Eğer camilerden ezan okunması engellenseydi, işte o zaman baskı olurdu.

 

Tekkeler, tarikatlar, 28 Şubat falan islamın siyasallaşması ile ilgili önlemler ve dediğim gibi halkın dinini yaşamalarının, ibadetlerinin, vs önüne geçen şeyler değil. Türban belki bir istisna olabilir bu konuda. O konu tartışmaya açık. Siyasi bir sembol olarak kullanıldığı için, islamın siyasileşmesini önlemek adına engel olunması da savunulabilir, din özgürlüğü çerçevesinde yasaklanması yanlıştır da denebilir. İki bakış açısının da geçerli noktaları var.

 

Baskı kabul edilebilecek uygulamaların çoğu İslam'ın siyasallaşmasını önlemeye yönelik önlemlerdir. İnsanların dini yaşama şekilleri ile ilgili değil. Ayrıca da bunların çoğu Atatürk'ün Türk milletine en büyük hizmetleri ve faydaları arasındadır. Türkiye'nin diğer islam ülkelerine her alanda fark atmış olması, bu önlemler sayesindedir.

Link to comment
Share on other sites

Bizim tüm toplumumuz demokrasiyi tam anlamıyla özümleyememiş, anlayamamış bireylerden oluşuyor. Elbette bu antidemokratiklik kemalist kesime de bulaşacak.

 

Benim bu konuda dikkat çekeceğim iki nokta var. Birincisi, Atatürkçülerin her şeye rağmen diğerlerine kıyasla daha demokrat olduğu, ikincisi ise baskıcı bir toplumun baskıcı uygulamalarının baskı olmadan geri döndürülemeyeceği ve düzeltilemeyeceği.

 

Nasıl sana silahla gelene sen de silahla gitmek zorundasın, gül ile o işi çözemessin, buradaki de aynı mantık.

 

Yani Atatürkçü zihniyetin antidemokratik yönleri savunulabilir. Çünkü onlar nihayetinde, uzun vadede daha demokratik bir toplum ortaya çıkabilmesi için yapılması gerekli görülmüş şeyler.

Link to comment
Share on other sites

Ezan okunması mesela, dua edilsin hala o uygulama devam ediyor. Bu devirde o neymiş öyle?

 

Evinde çalar saat olmayan insan mı var?

 

Tam tersi, şu haliyle özgürlüklere, "individual liberties"e engel bir uygulama o. Sen sabah sabah insanları uykusundan uyandıracaksın, günde 5 defa üst üste bir sürü camiden gürültülü anonslar yapacaksın, gürültü kirliliği denir, engel olunur böyle birşeye ileri ülkelerde.

 

Daha geçenlerde tanıştığım İran kökenli ABD'li bir kişi, hangi ülkeden bahsediyordu hatırlamıyorum şu anda ama ziyaret ettiği islam ülkelerinden biriydi sanırım, hatta kendi doğduğu ülke olan İran bile olabilir emin değilim, dediğine göre o ülkede, ülke müslüman olmasına rağmen bu ezan uygulaması yok.

 

Bu devirde ne anlamı var onun diyordu o da.

 

Biz hala olayı din özgürlüğü olarak görmeye devam edelim. Ya bireysel özgürlükler ne olacak?

 

Liberallerin bu bireysel özgürlükler denen konuya en çok önem veren kişiler olması lazım. ABD'de sizin savunduğunuz ekonomik fikirleri savunanların dünya görüşünde bu kişisel özgürlükler konusu çok önemlidir mesela. Eğer onların fikirlerine ekonomi konusunda değer veriyorsanız, diğer konularda da takip etmelisiniz.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger mantik;

 

Maalesef, bireysel bilinci almis bati toplumunun bireyleri baskadir, ulkemiz gibi bireysel olamayan toplumsal kisilik sahibi vatandaslar baskadir.

 

Iste bu baskalik ta, bati liberalizmi ile, gelismemis, bireysellesememis ulkelerin liberalist anlayisi arasinda, en az iki cag fark yaratir.

 

Ozgur dusunce baskadir, ozgurluk taniyan dusunce baskadir. Yandas ozgurlugu baskadir, karsi tarafa taninan ozgurluk baskadir

 

Bunu ben bir cesit "Demokrasinin iki yonu" basliginda aciklamaya calistim.

 

Oyuzden ulkemizin vatandaslarindan (ilericisi, devrimcisi, aydini ve elit kesimi dahil) bati liberalizmi beklemek, hem gercekci, hem de mantikli degildir.

 

Cunku bu bir bilinc,farkindalik, bilgi, birikim, gelismislik , egitim, ogrenim, yetisim ve kendini yetistirim duzey farkidir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Onlar kısa sürdü. Darbeyle, vs de olsa durum hemen düzeltilebildi.

 

Kısa dediğin 10 senelik bir dönem. Ki darbeden sonra da bu geleneğin temsilcileri uzunca süre iktidarda kaldı.

 

Bir de düzeltildi diyorsun da bence bu darbe işi Türkiye'de demokrasi kültürüne onarılması güç hasarlar verdi, diğer darbelere kapı araladı, askeri vesayet denen belayı sardı ülkenin başına. Hemen yakında seçim yapılacakken yapılan bir darbenin ne mantığı var ki zaten? Hani adamlar seçimleri iptal etse vs. belki anlarız da...

 

Kılık kıyafet devrimi zorlanmadı. Özendirildi sadece. İnsanlar isteyerek takip ettiler. Şapka kanunu olması belki bir zorlama gibi görünebilir ama ondan dolayı içeri atılan insan olduğunu sanmıyorum. Hem o tür eski ve saçma kanunlar her ülkede var. Cambridge üniversitesinde hala törenlere ve yemeklere kılıç ile katılmak zorunluluğu var mesela. Ama kim takıyor?

 

Aslında önemli olan devrimler eğitimin tek tipleştirilmesi ve devlet eliyle verilmesi vs. şeyler. Diğerleri gereksiz, amaçsız, şekilsel devrimler ve asıl tepki de bunlara oldu. Bu nedenle içeri atılan falan da oldu, o dönemin muhalifleri hala İslamcı kesimde falan kahraman olarak görülür.

 

Bak o olayın tarihini Ayşe Hür yazmıştı:

 

http://baharmutlusu.blogspot.com/2010/12/bu-serpusun-ismi-sapkadr-ayse-hur.html

 

Bu arada bu tarz kanunlar başka yerlerde olmaz falan demiyorum, doğrudur/yanlıştır ya da gereklidir/gereksizdir vs. normatif kısmı da değil mesele. Müdahale olmadı diyorsun ama açıkça ortada ki müdahaleler oldu.

 

Ezan'ın türkçe okunması iyi bir uygulamaydı bence. Ama arapların dini tarafından beyni yıkanmış topluma kabul ettirilemedi, tekrar geri dönüldü, o başka. Ki bu insanların ibadetini falan etkileyen birşey değil. Madem o bir namaza çağrıdır, hangi dilde olduğunun ne önemi var? Eğer camilerden ezan okunması engellenseydi, işte o zaman baskı olurdu.

 

Aslında bugün Türkçe ezan okumak yasak değil, sadece Türkçe zorunluluğu kaldırıldı, asla benimsenmeyen bir uygulama olduğu için de sonra hiç Türkçe ezan okunmadı. Amaçsız, gereksiz bir zorlama bence. Boşuna tepki yaratıp insanları devrimlerden soğutma dışında fonksiyonu yok. Bu konudaki karar neden devlete kalsın ki?

 

Tekkeler, tarikatlar, 28 Şubat falan islamın siyasallaşması ile ilgili önlemler ve dediğim gibi halkın dinini yaşamalarının, ibadetlerinin, vs önüne geçen şeyler değil. Türban belki bir istisna olabilir bu konuda. O konu tartışmaya açık. Siyasi bir sembol olarak kullanıldığı için, islamın siyasileşmesini önlemek adına engel olunması da savunulabilir, din özgürlüğü çerçevesinde yasaklanması yanlıştır da denebilir. İki bakış açısının da geçerli noktaları var.

 

Yahu sonuçta müdahalecilik. Sen beğenebilirsin, savunabilirsin vs. ayrı konu, tartışılabilir ama müdahale asla edilmedi, karışılmadı falan demek de bariz tarihi gerçeklerin inkarı oluyor, komik oluyor.

 

Ayrıca da bunların çoğu Atatürk'ün Türk milletine en büyük hizmetleri ve faydaları arasındadır. Türkiye'nin diğer islam ülkelerine her alanda fark atmış olması, bu önlemler sayesindedir.

 

Hukuk kurallarının sekülerleşmesi gibi şeyler çok daha önemli ve değerli bence. Bu şekilsel devrimlerin hiçbir pratik yararı olmadı diye düşünüyorum.

Link to comment
Share on other sites

Ezanın Arapça okunması bir özgürlük değil, tersine Türk halkına, Türk diline bir zincirdir.

Mesele dil devriminin uzantısıydı, anadilde ibadetti.

Ama dinciler tarafından halkın önemli bir kesimine Arapça'nın kutsallığı öylesine giydirilmiştir ki söküp atmak olanaksız hale gelmiştir.

Halbuki diğer dinlerin hiçbirinde bu denli milliyetçi bir uygulama zorunluluğu yoktur. İslam'da da illa Arapça olacak diye bir kayıt olmamasına rağmen böyle yerleştirilmiştir.

 

Arapça okunmasını isteyenler için bir özgürlükse, Türkçe okunmasını isteyenler için özgürlük kısıtlamasıdır. Bugün bırakın insanların Türkçe okunmasını teklif etmesini, desibelini aşan camilerde sesin kısılmasını bile talep edemez durumdadır.

O dönemde hoparlör yoktu, sonradan yaygınlaştı ve İran'da bile cami dışına ezan okunmazken ülkemizde bangır bangır bağırtılıyor. Üstelik de şehirlerde bir evin yakınında 5-10 camiden birden. Bilhassa sabahın sessizliğinde okunan ezan 3-5 ihtiyar camiye gidecek diye bütün insanları rahatsız ediyor. Ama dile getirilemiyor, çünkü kutsal.

Asıl bu kutsallar özgürlükleri kısıtlıyor.

 

Ezanın Türkçe okunmasını kısıtlayan kanun yok. Peki Türkçe isteyenlerin çoğunluk olduğu bölgelerde nasıl uygulanacak?

Buna imkan sağlayıp mahallelerde oylamaya gidildiğini varsayalım.

Örneğin İstanbul'da Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy ilçelerinin bazı mahallelerinde Türkçe istenmiş olsun.

O camilere rahat verileceğini sanmak mümkün mü?

Aynı şekilde hükümetler hoparlörü oylamaya sunarlar mı hiç? Mümkün değil.

Dinci iktidarlar zaten bunlardan prim topluyor. "Ezanı susturmayız, ezanın sesini kıstırmayız" laflarını az duymadık.

 

Bence Ezanın Türkçe okunmasından ziyade, hoparlörsüz okunması çok daha önemli. Zaten namaz Arapça olduktan sonra, ezan Türkçe olsa ne farkeder? Bir de şimdi Kürtçe konusu var ki, hepten probleme dönüşür.

Keşke hoparlörle ezan Atatürk zamanında olsaydı da; Yasaklanan hoparlör olsaydı. O yasak bir daha kaldırılamazdı üstelik, çünkü dine aykırılığına dair açıklaması da mümkün.

Link to comment
Share on other sites

Ezan okunması mesela, dua edilsin hala o uygulama devam ediyor. Bu devirde o neymiş öyle?

 

Evinde çalar saat olmayan insan mı var?

 

Tam tersi, şu haliyle özgürlüklere, "individual liberties"e engel bir uygulama o. Sen sabah sabah insanları uykusundan uyandıracaksın, günde 5 defa üst üste bir sürü camiden gürültülü anonslar yapacaksın, gürültü kirliliği denir, engel olunur böyle birşeye ileri ülkelerde.

 

Bence de kakofoninin önlenmesi için merkezi ezan yayını yapılabilir, ezan sesine db limiti falan konabilir. Ama toptan kaldırmak tepki çekecek, ülkenin kültürüne aykırı saçma bir iş olur. İleri ülkeler falan filan diyorsun da Avrupa'nın her yerinde bangır bangır çan da çalıyor, değil mi?

 

Liberallerin bu bireysel özgürlükler denen konuya en çok önem veren kişiler olması lazım. ABD'de sizin savunduğunuz ekonomik fikirleri savunanların dünya görüşünde bu kişisel özgürlükler konusu çok önemlidir mesela. Eğer onların fikirlerine ekonomi konusunda değer veriyorsanız, diğer konularda da takip etmelisiniz.

 

Bir insanın ekonomi konusundaki görüşlerini beğeniyorsam diğer görüşlerini niye benimsemek durumundayım? Saçmalık olmuş bu biraz. Ha bireysel özgürlükler konusunda da en az onlar kadar hassasım, ayrı konu.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...