Jump to content

Neden birşeyler var?


mantik

Recommended Posts

Felsefede çok sorulmuş ve üzerinde çok düşünülmüş bir soru bu. Martin Heidegger'e göre bu felsefenin en temel problemidir.

 

Hiçbirşeyin olmadığı bir durum hayal edilebilir mi? Dikkat ederseniz, bu tür bir sonuç çıkarabilmek için kullanmak durumunda kalacağınız herhangi bir gözlem bile bu durumunun geçersizliğini gösterecektir, çünkü ister istemez 'hiçbirşeyin olmaması' tespitini yapan bir gözlemci gerekecektir. Yani hiçbirşeyin olmaması durumunda bile bunu diyen bir gözlemci, yani birşeyler vardır. Hiçbirşeyin varolmaması durumu hayal dahi edilemez.

 

Hiçbirşeyin olmaması durumunu en basit, en doğal durum olarak görmek istemiştir pek çok filozof, bu yüzden neden birşeyler olması gerektiği üzerinde kafa yormuşlardır. Halbuki, ilk anda doğal gelen bu bakış açısının tam tersini iddia eden fikirler de vardır.

 

Örneğin, bir loto çekilişini düşünün. 6 milyon bilet olsun ortada. Bu biletlerden herhangi birinin kazanma olasılığı bir diğerine denktir. Fakat eğer boş dünya bu biletlerden sadece biriyse, diğer dünyaların tümü dolu dünyalar olmalıdır bu bakış açısına göre ve boş dünya olasılığı dramatik bir biçimde azalmaktadır. Peter van Inwagen'in (1996) önerdiği bu istatistiksel bakış açısı, durumu tam tersine çevirmekte ve asıl birşeylerin varolduğu dünya fikrini diğer duruma göre çok daha olası görmemiz gerektiğini ileri sürmektedir.

 

Eski dönemlere bakarsak, örneğin rasyonalist filozof Leibniz, bu soru üzerine düşünürken, kendileri gerçekte varolmayan sanal varlıklar tanımlamış ve bu mümkün şeylerin gerçek şeyler haline gelebilmek için rekabet halinde olduklarını hayal etmiştir. Birşey, varolabilmek için başka şeylerle ne kadar rekabet etmek zorundaysa, kendisinin gerçek haline gelmesini engelleyecek başka bir şey tarafından engellenmesi de o kadar büyük olasılık olacaktır. Fakat bu bakış açısı, Leibniz'in kendisinin de gördüğü gibi, hiçbirşeyin varolmadığı veya varolmaması gerektiği fikrine götürür bizi. Bu yüzden Leibniz sormuştur, neden birşeyler var öyleyse diye. (Birşeylerin neden varolduğu konusunda kendi açıklaması muhtemelen Tanrı olacaktır bu konuda tabi).

 

Felsefedeki materyalizm ve idealizm ayrımına aşina olanların göreceği gibi, Leibniz'inki idealist bir bakış açısıdır. Ve aslında bu tür bir bakış açısının yaratacağı düşünsel tuzağı çok güzel ortaya koymaktadır. Bazı filozoflar 'neden birşeyler var' sorusunun cevapsız olacağını düşünmektedir, çünkü birşeyin varlığını, varlıksal referanslar kullanmadan çıkarsamak gerekmektedir bu soruyu istenilen şekilde cevaplayabilmek için.

 

David Hume, herşeyi toplu olarak belki açıklayamasak da, tek tek şeyleri açıklayabileceğimizi söyleyerek bu soruyu cevaplamanın imkansızlığına teselli olacak bir tespitte bulunmuştur. Bir empirist (ve materyalist) olan Hume, herhangi birşeyin varlığının sadece zihinsel muhakeme ile bulunamayacağını ortaya koymuştur. Rasyolanist filozoflar (ki idealisttirler) bu konuda cok daha iyimser olmuşlar ve pek çoğu örneğin Tanrı'nın varlığı için a priori kanıtlar önermeye çalışmışlardır. (Bu tür bir çabanın boşa kürek çekmek olacağı, çünkü sırf zihinde yapılan muhakemelerle Tanrı'nın varlığını kanıtlamaya çalışmanın, kedinin kendi kuyruğunu kovalamasına benzer bir şekilde, başladığı yere dönen ve baslangıçta içerdiği gizli kabulleri dönüp dolaşıp kanıt diye sunan döngüsel bir düşünce biçimi olacağı bugün çok daha net bir biçimde anlaşılmaktadır. Bu tür bir varlık ile ilgili yargıya varabilmek için dıştan gelen veri kullanmak gerekmektedir).

 

Yokluktan çıkarak varlığı açıklamak, varlıksal öğelere referansta bulunmadan varlığı açıklamaya çalışmak şeklinde paradoksal bir çaba olduğundan, genellikle içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

 

Halbuki, yokluk durumunun dogal durum olarak kabul edilmediği bir bakış açısı benimsendiğinde, yani varlıktan başlandığında, (materyalist bakış açısı), evrende olan biten sadece varlıkların dinamik bir şekilde bir şeyden başka birşeye dönüşümü olarak görülecek, mutlak yokluk durumunu hayal etmenin imkansızlığı ile boğuşmak durumunda kalınmayacaktır.

 

Dolayısıyla, yokluğu temel alıp, varlığı ondan türetmeye çalışmak ne şekilde yapılırsa yapılsın boş bir çabadır.

 

Son olarak, neden birşeyler var sorusuna bir de modern fizik açısından bir cevap verelim. Fizikçi Victor J. Stenger'e göre, hiçbirşey olmaması yerine birşeylerin olmasının sebebi, hiçbirşey durumunun, yani mutlak boşluğun 'kararsız' olmasıdır. Parçacık fiziğinde iki çeşit parçacık tanımlıdır, fermion'lar ve boson'lar. Şu anki evrende boson'lar fermion'ların yaklaşık milyar katıdır. Big Bang'in başlangıcında fermion ve boson'ların eşit olduğu bir vakum hayal edebiliriz diyor kendisi. Nitekim, evrenin oluştuğu vakum eğer süpersimetrik ise, bu beklenen birşeydir zaten kendisine göre. Bildiğimiz evren, bu süpersimetrik yapının kırılması ile oluşmuş olmalıdır.

 

Peki neden birşeyler vardır? Çünkü Stenger'e göre, birşeylerin varolması, daha doğal, daha kararlı bir durumdur ve daha olasıdır da onun için. Hatta bir hesaplamaya göre hiçbirşey durumuna göre birşey durumunun olasılığı iki kattan daha fazladır. Doğada bu durumun, yani, basit durumların kararsız oldukları için daha karmaşık durumlara dönüşme eğiliminin pek çok başka yerde de gözlendiğinden söz etmektedir Stenger. Örneğin kar taneleri örneğini vermektedir. Bildiğimiz kar kristalleri, kolay bozulan şeylerdir elbette ama bu daha çok bu kristallere evrenin geneline göre çok daha yüksek olan sıcaklıklarda tanık olduğumuz içindir. Ortam sıcaklığının buzun erime sıcaklığının çok daha altında olduğu durumlarda kar kristalleri bozulmadan kalacaklar ve yapılarını bozmak için enerji gerekecektir.

 

Stenger'e göre bu örnek, pek çok basit sistemin kararsız olduğuna, ömürlerinin sınırlı olduğuna ve daha düşük enerjili kompleks yapılara doğru kendiliğinden faz dönüşümüne yatkın olduklarına dair bir örnektir.

 

Evrenin kökeni ve Big Bang'in sebebine ait popüler teorilerden biri, Stenger'e göre, vakumun kendiliğinden daha düşük enerjili ve daha kompleks bir duruma faz dönüşümü gerçekleştirmesidir. Bu fizikte 'sponteneous phase transition' (kendiliğinden faz dönüşümü) denen ve bilinen bir kavramdır.

 

Yani Stenger'e göre, hiçbirşey olmamasından ziyade birşeyler vardır, çünkü birşeylerin olma durumu daha kararlı, daha olası ve daha doğal bir durumdur. Hiçbirşeyin olmaması durumu ise her an simetri kırılımı yoluyla faz dönüşümüne açık, daha kararsız bir durumdur.

  • Like 7
Link to comment
Share on other sites

 

 

Hiçbirşeyin olmadığı bir durum hayal edilebilir mi? Dikkat ederseniz, bu tür bir sonuç çıkarabilmek için kullanmak durumunda kalacağınız herhangi bir gözlem bile bu durumunun geçersizliğini gösterecektir, çünkü ister istemez 'hiçbirşeyin olmaması' tespitini yapan bir gözlemci gerekecektir. Yani hiçbirşeyin olmaması durumunda bile bunu diyen bir gözlemci, yani birşeyler vardır. Hiçbirşeyin varolmaması durumu hayal dahi edilemez.

 

İçinde tek bir insanın dahi olmadığı bir dünya tahayyül edilebilir mi? Tahayyül edecek/edebilecek olan yegane varlığın insanlar olması, böylesi bir dünyanın tahayyül edilemeyeceği anlamına mı gelir? Mesela ben, kişisel olarak, içinde olmadığım hiçbir ev, araba, işyeri vs. hayal edemez miyim?

 

Velev ki hayal edilemez olsun: Buradan yola çıkarak, mutlak bir yokluk durumunun asla ve kat'a varolamayacağı sonucuna varabilir miyiz? Mantıksal olarak mümkün olan herşey tasavvur edilebiliyor mu sanki? Misal, 18 boyutlu bir evren hayal etmeyi denediğimizde ne oluyor?

Link to comment
Share on other sites

Neden bir şeyler var?

 

Aşk olduğu için var.

Aşk olmasaydı varolmazdık.

Varolanlar ise varolduklarının bilincinde olmazdı.

Atomaltı'ların aşkından, atomların aşkına, en sonunda da dişilerle erkeklerin aşkına evrildik ve varolduk.

"Aşk olmasaydı yine varolurduk." diyen varsa beri gelsin. :D

 

Bu arada "Varlık var mıdır?" sorusunu hala "yoktur" diye yanıtlayanlar da vardır.

Ya da varlığın düşüncede var olduğunu, gerçekte olmadığını öne sürenler de.

 

Her insan varlık felsefesinde konumunu belirlemelidir.

"Varlık vardır ve madde gerçektir" düşüncesinde olanlar materyalisttir.

"Varlık gerçek değildir, düşünceden-ideadan ibarettir" diyenler idealisttir.

 

İkisi arasında yer arayanlar da var tabi. hem maddi gerçekliği hem de fizikötesini savunanlar, dualistler, fenomonistler gibi..

 

Şimdi bir soru:

 

Varlığın ilk atası neydi? Maddenin ilk hali nitelik ve nicelik olarak nasıl bir şey olabilir sizce?

Link to comment
Share on other sites

"Var" kavrami, tamamen insanoglu temelli bir olgu olup; insanoglunun beyinsel algisina yansayan "?!" isaretlerinin anlamidir.

 

Yani, beyin yolu ile algilanan yansinin, kavram ile ozdeslestirilerek yansitilmasidir.

 

Eger, algilanan yansi, bes duyuya hitap ediyorsa ve bes duyu ile algilanabiliyorsa, var; somut bir icerik alir.

 

Eger algilanan yansi, bes duyu yerine akil ile ortaya konuyorsa, var soyut bir icerik tasir.

 

Somut icerik tasiyan varin, kesin olarak ne oldugunu ortaya koymak; metafizigin ontolojik ideolojik farklarini dogurur ve felfenin ontolojik tartismasidir.

 

Soyut icerik tasiyan varin, hem kesin olarak ne oldugunu, hem de varlanan varliginin var/yok tartismasini da metafizigin teolojik inancsal (olumlu ve olumsuz) farklarini dogurur ve teolojik tartismasidir.

 

Bilim ve bilimsellik, var dan degil; bilden yola cikar. Yani, insanogluna algi veren fenomenal yansinin bilimsel gozleminin ortaya koydugu bilimselolgular, teoriler, hipotezlerdir.

 

Bu temelde, yok varin karsiti degil; insanoglunun varladiginin metafizik olarak ve algi temelinde varlanmasi veya yoklanmasidir.

 

Bu temelde var, soru ve unlemin ISARETIDIR.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Bu temelde, yok varin karsiti degil; insanoglunun varladiginin metafizik olarak ve algi temelinde varlanmasi veya yoklanmasidir.

 

Bu temelde var, soru ve unlemin ISARETIDIR.

 

Saygıdeğer Evrensel-insan;

 

Son iki cümlene katılmak mümkün değil.

Yok, var'ın karşılığıdır, zıttıdır elbette.

Birbirine bu kadar zıt başka bir kavram bulunamaz.

Ayrıca tanımları bile birbiri üzerinden yapılabilir:

Örneğin; Yok: Varolmayan gibi..

Metafizikle de ilgisi yok.

Somut varlıkların ? ve ! gibi soyut algılarla tanımlanması ise pek doğru olmamış.

Rüyada da öyle algılar var. :)

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Karsitlarin var olabilmesi icin, onlari ortaya koyan ortak bir pozitif temel olmasi gerekir.

 

Var ve yok'un da ortak temeli varliktir. Varlik icerik olarak zaten pozitiftir, sadece varlanan varligin (ikilem) anlam ve dilbilgisi olarak algisi,varlanan varligi varlandigi gibi algilayan icin vardir, varlanan varligi varlandigi gibi algilayamayan icin yoktur.

 

Mesela tanri varliginin var veye yok olarak algisi iste bu anlam ve icerik temelindedir. Neyin varligi/yoklugu tartisiliyor, varlanan tanrinin.

 

Dolayisiyle, ortada varlanan bir varlik yok ise, onun zaten var/yok tartismasi olmaz.

 

Oyuzden onemli olan karsitlarin ortak varini algilamaktir. Bu da varlanan varliktir. Onun ne oldugu ve varligi yoklugu tartismasi, ikincildir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Metafizikle de ilgisi yok.

Somut varlıkların ? ve ! gibi soyut algılarla tanımlanması ise pek doğru olmamış.

Rüyada da öyle algılar var-pante-

 

Konunun kendisi metafizigin konusudur. Cunku felsefenin, vari ve varligi inceleyen dali metafiziktir.

 

Somut varligin algisi soyut degil; yansitilmasi soyuttur. Cunku algiyi alan beyinin kendisi somuttur.

 

Ruyadaki algi da, ayni uyanik olarak algilanan mesela sevgi algisina esdegerdir. Cunku sevgi algisinin, yansisini veren mutlaka bir fenomenal taban vardir, kisi, kitap, doga, cicek v.s. gibi. Ruyada da, bu algiyi veren fenomenal bir taban bulunur, ama; kisi bunu ruyayi hatirlamasina paralel olarak ya hatirlar, yada hatirlamaz.

 

Cunku ortada bir algi varsa, bir yansi olmasi gerekir. Algi, yansi olmadan mumkun degildir.

 

Insanoglunun yaptigi da, bu algiyi kavram ile ozdeslestirerek, isaret, soz, yazi olarak yansitmasidir.

 

Insanoglunun soyutlamasi da, iste bu yansitmadir.

 

Kisaca insanogluna yansi, yansinin insanoglunca algilanmasi, algilananin insanoglunca kavramla ozdeslestirilerek, kavramla ozdeslenenin insanoglunca yansitilmasi.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Karsitlarin var olabilmesi icin, onlari ortaya koyan ortak bir pozitif temel olmasi gerekir.

 

Var ve yok'un da ortak temeli varliktir. Varlik icerik olarak zaten pozitiftir, sadece varlanan varligin (ikilem) anlam ve dilbilgisi olarak algisi,varlanan varligi varlandigi gibi algilayan icin vardir, varlanan varligi varlandigi gibi algilayamayan icin yoktur.

 

Mesela tanri varliginin var veye yok olarak algisi iste bu anlam ve icerik temelindedir. Neyin varligi/yoklugu tartisiliyor, varlanan tanrinin.

 

Dolayisiyle, ortada varlanan bir varlik yok ise, onun zaten var/yok tartismasi olmaz.

 

Oyuzden onemli olan karsitlarin ortak varini algilamaktir. Bu da varlanan varliktir. Onun ne oldugu ve varligi yoklugu tartismasi, ikincildir.

 

evrensel-insan

 

Saygıdeğer Evrensel-insan;

 

Kavram olarak ele aldığımızda varlık varolandır, yokluk ise varolmayan.

Varlık, 5 duyu ile algılananlara ilaveten, gözlemlenebilen ve bilinebilenleri de kapsar.

Örneğin, avucunda birşey yoktur ama binlerce bakteri olabilir. Bakterilerin varlığı ise gözlemle tespit edilir.

Bu gözlem aygıtı, 5 duyuya ilave olarak somut varlığı tespit eden bir organ olarak düşünülebilir.

Yine benimle yazışan sen, 5 duyu ile algılayamadığım halde varolduğunu bildiğim bir varlıksın.

 

Buradan şunu söyleyebiliriz: Varlıkların varoluşlarının kanıtı, insanın bilgisi ile ilgilidir.

Yokluk hakkında insanoğlu birşey bilmiyor. Sadece varoluşun olmayışı olarak düşünüyor.

Yokluk olmadığı gibi, daha doğrusu madde ezeli olduğu gibi, yokluğun varlığa gebe bir potansiyel niteliği de olabilir.

Madde ezeli ise, yokluğun tanımı: varlığın olmadığı alan olarak tanımlanabilir.

Madde ezeli değilse ve yokluğun varlığı ortaya çıkarabilecek yaratıcı bir potansiyele sahip olduğunu düşünüyorsak; Bu durumda maddenin olmadığı o hali (bence) yine yokluk olarak tanımlayamayız. Varlıkla yokluk arası bir 3. haldir. Yani sonuçta yokluk insanın yarattığı bir kavramdan öte gitmemektedir. Parmanides'in dediği gibi varlık vardır, yokluk yoktur. Ve yokluktan varlık çıkmaz. Varlık, varlıktan çıkar.

 

 

Konunun kendisi metafizigin konusudur. Cunku felsefenin, vari ve varligi inceleyen dali metafiziktir.

 

Evet, varlık konusu metafizik içinde de yer alır.

Ama Metafizik zaten felsefenin bir alt dalıdır ve bilim felsefesi içinde yer bulmaz.

Varlık asıl olarak varlık felsefesinin konusudur.

Ama metafizik açıdan da ele alınmaktadır.

Metafizik, doğa ötesi-fizik ötesi varlıkların dalıdır dersek daha daoğru olur. Yani; inançsal varlıkları inceleyen dal.

Diğer yanda ise bilimsel felsefe var. Yani; bilimi dayanak alarak varlıkları inceleyen dal.

 

Varlığı Metafiziğin konusu olarak belirtmek; insanı tanrıbilimin, teolojinin konusu olarak görmeye benzer.

Diyalektik materyalizmin gerçekliği ortadayken insanın varlığını metafiziğin konusu olarak görmek teizmi onaylamak olur.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Daha basite indirgeyelim. Tanri mi once gelir, tanrinin var/yok tartismasi mi?

 

Eger var/yoku tartisilan tanri ise, tartisilan nedir?

 

Sen herhangibir seyi kendi basina yok layabilir misin?

 

Yoksa ayni ateistlerin dedigi gibi tanri yok mu dersin?

 

Tanri var ve yoku baglayan ortak varlik, yani ucuincudur. Zaten tanri kavrami ortaya var olarak atilmis olmasaydi, bu durumda tanrinin varlik/yokluk tartismasi da olmazdi.

 

Dolayisi ile, yok pozitif bir algidir ve anlam olarak yoklugu algilanan varin, var pozitifinin kasitidir.

 

Oyuzden burada diyalektik degil; epistemolojik mantik gecerli.

 

Yani, karsitlari veren bir temel bir vardir ve bu temel bir de ikilemdir.

 

Bu temelde de, karsitlar tartismasinin temelini ortak bir var teskil eder.

 

Tanri da, varlik ve inanc ikileminde bu var/yok ve inan/inanma karsitlik tartismasina acilir.

 

Kisacakarsitlarin birligi, bir birlestirici pozitif ve var temelindedir.

 

Tum bu temelde yokluk, beyinde !? isareti yansimayan ve var ile algilanmayandir. Cunku beyne yansidigi anda, varlasir. Bu yansida, illa somut olmayabilir, akilsal da olabilir.

 

Bu temelde yok, YANSIMAYAN, DOLAYISIYLE, ALGILANMAYAN, DOLAYISIYLE, VARLANMAYAN, KAVRAM ILE OZDESLESTIRILIP, YANSITILMAYANDIR.

 

Oyuzden sen bana yoku, bu temelde ortaya koyamazsin, cunku yansisi olmayanin, algisi da olmaz.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Oyuzden burada diyalektik degil; epistemolojik mantik gecerli.

 

Yani, karsitlari veren bir temel bir vardir ve bu temel bir de ikilemdir.

 

Bu temelde de, karsitlar tartismasinin temelini ortak bir var teskil eder.

 

Tanri da, varlik ve inanc ikileminde bu var/yok ve inan/inanma karsitlik tartismasina acilir.

 

Kisacakarsitlarin birligi, bir birlestirici pozitif ve var temelindedir.

 

Saygıdeğer Evrensel-insan;

 

Bu epistemolojik mantık adlandırmasına daha önce tavrımı koymuştum.

Aristo mantığının karşısında bilimsel olarak diyalektik mantık vardır ve bu yazdıkların da o mantık çerçevesindedir.

Diyalektik mantığın karşısına epistemolojik mantık, bilimsel mantık vb. adlarla yenilerini uydurmak doğru değildir. Çünkü zaten diyalektik mantığın temelinde epistemoloji vardır, bilimsellik vardır.

 

Tum bu temelde yokluk, beyinde !? isareti yansimayan ve var ile algilanmayandir. Cunku beyne yansidigi anda, varlasir. Bu yansida, illa somut olmayabilir, akilsal da olabilir.

 

Bu temelde yok, YANSIMAYAN, DOLAYISIYLE, ALGILANMAYAN, DOLAYISIYLE, VARLANMAYAN, KAVRAM ILE OZDESLESTIRILIP, YANSITILMAYANDIR.

 

Oyuzden sen bana yoku, bu temelde ortaya koyamazsin, cunku yansisi olmayanin, algisi da olmaz.

 

Yokluk kavramı da beyinde ? ve ! işaretleri ile yansıyabilir.

Bu kişiye ve yetiştirilişine, eğitimine bağlı.

Dindar bir kişide farklı algı, dinlerden özgür yetişen bir kişide farklı algı oluşabilir.

"Herşeyi yoktan varetti" vb. ifadeleriyle eğitilen kişide yokluk algısı, tanrıdan başka hiçbir varlığın olmadığı ortamdır.

Ama dini söylem ve telkinlerden uzak ya da etkisinde kalmamış kişilerde yokluk, varlığın dönüşüme uğraması ve eski niteliğinden eser kalmamasıdır. Yokluk algısı bu tür kişilerde böyle bir anlam ifade eder. Odun yanar ve kül olur. Artık odun yoktur. İnsan ölür ve toprak olur. Artık o insan yoktur gibi.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Çünkü zaten diyalektik mantığın temelinde epistemoloji vardır, bilimsellik vardır.-pante-

 

Sana bir yanit vermeden once, yukaridaki cumleni aciklar misin?

 

Sonucta diyalektik mantik; ontolojinin etik icerikli ideolojisi olan marxizmin bir matematiksel/mantiksal akil yurutumudur. Dolayisiyle, tabani metafizik ve etiktir. Epistemolojik degildir.

 

Ayrica diyalektik mantik, monizm olarak yansir. Bu monizm de, ya idealist, ya da materyalisttir. Her ikisi de, epistemolojinin konusu degil; metafizigin ontolojisinin konusudur.

 

Bilim ve bilimsellikte, ontoloji uzerinden degil; epistemoloji uzerinden hareket eder.

 

Bu temelde, ilk soru neyin diyalektigi?

 

Ikinci soru, diyalektigin, hangi monizmi?dir.

 

Ustelik diyalektik, bu temelde bir uclemdir. Tez'in Sentezi, analizi ve antitez.

 

Ayrica diyalektikteki, seyin kendisi ve karsiti olarak, sey nedir? ve karsiti, eger sey Aise, A karsiti mi, yoksa karsi A midir?

 

Cunku hem A karsiti, hem de karsi A A bunyesindedir ve A disinda, A olmayan degildir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Sonucta diyalektik mantik; ontolojinin etik icerikli ideolojisi olan marxizmin bir matematiksel/mantiksal akil yurutumudur. Dolayisiyle, tabani metafizik ve etiktir. Epistemolojik degildir.

 

Hayır.

Marksizmle ilgisi yok.

Eğer öyle olsaydı ideolojik kalır, bilimselliği tartışmalı olurdu.

Diyalektik sadece materyalizmde değil, idealizmde de vardır ve diyalektik idealizm denince Hegel akla gelir, yaratıcısı odur.

Dolayısıyla diyalektik bilimsel gerçekliktir ve mantık türünde yerini almıştır, karşısına başka bir kavram koymaya gerek yoktur.

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Diyalektik_idealizm

 

http://www.felsefeekibi.com/forum/forum_posts.asp?TID=39436&PN=2

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

bilimselliği tartışmalı olurdu.-pante-

 

Bilimselligi zaten tartismali. Bunu algilamak icin, sana bir onceki mesajda sordugum sorulara cevap lazim.

 

Neyin diyalektigi(ontolojik tabani ne madde/dusunce/pozitivizm, nesnel/oznel/isim ve bilimsel olarak nasil kanitlanmis?) ve diyalektigin hangi monizmi?(idealizm mi, materyalizm mi?)

 

Eger var ise, epistemolojik tabani nedir?

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Bilimselligi zaten tartismali.

 

Kim tartışıyor diyalektiğin bilimselliğini yahu?

Gericiler mi?

Bilimden yana olanlar, diyalektiği tartışır mı hiç?

Diyalektiğin temelinde bilim var, epistemoloji var zaten.

Nerede, kimler tartışıyor ve diyalektik mantığın karşısında epistemolojik mantığı savunuyorsa, link verirsen daha aydınlatıcı olur.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Tartismali olmasinin, en bilinen temeli marx ve hegel farkidir.

 

Hegel'e gelindiğinde ise tam bir felsefi çalışmayla ortaya konulur diyalektik.Bir yöntem olarak içerimleri kuramsal bir açıklamayla ortaya konulur.Buna göre diyalektik, Mutlak Fikir'in tez-antitez-sentez diyalektik üçlü hareketiyle gerçekleşmesi ve bunun bu şekilde anlaşılması yöntemi olarak değerlendirilir.Hegel, düşüncenin hareketinden sezinlediği diyalektiği, evrenin hareketine yöneltmiştir; çünkü Hegel evreni "maddeleş bir fikir" olarak görürdü. Başka bir açıdan Hegel'e göre düşünce ve varlık özdeştirler aslında. Burada diyalektik, bütün düşüncenin ve varlığın gelişim sürecidir.

 

Marx, bu düşünüş sürecini tersine çevirir, Hegel'in yolundan giderek diyalektiği maddeci bir temelde değerlendirir.Diyalektikte hareket başlangıcından itibaren, çelişki kavramıyla ve dolayısıyla karşıtlık kavramıyla bağlantılı olarak açıklanmaktadır; Marks maddenin hareketinin diyalektik iç-çelişkilerinin ürünü olduğunu ileri sürer ve düşüncenin diyalektiği de bu noktada maddenin hareketinin bilince yansıması olarak değerlendirilir.Bu nedenle Marksist felsefe diyalektik materyalizm olarak ifade edilecektir.Böyle algılandığı içinde diyalektik yöntem, giderek diyalektik hareketin bilimi olarak meydana gelmiştir.Marks ve Engels ile diyalektik artık tamamen neredeyse bugünkü anlamına kavuşuyor. -Alinti-

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Diyalektik

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilimsel_y%C3%B6ntem

 

Goruldugu gibi, konu felsefidir, epistemolojik ve bilimsel degildir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Sordugum sorulara yanit vermemen, zaten tartismali oldugunu gosteriyor. B)

 

evrensel-insan

 

Sorduğun sorularla, tartışmalı olmasının ilgisi yok.

Sorduğun soruları defalarca tartıştık daha önce, bayıyor o konular.

O nedenle girmiyorum.

Bir konunun tartışmalı olduğu, senin sorularınla değil, felsefe alanındaki tartışma örnekleriyle ortaya çıkar.

O nedenle link istedim. Ama görüyorum ki senden başka iddia eden, tartışan yok. :)

 

Tartismali olmasinin, en bilinen temeli marx ve hegel farkidir.

 

Hegel'e gelindiğinde ise tam bir felsefi çalışmayla ortaya konulur diyalektik.Bir yöntem olarak içerimleri kuramsal bir açıklamayla ortaya konulur.Buna göre diyalektik, Mutlak Fikir'in tez-antitez-sentez diyalektik üçlü hareketiyle gerçekleşmesi ve bunun bu şekilde anlaşılması yöntemi olarak değerlendirilir.Hegel, düşüncenin hareketinden sezinlediği diyalektiği, evrenin hareketine yöneltmiştir; çünkü Hegel evreni "maddeleş bir fikir" olarak görürdü. Başka bir açıdan Hegel'e göre düşünce ve varlık özdeştirler aslında. Burada diyalektik, bütün düşüncenin ve varlığın gelişim sürecidir.

 

Marx, bu düşünüş sürecini tersine çevirir, Hegel'in yolundan giderek diyalektiği maddeci bir temelde değerlendirir.Diyalektikte hareket başlangıcından itibaren, çelişki kavramıyla ve dolayısıyla karşıtlık kavramıyla bağlantılı olarak açıklanmaktadır; Marks maddenin hareketinin diyalektik iç-çelişkilerinin ürünü olduğunu ileri sürer ve düşüncenin diyalektiği de bu noktada maddenin hareketinin bilince yansıması olarak değerlendirilir.Bu nedenle Marksist felsefe diyalektik materyalizm olarak ifade edilecektir.Böyle algılandığı içinde diyalektik yöntem, giderek diyalektik hareketin bilimi olarak meydana gelmiştir.Marks ve Engels ile diyalektik artık tamamen neredeyse bugünkü anlamına kavuşuyor. -Alinti-

 

http://tr.wikipedia....wiki/Diyalektik

 

http://tr.wikipedia....sel_y%C3%B6ntem

 

Goruldugu gibi, konu felsefidir, epistemolojik ve bilimsel degildir.

 

 

İdealizm ve materyalizm felsefenin iki farklı ve birbirine rakip dalıdır.

Hegel idealizmin, Marks ise materyalizmin temsilcisi sayılır.

İkisi tarafından da kabul edilmiş olan diyalektiğin tartışması olmaz.

Varlığın gerçekliği üzerinde bile farklı düşünen bu iki felsefi akım, diyalektiğin gerçekliğinde birleşir.

Yani, diyalektik varlığın gerçekliğinden bile daha gerçektir ve tartışılamaz.

Tartışılır olan diyalektik değil, diyalektik materyalizmdir.

Ama bilimde, hem diyalektik hem de materyalizm bilimseldir.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Tartışılır olan diyalektik değil, diyalektik materyalizmdir.

Ama bilimde, hem diyalektik hem de materyalizm bilimseldir.-pante-

 

Bu iki cumlen birbiri ile celisiyor gibi, hem tartisilan diyalektik materyalizm demis, hem de diyalektik ve materyalizmi bilimsel yapmissin.

 

Bilimin tabani, madde degil; bilgidir ve gozlemdir, bu temelde de, fenomendir.

 

Eger, diyalektik ve materyalizmden yola cikarsan, bilimin felsefesine degil; felsefenin bilimine ulasirsin. Cunku biri ontolojiden, digeri epistemolojiden yola cikar. Materyalizmin diyalektigi de, epistemolojik degil; ontolojiktir. Onemli olan felsefi bilim degil; bilimsel felsefedir. Cunku biri, ontolojiyi, digeri epistemolojiyi temel alir.

 

http://tr.wikipedia.org/wiki/Nat%C3%BCralizm_(felsefe)

 

Saygilarimla;

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Bu iki cumlen birbiri ile celisiyor gibi, hem tartisilan diyalektik materyalizm demis, hem de diyalektik ve materyalizmi bilimsel yapmissin.

 

Materyalizm, maddecilik demektir.

Bilim maddecidir. Maneviyatla uğraşmaz. :)

 

Neyse önemli olan diyalektiğin doğru anlaşılmasıydı.

Diyalektik materyalizm ideoloji kapsamında görüldüğü için reddedeni çok.

O ayrı bir tartışma konusu ve ona da forumda sıra gelecektir.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger pante;

 

Bilim maddecidir. Maneviyatla uğraşmaz-pante-

 

Bilimin, ontolojik taban olarak kesin bir ideolojik tabani yoktur (madde gibi), bilimin temeli GOZLEMDIR ve gozlem veren tabani da, bilim epistemolojik olarak fenomen olarak aciklar. Fenomenin bilimsel anlamda, madde olma gibi bir kesinligi yoktur. Ayrica bilim, gozlemledigi tabani degil; gozlemi one cikarir.

 

Buradaki fenomen, metafizigin varlik ideolojilerinden biri olan, fenomonolojinin fenomeni ile karistirilmamalidir. Fenomen, gorungu demek olup, numenin karsitidir. Ilk defa, E. Kant tarafindan kullanilmis ve bilimin gozlem veren tabani olarak metafizigin diger varlik ideolojilerinin tabanindan farklilastirilmistir.

 

Zaten bilimin konusunun, metafizigin ontolojisi degil; bilginin konusu epistemoloji olmasi da burdan gelir.

 

Boylece, 20. yuzyilda, bilim ve bilimsellige bakis acisi, metafizik ve ontolojik tabanini yitirmistir. Bugun bilimin ve bilimselligin felsefe dali, metafizik ve ontolojinin varlik dali degil; bilgi ve onun felsefesi olan epistemoloji dalidir.

 

Cunku bilimin temeli varlik degil, bilgidir.

 

Bilimsel yöntem, en basit haliyle aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

 

  1. Evrendeki bir fenomenin gözlemlenmesi-Alinti-

http://tr.wikipedia....sel_y%C3%B6ntem

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Var olmanın nedeni mi olmalı ?

 

Bu soruyu kim soruyor ?

 

Sen veya ben .

 

Peki var olan bir taş bu soruyu soruyormu acaba ?

 

Bence sormuyor ,var olduğunun bilincinde de değil .

 

Varlık düşünceden bağımsız olarak vardır .

 

Bazı organik varlıklar beyin gibi bir organa sahip olup düşünebilme yetisine sahiptir .

 

İşte bu düşünebilen varlıklarda bu tür saçma sorular sorarlar , yahu varsın ki düşünebilip varlığını sorgulayabiliyorsun .

 

Garibim taş var olduğunun farkında bile değil .

 

Öyle 1N sorusu olmamalı , 5N1K olarak sogulanmalı değilmi ?

 

Bir geçmiş var ki bizi var eden !

  • Like 6
Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra...

Mantık güzel yazmışsın, ama Stenger'in (ve pek çok fizikçinin) bahsettiği mevzuda ortada zaten fiziksel bir vakum var, evren burdan çıkıyor. Ama felsefi anlamdaki mutlak hiçlikte bu quantum vakumu da olmayacaktır. Hristiyan filozof William Lane Craig bu konuyu gayet basitçe özetliyor:

 

 

Bence Tanrı ispatlarında kullanılan kozmolojik argümanların ikisi de (zamansal ve kipsel olanlar yani) haklıdır. Ama sadece evrenin bir nedeni olduğunu (zamansal argüman) ve zorunlu varlığı (kipsel argüman) ispatlarlar. Buna Tanrı demek için daha fazla argüman lazım. Biz ise buna fiziksel bir üst evren falan diyebiliriz. Bu üst evren ne diye zorunlu olarak varolmasın ki?

 

Senin verdiğin örnekte bütün olası dünyalar içinde sadece bir tanesi boştur, diğerleri değildir diyorsun. Ama biz bu şekilde mümkün dünyaları düşünürken yokluktan varlığa geçişin bir şekilde mümkün olduğu varsayımıyla bunları hayal ediyoruz.

 

İşin gerçeği şudur ki, bir neden ve açıklamasız hiçbirşey olamayacağı için eğer bir zorunlu varlık yoksa hiçbirşey olamaz. Birşeyler olduğuna göre zorunlu bir varlık var demektir. Böyle olunca zaten olası dünyalarda boş bir dünya olamıyor. Çünkü asgari varlığın var olduğu dünyada bile zorunlu varlık (ve kendinden başka hiçbirşey) varolmak durumunda.

 

Tekrar ediyorum, zorunlu varlığın Tanrı olması gerekmiyor. Fiziksel ölü birşey de olabilir, ki bence öyledir. Ama bir zihin de olamaz mı? Olabilir. Varsa bile bu dünya ile ve insanlar ile alakası ve ilgisi olmadığı kesin.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger ludwig;

 

Bence Tanrı ispatlarında -ludwig-

 

Fenomen (gorungu) olmayan, sadece insanoglunun aklinin kavramsal bir urunu olan, ne oldugu ortaya konamayan ve insanoglu tarihi boyunca 10000 lerce cesidi ortaya atilmis olan bir kavramin (tanrinin) ispatinin anlami nedir?

 

Ayrica,m konu ne bilimseldir, ne de bilimsel metoda uygundur. Konu sadece ve sadece metafizigin, teolojisinin ideolojik, inancsal ve aklin kendini dogru olarak kendi tatmini icin ortaya koydugu bir kavramdir.

 

Ayrica kavramin ispati vardir. Acip lugati bakabilirsin. Zaten kavrami olmazsa vari/yogu inanilip/inanilmamasi tartisilabilir mi?

 

Oyuzden konunun temeli, tanri degil; aklin, tanrisal zihniyeti ve tanrilasma/tanrilastirma inanci ve tatminidir.

 

Iste tam da bu nedenden felsefi olarak tanri, non effable, yani soylenemez, aciklanamaz bir kavramdir. Bu kavram hakkinda olumlu veya olumsuz bir sey soyleyen, ya da acikliyan icin; bu kavrama verilmis bir anlam ve icerik ve de bu anlam ve icerik temelinde kurulmus bir iliski vardir.

 

Oyuzden, herkesin kendi aklinin inandigi dogrusuyla anlam ve icerik verdigi ve bu temelde bag kurdugu bir kavramin ne bir evrensel onayi, ne de bir evrensel ortakligi vardir. Oyuzden de ispat, sadece kendi aklinca inanilan dogru temelinde ispatlayan icin gecerlidir ve baskasi icin degildir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Ludwig,

 

Peki neden yokluktan varlığa geçiş bazında düşünüyoruz sürekli?

 

Yani neden yokluk ana durum, temel durum olsun? Neden ille de varlık yokluktan çıkmak zorunda olsun?

 

Varlık durumunun da yokluk kadar, hatta ondan daha temel bir durum olmadığını düşünmek için elimizde bir sebep var mı?

 

Gerçi sen de mutlak bir boşluk yerine, bir varlığın zorunlu olabileceğini söylemişsin sonra. Tabi bu varlık Tanrı olmak zorunda değil falan demişsin. Doğru. Daha çok fiziksel olarak ölü birşey olabilir demişsin, ki katılıyorum. Ama bir zihin de olabilir demişsin, işte ona katılmıyorum.

 

Zihin, bilinç ve her türlü üst beyin fonksiyonu için, adı üstünde bir beyin lazım, yani sadece fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda son derece de kompleksleşmiş bir fiziksel yapı lazım.

 

Maddeden bağımsız bir zihin sadece hayallerimizde var olan birşey. Böyle birşeyin gerçek dünyada mümkün olduğuna dair hiçbir gösterge yok.

Link to comment
Share on other sites

mantık,

 

Gerçekten de düşününce biz materyalistiz, ve zihinlerin beyinlerden birebir türediğine inanıyoruz. Beyinsiz bir zihin heralde olmaz o zaman. Kartezyen bir inanç taşımıyoruz çünkü. Ben yukarda dediğimi derken Kartezyen bir önyargı ile söyledim heralde.

 

Zorunlu varlık da herhangi birşeyin olmasından zorunlu olarak çıkıyor. Çünkü bütün varlık olumsal/contingent olsaydı o zaman onların nihai varlığını nasıl açıklardık? Ama zorunlu varlık öyle değildir. İslam ilahiyatçılarının "imkan delili", Batılı filozofların da "argument from contingency" ya da "modal cosmological argument" dediği şey budur.

 

Tabi zorunlu varlık kavramını anlamak da çok zor benim için. Nasıl bir dünya ki default olarak belli bir varlıkla geliyor. Mutlak yokluk mümkün değil yani. Halbuki senin dediğin gibi pek çok insanın kabul ettiği gibi bence de mutlak yokluğun default olması gerekiyor. Bu en makul görünüyor. Ama değil işte. Bunun da tek açıklaması zorunlu bir varlığın olması. Çünkü mutlak yokluktan olumsal şeyler kendi kendine ne diye çıksın?

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...