Jump to content

Ufuk Uras - Erol Manisalı Tartışması


jadi

Recommended Posts

Bu AB geyikleri de epey sıktı.

 

Mehmet Altan gibi liberaller bunu çok sık yapıyordu. Mehmet Altan diyordu ki:

 

Yani diğer ülkeler de bu sıkıntılardan geçmiş, ama hepsinin ekonomik, sosyal durumu Türkiye’ye fark atıyor. Benim gençliğimde Yunanistan’ın en büyük rakibi biz gibi görünüyorduk. Bugün bir Yunan vatandaşı bir Türk vatandaşından ortalama 10 yıl fazla yaşıyor, 6 misli çok para kazanıyor, ortalama 8 yıl daha fazla eğitim alıyor.
Kaynak buradan.

 

İşte liberaller böyle. Kısa süreli sonuçlardan çok büyük sonuçlar çıkartılırlar.

 

Mehmet ALTAN habire yıllarca Yunanistan örneğini verdi. Bugün Yunanistan iflas bayrağını çekmek üzere. Ağlamak mı gerek gülmek mi bilmiyorum. :D

 

Tabii Yunanistan krizi başlangıç aslında. :D

 

Çok da uzak olmayan zamanda liberallerin böyle döküldüğünü göreceğiz. :D

 

Neyse bu işin başka tarafı tabii.

 

Aslında bu konularda Erol Manisalı, Mehmet ALTAN vb. liberallere göre daha tutarlı olmuş ve zaman onları birçok konuda haklı çıkartmıştır. :D

 

Ufak URAS demokrasi diyor? Ne demokrasisi Ufuk, burjuva demokrasisi mi, şirketlerin demokrasisi mi, neyi savunuyorsun sen belli değil.

Link to comment
Share on other sites

 

 

Aslında bu konularda Erol Manisalı,Mehmet ALTAN vb. liberallere göre daha tutarlı olmuş ve zaman onları haklı çıkartmıştır. :D

 

 

Bunlar 40 senedir aynı şeyleri savunuyorlar. ne zaman haklı çıktılar. :P Askeri darbelerden medet umacak kadar da ucube hale geldiler. Haklı çıksalar kaç yazar. Saddam da haklı çıktı yoksa. De mi?

Link to comment
Share on other sites

Bunlar 40 senedir aynı şeyleri savunuyorlar. ne zaman haklı çıktılar. :P Askeri darbelerden medem umacak kadar da ucube hale geldiler. Haklı çıksalar kaç yazar. Saddam da haklı çıktı yoksa. De mi?

 

Erol Manisalı, AB'nin oylama peşinde olduğunu filan söylüyordu. Zaman onu haklı çıkartıyor işte.

 

Ama AB'ye gireceğiz. On sene lazım.

 

Yok elli sene gerek.

 

Beş yüz sene yeter mi, yoksa bin sene mi istiyorsun... :P

 

Adam bu konuda haklı çıktı işte. Beğenmeyebilirsin, sevmeyebilirsin. Sen neyi savunuyorsun? AKP'yi mi, yoksa göbeğini kaşıyan adamı mı, hangisi; karar ver artık... :D

Link to comment
Share on other sites

Sen neyi savunuyorsun? AKP'yi mi, yoksa göbeğini kaşıyan adamı mı, hangisi; karar ver artık... :D

 

Ben neyi savunuyorum. Demokrasi + sürdürülebilir kalkınma + adil gelir dağılımı.

 

Sen neyi savunuyorsun?

 

Benim Erol Manisalı gibi adamlardan hazzetmemenin nedeni, AB vesilesiyle de olsa kırk senedir bu ülkenin içinde debelenip durduğu otoriter düzende bir delik açılmasını engellemeye çalışmaları.

Link to comment
Share on other sites

Ben neyi savunuyorum. Demokrasi + sürdürülebilir kalkınma + adil gelir dağılımı.

 

Çok kısa bir yanıt oldu. Kemalizmin altı ok ilkesine benzemiş biraz. :)

 

 

Sen neyi savunuyorsun?

 

Kısa yanıtları çok tercih etmem.

 

Ama yine de anlaman için bir kaç şey söyleyeyim: burjuva demokrasisine ve kapitalizme karşıyım. Karşı olduğum şeylerden biri de otoriter bir diktatörlük. Demokrasi ile gelen diktatörlük ve otoriterlik biçimlerine de son derece karşıyım. Demokratik sosyalizme sempatim var; ama sosyalist değilim. Demokratik sosyalizmin gerçekleşmesi bugün çok zor bunun farkındayım. Fakat asıl savunduğum şeylere gelince bunlar epey uzun ve derin konular. Fakat şu var: Düşünce özgürlüğüne ve muhalefetin var olması gerektiğine inanıyorum. Eğer bir demokratik iktidar bunları tek tek yok ediyorsa ona da karşıyım.

Link to comment
Share on other sites

 

 

Ama yine de anlaman için bir kaç şey söyleyeyim: burjuva demokrasisine ve kapitalizme karşıyım. Ama en çok karşı olduğum şey otoriter bir diktatörlük. Demokrasi ile gelen diktatörlük ve otoriterlik biçimlerine de son derece karşıyım. Demokratik sosyalizme sempatim var; ama sosyalist değilim. Demokratik sosyalizmin gerçekleşmesi bugün çok zor bunun farkındayım. Fakat asıl savunduğum şeylere gelince bunlar epey uzun ve derin konular. Fakat şu var: Düşünce özgürlüğüne ve muhalefetin var olması gerektiğine inanıyorum. Eğer bir demokratik iktidar bunları tek tek yok ediyorsa ona da karşıyım.

 

Sen her şeye karşısın. Mevcut olanın kötü olduğunu biliyorsun, yerine ne nasıl gelecek bilmiyorsun ve gelince de iyi olup olmayacağından emin değilsin. :D Ki bu iyi bir şey aslında, kafası karışık insanlar bi şeyler yaparlar. :)

 

Üç aşağı beş yukarı seninle aynı fikirdeyim aslında. Ama ben uzun vadede mülkiyeti ortadan kaldırmasa bile mülkiyet ile elde edilen kazançlara belirli bir sınırlama getirecek bir düzenin geleceğini düşünüyorum. Burada yazı yazarken AKP'ci, liberal gibi gözüküyorum ama değilim. Sadece kemalistlerin entelektüel şeditliğinden hoşlanmıyorum.

Link to comment
Share on other sites

Kılıçdaroğlu'nun "Stockholm sendromu" gibi salakça tespitini bize de malettin ya helal sana.

Bana ne Kılıçdaroğlu'nun ne dediğinden?

Jadı da Karadenizliler için yazmış Stockholm sendromunu.

Bunlar Stockholm sendromunu bilmiyorlar.

 

Pante bu sözün sahibinin sen olmadığının farkındayım elbette ama siyaseten yakın durduğun siyasetçi ve yazarların değerlendirmeleri her seçimden sonra bu yönde oluyor. Bu anlayışla olmaz.

 

Sen devrimi sadece iktidarı zorla alaşağı etmek olarak algılıyorsun herhalde.

Benim öyle bir fikrim yok.

Ben demokratik sosyalizm taraftarıyım, proleterya diktatörlüğünü falan savunmuyorum.

Vatandaşın yuvasının, ekmek kapısının, ahırdaki hayvanının, tarlasının vs. kamulaştırılmasını da düşünmüyorum.

Ayrıca bizim için yenilgi yoktur. Biz evrim-devrime inanırız. Aralardaki inişler-çıkışlar önemli değil, sonuç önemli.

 

Devrim sözcüğü hem Türkçede hem de İngilizcede iki farklı anlamda kullanılıyor. Birincisi ihtilal, yani yönetimin zorla devrilmesi. Diğeri ise büyük değişikliklere verilen isim. Türkiye'deki tek parti rejiminin 50'deki seçim sonrası yönetimi barışçıl bir biçimde devretmesine Beyaz Devrim deniyor mesela, veya Hindistan'daki tarım alanındaki bazı gelişmelere Yeşil Devrim adı veriliyor, bu tarz bir şey. İkincisini kastediyorsan sorun yok.

 

Demokratik sosyalizm dediğin şeyi burada tartışmak uygun olur mu bilemiyorum. Medyadan enerjiye, enerjiden bankalara uzanan geniş bir yelpazedeki şirket ve kurumların kamulaştırılması, ne oranda ve hangi süreçlerle kamulaştırılacaklarını falan konuşmak lazım, onu tartışacak olursak da başlık konusundan oldukça sapmış olacağız. Seçim kazanıp, parlamentoda çoğunluğu sağlayıp bu değişiklikleri yapabiliyorsanız yapın. İstediğiniz değişiklikleri yapsanız dahi ekonomiyi 6 ayda falan batıracağınızdan çok uzun ömürlü olacağını sanmıyorum zaten bu tarz şeylerin.

 

Hırvatistan konusunda yazdıklarının benzerini çok dinledik daha önce.

Hepsi yalan, hepsi bahane. Türkiye'yi almazlar, almayacaklar.

33 başlıktan 1'i mi? :blink:

33 başlığın 13'ü hallolmuş.

17'sini siyasi nedenlerle bloke ettiler, hiç görüşmüyorlar.

3 başlık bu yıl içinde hallolabilir. Ama o 17 başlık açılmadığı için ilerlemeyi kitlediler.

Açık açık "Seni istemiyoruz" demiyor, böyle yapıyorlar.

 

33 başlıktan 1'i kapatıldı ifadesini Milliyet'in linkini verdiğim haberine bakarak yazdım. Anladığım kadarıyla 13 tane başlık açılmış ama henüz kapatılamamış. Başlığı açmak ile kapatmak aynı şey değil yani. 3'üne başlanabiliyor, 17'si ise dediğin gibi bloke.

 

Mehmet Ali Birand burada güzel anlatmış:

 

http://gundem.milliyet.com.tr/kavgayi-birakin-bu-yarayi-kapatmaya-bakin-/mehmet-ali-birand/guncel/gundemyazardetay/07.01.2011/1335805/default.htm

 

Şu andaki konjonktürde Türkiye'yi alacaklar gibi gözükmüyor ama şartlar önümüzdeki yıllarda değişebilir, hazırlıklı olmak lazım. AB'deki ekonomik sorunların atlatılması, Fransa'da falan yönetimin değişmesi gerek, bunlar olmayacak şeyler değil.

 

Şu Kıbrıs sorunu çözülebilseydi en önemli engellerden biri ortadan kalkacaktı, ama Annan Planı işlerliğe ne yazık ki sokulamadı.

 

Ben AB reformlarının üye olup olmamamızdan bağımsız Türkiye için yararlı olacağı kanaatindeyim, ondan AB hedefinden sapılmasını istemiyorum. AB hedefi tamamen gündemden kalksa, NATO'dan falan da çekilsek ciddi ciddi eksenimiz kayar hem, bu da arzu edilebilir bir şey değil kanımca.

Link to comment
Share on other sites

Ben AB reformlarının üye olup olmamamızdan bağımsız Türkiye için yararlı olacağı kanaatindeyim, ondan AB hedefinden sapılmasını istemiyorum. AB hedefi tamamen gündemden kalksa, NATO'dan falan da çekilsek ciddi ciddi eksenimiz kayar hem, bu da arzu edilebilir bir şey değil kanımca.

 

Ben de AB sürecinin sonuna kadar sürdürülmesini istiyorum.

Çünkü AB etkisi olmasa bizim demokrasi konusunda ilerlememiz olanaksız.

70'li yıllarda olduğu gibi dinci ve milliyetçi propaganda altında boğuluruz.

Bunun yanında bizi sonuçta almasalar bile sağladığımız kriterler ilerleme-kalkınma, standartlaşma yönünde büyük kazançtır.

Şu son 15-20 yıl içinde önemli gelişmeler yaşadık. Bunlar iktidarların hizmetinden ziyade AB'ye girebilme gayretinin sonuçlarıdır.

O faktör olmasa bu değişimlerin yarısı bile mümkün olmazdı.

Link to comment
Share on other sites

 

Şu son 15-20 yıl içinde önemli gelişmeler yaşadık. Bunlar iktidarların hizmetinden ziyade AB'ye girebilme gayretinin sonuçlarıdır.

O faktör olmasa bu değişimlerin yarısı bile mümkün olmazdı.

 

Vay be neler olmuş biz farkında değiliz. Ne gelişmeler yaşandı son on beş yılda, neler gitti son on beş yılda.

 

Gelişmelerin farkındasınız ama gidenleri göremiyorsunuz.

 

AB filan bundan sonra hikayedir.

 

Yok liberalizm, yok büyüme, şu bu, ilerde bunların masal olduğunu birlikte göreceğiz.

 

Ama Türkiye bu konuda böyle giderse duvara son sürat çarpan ülkelerden biri olacak, çünkü gözü kapalı hızlı giden sürücüler gibi ilerliyoruz.

 

Duvara çarpıktan sonra parçalar nasıl toplanır onu bilmiyorum işte.

 

Son on beş yılda toplum da muhafazakarlığın gücü de arttı ayrıca.

 

Ama AB yolundayız. Çok süper gerçekten. Ondan sonra da Kabe yolunda mı oluruz yoksa başka bir yolda onu bilmiyorum.

Link to comment
Share on other sites

 

 

Yok liberalizm, yok büyüme, şu bu, ilerde bunların masal olduğunu birlikte göreceğiz.

 

Ama Türkiye bu konuda böyle giderse duvara son sürat çarpan ülkelerden biri olacak, çünkü gözü kapalı hızlı giden sürücüler gibi ilerliyoruz.

 

Neden böyle düşünüyorsun? Açıklama yapar mısın biraz?

Link to comment
Share on other sites

Ben de AB sürecinin sonuna kadar sürdürülmesini istiyorum.

Çünkü AB etkisi olmasa bizim demokrasi konusunda ilerlememiz olanaksız.

70'li yıllarda olduğu gibi dinci ve milliyetçi propaganda altında boğuluruz.

Bunun yanında bizi sonuçta almasalar bile sağladığımız kriterler ilerleme-kalkınma, standartlaşma yönünde büyük kazançtır.

Şu son 15-20 yıl içinde önemli gelişmeler yaşadık. Bunlar iktidarların hizmetinden ziyade AB'ye girebilme gayretinin sonuçlarıdır.

O faktör olmasa bu değişimlerin yarısı bile mümkün olmazdı.

 

E Pante o zaman niye AB düşmanı ulusalcı kalemlere alkış tutuyorsun? Bu insanlar AB üyeliği hedefinin en azından yakın dönemde gerçekçi olmadığı yönünde nesnel bir değerlendirme yapmaktan ziyade ısrarlı bir biçimde AB karşıtlığı yapıyorlar, memlekette yanlış giden bilumum şeyi AB'yi hedef alan komplo teorileri ile falan açıklıyorlar. Böyle düşünüyorsan bu anlamdaki konumunu gözden geçirsen yeridir.

Link to comment
Share on other sites

Neden böyle düşünüyorsun? Açıklama yapar mısın biraz?

 

Bunu anlamak için meseleye bence yüzeysel değil, daha derinden bakmak gerekir.

 

Sen yukarıda statükoyu savunanlardan ve ordunun rolünden filan değinmiştin. Ve yanılmıyorsam Erol Manisa'lının ordunun statükosunu filan savunduğundan söz etmiştin.

 

Bu durumda Türkiye'nin AB'ye girme çabaları da Türkiye'nin demokrasisi için son derece yararlı oluyor.

 

Tıpkı çok partili sisteme geçişte Batı'nın oynadığı rol gibi.

 

Eğer Batı olmasaydı çok partili yaşama geçemezdik.

 

AB'yi, Batı'yı vb. savunanlar bunu sürekli olarak dile getirirler.

 

Bu kısmen doğrudur.

 

Yani tam olarak doğru bir analiz değildir.

 

Çünkü Türkiye'de birçok darbeyi, İslamcıları, ülkücüleri vb. de destekleyen Batı'dır.

 

Yeşil kuşak projesi de ABD'nin dir.

 

Ve 12 Eylül'ün arkasında da aslında ABD vardır.

 

Bugün orduyu aslında tasfiye etmek isteyen de bir bakıma global sermaye, ABD vb.dir.

 

Yerine getirmek istediği de gerçek anlamda bir 'demokrasi' filan olmayacak.

 

Global sermayenin karşısında diz çökecek bir demokrasi olacak.

 

Ama sen bunu demokrasi sanacaksın. Bu bence hayali demokrasi olacak. Öyle sanacaksın....Üstelik bugün burjuva demokrasisi aslında geçmişe kıyasla daha vahşi, daha sinsi, daha saldırgan, daha otoriter olduğu halde demokrasi maskesiyle kendisini gizlediği için ne yapılsa vay be ileri demokrasi diye bu durumda bakacaksın. Neyin ne olduğunu bile anlayamayacaksın. Bugün burjuva demokrasisinin geldiği nokta bir tür totalitarizmdir. Ama totalitarizmden farkı insanın kendisini özgür sanarak ciddi düzeyde yanılgıya düşmesidir. Muhalif olanlar bu sistemde darbe yanlısı, şu bu denilerek kolayca susturulurken insanların çoğu ne olup bittiğini bile tam olarak anlayamayacaktır. Bu tıpkı başkan Bush'un medya aracılığı ile Irak'ta kitle imha silahları var, Saddam çok tehlikeli diyerek Irak'a saldırması gibidir. "Ama Irak'a demokrasi geldi" diyerek liberaller buna cevap verecektir. Onların demokrasi anlayışına göre gerçekten Irak'a süper demokrasi geldi.

 

Neyse çok uzadı.

 

AB konusu ise ayrı bir mesele.

Link to comment
Share on other sites

Marquez, haklısın, ana hatlarıyla katılıyorum.

 

AB'ye gelince, güzel bir rüyaydı. Artık oranın da tadı kalmadı. Kendisi bürokratik bir yapı olan AB'den derinleşip iyice sindirilen bir demokrasi çıkmaz. Türkiye halkı topluca kendi demokrasisini inşa etmek zorunda, dışarıdan baskıyla demokrasi yeşermiyor maalesef.

Link to comment
Share on other sites

Kim onlar?

 

 

Yaşlı panter avrupa kültür ve medeniyeti hakkında tek satır bilgisi olmayıp yaratılan bu düzenin topraktan bittiğini zanneden zavallılar için boşuna zaman kaybediyorsun.

 

Bu toprakların kültürü ile batı kültürü 180 derece terstir , bu topraklar ne faust'un Mephistosunu, ne paradise Losttaki Satanı ne de dantenin İblisini bilir.

 

Ha batıcılık oynayan esrarkeşlerde bilmez o ayrı, bu aptallar Ulusalcılara bok atar ama avrupa kültürünü Ulusalcılığın oluşturduğunu bilmez. Eskiden enternasyonel Sosyalist manyaklar vardı, bunlarda enternasyonel Liboşlar, salaklık değişmiyor tabi.Taraf ne diyorsa onlara göre doğrudur.

 

Çoluk çoğunu dikkate alıyorsun gözümden düşüyorsun ona göre. :)

Link to comment
Share on other sites

E Pante o zaman niye AB düşmanı ulusalcı kalemlere alkış tutuyorsun?

 

Kim onlar?

 

Ben yanıtlayayım.

Onlar kalemlerini özgürce ve cesurca kullananlar.

AB düşmanı da değiller. Bir çoğu AB'ye girebilme çabasının sürdürülmesinden yana.

Ama bizi almayacaklarının da bilincindeler. O nedenle ulusal konularda ödün vermeden ilerlenmesinden yanalar.

Onlar iktidarın tehditlerinden çekinmiyorlar. Onlar patronlarının taleplerine göre yazmıyorlar.

Onlar ne AB fonlarından besleniyorlar ne de cemaat fonlarından.

İşsiz kalmayı da, Silivri'ye tıkılmayı da göze alabiliyorlar.

O yüzden elbette onları alkışlayacağım, iktidara yalakalık yapan yandaşları değil.

 

Bu özgür ve cesur yazıp yazamama ya da ekranda konuşup konuşamama örneklerini seçim öncesi bolca gördük.

Bir örnek NTV ve Can Dündar'dan:

 

(...)

 

Beğenmediği yayın organlarının sahibini Maliye kanalıyla en ağır şekilde cezalandıran bir iktidar karşısında hangi patron dik durabilir ki?

Yöneticiler, yazarlar, programcılar, her attıkları adım, yazdıkları yazı, çıkardıkları konukla, çalıştıkları kurumu riske attıklarını hissederek nasıl gazetecilik yapabilir ki?

Böyle bir baskıya kim, ne kadar direnebilir ki?

 

Son turda, alıngan ve talepkâr siyasetçilerin müdahalesi hepten yoğunlaşınca, sezon boyunca hiç yaşamadığımız zorlukları yaşamaya başladık: Konu tercihinden, konuk seçimine kadar…

Üzerinde yürüdüğümüz ip, kopmak üzereydi. Sadece NTV’de bizlerin değil; tüm medyanın ve gazetecilerin…

İşte bu ortamda, birkaç programın erken tatile çıkarılmasından sonra, ben de hem kanalı sıkıntıya sokmamak, hem kendimi korumak adına bu “imkândan” yararlanmak istedim. Erken tatil talep ettim.

Uzun süre dış müdahalelere karşı bana kanat geren kanal yönetimi de anlayış gösterdi ve öngörülenden 3 hafta önce tatile girdim.

Yani kovulmadım; istifa da etmedim; birkaç programla birlikte erken tatile girdim.

 

Bundan sonra ne olur?

Açıkçası bilemiyorum.

Bunun cevabı ne bende ne NTV’de…

Bunun cevabı, medya düzeninin böyle gidip gitmeyeceğinde…

Eğer bu zihniyet ve bu yapıyla devam edilecekse, hakkıyla gazetecilik yapabilme imkânı hiç kalmayacak demektir. Muhtemelen “son haberciler” de piyasadan çekilecek ve ciddi kanallar eğlence sektörüne yönelecektir.

Öte yandan birkaç yazıda belirttiğim gibi, yılıp bırakmanın, “mevzileri boşaltmanın” da kolaycılık olduğunu düşünüyorum.

Koşulları zorlamamız gerektiğine inanıyorum.

Ve bunun şartlarını araştırıyorum.

 

Can Dündar

Link to comment
Share on other sites

AB düşmanı da değiller. Bir çoğu AB'ye girebilme çabasının sürdürülmesinden yana.

Ama bizi almayacaklarının da bilincindeler. O nedenle ulusal konularda ödün vermeden ilerlenmesinden yanalar.

 

Sittirsin gitsinler böyle düşünüyorlarsa. AB'nin ruhu ulusal konularda her hükümetin taviz vermesine dayalıdır az çok. Sen ulusal konularda "taviz" vermiycem diye masaya oturacaksan, AB yolunda nasıl ilerleyeceksin? Baştan taş koydun sürece. Biz de kekiz bunu yiyeceğiz.

 

Hayır, AB'ye karşı olabilirsin ama egemenliğe ulus ötesi kurumlara devretmeye dayalı bir birliğe girme çabasını hem sürdürüceksin, hem de "ulusal konulardan taviz verme" diye tutturcan. Onun da ne olduğu belli az çok. Ermeni soykırımını tanıma, Kıbrısı military zone olarka tut, Kürtleri ve Alevileri, gayri müslimleri baskı altında tutmaya devam et.

 

Sittirsin gitsinler başımızdan diyorum ya bunlar.

Link to comment
Share on other sites

 

AB'ye gelince, güzel bir rüyaydı. Artık oranın da tadı kalmadı. Kendisi bürokratik bir yapı olan AB'den derinleşip iyice sindirilen bir demokrasi çıkmaz. Türkiye halkı topluca kendi demokrasisini inşa etmek zorunda, dışarıdan baskıyla demokrasi yeşermiyor maalesef.

 

AB meselesine çok girmedim.

 

Fakat AB'ye girme Türkiye'de eskiden insanlar arasında filan epey kuvvetli destek buluyordu.

 

Türkiye'de insanların çoğu için AB'ye girersek serbest dolaşım hakkı filan çok cazip geliyordu.

 

Ayrıca AB'ye girmiş olan (Yunanistan vb.) ülkelerin birden ciddi sıçramalar yapması her bakımdan örnek gösteriliyordu.

 

Bugün ise böyle eskisi kadar büyük bir destek yok. Tam tersine belki giderek azalan bir destek var.

 

Artık Türkiye'de insanların çoğu AB'ye gireceğiz, girince şöyle olacak, böyle olacak laflarına pek inanmıyor.

 

Bununla birlikte giren ülkelerin (Yunanistan vb.) nasıl da döküldüğü, oradaki demokrasinin nasıl olup birçok yolsuzluğa, çürümeye, krize ve iflasa sebep olduğunu da insanlar görüyor.

 

Tabii söylenecek çok söz var. Bu işin sadece bir yönü.

Link to comment
Share on other sites

AB meselesine çok girmedim.

 

Fakat AB'ye girme Türkiye'de eskiden insanlar arasında filan epey kuvvetli destek buluyordu.

 

 

AB'nin kendisinn Avrupa halkları arasında meşruiyet sorunu var.Birlik arkasında halk gücü olmayan devasa bir bürokratik aygıt haline dönüştü. O yüzden itibar kaybetti hem Türkiye'de hem de Avrupa halkları nezdinde.

Link to comment
Share on other sites

Sittirsin gitsinler böyle düşünüyorlarsa. AB'nin ruhu ulusal konularda her hükümetin taviz vermesine dayalıdır az çok. Sen ulusal konularda "taviz" vermiycem diye masaya oturacaksan, AB yolunda nasıl ilerleyeceksin? Baştan taş koydun sürece. Biz de kekiz bunu yiyeceğiz.

 

Hayır, AB'ye karşı olabilirsin ama egemenliğe ulus ötesi kurumlara devretmeye dayalı bir birliğe girme çabasını hem sürdürüceksin, hem de "ulusal konulardan taviz verme" diye tutturcan. Onun da ne olduğu belli az çok. Ermeni soykırımını tanıma, Kıbrısı military zone olarka tut, Kürtleri ve Alevileri, gayri müslimleri baskı altında tutmaya devam et.

 

Sittirsin gitsinler başımızdan diyorum ya bunlar.

 

Taviz vermemizi isteyenler sittirip gitse nasıl olur?!

Ulusal konulardan ne diye taviz verelim, giremeyeceğimiz yer için?

Olmayan bir soykırım yalanını ne diye kabul edelim senin gibi.

Kıbrıs'ın suçu ise bizde değil, anlaşmaya yanaşmayanlarda.

Etnik sorunlarımız da bizi ilgilendirir, onları değil.

ABD olsun AB olsun biliyoruz ki bölgede güçlü bir Türkiye istemiyorlar.

Onların amacı "böl ve yönet". Parçalanmış, güçsüz ülkelerden oluşan ve kendi güdümlerinde bir Ortadoğu istiyorlar.

AB önce kendi içindeki krizleri çözsün. Bize propagandasını yaptıkları Yunanistan'ın hali ortada.

Fransa'nın bugünlerde Türkiye'ye karşı tavırları da ortada.

Senin gibi liboş takımı da kalkıp bunların her istediğinin yapılmasını ister. Hadi ordan!

Link to comment
Share on other sites

Taviz vermemizi isteyenler sittirip gitse nasıl olur?!

Ulusal konulardan ne diye taviz verelim, giremeyeceğimiz yer için?

 

 

EE giremeyeceğin yer için neden AB süreci devam etsin diye saçmalıyor seninkiler o halde? Ya bize uymaz diye işin başında çek restini çık süreçten, taviz verecek noktaya da gelmezsin. Hem sürecin getirdiği şeyler için "eehehehe AB sayesinde iyi geliştik" diye yazıp çizme. Size kalsaydı, onlar bile yalan olacaktı çünkü. Siz adam olmazsınız, fikri namusu yok çünkü..

Link to comment
Share on other sites

EE giremeyeceğin yer için neden AB süreci devam etsin diye saçmalıyor seninkiler o halde? Ya bize uymaz diye işin başında çek restini çık süreçten, taviz verecek noktaya da gelmezsin. Hem sürecin getirdiği şeyler için "eehehehe AB sayesinde iyi geliştik" diye yazıp çizme. Size kalsaydı, onlar bile yalan olacaktı çünkü. Siz adam olmazsınız, fikri namusu yok çünkü..

 

Sebebini yazdım daha önce.

Hem sonuna kadar girme çabası içinde olup elimizden geleni yapmış olmak. Yani suçun Türkiye'de olmaması.

Hem de kriterleri sağlamanın getirdiği ilerlemelerden yararlanmak.

Doğrusu elbette kendi gayretlerimizle, onların zorlamasına gerek olmadan seviyemizi yükseltmektir ama on yıllardır bunun mümkün olmadığını gördük. Sebebi de popülist politikalar, günü kurtarma siyasetleri vs.

O nedenle zihniyetler değişene kadar, bilhassa siyasilerimiz kaliteleşene kadar buna mecburuz.

Yoksa geri kalmışlıktan kurtulamayız.

 

Ama senin gibilerin kafasında Türkiye'nin ilerlemesi-kalkınması olduğunu sanmıyorum.

Çünkü yurtseverlikten nasibini almamış, vatan kavramını reddeden, emperyalizmi inkar eden, halkı bırakıp bireyi savunanlar ülkeyi düşünür mü?

Fikir namusluğu taslayana bak hele. AB-ABD işbirlikçiliği ile mi namuslu olunuyor?

Hemen her konuda Türkiye aleyhtarlığı mı namusluk oluyor? Edeyim o namusluluğun içine. :lol:

Link to comment
Share on other sites

 

O nedenle zihniyetler değişene kadar, bilhassa siyasilerimiz kaliteleşene kadar buna mecburuz.

Yoksa geri kalmışlıktan kurtulamayız.

 

 

ABD ve AB madem güçlü bir Türkiye istemiyor, ne diye ondan sana bir şey geleceğini düşünüyorsun? Ne kadar tuhaf bir mantığınız var. Üstelik ortaklık anlaşmasının pazarlığını yapmaya oturuyorsun bir de. Bak o pazarlıklar sonucunda karşılıklı olarak pazarları açtın, asıl ulusallığı buradan araman gerekirken buna eyvallah diyorsun, aleviler ile kürtlere gelecek haklarda ulusallığı düşünüyorsun. İlginç bir politik algın var vesselam.

 

Çünkü yurtseverlikten nasibini almamış, vatan kavramını reddeden, emperyalizmi inkar eden, halkı bırakıp bireyi savunanlar ülkeyi düşünür mü?

 

Hadi oradan. Sizin tek savunduğunuz şey saplanıp kaldığınız katı mı katı bir devletçilik. O da vatandaşına hayrı olmayan bir devletçilik. Askeri darbecilik, cuntacılık, yargı eliyle milleti terbiye etme, zorbalık yapma. Kalsın böyle yurtseverlik, ben istemem. Halk da istemiyor ve size sandıkta tokadı basıyor. :P

Link to comment
Share on other sites

 

 

Ufuk Uras'ın ve onun gibilerin ciddi bir çelişkisi var. O da şu: bunlar hala 30-50 yıl önceki mantıkla olayları analiz ediyorlar.

 

Bir taraftan AB'yi savunuyorlar, bir taraftan güya sosyalizmi savunuyorlar, sonra ikide bir demokrasi filan diyorlar ki burjuva demokrasisinin ötesine geçemediklerini de düşünüyorum.

 

Yani bunlar aslında hem esaslı biçimde liberalizmi hem de biraz sosyalizmi savunmaya çalışan kişiler. Ama kapitalizmden, burjuva demokrasisinden, şirketlerin olağanüstü artan gücünden filan çok fazla rahatsız değiller; rahatsızlar belki ama durumu idare ederiz, bu bir yan etkidir filan diye olaya bakıyorlar; öte yandan imkan olsa sırtlarını oraya dayayıp solculuk filan yapacaklar. Bu durumu savunuyorlar çünkü kapitalizmin, liberalizmin sağlamış olduğu büyüme, ilerleme filan olağanüstü düzeyde gözlerini kamaştırıyor. Tabii bu büyüme, ilerleme vb. yüzünden sosyalizm vb. onlar için ikinci plana da kolayca atılabilir.

 

Bu felsefe 30-40 yıl önce gerçekten bir yere kadar etkiliydi. Ama kapitalizm artık dünyaya eskisi kadar büyüme sağlayamayacak. Çin, Hindistan vb. bazı ülkeler büyümelerini bir süre daha devam ettirse de geliş ülkeler ve bir sürü başka ülke için artık böyle bir durum söz konusu olmayacak kolay kolay. Yani kapitalizm eski kapitalizm değil.

 

Dolayısıyla liberalizm+sosyalizm, veya liberal sol filan ilerisi için pek işe yarayacak bir ideoloji filan olmayacak. Yani modası geçmiş bir ideoloji, dünyayı anlayamamanın bir getirisi olacak belki.

Link to comment
Share on other sites

ABD ve AB madem güçlü bir Türkiye istemiyor, ne diye ondan sana bir şey geleceğini düşünüyorsun? Ne kadar tuhaf bir mantığınız var. Üstelik ortaklık anlaşmasının pazarlığını yapmaya oturuyorsun bir de. Bak o pazarlıklar sonucunda karşılıklı olarak pazarları açtın, asıl ulusallığı buradan araman gerekirken buna eyvallah diyorsun, aleviler ile kürtlere gelecek haklarda ulusallığı düşünüyorsun. İlginç bir politik algın var vesselam.

 

Anlamıyorsun. Bak bu neye benzer biliyor musun: Seni üniversiteye öğretim üyesi olarak almayacaklarını bile bile master yapmaya.

Çünkü o master da sana çok yararlı olacaktır.

O pazarlıklar sonucu gördüğümüz zararlar da var tabi. Gümrük Birliğinde yediğimiz kazık gibi. Bunlara eyvallah dediğimiz yok. Hep böyle kalacağı düşünülmesin.

Alevilerin ve Kürtlerin haklarını ise sonuna kadar savunuyoruz. Bu konuyu zırt-pırt çarpıtmayın. Kendi toplumlarımızın hakları için yabancıların baskısına muhtaç değiliz. Bu konuları ulusal birlik çerçevesinde çözebiliriz.

Dinse din, dilse dil, kültürse kültür ne var bunlarda. Bunları vermekten-konuşmaktan korkanlar utansın.

 

 

Hadi oradan. Sizin tek savunduğunuz şey saplanıp kaldığınız katı mı katı bir devletçilik. O da vatandaşına hayrı olmayan bir devletçilik. Askeri darbecilik, cuntacılık, yargı eliyle milleti terbiye etme, zorbalık yapma. Kalsın böyle yurtseverlik, ben istemem. Halk da istemiyor ve size sandıkta tokadı basıyor. :P

 

Uydurma liboşum entelim uydurma. Katı mı katı devletçiliği savunduğumuz yok. Kendinizi böyle haklı çıkarmaya çabalamayın boşuna.

Düne kadar da "devlet külot-çorap üretir mi" propagandası yapıyordunuz. Tabi ki üreten birey varsa devlete kalmamalı bunlar. Ama bireyin yanaşmadığı hizmetlere-yatırımlara devlet el atmalıdır. Ve ezenlerin-sömürenlerin tepesinde devletin adaletli yumruğu olmalıdır. Olmazsa aç kurtlar gibi iliklerine kadar sömürürler.

 

Sen boşver böyle edebiyatları, milleti solcuymuş gibi kandırıp da liboşluğunu saklayarak düzenbazlık yapma. Dürüst ol.

İktidar-cemaat, ABD_AB, sermaye savunucusu liboş takımı kalkmış zorbalıktan söz ediyor. Sizden ala zorba mı var?

Bütün darbeler savunduğunuz kapitalizmin egemenliği için yapılmıştır. Her dönem kapitalistlerin bir avuç zorbası olan oligarşi sömürüye-faşizme karşı mücadele verenlerin tepesine inmiştir. Diyarbakır cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkenceler sermayenin huzur ve güveni için yapılmıştır. Düne kadar milliyetçileri-Kemalistleri kullanan oligarşi, bugün dincileri- liboşları-şovenleri kullanıyor.

Çünkü diğer kesim uyandı, kullanıldığını anladı artık. O nedenle onlardan umudu kalmadı, tasfiye etti.

Nereye kadar bunu sürdürebilecek?

Tekmeyi kıçına yiyene kadar!

Sandıkta tokat attığını sananlar, bize atmıyor o tokadı, stepnelerine atıyor.

Ama o tekme geldi mi hepinize gelecek. :D

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...