Jump to content

tabula rasa...


kirec

Recommended Posts

tabula rasa boş levha demekmiş...

 

insan doğduğunda boş bir levhaya benzetilmiş...

 

yaşadıkça deneyim kazandıkça bir şeyler öğrenir ve kişiliği oluşurmuş...

 

birde bunun tam tersini iddia edenler var...

 

insan doğuştan kendine gerekli olan tüm bilgiyle dolu olarak doğarmış...

 

yani levha boş değil aksine dopdolu imiş...

 

öğrenmek deneyimlemek değil hatırlamakmış...

 

acaba hangisi doğru...

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Tabula rasa düşüncesi 17y. yüzyıl filozoflarından liberalizmin babası sayılan John Locke'a aittir.

Ampiristlere-deneyimcilere göre doğuştan insan beyni boş bir levha gibidir. Ve bilgi olarak ne kazanılırsa sonradan deneyimlerle kazanılır.

Rasyonalistlere-akılcılara göre ise insanlar doğuştan bir takım bilgilere sahiptirler.

 

Sokrates, "İnsan doğarken tüm bilgiler kafasında hazırdır amaç onları hatırlamaktır." der.

Descartes da benzer şekilde "İnsan düşünceleri doğuştan gelir." demişti.

John Locke ise tersini savundu: "İnsan dünyaya sadece boş bir levha gibi gelir, sonradan aldığı bilgilerle deneylerle bu levha şekillenir." dedi.

Bilginin duyu organlarıyla tecrübelerden edinildiğini ve bilgiye ulaşmanın yolunun tümdengelim değil, tümevarım olduğunu savundu.

 

Rasyonalistler göre ise; "Dış dünyaya ilişkin bir bilginin meydana gelebilmesi için sadece duyumlar yeterli olmamakta; aynı zamanda bu duyumları analiz ve sentezleyerek zihnin kendisinden kaynaklanan bir takım niteliklerinde bu duyumlara eklenmesi gerekmektedir. Bu da ancak zihinde, deneyden kaynaklanmayan ve deneyden önce bulunan kavramlar aracılığıyla mümkündür. Çünkü kavramlar olmaksızın duyumlar darmadağınık ve anlamsız birer yığından ibarettir."

 

Locke'la aynı dönemde yaşayan Leibniz Locke'un "insan zihninde doğuştan gelen hiçbir şey yoktur" sözüne bir ilave yapar ve sözü şöyle tamamlar: "... zihnin kendisinden başka".

 

Bence de insan doğuştan iyi ya da kötü olarak doğmaz. Bilgiler sonradan hatırlanmak üzere beynine kazınmış da değildir.

Ama tamamen boş bir levha olarak da görmek yanlıştır.

Niteliklerinin çoğunu elbette deneyimlerle kazanır ama doğuştan yeteneklere, içgüdülere ve karakteristik niteliklere sahip olabilir.

Ayrıca şu tür araştırmaları gördüğümüzde pek de doğuştan boş levha gibi olduğumuz saöylenemez:

 

http://www.objektifhaber.com/haber/teknoloji/uzay-ve-bilim/beynin-solu-liberal-sagi-muhafazakar-75038.html

 

http://www.sonsuz.us/node/3037

Link to comment
Share on other sites

Tabulu Rasa, kisaca insanoglunun dusunme yetisi ve 0 DUSUNCE ile dogmasidir.

 

Bunun anlami, insanoglunun kendi varligini farkina varmasi dahil; hilafsiz her seyi yasam ve iliskilerinden, dunyada kendsisinden daha once doganlardan, dogdugu cografya ve toplumdan deneme&yanilma yoluyla ogrenmesidir.

 

Bunun anlamida, dunyaya yeni dogan bir insanoglunun, dunyanin hangi cografyassinda ve toplumunda dogarsa dogsun, kurulu, isleyen bir sistem ve duzen icine dogmus olmasidir.

 

Dolayisiyle, tum ogrendikleri; KENDI OGRENDIKLERI DEGIL; KENDISINE DOGUMDAN ITIBAREN VERILEN OGRETILERDIR.

 

Ayrica bu ogretilenleri, degerlendirme yerine, bir cihaz gibi sadece bellegine kaydeder ve uygular.

 

Kisaca, halihazirda olan dogal zihniyet ile ogrenir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

tabula rasa boş levha demekmiş...

 

insan doğduğunda boş bir levhaya benzetilmiş...

 

yaşadıkça deneyim kazandıkça bir şeyler öğrenir ve kişiliği oluşurmuş...

 

birde bunun tam tersini iddia edenler var...

 

insan doğuştan kendine gerekli olan tüm bilgiyle dolu olarak doğarmış...

 

yani levha boş değil aksine dopdolu imiş...

 

öğrenmek deneyimlemek değil hatırlamakmış...

 

acaba hangisi doğru...

 

Sevgili Kireç ,

 

İkisi de doğru , ikisi de yanlış

 

Levhalar boştur ama farklıdır ,kimi kavaktır kimi çamdır ,kimi çivi tutar kimi tutmaz ,kimi kesime gelir ,kimi gelmez....

 

İnsan genotip (doğuştan gelen) ve fenotipin(öğrenilen ,kazanılan) birleşimiyle ortaya çıkar .

 

Şimdi size şöyle bir örnek vereyim ,hastalıkların çoğu genetik geçiş gösterir ,aile öyküsü olan 1. derece yakınlarını kanser hastalığından kaybetmiş bir insanın kanser olma riski ,ailesinde hiç kanser olmayan kişiden çok daha fazladır.

Her ikisi de sigara içse ailevi kanser öyküsü olanın akciğer kanseri olma olasılığı diğerinden daha yüksektir.

 

Aynı şey yetenekler içinde söz konusu , ailede sanata yatkınlık varsa doğuştan gelen bir sanatçılıkta söz konusu.

 

Bugün bir okulun 23 Nisan gösterilerini seyrettim yüzlerce çocuk oynadı ama bir tanesi hepsinden daha güzel oynaması ile ayrılıyordu ki o da Romen di !

 

Her ağaçtan kalas olmaz :)

Link to comment
Share on other sites

Saygideger aydoe;

 

Genetik kalitim ile, 0 dusunce ile dogma farkini cok iyi ortaya koymak lazim. Cunku, bu fark iyi algilanmazsa, "Katilin oglu, katil dogar" kaderciligine kadar gider.

 

Bunu kisaca soyle aciklayalim. Beyinde bulunan yariklardan, diyelim babasi matematige yatkin olan bir cocuk, yine beyinde olan yariklardan, babasi matematige yatkin olmayan bir cocuga nazaran, beyin yariklari genetik olarak farkli olabilir. Bunun tek yarari, yatkin olan cocugun matematigi daha kisa surede kavramasini getirebilir.

 

Yalniz, beyni yatkin olsun/olmasin; bir cocuk matematik uzerine yeterli egilimi gostermezse ve yatkin olmayan cocuk ondan daha cok egilim gosterirse, yatkin olmayan cocugun matematigi, yatkin olan cocuga nazaran daha cok gelisir. Hatta o cocuk, boyle bir yetkinligi olmamasina ragmen,matematige verdigi egilim ile, bir matematikci olabilir.

 

Iste senin bahsettigin genetigin farki budur. Bu fark sadece cocugabir "kullanim avantaji" saglayabilir, o da cocuk o avantaji yeteri kadar degerlendirirse.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

Sevgili Evrensel,

 

Ağaç yaşken eğilir ,ne ekersen onu biçersin ...

 

Amme velakin darı ekip buğday biçemezsin .

 

Ben 2 sene saz kursuna gittim ,arkadaşlar bir ayda çalmaya başladı ben iki senede anca sazı tutmayı öğrendim, ama çok iyi saz tutarım ha değme usta benim

saz tutuşumu görse beni aşık sanar :D

 

Eğitim cehaleti alır eşeklik baki kalır ,çünkü kalıtsal :)

Link to comment
Share on other sites

Saygideger aydoe;

 

Yetenek ve beceriler, ne genetik temelli kalicidir, ne de sabittir.

 

Sonucta insanoglunun, bir akli, azmi, istemi ve bunu kendisine kabul ettirmesi ve basarmayi istemesi vardir.

 

Bak sana tarihi bir olay anlatayim.

 

Lenin ve bolsevizmi, Carliga karsi orgutlenirken; bir polit buro uyesi, Rusya'nin bir bolgesine goreve gonderilir. Gorevi, oradaki toplumu Car'a karsi ve bolsevizme yonelik orgutlemektir. Kendisi, bir gun polit burodan, bir direktif alir. Direktifte, bolgede gazete cikarilmasi gerektigi ve bu gazetenin duzenli bir sekilde cikmasi ve dagitimi kendinden istenir.

 

Hayatinda, bu konuda hic bir tecrubesi olmayan, polit buro uyesi; bu gorev gelince dusunmeye baslar. Fakat, davasinin dogruluguna ideolojik olarak inandigi ve bu gorevin de yerine getirilmesi gerektigi bilincinde olarak, bu ise el atar.

 

Baskalarinin da yardimi ile bu isi ogrenir ve ustalasir. Daha sonrada polit buronun yazi islerinde gorev alir.

 

Saz konusuna gelince, madem tutmayi ogrenmissin, zamanla birakmazsan calmayi da, ogrenirsin. Yeterki bunu yapmanin gerekli olduguna kendini inandir.

 

Sonra da sen calarsin, ben soylerim. Seninle bir duet oluruz.:)

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

İki yaklaşım da tam haklı değil, iki yaklaşım da tam haksız değil.

 

Günümüz bilimi açısından boş levha gibi görenler gerçeğe biraz daha yakınlar. Çünkü o dönemde diğer tür görenlerin bilgi anlayışı, bilgilerin fizik dünyadan ayrı bir yerlerde tinsel birer varlık olarak mevcut olduğu ve bizlerin de bunların bir kısmına bir şekilde erişim halinde olarak doğduğumuz falan tarzında, yani naturalist bir bakış açısından oldukça kopuk yaklaşımlardı.

 

Ampristlerin olayın algı bilgisine ne derece bağlı olduğunu göstermeleri açısından bu boş levha iddaları önemlidir ve faydalıdır. Batı'da bilimin ve teknolojinin gelişmesinde bu tür ampirist yaklaşımın önemli payı vardır.

 

Tabi bugün baktığımızda, insan genetiğini, doğuştan gelen yeteneklerimizi, vs çok daha iyi analiz edebiliyoruz ve o derece boş levha olarak doğmadığımızı öğreniyoruz.

 

Ama bu o dönemin tartışmasından farklı bir konu. Sonuçta, bu dönemde artık boş levha değiliz desek de, o bilgilerinin kökenini doğaüstü bazı yerlerde ya da faktörlerde aramıyoruz. Somutlaştırarak (genler, vs) fiziksel dünyaya indiriyoruz.

Link to comment
Share on other sites

Saygideger mantik;

 

Bu konuda, onemli bir seye dikkat edilmelidir. Emperyalist zihniyet, her konuda oldugu gibi, bilimi de yonetip yonlendirme adina, bazi genetik gorunumlu sadece kendi cikarina uyan soylemleri, dogallastirmak ve insanoglunu dusunce olarak caresiz birakmak amacindadir.

 

Bunun altinda emperyalist zihniyetin, insanoglunu ana olarak yoneten/yonlendiren ve yonetilen/yonlendirilen ayrimini kalici kilmasi yatmaktadir.

 

Ayrica, tanri, tanrisal yanasim, tanrilasma ve tanrilastirma konularini karsilikli tartistirarak, tanri konusunu herzaman gundemde tutmakta ve insanoglunun tanri kavramsiz bir nesil yetistirmesini, bilimi de alet ederek onlemektedir.

 

Oyuzden genetik olarak nelerin aciklandigi ve bunlarin, emperyalist zihniyetin insanoglunu ayrimci tutmak adina, ne kadarini yonlendirdigini cok iyi algilamak gerekir.

 

Sonucta tabulu rasanin ana anlami; kimsenin dusunce ve kavram ile dogmadigi ve dogalligin bir insanoglu yapilandirilmisligi oldugunun algilanmasidir. Yani, doganin dogalligi yoktur.

 

Dolayisi ile, insanoglu dogasi; yine insanoglunun yapilandirilmisligidir. Bu da maalesef, dogal zihniyet olarak; insandisi ve insanlikdisidir.

 

evrensel-insan

Link to comment
Share on other sites

  • 2 ay sonra...

İnsan doğduğunda dünyaya her konuda TAM olarak gelir.

 

Sizlerin şu an kafaya taktığınız şahsi problemleriniz, tanrı olsun, ilişkiler olsun, okudunuz kitaplar olsun, kafaya taktığınız ne varsa ve geleceğe atfedilmiş olan hayallerin içinde ne varsa, işte insan bunların hepsini çözmüş olarak gelir. Geleceğe atfedilmiş daha huzurlu yaşama, o baştan sahip olarak gelir.

 

 

O bir bütündür. Onun dile ihtiyacı yoktur. Onun bilgiye ihtiyacı yoktur. Çünkü kendisidir. Çok yoğun duygular yaşar.

 

 

Şu an içinizde ketlediğiniz ve dışa vuramadığınız öfkeyi, o anında dışarı vurur. Sizin ancak şansa bulduğunuz bir insana duyduğunuz aşkı, o o sırada yaşar. Yaptıklarınızın yapamadıklarınızın sizden çalınmış olanların ve gelecekteki "sizin" bir toplamını düşünün. İşte bir bebek odur.

Link to comment
Share on other sites

Maalesef, insanoglunun bebegi insan olarak dogsa bile, insandisi ve insanlikdisi yetistiriliyor ve eger bebek bunu sorgulayarak algiliyorsa, ancak o zaman; zihinsel insanlasmaya yonelebiliyor.

 

Bu da basta birey bilinci gerektiriyor ve de insandisi ve insanlikdisindan once bilinc alti, sonra da bilincli rahatsizlik duymak gerekiyor.

 

Sonucta ortada ancak bir sorun varsa,m cozum ondan sonra gelir.

Link to comment
Share on other sites

Sahtelerine değil gerçek sevgiye saygıya önem veriyorum. İnsanın doğuştan boş ya da yıkıcı olduğunu değil, tüm hayatı yiyip bitirdiğini söylüyorum. Kitap gibi ordan burdan edinilen bilgileri konuşmaya değil, samimiyete önem veriyorum. İnsan olmak için bişeylerimizi geliştirelim değil, tüm bildiklerimizi unutalım diyorum.
Link to comment
Share on other sites

İki yaklaşım da tam haklı değil, iki yaklaşım da tam haksız değil.

 

Günümüz bilimi açısından boş levha gibi görenler gerçeğe biraz daha yakınlar. Çünkü o dönemde diğer tür görenlerin bilgi anlayışı, bilgilerin fizik dünyadan ayrı bir yerlerde tinsel birer varlık olarak mevcut olduğu ve bizlerin de bunların bir kısmına bir şekilde erişim halinde olarak doğduğumuz falan tarzında, yani naturalist bir bakış açısından oldukça kopuk yaklaşımlardı.

 

Ampristlerin olayın algı bilgisine ne derece bağlı olduğunu göstermeleri açısından bu boş levha iddaları önemlidir ve faydalıdır. Batı'da bilimin ve teknolojinin gelişmesinde bu tür ampirist yaklaşımın önemli payı vardır.

 

Tabi bugün baktığımızda, insan genetiğini, doğuştan gelen yeteneklerimizi, vs çok daha iyi analiz edebiliyoruz ve o derece boş levha olarak doğmadığımızı öğreniyoruz.

 

Ama bu o dönemin tartışmasından farklı bir konu. Sonuçta, bu dönemde artık boş levha değiliz desek de, o bilgilerinin kökenini doğaüstü bazı yerlerde ya da faktörlerde aramıyoruz. Somutlaştırarak (genler, vs) fiziksel dünyaya indiriyoruz.

 

peki bizi biz yapan ozelliklerin ne kadari kalitsal ne kadari cevresel acaba?

Link to comment
Share on other sites

  • 2 hafta sonra...

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...