Jump to content

İnanç, Arzu, Tutku ve Bilgi Üzerine Polemikler


haci

Recommended Posts

İnsanlar beş duyuları ile algıladıkları hemen herşeye inanma eğilimi gösterirler.

İnsan önce inanır.. Sonra öğrenir. Öğrenmenin en önemli ilk koşulu inanmaktır.

 

Üzerinde yaşadığımız dünyada biz insanların izlemek zorunda olduğumuz sosyal ve fiziksel süreçleri olduğu gibi, çeşitli doğal fenomenleri de anlamamıza ve öğrenmemize yardım edecek sayısız inanç sistemleri vardır.


Bunlardan bazıları bizim için diğerlerinden daha öneml ve değerlidir. Yaşamımıza yön verecek inançlar işte onlardır. Değer verdiğimiz ve yaşamımıza yön vererek onu aydınlatan inançlarımızdan bazıları, uğruna canımızı bile feda etmekten çekinmeyeceğimiz manevi değerlerdir.


Bizim için önemli ve değerli olan yalnız inançlarımız değildir. Arzu, umut ve düşlerimiz de yeterince önemlidir. Onları gerçekleştirmek için de arada bir riske girmeyi ve fedakarlık yapmayı göze alırız…..


İnsan olarak arzu, inanç ve tutkularımızın esiriyizdir. Çoğu kere çevremizi onların aracılığı ile tanır ve onların gösterdiği patikada tereddütsüz ilerleriz. Hemen her insansal etkinliğimiz, inanç, arzu ve tutkularımızın toplamından oluşmuş süreçler dizisinden başka bir şey değildir.


Nelere inandığımız önemlidir. Hem de çok önemlidir. Onları bizimle paylaşmayanlara güvenmeyiz, inanmayız.
Çoğu kere diğerlerinin inançlarını hoşgörü ile karşılamaz, onları olumlu, yararlı ve kabul edilir bulmayız… Daha katı ve radikal bile olsalar, kendi inançlarımızını esiriyizdir. Onları öyle görmeyiz.


Çoğu kere savaşların nedeni taraflar arasında mevcut uzlaştırılması olanaksız derin inanç farklarıdır.
Durmaksızın yaptığımız yaşam mücadelesinin kökeninde, inançlarla arzularımızın toplamından oluşan değerler silsilesi olduğunu düşünmeyiz bile.


Peki! Ya bazı inançlarımız yanlış, bazı arzu ve tutkularımız aşırı ise! Diğer görüş ve inançlarla uzlaşmayı sağlamak ve bazı anlaşmazlıklara bir çözüm yolu bulmak için kimin veya neyin değer yargılarını ölçek olarak alacağız?


Bazı kritik değer, kavram ve inançları paylaşmak mümkün olmayabilir mi? Olmazsa eğer nasıl bir yol izlemeliyiz ki, aradaki sürtüşmeler sonunda sıcak mmücadelelere dönüşmesin?


İnsanlar inançlarının doğru ve gerçeklerle uyumlu olmasını isterler. Bütün varlıkları ile bağlandıkları inançlarının düşünsel ve kuramsal düzeyde kalması, onları tatmin etmez. Onların “gerçek bilgi” olmasını yeğlerler.


Bütün inançların veya  yalnız bazılarının “gerçek bilgiye” dayanması, yani gerçek olması mümkün müdür? Her inanan için farklı bir “gerçek bilgi” olabilir mi? “Gerçek bilgi” göreli midir? Göreli ise nasıl gerçek olabilir? Kaç türlü gerçek vardır?


Bilgi nedir? Bilgi sahibi olmak edinmekle ilgili bir kavramdır. Futbolda amaç iki direk arasındaki kaleye gol atmaktır. Karşılıklı şut atmak bir etkinliktir. Gol atmak ise, bir edinim….


Buna benzer bir analoji ile diyebiliriz ki: “İnanmak bir tür soyut etkinlik, bilmek ise, amaç olan edinimdir.”    


Bu analojiyi biraz daha genişletelim… Futbolda kaleye atılan her şut gol olmadığı gibi, “her inanılan soyut etkinlik de bilgi değildir.”
Başka bir deyişle, bilgi inançla her zaman aynı şey değildir. Peki öyleyse bilgi nedir?

 

Bu aşamada bir an duralım ve düşünelim……..    
Daha önce “insanlar inançlarının gerçek(doğru) olmasını ve gerçekleri yansıtmasını isterler” demiştik, değil mi? Öyle ise bilgi gerçek(doğru) inançlardır.
Aslında inanmadığımız hiç bir şeyi bilemeyiz. Bilmek ve öğrenmek için önce inanmak zorundayız. Allah’ın var olduğuna inanmıyorsam, O’nun var olduğunu bilemem ve düşünemem. Allah’ı başka türlü bilmek mümkün değildir.


Peki! İnanç bilgi için yeterli midir?

Çoğu kere yetersizdir. İnanç olmadan bilgi olmaz belki ama, inanç her şey değildir. Bilgi bir paketse, inanç o paketle gelen öğelerden biridir. Yanlış inançlar gerçek (doğru) bilgi olamazlar. Bu durumda bilgiyi şöyle tanımlayabiliriz:
Bilgi gerçek (doğru) inançların toplamından oluşmuştur.


Felsefe düşünleri analiz eden bir bilim dalıdır. Şimdi bu cümledeki kelimeleri inceleyelim. Gerçek(doğru), inanç, bilgi…..
Burada bir eksiklik var sanki. Bilginin gerçek(doğru) inançların toplamı olabilmesi için, inançların aynı zamanda  bilgi ile uyumlu da olması gerekmektedir. Bu durumda cümleyi yeniden şöyle kurabiliriz:


Bilgi, uygun bir şekilde bir araya getirilen gerçek(doğru) inançların toplamından oluşmuştur.

 

Aristoya göre gerçek(doğru) nedir?
Olan bir şey için olmayanı, olmayan bir şey için ise olanı söylemek yanlış, olanı olduğu gibi, olmayanı olmadığı gibi söylemek ise doğrudur….

 

Buna ben aşağıdaki tümceyi ekliyorum…
Bilgi neleri bildiğini bilmek olduğu gibi, neleri bilmediğini de bilmektir….


Yanlış inançlar yararlı bir işe yaramazlar belki ama, insan arzu, umut ve düşleri ile birleşerek müthiş ve patlayıcı bir karışımın ortaya çıkmasına neden olabilirler. Yanlış inançlar yararlı olmasalar bile, son dererce önemli bazı sosyal ve psikolojik olguları katalize edecek güce sahiptirler.
İnsan arzu, umut ve düşleri sınır tanımaz. Kısıtlanmaları mümkün değildir. Her fırsatta onlar çığrından çıkma eğilimi gösterirler ve insanların en zayıf tarafının oluştururlar.


Haçlı seferlerinden tutun, ikiz kulelere yapılan saldırılara ve ilerde vuku bulacak şiddet hareketlerine kadar, insanlığın karşılaştığı ve karşılaşacağı her terörist etkinliğe, işte bu gerçek ve doğru olmayan inançlar ve önlenmeleri olanaksız yoğun insansal arzu, umut, düş, tutku ve beklentilerin patlayıcı karışımı neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.
 

  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

 

İnsanlar beş duyuları ile algıladıkları hemen herşeye inanma eğilimi gösterirler.

İnsan önce inanır.. Sonra öğrenir. Öğrenmenin en önemli ilk koşulu inanmaktır.

Bes duyu ile algi gozlemdir ve tum insanoglu icin gecerlidir ve inanc ile ilgisi yoktur. Inanc aklin bilmedigi ya da algilayamadigi her hangi bir seyin dogruluguna kendfini kabul ettirmesidir. Bebek ONCE OGRENIR. Inanc OGRENILENIN BILINMEMESI YA DA SORGULANMADAN KABULUDUR.

 

Üzerinde yaşadığımız dünyada biz insanların izlemek zorunda olduğumuz sosyal ve fiziksel süreçleri olduğu gibi, çeşitli doğal fenomenleri de anlamamıza ve öğrenmemize yardım edecek sayısız inanç sistemleri vardır.

 

Bunlardan bazıları bizim için diğerlerinden daha öneml ve değerlidir. Yaşamımıza yön verecek inançlar işte onlardır. Değer verdiğimiz ve yaşamımıza yön vererek onu aydınlatan inançlarımızdan bazıları, uğruna canımızı bile feda etmekten çekinmeyeceğimiz manevi değerlerdir.

 

Bizim için önemli ve değerli olan yalnız inançlarımız değildir. Arzu, umut ve düşlerimiz de yeterince önemlidir. Onları gerçekleştirmek için de arada bir riske girmeyi ve fedakarlık yapmayı göze alırız…..

 

İnsan olarak arzu, inanç ve tutkularımızın esiriyizdir. Çoğu kere çevremizi onların aracılığı ile tanır ve onların gösterdiği patikada tereddütsüz ilerleriz. Hemen her insansal etkinliğimiz, inanç, arzu ve tutkularımızın toplamından oluşmuş süreçler dizisinden başka bir şey değildir.

Iste burda onemli olan bu arzu inanc ve isteklerin bizim yarattigimiz degerler oldugunu algilamak ve onlara esir olmak yerinde onlari kontrole almaktir. 

 

Nelere inandığımız önemlidir. Hem de çok önemlidir. Onları bizimle paylaşmayanlara güvenmeyiz, inanmayız.

Çoğu kere diğerlerinin inançlarını hoşgörü ile karşılamaz, onları olumlu, yararlı ve kabul edilir bulmayız… Daha katı ve radikal bile olsalar, kendi inançlarımızını esiriyizdir. Onları öyle görmeyiz.

 

Çoğu kere savaşların nedeni taraflar arasında mevcut uzlaştırılması olanaksız derin inanç farklarıdır.

Durmaksızın yaptığımız yaşam mücadelesinin kökeninde, inançlarla arzularımızın toplamından oluşan değerler silsilesi olduğunu düşünmeyiz bile.

 

Peki! Ya bazı inançlarımız yanlış, bazı arzu ve tutkularımız aşırı ise! Diğer görüş ve inançlarla uzlaşmayı sağlamak ve bazı anlaşmazlıklara bir çözüm yolu bulmak için kimin veya neyin değer yargılarını ölçek olarak alacağız?

 

Bazı kritik değer, kavram ve inançları paylaşmak mümkün olmayabilir mi? Olmazsa eğer nasıl bir yol izlemeliyiz ki, aradaki sürtüşmeler sonunda sıcak mmücadelelere dönüşmesin?

 

İnsanlar inançlarının doğru ve gerçeklerle uyumlu olmasını isterler. Bütün varlıkları ile bağlandıkları inançlarının düşünsel ve kuramsal düzeyde kalması, onları tatmin etmez. Onların “gerçek bilgi” olmasını yeğlerler.

 

Bütün inançların veya  yalnız bazılarının “gerçek bilgiye” dayanması, yani gerçek olması mümkün müdür? Her inanan için farklı bir “gerçek bilgi” olabilir mi? “Gerçek bilgi” göreli midir? Göreli ise nasıl gerçek olabilir? Kaç türlü gerçek vardır?

 

Bilgi nedir? Bilgi sahibi olmak edinmekle ilgili bir kavramdır. Futbolda amaç iki direk arasındaki kaleye gol atmaktır. Karşılıklı şut atmak bir etkinliktir. Gol atmak ise, bir edinim….

 

Buna benzer bir analoji ile diyebiliriz ki: “İnanmak bir tür soyut etkinlik, bilmek ise, amaç olan edinimdir.”    

 

Bu analojiyi biraz daha genişletelim… Futbolda kaleye atılan her şut gol olmadığı gibi, “her inanılan soyut etkinlik de bilgi değildir.”

Başka bir deyişle, bilgi inançla her zaman aynı şey değildir. Peki öyleyse bilgi nedir?

Sistem izin vermediginden devami bir sonraki mesajda.

 

Link to comment
Share on other sites

Bu aşamada bir an duralım ve düşünelim……..

Daha önce “insanlar inançlarının gerçek(doğru) olmasını ve gerçekleri yansıtmasını isterler” demiştik, değil mi? Öyle ise bilgi gerçek(doğru) inançlardır.

Epistemolojiye gore bilgi, gercegin ne oldugunun inanc ile dogrulanmasidir.

 

 

Aslında inanmadığımız hiç bir şeyi bilemeyiz. Bilmek ve öğrenmek için önce inanmak zorundayız. Allah’ın var olduğuna inanmıyorsam, O’nun var olduğunu bilemem ve düşünemem. Allah’ı başka türlü bilmek mümkün değildir.

Yukarda da acikladim , ogrenmek inanmaktan oncedir. Bilmek ise ogrenilenin ya da inanilanin ne oldugugunun bilgisini edinmek ve bilincli olarak bilmektir.

haci, on 26 Oct 2013 - 16:48, said:

 

 

Peki! İnanç bilgi için yeterli midir?

 

Çoğu kere yetersizdir. İnanç olmadan bilgi olmaz belki ama, inanç her şey değildir. Bilgi bir paketse, inanç o paketle gelen öğelerden biridir. Yanlış inançlar gerçek (doğru) bilgi olamazlar. Bu durumda bilgiyi şöyle tanımlayabiliriz:

Bilgi gerçek (doğru) inançların toplamından oluşmuştur.

 

 

Felsefe düşünleri analiz eden bir bilim dalıdır. Şimdi bu cümledeki kelimeleri inceleyelim. Gerçek(doğru), inanç, bilgi…..

Burada bir eksiklik var sanki. Bilginin gerçek(doğru) inançların toplamı olabilmesi için, inançların aynı zamanda bilgi ile uyumlu da olması gerekmektedir. Bu durumda cümleyi yeniden şöyle kurabiliriz:

 

 

Bilgi, uygun bir şekilde bir araya getirilen gerçek(doğru) inançların toplamından oluşmuştur.

Burada eylem koprusu gerekir. O da kisinin gercegin ne oldugu ile inanc arasindaki kurdugu kendi aklinca dogrulama eylemidir. Dogrulama olmadan inanc ta gercekte ortaya konamaz.

haci, on 26 Oct 2013 - 16:48, said:

 

Aristoya göre gerçek(doğru) nedir?

Olan bir şey için olmayanı, olmayan bir şey için ise olanı söylemek yanlış, olanı olduğu gibi, olmayanı olmadığı gibi söylemek ise doğrudur….

 

 

Buna ben aşağıdaki tümceyi ekliyorum…

Bilgi neleri bildiğini bilmek olduğu gibi, neleri bilmediğini de bilmektir…

O bilgi degil algidir. Bilgi bilmek ile ogrenmek ile ve inanmak ile paraleldir. Bu paralelligi de beynin dogrulama eylemi ortaya koyar. Bir kisinin neyi bilip neyi bilmedigi kendi beyninin kendince algi ve bilinci ile paraleldir. Cunku cogu zaman kisi inandigi ve ogrendigini de bildigini sanir. Yalniz ozel bir konudaki bilgi ancak ogrenilirse, bilmeye tasinabilr. Bu temelde bilmek ten ziyadfe kisinin bazi seyleri ogrenmedigini soyleyebiliriz. Bir kisinin kendince neyi bilip bilmedigi, yaniltici olabilir. Dedigim gibi bilmek ogrenmek ve inanmak degildir. O yuzden kisi ogrendigini de inasndigini da bildigini sanir ve hatta "ben herseyi biliyorum, bir sey ogrenmeme gerek yok" seklinde bilincalti bilincini ogrenmeye de kapastabilir. Cunku ogrenecek oldugu, inandigi bir seye ters olabilir, o yuzden ogrenmek istemez. Ustelik biliyormus gibi de aksini savunur.

 

 

Yanlış inançlar yararlı bir işe yaramazlar belki ama, insan arzu, umut ve düşleri ile birleşerek müthiş ve patlayıcı bir karışımın ortaya çıkmasına neden olabilirler. Yanlış inançlar yararlı olmasalar bile, son dererce önemli bazı sosyal ve psikolojik olguları katalize edecek güce sahiptirler.

İnsan arzu, umut ve düşleri sınır tanımaz. Kısıtlanmaları mümkün değildir. Her fırsatta onlar çığrından çıkma eğilimi gösterirler ve insanların en zayıf tarafının oluştururlar.

Bir inancin dogrulugu ya da yanlisligi kanitlanamaz. Cunku inanclar zaten kisinin kendine dogrulandigidir. Bilimsel olmadigindan da yanlislanamazlar. Dolayisi ile yasnlis inanc dogru inanc yoktur. Sadece bir seye inanan ya da inanmayan vardir. Bu da dogrulama ile gerceklesir.

haci, on 26 Oct 2013 - 16:48, said:

 

Haçlı seferlerinden tutun, ikiz kulelere yapılan saldırılara ve ilerde vuku bulacak şiddet hareketlerine kadar, insanlığın karşılaştığı ve karşılaşacağı her terörist etkinliğe, işte bu gerçek ve doğru olmayan inançlar ve önlenmeleri olanaksız yoğun insansal arzu, umut, düş, tutku ve beklentilerin patlayıcı karışımı neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.

Insanoglunun her turlu insanlikdisi dusunce davranis ve duzen sistem v.s. kurmasinin nedeni, teslim oldugu dogal zihniyet ve kendini kendi disi ozdeslestirdigi fenomenal zihniyettir. Kisaca insanoglunun kul ve koleligi ve madde evren doga varolus ve hayvanligi.

 

 

Bu durum iste insanogluna kendilik bilisselligini vermez. Bunun icin zihinsel devrim gerekir.

Link to comment
Share on other sites

 

Bes duyu ile algi gozlemdir ve tum insanoglu icin gecerlidir ve inanc

ile ilgisi yoktur. Inanc aklin bilmedigi ya da algilayamadigi her hangi

bir seyin dogruluguna kendfini kabul ettirmesidir. Bebek ONCE OGRENIR.

Inanc OGRENILENIN BILINMEMESI YA DA SORGULANMADAN KABULUDUR.

Aslında siz inancın değil, imanın tanımını yapıyorsunuz. Aklın bilmediği ya da algılayamadığı şeylerin doğruluğunu sorgusuz kabul etmek imandır.

İnsan inandığı bilgiyi daha kolay kabullenir. Bebek için inançdan bahsedilmez. İnanç daha ileri yaşlarda kazanılan bir kavramdır.

Link to comment
Share on other sites

 

Iste burda onemli olan bu arzu inanc ve isteklerin bizim yarattigimiz

degerler oldugunu algilamak ve onlara esir olmak yerinde onlari kontrole

almaktir

Onlar bizim yarattığımız değerler de olabilir, içgüdülerimizle ilgili doğal kazanımlar da olabilir.

Onlar birbirleri ile iç içedir. Onlara esir düşmek yanlış bir nitelendirme...

Onlar yaşanır, deneyimlenir. Hatta yaşanmalıdırlar. Onları kontrol ise her zaman mümkün olmayabilir.

Onları kontrol eden, edemeyenden daha üstün değildir.

Link to comment
Share on other sites

 

Bir inancin dogrulugu ya da yanlisligi kanitlanamaz. Cunku inanclar

zaten kisinin kendine dogrulandigidir. Bilimsel olmadigindan da

yanlislanamazlar. Dolayisi ile yasnlis inanc dogru inanc yoktur. Sadece

bir seye inanan ya da inanmayan vardir. Bu da dogrulama ile gerceklesir.

Bundan birşeye inananın her zaman doğru şeylere inandığı anlamı çıkıyor.

İnancın doğruluğu da kanıtlanabilir, yanlışlığı da.. Kanıtlanmalıdır da...

Link to comment
Share on other sites

İnsan öğrendiklerine inanmaz. İnandıklarını daha kolay öğrenir.

Öğrendiklerine inanmaz, çünkü öğrenmek ve inanmak farklı etkinliklerdir.

İnandıklarından çoğunu bilmeyebilir ama onları öğrenmesi daha kolaydır.

Bilimsel olmayan bir insan bilime inanabilir. İnandığı için de bilimsel bir konuyu kolay öğrenebilir.

Bu bağlamda inanç öğrenmesi için önemli bir motivasyondur.

Link to comment
Share on other sites

 

Insanoglunun her turlu insanlikdisi dusunce davranis ve duzen sistem

v.s. kurmasinin nedeni, teslim oldugu dogal zihniyet ve kendini kendi

disi ozdeslestirdigi fenomenal zihniyettir. Kisaca insanoglunun kul ve

koleligi ve madde evren doga varolus ve hayvanligi.

İnsanoğlunun insanlıkdışı düşünce ve davranışlarından bahsedilemez.

İnsanın her türlü etkinliği insanlığın bir manifestasyonudur ve bu nedenden insanlıkdışı kabul edilemez.

Link to comment
Share on other sites

İnsanoğlunun insanlıkdışı düşünce ve davranışlarından bahsedilemez.

İnsanın her türlü etkinliği insanlığın bir manifestasyonudur ve bu nedenden insanlıkdışı kabul edilemez.

Insanoglu fiziginin zihinsel olarak insanlasmadigi algilanirsa, bahsedilir.

 

Yoksa insanoglunun kendi bunyesinde biri birini yemesi iste boyle dogal zihniyet teslimiyeti getirir.

 

Insanoglu ile insan arasindaki fark ta budur. Yani man kind ile human being farki.

Link to comment
Share on other sites

Aslında siz inancın değil, imanın tanımını yapıyorsunuz. Aklın bilmediği ya da algılayamadığı şeylerin doğruluğunu sorgusuz kabul etmek imandır.

İnsan inandığı bilgiyi daha kolay kabullenir. Bebek için inançdan bahsedilmez. İnanç daha ileri yaşlarda kazanılan bir kavramdır.

Demek ki neymis, inanctan once ogrenmek geliyormus. Iman baska bir seydir. Inanc sadece bir durustur, iman ise o inanca teslim olmaktir. Sonucta sorgulamak ta bir bilinctir. Bu bilinci almamis beyinler, zaten sorgulamazlar.
Link to comment
Share on other sites

Onlar bizim yarattığımız değerler de olabilir, içgüdülerimizle ilgili doğal kazanımlar da olabilir.

Onlar birbirleri ile iç içedir. Onlara esir düşmek yanlış bir nitelendirme...

Onlar yaşanır, deneyimlenir. Hatta yaşanmalıdırlar. Onları kontrol ise her zaman mümkün olmayabilir.

Onları kontrol eden, edemeyenden daha üstün değildir.

Burada konu ustunluk degil, bilinc. Evet, insanoglunun kendi yarattigi degerlere kendini teslim etmesi bu demektir.
Link to comment
Share on other sites

Bundan birşeye inananın her zaman doğru şeylere inandığı anlamı çıkıyor.

İnancın doğruluğu da kanıtlanabilir, yanlışlığı da.. Kanıtlanmalıdır da...

Evet , inanan acisindan; oyledir. Bilimsel olmayan hic bir sey kanitlanamaz. Cunku yanlislanamaz. Inanclar kisiye ozgudur ve kendi dogrulamasidir. Bu dogrulama da bilimsel degildir.

 

Sadece kisilere inanclarinin sorunlari gosterilmeye calisilir. Aksi zaten onu karsina almak otekilestirmek ve distalamaktir.

Link to comment
Share on other sites

Demek ki neymis, inanctan once ogrenmek geliyormus. Iman baska bir seydir. Inanc sadece bir durustur, iman ise o inanca teslim olmaktir. Sonucta sorgulamak ta bir bilinctir. Bu bilinci almamis beyinler, zaten sorgulamazlar.

İnançtan önce öğrenmenin gelmesi, inançla öğrenme arasındaki ilişkinin direkt olmamasındandır.

İnsan inandığı konuları daha kolay öğrenir. Bu durumda inanç öğrenmeden önce gelmektedir.

İman başka birşey değildir. Sorgulanmayan inanlar imandır.

İmanla inanı karıştırıyorsunuz.

Link to comment
Share on other sites

İnsan öğrendiklerine inanmaz. İnandıklarını daha kolay öğrenir.

Öğrendiklerine inanmaz, çünkü öğrenmek ve inanmak farklı etkinliklerdir.

İnandıklarından çoğunu bilmeyebilir ama onları öğrenmesi daha kolaydır.

Bilimsel olmayan bir insan bilime inanabilir. İnandığı için de bilimsel bir konuyu kolay öğrenebilir.

Bu bağlamda inanç öğrenmesi için önemli bir motivasyondur.

Ogrenilenin ne oldugu bilinmez zaten. Cogu kisi dusuncelerinin bir inanc oldugunun farkinda ve bilincinde bile degildir. Sadece kendince gerekirse "......inaniyorum" der. Inanc iki temeldedir belief ve faith. Benim burada bahsettigim faith degil, belief. Cunku faith yonlendirimli ve yaptirimlidir. Inanc, ise kisinin bir ifadesidir.

 

Ogrenme ve bilmernin temeli inanc ile celismezse mumkundur. Inanc ile celisirse, kisi kendini bilmeye de ogrenmeye de kapatir.

Link to comment
Share on other sites

İnançtan önce öğrenmenin gelmesi, inançla öğrenme arasındaki ilişkinin direkt olmamasındandır.

İnsan inandığı konuları daha kolay öğrenir. Bu durumda inanç öğrenmeden önce gelmektedir.

İman başka birşey değildir. Sorgulanmayan inanlar imandır.

İmanla inanı karıştırıyorsunuz.

Tabiki direk degildir. Kisi bir seyin inanc olup olmadigini da sonradan ogrenir. Ogrenir ama bilmez, cunku otomatik olarak alir ve kabul eder.

 

Hayir ogrenme inanctan once gelir ve insanoglu neyi ogrendigini sonradan ogrenir. Daha sonra ogrendiginin inanc oldugunu da ogrenirse, bu sefer de inanci ya da inancinin gerektirdigini ogrenir.

 

Islam da bile sartlardan yukumluluk ergenlik ile baslar.

 

Iman zaten inancin biatidir. Inanclar tabiki sorgulanir, yeterki sorgulama bilinci olsun.

 

Iman yukumluluktur ve eylemseldir. Inanc ise daha once de yazdim, faith temelinde degil; belief temelindedir.

 

Core faithler sorgulanmazlar. Taki kisi rahatsizlik duyana zarar gorene sorun yasayana kadar.

Link to comment
Share on other sites

İnsan inançlı doğmaz. İnanç belli bir zihinsel gelişmeden sonra kazanılır.

Öğrenmenin başlangıç yaşı sıfırdır.

Biz hangisinin önce geldiğini tartışmıyoruz. This is not a plain field discussion.

Her ikisinin de geçerli olduğu bir başlangıç düşünürseniz, insan inandığı konuda her zaman daha başarılıdır.

İnançların öğrenmeye olan katkısı olumludur yani.

Link to comment
Share on other sites

İnsan inançlı doğmaz. İnanç belli bir zihinsel gelişmeden sonra kazanılır.

Öğrenmenin başlangıç yaşı sıfırdır.

Biz hangisinin önce geldiğini tartışmıyoruz. This is not a plain field discussion.

Her ikisinin de geçerli olduğu bir başlangıç düşünürseniz, insan inandığı konuda her zaman daha başarılıdır.

İnançların öğrenmeye olan katkısı olumludur yani.

Ben de zaten inancli dogar demedim. Birak inanci kimse kavram ile dogmaz.

 

Aksine inanc kisiyi dogma cagdisi gerici tutucu yobaz muhafazakar v.s. yapar. Inancli her zaman yeni ile mucadele eder ve yeniye savas acar.

 

Inanc inancin duzeyine gore ogrenmeye acik ya da kapali olabilir.

Link to comment
Share on other sites

Ben de zaten inancli dogar demedim. Birak inanci kimse kavram ile dogmaz.

 

Aksine inanc kisiyi dogma cagdisi gerici tutucu yobaz muhafazakar v.s. yapar. Inancli her zaman yeni ile mucadele eder ve yeniye savas acar.

 

Inanc inancin duzeyine gore ogrenmeye acik ya da kapali olabilir.

İnancın yalnız kötü yanları olduğu düşüncesi onu yeterince doğru değerlendiremeyen basit akılların ürünüdür.

İnanç insan için son derece önemli bir başlangıç noktasıdır.. İnsan inanan hayvandır. Sorun inancın kendisinde değildir. Nelere inanıldığındadır..

Onu bir son veya bir amaç yapanlar için inanç kötüdür. Çünkü o sadece öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi motive eden bir alettir. İnsan inandığı için sever, sevdiği için öğrenir.

Bu hemen herşeyde böyledir.

Link to comment
Share on other sites

İnancın yalnız kötü yanları olduğu düşüncesi onu yeterince doğru değerlendiremeyen basit akılların ürünüdür.

İnanç insan için son derece önemli bir başlangıç noktasıdır.. İnsan inanan hayvandır. Sorun inancın kendisinde değildir. Nelere inanıldığındadır..

Onu bir son veya bir amaç yapanlar için inanç kötüdür. Çünkü o sadece öğrenmeyi ve kendini geliştirmeyi motive eden bir alettir. İnsan inandığı için sever, sevdiği için öğrenir.

Bu hemen herşeyde böyledir.

Aslinda insanoglunu basska bir fenomen ile ozdeslestiren zihniyetin, inanca onem vermesine sasmamak lazim.
  • Like 3
Link to comment
Share on other sites

Ne gibi? Boş bir cümle..

Insanoglu neden inanca ihtiyac duyar?

 

Neden bilimin bilimsel temelde geldigi epistemolojik bilgi ile yetinmez?

 

Buradaki yetinme, bilimin sonu anlaminda degildir. Yani "bugun insanoglunun bilimsel olarak geldigi yert burasidir" anlamindadir. Bu ne bilimin durdugu ne de yarin bugunku yerde kalacagi anlamina da gelmez.

 

Ya da neden sadece "bil" temelli dusunmez de "var, ol, inan" temelli dusunur?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Insanoglu neden inanca ihtiyac duyar?

 

Neden bilimin bilimsel temelde geldigi epistemolojik bilgi ile yetinmez?

 

Buradaki yetinme, bilimin sonu anlaminda degildir. Yani "bugun insanoglunun bilimsel olarak geldigi yert burasidir" anlamindadir. Bu ne bilimin durdugu ne de yarin bugunku yerde kalacagi anlamina da gelmez.

 

Ya da neden sadece "bil" temelli dusunmez de "var, ol, inan" temelli dusunur?

İnsan sosyal bir hayvan olduğu için inanca ihtiyaç duyar.

İnanç sosyal olmanın önemli bir koşuludur. Sosyal olmanın başka koşulları da vardır elbette ama inanç onların başında gelir.

Epistemolojik bilgi ile yetinmesi için önce inanması gerekir. O bilgiler çoğu kere insanın sağduyusu ile bağdaşmazlar.

İnsan sağduyusu ile bağdaşmayan bilgileri reddetme eğilimindedir.

 

İnsan sezgisi çok kuvvetli bir hayvandır.

Link to comment
Share on other sites

İnsan sosyal bir hayvan olduğu için inanca ihtiyaç duyar.

İnanç sosyal olmanın önemli bir koşuludur. Sosyal olmanın başka koşulları da vardır elbette ama inanç onların başında gelir.

Epistemolojik bilgi ile yetinmesi için önce inanması gerekir. O bilgiler çoğu kere insanın sağduyusu ile bağdaşmazlar.

İnsan sağduyusu ile bağdaşmayan bilgileri reddetme eğilimindedir.

 

İnsan sezgisi çok kuvvetli bir hayvandır.

Hayvanin inanci mi var? Sosyal olmak sadece iliski temelindedir. Burada karsi tarafin sosyo-etik degerine saygi ve hak ve ozgurluk yeterlidir.

 

Insan sagduyusu ile zaten hic bir dogal/fenomenal zihniyet bagdasmaz. Cunku bu zihnuiyet insanoglu turunu biri biri ile savastiran zihniyettir.

 

Ayrica onemli olan inanc degil, o inancin kisiye ne sagladigi ve kiside ne gibi sorunlar yarattigidir.

 

Eger kisi bilimsel gelisim temelinde inancini degistirebilse ve yeniliyebilse, zaten sorun yoktur.

 

Core faith insanoglu davranisinin en temel sorunudur.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...