
mayonez
Members-
İçerik sayısı
23 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
İçerik türü
Profiller
Forums
Store
Makaleler
Everything posted by mayonez
-
Kişinin kendi düşüncesini kendisi tarafından açıklanması doğru değildir. Çünkü işin içerisine ego gireceği için, doğru düzgün bir değerlendirme olamaz. Çok ilginç değil mi? Türkleri horlayan, iten ve kakan ve de, geri bırakan devletin Resmi dili Türkçedir. Topladığı hristiyan gençleri Türk kültürünü öğrenmeleri için ailelerinin yanına veren ve de Sultânu Selâtîn’il-Arab ve’l-Acem ve’t-Türk unvanı kullanan bir devletten bahsediyoruz. Anadolu'nun bazı şehirlerinin yapısına bakalım da, Osmanlı geri mi bırakmış onu öğrenelim. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1984 yılında çıkardığı “Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler” adlı serinin “Artvin İli” kitapçığında sıralanan binalara baktığınızda hayretle Osmanlı eserlerinin ezici üstünlüğünü görürsünüz. Artvin’de sıralanan 12 vakıf eserden 9′u Osmanlı dönemine aittir (% 75). Diğer 3 eserden birisi kilisedir ve 19. yüzyılda camiye çevrilmiştir (Hamamlı Köyü Kilise Camii). Ancak Zeytinlik bucağında bulunan iki türbe Selçuklu eseridir (% 20). Böylece Artvin örneğinde ‘Anadolu’ya ne yapmışsa Selçuklu yapmıştır’ yargısının ne kadar çürük temellere dayandığını görmüş oluyoruz. Peki Artvin’in ilçelerinde durum nasılmış? Şimdi aynı kitapçıktan onlara bakalım. Ardanuç’taki 4 eserden sadece İskender Paşa Camii, Osmanlı öncesinde mevcuttur ve Hz. Osman devri (644-656) yadigârıdır; ama o da önemli ölçüde tamirlerden geçerek bugüne gelebilmiştir (% 75). Arhavi’deki 4 eserden tamamı (% 100), Borçka’daki tek vakıf eser olan Muratlı Camii (% 100), Hopa’daki 5 eserden tamamı (% 100), Şavşat’taki 2 eserden birisi (% 50; öbürü 1900 yılında camiye çevrilen bir kilisedir), Yusufeli’ndeki 3 eserden 1′isi (% 33; diğer iki eser kilise iken sonradan camiye çevrilmiştir) Osmanlı eseridir ve Osmanlı eserleri ortalaması il bazında % 76′ya uluşmaktadır! Bir başka deyişle, Artvin Osmanlılar sayesinde şehir olmuştur. Şimdi de Samsun örneğine bakalım. Aşağıdaki bilgileri Türkiye’de hazırlanmış en ciddi ansiklopedilerden “Yurt Ansiklopedisi”nin 9. cildinden aktarıyorum. Samsun merkezde zikredilen 9 eserden 5′i (% 60; diğer 2′si İlhanlı, 2′si Cumhuriyet dönemi eseridir), Bafra’daki 9 eserden 7′si (% 80; diğer 2′si Beylikler dönemi eseridir), Çarşamba’daki 3 eserden tamamı (% 100), Havza’daki 5 eserden 3′ü (% 60; diğerleri Osmanlı tamirlerinden geçerek bugüne ulaşmışlardır), Terme’deki 2 eserden tamamı (% 100) ve meşhur Köprülülerin memleketi olan Vezirköprü’deki 7 eserden tamamı (% 100) Osmanlı dönemine aittir. Samsun’daki ortalama, benim kötü matematik bilgime göre % 85 çıkıyor. Yani Samsun da, Artvin gibi, Osmanlı döneminde şenlenmiş görünüyor ve ilginçtir, Selçuklu Devleti’nin Samsun’da yaptırdığı herhangi bir esere rastlanmıyor! Titiz ve daha geniş kapsamlı bir araştırma bu iki sondajın diğer Anadolu şehirleri için de aşağı yukarı geçerli olduğunu ortaya koyacaktır. Kaldı ki, daha Mimar Sinan’ın Anadolu’daki eserlerine henüz değinmedik. Sinan’ın “Tezkiretü’l-Ebniye”de kendi ağzıyla saydığı 84 camiden 30′unu İstanbul haricinde kalan “Anadolu” şehirlerinde, sadece 4′ünü Balkanlarda inşa ettiğini bilmiyorsak bu meseleyi nasıl tartışacağız ki? Bu mudur Anadolu’nun ihmali? Osmanlı imarcı ruhu Artvin gibi sapa ve sarp bir Anadolu şehrine bile gidebilmişse bu nasıl bir ihmaldir?
-
Büyük devlet olarak gören ben değilim ki, adamlar görüyor. Geçenlerde bir belgeselde, İskandinv ülkelerinin birinde Osmanlı'ya hasta adam dedikleri zamanda yapılan bir resmi binaya o zamanki büyük devletlerin amlemini ve ismini yazmışlardı. İlginçtir, senin çürümüş olarak gördüğün devirde, adamlar seni Osmanlıyı büyük devlet olarak görüyorlar.
-
Yılmaz Öztuna’nın “Diplomatik temsil” adlı yazısında yakaladığım bu ayrıntıya göre, Türkiye Cumhuriyeti daha kurulur kurulmaz, o devirde sadece büyük devletlere mahsus olan büyükelçi gönderme hakkını kazanmıştır. Peki nedir bunun anlamı? 1918 yılına, hatta 1945′e kadarki diplomatik teamüle göre yalnızca büyük devletler kendi aralarında büyükelçi (ambassadeur: sefîr-i kebîr) teati ederler, diğer devletler birbirlerine ve büyük devletlere ancak ortaelçi, yani “ministre” veya bizim deyişimizle “sefîr” gönderebilirlerdi. Bu uluslararası kural, ancak 1945 yılından sonra ortadan kalkmış ve ortaelçilik kurumu, bazı kritik durumlar haricinde hemen hemen tarihe karışmıştır. Mesela Türkiye Cumhuriyeti, İsrail’i ilk tanıyan devletlerden biri olmuş ama büyükelçi göndermemiş, ortaelçi göndermekle yetinmişti. 1981 yılında Kudüs’ü “ebedî başkent” ilan ettiğindeyse ortaelçisini geri çekerek İsrail’le diplomatik ilişkilerini en alt düzeye indirdiğini biliyoruz. İsrail’e yönelik bu sert tavır, Doğu Kudüs’teki başkonsolosluğumuzu kapatışımızla ciddi bir boyut kazanmış oluyordu. Durum ancak 1991′de Madrid’de Ortadoğu Barış Süreci başlayınca değişmiş, Türkiye, İsrail’in olumlu tutumu üzerine diplomatik temsilciliğini ancak bu tarihte büyükelçilik düzeyine çıkarmıştı. Buna mukabil ne yapılmıştır? Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Ankara temsilciliği büyükelçilik düzeyine yükseltilmiş ve Doğu Kudüs’teki başkonsolosluğumuz yeniden açılmıştır. Görüldüğü gibi bazı ender durumlarda büyükelçilik yerine ortaelçilik veya daha alt diplomatik temsilcilikler hâlâ söz konusu olabilmektedir. Ne diyorduk? Evet, 1945′e kadar ancak büyük devletlerin büyükelçi atama hakları vardı. Dikkat edin, bu büyük devletler içinde 1923′e kadar, evet yıkılana kadar Osmanlı da vardır! İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan, İspanya, İtalya, ABD ve nihayet 1906′da Japonya büyük devletler arasına katılmışlardı ve aile içinde daha başından beri Osmanlı Devleti de bulunuyordu. (Hatta Osmanlı Devleti, bir istisna olarak büyük devletler arasında bulunmayan İran’a ayrıcalık tanımış ve İran’la büyükelçi teati etmişti (bu ayrıcalığa bir de İsviçre erişmişti, o da Fransa’nın lûtfuyla). Şimdi bu “büyük devlet” olma ayrıcalığı Osmanlı’dan Cumhuriyet’e nasıl intikal etmiş, ona bakalım. Türkiye Cumhuriyeti’nin diplomatik ilişkiler alanında Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopan diğer devletler (mesela Bulgaristan veya Yunanistan) gibi sıradan bir ülke muamelesi görmemesi ve daha kurulur kurulmaz diğer imparatorluklar gibi büyük devlet statüsünde diplomatik temsilciler gönderip kabul etmesi, aslında bal gibi Osmanlı’nın devamı olduğunu göstermektedir ve bundan hiçbir Cumhuriyet idarecisinin gocunduğu da söylenemez. Büyük devletlerle diplomatik münasebetler Cumhuriyet döneminde de sanki hiçbir şey değişmemiş gibi devam etmiş ve değiştirilmeyip yerinde kalan diplomatlar bile olmuştur. Düşünün ki, bu sırada yüz milyonlarca nüfusa malik Çin bile büyük devlet kabul edilmiyor, ortaelçilikle idare ediyordu. Nitekim Çin, büyük devlet olma şansını ancak İkinci Dünya Savaşı’nı müteakip bağımsızlığına kavuşan sömürge ülkelerle birlikte kazanabilmiştir.
-
O itibarını bile, hergün sövdüğün ve yıkmakla övündüğün(aslında yıkılmadı, sadece şekil değiştirdi) Osmanlı Devleti'ne borçlusun. Sen ne kadar geçmişini inkar edersen et, adamlar yeni kurulan Türkiye Cumhuriye'ni Osmanlı'nın varisi olarak kabul ettikleri için büyük devlet statüsüne aldılar. Osmanlı'da bu böyledir. Cumhuriyet ilan edilince de, bu geçmişten gelen mirası Türkiye üzerine almıştır.
-
Amerikalı Musevi Tarihçi Martin Kramer'a göre "Eğer 1000’li yıllarda Nobel ödülleri dağıtılıyor olsaydı, neredeyse tümünü Müslümanlar alırdı."
-
Ben ayağım takılıp yere düşsem, Kemalizmden bilirim Tek suçlusu odur :)
-
Orda kemal abinin yüzü suyu hürmetine oy aldılar. Birde Çiçekçi Kamer Bey faktörünü de unutmamak gerekir. :) İstanbul'da birinci geldiği bazı yerler, hepsi kodoman takımının yaşadığı kendi kurdukları dünyada yaşayan halkla en ufak bir bağı olmayan yerler olduğunu net bir şekilde görürsün Şişli, Kadıköy, Bakırköy, Çankaya, Karşıyaka v.b gibi yerler
-
Chp'nin oy aldığı yerlere bak, tuzu kuruların bol olduğu, kodomanların yaşadığı, bir eli yağda, bir eli balda olan, bu ülkenin kaymağını yiyen, elitist jakoben mutlu put azınlık olduğu net bir şekilde ortaya çıkar. Lailalarda, Reinalarda çıtır avcılığı yapan playboylar ve playboy kızları bir araştırma yapsan Chp'ye oy verdiğini görürsün Bodrumda hedoizmin sınırlarını zorluyarak, yelkenler fora denize giren gençlerimiz de, Chp'ye oy veriyor Böyle sadece şeyinin keyfini düşünen tiplerden memleket meseleleri hakkında konuşmasını beklemek bence abesle iştigaldir.
-
Çok garip değil mi? Uğur mumcu'yu öldürende bu ideoloji mensubu kişiler Ama sahiplenende bunlar Diğer bütün faili meçhulleri yapanda kemalistlerdir Ama, timsah gözyaşı dökende bunlardır
-
Birde ayrı yeten, Ulu Önder Büyük Kurtarıcı Yüce Başbuğ Hakan Padişah Türk İslam Dünyasının Lideri Ak Parti Genel Başkanımız Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan ile de akılları sıra "RTE" diyerek dalga geçmeye çalışıyorlar Onlar ne kadar abuk sabuk tepki gösterirlerse göstersinler, suratlarına her seferinde çarpılıyor halkın tokatı, ama bu kemalistler hiçbir seferinde akıllanmıyorlar.
-
Bende harbiden öldü zannettim. İnternet sitesine falanda baktım. Baktım hiçbirşey yok. :)
-
Evrensel İnsan, Fellahlar ile Nusayriler aynı değil mi?
-
Çerkezlerle ilgili başlığı bekliyorum. :) Neyse ben bu tip saçmalıklarla fazla uğraşmam. Ama sana tavsiyem, bu tip konular hakkında yorum yapacaksan, birazcık bilgi sahibi ol. Sadece asimile olmuşlardır gibi bir argüman ortaya koyman ve youtube'dan videolarla destlemen doğru değildir. Basit şekilde üstün körüde olsa, az buçuk bilgi birikimine sahip olman gerekir. Kulaktan dolma bilgilerle, bu şekilde ne idiğü belirsiz videolarla bu iş olmaz. Haklı olsan bile haksız duruma düşersin.Benden söylemesi.
-
Jadı bence çerkezlerle de ilgili başlık aç. Keza Türkiye'de Çerkez sayısı lazlardan fazladır. Abazalarla ilgilide bir başlık aç. Keza Türkiye'de Abaza sayısı Türklerden de, Kürtlerden de, Çerkezlerdende fazladır :)
-
Her ırkın etnik köken kodu farklı mı oluyor?
-
Gerçekten ne sormaya çalıştığını anlamadım. Şunu diyorsan, bunlar asimile olmuştur, kendi benliklerini, kültürlerini kaybetmişlerdir. Kabul edebilirim. Ama, şunu unutma mübaleye kadar ülkede ağırlığını hissettirir derecede, gayri müslim nüfus kağıtlı vatandaşlarımız yaşıyordu. Çoğu yaşanan savaşlardan dolayı memleketini terketmek zorunda kaldı. Aynı şey, Balkanlarda yaşayan soydaşlarımız içinde geçerlidir. Zamanında adına ikinci Anadolu denen, Balkanlarda Türk soydaşlarımızın sayısı çok azalmıştır. Bu tip olaylara tek taraflı bakma. Dünyada bu hep böyledir. İnindağın evrimin bir sonucudur. Güçsüz olan elenir. Güçlü olan ayakta kalır. Tarihten beri bu böyledir. Mesela Kırımda binlerce türk yaşıyordu. Şimdi sadece bir elin parmakları kadar kaldılar. Onlarda süs eşyası olarak kullanılıyor. Keza Girit adasında önemli ölçüde Müslüman Türk azınlık yaşıyordu. Ama kimse bunların hakları yendi falan laflar etmiyordu. Balkan Savaşlarında sonra Anadoluya kaç kişi geldi haberin var mı? Bazı rakamlara göre milyonu bulan insan geldi Osmanlı'ya sığındı. Bu tip olaylar tarihin her döneminde olmuştur ve bundan sonrada olacaktır. Güçlü olan haklıdır her zaman.
-
Değildir, mesela bende Karadenizliyimdir, ama Laz değilimdir. Sadece birazcık Çerkezlik var.
-
Hoş gördük de, seni tanıyamadım :)
-
Lazca böyle bir dil değildir. "celiyrum, gidiyrum bunlar şivedir. Türkiye'nin değişik yerlerine gidersen hemen hemen herkesin farklı konuştuğunu görürsün. Bizim kullandığımız Türkçenin İstanbul ağzıdır. En kibar konuşulan ağzıdır. Ne kadar kibar konuşuyorsak) :) orasıda ayrı bir sorun ya!! Lazca kesinlikle Türkçeye benzemez. Büyük ihtimalle, Rumcanın bir ağzı olabilir. Zamanla içerisinde Türkçe, Gürcüce v.b kelimeler karışmış ve aslını yitirmiş olabilir. Hala Lazca konuşan yerler bile var. Ama büyük çoğunluğu artık Türkleşmiştir.
-
http://i.milliyet.com.tr/YeniAnaResim/2011/04/21/ak-parti-nin-secim-afisi-tepki-cekti-1290091.Jpeg Aradaki farkı görüyorsan, Ak partinin ne yapmak istediğin gayet net bir şekilde görebilirsin, keza at gözlüğü takmadıysan :D