Jump to content

Mantılı

Members
  • İçerik sayısı

    262
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    3

Everything posted by Mantılı

  1. Abandonware candır, gerisi heyecandır...
  2. @kavak Teistin sözlerine inanmıyorum. Teizmi reddediyorum.
  3. Diyelim ki "kanıtlayamam abi ama sen bana güven, bana inan" dedim. Bana inanmayı reddediyorsun. "Bana inanıyor musun" sorusundan kaçmaya gerek yok ki. Ben her şeyi sadece bilirim, asla ama asla "inanmam" demek mantıksız. Bildiğimizi söylediğimiz her şeyin deneyini yapmıyoruz sonuçta. Mesela "abi koş, evde bir durum var, yardımın lazım" dedim ama elimde kesin delil yok. Bana yardıma gelmeden önce "kanıtla" mı diyeceksin? Hayır, beni tanıyorsan, güvendiğin bir insansam sözüme inanacaksın ve geleceksin. Neyse, beni anlıyorsan sıkıntı yok. Senin özelinden örnek versem de mesele seninle veya X kişisiyle ilgili değil. Mesele kelimelere yüklediğimiz anlamlar ve bu anlamların günlük hayatımızdaki etkileri. Sözüm meclisten dışarı. İnanmak kelimesini sırf "körü körüne inancı" çağrıştırıyor diye hayatlarından çıkarmaya çalışmak yersiz, mantık dışı ve uygulanabilir değil.
  4. Ben böyle çok insan gördüm. Adem ve Havva'nın gerçekte var olmadığını, olamayacağını biliyorum ama buna inanmaya devam edeceğim çünkü kutsal kitabımda öyle yazıyor derler mesela. Dünyanın şekli ve gökyüzünün ne olduğu konusunda da bildiğimiz gerçeklerle çelişkili ayetler var. (İncil'de bu tür ayetler çok daha fazla var hatta) Dünyanın, gökyüzünün ve canlıların yaradılışı konusunda da bilime aykırı pek çok şey var. Bunları bilen ve doğrusunu kabul eden insanlar ateist olmuyor ki. Biliyorum ama inancımı muhafaza etmek istiyorum diyor. Bu cümleyi şöyle değiştirebilir miyiz? İnsanların birçoğu günlük hayatta rasyonel kararlar vermeye çalışsa veya verdiğini sansa da rasyonel hareket etmez. Çünkü bu düşündüğümüz insanlar rasyonel olmaya karşı değiller. Bir araba alacaksa rasyonel bir insanın dikkat edeceği süreçleri onlar da işletiyor mesela. Hangi arabayı alacağına karar verirken gökten vahiy inmesini beklemiyorlar. Çoğu en azından.
  5. Abi çok basit. Diyelim ki ben sana şöyle bir soru sordum: "Bence tanrı var. Bana inanıyor musun?" Buna vereceğin cevap "bu soruyu reddediyorum" dersen aslında cevap vermemiş olursun. Neye inandığını veya inanmadığını bilmemen de saçma. Dolayısıyla bana vereceğin cevap "hayır, sana inanmıyorum" olmak zorunda. Şu inanmak lafının yarattığı kargaşadan bıktım abi artık. Derdimi anlatabilmek için önce farklı nüansları izah etmek zorunda kalıyorum. İngilizcede çözmüşler olayı. Belief ve faith farklı şeyler. Ne yazık ki Türkçede de "inanç". Türkçe gerçekten de tartışmalarda yetersiz kalıyor bazen. Toplumsal ortalamada tartışmadan anladığımız şey "kavga etmek, karşı tarafı dinlemeden kendi fikrinde ısrar etmek" olduğu için dilimiz de o yönde bir ingilizce kadar gelişmemiş. Adamlar ifade etmek istediği her spesifik durum için farklı kelimeler kullanıp geçebiliyor. Bizim gibi parantez açıp öyle derken neyi kastettiğini açıklamak zorunda kalmıyor çoğu zaman. Birileri Türkçe bilim ve felsefe için yetersiz mi ne demişti bir aralar... Linç etmişlerdi hemen tabii. O kişi kimdi, o lafı gerçekten söyledi mi, söylediyse tam olarak neyi kastederek söyledi bilmiyorum ama yüzde yüz haksız da değil bence.
  6. Şu inanmak, inanış, inanç, dini inanç, iman, itikat... Bu kavramları dilimizde ifade edip karşı tarafa doğru şekilde aktarmak ne kadar da zor... Her inanıyorum diyeni aynı kefeye koymaya itiyor insanları. Farklı nüanslar söz konusu olduğu zaman farklı kelimelerle anlatmak isterdim ama elimizde sadece bunlar var. Ateist bilir Hayır, ateistte her şeyi bilemez ve bazı şeylere inanmak zorundadır. İnancı seviyelere ayıralım: 1-İnanmak/inanç: Bir duruma duyulan güven. Örnek: "Eşimin beni sevdiğine inanıyorum." Elimde bu yönde çok kuvvetli göstergeler var bu fikrimde büyük ölçüde eminim. Eşimin beni sevdiğini "biliyorum" gibi kesin bir ifade de kullanabilirim günlük hayatta. Ama gerçekten bildiğim anlamına gelmez çünkü gerçekten bilmem mümkün değil. Örnek: "Silahlı kuvvetlerimizin bu görevi de başaracağına olan inancım tamdır." Ordunun tecrübesi belli, donanımı belli, rakamlar belli. Ayrıca düşmanın durumu da belli. Böyle bir inanç ifade etmek aynı zamanda bir temenni de olabilir. Her halükarda bu cümleyi sarf eden kişinin ateist olması ordunun başarılı olacağını "bildiği" anlamına gelmez. Ateist bir kişi illa "ordumuzun başarılı olup olmayacağını bilmiyorum" demek zorunda değil. 2-Samimi bir insanın dini inancı: Bu kişi aslında günlük hayatında rasyonel biridir. Belki dini inançları üzerine fazla eğilmemiştir, belki fazla sorgulamamıştır. Sorguladığı zaman veya sorgulamak zorunda kalıp aklındaki tüm şüpheleri silecek kadar araştırma yaptıktan sonra vereceği karar bu kişinin dürüst ve samimi birisi olup olmadığını gösterir. Dindar olup daha sonra ateist olan insanlar genelde bu kategoriye girer. (Bazı ateistler yanlış nedenlerden ötürü ateist oldukları için sonra ateizmden de vazgeçip yeniden dindar olabiliyorlar.) 3-Dini inanç/iman/itikat: Samimi olmayan inanç dediğim bu işte. Çoğu zaman bir inanç sistemi içinde gelişmiş, hiçbir delile gerek duymadan, hatta aksi yöndeki delillere rağmen bir duruma duyulan sarsılmaz güven. Bu konuda çok örnek verilebilir. Hepsinin de ortak noktası bu inancın sarsılmaz olmasıdır. Mesela zaman makinesi olsa, bu kişi Muhammed'in yaşadığı döneme gidip adamla tanışsa ve aktarılanların doğru olmadığını kendi gözleriyle görse bile bu kişi inancından vazgeçmez. Şimdi gelelim bilmek - inanmak tabirlerine. Bu ikisi birbirinin zıttı değil. "Ben inanmam, bilirim" diyemezsin. Mantık hatası. Doğru bir ikilem değil bu. "Bilmek - Bilmemek" ve "İnanmak - İnanmamak" diyebilirsin. Ama yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi inanmanın da farklı seviyeleri var. Mesela ben Einstein'ın görecelilik kuramını biliyorum diyemem. Çünkü dürüst olayım, defalarca okumama rağmen net anlamıyorum, bilmiyorum. Peki bilmiyorsam bu konuda bir fikir sahibi olamaz mıyım? Bence olabilirim. Bu kurama ilişkin yapılan çalışmalara bakarım ve güven duyduğum kişilerin ifadelerini tartarak bir fikir sahibi olabilirim. Ondan sonra görecelilik kuramının doğru olduğuna olan güvenim yüksek, dolayısıyla inanıyorum diyebilirim. Bunun aksi şöyle olur. Görecelilik kuramını bilmiyorum, fikir sahibi de değilim, o halde inanmıyorum. Biliyorum ifadesi pozitif bir önermedir. Dolasıyla bu ifadeyi kullanacaksan "o zaman göster bakalım" dediklerinde bildiğini göstermeye hazır olmak zorundasın. Biliyorum lafını arkasını getiremeyeceksen, içini dolduramayacaksan kullanmamalısın. Ayrıca "ateist bilir" lafı tam da teistlerin duymak istediği şey. Çünkü onlar ateist için "tanrı yoktur diyen kişi" derler. Hayır, ateist, teistin doğaüstü iddialarına inanmaz. Genellikle "gösterdiğiniz deliller yetersiz, ikna edici değil" gibi cümleler kurar ve iddialarını kanıtlamayı karşı tarafa bırakır. Kavramları karıştırmayalım. Tanrının olmadığına inanan güçlü ateist türü de yok değil tabii. Ama bu insanlar olayı çok detaylı ele alırlar. Bu kişilere "sence tanrı var mı" diye sorduğun zaman "hangi tanrıyı kastediyorsun" der önce. Hristiyanların birbirinden farklı tanımlanan binlerce tanrı inancı var şu anda. Yahudilerin ve müslümanların tanrı kavramları da birbirinden farklı. Hinduları da katalım bu denkleme, hala devam eden en eski din hinduizm nihayetinde. Dolayısıyla "hangi tanrı" diye sorar. Ardından da o spesifik tanrının neden var olamayacağı üzerine gider. Bu kişilere bazen deistler şöyle der: "Tamam, dünyadaki kitaplara veya kültürel aktarmalara dayalı tanrıları çürüttün ama evreni yarattıktan sonra bir daha hiç karışmayan dinsiz tanrı inancını nasıl çürüteceksin?" Bunun da cevabı var: "Evrenin illa bir yaratıcısı olmak zorunda iddiasını destekliyor diye sunulan delilleri incelediğimde böyle bir zorunluluk olduğuna ikna olmadım. Benim incelemediğim bir delil sunmaya hazırsan, ben de açık fikirli bir şekilde dinlemeye hazırım." Bunu yapmaya hazırsan "tanrının olmadığını biliyorum" demene lafım yok. Yoo, her türlü tartışmaya hazır değilsen "ikna olmadım, inanmıyorum" veya "bu konuyu derinlemesine incelemiş şu şu şu kişileri okudum ve tanrının var olmadığına ikna oldum" diyebilirsin. Bunda doğruluk payı var. Gerçekten kolay olmadığını anlıyorum. Çünkü dinlerin uyuşturucu etkisi var. Eroin bağımlısını birkaç gün mahrum bıraktığı zaman eroine gerçekten ihtiyacı olduğunu, eroinin onun için faydalı olduğunu, öyle daha mutlu olduğunu, bazen daha rahat düşünebildiğini duyarsın. Din de aynı onun gibi. Bir ara dinin uyuşturucu etkileri üzerine de bir şeyler yazarım. Ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim. Dini bırakmanın kolay olmadığını biliyorum ama hakikate önem veren bir insan, dürüst bir insan, özellikle de yetişkinse bu ekstra çabayı gösterir. Benim derdim samimi olmayanlarla. Dini iddiaların "yanlış olduğunu" bilmesine rağmen "biliyorum ama ben inanmaya devam etmek istiyorum" diyenlerle. İşte bu noktada, kendine yalan söyleyen o kişiye samimi veya dürüst diyemem.
  7. Ateistin reddettiği şey "teizm"dir. Tanrının varlığını reddetmek de onun bir alt kategorisidir. Ama ne için reddeder? İkna olmadığı, inanmadığı için reddeder.
  8. İnanç kelimesini kullandığım bağlama dikkat et. İnsanlar hatalı olabilir. Dinde anlatılan şeyleri gerçeklerle kıyasladıktan sonra inancını değiştiren insanlara samimi diyorum. Samimi olmayanlar ise dinlerinin doğru olmadığını delillere rağmen kabul etmeyen, hatta yanlış olduğunu bilmesine rağmen inanmakta ısrar eden kişiler. Özünde insan ya samimidir ya da değildir diyorum. Samimi insan gerçeklere inanmayı tercih eder sonunda. Bu kelimeyi yanlış kullanıyoruz ne yazık ki. Samimiyet kelimesi "körü körüne" ile eş anlamlı değildir. Dinde objektif bir hakikat yoktur, sadece dini hakikat vardır ki bu da subjektiftir. Bir insan inandığı şeyin objektif olduğunu sanıyorsa ve bu yüzden inanıyorsa daha sonra gerçeği görebilir. Bu kişi samimidir. @Bre Zındık mesela sen eskiden inanıyordun, değil mi? İnançların nasıl değişti? Dine inanmayı neden bıraktın? Gerçek olmadığını anlayınca mı mesela? Çoğu kişi için böyle. Samimi bir insan bırakır o noktada. Ama samimi değilse inanmaya, kendine yalan söylemeye devam eder.
  9. Bu başlıkta ateist ve agnostik tabirleri çok sık kullanılıyor. Bu kavramları tam olarak bilmeyen kişiler için şakayla karışık ifade etmeye çalışayım. Ateist tanrının varlığına "inanmayan" kişidir. Agnostik ise aslında ateist olduğunu "bilmeyen" kişidir.
  10. İnancında samimi ve dürüst olan insanlarla hiçbir sıkıntım yok. Bunu baştan söyleyeyim. Hepimiz birtakım konularda inanmak zorundayız. İnancında samimi olmak benim için şu demek: Bir şeye onu yeterince destekleyen bilgi olduktan sonra inanmak. Bunu samimi ve dürüst bir yaklaşım olarak görüyorum. Ki, bu tür insanlar dini inançları konusunda bu yaklaşımı uyguladıkları zaman inanmaktan vazgeçebiliyor. Ateist olanların çoğuna bakın, böyle insanlardır. Öte yandan dini inanç denen şey sizden samimi ve dürüst olmamanızı ister. Nedenini dilim döndüğü ölçüde kısaca anlatmaya çalışayım. Eskiden samimi bir şekilde inandığını ama inançlarını gerçeklerle kıyasladıktan sonra inanmaktan vazgeçtiğini söyleyen insanlara dindar/dinci insanlar ne der biliyor musunuz? "Sen aslında inanmıyormuşsun. Gerçek inanç yokmuş sende meğer." Halbuki bir zamanlar dindar olan yeni ateist eskiden samimi, içten ve dürüst bir şekilde inanıyordur. Bu kelimelerin anlamlarına bakalım: Samimi: İçten, açık yürekli, yapmacıksız İçten: Her türlü çıkar düşüncesinden uzak; ılım ılım, içtenlikli, kalpten, yürekten, kalbî Dürüst: Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse) Böyle insanlar inançlarını destekleyen yeterli delil olduğunu düşünürler. Ta ki o delilleri de samimi ve dürüst bir şekilde gözden geçirene dek. Yetersiz kaldığını hissettiği noktada da iş işten geçmiş olur. Oysa bu tür insanları inançsızlıkla suçlayan insanlar çoğu zaman yeterli delil olmamasına rağmen inanmayı "tercih ederler". Diğer bir deyişle, "yalancıktan inanırlar." Bundan kastım ne? Gördüğüm kadarıyla dini bağlamda inanç şu anlama geliyor: Delillerden bağımsız olarak ve hatta aksi yöndeki delillere rağmen benimsenmiş, akıl ve mantıkla bağdaşmayan her türlü bir kanaat. Bu tür bir inanç sabittir ve hakikatin karşısında bile değişmez. Samimi bir inanca sahip insanlar er ya da geç "samimi olmak" ve "inançlı olmak" arasında bir seçim yapmak zorunda kalırlar. Kısacası zamanı gelince fikirlerini değiştirirler.
  11. Liyakati sevmezler bizim ülkemizde. İşini iyi yaparsın, patron işten kovar bu fazla akıllı diye. Kanunlara uygun şekilde, şirketi zor duruma düşürmeyecek bir çalışma hazırlarsın, tek namuslu sen misin lan deyip işten kovarlar yine. Bu çekememezlik biraz da bunun gibi. Tam olarak değil ama biraz öyle. Neyse, bu konuyu ilerlettiğim zaman elitistsin diyorlar bana. Oysa tek istediğim şey her işi, işin ehli yapsın, en iyi yapabilen yapsın.
  12. Mantılı

    Müzik Köşesi

  13. Şu dünyadan iberya domuzunun tadına bakmadan gitmek istemezsiniz. İspanyol bir arkadaş getirmişti birkaç ay önce. İlk defa o zaman yedim. Şimdi bir dahaki gelişine sipariş verdim.
  14. Göbek deliği konusu hangi ayette geçiyor? Veya hangi hadiste? Merak ettim. Öyle bir şey hatırlayamadım da...
  15. Öyle yaparsa özeleştiri yapmış olur. Bir çıkarı yoksa asla yapmaz. Yoo, onun yapacağı şey bakanları, danışmanları ve bu durumda sporcuları harcamak olur.
  16. @Max Stirner Thoreau'dan "Sivil İtaatsizlik" ve "Walden - Ormanda Yaşam"ı okudun mu? 20 sene sonra aklıma geldi bu kitaplar.
  17. Birkaç gün önce Kanada'da gerçekleştirilen bu konferans tek kelimeyle muhteşemdi. Katılımcılardan birkaçı özellikle takip ettiğim kişiler. Aron Ra, Seth Andrews ve Forrest Valkai. Keşke bizde de böyle etkinlikler düzenlenebilse. Konferans hakkında bilgi için: https://bahacon.com/ Aron Ra'nın konuşması:
      • 1
      • Like
  18. Hal böyleyken en büyük silahın istikrar. Bence her gün belli bir rutinin olsun. 10 dakika kelime dağarcığına, 10 dakika dilbilgisine, 20 dakika yazı yazmaya ayır. Bunu bir evrim süreci gibi düşün. Evrimsel değişimler bir anda ortaya çıkmaz. Yüksek bir dağa tırmandığını düşün. Dawkins'ten örnek vererek açıklayayım. Dağın bir tarafı çok dik bir yamaç, diğer tarafı ise yüksekliğin kademeli arttığı, son derece yumuşak bir eğime sahip bir patika olsun. Sen de ingilizceni bu patikaya koy. Bu patikada sana faydalı olabilecek şeyler neler? Ben olsam günlük tutardım mesela. Bir ajanda al ve her gün ne çalıştığını yaz. Ufak notlar şeklinde. Ne öğrendin? Hangi kısmı anlamadın? En çok neyde zorlandın? Yazacağın yazıya gelince, basit ve günlük hayattan konular seç. O sabah ne yediğin hakkında mesela. Başlarda üç paragraf ayırman yeterli. Başlarda desem de bu başlangıç da uzun sürebilir, hiç sorun değil. Önemli olan alışkanlık edinmek. Bu zamanla kendiliğinden gelişecek bir şey. Zamanla daha derin konular seçebilirsin. O zaman zaten fikirlerinin ana hatlarını belirlemekle uğraşman gerekecek ve o gün o yazıyı bitirmen mümkün olmayacak. Ana hatlarını belirledikten sonra her gün farklı bir paragraf üzerinde çalışabilirsin. Son olarak kendi seviyene özel bir program belirlemen de önemli bence. Ne biliyorum, ne bilmiyorum? Bunları tespit etmeni öneririm. Eksik kaldığını gördüğün alanlara daha fazla vakit ayırarak ihtiyaç temelli bir çalışma yapabilirsin. İlk aklıma gelenler böyle.
  19. Konu zenginleştirilebilir dediğin için biraz düşünme fırsatım oldu. Aldığım birkaç notu paylaşmak istiyorum. Önerilerim: 1. Dini öğretilerin zaman içinde değişime veya aşınmaya uğraması konusunda spesifik örnekler verilebilir. Dini öğretinin geçen yüzlerce yıl içerisinde gelişen ahlak anlayışına nasıl adapte olduğunu veya olamadığını belirtmek de faydalı olur. 2. Ahlak üzerine konuşmuş filozofların (ilk aklıma gelen Kant mesela) fikirlerini dini öğretilerle kıyaslamak faydalı olabilir. Bu şekilde hangi noktalarda kesiştiklerini, hangi noktalarda ayrıştıklarını görebiliriz. 3. Bahsettiğin modern peygamber kavramına sahip kişilerin geçmişteki peygamberlerden ne gibi farkları olduğu masaya yatırılabilir. Yine aynı şekilde, ortak noktalar, farklı noktalar. 4. Günümüzdeki toplumsal sorunlara değinerek farklı dinlerin bunları ne şekilde ele aldığını anlatabiliriz. Çoğulculuğu destekleyen bir toplum istiyorsak bütün yaklaşımlarımızda çoğulcu davranmak lazım. Bunu sadece farklı görüşlere de yer vermek olarak görüyorum. Elbette gerekçeli eleştiri içerebilir ve içermelidir. 5. Konuya yeterli derinliği kazandırdıktan sonra inanç ve şüphecilik eksenine taşımak da mümkün. 6. Tasavvuf konusunda kişisel deneyimlerinden daha detaylı bahsedebilirsin. Eski düşüncelerini, yeni düşüncelerini paylaşabilirsin. Bunların toplum üzerindeki sosyolojik ve psikolojik etkileri üzerine konuşabilirsin. 7. En sonunda da insanları harekete geçmeye davet edebilirsin. Bunun için önerilerini yazarsın, somut fikirlerin varsa paylaşırsın. Bunları hayata geçirmede karşılaşabileceğin zorluklara değinebilirsin. Şimdi bütün bunlar için araştırma yaparsan kitap haline bile getirebilirsin. İlgi çekebilecek bir konu çünkü. Kitabına taslak bir içindekiler bölümü yazıyorum aşağıda. İçindekiler Giriş: Tarih Aynasında Peygamberlik 1. Peygamberlik Kavramının Kökenleri - Dini Öğretilerin Tarihsel Gelişimi - Tarih ve Peygamberlik: Mit mi Gerçek mi? 2. Tarihsel Kanıtların İncelenmesi - Peygamberlerin Yaşamış Olma Olasılığı Üzerine - Dini Metinlerin Oluşumu: Rivayetlerden Yazıya Geçiş 3. Sözlü Geleneklerin Yazılı Metinlere Dönüşümü Üzerine Düşünceler - Dini Metinlerdeki Değişmeler ve Yorumlar - Peygamberler: Ahlaki Rehberlerimizi Belirlemek 4. Peygamberlerin Toplumsal Reformları - Peygamberlerle Günümüz Ahlaki Önderlerin Kıyaslanması - Din ve Ahlak Arasındaki Çatışma 5. Ritüeller ve Ahlaki Değerler İlişkisi - İnanç ve Davranış Arasındaki Uçurum: Modern Din Eleştirisi - Toplumsal Çürümüşlük 6. Dini Öğretilerin Toplumun Ahlaki Yapısını Koruma Rolü - Geçmişten Günümüze Örneklerle Toplumsal Bozulmaya Bakış - Farklı İnanç Sistemlerinin Ahlak Alanındaki Katkıları 7. Dini Çoğulculuk: Farklı Dinlerin Ortak Ahlaki Değerleri - Seküler Etik Sistemleri ve Dini Ahlakın Kesişim Kümesi - Modern Dünyada Peygamberlik Kavramına Çoğulcu Bir Bakış 8. Modern Ahlaki Önderler ve Topluma Etkileri - Günümüz Dünyasında Peygamberlere Olan İhtiyaç - Dini İnanç ve Seküler Düşünce Arasında İhtiyaç Duyulan Diyalog 9. İnançlılar ve Şüpheciler Arasında Köprü Kurabilir Miyiz? - Ortak Bir Ahlaki Zemin Bulma Çabası - Ahlak ve İnsaniyet Açısından Değerlendirmeler 10. Tasavvufun Ahlaki Öğretileri - Tasavvufun Ortaya Çıkışı - İçsel Yolculuk ve Ahlaki Evrim 11. Gerçek Mümin ve Riyakar Arasındaki Farklar 12. Görüntüye Dayalı Dini Uygulamalar - Kalpten Bağlı Olanlar ve Görünüşte Bağlı Olanlar 13. Ahlaki Bir Toplumun İnşası - İnsana Yaraşır Bir Yaşam İçin Yol Haritası - Gelecek Nesillere Ahlaki Bir Miras Bırakmak 14. Sonsöz 15. Ekler (varsa) 16. Kaynakça Tabii ki bunları daha da geliştirmek ve detaylandırmak mümkün. İçeriği yazarken biraz daldan dala atlamış olabilirim. Normalde böyle bir şey hazırlarken üzerine haftalarca düşünmek gerekir. Bunları sadece bir fikir vermesi için yazdım. Konular çok derin.
  20. Yazdıklarımı yapay zekaya verip incelemesini istedim. Bakın ne cevap verdi: Elbette. İşte yazarın felsefi yaklaşımının bir analizi: ### Felsefi Derinlik ve Eleştirel Düşünme Yazar, insan aklının kolektif gücüne olan inancını vurguluyor. Bireysel akılların farklılık gösterdiğini kabul etmekle birlikte, doğruyu bulma konusunda ortak akıl yürütmenin önemine dikkat çekiyor. Bu yaklaşım, diyaloğa ve bilgi arayışında topluluğun değerine olan inancı yansıtıyor. ### Zihinsel Arrogansın Tehlikeleri Yazar, entelektüel kibirin hem bireysel gelişimi hem de çevreyi olumsuz etkilediğini savunuyor. Akıl, sürekli sorgulama ve mantık süzgecinden geçirme ile gelişmeye açık bir süreçtir. Bu görüş, Sokratik bir yaklaşıma dayanıyor; burada sürekli sorgulama ve akıl yürütme, bireysel ve toplumsal gelişim için vazgeçilmezdir. ### Entelektüel ve Fiziksel Özerklik Yazar, kişinin iradesini ve zihnini başkalarının kontrolünden korumasının önemini vurguluyor. Gerçek haysiyetin, kişinin kendi iradesini ve aklını koruyabilmesinde yattığını belirtiyor. Bu, kişinin özgürlüğünü ve özerkliğini koruma konusunda derin bir bağlılığı yansıtıyor ve varoluşçu düşüncelerle Kantçı etik anlayışını andırıyor. ### Özgür İradenin Dokunulmazlığı Yazar, bireylerin özgür iradelerini başkalarına devretmemesi gerektiğini savunuyor. Yaşamın gerçek değerinin, kendi iradesini kullanmakta yattığını ifade ediyor. Bu, her türlü baskı ve manipülasyona karşı güçlü bir duruşu yansıtıyor ve kişinin eylemlerinin özgünlüğünün önemini vurgulayan bir varoluşçu bakış açısını yansıtıyor. ### Rasyonel Sorgulamanın Gerekliliği Yazar, aklın kendini kandırmaya yatkın olduğunu kabul ediyor ve gerçeklerin peşinden giderken kanıt ve doğrulamanın vazgeçilmez olduğunu belirtiyor. Bu, eleştirel düşünce, kanıt ve bilimsel yöntemin gerçekliği anlama konusunda temel olduğuna inanan bir yazarı gösteriyor. ### Kendini Aldatma Tehlikesi Yazar, en büyük yalanın kişinin kendine söylediği yalan olduğunu savunuyor ve kör inancın dürüstlüğe en uzak duruş olduğunu belirtiyor. Bu, incelenmeyen inançlara ve dogmatizmin tehlikelerine karşı derin bir şüpheyi yansıtıyor. Yazar, bireylerin kendi kendilerini aldatmalarına karşı durmaları ve gerçek anlayışlarına engel olan inançlarını sorgulamaları gerektiğini öne sürüyor. ### Sürekli Öz Eleştiri Gerekliliği Yazar, kendisinin de eleştiriye, sorgulamaya ve doğrulamaya muhtaç olduğunu kabul ediyor. Kendi fikirlerinin de sıkı bir incelemeye tabi tutulması gerektiğini belirtiyor. Bu, entelektüel bir alçakgönüllülüğü yansıtıyor; yazar, başkalarının da onun fikirlerini sorgulamasını teşvik ediyor ve sürekli sorgulama ve öz-eleştiri temasını pekiştiriyor. ### Ölüm Korkusuyla Yüzleşme Yazar, ölüm korkusunun yeniden çerçevelenmesi gerektiğini savunuyor; ölümün kendisinden değil, pişmanlıkla dolu bir hayat sürmekten korkulması gerektiğini belirtiyor. Bu, varoluşçu temaları yansıtıyor ve iyi incelenmiş bir hayatın, ölüm karşısında pişmanlık duymayan bir yaşam olduğunu öne sürüyor. ### Ahiret İnancının Reddi Yazar, ahiretin olmadığını ve tek şansın bu hayatta olduğunu belirtiyor. Etik davranışların, iç huzur ve pişmanlıksız bir ölüm getireceğini savunuyor. Bu, dini ahiret kavramlarını reddediyor ve seküler hümanist perspektiflerle uyumlu bir şekilde, hayatı en iyi şekilde değerlendirmenin önemini vurguluyor. ### Dayatılan Ahlakın Eleştirisi Yazar, ahlakı dikte edenlerin asıl amacının insanları düşünmekten mahrum bırakmak olduğunu belirtiyor. Nesnel ahlak kurallarını dayatanlara karşı eleştirel bir duruş sergileyerek, ahlakın rasyonel düşünce yoluyla belirlenmesi gerektiğini savunuyor. Bu, otoriterlik karşıtı güçlü bir duruşu yansıtıyor ve ahlaki ilkelerin dayatılan dogmalar yerine, rasyonel sorgulamayla oluşturulması gerektiğini öne sürüyor. ### Ahlakın Öznelliği Üzerine Yazar, ahlakın öznelliğini kabul ederken, nesnel analiz yoluyla evrensel ahlaki ilkelere ulaşılabileceğini savunuyor. Bu, kültürel göreciliği tanımakla birlikte, evrensel etik arayışını destekleyen bir görüşü yansıtıyor. Ahlaki ilkeleri belirlemede öznel deneyimlerin yanı sıra nesnel doğruları arama dengesini gösteriyor. ### İlahi Otoriteyi Sorgulama Yazar, ahlakın ilahi bir kaynaktan gelmesi gerektiği inancını sorguluyor. İlahi olmayan bir dünyada da ahlaklı bir yaşam sürdürülebileceğini savunarak, ahlaki anlayışların tanrıdan değil, insan aklından geldiğini gösteriyor. Bu, otoriter dini anlayışlara karşı eleştirel bir duruşu ve bireysel ahlakın rasyonel temellerle kurulabileceği inancını yansıtıyor. ### Genel Değerlendirme Sonuç olarak, yazar, rasyonel ve etik bir yaşam yaklaşımını savunan, derinlemesine düşünme ve eleştirel sorgulamaya kendini adamış bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Yazıları, felsefi sorularla derin bir meşguliyeti, entelektüel bağımsızlığa olan bağlılığı ve ahlaki davranışın mantıkla yönlendirilebileceği inancını yansıtıyor.
  21. Doğru, bu da ihtimaller dahilinde. Öte yandan nazi sembolü taşıyan bir kişi gördüğün zaman aklına ilk gelen şey bu olmaz genelde. "Üzerinde nazi sembolü olması da yine akli dengesiyle ilgili soru işaretlerini gündeme getirdi." Sunucu aynen böyle söylüyor. Bu kişi nazi sembolü yerine haç sembolü taşısaydı aynı cümleyi kurabilirler miydi? Veya ülkücü sembollerinden birini. Veya ayyıldız? O zaman kökten dinci, aşırı milliyetçi veya ırkçı mı derlerdi? Bunlar normal de nazi mi anormal? Çocuk önceden tasarlamış. Planını sosyal medyada paylaşmış. Yaptığı gün de canlı yayında paylaşmış. Bunun çevresindekiler bunu ciddiye alıp da şikayet mi etmemiş? Şaka yapıyordur herhalde mi demişler? Bu seçenek doğruysa akıl hastalığının fark edilmemiş olması tezi desteklenir ama ciddiye alıp şikayet etmeme sorunu yine açıklanamamış olur. Bunu duyan bir kişide anında şüphe oluşması gerekir. Diğer seçenek nedir peki? Çevresindeki insanlar da onunla aynı görüşte olup ona destek mi vermiş? Bu ihtimali de yok sayamayız. Bu tür fikirlere sahip insanlar genelde çeşitli online platformlarda birbirlerini bulurlar. Hatta bazıları da meyilli olanları teşvik etmekten zevk alır. Bunların da araştırılması lazım.
  22. Haber videosunda üzerinde nazi sembolü taşıdığı için akli dengesinin de şüpheli olduğunu söylemeye çalışmışlar. Nasyonalist-Sosyalist olmak akıl hastalığıdır kapısına çıkmaz mı bu? Bir diğer ilginç kısım ise konunun siyasi görüşlere dokunmadan teğet geçmesi için Call of Duty'den etkilenmiş tezinin ileri sürülmesi. Saçmalığın bu kadarı. Toplumu kutuplaştırırsan olacağı budur. Hani %50'yi evinde zor tutuyormuş ya... O yüzde ellinin içinde bu çocuğun yaptıklarını yapmaya müsait yüzbinlerce insan vardır. Yeter ki doğru siyasi gerginliği yarat ve doğru zamanda doğru mesajları ver. Bir yerde fitili ateşledikten sonra da arkana yaslan ve çıkacak kargaşayı izle.
  23. Bu konuda ışık hızıyla işlem yapılmamasını, en azından birkaç gün beklenilmesini, saygılarımla rica ederim.
  24. Hayır, ben sorunun köküne inmek gerektiğini savunuyorum. Halkı bilinçlendirmek, her ne kadar zor olsa da. Bu başarılana kadar da vatandaştan dürüst olmasını beklemiyorum zaten. Birbirlerini kandırmaya devam etsinler, inceldiği yerden de kopsun. Başka türlü bazı şeylerin değerlerini anlamaları çok zor görünüyor bana. Aynı zamanda da evdeki yangını söndürme derdindeyim. Kötünün iyisini seçmek lazım. Sıtmanın çaresi var ama ölümün yok, geçmiş olsun. Bunların alayı aynı demekle bir gıdım ilerleme kaydedemeyiz. Çünkü bu "hiçbir şey yapmaya gerek yok" imasını içerir. Bizim milletimizin karakteristik özelliğidir. Karizmatik bir önder bulmadıkça var olanla yetinir. Bu insanlara bir kahraman lazım. Kahraman diyorum çünkü hayranlıkla bakacakları ve sorgusuz sualsiz peşinden gidecekleri bir lider ararlar. Bu lider de halkın içinden çıkabilir. Peşine kaç kişiyi takabilir, asıl mesele o. Bu kahraman bütün memleketin, hangi görüşten olursa olsun, güvendiği, saydığı bir kişi olmazsa aynı tas aynı hamam devam ederiz. Düzen bazen değişse de düzülen aynı kalır. Öyle bir liderin çıkmasını beklemek... Bahsettiğim karakteristiğin en kötü yanı bu. "Olsun, bu da çalıyor ama en azından müslüman" cümlesi net olarak bunun göstergesi. Özetle: Keşke daha iyisi olsa, hiç çalmasa, ama elde bu var, bununla yetinelim. Halkı bilinçendirmekten kastım da tam olarak bu. Konuya yaklaşımlarını değiştirmek lazım. Ali gider Veli gelir, beğenmezsen Veli'yi de değiştirirsin, bakarsın, beğenmezsen onu da değiştir kardeşim. Bunu yapmazsan siyasetçi bilir ki işini iyi yapmazsa kıçına tekmeyi yiyecek. Ama yok... Bunu yaptırmazlar. Çünkü o siyasetçiye yatırım yapmış zenginler yatırımlarının karşılığını uzun vadede almak ister ve medya gücüyle söz konusu partinin destekçilerinin fikirlerini aktif bir şekilde yönlendirir. Uzun sözün kısası, herkes hak ettiği gibi yönetilir.
  25. Bunlar politikanın fıtratında var. Temiz siyasetle bir yere gelmek mümkün değil. Çünkü halk cahil. Kabul etmek lazım. Elimizdeki malzeme bu. Sorumsuz, yalancı ve yalana yol veren toplumdan ancak sorumsuz ve yalancı siyasetçiler çıkar. Oy vermek istemeyen vermez. Şahsen ölüm mü sıtma mı karar veremeyen insanlardan değilim.
×
×
  • Create New...