Valery Legasov Konu tarihi: yesterday at 08:56 Report Paylaş Konu tarihi: yesterday at 08:56 Arif Tekin’in İslam’da Şiddet adlı kitabından alıntıdır. Benî Kaynukâ halkı Yahudiydi ve Medine’nin yerlilerindendi. Aynı zamanda Hz. Muhammed’e inanmayan Abdullah b. Übey b. Selûl’e bağlı kişilerdi. Bedir Savaşı’ndan sonra Muhammed’e karşı tavır aldıkları iddia edilir. Bunun üzerine şu ayet inmiştir: “Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını aynı şekilde sen de onlara bildir.” (Enfal, 58) Bu ayetin inmesinden sonra Hz. Muhammed, "Ben onlara güvenmiyorum," diyerek daha önce yaptığı barış antlaşmasını bozmuş ve Medine döneminin 20. ayında (Şevval) onlara karşı harekete geçmiştir. On beş gün süren muhasaranın ardından, kadınları ve çocuklarıyla birlikte esir alınarak elleri bağlanmıştır. Ancak, bunlar Abdullah b. Übey’in adamları olduğundan, o araya girerek onları kurtarır. Hz. Muhammed’in yakasına yapışarak, “Bırakacaksın,” der. Sonuçta Hz. Muhammed, “Lanet olsun,” diyerek onları serbest bırakır. Sayıları yaklaşık 700 kişidir. Bu yönüyle Benî Kaynuka aslında bir bakıma şanslıydı; çünkü olay yaşandığında Hz. Muhammed Medine’de henüz tam anlamıyla hâkimiyet kurmamıştı. Daha bir yıllık bir ikameti vardı. Bu olay ileriki yıllarda yaşansaydı, tıpkı Benî Kureyza gibi onları da katledip çukurlara doldurabilirdi. Hz. Muhammed, onları serbest bıraksa da mallarına el koyar ve Medine’yi terk etmeleri şartını koşar. Yahudiler, mallarını bırakmak zorunda kalarak Medine’yi terk ederler. Hz. Muhammed, geride kalan malları ganimet olarak alır. İlk olarak kendine özel bir pay seçer, ardından ganimetin beşte birini kendine, akrabalarına, yetimlere ve yolda kalanlara ayırır. Kalan kısmı da yandaşlarına dağıtır. Burada kısa bir hatırlatma yapmak gerekir: İslami kesimler, Hz. Muhammed’in bu davranışını haklı çıkarmak adına şu savunmayı öne sürer: “Bu insanlar, Hz. Muhammed ile antlaşma yapmışlardı ancak Bedir Savaşı’ndan sonra antlaşmayı bozdular.” Dolayısıyla Hz. Muhammed haklıydı denilir. Oysa bu insanlar Medine’nin yerlileriydi; Hz. Muhammed ise şehre yaklaşık 20 ay önce gelmişti. Durum böyleyken, yabancı birinin yerlilerle pazarlık yapması zaten doğaya aykırıdır. Şöyle düşünelim: Bugün dünyanın en süper insanı kalkıp Türkiye’ye gelse, bir yıl sonra da “parçala yut” misali insanları rahatsız etmeye, öldürmeye, kadınlarını cariye yapmaya başlasa ve "Ben Tanrı’dan geliyorum" dese, kimse bunu kabul eder mi? Elbette etmez. Kaldı ki Hz. Muhammed onlara karşı olumlu bir şey de göstermemişti ki ikna olup inansınlar. O dönemde Hz. Muhammed’i fikren en çok zorlayan kesim Yahudilerdi. Kendisi de bunu bildiği için onları gelecekte potansiyel rakip olarak görüyordu. Hz. Muhammed’in durduk yere antlaşmayı bozması, çevrede hoş karşılanmıyordu. Bu nedenle önce ayetlerle zemini hazırlıyor, ardından da “Bu topluluğa güvenmiyorum, üzerlerine gidiyorum” diyerek harekete geçiyor. Oysa Yahudiler sayıca fazla değildi ve askeri anlamda büyük bir tehdit oluşturmuyorlardı. Ancak düşünce ve inanç bakımından daha elit bir grup oldukları için endişe uyandırıyorlardı. Bu konuda Hz. Muhammed’in Buhari’de geçen şu sözü oldukça dikkat çekicidir: “Yahudilerden sadece on kişi bana inansaydı, tüm Yahudiler inanırdı.” Bu durumu bildiği için onların kökünü kazımaya karar vermiştir. Yahudiler o dönem için gerçekten zorlu rakiplerdi. Örneğin Hayber baskınında Zeynep adında bir Yahudi kadın, Hz. Muhammed’i zehirli yemekle öldürmek ister. Hz. Muhammed ölmez ama bu zehir, onun iç organlarına zarar verir ve ölümüne kadar acısını çeker. Dudaklarında yaralar oluşur. Bu olay hem Buhari hem Müslim’de geçmektedir. Bu 14 asır önceki eylem bile o dönem Hz. Muhammed’in işinin ne kadar zor olduğunu gösterir. Yine, Hz. Muhammed’i eleştiren birçok Yahudi erkek ve kadın, onun emriyle öldürülmüştür. Bu da onun Yahudilere ne kadar öfkeli olduğunu gösterir. Yerine göre bunlara değineceğim. Örneğin: Ka’b b. Eşref, Ebû Afek, İbn Ebî’l-Hukayk gibi erkekler ile Asma bint Mervan gibi kadınların hepsi Yahudiydi ve Hz. Muhammed’in emriyle infaz edilmişlerdir. Hz. Muhammed, bu tehlikenin farkında olduğu için önce Benî Kaynukâ kabilesinin işini bitirmiş, ardından Benî Nadîr Yahudilerinin mallarına el koyarak onları da Medine’den çıkarmıştır. Zamanla hem bu grupları hem de Hayber’de yaşayan diğer Yahudileri hedef almış, en sonunda Fedek Yahudilerinin de işini bitirmiştir. Zamanı geldiğinde bunlarla ilgili ayrıca bilgi sunacağım. Konuya ilişkin Buhari’de geçen bir hadis de dikkat çekicidir: Ensar’dan bazı Müslümanlar, kendi masraflarını karşılasın diye gelir getiren hurmalıklarını Hz. Muhammed’e hibe eder. Buna daha önce kısaca değinmiştim. Ancak Hz. Muhammed, Benî Kureyza ve Benî Nadîr Yahudilerinin mallarına el koyunca, kendisine daha önce hibe edilen bu hurmalıkları sahiplerine iade eder. Ayrıca, Hayber Yahudilerinden alınan mallar sonrasında, Medineli Müslümanların daha önce Mekkeli Müslümanlara verdikleri mallar da iade edilir. Medine’den ilk sürülen Yahudi kabilesi işte Benî Kaynukâ’dır. Benî Kaynukâ baskınına gerekçe olarak gösterilen olay ise şudur: Müslüman bir kadın, bir Yahudi dükkanına gider. Orada bulunanlar kadınla alay eder ve bir şekilde kadının avret yeri açığa çıkar. Olayı duyan bir Müslüman müdahale eder, çıkan kavgada öldürülür. Bunun üzerine yukarıda anlamını verdiğim ayet iner: “Eğer bir topluluktan hıyanet kuşkusu duyarsan, antlaşmaya bağlı kalmayacağını onlara bildir.” Hz. Muhammed, bu olay üzerine Yahudileri kuşatır, teslim alır ve yukarıda anlatıldığı şekilde Medine’den sürüp mallarına el koyar. Link to comment Share on other sites More sharing options...
Recommended Posts
Create an account or sign in to comment
You need to be a member in order to leave a comment
Create an account
Sign up for a new account in our community. It's easy!
Register a new accountGiriş yap
Already have an account? Sign in here.
Sign In Now