Jump to content

Tetkik-i Alem


mantik

Recommended Posts

Önsöz

Bu roman/hikaye, yaşadığım ülke olan Amerika Birleşik Devletlerinde günümüzde yaygın bir janr olan "Alternatif Tarih" tarzında yazılmış bir hikayedir. Tarihteki belli bir noktada, eğer olaylar farklı olsaydı ne olurdu diye düşünerek ortaya çıkartılan hikayeleri kapsıyor bu.

Örneğin ikinci dünya savaşını Naziler kazansaydı ne olurdu, Rusların bolşevik devrimi döneminde diğer Avrupa ülkeleri de sosyalizme geçseydi ne olurdu, vs gibi.

Bu tür "Ya öyle olsaydı" düşüncesinden yola çıkarak çok hoş ve ilginç hikayeler, romanlar yazılabiliyor. Bu romanın da sorusu "Keşifler çağında Amerika'yı Avrupalılar değil de Osmanlı keşfetmiş olsaydı ne olurdu?".

Maksat, günümüzde Türk/İslam uygarlığının düşmüş olduğu duruma nasıl gelindiği, bunda hangi faktörlerin kontrolümüz dışında, hangilerinin kontrolümüz altında geliştiği, tarihte farklı verilebilecek bazı kararların neyi nasıl değiştirebileceği, bağnazlık ve dogmatizm yerine bilimsel merak, düşünce özgürlüğü ve araştırmaya dayalı bir yöntem izlemenin tarihimizde neden mümkün olmadığı, aydınlanma çağı ve sanayi devrimi gibi dönemlerinde Osmanlı ve İslam dünyasının neden geri kaldığı gibi konuları incelemektir. Hangi noktada neler farklı yapılsaydı ne olurdu sorularının bir olası cevabının verilmesi gayesi güdülmektedir.

Hayal ettiğimiz alternatif dünyada, Osmanlı farklı kararlar vermiş, farklı yollardan gitmiş ve farklı yerlere ulaşmıştır. Osmanlının bu realitedeki uzantısı olan uygarlık, Bilim, Teknoloji, Ekonomi ve askeri güç bakımından, ve hatta fikir özgürlüğü bakımından bile başarılı olmuş (ki bu olmasaydı diğerleri de olmazdı zaten savında buluncağız), ve dünya üzerindeki baskın güç haline gelmiştir. Bu hayali dünyadakiler bunu nasıl başarmıştır, ve bizim dünyamızda bu neden başarılamamıştır sorularını cevaplamaya çalışacağız bu hikayede.

Çok sayıda bölümden oluşacak bu hikayeyi, yazdıkça bölüm bölüm paylaşacağım burada.

Mantık

Not: Bu hikayeyi tartışmak isterseniz, bu projeyle ilgili daha önce bu bölümde açmış olduğum, fakat şimdi Kafe bölümüne taşınmış şu başlık altında fikirlerinizi yazabilirsiniz:

İsmi henüz konulmamış alternatif tarih romanım
 

Link to comment
Share on other sites

1. Bölüm

İstişare Odası

Kaan yorulmuştu. Bu toplantının artık sona ermesini istiyordu.

Odanın ortasında bulunan, yüzeyi oldukça geniş, alçak bir yuvarlak sehpanın etrafındaki herkes gibi o da bir minderin üzerine bağdaş kurarak oturmuş durumdaydı. Eskinin Osmalı sofralarını andıran bu yüzeyin üzerinde doğu ve islami motiflerle süslü bir ibrik, ve yine benzer şekilde süslü metal kupalardan başka sadece tablet görünümlü elektronik cihazlar vardı. Bu cihazlar, ekranlarını kolay okunur bir açıda tutan plastik ayaklara yaslanmış bir şekilde durmaktaydılar. Aşağı yukarı herkesin önünde birer tane olan bu cihazlar haricinde, odada yüksek teknoloji ürünü başka birşey göze batmıyordu.

Yuvarlak sakallı yaşlı kişi, "O halde, vazifeyi anlıyorsun" dedi.

"Evet" dedi Kaan. "Öte alemlerden bu bahsi geçeni ziyaret edip, tetkik etmemizi, ve neden bizimkinden değişik olduğunun, ve ne zamandan itibaren ve ne sebeple değiştiğinin idrakına teşebbüs etmemizi istiyorsunuz" dedi. "Sadece bizimkinden değil" dedi çember sakallı yaşlı adam. "Başka pek çok aleme gönderdiğimiz zat-ül hareke malumat devşirme cihazlarının gösterdiği kadarıyla nispeten çoğunluğu bizimkine benzemesine rağmen, az sayıda bazı alemler bu bahsi geçen gibi gözükmekte. Bu alemi o cinslerin bir mümessili olarak seçtik, ve onu anlamak diğer benzerlerini de anlamamıza yardım edecektir" dedi.

"Ne zaman azimet edelim?" diye sordu Kaan. "Zevceniz Eda hanımın tasarlayıp inşa ettirdiği Seyahat-i Alem cihazı hazır hale gelir gelmez azimet edebilirsiniz" dedi yaşlı adam.

Hemen ardından toplantı sona erdi ve Kaan evine doğru yola koyuldu. Binanın hemen dışında, bizdeki en yakın karşılığı taksi diyebileceğimiz bir ulaşım aracına binip arka koltuğuna oturdu, ve gitmek istediği adresi sözlü olarak söyledi. Araç ise hemen hakarete geçti, kendisi için ayrılmış, normal trafikten ayrı bir yolu kullanarak kısa süre içinde Kaan'ı evine ulaştırdı.

Uzun sürecek bir görev için eşi ile birlikte görevlendirilmişti. Uzman bir fizikçi olan eşi Eda'nın uzun yıllar önce tasarlamış olduğu, ve nihayet son yıllarda pratik olarak kullanıma geçirilmiş bir uzay aracını kullanarak alternatif bir realiteye yolculuk edeceklerdi. Bilim ve uygarlık tarihi konusunda uzman bir akademisyen olan Kaan'dan, araştırmaları için seçilmiş olan realitenin neden kendilerininkinden farklı olduğunu araştırması bekleniyordu. Yüzyıllardır hiçbir gerçek politik gücü kalmamış olan Sultan'dan, ve halk tarafından seçilen Meclisten daha bile güçlü olan Bilgeler Heyeti tarafından bu iş için görevlendirilmşti. Dolayısıyla, kolay kolay hayır denemeyecek bir görevdi bu. Gerçi kendisi de hayır demeyi hiç aklından bile geçirmiyordu. Uzmanlık alanına giren ve merak ettiği bazı konuları incelemek için mükemmel bir fırsattı bu çünkü. Henüz çocuk sahibi değillerken, yolculuk ve macera gerektiren bu tür görevleri mümkün olduğu kadar yerine getirmenin kariyeri açısından iyi olacağını düşünüyordu. Bu araştırma sonucu çıkaracağı yayınlar sayesinde, çalıştığı yer olan, bizdeki karşılığı üniversite kabul edileblecek bir yüksek eğitim ve araştırma kurumundaki yerini iyice sağlamlaştırmış olacaktı.

Eşi Eda çok istekli değildi aslında. Bu tür bir macera fikri ve başka alemlere seyahat fikri Kaan'a kıyasla Eda'nın o kadar hoşuna gitmiyordu. Ama seyahat için kullanacakları cihaz Eda'nın tasarımı olduğundan, eşini bu seyahat sırasında en güvenli tutacak kişinin kendisi olacağını düşündüğü için, ve aylar boyu süreceği tahmin edilen böyle bir görevde onu yalnız bırakmak istemediği, kendisi de yalnız kalmak istemediği için, bu göreve katılmaya razı olmuştu.
 

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

2. Bölüm

Yolculuk

Aradan aylar geçtikten sonra, yola çıkma günü geldi, ve büyük bir kalabalığın toplandığı bir hangarda, bizdeki küçük jetlere benzer büyüklükteki Seyahat-i Alem cihazının son kontrolleri yapılırken, onlar da kalabalık ile vedalaşıyorlardı. Bu zamana kadar artık tüm hazırlıklar yapılmış, geriye sadece son kontrolleri yapıp yola çıkmak kalmıştı.

Bizdeki en yakın karşılığı için uzay gemisi diyebileceğimiz Seyahat-i Alem makinesi, son model bilgisayar sistemleri ve yapay zeka ile donatılmış, hem nükleer, hem kimyasal yakıtla çalışan, mürettebatın en çok vakit geçirecekleri bölümü kendi ekseninde uygun hızda döndürülmek suretiyle yapay çekim özelliği kazandırılmış, ve birkaç kişilik bir mürettebatın her türlü ihtiyacını karşılacayak biçimde tasarlanmış bir araçtı. Zaten yollarının çok uzun sürmesi beklenmiyordu. Asıl vakit alacak kısım, öbür realiteye ulaşıp iniş yaptıktan ve araştırmalarına başladıktan sonrası olacaktı.

Seyahatin nasıl mümkün olduğu ve teorisi çoğu kişinin kolay anlayamayacağı düzeyde derin ve karmaşık olduğu için, ancak Eda ve benzeri düzeyde uzman fizikçilerin anlayabileceği bir konuydu. Fakat özetle, uzayda, veya herhangi bir vakum ortamında, yapay bir tekillik (singülarite) oluşturmak ve onun etrafındaki bir yörüngede yüksek hızla hareket etmeye dayalı bir işlemdi bu giriştikleri. İşin içinde fiziksel formüllere dayalı pek çok derin hesaplar vardı elbette, ama artık yapay zekanın çok ciddi düzeyde olduğu kendi dünyalarında bu tür hesaplar mümkündü.

Kuantum fiziğinin kendi evrenlerindeki karşılığı olan bilim dalı keşfedildiğinden beri, yani son birkaç yüzyıldır, farklı evrenlerin ve farklı kuantum realitelerinin varlığı savlanmaktaydı zaten. Yeni olan, ve sadece son birkaç on yılın ürünü olan gelişme, bu realiteler arası yolculuğun yollarının keşfi ve pratik hale gelmesi olmuştu. Bu konuda da, pek çok başka fizikçi ve bilim insanıyla birlikte, Eda'nın da katkısı büyüktü.

Diğer realitelere (kendi kullandıkları terim ile "alem"lere) önce insansız bilgi toplama araçları gönderilmiş, ve dünya yörüngesinin bıraz ötesine gönderilen bu cihazların, yörüngeye girerek dünyayı gözlem altına alması ve incelemesi, sonra da geriye bilgi göndermesi mümkün olmuştu. İşin teorisi gereği, seyahat ettikleri realitelerin çoğu, kuantum düzeyinde kendilerininkine benzer olanlar olmak zorundaydı. Yani, istatistiksel açıdan, belki dünyada hiç hayatın ortaya bile çıkmadığı türde realitelerin sayısı belki çok daha fazla olmak zorunda olsa da, iş seyahat etmeye gelince, ancak yakın olanlara gidilebiliyordu. Çok farklı olanlara gitmek, eldeki teknoloji ile henüz mümkün değildi. Bu yüzden, bilgi toplama cihazı gönderdikleri realitelerin çoğu dünyada hayatın ortaya çıktığı ve insanlığın benzer geliştiği realiteler olmuştu. Binden fazla realiteye gönderilen cihazların, oralarda çektikleri resimler, inceledikleri ve kaydedip raporladıkları radyo ve televizyon yayınları, yapay zeka tarafından incelenip, kendi realitelerindeki teknolojiden farklı olmalarına rağmen kodları çözülüp analiz edilebilmişti. Bu sayede toplanan bilgiler göstermekteydi ki, bu realitelerin yarısından çoğu kendilerininkine az çok benzer gelişmiş, ve Osmanlı'nın devamı olan uygarlığın gücü günümüze kadar gelmiş, ve dünya üzerindeki baskın bilimsel, teknolojik, ekonomik ve siyasi güç olarak yerini almıştı. Fakat bu realitelerin yarısına yakın kısmında, Türk/İslam uygarlığı bağnazlık ve dogmatizm batağına batıp Avrupa ve uzak Asya uygarlıklarına kıyasla geri kalmıştı.

İşte Kaan ve Eda'nın görevi, bu ikinci tür realitelerin temsilcisi olarak seçilmiş bir tanesine giderek yakından incelemede bulunmak, o realitenin tarihini öğrenmek, ve durumun neden ve nasıl bu hale dönüştüğünü incelemekti.

Araca bindiler, son hazırlıklarını yaptılar, ve geri sayımdan sonra araç harekete geçerek, onları dünya yörüngesinin dışına gönderdi. Yörüngeden çıkıp yeterince uzaklaştıktan sonra, realiteler arası sıçramayı gerçekleştirecek motoru çalıştırdılar, ve bir anda cihaz incelemek istedikleri realiteye sıçrama gerçekleştirdi. Ondan sonra tekrar dünya yörüngesine yaklaştılar, ve uygun bir yörüngeye girip, doğru realitede olup olmadıkları tespit etmek ve diğer gerekli ölçümleri yapmak için bir süre yörüngede kaldılar ve ellerindeki sensörlerle gerekli bilgileri toplayıp araçlarının bilgisayarına analiz ettirdiler. Doğru realiteye ulaştıklarını anladıktan sonra da, bir sonraki aşamaya geçtiler, ki bu da gerekli dili öğrenmekti.

Önceki araştırmaların da söylediği gerçeği kendi cihazları da onaylıyordu. Tüm televizyon ve radyo yayınlarının uzun süre incelenmesine dayalı veriler, bu realitede ingilizcenin dünyada en çok konuşulan baskın dil olduğunu gösteriyordu, ve kendilerinin de bu dili öğrenmesi gerekiyordu.

Araçlarındaki yapay zeka cihazının özelliklerinden biri de, bir iletişim türü veya dili, eğer yeteri kadar veri toplayıp, gerekli ve uygun imaj ve seslerle destekli bir şekilde analiz edebildiyse, tüm gerekli gramer özellikleri ve yaygın kullanılan kelime ve ifadelerle birlikte öğrenebilmesi, ve hatta sonra da hızlı bir şekilde öğretebilmesiydi. Bu öğretmenin yöntemi, bir sanal realite makinası benzeri bir şekilde, kafaya geçirilen bir başlık ile, uygun görüntü ve seslerin hızlı bir şekilde, uygun sırayla ve yeteri kadar tekrarla kişiye göstermesi üzerine kuruluydu. 

Bu öğrenmeyi yola çıkmadan önce yapmaları istenmemişti, çünkü gerekli verilerin, gidilen realiteden canlı bir şekilde toplanması ve orada öğrenilmesi tercih edilmişti. Herhangi bir sebeple, ufak hesap farkları yüzünden tam istedikleri realite değil, onun çok benzeri, neredeyse kopyası, ama yine de biraz farklı olan bir tanesine gidilme olasılığına karşı alınmıştı bu önlem. Araştırma açısından, birbirine bu derece yakın olanların herhangi birinin incelenmesinde bir sakınca yoktu. Ama, Kaan ve Eda'nın zorluk yaşamaması, ve doğrudan gidilen realiteyi inceleyip, ona özel bilgileri öğrenmeleri istendiği için bu yol tercih edilmişti. Bu yüzden, yörüngede geçirdikleri birkaç hafta boyunca, her gün hızlı öğrenme makinasında vakit geçirerek, hem gidecekleri dünyanın en yaygın dili olan ingilizceyi, hem de bu dünyadaki yaşam tarzını öğrendiler.

Nihayet, gezegenin yüzeyine inip, asıl araştırmalarına başlamanın günü gelmişti. Bu realitenin en baskın siyasi ve ekonomik gücü olduğunu tespit ettikleri Amerika Birleşik Devletlerinin kırsal bölgelerinin birinde, gözlerden uzak bir yere iniş yapmaya karar verdiler. 

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

3. Bölüm

İniş

İnişleri problemsiz gerçekleşti. Yerleşim yerlerinden oldukça uzak, insanların kolay kolay işleri düşüp uğramayacakları, ormanlık ve kayalık bir alana indiler, ve aracın kamuflaj modunu aktive ettiler. Bu modun özelliği, bakılan açıya bağlı olarak, aracın öbür tarafındaki görüntüyü bu tarafa yansıtmasıydı. Bir nevi görünmezlik özelliği yani. Tabi mükemmel işleyen bir teknoloji değildi. Örneğin aracın çok yakınına yaklaşıldığında bir tuhaflık olduğu anlaşılıyor ve görenler orada birşey olduğunu farkediyordu. Ama yeterince uzaktan bakıldığında, bir bukalemunun bulunduğu ortama kamufle olmasına benzer şekilde, orada olduğu farkedilmiyordu.

Televizyon yayınlarından gördükleri sırt çantalarına mümkün olduğunca benzetilmiş birer çantayı sırtlarına alarak, yakındaki bir yerleşim merkezine doğru yola koyuldular.

Bu realite kendilerininkine o kadar benziyordu ki, dağlar, taşlar, doğa, ormanlık arazi, hayvanlar, vs aşağı yukarı aynı görünüyordu. Kendileri ise, kıyafetleri hariç zaten gayet normal ve buralı görünüyorlardı. Kıyafetleri ise, kendi geldikleri realiteden olduğu için, 21. yüzyıl Amerika'sında alışılmış türde kıyafetlerden farklıydı farklı olmasına, ama çok da göze batmayacağını düşündüler, ve ilk fırsatta değiştirmeyi planladılar. İkisinin de üzerinde, rahatlık açısından tercih ettikleri şalvara benzer pantolonlar, ve üstlerinde de gömlekler vardı. Fakat desen ve görüntü olarak Anadolu kıyafetlerini andıran bu giysiler, günümüz Amerikasında fazla karşılaşılacak türde kıyafetler değillerdi.

Yanlarında bulunan, küçük besin tabletleri sayesinde kendilerini uzun süre tok tutabileceklerdi. Su ise, yolda karşılaştıkları akarsularda bolca mevcuttu. Yanlarında getirdikleri dezenfekte edici kimyasal maddeleri kullanarak, derelerden buldukları suyu içilir hale getirip kullandılar yol boyunca.

Bir günden fazla süren bir yürüyüşten sonra küçük bir Amerikan kasabasına vardılar. Saat sabahın erken saatleriydi. İlk iş olarak para bulmaları gerekiyordu. Yaptıkları araştırmalarda hangi değerli metallerin ve az bulunur taşların para edeceğini öğrenmişlerdi. Bu yüzden yanlarında altın ve platin gibi metaller, ve zümrüt ve elmas gibi taşlar getirmişlerdi. Bir kuyumcuya girip, bir değerli taş bozdurdular. Fakat bu işlem umduklarından zor oldu. Kıyafetlerinden ve davranışlarından buralı olmadıkları belli oluyordu. İngilizce konuşmalarına rağmen, konuşmaları aksanlıydı ve zor anlaşılıyordu. Fakat Amerikalılar, turizm maksadıyla dünyanın dört bir tarafından gelen kişilere alışık olduğu için, Eda ve Kaan sadece uzak diyarlardan gelen birer turist gibi göründüler kuyumcuya, dolayısıyla, ortada çok da tuhaf bir durum yoktu.

Ellerine geçen parayla, gidip başka bir dükkandan kıyafet alışverişi yaptılar. Üzerlerine birer tişört ve kot pantolon alıp, mağazanın içindeki kıyafet değiştirme odalarında üstlerini değiştirdiler, ve ödemelerini yapıp oradan da çıktılar.

Şimdiye kadar herşey problemsiz gidiyordu. Sadece uzaklardan gelmiş birer turist gibi görünüyor ve davranıyorlardı. Ki zaten prensip olarak öyle oldukları da söylenebilirdi.

Sonra da kalacak yer arayışına girdiler. Yine yaptıkları araştırmalar sonucunda, han ve kervansarayların bu dünyada ve bu ülkedeki karşılığı olan yerlerin oteller ve moteller olduğunu biliyorlardı. Bir basit motel buldular ve bir oda isteyip, odalarına çekildiler.

Sonraki birkaç günlerini odada televizyon seyrederek ve kasabada yürüyüş yaparak geçirdiler.

Gördükleri farkları not edip, aralarında konuşuyorlardı.

Bir fark, insanların kıyafetleri konusundaydı. Resmi kıyafetler, kendi dünyalarında eski Osmanlının kaftanlarına benzer kıyafetlerken, burada erkekler için takım elbise, kadınlar için ise etek, ceket ve bluz idi. Günlük kıyafetler ise prensip olarak benziyordu, yani etek, pantolon ve gömlekler olmaları açısından. Fakat tarzlar uyuşmuyordu elbette. Geldikleri dünyada daha oryantal, ve orta doğu görünümlü kıyafetler modayken, burada bildiğimiz çağdaş kıyafetler modaydı. Başlara ise burada ya hiçbirşey takılmıyor, ya da nadir olarak beyzbol şapkası ve benzeri tür, daha çok güneşten koruma amaçlı şapkalar takılıyordu. Kendi geldikleri dünyada ise, erkekler için fes ve sarık hala az çok yaygın sayılırdı. Sarık dinsel bir sembol olma işlevini çoktan kaybetmiş, sadece moda ürünü bir kıyafet seçimiydi. Kadınlar ise, saçlarını kısmen kapatan, bazen sadece ince bir şerit görünümlü, renkli ve çoğu zaman tülden ve benzerlerinden yapılmış, saçı kapatmaktan çok bir aksesuar olma özelliğinde eşarp türü başlık ve örtüler kullanıyorlardı.

Fakat genel olarak kadınların kıyafetlerinin, kendi geldikleri dünyada daha muhafazakar olduğunu, burada ise daha açık ve deriyi daha fazla gösteren türde olduğunu gözlemlediler ve not ettiler.

Kendi dünyalarındaki gibi, burada da bilgisayarların çoğunu birbirine bağlayan bir bilgisayar ağı olduğunu biliyorlardı, ve daha fazla bilgi toplayıp araştırma yapabilmek için bir bilgisayar alıp odalarına getirmeleri gerekiyordu. Bir marketin elektronik araç bölümünde, dizüstü bilgisayarlar ve tabletler arasında seçim yapmaya çalıştılar. Hangisinden alacaklarını bilemediler. Konuşmaya dayalı arayüz yoktu bu realitedeki bilgisayarlarda. Kendi realitelerinde yapay zekanın daha gelişmiş olduğunu açıkça görüyorlardı. Sonunda ekrana dokunarak da kullanılabilen, fakat normal klavyesi de olan bir dizüstü bilgisayarda karar kılıp, alıp otel odalarına getirdiler. Biraz deneme yanılma, biraz gittikleri Starbucks ve benzeri kafelerde insanları gözlemleyerek, biraz da sorarak, telsiz internete nasıl bağlanacaklarını öğrendiler, ve kaldıkları otelde de bu hizmetin olduğunu bildileri için, otel odalarında interneti kullanabilmeye başladılar.

İnternet bir bilgi hazinesiydi. Tuşlara basarak veri girmek baştan kendilerine zor gelse de, zamanla alıştılar ve bilgi edinmek için bilgisayarı bolca kullanmaya başladılar.

Kaan kendi çalıştığı yüksek eğitim ve araştırma kurumlarının benzerlerine bu realitede üniversite denildiğini öğrenmişti, ve tarih konusunda, özellikle de orta doğu ve dünya tarihi konusunda uzman birilerini bulabilecekleri bir üniversite arayışına girdiler. İnternette çok fazla seçenek vardı bu konuda. Büyük üniversitelerden, kendi bulundukları kasabaya nistepen yakın sayılabilecek bir tanesini seçtiler, ve oraya girmeye karar verdiler. Tabi bunun için çok daha büyük bir yerleşim merkezine gitmeleri icap edecekti. Ama artık buna hazır olduklarını düşündüler, ve ulaşım seçeneklerini değerlendirdiler.

Bu ülkede, herkeste özel arabalar vardı, ve fosil yakıt kullanıp havayı kirleten bu araçların fazlalığına hayret ettiler. Kendi realitelerinde toplu taşıma araçları çok daha yaygındı. Özel araçlar da vardı elbette ama günlük kullanım için çoğu kişi, çoğu zaman toplu taşıma araçlarını tercih etmekteydi kendi dünyalarında. Burada ise, bulundukları küçük kasabadan, daha büyük yerleşim yerlerine gitmek için bile pek bir toplu taşıma aracı seçeneği bulamadılar. Araç kiralayarak, kendileri sürmek suretiyle yolculuk yapmaları gerektiğini farkettiler. Fakat bu da problemdi, çünkü kendi realitelerinde araçlar sürücüsüzdü, ve istediğiniz yere sizi alıp götürebiliyorlardı. Burada ise, araba kullanmayı öğrenmeleri gerekecekti. Fakat bu da basit birşey olmayacağından, farklı seçenek aradılar, ve taksi tutmaya karar verdiler.

Taksi ile daha büyükçe bir yerleşim merkezine gideceklerdi, ve orada toplu taşıma aracı bulabilecekler gibi gözüküyordu. Daha büyük yerlerde otobüs ve tren gibi toplu taşıma araçları vardı.

Bu plana uydular, ve bir taksiye atladılar. Taksi sürücüsü kendileriyle sohbet etmeye çalıştı ve nereli olduklarını sordu. Doğu Avrupa dediler, ve çok fazla sohbet etmeden yolun bitmesini beklediler. Şöför ise, fazla konuşkan olmadığını gördüğü bu turistleri fazla rahatsız etmedi, ve istedikleri yere kadar kendilerini götürdü. Uzun bir yoldu bu, fakat ücretini almıştı. Dolasıyla, halinden memnundu.

Sonunda, daha büyük yerleşim yerine vardılar, ve oradan bir trene binerek, Cincinnati denen bir şehre doğru yola çıktılar.
 

Link to comment
Share on other sites

×
×
  • Create New...