Jump to content


duran

Recommended Posts

Düşünmek üzerine

 

Biz; (Biz'i; ben, sen, o anlamında kullanıyorum)

Hayatımızı çok bilinçlimi oluşturduk.

Düşüncelerimizi deneysel, somut verilerlemi oluşturduk, yoksa duygusal bağlarlamı.

Düşüncelerimiz üzerine düşünmeden oluşturulan bir hayat, hayatmıdır.

 

Düşüncelerimiz üzerine nicin düşünmemiz gerektiğini hiç aklımıza geretirdik mi.

Düşüncelerimiz üzerine düşündük mü.

Düşüncelerimizi nasıl düşünmemiz gerektiğini düşündük mü.

 

Düşünce sürecinin nasıl oluştuğunu düşündük mü.

Neyi bilmediğimiz üzerine düşündük mü.

 

İnsan düşünmekten kaçar mı.

İnsan düşünme tembelliği eder mi.

İnsan düşünme hataları yapar mı.

 

İnsanlar çeşitli yollarla düşüncelerini oluştururlar. Bu düşünceleri ikiye ayırabiliriz; Bulanık, açık olmayan düşüncelerle, ayrımına varılmayan bilgilerle oluşturulan düşünceler. Açık bir şekilde bilginin ayrımına varıp, iyi bir işlemden geçmiş fikirlerdir. Ve bu iki durum sonucunda oluşan fikirleri de inanç ağırlıklı (ideolojik, fanatizm şeklinde, tabular, mitler, söylenceler) ve sorgulayan/eleştiren doğruyu arayan hayat görüşleri şeklinde ayırabiliriz.

 

Ben bu yazıda hayatta neyin iyi, neyin kötü olduğunu söylemiyeceğim. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu da söylemiyeçeğim. Ben zaten iyi ve kötü ayrımını kesin olarak yapamıyorum, çünkü iyi ve kötü ayrımını yapabilmem için insanı bilmeliyim/insanın doğasını bilmeliyim diyorum, insanın tanımını yapmadan yapılan iyi ve kötü ayrımları kişiye göredir.

Ben bu yazıda şunları açmaya çalışacağım, Düşüncelerimiz üzerine düşünüyormuyuz, düşünme ile bağlantılı kavramlar nelerdir, düşüncenin önünde ki engeller nelerdir, ne zaman düşüncelerimiz üzerine düşünmeye karar veririz. Mantıklı düşünmenin bileşenleri nelerdir.

 

Düşüncelerimiz üzerine düşünüyormuyuz,

Çoğu kişi düşünceleri üzerine düşünmeden, düşünme süreçlerini bilmeden, düşünce hatalarına düştüklerinin bile farkında varmadan bazı hayat görüşleri oluşturuyorlar, veya çevrelerindeki hayat görüşlerini benimseyerek, çevresine uyum sağlıyorlar. Şunu görüyorum, insanlar çok kompleks bir konu hakkında bile kestirme yollardan bir çıkarımda bulunabiliyorlar, veya çok az/yetersiz bir kanıtla çok büyük bir çıkarımda bulunabiliyorlar. Kendi düşünceleri üzerinde düşünmeyen kişiler, bir başkasının düşüncesi üzerinde de düşünmezler, kendi düşünceleri üzerinde düşünmeyen kişiler otorite gördüğü kişiden bir şey aktarıldığında bu kişinin düşüncesini nasıl oluşturduğuna bakmadan bu düşüncenin aynısını alıyor/söylemeye balkıyor. Çoğu kişiye bu varsayıma çıkarıma nasıl ulaştığını sorduğumda, illaki bana bir açıklama yapıyor, şu şu nedenden dolayı, şöyle oluyor diyor, ama burada şunu fark ediyorum ki çok ta mantıklı olmayan önemli/kritik bir düşünce sürecinden geçirmeden, değerlendirmeye/harmanlanmadan, tartışılmadan oluşmuş olmaları, bu çıkarımlara/varsayımlara ulaşırlarken genelde kendi çevresinde destek gören, kendi inancına ters gelmeyen, duygusal bağlarların devrede olduğu, sonucu önceden belirlemiş ve kanıtları sonuca göre toplayan kişiler olduklarını görüyorum. Ve bu gözlemimi genelleyerek, insanların çoğunun böyle olduğunu iddi ediyorum.

 

Yukarıdaki ifadelerimi açıklamaya/açmaya çalışayım,

Çoğu kişi düşüncelerini nasıl oluşturuyora bakalım,

 

Duygusal anlamda etkilendiğimiz kişiler bizim düşüncelerimiz ve kişiliklerimizin oluşmasında çok etkilidir. İhtiyaçlarımızı en iyi karşılayan kişiye karşı duygusal bir yakınlık hissederiz ve bu kişi çoğunlukla en yakınımızda ki kişi olur, bu kişinin karakteristik/kişilik özelliklerini kendimize büyük çoğunlukta alırız -bu kişinin davranışlarını gözlemleyerek, olaylar karşısındaki tepkilerini görerek ediniriz- kişiliğimizin büyük bir çoğunluğunu burada oluştururuz. İnançlarımız bu yakın ilişkilerde oluşmaktadır. Bir çok yerden haber tarzında bilgiler ediniriz, aileden, çevremizden, okuldan, gazetelerden, televizyondan, bu edindiğimiz bilgiler üzerinde eleştirel/kritik/önemli bir düşünüş şeklinde düşünmemiş isek, bu bilgiler üzerindeki değerlendirmelerimiz rastegele olur veya çoğunlukla duygusal anlamda beslendiğimiz kişilerin değerlendirmeleri gibi, ve çocuk iken büyüme ortamının etkileri altında kalarak düşünür ve ona göre karar verir çoğu kişi.

Çoğu kişi ayrıntılı, detaylı düşünmekten kaçınıyor, düşünürken çok kestirme yollar kullanıyorlarda, düşünce tembelliği yapıyorlar -güçlü/otorite kişinin düşüncelerini sorgulamadan onaylamak, düşünce tembelli yapar-. Düşünmekten de hoşlanmaz birçok kişi, çevresindeki kişiler gibi davranmak daha cazip gelir, düşündüğünde karşılaşaçağı sonuçlardan korkar, kişiyi huzursuz edebileçeğini düşünür ve bu düşünceden ötürü düşünmekten vazgecer.

 

İnsanlar çok kaygılı olduklarında ve kabul etmek istemediği durumlarda olayları normal zamana göre çok farklı düşünüp değerlendiriyor, akla uydurmaları çok fazla yapıyor, bilişsel çarpıtlamalara çok sık başvuruyor. Mesela çocuğunu aniden kaybeden bir anne çocuğunun ölmediğine kendini ikna ediyor, bir iki ay bu söylemi söylüyor, sonra benliğinin bu kaybı kaldıraçağını hissettiğinde kabul ediyor. Normal düşünmeye devam ediyor.

 

Ben düşünme konusunda düşünen, kendi düşünceleri üzerinde düşünmeye çalışan biri olarak görüyorum kendimi. Ben neyi bilmediğimi biliyorum/bilmeye çalışıyorum, düşüncelerim üzerine düşünmeye başlamış biriyim, eleştirel/kritik/önemli düşünce aşamalarını biliyorum, sistematik düşünmenin nasıl olması gerektiğini biliyorum. Ne zaman akla uydurmaları yaptığımı bilebiliyorum, düşüncemin önündeki engelleri, düşünce hatalarımın ne zaman olduğunu biliyorum.

 

Düşünme üzerine bir yeterlilik kazanmadan önemli bir düşünmenin olamayaçağını biliyorum , bu durumun farkına varmak gerek. Bir kişi her hangi bir konu hakkında, bir birey olarak bir değerlendirmeye ulaşabilmesi için, yeterli yeterliliğe ulaşmalıdır. Doğru düzgün bir düşünce beceresine sahip olduktan sonra herhangi bir konu üzerinde değerlendirmeye gitmelidir. Denizde kayığın içine bırakılmış bir kişi kayığı kullanma ve yüzme becerisini/yeterliliğini kazanmamışsa bu kayığın içinde kurtarılmayı bekler, denize atlarsada boğulur – Demokrasilerde oy kullananlar yönetim şekillerini ve oy kullandığı siyasi partiyi iyi tanımalıdır, bilincsiz bir şekilde oy kullanmak, kurtarılmayı beklemek gibi veya yüzmeyi bilmediğimiz halde denize atlamak gibidir-.

 

Şimdi düşünme ile ilgili olduğunu düşündüğüm bazı kavramlara bakalım, bunları açmaya çalışayım.

 

Düşünmeyi düşünürken, şu kavramlar üzerinde de düşünmem gerekti, bu kavramlar, dürtü,

zihin, bilgi, akıl, ve insanın doğası/yaratılışı üzerine de durdum. Düşünmeye nasıl başlarız, düşüncelerimizi nasıl oluştururuzu bu kavramları açınca anlaşılacaktır. Benim ne dediğimin daha iyi anlaşılması için kavramları ve insan doğası/yaratılışını açmaya çalışaçağım.

 

Dürtü, bir bebek ilk doğduğunda anneyi emmeye çalışması, bir ihtiyaç/gereksinim hissettiğinden ötürüdür, ama bu gereksinim bilinçli bir gereksinim değildir, çoçuk daha ilk doğduğunda emmeye başlar, ilk emmekten sonra ikinçi emmeye çocuk nasıl başlar, açıkmanın ne demek olduğunu bilmez, çocuk aç kalmanın sonuçlarını bilmez -bunlar hep sonradan öğreniliyor- ama içinden birşeyse onu dürtmekte, bu dürtü ilk haldeki duruma dönmek istemekte sanki, dengesi bozulmuşta dengeye gelmek istiyor sanki. Ama bu dengeye gelme dürtüsü nasıl olmakta -ilk çocuk doğduğunda hiçbir bilgiye sahip değildir ama bu dürtü nereden geliyor- dürtü sonuçunda oluşan bir gereksinim, dengeye gelme durumu, zihnin ilk oluşumunu şekillendirmeye başlıyor. Başka bir dürtüde, Birşeyi tanımlama mı desem birşeye anlam verme dürtüsümü desem, çocuk bir nesneyi tanımlamak istiyor, bebek başta herşeyi kendine çekiyor -ben merkezli bir zihin var- sonra kendini yavaş yavaş ayrıştırmaya başlıyor -anneden kendini ayrı görmeye başlıyor- başta cansız nesnelerle canlı nesnelerin tam ayrımına varamaz, cansız nesnelere canlı gibi özellikler yükler. Hep bir sefer önce oluşturduğu, kafasında ki şemayı tamamlama ihtiyacı içinde sanki, şemada bir eksiklik hissedir gibi. Bir başka dürtü ise, Ergenliğe giren, zihinsel özürlü bir çocuk, düşünmeden, aklını kullanmadan, cinsellik üzerine bir bilgisi de olmadan birşeylerin dürtmesi ile bir cinsellik gereksinmesi doğuyor -öz doyuma ulaşmaya çalışıyor-, bu gereksinme bu kişiyi düşünmeye itmiyor veya zihinsel bir gelişmede sağlamıyor. Zihinsel gelişimi tam olarak tamamlanan bir çocukta dürtüsel olarak oluşan cinsellik ihtiyacı/gereksinmesi, bu gereksinme sonucunda kişi bu gereksinmeyi giderme yollarına gitmek ister ve bu gereksinmeyi gidermek için düşünmeye başlar -cinsellik ihtiyacı doduğunda giderilmediğinde kişide bir rahatsızlık yaratmaya başlar, ilk başta öz doyum yollarını dener çoğu kişi bu gereksinmeyi gidermek için, bu gereksinme sadece o anlık giderilir, kişi ilk doyumdan -ilk türtü oluştuğundan- sonra o gereksinmeyi doyuracak eylemler içine girer, yani kişi dengeye gelmeye çalışır.

 

Zihin kavramını açıklamaya çalışayım, zihin gelişen bir şey, zihin geliştikce belli kavramlar anlaşılmaya başlanır, somut nesnelerin diğer nesnelerle ilişkileri anlaşılmaya başlanır -0 ile 2 yaş arası çocuk kendini dış dünya ile ayıramaz, soyut kavramları anlayamaz. 5 yaşlarında soyut kavramları somut kavramlardan ayırt etmeye başlarız, 7 yaşlarında nesnelerin diğer nesnelerle ilişkilerini anlamaya başlarız.- aşama aşama nesneleri kendimizden ayrı görmeye başlarız, nesneleri canlı veya başka bir şekilde değil oldukları gibi görmeye başlarız. Zihin dışardan etki ile hasar görebilmekte, hasar gören zihin farklı algı geliştirebilmekte.

 

Bilgi, algılayana göre değişen, duyu organlarımız dışında birşeyle algılanamayan, doğuştan itibaren oluşan, doğumdan önce var olmayan. Dış dünyanın bize vermiş olduğu görselliğe, her bir görselliğe bir takım isimler vererek ve bu isimlere özellikler yükleyerek dış dünyanın ayrımına varma çabasındaki uğraşlar bilgiyi üretirler. Bilgiyi üretme şekilleri/yöntemleri farklılıklar göstermektedir. Aklımızda belli belirsiz bir şekil ve diğer nesnelerle ilişkili birşey oluşuyorsa burada artık bilgi oluşmaya başlamıştır diyebilir. Kişinin kafasında oluşan her bilgi yeni bir bilgidir, bu bilgiye sahip diğer kişilerin kafasındaki bilgiden bir nokta da farklıdır -Herkezin ürettiği bilgi bir diğerinden birazda olsa ayrıdır, aynı tamınlarıda verseler, canlılık, hissettiği yoğunluk bakımından farklıdır.- Herkez kendi bilgisini oluşturuyor bir nevi- herkez kendi bilgisini oluştursada bu bilgileri düzenli veya düzensiz, deneyimleyerek/deneysel gözlemsel veya gözlemlemeden duyusal/sezgisel olarak oluşturuyor.

 

Akıl. Dürtülerin meydana çıkması ile zihin gelişiyor, zihin normal bir gelişim gösterdiği sürece somut ve soyut bilgiler algılanmaya başlanıyor, bu algılanan bilgiler, akıl tarafından değerlendirmeye tutuluyor. Akıl düşüncenin nasıl sonuclanacağını belirliyor.

 

Insan doğası, insandan başka canlı olmasaydı, insan kendini nasıl tanımlardı, insan kendini tanımlarken diğer diğer canlılar ile arasındaki ayrıma vararak kendi tanımını yapmıştır. Şöyle şeyler denir, geleçek nesillere bilgilerini/tecrübelerini aktarır, insan en üstün varlıktır dünyada, diğer canlılardan faklılaştığımız noktaları ortaya koymaya çalışırız kendimizi tanımlarken. Ama insan kendini başka nasıl tanımlayabilirdiki -hep bir nesneyi tanımlarken özelliklerini sayarken diğer nesnelerden ayrıldığı noktaları ortaya koymaya çalışmayız mı.- İnsan ilk nefes almaya başladığında hiç bir bilgisi yoktur hayat ile ilgili hiç bir değeri/yargısı da yoktur, büyüdükçe alışkanlıklar, değerler ve hayat ile ilgili yargılara varmaya başlar. İnsan kendini bir yere ait olarak görmek istiyor, diğer insanlarla birlikte bir toplumda olmak istiyor, kendini değerli görmek, birşey yaratıyor/bir işe yarıyor olarak görmek istiyor, insan kendini diğer insanlardan farklı/ayrıcalıklı görmek istiyor, tanınmak, önemsenmek istiyor. Kısaca insan anlaşılmak ve anlatmak istiyor, bu anlaşılma ve anlatma işini çeşitli yollara başvurarak yapabiliyor, bazen yıkarak, bazen yaparak kendini anlatabiliyor. İnsanın doğası kaygıya pek yatkın değildir, tüm bu saydıklarımı başaramadığında inanılmaz bir kaygıya düşüyor. Insan kaygıya düşmemek için yukarıda saydıklarıma uyum sağlıyor, uyum sağlayamayaçak bilgiler aldığında aklını kullanarak bu bilgilerin bazılarını reddederek, görmezlikten gelerek veya umursamayarak uyum sağlamayı deniyor, halk arasında şunu derler ya çocuk babasından/çevresinden pek farklı olmaz anlamında "Armut dipine düşer" evet çoğunlukla armut dibine düşüyor. Kaygı ile ne kadar mücadele edebiliyorsak o kadar serbest düşünebiliyor ve o kadar gerçekçi bilgi ile ilgileniyoruz. Yukardaki tüm saydıklarımdan ne kadar soyutlanmış isek vede kaygı ile mücadele edemediğimizde akıl inanılmaz oyunlara girebiliyor, zihin yapısı hasar görebiliyor, ve olmadık hayali düşünceler üretebiliyor.

 

 

Düşünmenin üzerindeki engeller nelerdir,

 

Okumak için okumak düşünce üzerinde bir engeldir, şöyle ki,

Kitap okumak için kitap okuyan kişiler düşünmez, veya bir meslek sahibi olayım diye üniversiteye gidipte okuyanlarda düşünmez, kitap yazarının düşüncelerini takip eder sadece, takip ettiği konu üzerinde daha önceden kendine sormuş olduğu sorular yoksa, bu konu üzerinde daha sonra durmazda, bu kişi okuyarak pek iyi bir işte yapmaz.

Düşünen kişi devamlı sorular sorar kendine ve çevresine, mesela kişi bir konu hakkında bir noktaya takılmıştır, bu takıldığı yerde durup gözlemler yapar, neyi bilmediğini iyi bilmeye çalışır, bu bilmediği yeri ondan önce bilenler varmı diye araştırır, bu bilmediği konu hakkında çevresindeki kişilerden bu bilmediği yeri bilenler varsa onlarla konuşarak bilmediği yer konusunda yardım ister, kişinin çevresinde bu bilmediği yere yardım edecek biri yoksa dünyada bu konu hakkında fikir yürütmüş kişileri bulmaya çalışır ve bu konu hakkında fikir yürütmüş kişileri bulup okursa bu kişinin okuması iyi bir okumadır. Ama bir konu hakkında bir rahatsızlık bir belirsizlik duymadan, kendine bu konu hakkında sorular sormadan okuma işine girişen kişilerde bu okumalar kişi üzerinde bir zehir etkisi yapabilir -uykum gelsin diye, zaman geçsin diye okunan hafif popiler roman tarzı kitaplar yapmaz tabi-, nasıl zehir etkisi yapar, kafasına sadece bu yazarın düşünceleri girer ama ezberi bir şekilde kalıp halinde kendine alır -Okuyan kişinin oluşturmadığı, yazarın hayat tecrübeleri, gözlemleri ve kendi yaşam bağlamı içinde oluşturduğu düşüncelerdir- bu düşünceler kafaya yerleşirse ve bu yerleşen düşünceleri sağ solda söylemeye kalkar ise bu kişi kendi düşünceleri olmadığı için iyi bir şekilde karşı tarafa aktaramaz da, okumuş olduğu yazarın düşünceleri kişinin kendi hayatında da istediği bir etkiyi yapmaz. Sarhoş olmuş ortalıkta dolanan kişiye benzer bu kişinin durumu ayılacaktır bir gün, ama ayıldığında sarhoşkendi söylediklerini hatırlamayaçaktır-hangi noktada ayılaçaktır-. Sersem sersem dolaşmıştır, kendi hayat gerçekliğinden uzaklaşmıştır, okumuş olduğu kitaplardaki yazarlar gibi konuşmaya kalkışmak sarhoşluktur.

Mantıklı düşünme yöntemlerini bilmemesi, düşünceyi geliştirme yöntemleri ile hiç tanışmaması ve ilgilendiği konu hakkında yeterli bir kavramsal bilgiye sahip değilse düşünemez kişi.

Korku, kaygı ve baskılar düşünmenin önünde bir engeldir, bir şeyden korkmam gerektiğine inanmış isem, bu korktuğum şey üzerinde bir sorgulama yapamam, sorgulanmayan şey üzerinde serbes bir düşünce geliştirilemez, ançak onun isteklerine göre hareket edilebilir, hareket tarzını da sorgulayamazsın. Korktuğumuz şeyler düşüncemiz üzerinde bir engeldir. Kaygı duyduğumuzda davranışlarımızı gerçekçi olmayan bir şekilde değiştiririz -Savunma mekanizmalarına/düzenlerine başvurma durumu- davranışlarımızı gerçekçi olmayaçak şekilde değiştirdiğimize göre düşüncelerimizde bir düzensizlik oluştuğunu görebiliriz, ben kaygılandığımda mantıklı olamayan düşünceler geliştiriyorum, kendim hakkında değerlendirmelerim değişiklik gösteriyor. Kaygı durumu kişinin düşüncesi önünde bir engeldir. Dıştan bir baskı olabildiği gibi içtende kendimize bir baskı uygularız, dıştan baskı durumunda şunu böyle yap bunu böyle yap, kişinin her düşüncesine müdahale, kişinin her hatasında hatasını düzeltme fırsatı vermeden hatasını ulu orta yerde açıklamak da baskıdır. Iç baskıda ise kişi kensinden yüksek beklentilere girer, şunu yapamadım şunu yapmalıyım, şu niye olmadı, şunu yaparsam günah, şunu yaparsam şu kişi neder, şunu yaparsam insanların gözünde nasıl algılanırım, bu gibi söylemler içindeki kişi engellere takılmış demektir. Düşüncelerini serbestce birikimli şekilde oluşturamaz.

Otoriteye bağımlı bir kişi olarak yetişmek, ve otoritenin dışına çıkamamak.

Katılaşmış bir şekilde bir inanca bağlanmak, sadece inancının desteklediği bilgileri almaya hevesli olan kişilerin bu tutumları düşümelerinin önünde bir engeldir.

Çocukluğunda yaşamış olduğu zorluklarda, kişinin mantıklı düşünmesinin önünde engeldir. Şöyle ki. İnsan sağlıklı olduğu sürece, kendi içsel gelişimini sürdürebiliyor, insan ilişkileri normal oluyor, bunu normal bir süreç içinde yapabiliyor. Güvensiz ortamlar sağlıklı ortamın oluşmasına engel olmakta. Bu güvensiz ortam şöyle oluşmakta, insanın insan olmasından dolayı bazı gereksinmeleri/ihtiyaçları vardır, bunlara cevap verilmediğinde, bu güvensiz ortamın ortaya çıktığını düşünüyorum. Bu gereksinmeler şöyle; Kişi değerli/dengede olduğunu hissetmek ister, çocuk kendini anne ile özdeşleştirir belli bir yaşa kadar, ve annesi dayak yiyorsa, anne bu dayak yemenin etkisiyle çocuğuna gerekli emzirmeyi/ilgiyi veremez ise, çocuk yeterli sütü/ilgiyi alamaz ise kendisinde bir dengesizlik/değersizlik hisseder. Bu dengesizlik sonucunda çocuk emmek için ağlamaya başlar ve isteğinin anlaşılmasını/karşılanmasını bekler. İnsanlar bebeklikten itibaren kendini anlatmak ve anlaşılmak ister/İnsan anlaşılarak ve kendini anlatarak yaşamını sürdürmek istiyor. Anlaşılmak için başta çeşitli işaretlerle bunu yapmaya girişir, anlatmak için kendisi gibi bir canlıya ihtiyacı vardır -yalnızlığı bu yüzden sevmez-. Anlaşıldığını bildiği yerde bulunmak istiyor ve anlaşıldığını bildiği yerde gelişimini sürdürebiliyor. Hiç kimse tarafından anlaşılmadığını (en uç sınırda) düşündüğünde onu tek anlayan yere anne karnına geri dönmek istiyor. Anlaşıldığını hissettiğinde kendini değerli görüyor. Bir yere aid hissediyor kendini. Değerli gördüğü yerde kök salmak istiyor. Anlaşılmadığında ve kendini anlatamadığında kendisiyle ve çevresiyle ilişkileri bozulmaya başlar ve kişi kendi kendine çeşitli oyunlara girişebiliyor/akıl sağlığı bozuluyor. Çevresiyle ilişki içinde olmak ister/yalnızlık istemez. Kişi kendini anlatamadığında ve anlaşılmadığını hissettiğinde kişide belli belirsiz bir kaygı oluşuyor ve bu kaygıdan kendi benliğini korumak için savunma mekanizmaları geliştirmeye başlıyor ve ileriki yaşlardaki insan ilişkilerinde algısı bozuluyor ve mantıklı düşünce sürecleri etkileniyor. Duygusal/emosyonel bozukluklar başgösteriyor. Bu durum kişinin mantıklı düşünmesi önünde bir engeldir.

Yaşamış olduğu kötü deneyimler bazen kişide kalıcı duygusal bozulmalara neden olabiliyor ve kişi bu kötü durumdan kurtulamadığında düşüncesi de çok sağlıklı olamayabiliyor, bu durum düşünmenin önünde bir engeldir.

 

Düşünce hataları ve akla uydurmalar mantıklı düşünme önünde bir engeldir,

Bu hataları sıralarsam, genelleme, filtreleme, olayı kişiselleştirme, akıl okuma/senaryolaştırma.

 

Bu engeller ortadan kalktığında serbest bir şekilde düşünce gelişmeye başlayabilir veya bu engellerin hiç olmadığı kişilerde mantıklı ve serbes bir şekilde düşünebilmektedirler. Tüm bu engellerin farkında kişi ne zaman varır, ve bu engelleri aşma ihtiyaçını ne zaman hisseder. Düşüncelerimiz üzerinde düşünmeye ne zaman gereksinim duyarız açaba ?

 

Çoğu kişi kendini mutlu/değerli hissettiği bir yerde bulunuyor ve kendini değerli hissettiren düşünceleri/yeri/kişilerin doğruluğunu sorgulamıyor.

 

Fakat, hayatın karmaşıklığını hisseden, çevresiyle çelişkilere düşen kişi, uyum ve kendi içinde dengesizlik/değersizlik hissini yaşayan, rahatsızlık duyan kişi, hayatını belli bir düzene koymak ve çevresini anlamak/anlamlandırmak için olayları incelemeye başlar, insan oğlu belirsizlikten hoşlanmaz, çevresini anlamak ve kendini çevresindekilere anlatmak ister.

 

İnsanı asıl düşünmeye, yoğun düşünceye iten veya intihara sürükleyen bir süreci açmaya çalışaçağım, İnsanı bir düşüncesi üzerinde ilerici/protest/devrimci/karşıt düşünmeye iten, o davranışı/düşüncesi sonunda gördüğü zarardır, bir köleyi efendisine başkaldırmaya iten ne ise, kişinin de kendisine verdiği zarar sonucunda kendisine başkaldırışı aynı nedendir. Artık son noktaya gelmiştir, artık o zararlar sonucunda uğradığı kaygılar/başarısızlıklar/hep aynı yerde tepinmeler/ondan bu durum içinde bulunmanın çok şeyleri götürdüğü hissinde, kişi bu durumu aşması için cesaret edemediği şeyi aşaçak cesareti düşünmez artık, bu davranışı yapmadığında artık kendini bir hiç gibi hissetmeye başlar işte bu noktaya gelen kişinin iki yolu vardır, ya intihar ya da başkaldırı.

 

Şimdi burada intihar ve başkaldırıyı açmalıyım.

 

İntihar şöyle acayım, intihar hayatı sonlandırma şeklinde olabilir, intihar bir olaya karşı verilen bir tepki şeklidir veya intiharı şöylede düşünebiliriz, kendini avutacak sahte üstünlüklere/ün arayışına girmek, hayatı kadere, tesadüflere bağlamak, kendini oyalayacak şeylerle uğraşmaya çalışmak, bu durumu düşünememeye çalışmak. Bu saydığım durumlarda kendi hayatını belirlemekten vazgecer kişi bu da bir nevi intihardır.

 

Başkaldırıyı ise şöyle açayım, Kişi ilk başta kendi durumundan rahatsızlık duyar, kendine durumuna başkaldırır -kendini sorgular, geçmişindeki düşüncelerini sorgular, kendi üzerinde analizler yapar-. Hayatının anlamsızlığına karşı bir diyeçeği vardır artık -Hayatı nasıl algılaması gerektiği üzerine düşünmeye başlar, hayata nasıl bakmalı, hayatı gerçekçi şekilde nasıl algılamak gerek üzerine düşünmeye başlar- Hayır artık yeter der. İnsan doğumdan itibaren kelimelere verdiği anlamlar ile edindiği bilgi birikimi ve gözlemler sonucunda kendi algı dünyasını oluşturuyor, bu algı dünyasına göre olayları değerlendirmeye başlıyor, alıgmıza göre gözlemlerimizi değerlendirmekten vazgeçme hali vardır, sistematik/önemli düşünce sonucunda ki gözlemlerimizle olayları değerlendirme vardır. Hayır demeden önceki tüm dünyasına hayırdır, dünyası alt üst olur artık, değer verdikleri artık değerli değildir, kişi neyi nasıl değerlendireçeğini de bilemez artık, onu var eden değerlere hayır der. Kısaca algı dünyasına hayır der kişi, algı dünyasını nasıl oluşturduğu üzerine durur. Kavramlara verdiği anlamları sorgulamaya, varsayımlar sonucunda yaptığı çıkarısamaları sorgular, varsayımlarına bakmaya başlar. Düşünsel olarak başkıldırıdır bu, artık kendi hayatını kendi kuraçaktır.

 

Şu durumu merak ediyorum, bir erkek çocuk küçüklüğünde anne ve babanın şiddet olaylarına tanık olmuş ve bu çocuğun daha küçük yaşlarda anlamakta zorluk çektiği durumlarla karşılaşması sonucunda güven eksikliği ve kaygı/titreme oluşmuş. Hemen onu yargılayaçakları, kötüleyeçekleri düşüncesi oluşmuş. Güven eksikliği sonucu kendini savunamaz durumuna düşmüş, yaşadığı kaygı/titreme sonucunda da, kendi benliğini korumak için -kaygıyı/titremeyi azaltmak için- savunma düzenleri geliştirmiştir - bu çocuk 13 yaşlarında olmasına rağmen, okulundaki sınıfında ve aile çevresindeki kişilerin yanında hiçbir kelime konuşmuyor -ancak çok güven duyduğu kişilerin yanında konuşuyor- ve kendisi şunu söylüyor ben de konuşmak istiyorum ama içimde birşeyse konuşturmuyor beni diyor. Bu çocuk benim yukarıdaki devrimci sorgulama dediğim sorgulamayı intiharı seçmeyerek ne zaman protest/devrimci düşünceyi yapar. Benim farkına vardığım gibi kendi durumunun farkına varırmı, veya ben fark ettirebilirmiyim. Bilişsel olarak kendine müdahale edebilirmi. Yeni düşünceleri ile yaptığı eylemler sonucunda kendini iyileştirebilir mi ?. Ben şunu çok iyi biliyorum ki nevrotik/evhamlı hastalarda kişiler istemedikleri/kendine mantıklı gelmeyen davranışlar veya düşünceleri bile istemediği halde kendini durduramıyor özellikle kaygı durumları yükseldiğinde.

 

Hanki mantıklı sorular sayesinde, en sağlıklı düşünce kurulabilir. Bir hayal dünyasına girmiş isek bu hayal dünyasından nasıl çıkabiliriz.

 

Yazının burasından sonra daha çok kritik/önemli/eleştirel düşünce üzerinde duraçağım.

Düşünceleri üzerine düşünmeye başlayaçak kişinin en başta karşılaştığı en büyük engel, daha önce edindiği düşüncelerdir. Sonra edindiği yeni düşünceleri hemen kabul etmesidir, nasıl düşüneceğini bilmez -bilgi alma konusunda eski alışkanlıklarını devam ettirir, bilgi almanın düşünmek olduğunu sanır, bilgi yüklü olmanın düşünmek olduğunu sanır, düşünce tembelliğini kolay atamaz, bir konu üzerine uzun süre odaklanamaz-

 

Düşünmek bir sürectir, düşünmek bir izi takip etmek gibidir, düşünmek kelimelerle yer kapmaca oynamaktır, kelimelere anlamlar yükleyerek bir konuya bütünsel bakma cabasıdır. Düşünmek kelimeleri zincirleme şeklinde bir birine bağlamaktır. Düşünmek akla uydurmaları yapmamaktır. Hiçbir inança, ideolojiye, bir güçe bağlanmadan, kendi değerlerine bağlanmadan, Hiçbir şeye bağımlılık göstermeden, neyi kaybedeçeğini düşünmeden serbestce iz takip etmektir Bir düşünceyi oluşturuken nelerden etkilendim, etki altında kaldığım bi güç varmı, bu konu hakkında elde ettiğim bilgilere nasıl ulaştım, bu düşüncemi oluştururken eksik bıraktığım bir nokta varmı, çeşitli bölümlerin bakış açılarıyla konuya yaklaştım mı. bu düşüncemin temelinde hangi varsayımlar yatmakta, bu düşüncem sonucunda hangi sonuçlara varırım, bu düşüncemi oluşturuken bu düşünceye alternatif düşünceler üzerinde hiçbir değerlendirme yaptımmı, hangi bağlam içinde bu düşüncemi oluşturdum. Bu düşüncemin oluşmasında etkili olan kavramlar üzerinde ne kadar düşündüm.

 

Kendi düşüncelerini oluşturmak, sıfırdan bir ev yapmaya benzer. Bir ev yaparken ilk başta arsa araştırması yaparsın -bu düşüncemi hangi zemine oturtayım, bu oluşturduğum zemin sağlammıdır, bu zemin üzerine düşüncelerini oluşturan kişilerin, bu oluşturdukları düşünceleri sonuçları nasıl olmuştur. Mesela bazı kişiler düşüncelerinin zeminine insanı alır. Bazıları ise doğayı, bazıları ise başka şeyleri... ve bu zemin üzerinde düşüncelerini oluşturmaya başlar-. Arsa yerini belirledikten sonra, bu zemine uygun taş, çimento, demir, tuğla araştırmaya başlar - kişinin fikirlerini oluşturacak gözlemlere girer, bu bilgiyimi alsam diğer bilgiyemi yönelsem, bu bilgi buraya otururmu, birinci el bilgimi yoksa, iyi elekten geçmemişmi, sağlamlığı test edilmişmi, yoksa teorik bir bilgimi, hangi bilgi benim amacıma en iyi ulaşmamı sağlar...- bunların araştırmasını yaptıktıtan sonra bu malzemelere ulaşılabiliyorsa, evin yerleşim planını yapmaya başlarız, tasarımını, kaç kat yapılaçağı,-Bir konu hakkında araştırma yaparken bu araştırmamızı bir hipotez cercevesinde, araştırma planını yaparız, araştırmanın sınırlarını çizeriz, nereye kadar açılacağız...- Malzemeler hazır, planda hazır olduktan sonra artık malzemeleri harmanlayıp plana göre binayı inşaa etmeye başlarız -sağlıklı bir zihin ile ve sağlıklı mantık yürütmeler ile malzemeleri plana uydurmaya başlarız- inşaat bittikten sonra iç düzgüye geceriz -düşüncelerimize son şekli verme aşaması, düşünceleri yeniden gözden geçirme, varılan sonuçların bizi neye götüreçeğini düşünürüz.-

Ev birçok aşamadan sonra tamamlandı, işte bu evi ben yaptım demek var, evin yapılışının her aşamasında bulunduk, adeta tırnaklarıya kuyu kazıldı. Bu evin her aşamasında bulunan kişi için bu ev değerli olur -düşüncemizi kendimiz oluşturmuş isek, bizim için hayatımızda o kadar yer kaplar, o kadar önemli ve değerlidir- evimizi oluşturan tüm bileşenleri biliriz -kendi düşüncemizi oluşturduk isek düşüncemizin tüm bileşenlerini biliriz-.

Bir kişi kendi düşüncesini oluşturmadığı halde, düşünürün uzun süreçlerden sonra oluşturduğu çıkarımları alıp söylemesi -beylik laflar etmesi- kişiye uzun sürede Bir şey kazandırmadığı gibi onu daha da düşünce tembeli yapar -evin Hiçbir aşamasında çalışmayan kişi, evi ben yaptım demesi gibi bir şey, kendi hayatını değil bir başkasın hayatını yaşar.

Evi kendi can güvenliğimiz için sağlam yapmak gerek, günlük çıkarlar, bazı menfaatler uğruna evi cürük zemine yapmamak ve 9 şiddetinde depreme, tüm doğal afetlere dayanıklı yapmak gerek – düşüncelerimizide en sağlam zemine oturtmaya bakmak gerek, günlük çıkarlar uğruna girmemek gerek, düşünce tembelli yapmadan düşüncelerimizi oluşturmak gerek. Bir düşünceyi bir çok olasılık karşısında deneyerek oluştrumak gerek, yoksa dar bir alanda deneyerek oluşturduğumuz düşünce diğer bir ortama girdiğinde hemen çökmesin/9 şiddetinde depreme dayanıklı olsun.- tabi şunu unutmamak gerek, geçmişte öyle sağlam düşünceler çöküp gittiki, oluşturduğumuz düşünceleri de körü körüne bağlı kalmamalıyız, bizim için ne kadar da değerli olsalar, çok tutarlı dediğimiz düşünceler üzerinde ki düşünceleri bile zamanla düşünmeliyiz - ara ara eve bakım gerek - 

  • Like 6
Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Sayın Duran,

 

Düşünme üzerine genel hatlarıyla iyi bir yazı çıkarmışsınız. Sizi tebrik etmek gerekir. Keyifle ve yararlanarak okudum. Ama soracaklarım da var tabi. Tıpkı yazıdaki sorgulama ihtiyacına değindiğiz gibi, ben de soru sorma ihtiyacı hissettim.

 

Düşünmek iyi güzel de, insanların tümü kendi kendilerine düşünerek insan ve doğa yararına(doğru) bilgi üretebilirler mi? Yani bir başka deyişle düşünerek ürettikleri bilgi, insan ve doğa yararına olabilir mi?

 

Doğru düşünmek için sadece serbest düşünme yeterli mi? Yoksa tarihsel bilginin de önemi var mı? Eğer tarihsel bilginin de önemi varsa, bu farklı bilgilerin içerisinden insan ve doğa yararına olan, yani DOĞRU BİLGİ dediğimiz bilgide nasıl karar kılacağız?

 

Okuyarak yada yaşayarak kazandığımız bilgi potansiyelindeki bilimsel bilgiler deney ve testle doğrulana biliyorlar. Ya sosyal bilgiler? Sosyal bilgilerde doğru bilgi için nasıl karar vereceğiz? Referans, ölçü ne olmalı? Yoksa yine iyi bilen otoritenin peşine mi takılacağız? Tarihsel sosyal bilgiler içerisinde, herkes doğru bilgiyi filtre edebilir mi? Herkes yeterli bilince sahip mi?

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Sayın Duran,

 

Düşünme üzerine genel hatlarıyla iyi bir yazı çıkarmışsınız. Sizi tebrik etmek gerekir. Keyifle ve yararlanarak okudum. Ama soracaklarım da var tabi. Tıpkı yazıdaki sorgulama ihtiyacına değindiğiz gibi, ben de soru sorma ihtiyacı hissettim.

 

Düşünmek iyi güzel de, insanların tümü kendi kendilerine düşünerek insan ve doğa yararına(doğru) bilgi üretebilirler mi? Yani bir başka deyişle düşünerek ürettikleri bilgi, insan ve doğa yararına olabilir mi?

 

Doğru düşünmek için sadece serbest düşünme yeterli mi? Yoksa tarihsel bilginin de önemi var mı? Eğer tarihsel bilginin de önemi varsa, bu farklı bilgilerin içerisinden insan ve doğa yararına olan, yani DOĞRU BİLGİ dediğimiz bilgide nasıl karar kılacağız?

 

Okuyarak yada yaşayarak kazandığımız bilgi potansiyelindeki bilimsel bilgiler deney ve testle doğrulana biliyorlar. Ya sosyal bilgiler? Sosyal bilgilerde doğru bilgi için nasıl karar vereceğiz? Referans, ölçü ne olmalı? Yoksa yine iyi bilen otoritenin peşine mi takılacağız? Tarihsel sosyal bilgiler içerisinde, herkes doğru bilgiyi filtre edebilir mi? Herkes yeterli bilince sahip mi?

Ben yanit vermek istemedim. :)

 

Sorular gayet guzel!

 

Once yazar arkadasimizin kendi beyin duzeyi ile yazmis oldugu ve kavramsal anlam ve icerik verdigi basligi ve konusunun temelinde bu sorulara kendi algisi ve vermek istedigi temelinde kendisinin yanit vermesi ve bu yanitlar isiginda konunun katkilarla ve paylasimlarla detaylanmasi en makul ve makbul olandir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Sayın İlgi,

 

İlk başta yazıya önem verdiğiniz için teşekkürler.

Soru sorduğunuz için de ikinci kez teşekkürler -Yazdığım yazıları o ana kadar ki bilgi düzeyimle yazılmıştır, yazı yazıldıktan sonra çeşitli kişilerle konuşma imkanı doğması beni yazdığım yazıyı gözden geçirmemi sağlıyor, ve sorulan sorularda benim yazımı daha detaylandırma ma, konunun kafamda daha iyi şekillenmesine neden oluyor-

 

 

Düşünmek iyi güzel de, insanların tümü kendi kendilerine düşünerek insan ve doğa yararına(doğru) bilgi üretebilirler mi? Yani bir başka deyişle düşünerek ürettikleri bilgi, insan ve doğa yararına olabilir mi?

 

Doğru düşünmek için sadece serbest düşünme yeterli mi? Yoksa tarihsel bilginin de önemi var mı? Eğer tarihsel bilginin de önemi varsa, bu farklı bilgilerin içerisinden insan ve doğa yararına olan, yani DOĞRU BİLGİ dediğimiz bilgide nasıl karar kılacağız?

 

Çeşitli felsefi akımlar "Doğru bilgi" nin ne olduğunu, doğru bilginin var olup olamayacağını sorgulamışlardır, ve yeni birçok felsefi akım bilginin kaynağı hakkında çeşitli görüşler ortaya atmıştır...

Bazı felsefi akımlar "doğru bilgi" vardır diyorlar, vardır diyenler neye dayanarak vardır diyorlar buna bakılabilir, doğru bilgi yoktur diyenler neye dayanarak bunu diyor. Bazı akımlarda bir bilgi insana yararlı ise o doğrudur diyor. Bazıları bilgi tutarlı ise doğrudur diyor...

"Doğru bilginin" kaynağı konusunda da çeşitli görüşler ortaya atılmaktadır, bazıları doğru bilgi akıl ile algılanır derken, bazıları sezgi ile algılanır diyor... Bilgi felsefesi bu konuları incelemektedir.

 

Herhangi bir şeyin/şartın "İnsan" a yararlı mı zararlı mı olduğunu tespit etmek için insanın doğasını/varoluşunu iyi bir şekilde açıklamalıyız. 

 

Ve insan şöyledir, herkes az çok kendi anlam dünyasında kendi için, toplum için iyi ve kötü ayrımını yapmıştır, insan kendi anlam dünyasında ki kötü şeyi yapmaya istekli biri de olabilir. Kötü olarak bildiği, mantıksız olarak düşündüğü davranışı yapabilmekte. İnsan şöyle de davrana bilmekte, kendi anlam dünyasında iyi olarak bildiği bir şeyi davranışlarında görmek istemekte ama iyi olarak bildiği birşeyi davranışlarında bu iyi bildiği davranışa göre yapmamaktadır, mantıksız olarak düşündüğü bir düşünceyi yine mantıklı bir şekilde davranmayarak, yapmaması gereken şeyi yapmakta, kendine hakim olamamakta -saç yolmanın mantıklı olmadığını bilir bir kişi ama, saçlarını, her tarafını yolar-. ve çok büyük çoğunlukla insanlar kendi içinde, duygularında, düşüncelerinde ve davranışlarında çelişkili bir tutum izlemektedir.

Benim gibiler kendine sınırsız bir özgürlük aramakta, ve kendi içinde ve davranışlarında bilinçli olarak bir tutarlılık arar, bilinçli bir karar almayı -tüm karar süreçlerini incelemişimdir- çelişkisiz bir yaşam sürmeyi bekler, kendini bir tanımlamaya girmekteler, kendini her şart ve ortamda kontrole çalışmakta, geleceği istediği gibi planlamaya çalışmakta -adeta gelecek zamanı hapsetmeye çalışmakta-, ama böyle olmaya çalışmak hayatta bazı şeyleri ertelemek/kaçırmak demektir, ve hayatın olağan durumuna ters gibi. -Ben şimdilerde bu paragrafı düşünmekteyim-

 

Doğru düşünmek için ilk başta kendi düşünce süreçlerini gözden geçirmeye istekli olmak gerek, sonra düşünce tembelliği yapmadan, düşünme yöntemlerini öğrenmek gerek ve düşünürken neyi amaçladığımız çok önemlidir, ve çeşitli bilgi alışlarına açık olmak gerek bunun içinde yeni aldığımız bilgiler karşısında kendimizle ve çevremizle mücadelemizde başarılı olmamız çok önemlidir.

 

insanlar hayatta iki çeşit bilgi alışında bulunurlar çoğunluk şöyle bulunur, kendilerince bir otorite belirlerler -bu otoriteleri değişir zamanla, ama hep bir otorite arayışında dırlar, bireysel özgürlüklerini yaşamaktan korkarlar, seçim yapmakta kaygılandıkları için bu yolu seçerler- azınlıktaki diğer tarafta bilgiyi çeşitli eleştirel bakış açısından geçirir, çeşitli bilimsel bilgi dallarının teorilerinde sınar, bilginin kendisine önem verir ve aldığı bilginin sorumluluğunda olmaya çalışır. Bir bilgi ne kadar işlenmiş ise ne kadar kişi üzerinde fikir yürütmüş ise, o bilginin açıklığı o kadar fazladır. Tarihsel bilgi bu anlamda önemlidir.

 

 

 

Okuyarak yada yaşayarak kazandığımız bilgi potansiyelindeki bilimsel bilgiler deney ve testle doğrulana biliyorlar. Ya sosyal bilgiler? Sosyal bilgilerde doğru bilgi için nasıl karar vereceğiz? Referans, ölçü ne olmalı? Yoksa yine iyi bilen otoritenin peşine mi takılacağız? Tarihsel sosyal bilgiler içerisinde, herkes doğru bilgiyi filtre edebilir mi? Herkes yeterli bilince sahip mi?

 

 

Deney ve testte o andaki deneyi ve testi yapanın bilgi birikiminden ve algısından geçmekte -yanlış sonuçlar çıkabilir- ama bir olguyu ne kadar çok bilim insanı kendi algısı ve bilgisi ile test ve deneyden geçiriyor ve çeşitli açık ortamlarda tartışma bulabiliyorsa ve devamlı yeni bilgiler ışından o olguyu deneyinden ve testinden geçiriyorsa o bilginin tutarlılığı o kadar fazladır diyebiliriz.

Sosyal bilgilerde yine insanın doğasını/varoluşunu esas alacağız, yani insanı esas alacağız. Şöyle çalışmalar vardır, insan şu şu şartlarda şöyle davranışlar sergiler, şu şu ortamlarda şu psikolojik sorunlar baş gösterir der. İnsan hakları çalışmaları insana yaraşır bir hayat ortaya koymaya çalışır. 

 

Zihin olarak gelişmiş ve psikolojik olarak sağlıklı bir insan ise benim yukarıdaki yazımı düşünerek, yani düşünme süreçlerinin farkına varıp herkes düşünceleri üzerine düşünebilir. Ben kendimin ne kadar bilinçli olduğumu bilemiyorum.

 

 

 

Once yazar arkadasimizin kendi beyin duzeyi ile yazmis oldugu ve kavramsal anlam ve icerik verdigi basligi ve konusunun temelinde bu sorulara kendi algisi ve vermek istedigi temelinde kendisinin yanit vermesi ve bu yanitlar isiginda konunun katkilarla ve paylasimlarla detaylanmasi en makul ve makbul olandir

 

evrensel-insan katkılarınızı ve paylaşımlarınızı memnuniyetle bekliyorum.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Bilgiden bahsetmek gerekirse, bilgi; insanoglunun kavramsal olarak turettigi ve yapilandirdigidir. Cesitleri, fiziksel sosyal ve matamatiksel/mantiksal nitelikleri ise; insanoglu soyutlamasinin her dalinin ve konusunun niteligidir (inancsal, ideolojik, etik, metafizik, varliksal, ontolojik, fizik otesi, estetik, dilsel, felsefi, dini, teolojik, teleolojik, bilimsel, bilissel v.s.)

 

Bilgi insanoglunun tureterek dile getirdigi birikimdir. Bilginin akilsal algilama temelli DOGRULANMASI ise, kimin hangi bilgiyi hangi temelde ve neye/kime gore dogrulayacagina gore degisir.

 

Bilgi felsefenin, epistemolojisinin konusudur.

 

Bilgi konu ve kavram ile ilgili olarak insanoglunun bugune kadar ortaya attigi birikimdir ve herkes bu birikimi OGRENEBILIR, BILEBILIR. Bu ogrenen ya da bilenin o bilgiyi DOGRULADIGI anlamina gelmez. Cunku dogrulamak, sadece insanoglu aklinin kendi duzeyi ve degerlerince kendi adina yaptigi yorum ve ifade etmektir. 

 

Kisaca dusunmek ve dusunceye de deginirsek, Birisi beynin eylemi, yani dusunmek; digeri de beynin numenal yetilerinden birisidir, yani dusunce. 

 

Burada dusunce ve dusunmenin corefaith alisilagelmisliginden, bilincaltindan ve de sorgulanmaz sorgusuz/sualsiz iman temelli kabulunden ve savunu/karsi cikisindan ziyade, beynin dusunmek eylemini dusunce yetisi ile insanoglunun ortaya attigi her turlu kavrami ve bilgiyi sorgulayarak irdeleyerek bir ...e gore temeli ve hedefi dogrultusunda degerlendirmesi, cagdasligi ilerlemesi ve yenilenmesi temelli degisimidir.

 

Iste dusunmenin ozgurlugu ve serbestligi, yani dusunce yetisinin her turlu dusunceyi dusunebilme hak ve ozgurlugu ve bu hak ve ozgurlugun dusunceyi sinirlayan her turlu core faith sinirlarindan arinmisligi ve kurtulmuslugu temelli serbestligi onemlidir.

 

Iste bu da basta kisinin kendini herhangibir ortaya attigi temel ile ozdeslestirmesi yerine (meta, madde, mal, kul, kole, varolusun, evrenin, evrimin, doganin, dunyanin bir teslim olmus caresizi ya da herhangibir guce bagimli ogesi v.s.) kendilik bilisselligi temelinde kendi birinin farkindaligi ve bilincidir. Bu da basta "ben bir bireyim, bu vucut, beyin ve beyin yetisi bana ait. Bu ancak benim kontrolumde ve benim istegim arzum temelinde benim haberim temelinde isler" temelli bir algi zaten; boyle bir ozdeslestirmeye gerek duymaz ve boylece birey kendine ait her bir seyinin farkinda ve bilincinde olarak onu kontrolu altina alir. Aksi kontrolun kiside degil, ona dogumdan itibaren verilen her turlu deger veri ve tabularda olmasidir. 

 

Aslinda hem bilgi hem dogrulama hem dusunce hem de dusunme ile ilgili yazilmis gayet detaytli basliklar var.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Herhangi bir şeyin/şartın "İnsan" a yararlı mı zararlı mı olduğunu tespit etmek için insanın doğasını/varoluşunu iyi bir şekilde açıklamalıyız. 

 

Sayın Duran,

 

Burada bile bizler "insan yararına" olduğunu iddia ettiğimiz bilgiler yazmaktayız. Misal; Kimimiz bilimsel bilgiler, kimimiz de birilerini faşist veya diktatör ilan ederek, "ona karşı nasıl mücadele edilir"in taktiklerini veriyorlar. 

 

Bir yerde okumuştum gayet mantıklı buldum. Sosyal bilgilerde doğru olan bilgi,"insanların canını yakmamak, onları mutlu kılmak amaçlı, temelli, türevi genel geçer bilgilerdir" şeklinde geçiyordu. Bu tespit evrensel hukukun da temel doğrusu sanırım.

 

Sosyal bilgilerde eğer doğru bilgi yoksa, bizim buradaki insanlığa mesaj olsun diye yazdığımız bilgilerin nötr yada zararlı olduğunu nitelemek olasılığı da var. Öyle değil mi?

 

Mesela sizin "düşünme üzerine" yazınız gibi.  Sn. evrensel-insana göre, ...e göre olarak doğru. :)

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Sayın Duran,

 

Burada bile bizler "insan yararına" olduğunu iddia ettiğimiz bilgiler yazmaktayız. Misal; Kimimiz bilimsel bilgiler, kimimiz de birilerini faşist veya diktatör ilan ederek, "ona karşı nasıl mücadele edilir"in taktiklerini veriyorlar. 

 

Bir yerde okumuştum gayet mantıklı buldum. Sosyal bilgilerde doğru olan bilgi,"insanların canını yakmamak, onları mutlu kılmak amaçlı, temelli, türevi genel geçer bilgilerdir" şeklinde geçiyordu. Bu tespit evrensel hukukun da temel doğrusu sanırım.

 

Sosyal bilgilerde eğer doğru bilgi yoksa, bizim buradaki insanlığa mesaj olsun diye yazdığımız bilgilerin nötr yada zararlı olduğunu nitelemek olasılığı da var. Öyle değil mi?

 

Mesela sizin "düşünme üzerine" yazınız gibi.  Sn. evrensel-insana göre, ...e göre olarak doğru. :)

Sence Duran yazar arkadasin, yazisinda temel ve de hedef ....e goresi vermek istedigi olarak belli mi?

 

Belli ise nedir, temel ve de hedef ...e goresi?

 

Sonucta ...e goreyi yazida belirtebilmek farkindalik ve bilinc gerektirir.

  • Like 1
Link to comment
Share on other sites

Sence Duran yazar arkadasin, yazisinda temel ve de hedef ....e goresi vermek istedigi olarak belli mi?

 

Belli ise nedir, temel ve de hedef ...e goresi?

 

Sonucta ...e goreyi yazida belirtebilmek farkindalik ve bilinc gerektirir.

 

Anlaşamamak, anlayamamak yüzünden yine sorularım karambole gidecek. :(

 

Senin yazılarında, sana göre tüm fikirler ..e göre değil mi?

 

Ben de diyorum ki; doğru yoksa, "doğru yalnızca ..e göre"ye ise,  o halde sana göre, Duran arkadaşımızın "düşünce üzerine" yazısı sadece kendine(duran'a) göre doğru olmuyormu?

Link to comment
Share on other sites

Anlaşamamak, anlayamamak yüzünden yine sorularım karambole gidecek. :(

 

Senin yazılarında, sana göre tüm fikirler ..e göre değil mi?

 

Ben de diyorum ki; doğru yoksa, "doğru yalnızca ..e göre"ye ise,  o halde sana göre, Duran arkadaşımızın "düşünce üzerine" yazısı sadece kendine(duran'a) göre doğru olmuyormu?

Aynen.

 

Iste o yuzden bilimsel bilissel bir dile gelim, gozlem temelinde ve qua felsefesinde oldugu icin dogruya ya da gercege gerek kalmaz.

 

Sorularin "karambole gitmez" merak etme :)

 

Duran arkadas sorularini yanitliyor.

 

Yalniz yanitlar onun ..e goresi, senin ...e gorene ne kadar uygun duser, buna da sen karar vereceksin.

Link to comment
Share on other sites

Sorularıma Duran arkadaşın veya senin cevap vermesinin benim için bir önemi yok. Yeter ki sorularıma cevap verilsin ve ben tatmin olayım.

 

Bilimsel bilgilerde aynı sonuçlara varılarak genel geçer doğrularda karar kılınmıştır. Mesela belli iletkenden, bir kesitinden, belli bir voltajda saniyede şu kadar akım geçer gibi. Başka bir iletken için de farklı değerler belirlenmiştir. Kısaca sonuçlar hep evrenseldir(evrensel doğrulardır).

 

Ben de diyorum ki sosyal bilimlerde gözlem sonucu neden evrensel bilgiler alınmasın?

 

Mesela senin sosyal bilimlerle ilgili bazı başlıkların var. Ben bunlar için, "hayır arkadaş bunlar senin ..görene" mi diyeyim? Yoksa sosyal yaşamla örtüştüp örtüşmediğine bakarak, bende veya toplumda bir genel geçer bilgi mi oluşsun?

 

Mesela senin hep doğruladığın(bu doğrulama sözcüğüne ne ism verilmeli bilmiyorum) qua felsefesi sadece sana göre mi geçerli?

Link to comment
Share on other sites

Sorularıma Duran arkadaşın veya senin cevap vermesinin benim için bir önemi yok. Yeter ki sorularıma cevap verilsin ve ben tatmin olayım.

 

Bilimsel bilgilerde aynı sonuçlara varılarak genel geçer doğrularda karar kılınmıştır. Mesela belli iletkenden, bir kesitinden, belli bir voltajda saniyede şu kadar akım geçer gibi. Başka bir iletken için de farklı değerler belirlenmiştir. Kısaca sonuçlar hep evrenseldir(evrensel doğrulardır).

 

Ben de diyorum ki sosyal bilimlerde gözlem sonucu neden evrensel bilgiler alınmasın?

 

Mesela senin sosyal bilimlerle ilgili bazı başlıkların var. Ben bunlar için, "hayır arkadaş bunlar senin ..görene" mi diyeyim? Yoksa sosyal yaşamla örtüştüp örtüşmediğine bakarak, bende veya toplumda bir genel geçer bilgi mi oluşsun?

 

Mesela senin hep doğruladığın(bu doğrulama sözcüğüne ne ism verilmeli bilmiyorum) qua felsefesi sadece sana göre mi geçerli?

Benim ...e gorelerimi artik biliyorsun.

 

Temel ...e gore-insanoglu turu ve biri

 

Hedef ...e gore- insanoglunun zihinsel/davranissal birey oilarak ve duzensel/sistemsel kurumsal insan olarak evrensellewsmesi, bilimsellesmesi ve bilissellesmesi.

 

Iste sosyal bilgi de de gecerli olan bu. Buradaki gecerlilik temelde evrensel saygi, insansal vicdan, adil hukuk ve hak ve ozgurlukler. 

 

Bakis acisi ...e goresi ise-epistemoloji.

 

Burada onemli olan dogrular degil; gozlemin vermis oldugu sorunlari bu temelde dile getirmek ve insanoglunun sosyo-psikolojik bu temeldeki yapilandirilmisligini ortaya koymak.

 

Kimin bu ortaya koyumdan kendi adina ne algilayacagi da ancak onun kendi beyin duzeyi olacaktir.

 

Sosyal bilgi temelli olan YASAM DEGIL, ILISKIDIR. Yani insanoglu turu BIRLERININ BIRBIRI ILE OLAN HER TURLU ILISKISI dir.

 

Qua felsefesi BIR DOGRULAMA DEGILDIR. Qua felsefesi TUM DOGRULAMALARIN SORUNSAL RESMININ VERILMESIDIR.

 

Dogrulama SADECE KISININ KENDI ILE ILGILI OLAN EYLEMIDIR.

 

Qua felsefesi ise VUCUDU OLMAYAN BIR ZIHNIYETIN, FELSEFESIDIR.

 

Qua felsefesi yukarida sayilan ...e gorelere gore gecerli. 

 

Evrensel-insan zihniyeti GENELDE INSANOGLU YASAM VE ILISKISININ DISARIDAN VE ICINDE YER ALMADAN SORUNSAL RESMININ ORTAYA KONMASINA YARDIMCI ZIHNIYETTIR.

 

Simdilik bu zihniyetin NE OLDUGUNUN ALGISINDAN BILGISINDEN VE BILINCINDEN INSANOGLU COK UZAKTIR. 

 

Kisaca evrensel-insan zihniyeti; TUM DILE GELENLERI DILE GETIREBILEN ZIHNIYETTIR. DILE GELEN ZIHNIYET DEGILDIR.

 

Zaten insanoglunun ana celiskisi bui temeldeki dil sorunudur. Dile gelen sadece GORUNTUDE OLANDIR, KIMSE BU GORUNTUYU DILE GETIRENIN KENDINCE NE OLDUGUNU GENELLIKLE BILMEZ.

 

Soyle izah edeyim.

 

Anin dile gelimi evrensel-insan zihniyeti degil; Ayi dile getiren arkasindaki zihniyettir.

 

Ben gerekli oldugunda kendi bireysel zihniyetimi de zaten ortaya koyuyorum. Benim dogrularim oldugu icin degil, o an o sartta en uygununun o oldugu icin. Sartlar ve zaman degistikce, hersey gibi uygunu da degisir.

 

Ya da ayni temeldeki uygunluk, tamamen karsit bir akilcilik ile ozdes olarak algilanabilir. Bu temeldeki uygunluk her seferinde bir farkli karsit ile ozdes olarak algilanabilir.

 

Burada onemli olan uygunluktaki dile gelimdir. Akil ufku sinirli olan bir beyin icin karsitlikli sinirlamadan ancak ya savundugu ya da karsi ciktigi ozdeslestirme teslimiyeti vardir.

 

Bunu ben basta AKP olmak uzere bir suru ornek ile cogu kez acikladim.

 

Neyse burada keseyim. Uzattikca konu ve kavram dagilabilir.

Link to comment
Share on other sites

Seni tam olarak anlayabilseydim, tam olarak evrensel-insan zihniyetinde birisi olurdum heralde. Tam da evrensel-insan gibi düşünür, onun gibi yorumlar onun gibi algılardım. Demek ki, tem olarak algılayamıyorum ki halen sorularım devam ediyor. Anlamış gibi de davranamıyorum.

 

Mesela yukarda şöyle bir cümlen var:
 

Iste sosyal bilgi de de gecerli olan bu. Buradaki gecerlilik temelde evrensel saygi, insansal vicdan, adil hukuk ve hak ve ozgurlukler.

 

Şu an, ülkedeki gibi adamlar insanlık dışı bir düzen kursun, sana ve her bireye her türlü eziyeti yapsın, sen de onlara saygı duy öyle mi?

 

Bu mu evrensel-insan zihniyeti?

 

Her türlü farkın farkındalığında olacağım diye, faşist zihniyetin zulmüne karşı tarafsız davran öyle mi?

 

İnsansal davranışın/zihniyetin, insansal olmayan davranış ve zihniyete karşı bir genel geçer veya doğru kabul ettikleri kabulleri olmayacak mı? Bu kabullerin ismine, en mantıklı olan, bilimsel sosyal bilgi denmesini ben kaçınılmaz ve gerekli görüyorum.

 

Bilimsel sosyal bilginin dışındaki her bilgi, görüyoruz ki insanı geriye götürüyor çağ dışı olamsına yol açıyor.

 

Çağ dışı yaşama veya zihniyetine "evrensel saygı" mı olurmuş? Evrensel hukukun bile yaptırımları ilkeleri var. Bu ilkeler bilimsel sosyal bilgi değil mi?

 

Hem bu evrensel saygı da eğer;  ...e göre ise, evrensel değil, bilimsel değil, genel geçer değilse, sadece kişiye ait bir zihniyet olup başkasını ilgilendirmeyecek, diğer ...e nin de farklı ...e göresi olacak; bu nedenle de evrensel-insan zihniyeti yine güme gidecek.. :)

 

Bilimsel sosyal bilginin tespiti her ne kadar zor olsa da, bilimselliği tarihten veya yaşamdaki, ilişkilerdeki gözlemlerden, insan yararı temelli olarak çıkartılabilir. İşte bunun adı, evrensel insan hakları beyannamesi(ilkeleri) değil mi? Bu, evrensel/bilimsel sosyal bilgi değil mi?

 

------

 

Şimdi hemen bana ters gelen görüşüne cevap yazdım, sorularımı sordum. Yine hemen bu sorularımdan sonra son yazdığın yazını bir daha okuyup, haklı olup olmadığıma, anlayıp anlamadığıma tekrar bakacağım. :)

Link to comment
Share on other sites

Temel ...e gore-insanoglu turu ve biri

 

Hedef ...e gore- insanoglunun zihinsel/davranissal birey oilarak ve duzensel/sistemsel kurumsal insan olarak evrensellewsmesi, bilimsellesmesi ve bilissellesmesi.

 

Böyle bir insan türünü tanımlarken, sanırım evrensel-insan zihniyetini kast ediyorsun. Hatta eminim.

 

Peki... Bu nitelikleri kazanması bilimsel bilgilerle mümkün diyelim.

 

Ya sosyal bilgiler?

 

Sosyal bilgi ne olacak? Hangi sosyal bilgiyi benimseyip te bilinçlenip sonra da bilşselleşecek? Yoksa yeni baştan sosyal bilgi mi üretecek? Buna zamanı, yaşamı yeterli olabilecek mi?

 

Yoksa sosyal bilgiye hiç mi gerek yok?

Link to comment
Share on other sites

Iste sosyal bilgi de de gecerli olan bu. Buradaki gecerlilik temelde evrensel saygi, insansal vicdan, adil hukuk ve hak ve ozgurlukler. 

 

Bakis acisi ...e goresi ise-epistemoloji.

1- Epistemoloji sosyal bilgiler kaynağı mıdır? (bildiğim kadarıyla felsefedir, sosyal bilgidir)

 

2- Epistemeoloji, ...e göre değildir heralde?

 

3- "Epistemeolojik bilgiler"e nereden, hangi kaynaktan ulaşabiliriz?

Link to comment
Share on other sites

Bakis acisi ...e goresi ise-epistemoloji.

 

Burada onemli olan dogrular degil; gozlemin vermis oldugu sorunlari bu temelde dile getirmek ve insanoglunun sosyo-psikolojik bu temeldeki yapilandirilmisligini ortaya koymak.

 

Hem bakış açısının epistemeloji olduğunu söylüyorsun, hem de doğrular önemli değil diyorsun.

 

Bakış açısı öneriyorsan, bir doğru da öneriyorsun.

 

İnan ki, yazılarını anlamak istiyorum. Ama okudukça da dağılıyorum, kafam karman çorman oluyor.

 

Yine bir müddet ara vereyim. (kendime gelene kadar)

 

Dayak yesem bundan iyi.  :)

Link to comment
Share on other sites

İlgi arkadaş,

 

Şimdi bu konu başlığına uygun olacak bir inceleme yapalım birlikte derim, bu inceleme konusunu senin vurguladığın yerden yapalım. Sen sosyal bilgilerde gözlem sonucunda elde edilecek evrensel bilgi arıyorsun. Bilimsel sosyal bilginin tespitini açıklamak istiyorsun kafanda.

 

Sana sorular soracağım şimdi,

- Neden Evrensel  Bilimsel sosyal bilgi arıyorsun, Senin için bu niye bu kadar önemli, ne kadar zamandır bu bilginin arayışındasın, bu bilginin arayışında olacak kararlılığı göstermeye hazır mısın, hayatında bu bilginin var olması sende nasıl değişimlere yol açacak.

- "Sosyal bilgilerdeki evrensel bilgi" hakkında şuan ki düşüncelerini yazar mısınız, şuan bu konu ile ilgili edindiğiniz bilgileri nerelerden edindiğinizi, hangi yöntemlerle bu sonuçlara vardığınızı yazabilir misiniz. Bu kalıptaki her kelimeye nasıl anlamlar yüklediğinizi gözden geçirdiniz mi. 

- Sosyal bilgilerdeki evrensel bilgi arayışı ile ilgili olabilecek bilim dalları var ise bu bilim dallarını yazar mısınız, bu bilim dalları bu konuya nasıl bir açıklama getirmiş, bir bilim dalında bu konu ile ilgili bir ayrışma var ise nerelerde olmuş bu ayrışma yazabilir misiniz. 

- Bu konu hakkında farkındalığımız oluşurken/belli bir bilinç oluştururken oluşturduğumuz bilinç in yeterliliğine nasıl karar vereceğiz. Yeterli açıklamaya ulaştık mı bu konuda, ortaya çıkardığımız sonuçlar arasındaki tutarlılığı kontrol ediyor muyuz. Bu konu hakkında bilmediğimiz/belirsizlik teşkil eden yerlerin neler olduğunu yazabilir misiniz. 

- Bu konu hakkında bir bilincimiz oluştuğun da, bu konu hakkında farklı/alternatif bilinçlere sahip olanları da düşünüp onların görüşlerinide gözden geçirelim derim.

- Bizim yetiştiğimiz ortam, bilgiye ulaşırken ki hal yapımızın bilgiyi almamızda etkisi olup olmadığına dikkat ettiniz mi.

Link to comment
Share on other sites

İlgi arkadaş,

 

Şimdi bu konu başlığına uygun olacak bir inceleme yapalım birlikte derim, bu inceleme konusunu senin vurguladığın yerden yapalım. Sen sosyal bilgilerde gözlem sonucunda elde edilecek evrensel bilgi arıyorsun. Bilimsel sosyal bilginin tespitini açıklamak istiyorsun kafanda.

 

Sana sorular soracağım şimdi,

- Neden Evrensel  Bilimsel sosyal bilgi arıyorsun, Senin için bu niye bu kadar önemli, ne kadar zamandır bu bilginin arayışındasın,

 

Benim gibi evrensel, bilimsel, genel geçer, doğru bilgiyi sen de arıyorsun. Düşünme ve doğru düşünme temelli yazın bunu gösteriyor.

 

İşte yazılarından bazı alıntılar.

 

"Doğru düzgün bir düşünce beceresine sahip olduktan sonra..."

 

"Hanki mantıklı sorular sayesinde, en sağlıklı düşünce kurulabilir. Bir hayal dünyasına girmiş isek bu hayal dünyasından nasıl çıkabiliriz."

 

"Doğru düşünmek için ... düşünme yöntemlerini öğrenmek gerek"

 

"Sosyal bilgilerde yine insanın doğasını/varoluşunu esas alacağız, yani insanı esas alacağız"

.....

 

Hem sağlıklı düşünme yöntemini kazanarak nereye varacağız? Hedef, istenen nedir?

 

Başlığı açan sensin. Sorulara asıl cevap vermesi gereken de sensin, ben değilim sevgili dostum. 

 

Ben ise sorular sorarak bilgilerinden yararlanmak istiyorum. Zira yazında çok şey kafama takılıyor.

 

En önemlisi; düşünmeyi öneriyorsun. Düşünenle düşünmeyen insanı nitelik olarak ayırıyorsan, düşünen insan düşünerek doğru yolu mu bulacak? Nedir bu doğru yol? Tesbitlerinden, yöntemlerinden yararlanmak istiyorum.

 

Not: Bir çok sorularım vardı ama, foruma seyrek giriyorsun sanırım. Çoğu geride kaldı.

Link to comment
Share on other sites

 

Sen benim kopyam degilsin. Ne benim gibi dusun ne de davran. Evrensael-insan zihniyeti sorunu her yonuyle ortaya koyan zihniyettir. Buradaki ortaya konan sorundan herkes kendi beyin duzeyi temelinde bir algi alir ve onma gore dusunur davranir. Ya da algi almaz, anlam olarak kabullenir/karsi cikar. Ya da dile gelen sorun ona gore sorun degildir, yazilan ile ilgilenmez, onemsemez.

 

 

 

Mesela yukarda şöyle bir cümlen var:

 

 

Şu an, ülkedeki gibi adamlar insanlık dışı bir düzen kursun, sana ve her bireye her türlü eziyeti yapsın, sen de onlara saygı duy öyle mi?

 

Burada evrensel-insan zihniyeti ile o zihniyeti kendince uygulayacak olan birey karisiyor. Buradaki sayginin anlami "farkin farkinda olmak, ne bir farki yok saymak; ne bir farki hakim ve ustun kilmak; ne de bir fark temelinde diger farklari degerlendirmek" algisidir. Yani saygi KISININ FENOMENAL GORUNTUSUNEDIR. SAVASIM ISE ONUN ILE DEGIL, DUSUNCESI ILEDIR.

 

 

 

Bu mu evrensel-insan zihniyeti?

 

Her türlü farkın farkındalığında olacağım diye, faşist zihniyetin zulmüne karşı tarafsız davran öyle mi?

 

Tarafsizlik ile qua felsefesinin bir konu ve kavramin dusunsel farkinin farkini ortaya koymak, ayni sey degildir. Ayrica evrensel-insan zihniyeti ortada yoktuir. Sorunu ortaya koyan gerideki zihniyettir.

 

 

 

İnsansal davranışın/zihniyetin, insansal olmayan davranış ve zihniyete karşı bir genel geçer veya doğru kabul ettikleri kabulleri olmayacak mı? Bu kabullerin ismine, en mantıklı olan, bilimsel sosyal bilgi denmesini ben kaçınılmaz ve gerekli görüyorum.

 

Zihniyette dogrular yoktur, sadece birey kendi algisinda ortaya bir dusunce ve davranis koyar. Bunun da DOGRU OLARAK KONMASI SABITLEMEK INANMAK IDEOLOIJIK OLMAK TEMELINDE, BILISSEL DEGILDIR. O yuzden bilissel olan, oanki sarta duruma zamana ve gelinen noktaya gore bir dusunce ve davranis ortaya koymak ve bunu da sabitlememektir. Cunku algi olarak DOGRU VE DOGRULAMA AKLIN SABITLIGI SAVUNDUGU VE MUTLAK OLARAK DEGERLENDIRDIGIDIR.

 

Bilimsel sosyal bilgi de insanoglu uzerindeki her turlu core faith izdusumunun onun dusunce va davranisinda nasil bir sosyo-psikolojik sorun yarattiginin verilerle ortaya konmasidir.

 

 

 

Bilimsel sosyal bilginin dışındaki her bilgi, görüyoruz ki insanı geriye götürüyor çağ dışı olamsına yol açıyor.

 

Çağ dışı yaşama veya zihniyetine "evrensel saygı" mı olurmuş? Evrensel hukukun bile yaptırımları ilkeleri var. Bu ilkeler bilimsel sosyal bilgi değil mi?

 

Saygiyi yukarida acikladim. Bunun evrenselligi ise, bunun her insanoglu dusunce ve davranisindaki farkin farkinin algilanmasinda ve ortaya konmasinda gecerli olmasidir. Yani saygi insanoglunun mekansal dagiliminin her yerinde gecerlidir.

 

 

 

Hem bu evrensel saygı da eğer;  ...e göre ise, evrensel değil, bilimsel değil, genel geçer değilse, sadece kişiye ait bir zihniyet olup başkasını ilgilendirmeyecek, diğer ...e nin de farklı ...e göresi olacak; bu nedenle de evrensel-insan zihniyeti yine güme gidecek.. :)

 

Evrensel-insan zihniyeti kisiye ozel zihniyet degildir. Zihniyet olarak her bir beyne acik zihniyettir, isteyen beyin kendine alir ve kendi beyin duzeyince kullanir. Evrensel-insan zihniyeti; zihinsel devrimde, ben de dahil; insanogluna sorunlarin dile gelmesi temelinde yol ve yontem gosteren bir ziniyettir.

 

 

 

Bilimsel sosyal bilginin tespiti her ne kadar zor olsa da, bilimselliği tarihten veya yaşamdaki, ilişkilerdeki gözlemlerden, insan yararı temelli olarak çıkartılabilir. İşte bunun adı, evrensel insan hakları beyannamesi(ilkeleri) değil mi? Bu, evrensel/bilimsel sosyal bilgi değil mi?

 

Burada cagdas olarak bu gelisimin ben emperyalist zihniyet ve insansal zihniyet farkini "bilisim devrimi" basliginda acikladim. Cagimiz kavramlar degil, kavramlara verilen anlam ve icerigin ....e goresi cagidir. Dolayisi ile buradaki "yarar" algisi, pek ala baskasina "zarar" algisi olarak gelebilir. Iste o yuzden ...e gore tum turumuzu ve herbirinin ortak algisini gozlemini icermelidir.

 

------

 

 

 

Şimdi hemen bana ters gelen görüşüne cevap yazdım, sorularımı sordum. Yine hemen bu sorularımdan sonra son yazdığın yazını bir daha okuyup, haklı olup olmadığıma, anlayıp anlamadığıma tekrar bakacağım. :)

 

Buradaki en buyuk algi sorunu SORULARININ BENIM BIREY SAHSIMA MI YOKSA EVRENSEL-INSAN ZIHNIYETINE MI yonelik oldugunun farkinin algilanmasidir.

 

Burada yani bu mesajda sana BIREYSEL VERILMISBIR YANIT YOKTUR.

Link to comment
Share on other sites

 

Böyle bir insan türünü tanımlarken, sanırım evrensel-insan zihniyetini kast ediyorsun. Hatta eminim.

 

Peki... Bu nitelikleri kazanması bilimsel bilgilerle mümkün diyelim.

 

Ya sosyal bilgiler?

 

Sosyal bilgi ne olacak? Hangi sosyal bilgiyi benimseyip te bilinçlenip sonra da bilşselleşecek? Yoksa yeni baştan sosyal bilgi mi üretecek? Buna zamanı, yaşamı yeterli olabilecek mi?

 

Yoksa sosyal bilgiye hiç mi gerek yok?

Buradaki sosyal bilgiden kastin tam olarak nedir. Insanoglunun FIZIKSEL VE MATEMATIKSEL/MANTIKSAL OLMAYAN HER BIR BILGISI SOSYAL BILGIDIR.

 

Burada sosyal bilginin her turlu niteliginin degerlendirilmesi, tabi ki yine insansal evrensel bilimsel ve bilissel olacak; gecerliligi de gozlemsel yanlislanabilirlik temelinmde olacak.

 

Burada onemli olan SOSYAL BILGININ INSANOGLU UZERINDEKI HER TURLU SORUNUNUN DILE GELMESI VE INSANOGLUNU INSANLASTIRMADAKI ENGELLER OLARAK ALGILANABILMESIDIR

 

Hayir, ben evrensel-insan zihniyetinden degil; ZIHINSEL DEVRIMDEN DEGISIMDEN VE BUNUN GEREKLILIGINDEN SORUNLARI DILE GETIREREK BAHSEDIYORUM.

 

Bunu her bir beyin kendi algisi bilgisi bilinci v.s. ile yapacaktir.

Link to comment
Share on other sites

1- Epistemoloji sosyal bilgiler kaynağı mıdır? (bildiğim kadarıyla felsefedir, sosyal bilgidir)

 

2- Epistemeoloji, ...e göre değildir heralde?

 

3- "Epistemeolojik bilgiler"e nereden, hangi kaynaktan ulaşabiliriz?

Hayir, epistemoloji felsefenin bilgi ile ilgili dalidir. Her turlu bilgi ve bilgi hakkindaki herseyi icerir.

 

Epistemoloji bir bakis acisi olarak felsefi ...e goredir. Yani varlik yerine bilgiden yola cikmak.

 

Bilgi zaten epistemolojiktir. Yani epistemoloji=felsefe de bilgi demektir.

 

Eger burada "epistemolojik" sifatini "bilginin su an geldigi sinir" olarak algiladiysan; zaten insanoglu icin kavramsal bilgi disinda kalan bir sey yoktur. 

Link to comment
Share on other sites

Hem bakış açısının epistemeloji olduğunu söylüyorsun, hem de doğrular önemli değil diyorsun.

 

Bakış açısı öneriyorsan, bir doğru da öneriyorsun.

 

İnan ki, yazılarını anlamak istiyorum. Ama okudukça da dağılıyorum, kafam karman çorman oluyor.

 

Yine bir müddet ara vereyim. (kendime gelene kadar)

 

Dayak yesem bundan iyi.  :)

Dogru ile epistemoloji arasindaki bagi nasil kuruyorsun. Epistemoloji=bilgi bilgi de insanoglunun her turlu soyutlamasidir. Dogrulugu/yanlisligi sadece kisisel bir ifade ve degerlendirmedir.

 

Bilgi epistemoloji de, " belief, justification, truth" uclemidir ve bu uclem; "DOGRULAMA EYLEMI OLARAK INANC ILE GERCEGIN NE OLDUGU ARASINDAKI KOPRUDUR. 

 

Bir seye sartlanmis ve alisilagelmis olarak "dogru" demek ve en basta dogrulama eylemini aciklayamamaktir. Ikincisi bu istem sahte egonun TATMIN SIBOBUDUR ve Ego bir seyi DOGRULADIGINDA, O SEY EGO ICIN INANCSALLASIR, IDEOLOJILESELLESIR ve cag gelistikce de gericilesir, tutuculasir, sabitlesir ve hem bilimin disinda kalir, hem de bilisselligin. 

 

Evet "dayak yemek." :)  Bir gun bir arkadasim bana bundan yillar once soyle sormustu "senb nasil oluyorda, hic bire elestiriden karsi cikistan (tabi kisisel satasma polemik degil de, bilgi v e duisaunce paylasimi temelinde) rahatsiz olmuyor ve rahatca her seyi yanitliyabiliyorsun?" 

 

Ben de "Ben kendi beynimi oyle bir dusunce ve bilgi ile kendi kendime dovuyorum ki, elestiriyorum ki; disaridan baskalarinin bunu yapmasi, 'deve de kulak' kaliyor."

 

Iste bireyin "kendisini dovmesi" baskalarinin dovmesinin de onune gecer. Bu da devrimci sorgulamadir.

Link to comment
Share on other sites

Sosyal bilgiler, herseyden once bir insanoglu yapilandirilmisligidir ve insanoglu birlerinin birbiri ile olan iliskisisin "eski nesil" tarafindan olan etik, metafizik (ontolojik/teolojik/fizik otesi) ve estetik yonlendirim ve yaptirimlardir.

 

En basta "yeniyi" eski ye gore yonlendirmeyi ve yaptirimi icerir. Bu zaten bir cesit mensubu olmak ve biat kulturunun teslimiyetidir.

 

Ayrica evrensel, bilimsel, bilissel temelde TUM INSANOGLUNU KAPSAYAN ORTAK BIR DOGRULUK, GERCEKLIK YA DA DOGRULAMA/GERCEKLEME EYLEMI DE YOKTUR.

 

Tarih tamamen insanoglu subjektif yasanmisligi ve dile getirilmisligidir. 

 

Cografi bilgiler hic bir zaman kalici ve mutlak degil, degiskendir.

 

Dolayisi ile sosyal bilgi;

 

Insanoglu yapilandirilmisligidir.

 

Eskinin yeniyi yonlendirmesi ve yaptirimidir.

 

Dogrulama/gercekleme sadece kisinin v.s. kendi icin gecerlidir ve yanlislanamaz.

 

Dogru ve gercek ise hem kisinin kendi beyninde hem de kisiler arasi algi da gozxlemde degisken ve gorecelidir.

 

Genelde bir ideolojik inancsal etik estetik temelindedir.

 

Insanoglunu yeniye karsi tutucu gerici kilar ve biasta teslimiyete yonlendirir.

 

Buna en guzel ornek etigin en temel kolju olan "ahlak" tir.

 

Ahlakta tum insanoglunu kapsayan bir dogrulama/gercekleme dogru ve de gercek yoktur. Olanda degiskenmve gorecelidir.

 

Herhangibir sosyal bilginin dogrulanmasi gerceklesmesi sadece kisisel duzeydedir ve kisiyi baglar. Bunun baska bir kisiye yonlendirme ve yaptirim olarak sunulmasi ona biati teslimiyeti ve mensubiyeti onermek, ve de onun KENDI KIMLIK VE KISILIGINI KENDINI ORTAYA KOYMASINI ONLEMEK DEMEKTIR.

Link to comment
Share on other sites

İlgi arkadaş,

 

 

Benim gibi evrensel, bilimsel, genel geçer, doğru bilgiyi sen de arıyorsun. Düşünme ve doğru düşünme temelli yazın bunu gösteriyor.

 

İşte yazılarından bazı alıntılar.

 

"Doğru düzgün bir düşünce beceresine sahip olduktan sonra..."

"Hanki mantıklı sorular sayesinde, en sağlıklı düşünce kurulabilir. Bir hayal dünyasına girmiş isek bu hayal dünyasından nasıl çıkabiliriz."

"Doğru düşünmek için ... düşünme yöntemlerini öğrenmek gerek"

"Sosyal bilgilerde yine insanın doğasını/varoluşunu esas alacağız, yani insanı esas alacağız"

.....

 

Hem sağlıklı düşünme yöntemini kazanarak nereye varacağız? Hedef, istenen nedir?

 

Başlığı açan sensin. Sorulara asıl cevap vermesi gereken de sensin, ben değilim sevgili dostum. 

 

Ben ise sorular sorarak bilgilerinden yararlanmak istiyorum. Zira yazında çok şey kafama takılıyor.

 

En önemlisi; düşünmeyi öneriyorsun. Düşünenle düşünmeyen insanı nitelik olarak ayırıyorsan, düşünen insan düşünerek doğru yolu mu bulacak? Nedir bu doğru yol? Tesbitlerinden, yöntemlerinden yararlanmak istiyorum.

 

Not: Bir çok sorularım vardı ama, foruma seyrek giriyorsun sanırım. Çoğu geride kaldı.

 

 

 

Ben Doğru düzgün düşünme, sağlıklı düşünme, bilgiyi tarafsız olduğu gibi alma üzerine düşünen biri sayılırım, böyle olmadığımı söylemedim hiç, Düşünmek üzerine yazımda doğru ve yanlış bilginin ne olduğuna değinmeyeceğim dedim. iyi ve kötünün de ne olduğuna.

 

Ben bir konuya yaklaşırken size sorduğum sorulara yakın sorular soruyorum kendime, daha fazlası da var, ve bu sorular çerçevesinde düşüncelerimi oluşturmaya çalışıyorum. (Bu tarz sorularla bir düşünceye yaklaşmaya, bilimsel literatürde, Eleştirel düşünce yöntemi, düşünmeyi düşünme yöntemi derler). Düşünme üzerine yazımda da bu tarz sorular sordum kendime, gözlemlerde bulundum. Size soru sorarken ki amacım sizin merak ettiğiniz konu hakkında ki düşünme süreçlerinizi ne kadar bilinçli düşünerek oluşturduğunuz ölçmek idi, bu konu hakkında ki ilginizi ölçmek idi, düşüncelerinizi nasıl oluşturduğunuzu öğrenmek istemiştim, bu konu hakkında ki düşüncenizi ne kadar detaylandırabileceğinizi öğrenmek idi. Sizi anlamak istemiştim. Sizin yazdıklarınız çerçevesinde bende kendi görüşlerimi yazacaktım. 

 

Düşünmek üzerine düşünmek şu açıdan çok önemli, doğru bilgiyi almak açısından değilde, dünyayı olduğu gibi görmek açısından önemli. Bir hayat oluşturuyorsun ama bu oluşturduğun hayat aslında senin değil, hem bu hayatın içindesin hemde değilsin, çünkü yapmış olduğun seçimlerin hiç biri sana ait değil tam anlamıyla, senin yerine bir başkaları seçim yapıyor, kendi üzüntülerini, kaygılarını, sıkıntılarını neden yaşadığını bile bilmiyorsun. Küçüklüğünde kötü bir çocukluk geçiren ve bu durum karşısında kendi benliğini KAYGIYA karşı korumak için bir "savunma düzeneği/mekanizması" geliştirerek, Narsist/Büyüklenmek bir kişilik oluşturuyor veya tam tersi sevilmek için, kaybetmekten korktuğu için hayır diyemeyen bir kişilik oluşturuyor -Savunma düzenleri çeşitlidir- Bu Narsist kişilik yüzünden tüm ilişkileri kötü oluyor, aşağılık psikolojisinin verdiği rahatsızlığı devamlı içinde hissediyor, olayları olduğu gibi göremiyor, gündüz rüyaları görüyor, hayali olaylar yaratıyor kafasında... Bu durumunun farkına ne zaman varır onu yukarıda düşünme üzerine yazımda açmaya çalıştım -Başkaldırı veya intihar...- bu durumun farkına vardıktan sonra bu davranışa nasıl ulaştığını kendi düşünceleri üzerine düşünerek bu durumun çözümlemesini yapacak kafasında -bu çözümleme kişiye göre değişir ama en az dört  beş yılını alır - bu çözümlemeyi yaptıktan sonra ilişkileri başkalaşmaya başlayacak, yeni deneyimleri de yaptıkça çözümlemeleri olumlu sonuçlar vermeye başlayacaktır. Tabi bu bir mücadeleyi gerektiriyor. Demek istediğim herkesin kendi hayatın da oluşturmuş olduğu düşünceler sonucundaki fikirlerini gözden geçirmesi, bilinçli bir şekilde oluşturmadığı her düşünceyi yeniden düşünmesi, ve yeni düşünceler oluştururken dikkatli bir şekilde oluşturması, eleştirel bir düşünce ile düşüncelerini oluşturması.  

 

Şurada bireysel deneyimlerimi yazdım, Bilgi üzerine yazımı okumanı tavsiye ederim http://durankisiselyazilar.blogspot.com.tr/

Bu blog üzerinden de sormak istediklerinizi sorabilirsiniz.

 

Düşünme üzerine yazımda kafanıza takılan yerleri sorarsanız sevinirim, belki bende daha fazla açıklama getiririm bu konuya.

 

İşim dolayısıyla pek zamanım olmuyor, -Muhasebe ve Mali Müşavirlik mesleğim- bu aylarda çok yoğunuz. Ama sizin kafanızda ki soruları detaylı bir şekilde sorarsanız ben zaman bulduğumda cevaplamaya çalışırım.

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...