Jump to content

Bilime Ne Oluyor?


haci

Recommended Posts

BİLİM VE FANTEZİLER..........

İnsan aklının imgelemesinin sınırı yoktur. Akciğerler nasıl sürekli solumak, kalp nasıl her an çarpmakla yükümlü ise, organların durmaları veya kısa bir süre için bile olsa, görev yapmaya ara vermeleri ölümle nasıl özdeşse, aynı ilkeler beyin için de geçerlidir. Beyin yerinde duramaz. Uykuda bile düşün üretmekten kendini alıkoyamaz. Tabii uykuda akıldan geçenlere imgeleme ve mantıklı düşün demiyoruz. Rüya diyoruz.

Karşılaştığı doğal olgu ve fenomenlerin doğasını çözmeye çalışan insan aklı, hayal gücüne sıklıkla baş vurur ve birçoğunu, kurduğu görkemli fanteziler aracılığı ile açıklamaya çalışır. Antik mitlerin, batıl inançların ve bazıları sapkın  geleneklerden birçoğunun doğuş nedeni budur. İnsan doğayı kendi algıladığı ve anladığı şekilde açıklamaya çalışır. 

İnsanların doğal süreçlere bulduğu çözümlerle, doğal süreçlerin gerçek doğaları arasındaki çelişki ve uyuşmazlıklardan bu ilginç durum sorumludur. Doğal fenomenlerin çoğu ne insan akıl ve mantığı ile, ne de, ilginç olarak, onun müthiş imgeleme yetisi ile, açıklanabilir... Doğal olguların kendilerine göre işleyiş mekanizmaları vardır. Bu mekanizmaların çoğu insan beyninin imgeleyemeyeceği kadar fantestik süreçlerdir.  Onları kuramsal olarak imgelemek ve çözmek mümkün olmayabilir.

Deneysel olarak kanıtlanamayan  doğal olguların birçoğunun gizemi belki asla çözülemeyecekdir. Ama bu düşünce insanı onların peşinde koşmaktan alıkoyamayacaktır. İnsanlar sorunlarına çözüm bulmada hiç bir zaman umutsuzluğa düşmezler. Yenilgiyi kabul etmezler. İnsan aklı  durmaz.. Düşün üretir..... Doğal olgulardaki mekanizmaların gizemini çözmeye çalışır. Üretilen düşünlerin çoğu önceleri kurgusal imgeler şeklindedir. Onların peşinde koşan insanların yaşamı, arada bir gerçekleştirebildikleri fantazilerle zenginleşir... Gerçekleşen her fantezi insanı diğerlerini de gerçekleştirmede cesaretlendiren, dar ve dönemeçli uzun bir patikayı döşeyen bir taştır. İnsan fantezilerini ne pahasına olursa olsun gerçekleştirmeye çalışır.

Bilimin kökeninde, doğayı tanıma ve ondan yararlanma isteğinin yanı sıra, insanın imgelerini gerçekleştirme tutkusu da vardır. İnsanın hayal gücü geniş olmasaydı, bilim bu kadar hızlı gelişemezdi. Bilim insanlar, özellikle erkekler için, ciddi bir meşgale ve yararlı bir atılım olmaktan öte,  zevkli ve neşeli bir oyundur da. Öyle olmasaydı Einstein görelilik kuramını ortaya atamaz, Planck quantum mekaniğini başlatamaz, Heisenberg belirsizlik kuramını belirleyemez, Pauli dışlayacak hiç bir şeyle karşılaşamazdı. İnsanlar ne uçabilirlerdi, ne de okyanusların derinliklerinde pervasız dolaşabilirlerdi.....

İnsan, ayrıca,  sonu ve sınırı olmayan imgelerini matematikle silahlandırmış ve onu sezgilerinin görkemli bir yapıtı olarak kullanarak doğanın gizemini çözmeye başlamıştır. Matematik insan imgelerine paralel bir gelişme kaydetmiş ve yalnız doğanın gizemini çözmede değil, aynı zamanda insanın fantezilerine ışık tutmada da yararlı bir bilim dalı haline gelmiştir.  

Bu durum gerçekler ve fantaziler arasındaki sınırın giderek daralması ve muğlaklaşmasından sorumludur. Bilim-kurgu bilim arasındaki geçişi simgeleyen bu ilginç alan bir yandan genişlerken, öte yandan bilime yön vermeye başlamıştır. İnsanlar her alanda fantezilerini gerçekleştirmede oldukca başarılı olmaktadırlar. Bilimin sonu olmadığı ve hemen her rüyanın yaşanabileceği inancı insan düşüncesine hakim olmaya başlamıştır. Bu inanç bilim adamlarına doğaları iyi anlaşilmayan ve bilinmeyen fenomenleri kendi fantezileri ile açıklama cesareti vermiş, bazıları daha da ileri giderek bu fantezilerin pratik sonuçları üzerinde kuramsal projeler tasarımlamaya bile başlamışlardır.

Bilime bir şeylerin olduğu kesindir. Ama ne olduğu yeterince açık değildir. Geçmişte bilim kurgusal yaklaşimlardan yararlanmış ve onların sayesinde teknoloji müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Çocukluk fantazilerinin peşinde koşan bilim adamları,  yüzyıl önce hayal bile edilmesi olanaksız araç, gereç ve aletler tasarımlamışlar, buluşlar yapmışlardır. Artık aya ve diğer gezegenlere gitmek, ya da oralara uzaktan kumandalı araçlar göndermek, bir sorun değildir. Teknoloji insan yaşamını derin bir şekilde etkilemeye başlamış ve geleceği dikte ettirecek büyük bir güç haline gelmiştir.

Bu bağlamda insanların ihmal ettiği ilginç bir gerçek vardır.  O da doğanın yaratıcılığının insanın, ne kadar fantestik olurlarsa olsunlar, bütün imgelerinden çok daha geniş ve cüretkar olduğudur. Aslında insanın zengin imgeleri kaynağını, doğanın sergilediği çözümü olanaksız gösterilere ayak uydurma çabasından almaktadır. Yine de bu konuda doğa ile yarışmak ve ona faik olmak olanaksızdır. Onlardan bazılarını ögrenmek ve ögrenilenlerin küçük bir kısmını taklit etmek bile insan yaşamını  zenginleştirmeye yetecektir.

21’nci yüzyılda ve ilerisinde insanın imgeleri, bilim ve teknolojiye giderek artan bir oranla yön vermeye devam edecektir. Bilim ve teknoloji bu yüzyıllarda önceki yüzyıllardan çok daha hızlı bir tempo ile ilerleyecek ve hem insan yaşamı, hem de onun sınırsız imgeleri ile daha sıkı bir şekilde entegre olacaktır. İnsanda zaman, mekan, uzay, evren, madde, enerji kavramları fantestik boyutlar ve nitelikler kazanacak, fizik şimdiki bilimsellik sınırını aşarak metafizik bir rüya aleminin sınırlarını zorlamaya devam edecek, hatta belki de o sınırı aşacaktır....

Bu süreç çoktan başlamıştır.




 

Link to comment
Share on other sites

  • 1 ay sonra...

Bilim bazen hızlı, bazen yavaş, bazen sıçramalar yaparak ilerliyor. Yapılan deneylerin sonuçları, gözlemler ve bulgular data şeklinde birikiyor ve daha sonra onlar rafine edilerek informasyona dönüştürülüyor. Zamanla bu informasyondan yararlı bilimsel bilgiler elde ediliyor. Teknolojiye uygulanan bu bilgilerdan yararlanılarak kurulan uygarlıklar yayılıyor, gelişiyor, dal budak salıyor. İnsanlık durmadan, ara vermeden, sanki bir yere yetişecekmiş gibi ve panik içinde, harıl harıl bilgi üretiyor. Bu acele neden? İnsanlık sanki doğanın yaratıcılığı ile yarışıyor. Arada sanki ilginç bir rekabet var. Ama insan ne yaparsa yapsın değil doğanın yaratıcılığı ile başarılı bir şekilde yarışmak, onun yaratıcılığının sınırlarını bile saptayamıyor. Kendi sınırlı imgeleme yetisi insanı doğa ile yarışmaya itiyor ama, doğanın nelere muktedir olduğunu bile bilmiyor. Bu yarışı kimin kazanacağı gibi absürd bir sorun yok ortada. Bu yarışta doğa her zaman ilerde olacak. İnsanın kazancı ise, doğadan öğrendikleri bilgi kırıntılarından yararlanarak, biraz daha zengin ve rahat yaşamaya çalışmak olacak.

Bilginin teknolojiye uygulanması ile uygarlık gelişiyor ama, bütün çabalara rağmen yararlı ve bilimsel bilgi üretimi arzu edildiği kadar hızlı ilerlemiyor. Son 50 yıl içinde fizikte devrim sayılacak anlamlı ilerlemelerin olmaması dikkat çekiyor. Bu duraklama dönemi geçici olabilir. Hiç kuşkusuz bilimin yeni teorilere ve onlara ek olarak şimdiye kadar yapılan gözlemlerin farklı ve özgün yorumlarına ihtiyacı var. 21'nci yüzyıl bilimin yeni, özgün ve cesur yorumlara açık olduğu bir zaman dilimi olmak zorunda. 20'nci yüzyılda kazanılan bilgilerin hemen tümü bu sürece açık ve duyarlı. Hemen her bulgu ve gözlemi sorgulamak ve değişik bir bakış açısı ile yeniden yorumlamak mümkün. Hatta zorunlu. Bu süreç için de başlamıştır diyebiliriz.

Bilimdeki ilerlemelerin en ilginç olanlarının biyolojide gerçekleşeceği kesin. Buna rağmen 21'nci yüzyılda canlı-cansız ayırımı açıklık kazanacağına, giderek muğlaklaşacağa benzemektedir. Bundan biyolojideki ilerlemelerden çok fiziğin farklı yorumu sorumlu olacaktır. 21'nci yüzyılda biyolojinin fizikten soyutlanamayacağı ve onun bir dalı olduğu gerçeği sonunda kesin olarak kabul edilecektir. Bu da kaçınılmaz bir zorunluktur. Evrende mevcut canlı-cansız herşeyin, madde ve enerjinin sürekliliğinin ürünü olması, onun en büyük esprisidir. Fizik kanunlarının biyoloji için de geçerli olduklarını reelize etmek biyolojiye yeni anlamlar kazandıracaktır. Ama bence 21'nci yüzyılın en ilginç ve sürpriz kabulü, evrenin canlı bir varlık olduğunu idrak etmek olacaktır. Bu da kaçınılmaz bir çıkarımdır.

Link to comment
Share on other sites

Canliliktan ne algilandigina bagli. Eger canlilik motion, action, movement, v.s. temelli bir hareket ise, her fenomen canlidir.

 

Insanoglu bu farki kendince atomik ve metobolik olarak koymaya calismis.

 

EGER DEGISIM VARSA, SADECE YASAM VARDIR.

 

Olum ya da olan fenomenal yapinin yapi ve isleyisinin/hareketinin bozulmasi sadece mustakil var olan varlik icin gecerlidir.

Link to comment
Share on other sites

Canlılığı yalnız değişim olarak değil de, maddenin belli bir süre için, geçici olarak, bir sıra izleyerek dizilimesi ve düzenli bir değişimi deneyimlemesi şeklinde kabul etmek mümkün.

O sürenin sonunda canlı madde ölerek cansız maddeye dönüşüyor. Burada ölümü canlının yapısını oluşturan maddenin deviniminin durması olarak tanımlayabiliriz.

Link to comment
Share on other sites

  • 10 sene sonra...
On 27.10.2013 at 16:02, haci yazdı:

Bilime bir şeylerin olduğu kesindir. Ama ne olduğu yeterince açık değildir. Geçmişte bilim kurgusal yaklaşimlardan yararlanmış ve onların sayesinde teknoloji müthiş bir ilerleme kaydetmiştir. Çocukluk fantazilerinin peşinde koşan bilim adamları,  yüzyıl önce hayal bile edilmesi olanaksız araç, gereç ve aletler tasarımlamışlar, buluşlar yapmışlardır. Artık aya ve diğer gezegenlere gitmek, ya da oralara uzaktan kumandalı araçlar göndermek, bir sorun değildir. Teknoloji insan yaşamını derin bir şekilde etkilemeye başlamış ve geleceği dikte ettirecek büyük bir güç haline gelmiştir.

 

Link to comment
Share on other sites

Create an account or sign in to comment

You need to be a member in order to leave a comment

Create an account

Sign up for a new account in our community. It's easy!

Register a new account

Giriş yap

Already have an account? Sign in here.

Sign In Now
×
×
  • Create New...