
dusunceliadam
Members-
İçerik sayısı
22 -
Kayıt tarihi
-
Son ziyareti
-
Kazandığı günler
6
dusunceliadam last won the day on 16 Ocak 2013
dusunceliadam had the most liked content!
Sitemizdeki itibarı
-7 Poor-
Bu ki cümleniz birbiri ile çelişmiyor mu ? Yukarıda istisna aşağıdaki cümlede neden geçeli olmuyor, ? Bu 5 duyu üstü duyular bir başka yazıda ifade etmeye çalıştığım üzere, Paranormal ve Duyular dışı algılama olarak kastetmiyorum. Numeal aklın yapılandırmacı ürünü olarak , somut ve gözlem veren olgulardan türetilmiş, kendi bağlamı içerisinde somut ve gözlem verenlere duyarlı , duyu organları olarak kabul ediyorum. İnsandaki fiziksel fenomen karşılığı olarak ta aklı kabul ediyorum bu duyu organı için. Size göre benim bir duyu oranganım fazla iken algıladığım olgu , siz bir eksik duyu ile algılamıyorsunuz diye, ilk cümledeki değilde neden ikinici cümledeki duruma uygun düşüyor izah edebilir misiniz ? Sizde bu yapılandırmacı özelliğinizi kullanarak o olguyu gözlemleyiniz o zaman ...
-
Bu yazdığınıza bende katılıyorum. Somut örnekler üzerinden gidersek birbirimizin söylediklerini daha iyi anlayıp tartışabiliriz. bu örneğe göre çarpmamak için yön değiştirdikleri fenomeni ele alırsak, burada buna özel olarak ağaç demiştik, bir Ama insan tarafından görülmedi, ve o fenomene çarptı, dokunma duyusu olmadığını da düşünerek onun bir ağaç olduğunu da anlamadı diyelim. Görebilen insan ile , göremeyen insan karşı karşıya gelerek birbirlerine ağaç tan bahsettiler, görebilen ağaç olgusundan bahsederken, göremeyen ture ait insan, ona bu farkın ayırdın da olarak dediki bu olgusal bir fenomen değildir, çünkü sana gözlem veren şey, bana vermedi, bu senin inancındır ben hiç bir şekilde bu fenomeni algılamıyorum. bana gözlem vermiyor demek ki bu bir olgu değildir. bu ancak senin inancın dır ve sana özeldir. Bu göremeyen insan haksız mıdır yani ? Bu göremeyen insan şu an mevcut değildir, çünkü bu şekilde gözlem veren bir olgu ile karşılaşmadık, yani böyle bir tur ile karşılaşmadık, ama ya biz göremeyen insan turu olup o diğer turu de algılamıyor olgusal olarak verilen gözlemi gözlemleme yeteneğinden yoksunsak, bu durumda o insan turunu Numeal yetimizle yapılandırarak tahayyül edemez miyiz ? Diyelim ki böyle bir tur var ve ağacı olgusal olarak algılamıyor, şimdi ağaç bizim (insanoğlu türünün) inancımız olur mu olmaz mı ? Bu inancı sağlamak için Numeal bir çaba içinde de olmadığımıza göre ve yaptığımız sadece bir gözlem olduğuna göre, o fenomen bizim duyularımızla yaptığımız bir tür fiziksel inanç olmaz mı ? mekanik bir inanç olmadan önce de "yolumuzu değiştirme" eylemine yol açtığına göre , bu olgusal fenomenin , Numeal bir yapılandırmaya tabi tutmamızda gerekir. Ki çarpma olayının gerçekleşeceğine , gördüğümüzün bizden ayrı bir olgu olduğuna inanmadan yani sizin söyleminizle (!?) var işaretine dönüşmeden var kabul edilebilmesine imkan var mıdır. ? Halüsinasyon görüyor ve bunun farkında isem, yolumu değiştirme ihtiyacı içerisinde olmam, ama burada gördüğünün ne olduğu hakkında da kesin bir inanç sahibi olmakta lazımdır. Eğer bir başkası görmüyorsa , o olgunun halüsinasyon olduğunu anlar kişi, ama ya tek başına bir ada da ise, teyit ettirecek ikinci bir kişi olmaz. Gördüğü her varlığın olgu olup olmadığını test için, bir başka duyusu ile gözlem verip vermediğine bakması gerekir. böylece o duyunun da algılamadığı bir olguya geldiğinde , sırayla 5 duyusu ile test etmek durumundadır. Ya 5 duyusu ile algılamadığı bir olgu ile karşılaşırsa, bu olgunun olmadığını mı yoksa o kişinin 5 duyusunun olmadığını mı gösterir, ? Peki ya bu olgu 5 duyuya gözlem vermeyip, bunlardan daha farklı bir duyuya gözlem veriyorsa o zaman ne olacak, bizler tek başımıza var kabul etmeyecek miyiz bir olguyu ? 6, 7, 8 duyusu olan varlıklara gözlem veren olgular bizim 5 duyumuzla algıladığımız olgulara benzer gözlem vermiyorsa onların gördükleri bir inanç mıdır yoksa olgu mu ? İnsanoğlu türü , kendi dar ve kısıtlı dünyası ile tüm evren hakkında inanç / olgu ayrımına karar verebilecek yeterlik ve yetkinlikte midir ? İnsan aklının Numeal yetisi ile edinebileceği 5 ten fazla duyular aynı fiziksel fenomenlerin gözlem verdiği gibi, üst duyuları harekete geçirerek , farklı olguları gözlemleyebilir. Ancak bu olgular 5 duyuya göre inanç adı verilen fenomenler olabilir, bu durum 5 duyunun penceresinden baktığınızda inanç dediğinizi , 8 duyu penceresinden baktığınızda olgu yapar. Eğer duyuların farklı sayıda olması fenomeni olgu yada inanç yapabiliyorsa tek bir duyunun da varlığı , inanca bağlı olmalıdır.
-
Evrensel-İnsan ,sizinsöylediğinizi algıladığımı düşünüyorum tespitlerinize ve açıklamalarınıza da katılıyorum. Ama madem böyle düşünüyorsunuz o zaman olgunun gözlemlemesini neden sadece insan özgüdürdiye sınırlıyorsunuz.Yada bilissel eylemi cansız varlıklarda sizin yaptığınız tanıma göre bilişsel olarak olguları gözlemleyip yapabilirler. Bu durumda akıla taşınmayan bir gözlemi etrafınızda gördüğünüz herhangi bir kaya parçasıda sizden benden daha iyi yapabilir. Üstelik şaşmaz doğrulukta ve kesinlikte bir gözlem olur bu. yukarıda verdiğiniz örnek üzerinden gidelim. örneğin, bir insan yağmurun yağdığını bilir ama bu eylem nasıl yapılır. ? Yağmur yağdığı esnada gözlem yaparak, yağmur yağdığı esana da gözlem yapması , yağmur kavramını bilmesini gerektirir. su moleküllerinin gökyüzünden düşmesini gözlemleyip sizin söyleminizle buna bir isim vermese de gördüğü şey bir olgudur. Ancak görebilmesi bir inanca bağlıdır. Yani Gözlem inancı olmadan olmaz, Siz gözlemde farklılık varsa bu akılcı olarak ona inançsal bir temel kazandırmaktandır diyorsunuz. Ama bunun öncesinde dünya üzerinde bir tek insan olduğunu ve farklılık olmadığını düşünseniz bile yapılan gözlem ir inanca bağımlıdır. Dil de yoktur insanoğlu tek kişiden ibaretken. Konuşan da yoktur, kavramlarda , inançlarda , ideolojilerde, Bu tek kişi gördüğüne inanmak durumundadır. Yoksa gördüğünün yani gözlem yaptığının farkında olmaz. Gördüğü halde , görme eyleminin farkında olmayan kişiye kör, ama gibi isimler verilebilir. Ve dünya üzerinde bir kişi daha olsa onun gördüğü ile aynı şeyi görse bile, bu yinede o kişiye ait bir inançtır. Siz gözlenen şeylerin farklı olması durumunda inanç vb devreye girer diyorsunuz ben ise gözlem yapabilme eylemini inanca bağlıyorum. Eğer aklından zoru olan biri olsa bu kişi, gördüm demeyecektir, daha gözlem yapamadık ki, o kişi ile aynı fikirde olup olmadığımızı tartışalım. Siz gözlem yapmadan var olan olgudan bahsediyorsanız, bu fizik yasalarının işlemesidir. Evrenin bizim olmadığımız bir noktasında, düşen bir taş biz gözlemlemediğimiz için yok mudur ? Bu olgu var ise , bizim gözlemimize ihtiyaç yoktur. Ancak yinede bir gözlemleyen vardır yukarıda da bahsettiğim gibi , bu gözlem türünde insan olması hatta canlı olması bile gerekmez. Nasıl peki, ? Kütleçekim yasası iki kütlenin kütleleri oranında birbirlerini çektiğini söyler, bu iki cansız kütleden birini gözlemleyen , diğerini gözlemlenen yapar. Aralarındaki denklem F = G (m1 * m2) / r ^2 şeklinde ifade edilir. Gözlem bir etkileşim ve içinde akıl yoksa alın size gözlem. O zaman insanın bilişsel fonksiyonu nerede ? işte içinde akıl yoksa ve dolayısı ile numeal fonksiyon yoksa , bu olguyu bir insan gözlemledi demenizin anlamı ne ? X harfini oluşturan iki çarpraz düz çizgidir, siz redüksiyonist bakış açısıyla olgu ,gözlem ve aklı birbirinden ayırırsanız , iki çarpraz çizgiden bahsedersiniz, X harfi değildir bunlar, onlar bir araya özel bir şekilde geldiği için X diye bir şeyden söz edilir, bunları da ayırırsanız noktalar topluluğu olur , Anlam yoksa , kavram olmaz, kavram yoksa olgu veya gözlemin yapılması da mantıksızdır, siz yokken düşen milyonlarca taşın sizi ilgilendirmediği gibi.
-
Aslında anlatmaya çalıştığımı bir türlü anlatamamanın sıkıntısı içerisindeyim. Ama verdiğiniz örnek yardımcı olabilir sanıyorum. "Tum kugular beyazdir" ifadesi gecerli bir olgudur. Ancak bu beyaz olan kuğuların bir insan tarafından siyah olarak algılanması sonucu sadece bir tane değil "Tüm kuğular siyahtır" haline dönüşmesi o insan için daha doğru bir olgudur. Eğer o insan dışındaki insanların isimlendirme ilgili bir sorunları olduğunu düşünüyor ve Qualia olayı ile karıştırdığımı düşünüyorsanız , hayır bunu kastetmiyorum . İkisi farklı varlıklar olsun mesela , birisi "insanoğlu" diğeri ise, bilişsel bilgi üretebilen başka bir varlık, Qualia olayı yok yani. Şimdi birisine göre "Tüm kuğular beyazdır" diğerine göre ise "Tüm kuğular siyahtır" şimdi her birinden bir birey diğer topluma geçmiş olsa bu birey bir Qualia olayıda yaşamadığına göre, bu olgunun hangisi diğerini yanlışlamalıdır. Gözlemle elde edilen olgu bilgisinden hangisi doğrudur. ? Her iki gözlemde doğru olduğuna ve ikisinin de o bireylerce yanlışlanabilmesi ve kanıtlaması mümkün olmadığına, bu bireylerin gördüklerinden emin olduklarına göre ilk 3 madde bu bireyler için doğru değil midir ? 4. madde ise , bireylerin birbirlerine göre konumları dolayısı ile gerçeklenmez mi ? Anlatmaya çalıştığım şeyi anlatabiliyor muyum yoksa daha farklı bir örnek mi vermeliyim. ?
-
Bir başka varlık için kastettiğim şey, bilişsel bilgi üretebilme yeteneğinmde olan herhangi canlı/cansız bir varlık, ve onun insanoğlu ile dialog kurması da gerekmiyor.Biz onun yerine böyle bir varlığı hayal edip bizimle aynı türden bir olgu gözleme yeteneği olup olamayacağını zihinsel olarak üretebiliriz. Numeal bir çaba ile yani . Önemli olan, onun bu yeteneği kullanırken bizim yaptığımız gibi yapıp yapmayacağı ve bizim üretimimizin onun üretimi ile test edilebilir ve yanlışlanabilir olup olmadığı.
-
Verdiğiniz linkteki yazıyı okudum. Bilimsellikten algıladığım şey sizinki ile aynı, ve inançtan da bu yazıya göre inançsal bilgiyi anlamanın 4 aşaması var Birincisi gozlem vermez. Ikincisi yanlislanamaz. Ucuncusu mutlak, kesin ve sabittir. Dorduncusu sadece inancin dogrulanmasi - gerceklenmesi temelinde ve sadece bunu yapan akil temelindedir. Bilimsel bilginin temelini oluşturan gözlem temelinde olgu bu 4 maddeye uyar; yalnız 4. madde özel bir durumla dışarıda tutulabilir ama ben yinede onu tek bir akıl olarak görmekteyim. Bu tek akıl ortak bir akıldır ki, tüm insanoğlunun aklı olarak kabul edilmelidir. Çünkü belirli koşullar altında hepsi aynı şekilde çalışır. Ayrıca bilişsel eylem bir monologtur bu sebeple insanoğlunu bir kişi olarak ele alabiliriz. yani 1. madde de geçen gözlem eylemini bu kıstaslara tabi tutarsanız demek istediğimi anlayacağınızı umuyorum. Yani gözlemin, gözlenebilmesi ancak zihinsel yani numeal bir çaba ile mümkündür, fiziksel olarak gözlem gözlenemez. Gözlemleme eylemi yanlışlanamaz, çünkü o zaman gözlem yapılmamış kabul edilir, yani 1. maddeye dönülür. Bilimsel bilgi üretimindeki yanlışlama bir gözlemin başka bir gözlemi yanlışlaması şeklinde olduğu için aynı kapsamda değildir. Yine aynı şekilde 3. madde de gözlem için geçerlidir. ve onun üretimi olan olgu için, olgu gözlenemiyorsa var olarak kabul edilmez, sadece bir olgu için o olgu yanlışlanmadan önce yapılan gözlem , yani olgunun varlığına dair kanaatimizin oluşmasına sebep olan gözlem "mutlak, kesin ve sabittir" ki bu ona bu derecede güven(inanç) duymamızı sağlar, ve ancak kendi cinsinden bir başka gözlemle yeni bir olgunun gözlenmesi durumunda yanlışlanabilir kabul edilir. Ama yanlışlanana kadar o bilgi doğru ve somuttur, gözlem yapıldığı andan yani olgunun doğumu, yanlışlandığı ana kadar olan yani olgunun ölümü arasında geçen olgu yaşam döngüsü onun yaşama süresi içerisinde bir inanç olduğunu gösterir. bu bağlamda "insanoğlunu" tek bir birey gibi kabul ettiğimizde , çünkü yapılan eylem, Bilişsel eylem bir monologtur, 4. madde devreye girer ve bir başka varlık bu eylemi gerçekleştiremediği içinde doğrulanması ve gerçeklenmesi o bireyin yani "insanoğlu" adını verdiğimiz bireyin akli temelindedir. Ayrıca ilk 3 maddenin öznel olması da 4. maddeyi gerçekler.
-
Evet haklısınız inanç ve ideoloji olguya dayanmaz , tam tersi olgu inanç ve ideolojiye dayanır. İnsaoğlunun hem fikir olması onun beyninin ortak bir şekilde çalışmasıdır. Yani duyu organları yani sensörlerden gelen bilgi aynı şekilde işlenir. Ama bu durum olgunun temelinin inanç olmasını engellemez, çünkü beyin aynı şekilde davranmış aynı elektriksel sinyaller aynı eksik algılarla çalışmıştır. Görülen şey aynıdır, ve onun olgunun hakkındaki insanların ortak görüşü olması "Çoğunluk argümanı" denilen şeyi meydana getirir. Sensörlerin çalışması beynin algılaması , aynı şekilde olması, olgunun gözlemlenmiş olması olgu hakkında insanların fikrinin bir inanç olmasına engel değildir. Dolayısı ile ortak bir kanaate sahip olduğumuz o olgu saf olarak inançtır. Çünkü Kanıtı yoktur, kanıtı ve gözlemleyeni biz olduğumuz için kanıt beynimiz içindedir. Kanıt için o olgunun , kendisini oluşturan varlık dışında bir başka şekilde daha gözlemlenip olguyu meydana getiren önceki gözleme veya beyindeki sinyalle eşleşmesi gerekir. Halbuki olgu onu gözlemleyen için vardır. ve varlık temelli inanç burada devreye girer.
-
Statiklik olmadığını bende söyledim zaten yani yanlışlanabilirlik özelliği bu durumu sağlar, ancak bu iki durum yani gözlem ve yanlışlanabilirlik beraberce mantıksal olabilirliği bir sonsuz vidaya benzetir. dinamikte olduğu için sürekli döner ancak bir başı ve sonu olmadığı için ilerleme yoktur ancak vidaya teslim olursan onun içerisinde ve yörüngesinde hareket edebilirsin. Örnek olarak, Mantıksal bir olgunun gerçek olup olmadığına dair mantıksal olabilirlik, olgunun gözlemlenmesi ile kısmi bir sona ulaşır, evet doğrudur bu , ancak bu kısmi sona ulaşırken kullandığımız yöntemin doğru olup olmadığını test edebilme şansımız yoktur. Çünkü bunu test etmek için bir başka olabilirlik yasasını ortaya atmalı ve bu defada onun güvenilirliğinden şüpheye düşmemiz gerekecektir. Bu böylece sonsuz bir dişli gibi ucu bucağı belirsiz bir girdapta kayboluncaya veya yoruluncaya kadar buna devam etmemiz gerekecektir. Ancak kestirme bir çözüm vardır. İlk seferinde bunun güvenilir olduğunu kabul etmek yani gözlemlenmiş/gözlemlenecek olgunun inceleme yönteminin güvenilir yani yanlışlanabilir olduğunu eğer bir yanlışlık olursa bir sonraki mantıksal olabilirliğin bunu ortaya çıkaracağına dair inancımızı korumak. Bu kestirme yol , sonraki adımları yapmamızı engeller ve bizi Mobius şeridi gibi, yöntemimizin güvenilir olduğuna dair şüpheden ve buna dair oluşturduğumuz numeal türde olabilirlik olasılığından ve ve bu olasılığı oluştururken kullandığımız yöntemin güvenilirliğinden , ve bu yöntemin veya olabilirlik olasılığının güvenilirliğinden emin olmamızı veya emin olabileceğimiz noktaya gelebileceğimize dair düşünceye gitmekten alıkoyar. ve tabi ki sonraki adımları gerçekleştirmememizi de sağlar. Böylece biz kestirme yoldan bilimsel kesinliğe ulaşmış oluruz ancak içinde bir miktar inanç hala vardır. Üstelik öyle bir noktadadır ki olmasaydı bilimsel ilerlemenin de mümkün olmayacağı bir noktadır.
-
Çünkü gözlemin temeli inançtır. Eğer insan gördüğüne inanmamış olsa olgunun varlığına kanıt nerede olacak ? Gözlemin 5 duyu organıyla yapılması demek gözlenmesi demektir. Buradan üretilen numeal bilgi gözlemlenen şeyin bir olgu olduğudur. Bu bilgiyi herhangi bir başka gözleme ihtiyaç duymadan daha doğrusu delil aramadan kabul eder. Mesela gökyüzünde güneşi gördü ise güneşi ve fonksiyonlarını olgu olarak kabul eder. Bu olgu onu daha sonra kullanacağı bilişsel bilgilerde temel bir olgu olarak kabul etmesinde sebep olur. Burada inandığı şey güneş olgusu değil bu olgunun var olduğu bilgisidir. Eğer insanoğlu güneşi görmemiş olsa idi böyle bir olgu da var olmayacak ve buna dayalı bilişsel kavramlarda üretilmemiş olacaktı. Eğer güneşi 5 duyu dışında bir yöntemle gözlemlemiş olsa idi, mesela matematik ile bu ise geçmiş 5 duyusunu kullanarak edindiği olgulardan veya başkalarının ürettiği olgusal bilgiden faydalanarak üretilmiş numeal bir bilgi olacaktı ki onun da temelinde insanoğlunun duyularına olan güveni yatmaktadır. Bu güven onun içselleşmiş olmasından ve ayrılmaz bir şekilde parçası olmasından kaynaklanabilir. Ama insan bu yetilerini Ölümle kaybettiğine göre , bu yetiler bize sonradan eklemlenmiştir. Dolayısı ile onları kullanabiliyorken de onlara şüpheyle yaklaşıp, bunlarında bizim onlara aşırı bağlı olmamızdan kaynaklandığını kabul edip, bu durumun bir inanç olduğunu kabul etmek gerekir.
-
Burada olabilirliğin olasılığına mantıksal bir çerçeveden bakılarak karar verilmektedir. evet mantık bu çerçevede doğru şekilde çalışır ve beklendiği gibi çalışır. Ama mantık üretilirken kullanılan argümanlar zaten bu olabilirlik olasılığını oluşturan şeylerdir. Yani gözlemler, kesinlik burada yoktur çünkü zaten tüm sistem aynı kökten gelmiştir. İnanç temelinden gözlemlere duyduğumuz inanç mantığımızı inşa etmiştir, yanlışlanabilirlik ilkesi onu statik bir yapıdan hareketli hale getirmiştir. Şu durum gözden kaçırılmamalıdır, Eğer sorgulanan Bilimsellik ve bilimsel metotlar ise bu yöntemleri kullanarak bir sonuca ulaşılamaz. Çünkü bilimsel metotlar Mobius şeridi veya ters küre gibi topolojik olarak kendi üzerine dönebilen özelliklere sahip değildir.
-
Bilimsel olmanın kalıplarını kullanırsanız elbette yok, ama gözlem yaparsanız bunu görebilirsiniz . Ancak bu gözlem , bilimsel gözlem yaparken kendinizi gözlemlemek şeklinde olmalı. Bu durumda farkedeceğiniz şey, bilimsel gözlem yapan kişiyi yani kendinizi belirli kalıplara uyarken buluyor olmanız, ve bu kalıpları ilke defasında oluştururken, belli kabuller yaptı o bilimsel gözlem yapan kişi, bu kabuller onun ve öncüllerinin deneyimlerinden oluştu bir birikim yani tecrübe idi, ancak bu tecrübelerin tamamı yine kendinden öncekilerin benzer tecrübelerinden süzülerek elde edilmiş çok katmanlı bir matruşka yapısında ortaya çıkmaktaydı. Aslında bu deneyimlere o kadar güvendi ki, artık onlar değil ama onları elde ediliş yöntemi yani gözlem doğrudan veya dolaylı olsun güvenilir bir yöntem oldu. En temelde yani en içte çıkan bebeği gördüğünüzde ilk bilim insanınında yaptığı şeyi aslında gözlemle bilimsel gerçeklere ulaşmak isteyen herkes yapmakta, peki bu nedir ? Bir gözlemin sonucunda elde edilen bilgiye güvenmek, ilk etapta bunun olmadığını yanlışlanabilirlik ilkesinin mevcut olduğunu söyleyeceksiniz ama , yanlışlanabilirliği sağlayan şeyin bir başka gözlem olduğu veya gözlemlerden elde edilmiş numeal bir çalışma sonucu içkin bir gözlem olduğunu farketmeyeceksiniz. Bilimsel yöntemde kullanılan gözlem ve yanlışlanabilirlik döngüsünün aslında bir sonsuz dişil olduğunu sürekli olmasına rağmen kullanılan materyalin tek olduğunu farketmeyeceksiniz. Yani gözlem ve onun sonuçlarına olan güven bu güven tıpkı insanoğlunun bilişsel monoloğunda olduğu gibi tek taraflı ve sorgulamasız bir yapıdadır. kendi kendisini doğrulayan bir yapıda yani, işte bu sebeple gözlem aslında bir inancın farklı bir pencereden görünüşüdür. Yani bilişsel kavram üretiminin test edilmesinde insanoğlu dışında bir varlığın olmaması aslında bu durumun bilimsel olmadığının kanıtıdır. Zaten sizde bunu söylüyorsunuz. Bir şey bilimsel olmadığı halde savunuluyor ve onun başka bir alternatife göre daha doğru olduğu düşünülüyorsa buna ancak inanç denebilir. Yani bilimsel metotlar kullanılmadan doğru olduğu söylenebiliyorsa..
-
Yukarıdaki alıntıyı cevaplamaya değer bulduğum için yaptım, bu diğerlerini değersiz bulduğum anlamına gelmesin sadece bu noktayı açıklamanın diğerlerinide dolaylı olarak açıklayabileceğini düşündüğüm için bu kısmı alıntılıyorum. Evet bu fark vardır, ancak şöyle bilimsellik inanç temeli üzerine kuruludur. OKEK alıken kullandığınız algoritma gibi düşünün eğer sayılardan bölünmüyorsa sayı aynen yazılır diğerinin bölünmüş hali yazılır gibi inanç ve bilimselliğinin OKEK 'ini aldığınızda inanç / inanç = 1 ve bilimsellik / inanç = inanç sonucu çıkar yani inancın bir katman üstü bilimselliktir. ama çarpmadaki etkisiz eleman gibi olduğu için aslında yazılmaz bu da onun orada olduğunu ancak farklı bir bakış açısıyla baktığınızda göreceksiniz demektir. Tıpkı bütün sayıların aslında 1 ile çarpılmış olduğunun bilinmesi gibi. Burada aslında sorulması gereken soru "gerçek" kavramının kendisidir, gerçek dediğimiz şeyi derin olarak düşündüğünüzde onun gözlemlerden elde edilen deneyim olduğunu bunun mantıksal kanıtları olmadığını dolayısı ile aslında bir inanç olduğunu göreceksiniz. İnancı gerçek ile doğrulamak demek bir inancı başka bir inanç cinsinden yazmak demektir ki bu doğru bir yaklaşım değildir. Yapılandırılmışlık konusunda size kısmen katılıyorum, ama gerçek algısı bile inanca dayalı olan insanoğlunun bu yapılandırmayı inançtan bağımsız yapabilmesi bana mümkün gözükmüyor. Sizin söyleminize göre kendi fenomeni dahil her şeyi, kendi yapan bir varlık olan insanoğlu algısında aslında bazı şeyleri kendi dışında görebiliyor ve buna sebepte inanç temelli yaklaşımlar, ancak inanç olmadan bilimsellik bile olamayacağını düşündüğüm için, örneğin mantıksal olarak gözlemlerimiz gereği bir varlığın kendi kendisini dışarıdan gözlemleyebilmesi bana mümkün gözükmüyor. Bu durumda var olduğunu düşündüğümüz fenomenlerin kendilerini nasıl gözlemleyip algılayabildiğini açıklayabiliyor musunuz ? Ölüm ve yaşam aralığının varlığı bile insan denilen fenomenin dışında en az bir fenomen olması gerektiğini göstermekte bana göre... Çünkü bu fenomenlerin zamansal bağlamsallığı bunların öncesini ve sonrasını düşünmemize sebep oluyor. Bu durumda fenomen üreten bir varlığın öncesinde o fenomenin var olmasından öncesine dair kendisinin bir fenomen oluşturabilmesi nasıl mümkün olabiliyor ? Ayrıca şu durum fazla karışık, insanoğlunun zihniyeti kendisinin bilişselliğini kapsamıyor ama kendisininki dahil her türlü fenomeni ortaya koyabiliyor, dolayısı ile insan zihniyetinde insana ait olmayan bir bilişsellik var sizin söyleminize göre , bu nereden geldi ? Yoksa yaratıcıya mı ait bu bilişsellik size göre ? Yoksa bilimsel bilişsellik yetisindeki zihin kendi kendine mi oluştu ? Yani hiç yoktan mı var oldu ?
-
Ben böyle bir olgunun varlığına karşı çıkmıyorum ki !! Bunu kabul ediyorum, ancak bu olgu hakkındaki yorumlarım şu şekilde; bunu algılayan insan olduğuna ve bunu yaparken alternatifsiz ve rakipsiz bir monolog olması durumuna bakarak, bunu kanıtlayacak ölçümleyebilecek gözlemleyebilecek bir başka gözlem aracı olmamasını (monolog olması dolayısı ile) nasıl olupta bilimsel bilissellikle açıklayabildiğiniz açıklamaya muhtaç değil midir ? Tamam bu konuda anlaştık o zaman yani bilimselliği seçmek konusunda, bu durumda bilimsel bilginin olgusal temellerini sorgulamıyoruz ? İşte bende bunu yapmaya çalışıyorum, yani diyorum ki bilimsel ve mantıksal olabilirlik olasılığı konusunda bu yapının nasıl çalıştığına dair bir sorgulama yaptığımda altında "varliksal, inancsal, ideolojik" bir alt yapı görmekteyim. Bu bağlamda ikisi bir ve aynı şeyin başka dillerde tekrarı gibi bir şey. Zaten kendimi bilimsel olabilmenin ne oldugunun bilisselligine varma noktasında yetkin görmemiş olsam , bu şekilde bir iddiada bulunamazdım herhalde, bilimselliğe karşı çıkmak gibi düşüncem iç olmadı çünkü o kendi bağlamı üzerinde doğru bir şekilde çalışır. Ama iş kendi kendisini sorgulamaya gelince numenal insanlık fonksiyonları beklendiği gibi çalışmaz, çünkü algı kapıları bu organların kendilerini gözlemlemesine izin vermez. İnsanoğlu dışındaki fenomenleri ilgilendirmez elbette, ancak benim bahsettiğim onların bu konuya olan alakalı değil, kendi kavramsal bilgimizi test edebilmek için, insanoğlu dışındaki bir fenomeninde bizim, ürettiğimiz kavramsal bilgiyi üretip üretemeyeceğidir. Eğer aynı kavramsal bilgi, insanoğlu dışındaki bir fenomen tarafından üretilebiliniyorsa, bu ürettiğimiz bilginin somut ve gerçek olduğuna dair elimizde kanıt var demektir. Aslında bu farkın farkında olduğumu düşünüyorum. Ancak bilim insanlarından farklı olarak, her gün gördüğüm fenomenlerin artık doğal kabul edilegelmesinden kaynaklı körlüğü yaşamıyorum. Bilimselliği kabul ediyorum, ama bunun kendi kavramsal çerçevesinden bağımsız olarak düşünebilme yetisine de sahibim kısacası, Örneğin "Mantiksal olabilirlik olasiligi temelinde bilimsel, bilgisel ve bilissellik " tamlaması , tamamiyle inanca dayalı ancak inanca dayalı olduğunun farkında olunmadığı ve bunun için "varliksal, inancsal, ideolojik" olguların karşısına yerleştirilen bir bilgi ve bilissellik türüdür. Halbuki temelinde Mantıksallık, olasılık, olabilirlik gibi kavramlar, tarihsel gözlemlere dayalıdır. Bu tarihsel gözlemler insanlık tarihi boyunca elde edilmiş, ve işlenmiş sizin deyiminizle numeal olarak oluşturulmuş kavramsal bilgilerdir. Ancak gözlem ve insan bilisselliği, inanç temelinden bağımsız değildir. yani özetle sadece nokta konmuş kavramlara inanç denmez, nokta koyabilmek için kullandığımız yöntemlerde inanca dayalıdır. ve bunlardan biriside bilimsel yöntemlerdir. Eğer gözlerinize inanamıyorsanız nasıl gözlem yapacak ve o gözlemle ürettiğiniz bilimsel veriye güvenip başka verileri yanlışlayabileceksiniz. Burada göz derken herhangi bir manada gözlem yaparken kullandığınız aracı kastediyorum. ve eğer gözlerinize inanıyorsanız, en azından bir şeye inanıp güveniyor ve hatta onu ilahlaştırıyorsunuz demektir ki , bu durumda ilahlaştırmış olduğunuz şey ya kendi aklınız veya kendiniz veya bilimsel metottur.
-
Verdiğiniz linklerdeki yazıları okudum oldukça uzun yazılardı, bir ara beni böyle uzun cevaplara yönlendirme sebebinizin konuyu bağlamından koparmak olup olmadığı konusunda şüpheye düştüm. Çünkü ancak bu şekilde bana cevap olarak yazdığınız yazının içerisindeki çelişkili ifadeyi gözden kaçırabilirdim. O yazılardaki ana fikir bilimselliğin gözlem temelinde test edilebilir, yanlışlanabilir olması ve ana etken olarak gözlemin temel alınması gerekliliği vardı. Evet cevabınızda böyle diyorsunuz, yada en azından ben öyle algıladım, ancak benim savunduğum nokta bu gerçeği zaten bilmem dolayısı ile böyle; evet bilim bir gözlemler silsilesi ile öncül olarak başlar ve akıl yürütme ve muhakemeler sonucu ilerler, yeni teoriler, yeni deneyleri yani yeni gözlemleri gerektirir. Ancak gözlemi temel alan bilim, zaten tam da bu nedenle inanç temellidir. Bakın ne yapıyor bilim insanları, Bir fenomeni süreç bazında gözlemliyorlar, yargısız(!?) ve tarafsız(!?) bir biçimde , sonra bu gözlemlere dayalı axiomlar, postülalar , modeller ortaya atıyorlar, sonra bunları tekrar test edip yine gözlem yapıyorlar, ve bu gözlemler öncekileri yanlışlayabiliyor veya doğrulayabiliyor. Buraya kadar her şey normal bir sıkıntı yok, ancak yapılan gözlemin güvenilir olduğuna dair kanıt nerede ? Cevap : İnsanoğlunda, bilgiyi üreten kim ? İnsanoğlu.. Yani özetle insanoğlu bilgiyi üretmek için alternatifsiz bir kaynak bir başka kaynak yok ve bilginin yanlışlanabilir olması onun inanç olmasına engel öyle mi ? Bence burada yapılan ciddi bir yanlış var, kalıplaşmış tek bir inanç modeli kabul ediliyor. içinde bilginin sabit kabul edildiği ve o referansa göre bilim elbette bir inanç olmuyor. Ama bilgiyi üreten yöntemde bir inançtır. Gözlem sonuçlarına güvenerek inşa edilen bu yöntem onun üretimi sonucu oluşan bilgiyi inanç olmaktan çıkarıyor bu doğru, Ancak üretim yöntemine olan aşırı güven onun yani üretim yönteminin bir inanç olmasına engel değil, Mesela gözlemlerinizin bir hayal olmadığına dair kanıtınız nedir ? Aynı gözlemleri benim de yapabilecek olmam mı ? Dikkat etti iseniz bende bir insanım ve bu konuda haklısınız yani aynı gözlemleri bende yapabilirim. Ancak ben doğru bir referans değilim, ileride bir gün Atomlar veya bitkilerinde bilgi üretebilme yetenekleri ortaya çıkarsa, gözlemlerimizin gerçekten somut olup olmadığı konusunda bir fikrimiz olabilir . Dolayısı ile gözleme dayanılarak üretilen bilgi ve yapılan bilimsel çalışma,kendi dar ve kısıtlı çerçevesinde sizin söylediklerinizi doğruluyor. Ancak bilginin güvenilirliğine gözlemden bağımsız olarak bir zarar veriyor ve bu çok temel bir bağlam olduğu için çoğu bilim insanı tarafından fark edilmiyor. Balıkların suda yaşayıp suyun varlığından habersiz olması gibi bilim insanları da kendi oluşturdukları bir modelin içerisinde sonsuz bir gözlem/yanlışlama/bilgi üretme kısır döngüsü içerisinde "su" dan habersiz olarak ömürlerini tamamlıyorlar. Bu sonsuz döngü sisteme dışarıdan bakmayı engelliyor ve bir tür hipnoz konumuna sokuyor insanları... Ama var olan durumda bir inançlının inandığı kitaba bakıp , "işte burada yazıyor, o yüzden yaratıcı vardır." Tümcesiyle aynı kapsamda olan bu ifadeler beni sadece güldürüyor. İşte farkın farkında olmak böyle bir şey olsa gerek..
-
Rica ederim, kitap hakkında genel olarak olumsuz bir eleştirim yok, yani bir ateizm almanağı gibi bir kitap olmuş, fikirlerin derli toplu olarak bir arada bulunabileceği kaynak niteliğinde bir kitap olmuş. Aslında gözden geçirmekte oldukça fazla zamanımı aldı, çünkü yeni bir argüman görmeyi beklediğim için, ilgimi çeken bölümleri tam olarak okudum diğerlerinden bir ki paragraf okuyunca fikir kendisini açığa vuruyor. Eleştirilerim kitabınıza değil ,içindeki fikirlere o da sizinde söylediğiniz gibi benim arka planımdan dolayı buna da hak veriyorum. Ama ateizmde bir fikir arka planına sahip ve karşı görüşü olmadan o da var olamaz, kitabınızdaki bir bölümde de söylediğiniz gibi, var ve yok tek başına düşünülemeyecek kavramlar dolayısı ile inanç olmadan ve yaratıcı fikri olmadan Ateizmde varlığını sürdüremez. Bahsettiğiniz ön yargıların bende olduğunu düşünmüyorum. Şimdiye kadar pek çok ateist sitesinde oldukça seviyeli entelektüel düzeyi yüksek tartışmalar yaptım. Bu tartışmalarda gözlemlediğim şey ise ( bunu karşı cenahtan bir eleştiri olarak görebilirsiniz ) eleştirilerin üstün akıl sanrısı ile yapıldığı ve tek ve değişmez doğru olarak kabul edilen değişebilir bilimsel bilginin değişmesinin bir zayıflık değil bir üstünlük olduğu iddiası, bilimsel metodun temelinin inanç olduğunun fark edilmemesi, sürekli uyarana maruz kalınma durumunda uyarana karşı oluşan duyarsızlık durumunun , bilimsel metotlarda da aynen geçerli olduğu gibi durumlardır. Özellikle üstün akıl sanrısı, etkisi çok derinlerde görülen ve eleştirenin basit mantık kurallarını dahi gözden kaçırabildiği (örnek : parça - bütün ilişkisi) arızi bir durumdur. Bu tür engeller sebebiyle teistler de olduğu söylenen direncin çok benzeri bir durum aynı şekilde ateistlerde de vardır. Dolayısı ile Ateizmin argümanları öncelikle bir sağlamlık testinden geçirilmelidir. Bilimsel metotlara aşırı derecede bağlı kalmaktan dolayı oluşan, eleştiri kabiliyeti kaybı, metotları uygularken farkında olmadan maruz kalınan bir durumdur.