Jump to content

Yalçın BAHADIR

Members
  • İçerik sayısı

    26
  • Kayıt tarihi

  • Son ziyareti

  • Kazandığı günler

    1

Everything posted by Yalçın BAHADIR

  1. Kütle çekimin ne olduğunu biliyorum. Her yönde olduğunu da biliyorum da bunlar benim soruma cevap değil. Kütle çekimi iki cisim arasında her yönde olur da ben bileşke kuvvetten bahsediyorum sonuçta. Güneşin kütle merkezi cisimlerin kütle merkezine baskın geliyor ki tüm cisimler etrafında dönüyor. Bir yörüngeye oturacak hızı olmayanlar da güneşe çarpıyor. Koordinat sistemi; X ve Y eksenleri işte klasik. Güneşin kütle merkezi örneğin (0,0) noktasında ise etrafında dönen tüm cisimlerin kütle merkezinin X ekseni üzerinde olması ya da hem güneşin etrafında dönmeleri hem de Y ekseni doğrultusunda salınım ( t anında maksimum Y konumunda iken bir 3T anında da -Y minimum noktasında olmalı) hareketi yapıyor olmaları lazım diyorum. Güneşin uyguladığı kütle çekim kuvvetinin Y bileşeni sebebi ile. E bu hareket esnasında da Dünyanın kütle çekimi yukarı harekette artmalı, aşağı harekette azalmalı. Yani Ekvatordaki yukarı yönde iken 10 olmalı, aşağı hareket esnasında 9,5 olmalı. Dünya; ivmeli hareket edecek ya? Bunu daha nasıl anlatabilirim bilmiyorum.
  2. Karanlık orman teorisi tam olarak bu işte. Diyelimki bir Radyo sinyali aldık ve bu sinyal belli ki akıllı yaşam ürünü. Cevap vermeli miyiz vermemeli miyiz? İşte bütün mesele bu zaten. Cixin Liu 3 Cidim Problemi adlı eserinde tam olarak bu konuyu ele alıyor. Proxima Centauri den bize doğru istila amaçlı yola çıkan uygarlığı karanlık orman yöntemi ile tehdit ederek caydırıyor. Diyor ki onlara; eğer bize saldırırsanız yerimizi tüm evrene belli ederiz. (Tabi bunu demeden önce 50 ışık yılı mesafedeki bir yıldızı evrene işaretliyor... İşaretlemeyi yaptıktan bir süre (100-150 yı)l sonra o yıldız belirsiz bir medeniyet tarafından yok ediliyor. Bunu gelen medeniyete bildiriyoruz. Eğer saldırırsanız bu sefer kendi yıldızımızı işaretleriz, bizi siz yok edeceğinize hem sizi hem bizi daha teknolojik bir uygarlık yok eder diye tehdit ediyoruz) Ve onlarla bir anlaşma yapıyoruz falan. Çok acayip bir kitap serisi. Kesinlikle tavsiye ederim.
  3. Forumun Felsefe bölümünde Gazzali'nin Kimya-i Saadet'inin değil de Filozofların Tutarsızlıkları ve Mustasfa'sının irdelenmesini beklerdim. Kimya-i Saadet din forumunun konusu daha çok.
  4. Peki bu nasıl mümkün? Sonuçta güneş sistemindeki tüm cisimler güneş tarafından çekiliyor. Eğer her bir cisim güneşin merkezine göre Z ekseninde farklı noktalarda olabiliyorlar ise; güneşin uyguladığı çekim kuvvetinin Z bileşeni bu cisimleri Z ekseni boyunca aşağı-yukarı yönlü salınım yaptırması gerekir. Yani dünya hem Z ekseni etrafında dönmeli hem de X ekseni merkezeli aşağı-yukarı bir salınım hareketi yapıyor olmalı? Bu da G yerçekimi ivmesinin sabit olmaması, Z ekseninde yukarı yönlü hareket esnasında artması (atıyorum: 1,1G), aşağı yönlü hareket esnasında ise azalması (0,9G) gerekmez mi?
  5. Celal Şengör'den, Dan Brown'a, Neil De Grass'dan Turan Dursun'a bir çok saygın isimden duyduğumuz, okuduğumuz bu önermenin gerçeklik payı nedir? Bu iddiayı duyanların ne kadarı gerçekliğinden şüphe etmiştir? Neredeyse hiç biri. Çünkü söyleyenler o kadar saygın ki; insanlar sorgulama gereği bile hissetmediği için bu önerme neredeyse gerçek haline dönüştü. Gobbels diyor ki: "Yeterince büyük bir yalan söyler ve onu tekrar etmeye devam ederseniz, insanlar sonunda ona inanmaya başlayacaklardır." Peki Gazali ne diyor? El Munkiz Mined Delal adlı kitabından bir alıntı koyuyorum; "Riyâziyye: matematik, geometri ve astronomi ilmlerinden ibâretdir. Bunların hiçbirinin ne müsbet ne de menfî yönden, dînî mes’elelerle bir alâkası yokdur. Bunlar, aklî delîller ile isbât edilen şeylerdir. Anlaşılıp öğrenildikten sonra, inkâra yer kalmaz. Fekat bu ilmlerden iki mahzûrlu durum ortaya çıkmıştır. Birinci musîbet: bu ilmlerle uğraşan kimse, bunlarda gördüğü incelikleri ve delîlleri hayretle karşılar. Bu sebeble felsefecilere karşı takdîr hissi uyanır. Felsefecilerin bütün ilmleri açık ve kuvvetli delîle dayanmak bakımından bu ilmler gibidir zan eder. Sonra, felsefecilerin Allahü teâlâyı inkâr ettiklerini, küfrlerini, ma’neviyâta kıymet vermediklerini, sağdan soldan işitir ve sırf onları taklît etmek sebebiyle kâfir olur. Kendi kendine din hak bir şey olsaydı, matematik ilminde bu kadar ilm sâhibi olan büyük insanlarca ma’lûm olurdu, onlara gizli kalmazdı der. Onların inkârını işitince, dîni inkâr etmenin doğru olduğuna kanâ’at getirir. Başka hiçbir dayanağı olmadığı hâlde, sâdece böyle bir düşünce ile doğru yoldan çıkmış nice kimseler gördüm." O dönem Felsefe = Bilim demekti. Felsefeci ise bilim adamı. Felsefe 6 kısımda incelenirdi; 1- Riyaziye (Matematik, Geometri) 2- Mantık 4- Tabiiyye (Fizik, kimya, biyoloji, tıp, jeoloji vs..) 5- Siyasiyye 6- Ahlak Felsefeci ise bu dalların hepsi ike uğraşan kişi idi. Yani bir felsefeci aynı zamanda astronom, doktor, matematikçi ve filozoftur... Gazali'ye göre birinci musibet; felsefeciler matematik ve geometri gibi akli bilimlerde şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydukları bilgiler avamda hayranlık uyandırabilir bu hayranlıklarından ötürü aynı filozofun metafizik alanındaki saçmalamalarını da doğru kabul edip küfre girebilir demek istiyor. Farabi ve İbn-i Sinayı tekfir etmesinin sebebi de metafizik alanında söyledikleridir. Oraya geleceğim, şimdi ikinci musibet ile devam edelim; "İkinci Musibet: islâm dîninde samîmî olan kimseler sebebiyle doğmuştur. Bunlar, felsefecilere âit bütün ilmleri red etmeyi dîne hizmet saydılar. Böylece, onların bütün ilmlerini red edip, câhil olduklarını iddi’â ettiler. Hattâ onların güneş ve ay tutulması ile alâkalı sözlerini kabûl etmediler. Bu iddi’âların dîne muhâlif olduğunu söylediler. Câhillere yakışan bu iddi’âları, güneşin ve ayın tutulmasını kesin delîllerle bilen kimse işitince, kendi delîlinde şüpheye düşmez. Fekat islâm dîninin kat’î delîlleri tanımadığını, câhillik üzerine kurulduğunu zan eder ve felsefeye karşı sevgisi artar. İslâmiyyetten yüz çevirir. Bu ilmleri red etmekle, islâmiyyete hizmet yaptıklarını zan edenlerin, din aleyhinde işledikleri cinâyet çok büyüktür. İslâmiyyette bu ilmler hakkında müsbet ve menfî bir şey bildirilmemiştir. Bu ilmlerde de dînî mes’elelere dokunacak bir şey yoktur. " Gazali aksine; din adına müspet ilimleri toptan batıl ilan eden din alimlerine fırça kaymıştır... Reddiye yaptığı filozoflar da Farabi ve İbn'i Sina'dır. İbo-i Sina'nın 10 ciltlik dev eseri ŞİFA yı baştan sona incelemiş ve 20 başlıkta reddiye yaptığı Filozofların Tutarsızlıkları adlı eseri kaleme almış. Bu 20 maddenin tamamı günümüzdeki anlamı ile metafizik konularıdır. Bu 20 maddeden 3 tanesi nedeni tekfir etmiş kaşan 17 si ise dinen sakıncasın olmayan bidatlar olarak kabul etmiştir. Peki nedir o 3 madde? 1- Cismen ahiret yoktur, manen gerçekleşecektir iddiası. 2- Evren kadimdir. (Yani sonsuzdan gelip, sonsuza gider) iddiası. 3- Tanrı iradesi ile yaratmaz, zorunlu olarak yaratır iddiası. (Aristo'nun tanrısı) Şimdiye kadar ben bilimi bitirdi denilebilecek bir şeye rastlamadım. Ama meşşai geleneğe (El-Kindi, Farabi, İbn-i Sina vs gibi Aristocular) yaptığı bir başka reddiye olan nedensellik ilkesine yaptığı itiraz. Gazaliye göre sebep, sebepli ve sonuç arasındaki ilişki zorunlu değildir. Bunun zorunlu olduğuna dair bir delil getiremezsiniz diyor. Elimizdeki tek veri gözlemlerimizdir... Bir şeyin milyonlarca kez başka bir şeyden sonra olmuş olması bundan sonra daima böyle olacağını zorunlu kılmaz demektedir ki bence haklı. Madde var iken yok edilemez, yok iken de var edilemez önermesine kanıtımız nedir? Aksini gözlemlememiş olmamızdan başka bir delilimiz yok. Gazali'den 600 yıl sonra Hume ve Bacon da aynı şeyleri söyleyecekler... Neden Gazali bilimi bitirdi de Hume ve Bacon bitiremedi o halde? diye bir soru geliyor insanın aklına. Hadi Gazali ile Bacon teistlerdi desek; Hume: "Dinler yakılıp yok edilmeli!" diyecek kadar ileri bir ateist idi. Velhasılı kelam Gazali bilimi bitirdi iddiası külliyen safsatadan ibarettir. Gazali okumuş hiç kimse böyle saçma bir iddiada bulunmaz. Bir art niyeti yoksa.
  6. Evet. Bizden daha gelişkin bir türün olmaması veya olsa da radyo dalgaları ile hiç muhatap olmamış olmaları mümkün. Bunu ben de belirttim zaten. Örneğin iletişim için telepatik bir yöntem kullanıyorlardır belki de. Konuşmaya veya başka bir yönteme gerek duymuyorlardır. Öte yandan buna da ihtiyacımız yok... K2-18B gezegeni örneğini ondan verdim. Işık hızına ulaşacak gemiyi de yapsak, yerimize gidecek mekanik robotlar da yapsak sorunlar bitmiyor. Maddenin de dayanabileceği bir ivme var. Eğitimli insanlar uzun süreler boyunca ancak bir kaç G ivmeye dayanabiliyor. Kısa süreli 10G falan. Hatta rekor 0,66 saniye boyunca maruz kalınan 173G sanırım. Ama adamın bir sürü kemiği kırıldı.
  7. Konu ile söylediğinizin ilgisi yok ki. Evet ışık hızında seyahat edemiyoruz henüz ama bizden başka akıllı yaşam örneklerini tespit etmek için buna ihtiyacımız da yok. İzlerini görmemiz lazımdı diyoruz. Nasıl biz radyo dalgaları yayımlıyorsak onlar da yapmalı ve biz de bunları ölçebilmeliyiz diyoruz. Ya radyo dalgalarını keşfeden bir başka akıllı yaşam yok, ya da o kadar uzaktalar ki henüz bize bu dalgalar ulaşamadı. Öte yandan bir canlılık faaliyetini keşfetmek için akıllı olması da gerekmiyor. Mesela onların yıldızlarından gelen ışığı analiz ederek oralarda yaşam var mı yok mu anlamak mümkün. Mesela bize 124 ışık yılı mesafede bulunan K2-18b gezegeninin atmosferinde sadece canlılar tarafından sentezlenebilen bir gaz keşfedildi. Tabii bu kesin bir bilgi değil ama bilim adamları tüm dikkatlerini bu gezegene verdiler bile. Muhtemelen o gezegen yıldınızın önünden her tekrar geçişinde bütün dünya teleskopları oraya kilitlenecek ve tekrar tekrar ölçümler yapılacak... Bakacağız... Velhasılı kelam ulaştığımız hızın konumuz açısından neredeyse hiç bir önemi yok. Tabii ki o hızlara ulaşabilsek gelen ışığın spektrumuna bakmaktansa gider yerinde incelerdik ve daha kesin sonuç alırdık ama şart değil sonuçta. Kaldıki ışık hızına eriştik diyelim. Gemiyi de yaptık. 124 ışık yılı mesafedeki gezegene kimi göreve göndereceksin? Işık hızında seyehat eden biri için o süre 124 yıl deği 3-4 yıl olarak gerçekleşecek ama geri döndüğünde torununun torununu kucağına alacak. Keşke ışık hızına ulaşmak ile tüm sorunlar çözülse.
  8. Bazı yanlışlarınızı düzeltmem gerek; Akıllı yaşamın izleri için bilmem kaç X yakınlaştırma yapan teleskoba gerek yok. Işık hızını geçmeye de gerek yok. Ayrıca bize yüzlerce ışık yılı mesafede sadece gaz devlerini görmüyoruz. Zatem gördüğümüz bir şey de yok. Bugüne kadar 5500-6000 civarında gezegen keşfettik ve bunların çoğu dünya boyutlarında. Bu gezegenleri keşfederken mikroskoptan bakar gibi bir şey görmüyoruz dediğim gibi. Bu gezegenler yıldızlarının önünden geçerken ışığın spektrumunda yaptığı değişimlerden anlayabiliyoruz. Öte yandan ışık hızına ulaştık zaten. Radyo dalgaları ışık hızında ilerler. 1887 den beri de radyo dalgası üretebiliyoruz. Filmlerde gördüğünüz, ya da film kurgu romanlarından aşina olduğunuz SETI projesi neyin izini sürüyor sizce? Contact filminde Judie Foster ve ekibi kulağında kulaklık ile neyin peşinde idiler? Neden radyo dalgası kovalıyoruz? Zira X, Gama ve bir başka radyasyon dalgası gibi radyo dalgaları kendilğinen oluşmaz kabulümüz var. 100 sene önce saldığımız radyo sinyali yeterince güçlü olsa bile en fazla 100 ışık yılı yarıçapında bir alanı taramış olur. Bu kadarcık bir alan evrenin çapı düşünüldüğünde neyi değiştirir ki itirazı yapabilirsin. Cevabı da şöyle olur; Biz 100 yıldır bu yeteneğe sahibiz ama bizden yüzlerce hatta binlerce belki de milyonlarca yıl önce bu seviyeye ulaşmış medeniyetler olmalı her yerden hayat fışkırıyor ise. Onlar bizden çok çok daha önce bu gelişmiş radyo dalgalarını evrene salmış olmalı, evrenin her yerinde akıllı bir yaşam belirtisi olarak sinyal yağmalıydı bize diyor Fermi... Paradoxa çözüm olarak üretilen ilk iki teori bu itiraza cevap veremiyor. Sadece karanlık orman teorisi sağlam bir cevap verebiliyor.
  9. Evrende Yalnız mıyız? Eğer yaşam; fizik yasalarının yönlendirmesi ile kendiliğinden oluşabiliyorsa bizim gibi karbon temelli yaşamın oluşması için Güneş Sistemi / Dünya benzerliğinde milyonlarca hatta milyarlarca gezegen var. Sadece Samanyolu galaksisinde 400 milyar yıldız olduğunu, bunlardan sadece %1 inin bir gezegen sistemi olduğunu ve bunların da sadece %1 inin yaşama uygun şartlar sağladığını düşünürsek; galaksimizde 40 milyon olası yaşam barındıran gezegen var demektir. Yani 200 bin ışık yılı çapında bir alanda olası 40 milyon canlılık faaliyeti. Bunu bir de evren boyutuna vurduğunuz zaman sayı artık anlamsızlaşıyor ve bilmediğim sayıları söylemem gereken noktalara kadar gidiyor. Bu konu hakkında bugün bilimle az çok ilgilenen herkesin bildiği Fermi Paradoxu meşhurdur. Ünlü fizikçi Fermi bu konuyu arakadaşları ile bir öğle yemeğinde tartışırken benzer hesabı yapıp; "Madem evrenin her yerinden hayat fışkırma ihtimali var ise o halde herkes nerede?" diye soruyor ve bu soru tarihe bu kadar yüksek olasılığa rağmen bu yönde hiç bir işaretin olmaması nedeni ile Fermi Paradoksu olarak geçiyor. Paradoksun çözümü için bir çok çözüm öneriliyor bunlardan en çok bilinen üç tanesi şöyle; 1- Nadir Dünya teorisi : Bu görüşe göre dünyanın konumu çok daha özeldir... Sadece bir yıldız ve goldilock bölgesinde bir gezegen ile bitmiyor iş. Sistemde Jupiter ve Saturn gibi büyük gaz devleri olmalı, o gezegenin Ay gibi uydusu olup gezegenin eksenin stabil tutmalı, yıldızın yer aldığı galaksinin eliptik değil sarmal olması gerektiği gibi bir çok özel şartların yerine gelmesi gerektiğini iddia ederi. Yaşamın oluşması için bunlar şart değilse de gelişmesi ve sürdrülebilri olması açısından önemli kabul ediliyor. Fakat bunlarda formülde yerine konduğunda yine sadece galaksimizde 400.000 adet olası yaşam oluşturabilecek gezegen çıkıyor. Oldukça sorunlu bir hipotez gibi geldi bana. 2- Büyük Filtre Teorisi : Basitçe bu teoriye göre; evrenin her yerinden hayat fışkırması gerekirken aksine az sayıda (Bilinen sadece dünya) akıllı türe indirgeyen büyük bir filtre olaylarının yaşanmış olması olarak gösterilmektedir. Bu filtre ne olabilir? Kozmik felaketler (Süpernova, Asteroid çarpması vs), evrim ve akıllı canlının kendini yok etme eğilimi olarak sayılabilir. Ancak bu teori de sorunu tam olarak çözmüyor bence. Zira biz varız ve yaklaşık 150 yıldır evrene radyo dalgaları gönderebiliyoruz. Eğer biz o filtreye henüz gelmediysek bizden çok daha önce evrimleşmiş ve radyo dalgalarını bizden çok daha önce keşfetmiş başka akıllı yaşam örnekleri olmalı ve bizim radyo dalgalarımız onları göremedi ise de biz onlarınkini görebilmeliydik. 3- Karanlık orman teorisi : Ünlü 3 Cisim Problemi serisinin ikinci kitabının da adı olan teori. Kısaca evrende birçok akıllı yaşam medeniyetinin olduğu, ancak bunların kendilerinden başkalarının da olabileceğini düşündüklerini, gerçekten başkaları varsa kendilerinden daha gelişmiş teknolojiye sahip olabileceklerini, düşmanca davranma olasılıklarının olduğu ve dolayısıyla yok edilme tehlikesi olduğundan dolayı sessiz kalmayı tercih ettiklerini varsayan bir teori... Bana en makul geleni Karanlık Orman Teorisi... Ama biz dünyalılar; Arap yağı bol bulunca kıçına sürermiş hesabı bol keseden dağıtıyoruz sinyalleri. Radyo dalgaları yetmiyor bir de üzerine evrendeki yerimizi gösteren yıldız haritasını koyup Voyager denen uyduyu evrene salıyoruz. Mal mıyız neyiz?
  10. Aynı düzlemdelerse kesişir... Biri Z ekseninde A noktasında diğeri B noktasında ise yolları kesişmez. Demek ki her iki galaksi de ya tesadüfen ya da onları çeken bir şeyim etkisi nedeni ile aynı düzlemdeler. Yoksa biri diğerinin üzerinden veya altından geçerdi. Neyse konu bu değil. Ben tüm evredeki cisimler aynı düzlemde mi diye merak etmiştim. Aynı düzlem mevzusu Galaksi içinde geçerli anladığım kadarı ile.
  11. Doğru olabilir. O halde galaksi çarpışmaları tamamen tesadüf? Yani çarpışmaları değil de aynı düzlem üzerinde olmaları. Andromeda ile Samanyolu galaksileri tesadüfen aynı düzlemdeleri ki çarpışacaklar birkaç milyar yıl içerisinde.
  12. İki boyuta indirgeyeyim o halde; İki boyutlu koordinat sisteminin (0;0) noktasına güneşin merkezini koyarsanız diğer gezegenleri ve hatta tüm cisimlerin merkezleri X ekseni üzerindedir. Yani tüm cisimlerin merkezinin Y koordinatı 0 (sıfır) dır. Bunun da sebebi kütle çekim kuvveti. Aynı prensibi galaksiye uyguladığımızda; galaksideki tüm cisimler galaksinin merkezindeki kara deliğin merkezi ile aynı düzlemdedir. Bunu bir adım daha geri alırsak; galaksi kümeleri neyin etrafında dönüyorlarsa aynı şeyi galaksi kümeleri için de geçerli. En geriye gittiğimizde tüm evren tek bir şeyin etrafında dönüyor ve evrendeki her şey tek bir düzlemdedir. mi?
  13. Siz şimdi olayı bambaşka bir boyuta taşıdınız. Yani söylediğinizden benim çıkarımım şu; Kütle çekim dalgası dolayısıyla kütle çekimi diye bir şey yoktur. Uzayın hareketi vardır. Yok kütle çekim dalgası vardır ama bu dalgalar da uzay dokusunda hareket eder diyorsanız yine benim soruma dönüyoruz. Aynı uzayda yol alırken ışık kara delikten kaçamazken kütle çekim dalgası nasıl kaçabiliyor?
  14. Merhabalar... Epeydir kafamı kurcalayan bir konu daha var. Bazılarınıza komik veya saçma gelebilir. Güneş sitemindeki tüm cisimler güneşin etrafında aynı düzlemde dönerler. Yani tüm cisimlerin merkezi güneşin merkezi ile aynı çizgi üzerindedir. Peki bu durum galakside de aynı mıdır? Ya da Galaksi kümeleri boyutunda?
  15. İslam inancına göre öldüğünde vaya aklını kaybettiğinde amel defteri kapanır. Yalnız bunun bir kaç istisnası vardır; 1- İnsanlığın faydasına eser bırakmış olmak. 2- Hayırlı evlat bırakmış olmak. Cenaze törenleri ölen için değil kalanlar içindir. Cesedi gömmek veya yakmak temizlik ve sağlık gereğidir. Yine ölen için değil kalanlar içindir. Tören ise sosyal bir faaliyettir. Dinen ölen kişiye herhangi bir faydası veya zararı yoktur.
  16. Din bilim midir? Evet. En az felsefe veya tarih kadar bilimdir. Sosyal bilim türüdür. "Dinin şartı iman etmektir." Aynı şart pozitif bilimde de vardır. Pozitif bilimin de amentüsü vardır. Hatta Evrim ağacında bununla ilgili yani bilimin 6 varsayımı başlıklı bir yazı da mevcuttur. Daha da ileri gideyim; nedensellik bile iman gerektirir. Bkz: Gazzali... Gazzali teist idi o sayılmaz derseniz... David Hume ve Francis Bacon'a da bakabilirsiniz. "Dinciler bilim üretemez mi?" Bugüne kadar üretilen bilimin büyük çoğunluğu teist bilim adamlarından gelmiştir. Direk islamın altın yüzyılındaki bilim adamlarını dışarıda bırakıyorum... Bilimin en büyük isimlerinden bazıları; Newton - Papazdır Kopernik - Papazdır Galileo - Din adamıdır. Einstein - En kötü ihtimalle deisttir. Max Planck - Son derece inançlı bir bilim adamı idi. Leibniz - İnançlı idi. Maxwell - İnançlı idi. Niels Bohr - Yahudi Daha yüzlerce sayabilirim... Hatta ateist bir bilim adamı bulmak daha zordur. Neresinden tutsam elimde kalan talihsiz bir yazı olmuş.
  17. Ben ikisi aynıdır demedim ki. Hatta Gravitasyon dalgası ya da gravitasyon alanı diye bir şey de tespit edilemedi henüz bildiğim kadarı ile. Graviton denilen parçacık da tamamen hipotetik diye biliyorum. Tıpkı karanlık madde ve karanlık enerji terimleri gibi. Belki de yanılıyorumdur. Çok da emin değilim. Belki şimdi söyleyeceğim şey felsefeye kayacak biraz ama gravitasyon dalgası neden gravitasyon etkisinden muaftır? Ya da yukarıda dediğim gibi uzay-zaman dokusundan neden muaftır? Zira yapılan münazaralardan şu sonuç çıktı. Işık kütle çekimden direkt etkilenmese de ışığın yol aldığı uzay direkt olarak etkilendiği ve ışık da uzay zamanda yol aldığından dolayı kara deliğin dışına çıkamaz. Zira uzay zaman dokusu kara deliği sarar... Ben de diyorum ki; bu durumda olay ufkunun dışında çekim kuvveti olmaması lazım. Zira var ise gravitonlar da aynı uzay zamanda yol almak zorunda olduklarından onlar da olay ufkunun dışına çıkamaz. Gravitonlar dışarı çıkıyorsa ışık da çıkabilir. Bu çelişkiyi nasıl kaldıracağız?
  18. Bu da başka bir sorun. Işığın takip edeceği yol uzay-zamanın bükülmesinden dolayı daime kara deliğin merkezine çıkıyor ise gravitasyon dalgaları neden bundan muaf? Gravitasyon dalgaları uzay-zaman ın dışında mı?
  19. İbn-i Haldun direk "Coğrafya kaderdir!" demiyor Mukaddime'de. Aslında coğrafyadan ziyade iklimin ümranı (ümran = medeniyet? Tam karşılığı değil ama en yakını bu sanırım) direkt etkilediğini söyler. Buna örnek olarak da gelişmiş medeniyetleri örnek verir. Akdeniz çevresi, Hint okyanusu kuzeyindeki Hindistan ve Çin.... Hatta Fars diyarını da örnek verir. Ancak kitabını bunun üzerine inşaa etmiyor. Mukaddime tamamen asabiyet, bedavet, haradet ve ümran ilişkisi üzerine inşaa ediyor. Bu ilişkiden yola çıkarak devletlerin nasıl kurulduğu, nasıl geliştiği ve eninde sonunda nasıl yıkılacaklarını anlatır. Bundan kaçış yoktur kendisine göre. Asabiyet: Bir çeşit bağ. Kendisi daha çok bunu kan bağı olarak kullanıyor. Hatta tek geçerli bağın bu olduğunu söylüyor. Ama burada kendisine ben şahsen katılmıyorum. Din de güçlü bir bağdır. Irk da... Bedavet: Kitapta bildiğiniz çöl bedevilerini kastediyor ama esasında bizden örnek verirsek yörükler de bedavet ehlidir.. Yani konar göçerler. Hadaret: Şehirliler... Tarım ve ticaret ike uğraşıp belli bir refaha ulaşan şehirlileri kasteder. Ümran: Medeniyet. Medeniyet derken topluluk anlamında. Kültür yok bu kapsamda. İbn-i Haldun'a göre bedavetten hadarete gidiş refah arttıkça kaçınılmazdır. Refah arttıkça nezaket artar ama ahlak azalır. Refah artar ama güven azalır. Hayatta kalma endişesi azalır ama lüks yaşam endişesi artar. Sosyal çürüme başlar, liyakat yok olur ve eninde sonunda devletler çöker... Hiç bir devlet sonsuza kadar ayakta kalamaz. Ancak küçük bedavet toplulukları hayatta kalabilir ve varlıklarını böyle kaldıkları sürece sürdürebilir der ve bu görüşünü o günkü örnekler ile inşaa eder... Tabii bu inşaasında temel hem monarşik yönetimlerdir. Demokratik yönetimler için de bu iddiaları geçerli midir çok emin olamadım ama verdiği örneklerden ben demokrasilerde de durumun aynı olduğu kanaatine vardım diyebilirim.
  20. Olay ufku zaten kara deliğin dışıdır. O sınırdaki hiç bir madde zaten kara deliğe düşmez. Işığa özel bir durum değil bu. Işınım da kara deliğe düşmeden yörüngede merkez kaç kuvvetinden faydalanarak kara deliğe düşmeyi engelleyen hızdan doğan enerji... Kütle = Enerji yazamıyorsak ortada kabak gibi bir sorun var. Işığın çekimden etkilenmemesi lazım. "O Newton fiziğine göre öyle, Einstein fiziğine göre değil." İse cevap; Einstein fiziğindeki kütle çekim formülü nedir? Klasik Newton formülüne momentum cinsinden bir şey eklenmiş olması lazım değil mi? Kara delikler uzayı tamamen büküp kapalı bir sistem oluşturuyorlar ise bu da bir cevaptır ama bu sefer o kara deliğin büyümesi durmalı. Artık hiç bir şeye çekim kuvveti uygulayamaması gerekir. Dışarı çıkış olamadığı gibi içeri de giriş olamamalı. Zira etrafındaki uzayı tamamen bükerek kendisini izole etmiş denilene göre.
  21. Işığın dalga parçacık ikiliğini bildiğimi söyledim zaten. Merak ettiğim bu ikisi aynı anda mı gösteriliyor? İkisinin birden çalışmayacağı iki örneği o yüzden verdim. Işık hızı, ve kütle çekimden kaçamamak... ChatGPT nin cevapları bile sorunlu; Mesela; Kütle sıfırdır ama kütle enerji ile eşdeğer olduğundan kütle çekimden etkilenir. Bu benim aradığım cevap gibi görünüyor. Sorun kütle çekim formülünde bu sefer. Orada enerji ile ilgili bir terim yok. Evrensel çekim sabiti, birinci kütle, ikinci kütle ve mesafe var. Ya da formülde gösterilmeyen başka bir şey daha var. Bilmiyorum F = Gx(m1 x m2)/R^2 Bir sonraki cevabı da yukarıda tenkit etmiştim zaten. Yani bükülen uzay ışığa kaçacak yol bırakmadığından kaçamıyorsa bu hem yukarıdaki cevap ile çelişir. Yani yol olsa ışık kütle çekimden kaçabilecekti sonucu çıkar hem de Genel Görelelilik teorisinin öngörülerinden olan ER köprüsü (solucan deliği) çöpe gider. Ya da benim aklım yetmiyor... Ama Kütle = Enerji bir ışık yaktı gibi. Yani kütlenin bir çeşit formu olan enerji de kütle çekimden etkilenir. Formüldeki kütleler yerine o kütlenin enerji cinsinden karşılığını yazabiliyorsak benim sorunum çözülür gibi.
  22. Tamam! Işık hem madde hem dalga... Kara delikten neden kaçamıyor? Madde özelliği gösterdiği için. O halde o sırada hızının 300.000km/sn nin altında olması şarttır. Yoksa kaçabilmesi gerekirdi. Zira 300 bin km/sn hızda iken kütlesi yoktu, kütlesi olmayan da kütle çekimden etkilenmez. Bu çelişki değil mi?
  23. Arkadaş dedi ki; Kara delikler etrafındaki uzayı o derece büküyorki; çevresindeki tüm uzayı bir küre gibi 360 derece büktüğü için ışığın gidecek bir yolu kalmıyor. Kip Thorne'un Nobel aldığı tasarım küresel bir şekil değil diyorum ben de. Kara deliğin baktığımın yöne göre arka tararında kalan kısmın uzaydaki bükülmeden dolayı önden baktığımız halde görülebilecek halidir. Tam bir küre değildir. Yarı küre yarı ters yüz olmuş küre gibi garip bir şekil tarif ediliyor. Ki tam küre olsa wormhole kavramı ortaya çıkmazdı zaten.
  24. Sanmıyorum. Dediğiniz gibi olsa Kip Thorne'a Nobel kazandıran kara delik tasarımı mümkün olmazdı. Kara delik etrafındaki uzayı bir yorgan gibi tamamen kendi etrafına sardırsa bu sefer yorganın dışında çekim gücü etkisi kalmazdı. Yani gravitasyon dalgaları da o uzayın dışına çıkamazdı gibi geldi biraz düşününce.
  25. Kara delik etrafındaki uzayı ne kadar bükerse büksün, eninde sonunda yol çok çok uzasa da ışık yine yoluna devam etmeli. Tabii demek istediğiniz; "Kara delik uzayı öyle bir bükmüştür ki etrafındaki uzayı bir küreye çevirmiştir. Dolayısıyla ışığın gidecek yolu kalmamış aynı döngü içinde kalmıştır." ise haklı olabilirsiniz. Ama bu mümkün mü bilemedim.
×
×
  • Create New...